Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

    Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


    Hz. Fatıma'nın (a.s) Doğumu


    1- "Fatıma'nın Anası" Hz. Hatice'nin Kişiliği

    Peygamber efendimizin (s.a.a) ilk eşi Huveylid kızı Hz. Hatice, Kureyşli bir anne ve babadan dünyaya geldi. Her ikisi de Arap Yarımadası'ndaki en köklü ailelere mensuptular. Hz. Hatice mensup olduğu bu yüksek nesebin yanı sıra, temiz ve saygı uyandıran bir üne de sahipti. Güzel ahlâkıyla ve erdemli vasıflarıyla biliniyordu. Onun ne kadar saygın biri olduğunun en önemli göstergesi, Hz. Peygamber'le (s.a.a) evlenmeden önce temizliğiyle ve Kureyş kadınlarının efendisi niteliğiyle tanınmasıdır. Bunun yanında Kureyş'in en zenginlerinden ve mevki olarak en yükseklerinden biriydi. O, kalıtım ve terbiye sayesinde dindar bir karakter edinmişti. Babası Huveylid, Haceru'l-Esved'i alıp Yemen'e götürmek isteyen Yemen kralı Tubba'a karşı çıkmış, büyük kuvvetinden ürkmemiş ve kahramanca direnmişti. Bunu yaparken, savunduğu şeyin, dininin en temel ibadetlerinden birini temsil ettiğinin bilinciyle hareket ediyordu.[75]

    Hz. Hatice'nin dedesi Esed b. Abduluzza, Erdemliler Paktı (Hilfu'l-Fudul) örgütünün en faal ve en önde isimlerinden biriydi. Bazı Kureyş kabileleri, kendi aralarında böyle bir ittifak kurmuşlardı. Mekke'de zulme uğrayan yerli veya yabancı biri bulunacak olursa, onun yanında yer almayı ve uğradığı zulmü bertaraf edinceye kadar onu savunmayı kararlaştırmışlardı. Resulullah efendimiz (s.a.a) bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Abdullah b. Cad'an'ın evinde bir ittifaka tanık oldum ki, bu ittifak benim için kızıl develerden daha sevimlidir. Bu gün İslâm döneminde dahi böyle bir ittifaka çağırılsam kabul ederim."[76]

    Amcasının oğlu Varaka b. Nevfel, Hıristiyan ve Yahudi kitaplarını incelemek amacıyla inzivaya çekilir ve bu kitaplardan öğrendiği şeyler içinde hoşuna giden kuralları ve ibadetleri hayatında uygulardı. Bunun nedeni, Varaka'nın Yahudi ve Hıristiyanlarla beraber yaşaması veya Mekke'nin bu iki dinin merkezi olması değildi elbette. Bilâkis, Varaka putlara tapmayı, onların heykellerine ibadet etmeyi bir maskaralık sayıyordu. Bu yüzden içine sindireceği bir dini arıyordu.[77]

    Hz. Hatice ilim ve dindarlıklarıyla bilinen köklü bir aileye mensuptu. Akrabaları İbrahim Peygamber'in (s.a.a) hanif dini üzereydiler. Bu yüzden Arap Yarımadası'nda ortaya çıkacak hak dinin beklentisi içindeydiler.[78]


    Ticarî Faaliyetleri

    Kureyş'in ileri gelenleri, yüksek meblağlarda mal ve para önererek Hz. Hatice'ye evlenme teklifinde bulundular. Ama Hz. Hatice bu önerilerin hiçbirini kabul etmedi.[79] Hz. Hatice uzun süre erkeklerden, onların problemlerinden uzak, gönlü hoş ve vicdanı rahat bir hayat yaşadı. Çünkü onunla evlenmek isteyenlerin çoğu, onun geniş servetinden dolayı onunla evlenmek istiyordu. Bu durum, Hz. Hatice'nin kırk yaşına girmesine kadar devam etti.

    Hz. Hatice'nin elinde büyük bir servet vardı. O, bu serveti atıl bırakmadı. Faizin yaygın olduğu böyle bir zamanda faize de yatırmadı. Tam tersine servetini ticaret mallarında kullandı. Bu iş için de iyi ahlâklı ve yetenekli erkekler istihdam etti. Ticaret sayesinde muazzam bir servet kazanma imkânını bulmuştu.

    Muhaddislerin rivayetine göre, Hz. Hatice ticaret maksadıyla Şam'a düzenlediği seferlerde bir grup erkeği belli bir ücretle tutardı. Peygamber'le evlenmesinin hemen öncesinde, ona kervanının başında Şam'a gitmesini teklif etti ve başkalarına verdiği ücretin iki katını vereceğini söyledi. Çünkü kadın-erkek bütün insanlar Hz. Peygamber'in (s.a.a) güvenilirliğinden, doğruluğundan ve karakterliliğinden söz edip duruyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) amcası Ebu Talib'le istişare ettikten sonra Hatice'nin önerisini kabul etti. Hatice, kafilenin hizmeti ve gözetimi maksadıyla kölesi Meysere'yi de kervanla birlikte gönderdi. Yolculuk son derece başarılı geçmişti. Bundan önceki hiçbir kervanın erişemediği kâr oranına erişmişti. Kervan Mekke'ye girmeden önce Meysere acele ederek Hatice'nin yanına geldi ve olup bitenleri anlattı. Yolda Hz. MUHAMMED'le rahip Buhayra ve başkaları arasında geçenleri iletti.

    Hz. Hatice, keskin zekâsı sayesinde derhal Hz. Peygamber'in (s.a.a) ne büyük bir kişiliğe sahip olduğunu anladı. Henüz semavî risaletle görevlendirilmemişken onun yüksek bir ahlâkî meziyete sahip olduğunu keşfetti. Kendisine evlenme teklifinde bulunan yüksek tabakaya mensup onca erkek dururken, Hz. MUHAMMED'i (s.a.a) kendisine eş olarak seçti. Erkekler ona evlenme önerirlerken, kendisi gidip Hz. MUHAMMED'e (s.a.a) evlenme teklifinde bulundu. Kendisinin maddî hayatı ile onun sade hayatı arasında büyük bir fark olmasına rağmen bu evliliği gerçekleştirdi.

    Tarih-i Yakubî'de Ammar b. Yasir'in şöyle dediği rivayet edilir: "Hatice bint-i Huveylid'in Resulullah'la (s.a.a) evlenmesinin nasıl gerçekleştiğini en iyi bilen kişi benim. Ben, Hz. Peygamber'in (s.a.a) samimi bir arkadaşıydım. Bir gün Safa ile Merve arasında yürüyorduk. Birden Hatice ve kız kardeşi Hale ile karşılaştık. Hatice Resulullah'ı (s.a.a) görünce, kız kardeşi Hale geldi ve şöyle dedi: 'Ey Ammar! Arkadaşın, Hatice ile evlenmek istemez mi?' Ona dedim ki: 'ALLAH'a yemin ederim ki, bilmiyorum.' Oradan döndüm ve bu konuşmayı Resulullah'a (s.a.a) aktardım. Bana dedi ki: 'Git, onunla konuş ve kendisini istemeye geleceğimiz günü belirle.' O gün gelince, Hatice amcası Amr b. Esed'i çağırdı. Hatice amcasının sakalına koku sürmüş ve boyamıştı. Sonra Resulullah (s.a.a) başlarında Ebu Talib olmak üzere amcalarından oluşan bir grupla birlikte geldi. Ebu Talib orada bulunanlara bir konuşma yaptı ve böylece Hatice ile Hz. MUHAMMED'in (s.a.a) evliliği gerçekleşti."

    Ammar şunları da söyler: "Hatice, Hz. MUHAMMED'i (s.a.a) ticaret kervanında çalışmak üzere ücretle tutmuş değildi. Çünkü o, hiçbir zaman birine ücret karşılığında çalışmadı."[80]



    Kaynaklar:

    [75]- Siretu'l-Eimmeti'l-İsna Aşer, Seyyid Haşim Maruf el-Hasanî
    [76]- Siret-u İbn Hişam, 1/134, Daru'l-Marife basımı, Beyrut
    [77]- Sîret-u Eimmeti'l-İsna Aşer, 1/42
    [78]- Bundan da anlaşılıyor ki, Hatice, Hz. Peygamber'den (s.a.a) önce, hiç evlenmemişti. Bundan önce hiçbir saygınlığı ve ayrıcalığı olmayan bir veya iki müşrikle evlenmiş olsaydı, bunlara dair bir iz mutlaka bulunurdu. Belazurî'nin Ensabu'l-Eşraf adlı eserinde, Ebu'l-Kasım el-Kufî'nin el-İstiğase adlı eserinde anlattıkları ve başka kaynaklarda anlatılanlar bu gerçeği destekler niteliktedir. bk. es-Sahih Mine's-Sire, Amulî; Kâmil Bahaî, İmaduddin Taberî; Menakıb, İbn Şehraşub...
    İbn Abbas'tan rivayet edilir ki, Hz. Hatice Hz. Peygamber efendimizle (s.a.a) evlendiği sırada 28 (yirmi sekiz) yaşındaydı. bk. Şezeratu'z-Zeheb, 1/14; Ensabu'l-Eşraf, 1/98
    [79]- age.
    [80]- İbn Kesir Hz. Peygamberin (s.a.a) Hz. Hatice ile evlenmesini muhaddisler arasında yaygın olarak rivayet edilen şekliyle anlattıktan sonra, bu rivayeti de aktarır. el-Bidaye ve'n-Nihaye, 2/361"



    Selametle
    “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

    Doğrusu ben Hür’üm
    Sizleri kılıçtan geçiririm.
    Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
    Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

    Yorum


      #17
      Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

      Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


      "2 Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hatice ile Evlenmesi


      Hz. MUHAMMED (s.a.a) Arapların en soylu, en üstün, en onurlu ve en güçlü ailelerinden birinin mensubu olarak dünyaya geldi. Büyüdü, gelişti ve delikanlılık çağına geldi. Onunla birlikte hayat beklentileri ve arzuları da gelişiyordu. Yüce ALLAH, Hz. MUHAMMED'i (s.a.a) eğitmeyi, hazırlamayı, onu risalet yükünü taşımaya ve tebliğ emanetini yerine getirmeye lâyık hâle getirmeyi diliyordu. Bu yüzden onu özel bir koruma altına almıştı. Hayatını, rabbanî kaderin ön gördüğü biçimde gelişmesi için belli sınırlar içinde çerçevelemişti. Bu çizgi, ona yüklenen sorumluluğa uygundu. Evrensel ilâhî son risaleti taşıma görevini yerine getirmesine el verişli bir kader çizgisiydi bu.

      Hz. MUHAMMED (s.a.a) yirmi beş yaşına gelince, insaniyetine uygun, büyük hedeflerine ayak uydurabilecek, kendisini bekleyen cihat ve sabır yüküne tahammül gösterebilecek ve bu acılı hayatın düzeyine çıkabilecek bir kadınla hayatını birleştirmesi artık kaçınılmazdı. Hz. MUHAMMED (s.a.a), bu yüksek meziyetlere sahip biri olarak Haşimoğulları'ndan istediği kızla evlenebilirdi. Ancak ilâhî irade, Hatice'nin kalbinin ona (s.a.a) doğru kaymasını irade etmişti. Hatice'nin kalbi bu ulu şahsiyete bağlandı, o (s.a.a) da bu ilgiye karşılık verdi ve Hatice ile evlendi.

      Hatice eşine sevgi veriyordu, ama hiçbir zaman sevgi verdiğini hissetmiyordu; bilâkis, her türlü mutluluğu barındıran bir sevgi aldığını düşünüyordu. Kocasına servet vermişti, fakat hiçbir zaman servet verdiğini düşünmüyordu; yer yüzünün bütün hazinelerinden daha değerli olan bir hidayeti eşinden aldığının bilincindeydi. Hz. Resul (s.a.a) ona bir sevgi ve değer vermişti ki, Hatice en yüce mertebelere yükselmişti. Ama Peygamber (s.a.a) ona bir şey verdiğini asla hissetmiyordu. Hatta bir keresinde şöyle demişti: "İslâm, Ali'nin kılıcı ve Hatice'nin malı üzerinde yükseldi." Hatice vefat edinceye kadar başka bir kadınla evlenmedi.

