Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

    [b] EY ZEHRA!


    [b]Bu Fani Dünyadan göçüp gitse de halen canlıdır hatırası Zehra'nın
    Medine'nin o görkemli camiinde yankılanmaktadır sesi Zehra'nın
    Gam ve kederlerine tanıktı bu şehir Fatime'nin
    Ağlar sesi çınlamakta sanki şehrin dört bir yanında Fatime'nin
    Umut gülistanında talana uğramıştır her şey
    Çiçek gitmiştir ama bakidir vefası Fatime'nin

    * * *

    Kara bulutlar bir kez daha Medine'nin üzerine çökmüş ve vasf olunmayacak bir ağırlık Müslümanları boğarcasına bir karamsarlık, hüzün oluşturmuştu halk içerisinde. Bir Rivayete göre 75 ve bir başka rivayete göre ise 95 gün tüm dünyayı sarsan ve tarihte eşine rastlanılmayacak bir inkılap ve değişim oluşturan mukaddes İslam dininin asıl sahibi yüce peygamber efendimiz Hz. Muhammed sav.in irtihalinden geçmemişti ki onun yegane yadigarı ve biricik kızı, Ali'nin vefakar eşi ve cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin'in annesi Kevser sahibi Fatime de hiç kimsenin tasavvur edemeyeceği bir gurbet diyarında bu fani dünyaya gözlerini kapamakta ve tüm varlığı ile kendisini adadığı aziz babasına kavuşmanın şevkini yaşamakla birlikte kendi dostlarını çok derin bir hüzün ve kedere boğmaktaydı.

    Resulullah efendimiz Fatime'yi kendi vücudunun bir parçası olarak vasfettiği gibi Hz. Fatime'nin babasına olan bağlılık ve sevgisi de vasf olunamayacak derecedeydi. Böyle bir bağlılığından dolayıdır ki Fatime'nin babasının irtihalinden sonra bu dünyada pek fazla kalamadığını ve fani dünyaya gözlerini yumduğunu görmekteyiz. Risalet sahibi Resulullah Efendimiz sav.in irtihalinden sonra Hz. Fatime sa. dünyayı şöyle vasıflandırmakta:
    -Sema toz dumana büründü....Güneş tutuldu ve sabah ve ilkindi vaktimiz simsiyah oldu. Ya Resulullah! Ey Allah'ın seçkin güzide insanı! Ve Ey Yetimler ve mazlumların sığınağı! Mihrabın ve Kur'an dersi verdiğin mekanın sabah ve gece senin fırakından hep ağlamakta. Senin yokluğunda ümmetin içerisinde yalnız ve garip kalan İslam'ın sana ağlamakta, göz yaşı dökmekte..."

    * * *

    Ey Zehra!
    Biliyorum Sen babanı ne kadar severdin
    Ey Zehra!
    Babandan sonra ne kadar büyük musibet ve zulümlere katlandığını ve insanlığın en yücesi Muhammed-i Mustafa sav. gibi büyük bir insanı kaybetmenin ağırlığını kısa bir süre tahammül edebildin ve gerçek mutluluğu kısa bir süre içinde babana kavuşmakta buldun...
    Senin bu ayrılığına dostların nasıl tahammül edebilsin ve dünyanın katlanılması zor bu çilelerine nasıl katlanabilsin....

    Ey Zehra!
    Babanın irtihalinden sonra İslam'ın kendi öz vatanında garip kalmasına artık tahammülünün kalmadığını ve kendi dertlerini içine dökerek bir mum gibi eriyip sönmekte olduğunu bilmeyen kimdir!
    Biliyorum ki! Gece ve gündüzünü Resulullah Efendimizin Ehl-i Beytine olan zulümler karşısında göz yaşı dökmekle geçiriyordun. Resulullah efendimizin izin almadan içeri girmediği kapının kendini Müslüman addeden bazıları tarafından kırılarak yakılmasına artık tahammülün kalmadığını nasıl idrak etmeyebiliriz Ey Fatime....

    Fatime'nin muhabbetinin Peygamber efendimizin kalbini muhabbet ve umutla doldurduğunu bilmeyen kimdir? Ve Hz. Zehra-i Merziye'nin samimi, muhabbet dolu varlığının şeriat sevdalılarının tüm ihtiyaçlarını karşıladığını...

    Fatime sa.in mazlumiyeti hakkında çok şeyler söylenmiş. Sonsuz kederlerinden, çektiği dert ve musibetlerin büyüklüğünden, taşıdığı emanetin ağırlığından ve sürekli olarak ibadet ve niyayiş terennümleri işitilen bu küçük evde keramet ve zühdü hakkında çok şeyler söylenmiştir.
    Fatime can! Senin kaybolmuş mezarın yer yüzünde, zaman ve mekanda değil de mazlumlar, müminler ve ızdırap çekmişlerin yüreklerinde dağınık vaziyettedir. Senin mezarının yanık toprağını seher yeli nereye götürdüyse orada yepyeni bir iman göyerdi ve yepyeni bir umut ve müjde kaynağı oldu ama senin mazlumluğundan, canlar alıcı dert feryatlarından ve acı garipliğinden hiçbir şey eksiltmedi.

    Allah'ım! Fatime'nin hakkına ant veriyoruz bizi Kur'an ve Itratın, Ehl-i Beyt as.ın aşkıyla yaşat onların aşkıyla öldür ve Ahrette Kur'an ve Itrat ile meşhur eyle.

