Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

RESULLAH’IN (SAA) TANITTIĞI FATIMA (SA)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    RESULLAH’IN (SAA) TANITTIĞI FATIMA (SA)

    RESULLAH’IN (SAA) TANITTIĞI FATIMA (SA)

    Konunun başında da belirttiğimiz gibi ilahi şahsiyetleri tanımak için elçiler tarafından onlar ile ilgili sunulan bilgilere muhtacı, aksi takdirde okyanusun derinliklerini araştırmadan onu kıyıdan görünen dalgalarıyla tanımış oluruz. Bu da basit ve yüzeysel bir tanıman öteye gitmez ve böylece de maksat hâsıl olmaz.
    Resulullah’ın (saa) tanıttığı ilahi şahsiyetler ile bizlerin tanıtmaya çalıştığımız ilahi şahsiyetler arasında hayli farklılıklar vardır. Zira bizler bir ilahi şahsiyeti tanıtmaya çalıştığımızda onun herkesçe görülebilen ve gözlemlenebilen insani ilişiklerinden yola çıkarak onu değerlendirmeye çalışırız. Oysaki elçiler, ilahi şahsiyetleri değerlendirdiklerinde o şahsiyetlerin diğer insanların gözlerinden gizli kalan ve Allah ile olan ilişkilerinden, manevi âlemde tecelli eden kişiliklerinden yola çıkarak onları tanıtmaya çalışırlar. Diğer bir ifadeyle bizler kıyıdan görünen dalgalarıyla okyanusu tanımaya çalışırken, elçiler okyanusun derinliklerinden yola çıkarak onu tanımlamaya çalışırlar. İşte Fatıma’yı (sa) derin temelinden tanıyabilmek için, Resulullah’ın (saa) tanıttığı Fatıma’ya bakmamız lazım!
    Resullah’ın (saa) Hz. Fatıma’yı (sa) dip derinliklerinden tanıtmaya çalıştığı beyanatlarından bazıları şunlardır:

    -‘’ Miraca götürüldüğümde beni cennete dâhil ettiler ve ben cennet ağaçlarından bir ağacın yanında durdum; öyle bir ağaçtı ki o, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümden nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice’yle bir araya geldim ve o, Fatıma’ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzulasam Fatıma’yı kokluyorum.’’(6)

    Fatıma’yı bir türlü tanımayan zevcesi Aişe Allah Resulü’ne (saa) ‘’ Neden Fatıma geldiğinde onu hep öpüyorsun…’’ diye sorduğunda ona bir tür Fatıma’yı tarif eden şu cümlelerle cevap veriyordu;

    — Ey Aişe, ben miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve orada bana bir elma verdi; ben onu yedim; o, benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice’yle bir araya geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi.’’

    ‘’O, insan şeklinde olan bir huri (cennet hanımı) dir. Cenneti arzu ettiğim vakit onu öpüyorum.’’ (7)

    Resulullah’ın (saa) bizlere sunmuş olduğu bu bilgilerden, Fatıma’nın (sa) yaratılış dip kökünün bu dünyaya ait olmadığını, cennet nimetlerine dayandığını anlamaktayız. ‘’ Fatıma, insan şeklinde bir huridir.’’ Cümlesi de, onun asıl yaratılış kökünün ta oralara, cennet âlemine dayandığından haber vermektedir. Zira insanların yaratılış mayası âlem-i sufli (yerküresi) olduğu gibi, hurilerin asıl mayası da âlem-i nur (nur âlemi)dir. Fatıma’nın (sa) asıl nutfesinin ‘’ yüce âlem/ cennet’’ kökenli olduğunu Resulullah’ın (saa) şu ifadesinden de anlamak mümkündür:
    — Kızım Fatıma, Âdem soyundan bir huridir; ne hayız olur ve ne de nifas. Onun, Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye adlandırılması, Allah’ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir.’’ (8)