      Hatice'nin Hz. Peygamber'le (s.a.a) evlenmesi, Hatice'nin kendi hayatında önemli bir dönemeç ve parlak bir vakıa mahiyetindedir. Hatice, bağımsız bir ruha sahipti. Kendine karşı yüksek bir öz güveni vardı. Kelimenin tam anlamıyla özgür bir kadındı. En yetenekli erkekler gibi, yüksek bir akıl ve olgunluk örneği sergileyerek ticaretle uğraşıyordu. Kendisine büyük servetler vadeden zengin ve eşraftan kimselerin evlilik tekliflerini reddetmişti. Buna karşılık kendisi, yoksul ve yetim MUHAMMED'e (s.a.a) evlilik teklifinde bulunmuştu. Ayrıca nikâh akdinde belirlenecek mihrin de kendi malından olmasını söylemişti. Hz. Resulullah (s.a.a) Hatice bint-i Huveylid'le evlenmek isteyince, Ebu Talib ailesi ve Kureyş'ten bazı kimselerle birlikte Hatice'nin amcasının evine gitti. Önce Ebu Talib konuştu ve şöyle dedi:

      "Bizi İbrahim'in soyu ve İsmail'in zürriyeti kılan, bizi güvenilir hareme yerleştiren, bizi insanlara hâkim kılan ve şu anda içinde bulunduğumuz bu beldemizde bize bereketler veren şu Kâbe'nin Rabbine hamdolsun. Şu benim yeğenim MUHAMMED, Kureyş'ten kiminle mukayese edilirse edilsin, mutlaka ağır basar. Kiminle karşılaştırılırsa karşılaştırılsın, kesinlikle ondan daha büyük olduğu ortaya çıkar. İnsanlar içerisinde onun bir dengi yoktur. Gerçi malı azdır. Ama mal-mülk gelip geçici bir nasip ve az sonra kaybolacak bir gölgedir. O Hatice'yi istiyor. Hatice'nin rızası ve isteği doğrultusunda onu MUHAMMED'le evlendirmek için sana geldik. İstediğiniz mihri ise, peşin ya da veresiye (mehr-i muaccel ve mehr-i mueccel) ben vereceğim. Şu Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki, onun büyük bir nasibi, yaygın bir dini ve kusursuz bir görüşü vardır."

      Ebu Talib sustu. Sonra Hatice'nin amcası konuşmaya başladı. Ama sözlerini ağzında geveleyip durdu ve Ebu Talib'e cevap veremedi. Âlim bir adam olduğu hâlde, Ebu Talib'in hikmetli ve etkili konuşması karşısında dili tutulmuş, âdeta ne söyleyeceğini unutmuştu. Hatice durumu fark etti ve sözü alarak kendisini Hz. MUHAMMED'le evlendirdi.[81]

      Rivayet edilir ki, Hatice, evlilik işinde amcasının oğlu Varaka'yı vekil kılar. Varaka, Hatice'nin evine müjdeli haberle ve sevinç içinde dönünce, Hatice ona bakar ve şöyle der: "Merhaba. Hoş geldin, ey amcamın oğlu! Herhâlde meseleyi hallettin!" Dedi ki: "Evet, ey Hatice! Tebrik ederim. Sen, senin adına karar verme yetkisini bana vermiştin ve ben senin vekilinim. Yarın inşaALLAH, seni MUHAMMED'le (s.a.a) evlendireceğim."[82]

      Ebu Talib meşhur konuşmasını yapıp nikâh akdini gerçekleştirdikten sonra, Hz. MUHAMMED (s.a.a) de Ebu Talib'le birlikte kalkmak için ayağa kalktı. Hatice şöyle dedi: "Evine gelebilirsin? Benim evim senin evindir ve ben de senin cariyenim."[83]

      Mübarek evlilik gerçekleştikten sonra, Hz. MUHAMMED (s.a.a) Hatice'nin evine taşındı. Davet sürecindeki olaylara, Hz. Resul'ün cihadına, sabrına ve acılarına ilişkin somut bir işaret ve konuşan bir lisan gibi tanıklık eden eve..."



      Kaynaklar:
      [81]- Biharu'l-Envar,16/14; Tezkiretu'l-Havas, s.302
      [82]- Biharu'l-Envar, 16/65
      [83]- Biharu'l-Envar, 16/4"



      Selametle
      “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

      Doğrusu ben Hür’üm
      Sizleri kılıçtan geçiririm.
      Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
      Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

      Yorum


        #18
        Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

        Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


        "3.Hz. Peygamber'in (s.a.a) Nezdinde Hatice'nin (r.a) Yeri


        Hz. MUHAMMED (s.a.a) ve Hatice'nin birlikteliği gerçekleşti. Ailenin temeli atıldı ve sevgi, mutluluk, acıma duygusu, aile sıcaklığı ve uyumu ile dopdolu ev vücuda getirildi. Hatice, kadınlar içinde Hz. MUHAMMED'in (s.a.a) davetine ilk inanan kimseydi. Onun kutsal hedefleri uğrunda sahip olduğu her şeyi feda etti. Bütün servetini Hz. Resulullah'ın (s.a.a) önüne koydu ve şöyle dedi: "Sahip olduğum her şey senin önünde ve senin emrindedir. ALLAH sözünün yücelmesi ve dininin yayılması uğruna bu malı dilediğin gibi kullan."

        Hz. Peygamber'le birlikte Kureyş'in işkencelerine, boykotuna, kuşatmasına katlandı. Kuşkusuz Hatice'nin bu benzersiz ihlâsı, bu samimi imanı, bu içten sevgisi, Resulullah'tan (s.a.a) gerekli karşılığı alacaktı. Hak ettiği sevgiyle, ihlâsla ve saygıyla karşılık görecekti. Resulullah (s.a.a) onu öylesine derin bir sevgiyle seviyordu ki, ona o denli vefa duygusuyla bağlıydı ki, bu sevgi Hatice'nin ölümünden sonra da devam etti. Diğer eşlerinden hiç kimse Hatice'nin yerini tutamadı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin kadınlarının en hayırlısı, Hatice bint-i Huveylid'dir."[84]

        Aişe'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yanında Hatice anıldığı zaman, onu övmekten ve onun için bağışlanma dilemekten üşenmezdi. Bir gün yine onu andı. Bu, kıskançlık duygularımın kabarmasına neden oldu. Dedim ki: 'Bir kocakarı değil miydi? ALLAH sana ondan daha iyisini vermedi mi?' Peygamber (s.a.a) bu sözümden dolayı o kadar öfkelendi ki, saçlarının ön tarafları titriyordu. Dedi ki: ALLAH'a yemin ederim ki, ondan daha iyisi bana verilmiş değildir. İnsanların inkâr ettikleri bir zamanda o bana inandı, insanların beni yalanladıkları bir sırada o beni doğruladı. İnsanların beni her şeyden yoksun bıraktıkları bir sırada o sahip olduğu her şeyi benim için harcadı. Diğer eşlerim beni evlâttan yoksun bırakırken, ALLAH ondan bana evlât bahşetti." Aişe diyor ki: "Bunun üzerine kendi kendime şöyle dedim: ALLAH'a yemin ederim ki, bir daha onun hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim."[85]

        Bir rivayette Cebrail'in (a.s) Resulullah'a (s.a.a) inip şöyle dediği yer alır: "Yanına gelen Hatice'dir. Rabbinin selâmını ona söyle. Onu cennette gürültü olmayan ve bitkinliğin yaşanmayacağı kamıştan bir evle müjdele."[86]

        Hz. Peygamber (s.a.a) ona derin bir saygı beslediği ve takdir ettiği için onun arkadaşlarına da saygı gösterir ve onlara ikramda bulunurdu. Nitekim Enes şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber'e (s.a.a) bir hediye verildiği zaman şöyle derdi: "Bu hediyeyi falan kadının evine götürün. O Hatice'nin arkadaşıydı. Hatice onu severdi."[87]

        Rivayet edilir ki, Peygamber efendimiz (s.a.a) bir koyun kestiği zaman, "Bunu Hatice'nin arkadaşlarına gönderin." derdi. Aişe bunun sebebini sorduğunda ise, "Ben, onun sevdiklerini severim." derdi.

        Rivayet edilir ki, bir gün, Hz. Peygamber (s.a.a) Aişe'nin evinde bulunurken bir kadın gelir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu kadını karşılar, onunla sıcak ve samimi bir şekilde ilgilenir. Bir an önce kadının ihtiyacını gidermeye çabalar. Aişe buna şaşırır. Resulullah (s.a.a) şöyle der: "Bu kadın Hatice yaşarken bize gelip giderdi."

        Hatice, ALLAH katında yüce bir makama ve yüksek bir dereceye eriştikten sonra, Resulullah'ın (s.a.a) takdir ve saygısını hak etmişti. ALLAH ona cennette yüksek bir derece bahşetti. Resulullah (s.a.a) onun cennetteki yerini açıklarken şöyle derdi: "Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint-i Huveylid, Fatıma bint-i MUHAMMED, Meryem bint-i İmran ve Firavun'un karısı Asiye bint-i Mezahim'dir."[88]

        Yüce ALLAH, Fatıma'nın (a.s) tertemiz ve dosdoğru kişiliğinin oluşmasına elverişli ortamı hazırlamıştı. Baba, Resul-i Ekrem (s.a.a), anne de Hatice'ydi.

        Rivayetlerde, Zehra'nın yaratılması ve var edilmesi ile ilgili rabbanî irade hakkında geniş bilgiler yer alır. Resulullah (s.a.a) birçok kez bu meseleye işaret etmiştir.

        Rivayet edilir ki, Resulullah (s.a.a) Ebtah denilen yerde oturuyorken, Cebrail gelir ve ona şöyle seslenir: "Ey MUHAMMED! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Kırk sabah boyunca Hatice'den ayrılmanı emreder." Hz. Peygamber (s.a.a) Ammar b. Yasir'i Hatice'ye göndererek ilâhî emri ona bildirdi. Hz. Resulullah (s.a.a) kırk gün boyunca ibadet etti. Gündüzlerini oruçla, gecelerini de namazla geçirdi. Kırk günün sonunda Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey MUHAMMED! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Selâmına ve armağanına hazır olmanı emreder." Peygamber (s.a.a) bu şekilde beklerken, Mikâil adlı melek indi. Elinde bir tabak vardı ve tabağın üzeri ince halis ipekten bir mendille örtülmüştü. Tabağı Hz. Peygamber'in (s.a.a) önüne koydu. Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey MUHAMMED! Rabbin, bugünkü iftarını bu yemekle açmanı emrediyor." Peygamberimiz (s.a.a) bu yemeği doyasıya yedi ve kanıncaya kadar suyu içti. Sonra namaz kılmak için ayağa kalktı. Cebrail yanına geldi ve şöyle dedi: "Hatice'nin evine gidinceye kadar şu anda namaz kılman sana haramdır.[90] Çünkü yüce ALLAH, bu gece senin sulbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz vermiştir." Resulullah (s.a.a) derhal yerinden kalkarak Hatice'nin (radıyALLAHu anha) evine gitti.