    Artık Resulullah efendimizin irtihallerinden bir rivayete göre 75 ve başka bir rivayete göre ise 95 gün geçmektedir. Resulullah efendimizin vasisinin evine gitmek için Peygamber efendimizin muattar rayihası ve güzel kokusunun halen hissedildiği Medine sokaklarından geçmekteyiz. Dünyanın en acı olayını izlemek, Velayet ve İmameti savunmak için dünya kadınlarının seyyidesi ve resullah'ın biricik kızı Sıddıka-i Tahire'nin çekmiş olduğu ıstırap, dert ve zulümlerin izlerini yakından görmek için Emir-ul Müminin Ali sa.in evine gitmek istiyoruz.

    Ne oldu? Resulullah efendimizin kızının başına ne geldi? Meğer Fatime'nin başına ne getirdiler ki böylesine halsız ve çelimsiz, kederli hasta yatağa düşmüştür. Velayeti müdafaa olayı da neyin nesiydi? Niçin yan kaburgan kırıldı, yüreğin yaralı ve böylesine hasta yataktasın?

    Ey alemin tüm kadınlarının seyyidesi! onca musibet ve ızdıraptan sonra velayet ve imameti savunmak için o hasta halinle caminin yolunu tuttun ve o okuduğun belagatlı hutbenle tüm halka değerli baban Resulullah efendimizin geçmiş anı ve hatırasını bir kez daha anımsattın. Halk peygamber efendimizin hutbe okuduğu kanısına vardılar. O hutbede diyordun ki:

    Ali, Allah Teala'nın dininin yüceliği uğrunda her türlü zorluk ve musibete katlanıyordu, Allah Teala'nın emirlerini uygulamak uğrunda çaba sarf ediyordu, Allah Resuluna yakındı, Halkın hayrını istiyordu ve böyle bir durumda sizler hayatınızın refahı hususunda müsterihtiniz ve bizlerin bela ve musibetlere yakalanmamızı bekliyordunuz. Kendinizi halkın yardımcıları sayan siz ey Ansar grubu! Size ne olmuş da benim hakkımı almak hususunda kendi iradenizi böylesine kaybetmişsinizdir. Hile ve oyun düzenlemekte olduğunuzun, bana yardım etmeyeceğinizin farkındaydım. Göğsümde tuttuğum tüm gam ve kederlerimi dışa vurdum ve size karşı Hücceti tamamlamak istedim. Öyleyse ebedi utanç, Allah'ın nefreti ve kıyamet gününün cezasıyla birlikte benim hakkımı alın ve götürün.

    Aliciğim! Benden sonra yavrularım yetim kalacaklar. Onlara iyi davranmak hususunda dikkatli ol. Beni öyle bir tabuta koy ki naaşım taşındığı zaman gözükmesin. Geceleyin beni guslet, geceleyin cenazeme namaz kıl ve geceleyin beni toprağa göm. Mezarımı gizli tut ve sakın benim hakkımı gasbedenlerin benim cenazeme, namazıma ve toprağa verilmeme katılmasınlar.

    Ali, Zehra'sının yokluğuna, çekmiş olduğu kederlerine ağlamakta ve Fatıma onu teskin etmeye çalışmakta..

    Aliciğim! Ağlama. Bu ayrılık anında benim yüreğimi bundan fazla kan eyleme. Ben senin için ağlıyorum Ya sen niçin ve kimin için ağlıyorsun? Artık benim kurtuluşum ve rahatlığa kavuşmam zamanı gelmiştir ama senin musibetinin daha başlangıcıdır. Tüm alem senin bunca mazlumluğun için ağlamalı. Zira sen alemdeki tüm mazlumların en mazlumusun.

    Ah!!! Nasıl bir gecedir bu gece Allah'ım... Zehra'nın mutahhar bedenine su dök. Keşke Alinin de o yanık yüreğini söndürecek bir su olsaydı. Keşke Ali mecbur kalıp Fatimasının bedenine gusl vermeseydi de Fatime'nin düşmanlardan almış olduğu o acımasız kırbaçların izinde oluşan derin yaraları görmeseydi.

    Allah'ım doğrusu bu sanıl bir musibettir.Tüm varlığı ile kendini Fatımasına feda etmeğe razı olan Ali bu acıya nasıl dayanabilsin ki.....

    Ey gözlerimin damlacıkları gözlerimden akmaya başla çünkü artık ağlama yeri burasıdır. Bu Gusül, musibetin gözden geçirilişidir. El, bunca yaraları arasından kolay ve rahat bir şekilde geçemezken yürek bunca musibeti nasıl tahammül edebilsin?

    Ve sen benim 18 yaşındaki Fatımam! Doğrusu nasıl bir sabrın vardı?
    Ve sen Ey Fatımanın Allah'ı nasıl bir sabrın var?

    İslam tarihçilerinden bir çoğu şu ibret verici tarihi olayı anlatmaktalar:
    Günün birinde yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed sav. Sevgili kızının evine gitti. Kendinde bir nevi halsizlik ve rahatsızlık hissetmekteydi. Evdeki kalınca bir hırkayı babasının üzerine çeken Hz. Fatime Resulullah efendimizden biraz istirahat etmesini istedi. Hz Zehra'nın tabiriyle o günü babasının yüzü, ayın 14. gecesi gibi parlamaktaydı. Biraz geçmemişti ki İmam Hasan hazretleri içeri girdi, annesine selam verdikten sonra içerde çok güzel bir rayihanın yayıldığını ve sanki ceddi Resulullah efendimizin kokusunu verdiğini belirtti ve ardından Resulullah efendimizin evde olduğun öğrenince o da izin alarak hırkanın altına girdi. Resulullah efendimizin güzel kokusunu hisseden İmam Hüseyin ve Hz. Ali as.da hırkanın altına girdi ve ardından Resulullah efendimizin vücudunun bir parçası biricik kızı Hz. Fatime de hırkanın altındakilere katıldı. Hırkayı hepsinin üstünü örtecek şekilde düzenleyen Peygamber efendimiz ellerini göğe kaldırarak şöyle buyurdular:

    “Allah'ım! Doğrusu bunlar benim Ehl-i beytim, destekçilerim ve güzidelerimdir. Bunların eti benim etim ve bunların kanı benim kanımdır. Onları eziyet edenler beni eziyet etmiş olurlar. Kim onları kedere boğarsa beni kedere boğmuş olur.

