ALINTI
KIRIK KAPININ YASLI GÜLÜ
Senin evin... Kur’an’ın, Resul’ün, Cebrail’in kardeşinin... Kurtuluş evi olan o evin kapısı ateşe verilince tandır gibi tutuşup yandım ben.
Senin kaburgalarınla birlikte kaburgalarım kırıldı benim ve çatırtısı arşı inletti haykırışımın...
Sen acıyla kıvranarak Fizze’ye seslenirken insaniyet denilen mahluk, daha dünyaya gelmeden düşük yaptı bebeğini...
Kapıdaki o kanlı çivileri görünce kendimi yerde buldum... Utancımdan erimiş, yağmur sularıyla birlikte toprağın derinliklerine dalıp yitmiş, alıp gitmiştim başımı...
Kollarına inen kamçıları görüp de mosmor olmamam mümkün müydü benim?!
Sana ait bir mülkün gasp edildiğini gördüğümde hayretten küçük dilimi yuttum; suskunluğum mezarlıkları ürküttü yeryüzünde... Yaşadığıma hayıflandım bunca çaresizliğim ve zorunlu tanıklığımla şu insanoğlu denilen mahlukun cehli ve küfrü karşısında...
Senin suratına tokat indiğinde gözümü kan bürüdü... Ne yapabilirdim ama, ağlamaktan gayrı sessizce?!...
İhanet ve küstahlık senin kapını çalınca çıkmaza girdim ben...
Sen Muhsin’ini düşürünce, insanlara beslediğim bütün ümitlerimi bir anda yere çaldım ben de... Bin parça oldu ağlamaktan çanağa dönen gözlerimin önünde.
Ah... Ali dün gece senin cansız bedenini yıkayıp gusül verirken nasıl da ağlıyordu, öksüz çocuklar gibi... Nasıl da sessizce süzülüyordu gözyaşları, Allah’ın aslanının yanaklarından...
Hasan’la Hüseyin’in ağlayışlarını, hele Zeynep’le Ümmü Gülsüm’ün zülüflerini döküp sana ağıtlar yakarak hıçkırdıklarını gördüğümde dün gece... İnfilâk etmeme ramak kalmıştı kederimden... Bir ben değil; bütün bir kâinat paramparça olacak gibiydi, o yavrucakların hâlini görüp de hiçbir şey yapamamanın çaresizciliği karşısında.
Bir tek Ali... Senin evinin sütunu... Yaratılış çadırının direği... Evet bir tek onun sabrı ve azmi teselli oldu bize
Yorum