        Hatice (radıyALLAHu anha) anlatıyor: "Yalnızlığa alışmıştım. Gece karanlığı çökünce, başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler ve namazımı kılıp virdimi yerine getirdikten sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş yarı uyanık bir hâlde iken, birden Peygamber (s.a.a) geldi ve kapıyı çaldı. 'MUHAMMED'den (s.a.a) başka kimsenin çalmadığı halkadan kapıyı çalan kimdir?' diyr seslendim... Resulullah (s.a.a) tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: 'Kapıyı aç, ey Hatice! Ben MUHAMMED'im.' Kapıyı açtım ve Hz. Peygamber (s.a.a) eve girdi. Gökleri olduğu gibi tutan ve suyu yerden çıkaran ALLAH'a yemin ederim ki, daha Peygamber (s.a.a) benden uzaklaşmamıştı ki, Fatıma'nın ağırlığını karnımda hissettim."[91]



        Kaynaklar:
        [84]- Tezkiretu'l-Havas, s.302, Necef basımı; Müsned-i İmam Ahmed, 1/143
        [85]- Tezkirtu'l-Havas, s.303
        [86]- age.
        [87]- Sefinetu'l-Bihar, 2/570, tahkikli baskı
        [88]- Zehairu'l-Ukba, Taberî, s.52; el-Müstedrek, Hakim 3/160, 185
        [89]- Biharu'l-Envar, 16/10-11
        [90]- Bundan maksat nafile namaz olsa gerektir.
        [91]- Biharu'l-Envar, 16/79-80. Bu anlamda bir rivayeti Zehebî de Mizanu'l-İtidal adlı eserinin 3. c. 540. sayfasında zikretmiştir. Ayrıca bk. Hatib el-Bağdadî'nin Tarihi, 5/87; Zehairu'l-Ukba, Muhibbuddin Taberî, 54-55"



        Selametle
        “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

        Doğrusu ben Hür’üm
        Sizleri kılıçtan geçiririm.
        Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
        Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

        Yorum


          #19
          Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

          Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


          "4-Hatice'nin (a.s) Fatıma (a.s) ile Kurduğu Ünsiyet


          Hatice bint-i Huveylid, Resulullah (s.a.a) ile evlenince Mekke kadınları onu terk ettiler. Onunla konuşmamaya başladılar. Evine gelmez oldular. Daha sonra Hatice, Fatıma'ya hamile kaldı. Resulullah (s.a.a) evinden ayrıldığı zaman, rahmindeki Fatıma kendisiyle konuşur, onunla arkadaşlık ederdi. Bir gün Resulullah (s.a.a) eve geldi ve Fatıma'yla konuşan Hatice'nin sesini duydu. Dedi ki: "Kiminle konuşuyorsun, ey Hatice?" Dedi ki: "Şu anda benim rahmimde bulunan cenin, ben evde yalnız kaldığım zaman, rahmin karanlığından benimle konuşur, sohbet eder." Resulullah (s.a.a) gülümsedi ve şöyle dedi: "Ey Hatice! Şu anda kardeşim Cebrail, seninle bu şekilde konuşanın benim kızım olduğunu ve onun tertemiz kılınmış bir zürriyet olduğunu, yüce ALLAH'ın, onun adını 'Fatıma' diye koymamı emrettiğini ve yüce ALLAH'ın onun soyundan, müminleri hidayete ulaştıracak imamlar ortaya çıkaracağını söylüyor."[92]

          Rivayet edilir ki, kâfirler Resulullah'tan (s.a.a) ayın yarılması mucizesini kendilerine göstermesini istedikleri zaman, Fatıma'ya hamile olduğunu bilen Hatice şöyle dedi: "MUHAMMED'i (s.a.a) yalanlayanın ziyanı ne korkunçtur! O resullerin ve nebilerin en hayırlısıdır." O sırada Fatıma karnından şöyle seslendi: "Anneciğim! Üzülme, korkma. Çünkü ALLAH babamla beraberdir."[93]

          Resulullah ile beraber İslâm davetinin ilk günlerinin sıkıntısını yaşayan, bu yüzden Mekkeli müşrik kadınların kendisini terk etmeleriyle yalnız kalan Hatice'ye, bu sabrından, İslâm davetinin yayılması uğruna her türlü fedakârlığı göze alışından dolayı yüce ALLAH, ona bir müjde verdi. İleride kendisinin ve zürriyetinin dünya tarihinde seçkin ve önemli bir yeri olacak bir kız çocuğuna hamile kalmasını sağladı.


          Kaynaklar:

          [92]- es-Sakıb Fi'l-Menakıb, Tusî, s.187; bk. Müsnedu Fatıma, Tusirkanî, 75
          [93]- er-Ravzu'l-Faik, 314; el-Cennetu'l-Asime, s.190; Müsnedu Fatıma (a.s), s.77"



          Selametle


          “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

          Doğrusu ben Hür’üm
          Sizleri kılıçtan geçiririm.
          Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
          Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

          Yorum


            #20
            Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

            Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

            5- Fatıma'nın Doğumu


            Hamilelik günleri tamamlandı, doğum zamanı iyice yaklaştı. Hatice karnındaki bebekle arkadaşlık kuruyor ve onun doğacak olmasından dolayı derin bir sevinç yaşıyordu. Doğum vakti gelince, böyle durumlarda kadınların yapacakları işleri yapmak üzere gelmeleri için Kureyş kadınlarına ve Haşimoğulları kadınlarına haber gönderdi. Kadınlar ona şu haberi ilettiler: "Bize isyan ettin. Sözümüzü dinlemedin. Ebu Talib'in yetimi, hiçbir malı olmayan bir yoksulla, MUHAMMED'le evlendin. Biz gelmeyeceğiz ve yükünü hafifletmek için hiçbir şey yapmayacağız." Hatice buna çok üzüldü. O, bu şekilde derin üzüntüler içindeyken, dört tane uzun boylu kadın yanına geldi. Haşimoğulları kadınlarına benziyorlardı. Hatice, onlardan korktu. Onlardan biri şöyle dedi: "Ey Hatice! Üzülme. Biz Rabbin tarafından sana gönderilmiş elçileriz. Biz senin kardeşleriniz. Ben, Sara, bu da Mezahim kızı Asiye'dir. O senin cennetteki arkadaşındır. Bu da İmran kızı Meryem'dir. Bu ise, Musa b. İmran'ın (a.s) kız kardeşi Gülsüm'dür. Senin doğum esnasında çekeceğin zorlukları hafifletmek için ALLAH bizi sana gönderdi." Böylece biri Hatice'nin sağında, biri solunda, biri önünde, biri de arkasında oturdu. Derken temiz ve pak olarak Fatıma (a.s) doğdu.

            Fatıma doğunca, onun pak bedeninden bir nur yükseldi. Bu nur, bütün Mekke evlerine girdi. Önünde oturan kadın Fatıma'yı aldı ve Kevser suyuyla yıkadı. İki beyaz hırka çıkardı. Birini bedenine sardı, birini de üzerine örttü. Sonra Fatıma'yı konuşturmaya çalıştı. Fatıma (a.s) şehadet getirdi (kelime-i tevhidi söyledi) ve bu kadınlara selâm verdi. Kadınların her birini isim vererek selâmladı. Kadınlar ona gülümsediler. Dediler ki: "Ey Hatice! Temiz, pak, arı ve uğurlu olarak al onu. Ona ve soyuna bereket verilmiştir." Hatice sevinçli ve güler yüzle çocuğunu aldı. Göğsünü verdi. Derhal sütü kaynamaya başladı.[94]

            Hatice'nin bir çocuğu dünyaya geldiğinde onu süt anneye verirdi. Fatıma (a.s) doğduğunda ise Hatice'den başka kimse onu emzirmedi.[95]



            Kaynaklar:
            [94]- Delailu'l-İmame, s.8-9. Nüzhetu'l-Mecalis 2/227; Biharu'l-Envar, 16/80-81; el-Emalî, Şeyh Saduk, s.475.
            [95]- Avalimu'l-Ulum 11/46 (el-Bidaye ve'n-Nihaye'den naklen).



            Selametle
            “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

            Doğrusu ben Hür’üm
            Sizleri kılıçtan geçiririm.
            Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
            Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

            Yorum


              #21
              Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

              Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

              6- Doğum Tarihi

              Tarihçiler, Hz. Fatıma'nın doğum tarihi hakkında ihtilâf etmişlerdir. Fakat İmamiyye mezhebi tarihçileri arasında meşhur olan görüş, Hz. Fatıma'nın (a.s) bisetin beşinci senesinin cemaziyelahir ayının yirminci gününe denk gelen cuma günü dünyaya geldiği yönündedir. Başka tarihçiler ise, bisetten beş yıl önce doğduğunu söylemişlerdir.[96]

              Ebu Basir, İmam Ebu Abdullah Cafer b. MUHAMMED'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Fatıma (a.s), Peygamberimizin (s.a.a) doğumunun (milâdının) kırk beşinci senesinin cemaziyelahir ayının yirminci gününde dünyaya geldi. Mekke'de sekiz yıl, Medine'de ise on yıl kaldı. Babasının ölümünden yetmiş beş gün sonra, hicretin on birinci senesinin cemaziyelahir ayının üçüncü gününe denk gelen salı günü vefat etti."[97]

              Hz. Fatıma'nın isimleri: Sıddıka; çok tasdik eden (ALLAH'ın selâmı ona olsun). Hz. Fatıma (a.s) babasının sözlerini tasdik eder, onları davranışlarıyla da doğrulardı. Sözlerini eksiksiz yerine getirirdi. O, es-Sıddıkatu'l-Kübra idi. Torunu Sadık'tan (a.s) da rivayet edildiği gibi, asırlar onun marifeti ekseninde döndüler.[98]

              Mübareke: Ondan çok hayır kaynaklandığı için bu ismi almıştır. Kur'ân onu Kevser diye isimlendirir. Bunun nedeni de Hz. Peygamber'in (s.a.a) soyunun onun aracılığıyla devam etmesidir. O, tertemiz imamların anasıdır. O, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) temiz zürriyetinin anasıdır. Soyun çokluğu -ki MUHAMMEDî (s.a.a) risaleti savunmuş, zalimlere ve sapmışlara karşı direnmenin yükünü üstlenmiş bir zürriyettir- çok hayır demektir. Ya da ALLAH'ın, Resul'üne verdiği çok hayrın en önemli göstergelerinden biridir. Nitekim Kevser Suresi'nde buna değinilir.

              İbn Abbas, Peygamberimizin (s.a.a) şöyle dediğini rivayet eder: "Kızım Fatıma beşerî bir huridir. Hayız kanı görmez, ALLAH onu ve sevenlerini ateşten koruduğu için 'Fatıma' adını almıştır."[99]

              Resulullah (s.a.a) bir diğer hadiste de şöyle buyuruyor: "Fatıma, insan hurilerdendir. Cenneti özlediğimde, onu öperdim."[100]

              Enes b. Malik'in annesi şöyle der: "Fatıma, on dördünde ay gibiydi. Ya da bulutların altından çıkan güneş gibiydi. Kızıla çalan bir beyazlığı vardı. Saçları simsiyahtı. İnsanlar içinde Resulullah'a (s.a.a) en çok benzeyen oydu."[101]

              Her türlü kirden ve pislikten arındığı için Tahire lakabı verilmişti. İmam Bâkır'dan (a.s) da rivayet edildiği gibi, hayatının hiçbir gününde hayız ya da loğusalık kanı görmemiştir.[102] Nitekim Kur'ân-ı Kerim Tathir Ayeti'nde onun her türlü kirden temizlenmiş olduğuna tanıklık etmiştir.

              Hz. Fatıma'nın (a.s) bir lakabı da "Raziye", bir diğeri de "Merziyye"dir. Çünkü o, kendisi için takdir edilen dünyanın acılarına, zorluklarına, musibetlerine ve bunlardan dolayı alacağı sevaba razıydı. Kur'ân-ı Kerim'in "İnsân Suresi"nde haber verdiği gibi, Rabbinin katında razı olunmuş biriydi. Rabbi, onun çabasından razı olmuş ve onu en büyük korkudan emin kılmıştı. O, haklarında "ALLAH onlardan razıdır, onlar da ALLAH'tan razıdırlar."[103] buyurulanlardan biridir. Rabbinden çok korktuğundan kuşku yoktur; onun hayatı bunun tanığıdır.

              Muhaddese; meleklerin konuştuğu kimse demektir. Melekler -peygamber olmadıkları hâlde- İmran kızı Meryem, Musa'nın annesi ve İbrahim'in karısı Sara -ki ona İshak'ı, ardından da Yakub'u müjdelemişlerdi- ile konuşmuşlardı.

              Resulullah (s.a.a) ona "Ümmü Ebîha" yani "Babasının anası" künyesini takmıştı. Bu, onun değerine, saygınlığına yönelik bir işaretti. Çünkü hiç kimseyi, Peygamberimiz (s.a.a), onu sevdiği kadar sevmiyordu. Hiç kimse Peygamber (s.a.a) yanında onun derecesine ve konumuna yetişememiştir. Hz. Peygamber (s.a.a), ona, evlâdın annesine yaptığı muamelenin aynısını yapıyordu. Nitekim o da, Hz. Peygamber'e (s.a.a) annenin evlâdına davrandığı gibi davranıyordu. Çünkü Peygamber'i (s.a.a) kucaklıyor, yaralarını sarıyor ve acılarını hafifletiyordu.