    Zeharü’l-Ukba kitabının müellifi de s,44 de İmam Hasan’ın doğumu hususunda, Hz. Fatıma’ya hizmet eden Esma adlı kadından Hz. Fatıma’nın nifas ve hayız kanı görmediğini Resulullah’a(saa) söylediğini ve Resullah’ın da ona ‘ Sen biliyor musun benim kızım (Fatıma) tertemizdir. O hayız ve doğum kanı görmez’’ dediğini nakletmektedir.
    ------------------------------------------------------------------
    6) bu hadisi Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur’da, İsra Suresi 1. ayetin tefsirinde Tabeerani’den naklen Aişe kanalıyla Resulullah’tan (saa) naklatmiştir. Yine buna benzer bir hadisin; Müstedrekü’s-Sahiheyn, Marifetu’s-Sahabe, Menakıbu Fatıma Bintu Resulillah bölümünde nakledildiğini görmekteyiz. Yalnız bu hadiste Resulallah (saa) yediği cennet meyvesinin ayva olduğundan bahsetmektedir. Zehairü’l-Ukba-i Muhibuddin Taberi de, el-Kısmu’l-Evvel Fima Cae Fi’l-Karabeti Ala Vechi’l-Umum, Babu Fazaili Fatıma (sa) bölümünde biri İbn Abbas’tan nakledilen hadiste, yiyeceğin tüm cennet mevelerinden olduğu, Siretü’l-Mollad’dan naklettiği hadiste ise elma olduğundan bahsetmiştir.
    7) hadisi, Hatib-i Bağdadi, Tarih-i Bağdad adlı eserinde, c.2, s.8’de Aişe’den nakledilmiştir. Aynı hadisi Muhibuddin Tberi de Zehairü’l-Ukbas s.36, el-Kısmu’l-Evvel Fima Cae Fi’l-Karabeti Ala Vechi’l-Umum, Babu Fazaili Fatıma (sa) bölümünde nakletmiştir vr Ebu Sad’ın da Şerefu’n-Nübüvvet’de bu hadise yer verdiğini kaydetmiştir.
    8) hadis, Tarih-i Bağdad’da, Ğayn harfi, Tercümetu Gnim b. Humeyd eş-Şuayri, c.12, s. 331’de Hatib’in kendi senediyle İbn Abbas’tan nakledilmiştir.
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    #2
    RESULLAH’IN (SAA) TANITTIĞI FATIMA (SA)

    HZ. FATIMA (SA) İLE İLGİLİ İRFANİ BİR YORUM

    YA Ali! Sana verilmiş olan üç özellik vardır ki onlar (senden başka) hiç kimseye hatta bana bile verilmemiştir: Sen benim gibi bir kayınpedere sahipsin; benim böyle bir kayınpederim yoktur; Fatıma gibi sıddıka bir eşin var; benim eşim (fazilet yönünden) onun gibi değildir ve senin sulbünden Hasan ve Hüseyin gibi çocuklar vücuda gelmiştir; benim böyle çocuklarım yoktur; ama siz bendensiniz ve ben de sizdenim.(53)
    Hz. Peygamber (saa)


    Hz. Muhammed (saa) şöyle buyurmuştur: ‘’ Ben, miraç gecesi cennetin kapısına şöyle yazılmış olduğunu gördüm:
    —La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah, Aliyyun habibullah- el-Hasanu ve’l Hüseynu safvetullah, Fatımetu hiyeretullah, ala bağızinhim la’netullah.’’ (54)

    Evet, bunlar bir takımdı aslında, Muhammed (saa), Ali (as), Fatıma (sa), Hasan ve Hüseyin (as) bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. ‘’ Siz bendensiniz ben de sizdenim.’’ Sözü, bölünmezliğin bir ifadesidir.

    Ve yine bunların her biri birer ‘’insan- kâmil’’dir. Yani bunlardan her biri Hakkı gösteren ve Hakkın kendi zatını onlarda müşahede ettiği aynalar olduğu gibi aynı zamanda da bütün varlık âlemini gösteren birer aynadırlar. Diğer bir ifadeyle, insan-ı kâmil iki boyutlu bir ayna gibidir. Bir boyutuyla ilahi isim ve sıfatların tecelli ettiği ve Hak Teala’nın kendisini onda müşahede ettiği aynayken, diğer boyutuyla da varlık âlemini ve tüm vücudi sıfat ve kemalleri yansıtan birer aynalardır.

    Bu bağlamda yaratılmışların en kâmil insanları nebiler ve on dört masumlardır. Nitekim Hz. Mehdi’den (as) olduğu nakledilen bir duasında şöyle buyurmaktadır: ‘’ Allah’ım! Onlar senin emirlerinin sahipleri, sırlarının eminleri, eminlerinin müjdeleyicileri ve kudretin öven kimselerdir. Sen onları kendi ayetlerin, tevhidinin erkânı ve kelimelerinin hazinesi kılmışsın ki onlardan tek farkın onların senin kulların ve mahlûkların olmalarıdır.’’