    "Allah'ım! Kendi rahmet, bereket ve selamını benim ve onların üzerine eyle ve her türlü pisliği ve kötülüğü onlardan uzaklaştır..."

    Bu anda Allah Teala tarafından nida olunur ki: Ey meleklerim ve ey göklerde yaşayanlar! Doğrusu göğü, yeri, ayı, feleği, deniz ve gemiyi sadece bu beş kişinin dostluğu ve sevgisi sayesinde yarattım...

    Cebrail " Ey Allah'ım be beş kişi kimlerdir?" diye sorunca Hak Teala şu cevabı verdiler: "Onlar Peygamberin ve risalet merkezinin Ehl-i Beytidirler. Onlar Fatime, babası, kocası ve yavrularıdırlar.

    Bu durumda Cebrail onların içine katılmak için Allah Teala'dan izin istedi. Cebrail onların yanına giderek Allah Teala'nın rahmet mesajını onlara iletti.

    Allah'ım!
    Hz. Fatime hakkına ant veriyorum bizleri Kur'an ve Itrat aşkıyla yaşat, Kur'an ve ıtrat aşkıyla öldür ve kıyamet günü Kur'an ve ıtrat aşkıyla mahşur buyur.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #62
      Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

      Allah razi olsun hocam Rabbim sizi ve aile efratinizi ahirrete Hz.Fatima ile hasr eylesin.

      Yorum


        #63
        Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri


        Amin cümlemizi inş. Allah cc sizden de razı olsun. Bizleri Ehl-i Beytin yanında mahcup bir duruma düşürmesin, onların şefaatlerini hepimize nasip eylesin inş.
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #64
          Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

          [b] İBRETLİ ÖYKÜLER

          [b]1- Hz. Peygamber'in Hz. Fatıma Hakkındaki Sözü

          [b]İslam Peygamberi (s.a.a) Hz. Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
          "Kızım Fatıma, her iki cihan kadınlarının hanım efendisidir.
          Fatıma, bedenimin bir parçasıdır.
          Fatıma, gözlerimin nurudur.
          Fatıma, kalbimin meyvesidir.
          Fatıma, benim ruhum ve canımdır.
          Fatıma, insan şeklinde bir nurdur.
          Fatıma, Allah karşısında ibadet mihrabında durduğu zaman, yıldızların yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun vücudunun nuru da gök yüzündekilere nur saçmaktadır. Allah Teala (o halde) meleklere şöyle buyuruyor:
          "Ey meleklerim! Bakın benim kulum (Fatıma) benim korkumdan nasıl da titriyor. Fatıma tüm vücuduyla bana ibadet ediyor. Şahit olun ki, onun şiilerini cehennem ateşinden güvende kıldım."[1]
          _________________
          [1] - Bihar, c.43, s.174
          [/b
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #65
            Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

            2- Müslüman Kadının En Güzel Sıfatı

            [SIZE=3]Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
            "Hz. Resulullah (s.a.a)'in huzurunda olduğumuz bir sırada Hazret şöyle buyurdular: "Müslüman bir kadın için en güzel şey nedir?"

            Bizim hepimiz doğru cevap vermekten aciz kaldık. Ben Resulullah (s.a.a)'in huzurundan ayrılıp eve döndüm ve olayı Fatıma'ya anlattım. Fatıma cevaben şöyle dedi: "Müslüman kadın için en güzel şey, namahrem (yabancı) erkekleri görmemesi, namahrem erkeklerin de onu görmemesidir."

            Sonra Resulullah (s.a.a)'in yanına vardım ve Fatıma'nın verdiği cevabı O Hazrete söyledim, Hz. Peygamber (s.a.a), Fatıma'nın vermiş olduğu cevaptan dolayı o kadar hoşnut oldu ki: "Fatıma, bedenimin bir parçasıdır" buyurdular.[1]
            _________________
            [[1] - Bihar, c.43, s.54, c.103, s.238 (Az bir farklılıkla). Büyük ihtimalle Hz. Peygamber'in sorusu, Hz. Fatıma'nın yüceliğini ortaya çıkarmak içindi. İşte bu yüzden Hz. Ali (a.s) sorunun cevabını o mecliste vermemiştir.
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #66
              Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

              3- Levhada Üç Güzel Söz

              [b][SIZE=3][FONT=Arial]Hz. Fatıma (a.s) bir gün Hz. Peygamber (s.a.a)'in yanına gelerek bazı işlerden dolayı şikayette bulundau. Hz. Peygamber (s.a.a) ona bir levha vererek: "Kızım levhada yazılan şeyi oku ve onları ezberle" diye buyurdular.

              O sözler şunlardı:
              Allah'a ve kıyamet gününe inanan, komşusunu incitmemelidir.
              Allah'a ve kıyamet gününe inanan, misafirine ikram etmelidir.
              Allah'a ve kıyamet gününe inanan, faydalı bir söz söylemeli veya susmalıdır.[1]
              _________________
              [SIZE=2][1] - Bihar, c.43, s.61
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #67
                Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                4- Bilal'ın Ezan Sesi

                Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan göçtüğünde Peygamber (s.a.a)'in müezzini olan Bilal, ezan okumaktan kaçınarak: "Artık ben Hz. Peygamber (s.a.a)'den sonra hiç kimse için ezan okumayacağım!" dedi.