              Onun hakkında, "Ümmü'l-Eimme" (İmamların Anası) künyesi de kullanılmıştır. Çünkü bütün İmamlar onun neslinden gelmiştir ve İmam Mehdi (a.s) de onun soyundandır.[104]


              Kaynaklar:
              [96]- Tezkiretu'l-Havas, Abdurrahman b. Cevzî, s.306, Nazmu Düreri's-Sımteyn, MUHAMMED b. Yusuf el-Hanefî, s.175; Zehairu'l-Ukba, Taberî, s.62; Makatilu't-Talibiyyin, Ebu'l-Ferec el-İsfahanî, s.30; Şiî kaynaklar: İbn Şehreaşub 3/357, Usul-i Kâfi, Kuleynî, 1/458, Biharu'l-Envar, 43/6-9.
              [97]- Delailu'l-İmame, s.10.
              [98]- Biharu'l-Envar, 43/105; el-Menakıb, 3/233
              [99]- Tarih-i Bağdad, 12/331, Hadis no: 6772; Kenzü'l-Ummal, 12/109
              [100]- Tarih-i Hatib el-Bağdadî, 5/87; el-Gadîr, 3/18
              [101]- el-Müstedrek, Hakim, 3/161
              [102]- Biharu'l-Envar, 43/19
              [103]- Mâide, 119
              [104]- Yenabiu'l-Mevedde, 2/83; Muntahabu'l-Eser, s.192; Kenzü'l-Ummal, 12/105."



              Selametle
              “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

              Doğrusu ben Hür’üm
              Sizleri kılıçtan geçiririm.
              Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
              Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

              Yorum


                #22
                Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


                "Hz. Fatıma'nın Hayatının Aşamaları


                Hz. Fatıma (a.s) Rasulullah'ın (s.a.a) ve annesi Hatice'nin (a.s) gölgesinde, himayesinde büyüdü. Sonra, Peygamberimiz (s.a.a) Yesrib'e hicret edinceye kadar onunla yalnız kaldı. Hz. Peygamber (s.a.a) onu gözetiyordu. O da bir anne şefkatiyle Resul-i Ekrem'i gözetiyordu. Sonra amcasının oğlu Ali b. Ebu Talib'le evlendi. Böylece babası MUHAMMED'in (s.a.a) gölgesinde ve genç İslâm devletinin himayesinde hayatını sürdürdü. Dinî-Risalî misyonu ile ailevî görevini omuz omuza yürütüyordu. Resul-i Ekremin (s.a.a) vefatıyla büyük nübüvvet güneşi batıncaya kadar böyle devam etti. Sonra genç İslâm devletinin siyasal liderliğinin İmam Ali b. Ebu Talib'in elinden çıkmasıyla büyük felâket meydana geldi. Fatıma (a.s), o sırada İmam Ali b. Ebu Talib'in tek destekçisiydi. Ali (a.s), her türlü kabilesel ve duygusal endişeden uzak bir şekilde, baş gösteren bu zor durumu çözümlemek durumundaydı.

                Hz. Zehra (a.s), babasının (s.a.a) ölümünden sonra, kocası İmam Ali'nin (a.s) himayesinde çok kısa bir süre yaşadı. Bu kısa sürede öyle acılar çekti, öyle sıkıntılara maruz kaldı ki, bunların gerçek boyutlarını ancak nefisleri yaratan ve bütün gaybı bilen ALLAH bilir.

                Bundan dolayı, bu incelememizde, onun hayatını aşağıdaki şekilde aşamalara ayırmayı uygun gördük:

                Birinci aşama; Babasının (s.a.a) ve annesinin (a.s) himayesinde geçen çocukluk aşaması.

                İkinci aşama; Hatice'nin ölümünden sonra, babasıyla (s.a.a) beraber kaldığı ve evlenmesiyle birlikte sona eren aşama.

                Üçüncü aşama; Ali (a.s) ile evlendikten sonraki hayatının, Peygamber'in (s.a.a) vefatına kadar süren dönemi.

                Dördüncü aşama; babasının (s.a.a) ölümünden hastalanmasına kadarki dönem.

                Beşinci aşama; şehit oluncaya kadar süren hastalık dönemi.

                İlk üç aşamayı, üçüncü bölümde ele alacağız.

                Üçüncü babın ilk bölümünü, Hz. Fatıma'nın (a.s) hayatının dördüncü aşamasına ayırdık.

                Bu arada, ikinci bölümü de, Fatıma'nın (a.s) hayatının beşinci aşamasına ayırdık.



                Hz. Fatıma (a.s) Babası Hz.Resulullah'ın (s.a.a) Yanında


                Fatıma'nın (a.s) Çocukluk Dönemi


                Hz. Fatıma'nın (a.s) doğduğu ortamı incelediğimiz zaman, -o sırada- Arap Yarımadası'nın son derece tehlikeli hadiselere, mücadelelere sahne olduğunu, kritik bir dönemden geçtiğini görürüz. Bu kritik ortamda Hz. Peygamber'in (s.a.a) sunduğu davet, toplumu bir yol ayrımına getirmişti.

                Doğası gereği Yarımada, ekonomik açıdan yoksuldu. Sadece Yemen ve Şam bölgeleriyle yapılan ticarete dayanan zayıf bir ekonomik hareket söz konusuydu.

                Sosyal açıdan, küfür esaslı dinlerin, çürümüş, kokuşmuş geleneklerin, kabileci ırkçılığın hâkim olduğu bir yapı arz ediyordu. Bir kabilenin başka bir kabileye karşı gerçekleştirdiği saldırılar, savaşlar eksik olmuyordu. Çoğu zaman bunların makul bir sebebi de olmazdı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme olgusu, toplumsal geri kalmışlığın en acımasız göstergesiydi.

                İşte böyle bir ortamda Hz. MUHAMMED (s.a.a) peygamber olarak gönderildi. O sırada kırk yaşındaydı. Tek başına evrensel inkârın, puta tapıcılığın ve müşrikliğin karşısına dikildi. Çok girift problemi ve tehlikeli zorluğu aştı. İlk başlarda davetini gizli sundu. Daveti düşmanlardan korumak için böyle bir önlem almak zorundaydı. Sonra, daveti açıkça ilân etmesine ve batılın saflarında gedikler açmasına ilişkin ilâhî emir geldi. Bunun üzerine Hz. Resul (s.a.a) davetini ilân etti. İnsanları İslâm'a çağırdı. Günden güne Müslümanların sayısı artmaya başladı.

                İslâm düşmanları, yeni akımın oluşturduğu tehlikeyi sezmekte gecikmediler. Her kabile, mensuplarından olup İslâm dinine giren zayıf kimselere eziyetler etmeye başladılar. Onları bir yere hapsediyor, çeşitli işkence yöntemlerine maruz bırakıyor, açlığa terk ediyor, kızgın kumların üzerine yatırıyorlardı. Vücutlarını ateşle dağlıyorlardı. Bütün bunlar, Müslümanları dinlerinden döndürme amacına yönelikti. Resulullah (s.a.a), ashabının bu ağır baskılara maruz kaldığını görünce onlara şöyle dedi: "ALLAH, bu durumunuzdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar Habeşistan'a gitseniz daha iyi olur." Müslümanlar Resulullah'ın emrine icabet ettiler. Yurtlarını ve mallarını geride bırakarak yola koyuldular. Dinden döndürme amaçlı baskılara uğramamak ve dinlerini ALLAH'ın himayesinde korumak için.[105]


                Kaynak:
                [105]- es-Siretu'n-Nebeviyye, İbn Hişam, 1. kısım, s.321, Daru'l-Marife basımı, Beyrut; el-Kâmil Fi't-Tarih, 2/76. "


                Selametle
                “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                Doğrusu ben Hür’üm
                Sizleri kılıçtan geçiririm.
                Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                  Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                  "1) Ebu Talib (a.s) Vadisinde Fatıma (a.s)


                  Kureyşliler, Hz. Resul'ün (s.a.a) ashabının kendilerine direndiklerini, eziyetlerine katlandıklarını ve İslâm'ın gün geçtikçe önem kazandığını, kabileler arasında hızla yayıldığını, dolayısıyla İslâmî hareketi önleme hususunda başarısız olduklarını görünce, aralarında, Hz. Peygamber'i bir suikast sonucu öldürmek için plân hazırladılar. Ebu Talib, bu plânı fark edince, vadisine çekildi. Haşimoğulları ve Abdulmuttalib oğulları da Hz. Peygamber'i (s.a.a) korumak amacıyla vadide toplandılar. Peygamber'in (s.a.a) amcası Hamza sabaha kadar kapısında nöbet tutuyordu. Kureyşliler vadiye çekilenlere karşı şiddetli bir ekonomik boykot uyguladı. Onlara bir şey satmamak ve onlardan bir şey satın almamak hususunda bir sözleşme hazırlayıp imzaladılar. Var güçlerini kullanarak iki ya da üç yıl boyunca bu boykotu sürdürdüler. Müslümanlara ancak gizlice bir şeyler ulaşıyordu. Haşimoğulları için açlık had safhaya ulaşmıştı. Bazen açlıktan ağlayan çocukların feryadı yükseliyordu.

                  Bu zor ve acılı şartlarda Hz. Zehra (a.s), emzirme döneminin bir dönemini Ebu Talib vadisinde geçirdi. Sonra sütten kesildi. Vadinin kızgın kumlarının üzerinde yürümeye başladı. Aç çocukların iniltileri, yokluktan yükselen feryatları arasında konuşmayı öğrendi. Yokluk ve yoksulluk zamanında yemeye başladı. Gecenin bir yarısında uyandığı zaman, nöbetçilerin, büyük bir dikkatle babasının etrafında döndüklerini, gece karanlığında düşman saldırısından korumaya çalıştıklarını görürdü. Hz. Zehra (a.s) yaklaşık olarak üç yıl boyunca bu zindanda yaşadı. Onu dış dünyaya bağlayan bir bağ yoktu. Bu durum beş yaşına girinceye kadar böyle devam etti.




                  2) Hz. Hatice'nin(ra) Vefatı ve Hüzün Yılı

                  Zor ve ağır abluka yılları geçiyordu. Resulullah (s.a.a) ve beraberindekiler, artık boykot ve ablukadan çıkıyorlardı. ALLAH onlara zafer ve üstünlük yazmıştı. Hatice de ablukadan çıkıyordu. Yıllar onu ağırlaştırmış, boykot ve yoksulluğun yükü onu takatsiz bırakmıştı. Cihadın aydınlığıyla parlayan ömrünü sabır ve kararlılıkla geçirmişti. Bir kadın açısından eşsiz ve ideal bir hayat yaşamıştı. Artık Hatice'nin eceli yaklaşmıştı. ALLAH onu katına almayı dilemişti. Ve Haşimoğulları'nın ablukadan çıkmaya başladıkları bu yılda Hatice vefat ediyordu. Bisetin onuncu yılıydı.

                  Aynı yıl, Peygamber'in (s.a.a) amcası, İslâm davetinin koruyucusu, İslâm'ın yardımcısı Ebu Talib de öldü. Bu iki ölüm, Resulullah'ı (s.a.a) çok üzdü. Derin bir hüzün ve keder hissediyordu. Ayrılık ve yalnızlık duyguları içindeydi. O, bir sevgiliyi, bir yardımcıyı, bir dert ortağını; eşi, sevgilisi ve yardımcısı Hatice'yi yitirmişti. Bunun yanında koruyucusu ve savunucusu olan amcasını yitirmişti. Bu yüzden bu yıla "Hüzün Yılı" adını verdi.

                  Bu yıl musibete uğrayan sadece Resulullah (s.a.a) değildi. Anne şefkatine ve sevgisine henüz doymamış küçük Fatıma'nın payına da, acıların bir kısmı düşmüştü. Musibeti yaşayanlardan biri de oydu. Bu hüzünlü yılda, bela dört koldan onu sarmıştı. Yetimlik tertemiz hayatının üzerine çökerken, yüreğinin derinliklerinde hüznün kavurucu elemini hissediyordu.

                  Baba, Hz. Peygamber (s.a.a) de hüznün Fatıma'nın yüreği üzerindeki ağırlığının farkındaydı. Yanaklarından aşağıya doğru göz yaşlarının süzüldüğünü görüyordu. Merhametli kalbini paramparça ediyordu bu manzara. Gerçek sevgi ve babalık duyguları harekete geçiyordu. ALLAH Resulü (s.a.a), Fatıma'yı (a.s) kucaklıyor, onu, sevgisi ve şefkatiyle sarıyordu. Annesinin ölümüyle yitirdiğini düşündüğü sevgi, koruma ve şefkat duygularını, babalık sevgisi, şefkati ve koruyuculuğuyla dolduruyordu.