    Görüldüğü üzere bu mübarek duada, tevhidin erkânı unvanıyla zikredilen insan-ı kâmil’in mertebesi ile ilahi mertebenin farkı zahirde, mazharda, rububiyette ve merbubiyette olursa âlemlerin Rabbi merbub kâmilde tecelli etmiş ve O zahir de, bu tam olan mazharda zuhur etmiş olur. Dolayısıyla bu mazhar onu, sıfatlarını ve isimlerini gösterebilir ve Hakk Teala da kendisini bu mazharda müşahede edebilir.
    İmkân âleminde insan-ı kâmilden daha üstün bir varlık yoktur. Zira mana ehli araştırmacıların söylediklerine göre âlem, insan üreten bir fabrika gibidir. Zaten eğer böyle olmazsa: yani insan-ı kâmil diye tabir edilen bilfiil insan âlemde var olmazsa, yaratılış düzeni bozulur. Çünkü yaratılıştan gaye insanın yaratılmasıdır. Diğer varlıklar (cemadat, nebatat, hayvanat) insan için yaratılmışlardır ki bu hakikati Kur’an’da da görmek mümkündür.
    İslam’ın asli inançlarında, yeryüzünün Hakk’ın hüccetinden ayrı olmayacağı ve her zaman için Allah’ın bir hüccetinin olacağı belirtilmiştir ki, bu zamanda da bu makamın mesuliyetini imam Mehdi (af) üstlenmiştir.
    Yukarıda belirtilen bu hakikatler, dini metinlerde, özellikle de dualarda insan-ı kâmil hakkında zikredilmiş bu yüce maarifleri teşkil eder. Örneğin Cami-i Ziyareti duasında masum imamlara (as) hitaben şöyle diyoruz:
    ‘’ Selam üzerinize olsun! Ey Nübüvvet Ehl-i Beyti (as)! Rahmet madeni, ilim hazinesi, kerametin esası ümmetlerin önderi, halkların rehberleri, şehirlerin sağlam erkânı, ilahi sırların eminleri, peygamberin dostları. Selam üzerinize olsun ey hidayet imamları, karanlıklardaki aydın meşaleler, akıl sahibi ve hüccetleri. Selam üzerinize olsun ey marifetullahın mahalli, ilahi bereketin nüzul yeri, ilahi hikmetin madenleri, ilahi sırlarsın koruyucuları. ,ben şahadet ederim ki siz Raşit imamlar, ilahi emirlerin mutii, Hakk’ın tevhidinin erkânı, varlık âleminin ve halkın işlerinin nazırı, şehirlerdeki ilahi nurlar olup sırati müstakime hidayet edicilersiniz. Allah işleri sizinle başlattı sizinle bitirir, sizin vesilenizle rahmet yağmurları yağar, göklerin ve yeryüzünün düzenini sizinle korur, sizin vesilenizle sorunlar giderilir ve uygunsuzluklar ortadan kalkar, eğer iyilikten ve hayırdan söz açılırsa sizler bunun evveli, aslı, kaynağı, başlangıcı ve sonusunuz.’’

    Bunların yanı sıra dini metinlerde de insan-ı kâmil, ilahi feyzin vasıtası, yaratılışın ereksel illeti, tevhidin direği, hikmetin ve ilahi marifetin madeni ve Allah’ın varlık âlemini onunla yaratmaya başladığı ve onunla bitireceği gibi yüce tanımlarla karşımıza çıkıyor.
    İnsan-ı kâmil ile ilgili yukarıda belirttiklerimiz sadece erkekler için geçerli değildir. Hz. Fatıma gibi en üstün kadın da insan-ı kâmil’in en bariz örneğidir. İbni Eb-il Hadid Nehc’ül Belağa’nın şerhinde şöyle diyor: ‘’ İslam peygamberinden (saa), Fatıma’nın (sa) kadınların efendisi olduğu şeklinde rivayet edilen mütevatir bir hadis vardır.’’


    Kulların, insan-ı kâmil makamına nail olabilmelerinin sırrı şudur: ilahi hilafetin makamı, insanlık makamıyla ilgilidir. Allah’ın halifesi olmanın sırrı isimleri öğrenmededir. Allah-u Teala buyuruyor ki: ‘’ Allah bütün isimleri Âdem’e öğretti.’’ (55) öğretme ve öğrenmenin mihveri insanın ruhudur. Bende ve ruhun birleşimi değildir. Zira âlim olan ruhtur ve ruhunda dişisi yahut erkeği olmaz. Dolayısıyla ilahi isimleri derk eden ruhtur. Netice itibariyle meleklerin muallimi olan insanın ruhudur. Başka bir tabirle Allah’ın halifesi insanın ruhu olduğu için dişilik ve erkeklik söz konusu değildir diyebiliriz. Öyleyse insan-ı kâmil makamına ulaşmak için erkek olmak şart olmadığı gibi kadın olmak da buna engel değildir. Bunun en açık şeklini Hz. Zehra’da görmekteyiz.