                Bir gün Hz. Fatıma (a.s): "Babamın müezzininin ezan sesini duymak istiyorum" buyurdular.
                Hz. Fatıma (a.s)'ın sözü Bilal'a ulaştığında ezan okumaya hazırlandı. Bilal iki defa: "Allah-u Ekber-u Allah-u Ekber" dediğinde, Fatımat'üz- Zehra (a.s) değerli babasının dönemini hatırlayarak ağlamasının önünü alamayıp yüksek sesle ağlamaya başladı.

                Bilal: "Eşhedu enne Muhammed'en Resulullah" dediğinde, Fatımat'üz- Zehra (a.s) dayanamayarak bayılıp yere düştü ve halk Fatıma (a.s)'ın öldüğünü zannettiler. Bunun üzerine halk Bilal'a: "Bilal! Artık ezan okuma! Peygamber (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s) dünyadan göçtü" dediler.

                Bilal ezanını yarıda kesip onu tamamlamadı. Fatıma (a.s) kendine geldiğinde, Bilal'ın ezanı tamamlamadığını öğrenince: "Bilal ezanı tamamla" buyurdular. Bilal ezanı tamamlamaktan mazeret dileyerek şöyle dedi: "Ey kadınların efendisi! Sen benim ezan sesimi duyduğunda böyle duygulanıyorsun ve bundan dolayı canının tehlikeye düşmesinden korkuyorum."

                Bunun üzerine Fatıma (a.s) da fazla ısrar etmeyerek onun mazeretini kabul etti.[1]
                Bilal artık ondan sonra kimseye ezan okumadı.
                _________________
                [1] - Bihar, c.43, s.157
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #68
                  Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                  5- Fatıma (a.s) Mahşer Sahrasında

                  [SIZE=3]Hz. Peygamber (s.a.a)'in değerli ashabından olan Cabir bin Abdullah-i Ensarî şöyle diyor:

                  İmam Bakır (a.s)'a dedim ki: "Fedan olayım! Rica ediyorum annen Hz. Fatıma (a.s)'ın azameti hakkında, Şialarınıza anlattığımda hoşnut olmaları için bana bir hadis söyleyin."

                  İmam Bakır (a.s) buyurdu ki: "Babam, Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Kıyamet günü olduğu zaman, ilahi peygamberler için nurdan minberler kurulacaktır. Benim minberim hepsinden daha yüksek olacak ve Allah-u Teala bu esnada şöyle buyuracaktır:
                  "Ey seçkin Peygamber! Konuşma yap." Ben, o gün öyle bir şekilde konuşacağım ki, hiç kimse, hatta peygamber ve resuller bile onun gibi bir konuşma duymamış olacaklardır.

                  Daha sonra peygamberlerin vasileri için nurdan bir takım minberler kurulacaktır. O minberler arasında vasim Ali bin Ebi Talib'in minberi bütün minberlerden daha yüksek olacaktır. Bu esnada Allah-u Teala onun konuşmasını emredecektir. O da hiçbir vasinin benzerini duymadığı bir konuşma yapacaktır.

                  Daha sonra Peygamberlerin evlatları için nurdan bir takım minberler dikilecektir. İki oğlum, iki torunum ve hayat bahçemin iki gülü olan Hasan ve Hüseyin için de nurdan minberler bırakacaklar ve onlardan konuşmaları istenilecektir. Bunlar da Peygamber evlatlarından hiç kimsenin duymuş olmadığı bir konuşma yapacaklardır.

                  Daha sonra bir münadi yani Cebrail: "Muhammed Peygamberin kızı Fatıma... nerededir?" diye seslenecektir. Bu esnada Fatıma (a.s)... ayağa kalkacaktır. Allah Teala tarafından şöyle bir nida gelecek: "Ey mahşer ehli! Ben yüceliği Muhammed'e, Ali'ye, Hasan'a Hüseyin'e ve Fatıma'ya verdim. Başlarınızı aşağı eğin, gözlerinizi kapatın; Bu Fatıma cennete gidecektir."

                  Daha sonra Cebrail, iki tarafı cennet süsleriyle süslenen, yuları inciden, eğeri ise mercandan olan cennet develerinden bir deve getirerek onu Hz. Fatıma'nın önünde yatıracak ve Hz. Fatıma (a.s) da o deveye binecektir.

                  Bu esnada Allah-u Teala, yüz bin meleği Fatıma (a.s)'ın sağından, yüz bin meleği de solundan hareket etmeleri için gönderecek ve yüz bin meleğe de kendi kanatları üzerinde onu cennetin kapısına götürmelerini emredecektir. Cennetin kapısına ulaştıklarında Fatıma (a.s) dönüp arkasına bakacaktır.

                  Bu esnada Allah-u Teala şöyle buyuracak: "Ey habibimin kızı! Neden cennete girmiyorsun?
                  "Hz. Fatıma (a.s) arz edecek ki: "Allah'ım! Böyle bir günde makam ve mevkiimin herkese belli olmasını istiyorum."

                  Allah-u Teala da buyuracak ki:
                  "Ey habibimin kızı! Dön mahşere bak! Kimin kalbinde senin veya evlatlarının sevgisi olursa, onu al cennete götür."