                  Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı seviyordu. Fatıma da onu. Resulullah (s.a.a) derin bir şefkat duygusuyla Fatıma'ya düşkündü, Fatıma da ona. Fatıma'dan daha çok sevdiği veya Fatıma'dan daha çok kalbine yakın olan bir başka insan yoktu. Fatıma'yı seviyordu ve Fatıma'ya karşı beslediği bu ilgiyi gerekli gördüğü her defasında vurguluyordu. Onun işgal ettiği makama ve ümmeti içindeki konumuna işaret ediyordu. O, Fatıma'yla doğrudan bağlantısı bulunan büyük bir olaya, önemli bir olguya hazırlıyordu ümmetini. Bu büyük olayın, Fatıma'dan sonra, zürriyetiyle ilgisi vardı. Neticede tüm İslâm ümmetini ilgilendiren bir olaydı. Peygamberimiz (s.a.a) bunu vurguluyordu ki, Müslümanlar Fatıma'nın, Fatıma'nın soyundan gelen imamların değerini, makamını bilsinler, Fatıma'nın hakkını eksiksiz versinler, onun saygınlığını korusunlar. Sonra, bu tertemiz sülâleyi hakkıyla gözetip korusunlar. Bakınız Hz. Resul (s.a.a), Fatıma'yı nasıl tanıtıyor Müslümanlara: "Fatıma benden bir parçadır. Onu öfkelendiren, beni öfkelendirmiş olur."[106]

                  Fatıma (a.s) büyüyor, gençlik çağına giriyordu. Onunla beraber babasının sevgisi de gençleşiyordu. Fatıma'ya düşkünlüğü her geçen gün biraz daha artıyordu. Fatıma da bu sevgiye karşılık veriyordu. Bu yüzden Hz. Peygamber'in (s.a.a) kalbi, Fatıma'ya yönelik sevgi ve şefkat duygularıyla doluydu. Ona "babasının anası" diyordu.

                  Peygamberimizin (s.a.a) bu tavrı, çocuklarının kişiliğinin oluşmasında aktif rol oynayan, hayatlarını ve hayat biçimlerini yönlendiren babalık misyonunun etkili örneklerinden biridir. Peygamber'in (s.a.a) bu tavrı, İslâm dininde kızların gözetilmesine, onlara özen gösterilmesine ve saygın konumlarının belirlenmesine ilişkin prensiplerin ideal bir pratik örneğini oluşturmaktadır.


                  Kaynaklar:
                  [106]- Sahih-i Buharî, 5/36; Kenzü'l-Ummal, 12/34222; el-Menakıb, 3/332; Zehairu'l-Ukba, s.47.



                  Selametle

                  “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                  Doğrusu ben Hür’üm
                  Sizleri kılıçtan geçiririm.
                  Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                  Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                    Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                    "3) Sınanan Fatıma

                    Yüce ALLAH, Fatıma'nın, davetin Mekke sürecinin bir dönemine tanıklık olmasını diledi. Babasının (s.a.a) geçtiği ağır imtihanı görmesini istedi. O, Hz. Peygamber'e (s.a.a) yapılan eziyetleri, ona uygulanan baskıları görüyordu. Mekke atmosferinin, peygamberliğin doğduğu eve, hidayet, iman ve erdem evine düşman olduğunu görüyordu. Babasının ve imanda herkese göre öncelikli olan İslâm davetçisi bir grup müminin destansı bir mücadele ve kahramanca bir direnç gösterdiklerini gözlemliyordu. Bu cihat ağırlıklı atmosferin onun kişiliğinin, nefsinin üzerinde derin etkileri oluyordu. Kişiliğinin oluşmasına yardımcı oluyordu. Onu hayata ve zorluklara katlanmaya hazırlıyordu. Fatıma, henüz çocukluk çağını doldurmamışken bütün bunları yaşamıştı.

                    Annesinin ölümünden sonra babasıyla (s.a.a) beraber en ağır sıkıntıları yaşadı. Babası, onun dert ortağıydı, arkadaşı ve seveniydi. Hayatın yükünü, acılarını ve baskılarını hafifletiyordu. Peygamberimiz (s.a.a) amcası, davetin hamisi ve Resulullah'ın savunucusu Ebu Talib'i yitirdikten sonra baskılar daha da artmıştı. Kureyşliler, Ebu Talib hayattayken Hz. Peygamber'e (s.a.a) saldırmaya, eziyet etmeye cesaret edemiyorlardı. Ama ona bir zarar vermek için her zaman tetikte bekliyorlardı.[107] Hz. Peygamber (s.a.a), Ebu Talib'in vefatından sonra, onun bu koruyuculuğuna şu sözleriyle işaret etmişti: "Ebu Talib ölünceye kadar, Kureyşliler benim karşımda zayıf ve korkak bir konumdaydılar."[108]

                    Kureyş kabilesi, bu dönemde Resulullah'a (s.a.a) karşı bütün kinini kusarak, yoğun bir işkence ve eziyet kampanyası yürüttü. İslâm davetinin en zor yıllarıydı. Her türlü işkence yöntemi kullanılıyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) alaya alınıyor, onun değerini düşürmeye ve kişiliğini lekelemeye yönelik propagandalar yürütülüyordu.

                    Resul-i Ekrem (s.a.a), daveti uğruna, ilkeleri ve risaleti yolunda, hiçbir peygamberin çekmediği zorluğa, meşakkate katlandı. Kureyş'in beyinsiz ayak takımından birisi, bir avuç toprak alarak Resulullah'ın (s.a.a) yüzüne ve başına serpti. Resulullah (s.a.a) bu eziyete tahammül etti. Sabrederek, ALLAH'tan bu sabrının ecrini umarak evine döndü. Yüzü, başı toprak içindeydi. Evine doğru yol alıyorken, Fatıma (a.s) onun bu hâlini, Kureyş'in ona reva gördüğü bu eziyeti gördü. Kureyş'in kibrinin ve gururunun devam ettiğini ibretle seyretti. İçinde yakıcı bir acı hissetti. Beyinsizlerin bu cüretini, cahiliye tağutlarından cesaret alan bu aldanmışların küstahlığı, büyüklük taslayan ceberutların Hz. Resul'e (s.a.a) karşı takındıkları bu korkunç ve iğrenç tavrı ona ağır geliyordu. Bir yandan da babasını karşılıyor, yüzünden gözünden toprakları siliyor, su getirerek mübarek başını ve yüzünü yıkıyordu.

                    Bu acılı sahne onun ruhu üzerinde derin etkiler bıraktı. Babası, rehber Resul'ün (s.a.a) maruz kaldığı bu durumdan ötürü ağır bir hüzün ve acı yüreğinin üzerine çökmüştü. Ağlıyordu, kendilerini karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve doğru yola, hidayete iletmek isteyen bu adama karşı, cahiliye tağutlarının küstahlığı karşısında onulmaz acılar içinde kıvranıyordu. Fatıma'nın bu hâli, babasını (s.a.a) da etkiliyordu. Kavurucu bir elemin o körpecik yüreğini yaktığını hissediyordu. Bu yüzden, bu acılarını hafifletmeye, onu direnmeye, sabretmeye teşvik ediyordu. Mübarek ellerini uzatıyor, başının üzerine koyuyor, şefkatle, sevgiyle okşuyordu. Bir yandan da şunları söylüyordu: "Ağlama kızım; ALLAH babanı koruyacaktır. O, dininin ve risaletinin düşmanlarına karşı onun yardımcısıdır."[109]

                    Hz. Peygamber (s.a.a) bu cihada ilişkin eğitici sözleriyle kızına yüksek bir cihat ruhu aşılamaya, kalbini sabır ve zafere güven duygusuyla doldurmaya çalışıyordu.

                    Bu dramatik, bu etkileyici sahneler bununla bitmedi. Kureyş'in, Hz. Peygamber'e (s.a.a) yaptığı eziyetler, onu, hak davasını, hidayet ve özgürlük çağrısını küçümsemesi bu kadarıyla kalmadı. Bilâkis sapıklığına devam etti, inatçılığını ısrarla sürdürdü, gittikçe daha derin bir büyüklük kompleksine kapıldı. Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle rivayet edilir: "Hz. Peygamber'in (s.a.a)a) Kureyşlilere beddua ettiğini bir tek gün gördüm. Peygamberimiz (s.a.a) o gün namaz kılıyordu. Bir grup Kureyşli de orada oturuyorlardı. Yeni doğum yapmış bir devenin cenin zarı da oraya atılmıştı. Dediler ki: 'Kim bu zarı alıp onun sırtına koyacak?' İçlerinden biri kalktı -Ukbe b. Ebu Muayt- ve zarı alıp Peygamber'in (s.a.a) sırtının üzerine koydu. Peygamberimiz (s.a.a) öylece secdede kaldı. Sonra Fatıma (a.s) gelip bu zarı sırtının üzerinden attı. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: ALLAH'ım! Kureyş'in ileri gelenlerini sana şikâyet ediyorum. ALLAH'ım! Utbe b. Rabia'yı sana şikâyet ediyorum. ALLAH'ım! Şeybe b. Rabia'yı sana şikâyet ediyorum. ALLAH'ım! Ebu Cehil b. Hişam'ı sana şikâyet ediyorum. ALLAH'ım! Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana şikâyet ediyorum. ALLAH'ım! Ubey b. Halef ve Ümeyye b. Halef'i sana şikâyet ediyorum."

                    Abdullah b. Mes'ud şöyle der: "Onların hepsinin Bedir günü öldürüldüklerini ve bir kuyuya atıldıklarını gördüm. Fakat Ubey b. Halef veya Ümeyye b. Halef hariç. Çünkü onun gövdesi iriydi. Onu parçalayarak çukura attılar."[110]

                    Kaynaklar:

                    [107]- el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/151; Siretu İbn Hişam, 1/416.
                    [108]- Keşfu'l-Gumme, 1/16; Müstedreku's-Sahiheyn, 2/622.
                    [109]- el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/151; Siretu İbn Hişam, 1/416.
                    [110]- Zehairu'l-Ukba, Taberî, s.57. Ayrıca bk. el-Bidaye ve'n-Nihaye, İbn Kesir, 3/357"


                    Selametle
                    “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                    Doğrusu ben Hür’üm
                    Sizleri kılıçtan geçiririm.
                    Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                    Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                      Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                      "Fatıma'nın Kocasının Evine Gidinceye Kadar Babasıyla Beraber Kaldığı Dönem

                      1) Medine'ye Hicret Etmesi

                      Hz. Peygamber (s.a.a) bisetin on üçüncü senesinde, canını ve davasını korumak amacıyla Mekke'den Yesrib'e (Medine'ye) hicret etti. Hicret edeceği gece, Ali b. Ebu Talib'ten (a.s) müşrikleri yanıltmak ve oyalamak maksadıyla yatağında gecelemesini istedi. Bu arada ona diğer bazı tavsiyelerde de bulundu. Bu tavsiyelerden biri şudur: Hz. Peygamber (s.a.a) güvenli bir yere ulaşınca, ona birini gönderecek ve o da Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesini, Fatıma'ları ve diğer bazı kadınları alıp Peygamber'in (s.a.a) yanına gelecekti. Hz. Peygamber de bulunan bütün emanetleri sahiplerine iade edecek ve onun borçlarını ödeyecekti.

                      Hz. Peygamber (s.a.a), Yesrib'e birkaç mil uzaklıktaki Kuba'ya varip oraya yerleşince, Ebu Vakid el-Leysî aracılığıyla Ali'ye (a.s) bir yazı göndererek, emanetleri sahiplerine verdikten sonra Fatıma'ları alıp yanına gelmesini istedi. Emirü'l-Müminin (a.s) derhal harekete geçti, hemen yolculuk için lazım olan binekler satın aldı. Yolculuk ve Mekke'den hicret etme hazırlıklarına başladı. Bu arada kendisiyle beraber olan diğer bazı zayıf müminlere de, karanlık iyice çöküp bütün vadileri kaplayınca yanlarına taşınması zor ağır şeyler almadan gizlice Mekke yakınlarındaki Zîtuva vadisine gelmelerini söyledi.