    Büyük âlimlerimizden bazıları demişlerdir ki: insan-ı kâmil eğer erke olursa tümel aklın sureti ve mazharı, eğer kadın olursa tümel nefsin sureti ve mazharı olur. Dolayısıyla vasilerin serveri, Peygamber Efendimizin (saa) sırdaşı Hz. Ali (as), tümel aklın sureti ve bunun kâmil mazharıdır. Âlem kadınlarının serveri Hz. Fatıma (sa) ise tümel nefsin sureti ve mazharıdır.

    O, on bir masum imamın (as) annesidir. Rivayetlerde belirtildiğine göre hz. Fatıma’ya (sa) aşırı muhabbetinden dolayı İslam peygamberi (saa) ona ‘’ ümmü ebiha’’(babasının annesi) lakabını vermiştir. Allame Hasanzade Amuli de Enfüsi tefsir esasınca peygamberin (saa) bu sözünün açıklamasında diyor ki: ‘’ tümel akıl baba ve tümel nefs de anne olduğu için bütün varlık bunlardan zuhur etmiştir. Nurların ve faziletlerin annesi Hz. Fatıma (sa) tümel nefsin kâmil mazharıdır. Dolayısıyla o, son peygamber (saa) olan babasının annesidir.’’
    Hz Fatıma (sa) hakkındaki yüce hakikatleri beyan etmekle birlikte diyor ki:
    ‘’ Bir insan için tasavvur edilen bütün boyutlar Hz Fatıma’da (sa) tecelli etmiştir. O Melekuti bir kadındır. Tam anlamıyla insanlık nüshasıdır. O, âlemde insan suretinde zahir olan melekuti bir varlıktır. Belki de kadın suretinde zahir olmuş ceberuti ilahi bir varlıktır. O, peygamberin bütün özelliklerine sahip bir kadındır. Eğer erkek olsaydı mutlaka peygamber olurdu. Melekuti, ilahi, ceberuti, mülki ve nasuti tecellilerin hepsi onda toplanmıştır. Tabiat mertebesinden gayb mertebesine ve ulûhiyetten fenaya kadar tüm manalar Hz. Fatıma (sa) için hâsıl olmuştur.’’

    Hakeza başka bir yerde Hz Fatıma (sa) için diyor ki: ‘’ Hz Fatıma (sa), Ehl-i Beyt’in (as) iftiharı bir kadındır. O, aziz İslam’ın çehresinde parlayan güneş gibidir. Onun faziletleri ismet hanedanının ve resulü Ekrem’in (saa) sonsuz faziletlerindendir. Biri onu övmeye kalkışırsa şüphesiz bunu gereği gibi yerine getiremez. Herkes kendi idraki oranında onun hakkında Ehl-i Beyt’ten (as) rivayet edilen hadisleri derk etmeye çalışmıştır. Fakat yine de onun gerçek mertebesi dillendirilmemiştir.’’

    53) er-Riyazu’n-Nazıra kitabının sahibi bu hadisi, Ebu Said’in Şerefu’n-Nübüvve adlı eserinde naklettiğini zikretmiştir. (er-Riyazun-Nzire, . bap, Menakıbu Emiri’l- Müminin Ali b. Ebi Talib, Zikru İhtisasihi Bi-Selasin Bi-Sebebi’n- Nebi (saa) ve Lem Yu’ten-Nebi Mislehünne, c.2, s. 202)

    54)(Yani Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir, Ali Allah’ın beğendiği bir şahıstır, Hasan ve Hüseyin Allah’ın seçkin kıldığı kimselerdir, Fatıma Allah’ın beğendiği bir şahıstır, onlara düşmanlık yapana Allah’ın laneti olsun.) Bu hadisi Hatib-i Bağdadi, İbn Abbas yoluyla Resulullah’tan (saa) nakletmiştir. (Tarihu Bağdad, Muhammed babı, Zikru Men İsmihu Muhammed ve İbtidau İsmi Ebihi Harfu’l-Elif, Tercumetu Muhammed b. İshak b. Mehran, No: 88 c. 1,s. 259)

    55) Bakara, 31
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X