                  Daha sonra İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdular:
                  "Ey Cabir! Allah'a and olsun ki, annem fatıma (a.s) o gün kendi şii ve dostlarını, bir kuşun iyi taneleri kötü tanelerden ayırt ederek topladığı gibi ayırt edip toplayacaktır. Şiileri onunla birlikte cennetin kapısında bir araya geldiğinde kalplerine, durup geriye bakmaları ilham edilecek. Geriye baktıklarında Allah-u Teala: "Neden durup geriye baktınız; oysa habibimizin kızı Fatıma sizin hakkınızda şefaat etti?"

                  Cevaben şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bugün kulluk etmenin ve Ehl-i Beyt'i sevmenin ne kadar değerli olduğunu görmek ve makamımızın tanınmasını istiyoruz."

                  Allah-u Teala buyuracak ki: "Ey dostlarım! Mahşer sahrasına bakın! Her kim sizleri Fatıma'yı sevdiğinizden dolayı severse, her kim Fatıma'nın sevgisi uğrunda size bir yemek yedirmişse, herkes Fatıma'nın sevgisi için size bir elbise giydirmişse, her kim Fatıma'nın sevgisi yolunda size bir yudum su vermişse ve herkes Fatıma'nın sevgisi için bir gaybeti sizden reddederek sizi savunmuşsa..., onların ellerinden tutarak hepsini cennete götürünüz."[1]
                  _________________
                  [1] - Bihar, c.8, s.51

                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                    6- Hz. Fatıma (a.s)'ın Çeyizi

                    [b] Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)'ı, Hz. Ali (a.s)'la evlendirmeye karar aldıktan sonra Hz. Ali'ye şöyle buyurdular:

                    "Ey Ali! Kalk zırhını sat!" Hz. Ali (a.s) da zırhını çarşıya götürüp sattı, parasını çeyiz almak için Peygamber (s.a.a)'in huzuruna takdim etti. Resulullah (s.a.a) de Fatıma'nın evine ve kendisine gerekli şeyler alınması için o parayı ashaptan bazılarına verdi. O parayla satın alınan şeyler şunlardan ibaretti:

                    1- Yedi dirhemlik beyaz bir gömlek.
                    2- Dört dirhemlik büyük bir baş örtüsü.
                    3- Hayber malı siyah bir elbise.
                    4- Hurma lifinden örülen bir yatak tahtı.
                    5- Biri koyun yünü, diğeri de hurma lifiyle doldurulmuş olan ketenden iki adet döşek.
                    6- İçi ezhar ismindeki bitki ile doldurulmuş olan koyun derisinden dört adet yastık.
                    7- Bir adet hasır-ı hicri.
                    8- Bir adet el değirmeni.
                    9- Bir Bakır kap
                    10- Su içmek için deriden yapılan bir kırba.
                    11- Elbise yıkamak için bir leğen.
                    12-Süt için bir adet kâse.
                    13- Bir su kabı.
                    14- Bir yün perde.
                    15- Bir ibrik.
                    16- Bir çömlek maşrapa.
                    17- Sergi olarak kullanılan bir adet deri.
                    18- İki çömlek testi.
                    19- Bir aba (Kufe dokunmalı bir çarşaf).

                    Ashap bu eşyaları alıp Peygamber (s.a.a)'in evine getirdiler. Peygamber (s.a.a) mübarek elleriyle onları alıp bakıyor ve "Mübarek olsun" diyordu. (Bir rivayete göre de, çeyiz eşyalarını Resulıllah'ın yanına getirdiklerinde Hazretin gözlerinden yaşlar aktı ve başını göğe doğru kaldırıp şöyle dedi: "Allah'ım bu evliliği, kaplarının çoğu çömlekten olan kimselere mübarek eyle."
                    [b]
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                      7- Hz. Fatıma (a.s) Ve İlim Öğretmenin Değeri

                      İmam Hasan Askeri (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir:

                      "Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma (a.s)'ın huzuruna varıp şöyle dedi: Güçsüz bir annem vardır, namazında zor bir meseleyle karşılaştı ve o meseleyi sana sormam için beni huzurunuza gönderdi. Hz. Fatıma (a.s) o meselenin cevabını verdi. O kadın, ikinci kez başka bir mesele sordu. Hz. Fatıma yine cevabını verdi. Daha sonra üçüncü bir mesele sordu, böylece sorduğu soruların sayısı onu buldu. Hz. Fatıma da hepsine cevap verdi. Sonra o kadının çok soru sorduğundan sıkıldığını görünce şöyle buyurdu:

                      "Karşılaştığın her soruyu sıkılmadan gel sor, ben senin sorularından yorulmam. Eğer bir kimse ağır bir yükü dama çıkarmak için ecir olur ve karşılığında yüz bin dinar alırsa, acaba o iş ona ağır gelir mi ?"
                      Kadın: "Hayır, ağır gelmez ve o işten yorulmaz" dedi.

                      Hz. Fatıma sonra şöyle buyurdular:
                      "Her meselenin cevabına karşılık bana verilen sevap, arası incilerle dolu olan yer ile göklerden daha fazladır. Öyleyse meselelere cevap vermekten hiç yorulur muyum?"

                      Babamdan şöyle buyurduğunu duydum:
                      "Şiilerimizden alim olanlar, kıyamet günü haşır olduklarında onlara, çaba, ilim ve halkı hidayet ettikleri miktarınca sevap ve mükafat verilir; hatta onlardan birine nurdan bir milyon süslü elbiseler verilir. Sonra Rabbimizin münadisi şöyle nida eder: "Ey İmamlarından ayrı kaldıkları vakit Âl-i Muhammed yetimlerini düşünenler, onların sorumluluğunu üstlenenler! İşte bunlar sizin öğrencileriniz ve ilminiz sayesinde dinlerini koruyan ve hidayeti bulan yetimlerdir. Dünyada ilminizden yararlandıkları miktarca onlara hediye verin."