                      Ali (a.s) bütün emanetleri sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi: "Ey insanlar! Emanetini almayan biri kaldı mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulullah'ın (s.a.a) kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı?" Kimseden ses çıkmayınca ve kimse kendisine müracaat etmeyince, Mekke'den ayrılıp Resulullah'a (s.a.a) katıldı.[111]

                      Hz. Ali gün ağarınca Fatıma'larla birlikte (Resulullah'ın kızı Fatıma, Annesi Fatıma bint-i Esed el-Haşimiyye, Fatıma bint-i Zübeyr b. Abdulmuttalib ve Fatıma bint-i Hamza b. Abdulmuttalib) yola çıktı. Onların arkasından Peygamber'in (s.a.a) bakıcısı ve hizmetçisi Burke Ümmü Eymen ve oğlu Eymen (Resulullah'ın azatlısı) de yola çıktılar. Kafileyle birlikte Hz. Peygamber'in (s.a.a) gönderdiği elçi Ebu Vakid el-Leysî de geri döndü. Ebu Vakid binekleri sert bir şekilde sürmeye başladı. İmam Ali (a.s) ona dedi ki: "Ey Ebu Vakid! Kadınlara acı, onlar zayıftırlar." Dedi ki: "Peşimize düşenlerin bizi yakalamalarından korkuyorum." Ali (a.s) şu karşılığı verdi: "Sabredip bekle [rahatla]. Böyle yapmana gerek yok. Çünkü Resulullah (s.a.a) bana şöyle dedi: Ey Ali! Şu andan itibaren sana hoşlanmadığın bir şey yapamazlar." Sonra Ali (a.s) develeri daha yumuşak bir şekilde sürmeye başladı. Bir yandan da şu beyitleri söylüyordu:

                      "ALLAH var sadece. Öyleyse zannını yok et

                      Önemsediğin şeylerde, insanların Rabbi sana yeter."

                      Hz. Ali (a.s) yola devam etti. "Dacnan" denilen yere vardıklarında, peşlerine düşenler onları yakaladılar. Bunlar, Kureyş'in en cesur atlılarından yedi kişiydiler. Yüzlerini kapatmışlardı. Sekizincileri ise Haris b. Ümeyye'nin azatlısı Cenah adlı biriydi. Cenah cesur ve atılgan biriydi. Atlıları gördükten sonra İmam Ali (a.s) Eymen'e ve Ebu Vakid'e dönüp şöyle dedi: "Develeri yatırın ve ayaklarını bağlayın." Kendisi de öne çıkarak kadınların inmelerine yardımcı oldu. Atlılar iyice yaklaştılar. Ali kılıcını çekerek onları karşıladı. Ona doğru hareket ederek şöyle dediler: "Kadınları alarak kurtulacağını mı sandın? Dön! Seni babası ölesice seni." Ali (a.s), "Peki, dönmezsem?" diye karşılık verdi. Dediler ki: Ya zorla götürürüz ya da kelleni götürürüz."

                      Atlılar kadınlara ve binek hayvanlarına doğru yaklaştılar. Amaçları kadınları korkutmak ve bu hayvanları ürkütmekti. Ali (a.s) öne geçip onlara engel oldu. Cenah kılıcını çekerek Ali'ye karşı hamle yaptı. Ali (a.s) onun darbesinden yara almadan kurtulmayı başardı. Bu sefer Ali (a.s) ona hamle yaptı, boynunun yukarısından bir kılıç indirdi. Kılıç atın eğerine kadar adamı ikiye biçti. Ali kılıcıyla onları korkuttu. Bunun üzerine şöyle dediler: "Ey Ebu Talib'in oğlu! Bizden vazgeç." Dedi ki: "Ben amcamın oğlu Resulullah'ın (s.a.a) yanına gidiyorum. Etini doğrayıp kanını dökmem kimin hoşuna gidiyorsa, peşimden gelsin." Atlılar eli boş ve hezimete uğramış bir şekilde geri döndüler.

                      Sonra arkadaşları Eymen ve Ebu Vakid'e döndü ve onlara, "Bineklerinizi çözün." dedi. Sonra kafileyi muzaffer bir şekilde "Dacnan" denilen yere götürüp orada konakladı. Orada bir gün bir gece kaldı. Arkalarından gelen zayıf Müslümanlar da onlara yetiştiler. Gecelerini ALLAH'ı zikrederek geçirdiler. Ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarak ALLAH'ı anıyorlardı. Şafak atıncaya kadar bu şekilde devam ettiler. İmam Ali (a.s) onlara sabah namazını kıldırdı. Sonra yoluna devam etti. Nihayet Medine yakınlarında "Kuba" denilen yere vardılar. Orada kendilerini bekleyen Resulullah'a (s.a.a) katıldılar.[112]

                      Daha onlar yetişmeden, onlarla ilgili vahiy geldi Resulullah'a (s.a.a). ALLAH Kur'ân'da onlar hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken ALLAH'ı anarlar."[113]

                      Hz. Peygamber (s.a.a) on beş gün boyunca, Kuba'da bu kafilenin gelmesini bekledi. Bu süre içinde Kuba mescidi kuruldu ve bu mescid hakkında apaçık ayetler nazil oldu. "Daha ilk günden takva temeli üzerinde kurulan mescid, içinde kıyam etmene daha lâyıktır." Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) Müslümanları orada namaz kılmaya teşvik etmiş, onun ihya edilmesini istemiş ve orada namaz kılanlara büyük ecirler verileceğinden söz etmiştir.

                      Sonradan gelen kafilenin de dinlenmesinden sonra, Hz. Peygamber (s.a.a) beraberindeki arkadaşlarının ve ailesinin eşliğinde Yesrib'e doğru yola çıktı. Müslüman kitleler onu şiirler, maniler, hoş geldin sedalarıyla karşıladılar. Yesrib'in ileri gelenleri, Evs ve Hazreç kabilelerinin liderleri onu karşıladılar ve gelişinden duydukları memnuniyeti belirttiler. Bütün malî ve askerî imkânları onun emrine verdiler. Yesrib'in bir mahallesinden geçerken, o mahallenin ileri gelenleri, mahallelerine konuk olsun diye devesinin yularını tutup kendisini konuk etmeye ve korumaya hazır olduklarını belirtirlerdi. Hz. Peygamber (s.a.a) ise onlara hayır duada bulunur ve şöyle derdi: "Deveyi serbest bırakın, istediği gibi yoluna devam etsin. Çünkü bir emre göre hareket ediyor."

                      Sonra deve, Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evinin yakınlarında geniş bir araziye çöktü. Resulullah (s.a.a) oraya indi. Hz. Fatıma (a.s) da diğer Fatıma'larla birlikte orada bineklerin sırtlarından indiler. Fatıma'lar Ümmü Halid'in evine konuk oldular.[114] Hz. Fatıma (a.s) yedi ay boyunca babasıyla beraber kaldı. Nihayet mescidin ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evinin yapımı tamamlandı. Peygamber'in mütevazı evi, bazısı taştan örülmüş birkaç odadan meydana geliyordu. Diğer bazı odalar ise, hurma çubuğundan yapılmıştı. Odaların yüksekliğine gelince, Resulullah'ın (s.a.a) torunu İmam Hasan'dan (a.s) gelen bir rivayette şöyle deniyor: "Ben buluğ çağına ermiş bir delikanlı iken, Resulullah'ın (s.a.a) evlerine girerdim. Elim tavana yetişirdi."

                      Hz. Peygamber'in (s.a.a) evi için hazırladığı eşyalar ise, son derece basit, sert ve mütevazıydılar. Hurma lifiyle birbirine bağlanmış tahtalardan yapılmış bir sedir yaptı kendisi için. Hz. Fatıma da hicret yurdunda babasının evine yerleşti. İslâm yurdundaki bu basit ve mütevazı evde kalmaya devam etti. Babasının gözetiminden, sevgisinden ve korumasından sonuna kadar yararlandı. Bu öyle bir gözetim, öyle bir sevgi ve öyle bir korumaydı ki, ondan başka hiçbir kadın ve hiçbir insan böylesini yaşamamıştır.

                      Fatıma bint-i MUHAMMED (s.a.a) Mekke'den hicret ederek bu mütevazı eve yerleşti. Uğruna canlarını feda etmeye hazır ensarın ve de onlarla birlikte muhacirlerin arasında babasını görmek için... Artık Evs ve Hazreç kabilelerinden Müslüman olan kardeşlerinin arasında yaşadıkları için kendilerini güvende hissediyorlardı. Hz. Peygamber'le (s.a.a) birlikte İslâm'a davete vermişlerdi kendilerini. Daha iyi yarınlar için plânlar yapıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) muhacirlerle, Medineli Müslümanlar arasında kardeşlik uygulamasını başlatmıştı. Ki muhacirler yabancılık çekmesinler, kendilerini aynı amaç etrafında birleştiren kardeşlik duygularıyla kenetlensinler. Onların ortak paydaları, tek ve ortaksız ilâh olarak ALLAH'a iman etmekti. Ali'yi ise kendine ayırdı. Muhacir ve ensardan oluşan kalabalık bir grubun içinde Ali'nin elinden tuttu ve şöyle dedi: "Bu benim kardeşimdir, benden sonraki vasim ve vârisimdir."[115] Ali'nin (a.s) eriştiği Peygamber'e (s.a.a) kardeş olma bahtiyarlığının üzerinden uzun bir zaman geçmeden, bu sefer Peygamber'in (s.a.a) dünürü, en sevdiği, kalbinde ve ruhunda en aziz bildiği kızlarından birinin kocası oldu.

                      Resulullah efendimiz (s.a.a) Medine'ye yerleştikten kısa bir süre sonra "Sevde" ile evlendi. Hz. Hatice'den (r.a) sonra evlendiği ilk kadındı. Sonra "Ümmü Seleme bint-i Ebu Ümeyye" ile evlendi ve kızı Fatıma'nın (a.s) işlerinin idaresini ona havale etti.

                      Ümmü Seleme şöyle der: "Resulullah (s.a.a) benimle evlendi ve kızı Fatıma'nın (a.s) işlerinin idaresini bana havale etti. Fatıma'yı seviyordum ve ona birçok konuda rehberlik ediyordum. Fakat, ALLAH'a yemin ederim ki, Fatıma benden daha edepli ve her şeyi benden daha iyi biliyordu."[116]


                      Kaynaklar:
                      [111]- el-Menakıb, İbn Şehraşub, c.2, s.85, el-Musabakatu İle'l-Hicre bölümü
                      [112]- el-Menakıb, 1/184.
                      [113]- Âl-i İmrân, 191-195.
                      [114]- Halid, Ebu Eyyub el-Ensarî'nin adıdır.
                      [115]- Kâdetuna, el-Milanî, 3/389, (Hayatu'l-Hayavan'dan -1/118- naklen); el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/277.
                      [116]- Delailu'l-İmame, s.12"



                      Selametle
                      “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                      Doğrusu ben Hür’üm
                      Sizleri kılıçtan geçiririm.
                      Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                      Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                        Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                        2- Fatıma (a.s) İle Evlenmek İsteyenlerin Girişimleri


                        Fatıma (a.s), soy ve makam itibariyle döneminin kadınlarından çok üstündü. O, Resulullah MUHAMMED'in (s.a.a) ve Hatice'nin (radıyALLAHu anha) kızıydı.[117] Erdem, bilgi ve en iyi karakterlerin toplandığı bir sülâleden geliyordu. Ahlâk ve yüz güzelliğinin zirvesindeydi. Manevî ve insanî kemalin son noktasına gelmişti. Yıldızı parlaktı ve aydınlık bir çehresi vardı.

                        Daha çocuk denilecek bir yaşta iken, fikrî olgunluğu ve aklî isabetliliğiyle belirginleşmişti. ALLAH ona olgun bir akıl, aydın bir zihin, keskin bir zeka ve bir güzellik vermişti ki, nuranî parlaklığı her tarafı aydınlatıyordu. Doğuştan ne çok yeteneğe, ne büyük erdemlere sahip kılınmıştı. (ALLAH'ın selâmı üzerine olsun.) O bu meziyetleriyle, Hz. Peygamber'in (s.a.a) kontrolünde günden güne büyüyor, gelişiyordu. Nihayet kadınlık yaşına gelmişti.

                        Hicretin üzerinden iki sene geçmişti ki, Müslümanlar Medine'de kalıcı bir egemenlik kurduklarını fark etmeye başladılar. O günlerde, Kureyş'in ileri gelenlerinden fazilet sahibi, İslâm'da önceliği bulunan, şeref ve mal sahibi birçok kişi Fatıma'yı Hz. Peygamber'den istemeye başladı. Peygamberimiz (s.a.a) de onları kırmadan hoşlukla reddediyor ve onu istemeye gelen herkese, "Onun hakkında ALLAH'ın emrini bekliyorum." diyordu. Onlardan mübarek yüzünü çevirirdi. Bu yüzden her biri, Peygamber'in (s.a.a) kendisine kızdığını sanırdı.[118]

                        Resulullah (s.a.a) onu Ali için tutuyordu ve Ali'nin onu kendisinden istemesini arzu ediyordu.[119]

                        Bureyde'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Ebubekir, Fatıma'yı istedi. Resulullah (s.a.a) dedi ki: 'O henüz küçüktür. Ben onun hakkında ilâhî takdiri bekliyorum.' Ebubekir Ömer'le karşılaştı, olayı anlattı. Ömer, 'Seni reddetmiştir.' dedi. Sonra Ömer gidip istedi. Peygamberimiz (s.a.a) onu da reddetti."[120]

                        Kaynaklar:
                        [117]- Siretu'l-Eimmeti'l-İsna Aşer, 1/80-81.
                        [118]- Keşfu'l-Gumme, 1/353.
                        [119]- Keşfu'l-Gumme, 1/354.
                        [120]- Tezkiretu'l-Havas, s.306..."



                        Selametle
                        “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                        Doğrusu ben Hür’üm
                        Sizleri kılıçtan geçiririm.
                        Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                        Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                          Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                          "3) Ali (a.s) Fatıma'yı (a.s) İstiyor


                          İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma'yı (a.s) istemeyi düşünüyordu. Ancak hem kendisinin, hem de İslâm toplumunun o sırada yaşadığı yoksulluk, geçim sıkıntısı onu bu isteğini pratikte gerçekleştirmekten alıkoyuyordu. Bu yüzden evlilik fikrini erteliyor, bir aile kurma arzusunu bir süre için unutmaya çalışıyordu. Bu toplumsal durumdu. Fakat kişisel olarak Ali (a.s), yirmi bir yaşını geride bırakmıştı.[121] Fatıma ile evlenmenin de tam zamanıydı. Çünkü Ali'den başka Fatıma'ya denk bir erkek ve Fatıma'dan başka Ali'ye denk bir kadın yoktu. Bunlar, bir tekrarı artık dokunmayacak eşsiz bir kumaştan idiler.

                          Günlerden bir gün, İmam (a.s) işlerini tamamladı, sulama işinde kullandığı devesini çözdü ve evine doğru yola koyuldu. Deveyi evde bağladıktan sonra, Resulullah'ın (s.a.a) evine doğru yürüdü. Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ümmü Seleme'nin evinde bulunuyordu. İmam daha yolda iken, gökten bir melek Peygamberimize (s.a.a) şu ilâhî emri getirdi: "Nuru nur ile, yani Fatıma'yı Ali ile evlendir."[122]

                          Ali (a.s) kapıyı çaldı. Ümmü Seleme, "Kim o?" dedi. Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Kalk, ey Ümmü Seleme! Ona kapıyı aç ve içeri girmesini iste. Çünkü bu, ALLAH ve Resulü'nün sevdiği, kendisi de ALLAH ve Resulü'nü seven bir adamdır." Ümmü Seleme dedi ki: "Anam-babam sana kurban olsun, görmediğin hâlde hakkında bu övücü sözleri söylediğin adam kimdir?" Buyurdu ki: "Yavaş ol, ey Ümmü Seleme! Bu adam, ahmak ve sefih birisi değildir. O, benim kardeşim, amcamın oğlu ve yeryüzünde en çok sevdiğim kimsedir." Ümmü Seleme der ki: "Bunun üzerine yerimden fırladım, az kalsın üzerime bağladığım peştamala takılıp düşecektim. Kapıyı açtım. Karşımda Ali b. Ebu Talib'i görmeyeyim mi?!" Ali, Resulullah'ın (s.a.a) yanına girdi ve şöyle dedi: "ALLAH'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun, ey ResulALLAH!" Peygamberimiz de ona şu karşılığı verdi: "Ve selâm senin de üzerine olsun, ey Ebu'l-Hasan! Otur."

                          Ali (a.s) Hz. Peygamber'in (s.a.a) tam karşısına oturdu. Sürekli olarak yere bakıyordu. Bir şey istemeye gelmiş de utandığından söyleyemiyormuş gibi duruyordu. Resulullah'tan (s.a.a) utandığı için başını yerden kaldırmıyordu. Hz. Peygamber(s.a.a) Ali'nin içinden geçenleri biliyormuş gibi, ona sordu: "Ey Ebu'l-Hasan! Bir ihtiyacın için gelmişsin gibi geliyor bana. İhtiyacın neyse söyle, içinden ne geliyorsa açıkla. Çünkü senin ne ihtiyacın varsa, benim tarafımdan karşılanacaktır." Ali (a.s) şöyle dedi: "Anam-babam sana kurban olsun. Ben daha bir çocukken, beni, amcan Ebu Talip'ten ve Fatıma bint-i Esed'den aldın. Yediğinin aynısını bana da yedirdin, beni kendi edebinle edeplendirdin. İyilik ve şefkat bakımından, benim için Ebu Talip'ten ve Fatıma bint-i Esed'den daha iyiydin. ALLAH senin aracılığınla ve senin elinle beni doğru yola iletti. ALLAH'a yemin ederim ki, sen ya ResulALLAH, dünya ve ahiret hazinem ve zahiremsin. ALLAH'ın benim pazumu seninle güçlendirmesinin yanında, bir evimin, kendisiyle huzur bulacağım bir eşimin olmasını istedim. Sana kızını istemek için geldim. Kızın Fatıma'yı senden istiyorum. Beni Fatıma'yla evlendirir misin, ya ResulALLAH?" ResulALLAH'ın (s.a.a) yüzü sevinçten ve memnuniyetten parladı. Fatıma'nın yanına gitti ve şöyle dedi: "Ali seni istiyor. Sen onu tanıyorsun." Fatıma sustu. Peygamberimiz (s.a.a), "ALLAHu Ekber! Susması kabul etmesi anlamına gelir." dedi. Dışarı çıktı ve Fatıma'yı Ali ile evlendirdi."[123]

                          Ümmü Seleme der ki: Resulullah'ın (s.a.a) yüzünün sevinçten ve memnuniyetten parladığını gördüm. Sonra Ali'nin (a.s) yüzüne bakıp gülümsedi ve şöyle dedi: "Ey Ali! karşılığında seni evlendireceğim bir şeyin var mı?" Ali (a.s) şöyle dedi: "Anam-babam sana feda olsun. ALLAH'a yemin ederim ki, benimle ilgili hiçbir şey sana gizli değildir. Bir kılıcım, bir zırhım, bir de sulama işinde kullandığım bir devem var. Bunların dışında hiçbir şeyim yok." Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Ey Ali! Kılıcına ihtiyacın var; onunla ALLAH yolunda cihat edersin, onunla ALLAH düşmanlarıyla savaşırsın. Deveni de hurmalarını sulamak ve ailene su taşımak için kullanırsın, yolculuklarında yükünü onunla taşırsın. Ama zırhın karşılığında seni evlendiriyorum. Onu almayı kabul ediyorum."

                          "Ey Ebu'l-Hasan! Sana bir müjde vereyim mi?" Ali (a.s) şu cevabı verdiğini söyler: "Evet, anam-babam sana feda olsun. Bana müjdeyi ver. Çünkü uğurlu bir seciyeye, bereketli bir karaktere ve işlerinde hikmete sahipsin. ALLAH'ın salat ve selâmı üzerine olsun."

                          Resulullah (s.a.a) şöyle dedi: "Ben seni yeryüzünde Fatıma ile evlendirmeden önce, ALLAH gökte seni onunla evlendirdi. Sen bana gelmeden önce, gökten bir melek şuracıkta bana geldi ve şöyle dedi: 'Ey MUHAMMED! Yüce ALLAH, yeryüzüne nazar etti. Mahlukatı içinde seni seçerek elçi olarak gönderdi. Sonra ikinci kez yeryüzüne nazar etti. Orada senin için bir kardeş, bir vezir, bir arkadaş ve bir damat seçti. Kızın Fatıma'yı (a.s) onunla evlendirdi. Gökteki melekler bu olayı kutladılar. Ey MUHAMMED! ALLAH bana, Ali'yi yeryüzünde Fatıma ile evlendirmeni söylememi ve onları, tertemiz, seçkin, arınmış, hayırlı, dünyada ve ahirette erdem sahibi iki oğulla müjdelemeni emretti.' Ey Ali! ALLAH'a yemin ederim, daha melek göğe yükselmemişti ki, sen kapıyı çaldın."[124]


                          Kaynaklar:
                          [121]- Zehairu'l-Ukba, s.36.
                          [122]- Meani'l-Ahbar, s.103; el-Hisal, s.640; el-Emalî, Şeyh Saduk, 474; Biharu'l-Envar, 43/111
                          [123]- Biharu'l-Envar, s.43/93; Zehairu'l-Ukba, s.39.
                          [124]- Biharu'l-Envar, s.43/127"


                          Selametle
                          “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                          Doğrusu ben Hür’üm
                          Sizleri kılıçtan geçiririm.
                          Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                          Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                            Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                            4- Ali ve Fatıma'nın Evlenmelerinin Gökten Emredilmiş Olması

                            İbn Ebi'l-Hadid şöyle der: "Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ali'yi Fatıma ile evlendirmesi, ALLAH'ın gökte meleklerin şahitliğinde Ali'yi Fatıma ile evlendirmesinden sonra gerçekleşmiştir."[125]

                            Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı Ali (a.s) ile evlendirdiği zaman, ALLAH onları Arş'ının üzerinde evlendirmişti."[126]

                            İmam MUHAMMED Bâkır'dan (a.s) şöyle rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben ancak sizin gibi bir insanım. Sizin aranızda evlenirim ve sizleri evlendiririm. Ama Fatıma (a.s) hariç. Onun evlenmesi gökten gelen vahiyle olmuştur."[127]



                            Kaynaklar:
                            [125]- Şerh-u Nehci'l-Belâğa 9/193; farklı bir açıklamayla Zehairu'l-Ukba, s. 40-41.
                            [126]- Biharu'l-Envar, 43/142.
                            [127]- Biharu'l-Envar, 43/145."



                            Selametle

                            “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                            Doğrusu ben Hür’üm
                            Sizleri kılıçtan geçiririm.
                            Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                            Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                              Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                              "5- Nikâh Akdi

                              Enes anlatıyor: Resulullah'ın (s.a.a) yanında oturduğum bir sırada, vahiy geldiği sıralardaki baygınlık hâli gerçekleşti. Kendine gelince şöyle dedi: "Ey Enes! Cebrail'in, Arş'ın sahibinden bana ne getirdiğini biliyor musun?" Dedim ki: "ALLAH ve Resulü daha iyi bilir. Anam-babam sana feda olsun. Cebrail ne getirdi?" Buyurdu ki: "ALLAH bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Git, muhacirleri ve ensarı bana çağır." Gidip muhacirleri ve ensarı çağırdım. Herkes oturduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle dedi: "Nimetlerinden dolayı hamdedilen, kudretinden dolayı ibadet edilen, saltanatından dolayı itaat edilen, katındaki nimetlerden dolayı arzu edilen, azabından dolayı sakınılan, yerinde ve göğünde emirleri yürürlükte olan, mahlukatı kudretiyle yaratan, hükümleriyle onları birbirinden ayrı ve farklı kılan, diniyle onları aziz yapan, peygamberi MUHAMMED'le onlara lütufta bulunan ALLAH'a hamdolsun. Hiç şüphesiz ALLAH, evlilik yoluyla gerçekleşen akrabalığı nesebin devamının vesilesi ve akrabalığın bir çeşidi kılmıştır. ALLAH'ın emri kazâsına uygun gerçekleşir, kazâsı ise kaderine dayanır. Her takdirin de bir süresi vardır. Ve her süre de yazılmıştır: 'ALLAH dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır.' Haberiniz olsun! ALLAH bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Eğer Ali buna razı olursa, benim onu dört yüz mıskal gümüş karşılığında Fatıma ile evlendirdiğime şahit olun."