                      Bunun üzerine ümmetin âlimleri, yetimlerine (takipçilerine) hediye verirler. Hatta onlardan bazılarına yüz bin hediye verecekler. Daha sonra o yetimler de kendi öğrencilerine hediye verecekler. Hediyeler taksim edildikten sonra Allah Teala şöyle buyuracak: "Yetimleri düşünen âlimlerin hediyelerini bir kat daha arttırın" Sonra da: "İki kat daha arttırın, onların takipçilerine de aynı şekilde arttırın" diye buyurur.

                      Daha sonra Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Allah'ın cariyesi, bu hediyelerden bir iplik, güneşin kendisine doğduğu her şeyden bir milyon kez daha üstündür. Çünkü dünyada üstün sayılan şey, gam ve kederle karışmıştır. Ama ahret nimetlerinin hiçbir noksanı ve lekesi yoktur."
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                        8- Hz. Fatıma (a.s)'ın İlminin Üstünlüğü Ve İlmin Değeri

                        İmam Hasan Askeri (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir:
                        "Bir inatçı düşman, diğeri ise mümin olan iki kadın, bir dini meselede ihtilaf edince, ihtilafın çözümü için Hz. Fatıma (a.s)'ın huzuruna yelip meseleyi ona anlattılar. Hak mümin kadınla olduğu için Hz. Fatıma (a.s) delil ve burhan ile de onu teyit etti ve böylece inatçı düşman kadın yenilgiye uğradı. Mümin kadın bunu çok sevindi.

                        Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu:
                        "Allah'ın melekleri, bu galibiyetten dolayı senden daha çok sevindiler. Şeytan (ve takipçilerinin) üzüntüsü de düşman olan kadının üzüntüsünden daha çok oldu."

                        İmam Hasan Askeri (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:
                        "İşte bundan dolayı Allah-u Teala meleklerine şöyle buyurdu: "Fatıma'nın bu hizmeti karşılığında ona cennet ve nimetlerini,önce verilenden bir milyon kat daha artırın ve bu işi, ilmiyle mümin bir kimseyi düşmana galip kıldıran her alim (ve bilgin) hakkında da yapın; onun da sevabını bir milyon kat artırın."

                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                          9- Şaşırılacak Tebessüm

                          Peygamber (s.a.a)'in durumu çok ağırlaşmıştı, başını Hz. Ali'nin dizine koydu ve bayıldı. Fatıma (a.s) babasının nâzenin yüzüne bakıyor, göz yaşı döküyor ve şöyle diyordu: "Âh, Babamın bereketi ile rahmet yağmuru (vahiy) iniyordu. Öksüzlerin ve dul kadınların sığınağı idi."

                          Resulullah (s.a.a), Fatıma'nın ağlama sesini işitince gözlerini açıp yavaş bir sesle:
                          "Aziz kızım! Şu ayeti oku: "Muhammed ancak bir resuldür. O'ndan önce nice resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz ?" Ölümün çaresi yoktur,bütün peygamberler öldüğü gibi ben de öleceğim. Fakat niçin millet, benim hedefimi sürdürmüyor ve geri dönmek istiyor ?" buyurdu.

                          Bu sözler, Hz. Fatıma'yı daha da ağlattı. Resul-ü Ekrem (s.a.a) aziz kızının perişan halini ve ağlar gözlerini görünce ona teselli vermek istedi. Bundan dolayı Fatıma'ya: "Yakına gel" diye işaret etti. Başını babasına yaklaştırınca Peygamber (s.a.a) onun kulağına bir şeyler söyledi. Fatıma'nın tebessüm ettiğini gördüler ve şaşırdılar. Sebebini sorduklarında: "Babam hayatta olduğu müddetçe sırrını kimseye söylemem" dedi.

                          Fatıma (a.s) babasının ölümünden sonra: "Babam kulağıma: ‘Fatımacığım, senin de ölümün yakındır; bana kavuşacak olan ilk kişi sensin' buyurdu" dediğinde Hz. Fatıma'nın tebessümünün sebebi anlaşılmış oldu.
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                            10- Hz. Fatıma (a.s)'ın İffet Ve Edebi

                            [SIZE=3] Hz. Fatıma (a.s) hayatının son günlerinde Umeys kızı Esma'ya [1] şöyle buyurdu:
                            "Ey Esma! Ben, kadınların cenazesinin, üzerine bir bez atılarak dört ağaç üzerinde mezarlığa doğru götürülmesini sevmiyorum. Zira onun bedeninin izleri parçanın altından gözükmekte ve herkes onun bedeninin hacmini görmektedir.[2]

                            Esma Hz. Fatıma (a.s)'ın bu sözüne karşılık şöyle dedi: "Ben Habeşistan'da bir şey (tabut) görmüşüm, şimdi onun şeklini sana göstereceğim."

                            Esma bunu dedikten sonra birkaç yaş çubuk getirmelerini istedi, sonra onları eğerek (şimdiki tabut şekline sokarak) üzerine bir bez attı ve onu böylece pratikte Hz. Fatıma (a.s)'a göstermiş oldu.
                            Hz. Fatıma (a.s) onu görünce gülümseyerek şöyle buyurdu: "Ne güzel bir şeydir! Zira cenaze onun içerisine bırakıldığında artık cenazenin erkek veya kadın olup olmadığı belli olmuyor."[3]
                            _________________
                            [1]- Esma Hz. Fatıma (a.s)'ın yakınlarından ve Habeşe muhacirlerindendi. O, ilk önce Cafer b. Ebî Talib'in eşi idi. Cafer Mute savaşında şehit olunca, Ebu Bekir b. Kuhfe ile evlendi. O büyük bir ihtimalle Hz. Fatıma (a.s)'a gusül verildiğinde Hz. Ali (a.s)'a yardımda bulunmuştur. Şimdiki tabutların şekli onun önerisi üzerine yapılmıştır. Çünkü eski zamanlarda, hatta bazı yerlerde şimdi de cenazeyi birkaç ağacın üzerine koyarak gasil haneye ve kabristana doğru götürüyorlar.
                            [2] - Ben Şia'yım diyen bir kimse, işte böyle olmalıdır. Ölüsünü bile erkeklerin görmesini istemiyor. Ama ben Şia'yım deyip de erkeklerin önünde soyunan veya dans eden kadın ve kızların veya onların böyle olmasını isteyen ana ve babaların vay hallerine!
                            [3] - Bihar, c.43, s.189
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                              11- Hz. Fatıma (a.s)'ın Eğitiminden Bir Parıltı

                              [SIZE=3] Fizze, Hz. Fatıma (a.s)'ın cariyesi idi. O'nun yanında eğitilmişti, uzun bir zamandan itibaren sözlerini Kur'an ayetleriyle karşı tarafa anlatıyordu.
                              Ebu'l- Kasım Kuşeyrî bir şahıstan şöyle naklediyor:

                              Mekke'ye hareket eden bir kafileden ayrılmıştım ve çölde (şaşkınlık ve üzüntü içerisinde olan) bir kadınla karşılaştım. Ondan ne soruyordumsa, Kur'an ayetiyle cevabımı veriyordu.
                              "Sen kimsin?" diye sordum.
                              Cevaben dedi ki:
                              "Qul selamun, fesevfe ta'lemun"
                              "Selam de. Artık onlar bilecekler."[1]
                              Ben selam verip dedim ki: "Burada ne yapıyorsun?
                              Cevaben dedi ki:
                              "Men yehdillah fema lehu min muzill"
                              "Allah kimi hidayete eriştirirse, onun için bir saptırıcı yoktur."[2]
                              (Onun bu sözünden yolu kaybettiğini anladım.)
                              "Cinlerden misin, insanlardan mısın?" diye sordum.
                              Cevaben dedi ki:
                              "Ya beni Adem, huzu ziynetekum."
                              "Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının."[3]
                              (Bu sözüyle insanlardanım demek istedi.)
                              "Nereden geliyorsun?" diye sordum.
                              Cevaben dedi ki:
                              "Yunadevne min mekanin beîd."[4]
                              "Uzak bir yerden seslenilirler.
                              (Bu sözüyle uzak bir yerden geldiğini anladım.)
                              "Nereye gidiyorsun?" diye sordum.
                              Cevaben dedi ki:
                              "Lillahi alennasi hicc'ul-beyt."[5]
                              "Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır."
                              (Mekke'ye gitmek istediğini anladım.)
                              "Kafileden kaç günden beri kopmuşsun?" diye sordum.
                              Dedi ki:
                              "Velekad halekne's- semavati vel arza (vema beynehuma) fi sitteti eyyamin"[6]"Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık."
                              (Kafileden, altı günden beri kopmuş olduğunu anladım.)
                              "Yemek yemeğe iştahın var mı?" diye sordum.
                              Dedi ki:
                              "Vema cealnahum ceseden la ye'kulun'et-taame."[7]
                              "Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık."
                              (Yemek yemeğe isteği olduğunu anlayarak ona yemek verdim.)
                              "Acele et, biraz çabuk gel" dedim.
                              Dedi ki:
                              "La yukellifullahu nefsen illa vus'aha"[8]
                              "Allah kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez."
                              (Bu sözünden yorgun olduğunu anladım.)
                              "Yol yürüyemediğine göre seni devemin sırtına alayım mı?" dedim.
                              Dedi ki:
                              "Lev kane fiyhima alihetun illellahu lefesedeta."[9]
                              "Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız ikisi de bozulup giderdi."
                              (Yani erkekle namahrem kadının bir deveye binmesi bozgunculuğa yol açar. Bu sözünden dolayı ben deveden inerek onun binmesini istedim.)
                              Bu duruma karşılık şöyle dedi:
                              "Subhanellezi sehhare lena haza"[10]
                              "Bunu bize ram eden Allah münezzehtir."
                              (Bu sözüyle Allah'a şükür etti.)
                              Kafileye ulaşınca: "Kafilede akrabalarından bir kimse var mıdır?" diye sordum.
                              Dedi ki:
                              "Ya Davud'u inna cealnake halifeten fi'larzi"[11] "Ve ma Muhammed'un illa resul"[12] "Ya Yahya huzil kitabe bikuvvetin"[13] "Ya Musa, innî ene rebbuk"[14]
                              Kafilede dört kişinin onun akrabalarından olduğunu ve isimlerinin de; Davud, Muhammed, Yahya ve Musa olduğunu anladım.
                              Bu esnada onları çağırdı, onlar da koşarak ona doğru geldiler. "Bunlar senin neyin oluyorlar?" diye sordum.
                              Cevaben dedi ki: "El-malu ve'l- benun ziynet'ul-hayat'id- dünya."[15]
                              (Bu dört kişinin onun oğulları olduğunu anlamış oldum.)
                              Onlar annelerinin yanına geldiklerinde anneleri şöyle dedi: "Ya ebeti iste'cirhu inne hayre men iste'certe'l- kaviyy'ul-emin."[16]
                              (Bu ayeti okumakla bana ücret vermelerini onlara anlatmış oldu, onlar da bana bir miktar para verdiler.)
                              Daha sonra şöyle dedi: "Vallahu yuzaifu limen yeşâu"[17]
                              (Bu ayeti okumakla ücretimi artırmalarını istemiş olduğunu anlamış oldum; onlar da artırdılar.)
                              Onlardan: "Bu kadın kimdir?" diye sordum.
                              Dediler ki: "Bu kadın, Hz. Fatıma (a.s)'ın cariyesi olan annemiz Fizze'dir; o yirmi yıldır ki, Kur'an ayetleri dışında bir söz söylememiştir."[18]
                              _________________
                              [1] - Zuhruf / 89
                              [2] - Zümer / 37
                              [3] - A'râf / 31
                              [4] - Fussılet / 44
                              [5] - Âl-i İmrân / 97
                              [6] - Kâf / 38
                              [7] - Enbiyâ / 8
                              [8] - Bakara / 286
                              [9] - Enbiya / 22
                              [10] - Zuhruf / 13
                              [11] - "Ey Davud, gerçek şu ki biz seni yeryüzünde bir halife kıldık." (Sâd / 26)
                              [12] - "Muhammed, yalnızca bir peygamberdir." (Âl-i İmrân / 144)
                              [13] - "Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut." (Meryem / 12)
                              [14] - "Ey Musa, gerçekten ben senin Rabbinim." (Tahâ / 11-12)
                              [15] - "Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsleridir." (Kehf/46)
                              [16] - "Onlardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak tutuver; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı; gerçekten o kuvvetli ve güvenilir biridir." (Kasas / 26)
                              [17] - "Allah, dilediğine kat kat arttırır." (Bakara / 261)
                              [18] - Bihar, c.43, s.86
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                                13- Herkes İçin Yaşam Örneği

                                İki şefkatli eş olan Hz. Ali (a.s) ile Hz. Fatıma (a.s) evin işlerini kendi aralarında taksim ettiler. Hz. Fatıma (a.s) evin içindeki yani hamur yapmak, ekmek pişirmek, evi süpürmek gibi işleri yapmayı üstlendi. Hz. Ali (a.s) da odun getirmek ve yiyecek temin etmek gibi evin dışındaki işleri üstlendi.

                                Bir gün Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)'a şöyle buyurdu:
                                "Ya Fatıma! Evde yiyecek bir şey var mı?"

                                Hz. Fatıma (a.s): "Hayır! Allah'a andolsun ki, üç gündür çocuklarım Hasan, Hüseyin açtırlar ve kendim de bir şey yemedim."

                                Hz. Ali (a.s): "Neden bana söylemedin?"

                                Hz. Fatıma (a.s): "Babam Resulullah (s.a.a), sizden bir şey istememi nehyetmiştir ve buyurmuştur ki: Amca oğlundan asla bir şey isteme. Bir şey getirdiğinde al, aksi takdirde O'ndan bir şey isteme!"

                                Hz. Ali (a.s) (bu sözleri duyduktan sonra) evden dışarı çıktı ve yolda birisiyle karşılaştı. Ailesine yiyecek temin etmek için o adamdan bir dinar borç aldı. Bu esnada o sıcak havada Mikdad b. Esved'i çok perişan ve üzgün bir halde gördü. Bunun üzerine ona: "Ne olmuş? Neden bu sızak vakitte evden dışarı çıkmışsın?" diye sordu.

                                Mikdad: "Açlık beni evden dışarı çıkarmıştır; çocuklarımın ağlama seslerini duymaya tahammül edemedim" dedi.

                                İmam (a.s): "Ben de bunun için evden dışarı çıktım. Ben bu dinarı az önce borç aldım, onu sana veriyorum ve seni kendime tercih ediyorum" buyurdu.

                                Sonra parayı Mikdad'a verdi, kendisi ise eli boş eve geri döndü. Eve girdiğinde Resulullah (s.a.a)'in evde oturduğunu, Fatıma (a.s)'ın da namaz kılmakla meşgul olduğunu ve aralarında ise üstü kapalı bir şeyin bulunduğunu gördü. Fatıma (a.s) namazını bitirdiğinde, yanlarında bulunan şeyin üzerinden örtüyü kaldırınca, içerisi et ve ekmekle dolu bir kase olduğunu gördüler.

                                Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatımacığım! Bu yemek sizin için nereden gelmiştir?"

                                Fatıma (a.s) cevaben: "Allah tarafından gelmiştir; Allah Teâla dilediğine hesapsız rızk verir" dedi.

                                Bu esnada Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'ye bakarak şöyle buyurdu: "Senin ve Fatıma'nın öyküsü gibi olan bir kimsenin öyküsünü beyan edeyim mi?"

                                Hz. Ali (a.s): "Evet" dedi.

                                Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Senin misalin Zekeriyya'nın misali gibidir. Zekeriyya mihrapta Meryem'in yanına vardığında, onun yanında bir yemek görünce: "Ey Meryem! Bu yemek neredendir?" diye sordu. O da cevaben: "Allah katındandır; Allah istediğine hesapsız rızk verir" dedi.
                                İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Onlar (İmam Ali ve ailesi) o kaptan bir ay boyunca yemek yediler. Bu kap, Kâim'in (Hz. Mehdi'nin), içerisinde yemek yiyeceği kabın aynısıdır; bu kap şimdi bizim yanımızdadır." [1]
                                _________________
                                [1] - Bihar, c.14, s.198; c.43, s.31
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X