                              Ali orada yoktu. Resulullah (s.a.a) onu bir iş için bir yere göndermişti. Sonra Resulullah (s.a.a) içinde taze hurma bulunan bir tabak getirmelerini emretti. Tabağı önümüze koydu, "Yiyin." dedi. Biz taze hurmaları yerken Ali (a.s) çıkageldi. Resulullah (s.a.a) ona bakıp gülümsedi, sonra şöyle dedi:

                              "Ey Ali! ALLAH bana, Fatıma'yı seninle evlendirmemi emretti. Onu, eğer kabul edersen, dört yüz mıskal gümüş karşılığında seninle evlendirdim." Ali şöyle dedi: "Razıyım, ya ResulALLAH!" Sonra Ali bir kenara çekilip ALLAH için şükür secdesine kapandı. Ardından şöyle dedi: "Beni, mahlukatın en hayırlısı Resulullah MUHAMMED'e sevdiren ALLAH'a hamdolsun." Resulullah (s.a.a) da şöyle buyurdu: "ALLAH ikinize bereket versin. Sizi bereketli kılsın ve size mutluluk versin. Sizden çok sayıda tertemiz nesiller meydana getirsin."

                              Enes der ki: "ALLAH'a yemin ederim ki, ALLAH, onlardan çok sayıda tertemiz nesiller meydana getirdi."[128]

                              6- Fatıma'nın (a.s) Mihri ve Çeyizi


                              Ali, zırhını Osman'a sattıktan sonra mihri alıp getirdi. Mihir dört yüz hecerî siyah dirhemden ibaretti. Resulullah (s.a.a) dirhemleri aldı, yeni ev için eşya alsınlar diye parayı ashabından ve kendi eşlerinden bazılarına teslim etti. Fatıma'nın çeyizi şundan ibaretti:

                              1) Yedi dirhem değerinde bir gömlek. 2) Dört dirhem değerinde bir baş örtüsü. 3) Hayber malı siyah bir kadife. 4) Üzeri kaytan türü iplerle örtülüp bağlanmış bir divan. 5) Mısır keteninden mamul, birinin içi lifle, öbürünün ise yünle doldurulmuş iki döşek. 6) İçleri izhirden (bir çeşit kokulu bitkiden) doldurulmuş Taif derisinden dört yastık. 7) Yünden yapılmış bir örtü. 8) Hecer yapımı bir hasır. 9) Bir el değirmeni. 10) Deriden yapılmış bir su kabı. 11) [İçinde elbise yıkanılan] bakır bir leğen. 12) Bir süt kasesi. 13) Küçük su kovası. 14) Sızdırmasın diye içi ziftlenmiş leğen. 15) Yeşil bir testi. 16) Kiremitten iki bardak. 17) Bir meşin minder. 18) Katrani aba. 19) Su kovası...

                              Çeyizi düzmekle görevlendirilen sahabeler şöyle demişlerdir: Bu eşyaların tümünü taşıdık, Resulullah'ın (s.a.a) önüne koyduk. Resulullah (s.a.a) çeyize bakınca ağladı ve gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Sonra başını göğe kaldırdı ve şöyle dedi: "ALLAH'ım! Kaplarının büyük kısmı çanak çömlekten ibaret olan bu topluluğa bereket ver."[129]

                              Ali (a.s) evini donattı. Evin tabanına yumuşak kum döktü. Bu arada yıkanmış elbise asmak için bir duvardan ötekine uzanan bir tahta koydu. Yere de koç derisi serdi ve hurma lifinden yapılmış yastıklar bıraktı.

                              Ebu Yezid el-Medinî şöyle der: "Fatıma (a.s) Ali'ye (a.s) verildiği zaman, Ali'nin (a.s) evinin tabanına serdiği kumdan, yastıktan, testiden ve bardaktan başka bir şeyi yoktu."[130]


                              Kaynaklar:
                              [128]- Kifayetu't-Talib, bab: 78, s.298; el-Menakıb, 3/351, Hz. Fatıma'nın evliliği bölümü; Keşfü'l-Gumme, 1/348-349; Zehairu'l-Ukba, s.41.
                              [129]- el-Menakıb, İbn Şehraşub 3/353; Keşfu'l-Gumme 1/359.
                              [130]- Fatımatü'z-Zehra Behcetu Kalbi'l-Mustafa, 477, Ahmed b. Hanbel'in Menakıb'ından naklen.


                              Selametle
                              “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                              Doğrusu ben Hür’üm
                              Sizleri kılıçtan geçiririm.
                              Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                              Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                                Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                                7- Zifaf Öncesi Hazırlıklar ve Düğün Yemeği (Velîme)

                                Ali şöyle der: Bundan sonra bir ay bekledim. Fatıma ile ilgili olarak herhangi bir şey söylemedim. Resulullah'tan (s.a.a) utanıyordum. Ancak Resulullah (s.a.a) ile baş başa kaldığım zaman şöyle derdi: "Ey Ali! Ne iyi ve ne de güzel bir eşin var! Müjdeler olsun sana ey Ali! Seni, dünya kadınlarının efendisiyle evlendirdim." Ali (a.s) diyor ki: "Bu olayın üzerinden bir ay geçince, kardeşim Akil yanıma geldi ve bana dedi ki: "Ey Kardeşim! Senin Fatıma bint-i MUHAMMED'le (s.a.a) evlendiğin kadar başka bir şeye sevinmedim. Ey Kardeşim! Neden Fatıma'yı evine getirmesini Resulullah'tan (s.a.a) istemiyorsun? Çünkü bir araya gelmenizle gözünüz aydın olur."

                                Ali şöyle cevap verdi: "Ey kardeşim! ALLAH'a yemin ederim ki, ben bunu çok istiyorum. Ancak böyle bir isteği Resulullah'a (s.a.a) açmamamın tek nedeni ondan utanmamdır." Akil şöyle dedi: "Seni ALLAH adına yemine veriyorum. Kalk, beraber gidelim." Bunun üzerine Resulullah'a (s.a.a) gitmek üzere yola çıktık. Yolda Peygamberimizin (s.a.a) hizmetçisi Bürke (Ümmü Eymen) ile karşılaştık. Ona bu meseleyi açtık. Dedi ki: "Yapmayın! Bırakın, biz onunla konuşalım. Çünkü bu meselede, kadınların sözleri daha güzel ve erkeklerin kalpleri üzerinde daha çok etkili olurlar."

                                Sonra geri döndü, Ümmü Seleme'nin evine girdi ve ona olayı anlattı. O da Peygamber'in (s.a.a) diğer eşlerine meseleyi açtı. Peygamber'in eşleri huzurunda toplandılar. Onun etrafını sardılar ve şöyle dediler: (Onlar adına konuşan Ümmü Seleme'dir.) "Analarımız-babalarımız sana kurban olsun, ya ResulALLAH! Bir mesele için toplandık ki, eğer Hatice sağ olsaydı, bundan dolayı sevinecekti." Ümmü Seleme der ki: "Hatice'den söz ettiğimiz zaman Resulullah (s.a.a) ağladı. Sonra şöyle dedi: Hatice! Nerede Hatice gibisi? İnsanlar beni yalanlarken o beni doğruladı, ALLAH'ın dini hususunda benim vezirim (destekçim) oldu. Varını yoğunu bana destek olmak için harcadı."

                                Ümmü Seleme der ki: "Bunun üzerine şöyle dedik: Analarımız babalarımız sana feda olsun, ya ResulALLAH! Hatice hakkında ne söylediysen, mutlaka öyledir. Ancak o, artık Rabbine gitmiştir. ALLAH ona katında esenlik versin. Bizi ve onu cennetinin, rızasının ve rahmetinin derecelerinde buluştursun. Ya ResulALLAH! Bu, Ali b. Ebu Talib dinde kardeşin ve soyda da amcanın oğludur. Eşi Fatıma'nın evine gelmesini ve ailesinin böylece bir araya gelmesini istiyor." Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Ey Ümmü Seleme! Ali'nin kendisi niçin bunu söylemiyor?"

                                Dedim ki: "Senden utandığı için, ya ResulALLAH, böyle bir talepte bulunamıyor." Ümmü Eymen dedi ki: "Resulullah (s.a.a) bana şöyle dedi: 'Ali'ye git ve onu bana getir.' Resulullah'ın (s.a.a) yanından ayrıldım ve gördüm ki, Ali, bana Resulullah'ın (s.a.a) cevabını sormak üzere bekliyor. Beni görünce, 'Ey Ümmü Eymen! Nasıl bir manzarayla karşılaştın?' dedi."

                                Dedim ki: "Resulullah (s.a.a) seni çağırıyor." Bundan sonrasını Ali (a.s) anlatıyor: Resulullah'ın (s.a.a) evine girdim, eşleri yanından kalktılar, odalarına girdiler. Resulullah'ın (s.a.a) karşısında oturdum. Ama ondan utandığım için hep yere baktım, başımı hiç kaldırmadım." Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Eşinin evine gelmesini istiyor musun?" Başımı öne eğmiş bir hâlde, "Evet, anam-babam sana feda olsun." dedim.

                                Buyurdu ki: "Evet, çok iyi, ey Ali! Onu bu gece veya yarın gece evine getiririm inşALLAH." Sonra Resulullah (s.a.a) eşlerinin bulunduğu tarafa bakarak, "Burada kim var?" diye sordu. Ümmü Seleme, "Ben, Ümme Seleme, bu da Zeyneb, şunlar da falan ve falandır." dedi. Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Kızım ve amcamın oğlu için benim evimde bir oda hazırlayın." Ümmü Seleme, "Hangi odayı?" diye sordu. Peygamberimiz (s.a.a), "Senin odanı." dedi. Bu arada eşlerine Fatıma'yı süslemelerini ve her şeyine dikkat edip titizlik göstermelerini emretti.

                                Ümmü Seleme der ki: Fatıma'ya sordum: "Yanında, bir gün lâzım olur diye sakladığın koku var mı?" "Evet." dedi. Bir şişe getirdi. Ondan biraz avucuna döktü. Kokladım. Bundan önce böyle bir koku hiç koklamamıştım. Dedim ki: "Bu nedir?" Dedi ki: "Dihye el-Kelbî, Resulullah'ın (s.a.a) yanına gelirdi. Resulullah bana, 'Ey Fatıma! Bir yastık getir, amcan ona yaslansın.' Ben de ona yastık getirir, o da yastığın üzerinde otururdu. Yine böyle bir gün, ayağa kalktığı zaman, elbisesinden bir şey düştü. [Babam] benden bunu toplamamı istedi." [Ali (a.s) bunu Resulullah'a (s.a.a) sorduğunda, o, Cebrail'in kanatlarından düşen anberdir, diye cevap vermişti.]

                                Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Bir düğün yemeği vermek şarttır."

                                Sa'd, "Bende bir koç var." dedi. Bir grup ensar da birkaç ölçek mısır topladı. [Hz. Ali diyor ki:] Resulullah (s.a.a) Ümmü Seleme'ye teslim ettiği paradan on dirhem alarak bana verdi ve dedi ki: "Bununla yağ, taze hurma ve keş yoğurdu al." Bunları satın aldım ve Resulullah'a (s.a.a) götürdüm. Kollarını çemreledi. Deriden yapılmış sofrayı istedi. Sonra hurma ve yağı keş yoğurduna karıştırarak yoğurmaya başladı. Macun hâline getirdikten sonra da, "Ey Ali! Sevdiğin kimseleri davet et." dedi.

                                Mescide gittim. Mescid sahabelerle hınca hınç doluydu. Bir kısmını davet edip bir kısmını davet etmemekten utandım. Sonra orada bulunan bir tümseğin üzerine çıkarak seslendim: "Fatıma'nın velimesine (düğün yemeğine) gelin." İnsanlar gruplar hâlinde gelmeye başladılar. İnsanların kalabalık, buna karşılık yemeğin az olmasından dolayı mahcup oldum. Resulullah (s.a.a) içimdeki sıkıntıyı fark etti. Dedi ki: "Ey Ali! Ben, ALLAH'a yemeğine bereket vermesi için dua edeceğim." Daha sonra sofrayı bir mendille örttü. Ardından dedi ki: "İnsanları onar kişilik gruplar hâlinde içeri gönder." Ben de onun dediği gibi yaptım.

                                Gruplar içeri giriyor, yemeği yiyor ve dışarı çıkıyorlardı. Buna karşın yemekte herhangi bir eksilme olmuyordu. Resulullah (s.a.a) yemeği kendi elleriyle dolduruyordu. Abbas, Hamza, Ali ve Akil de insanları karşılıyorlardı. Ali der ki: "Kalabalığın tamamı, başından sonuna kadar yemeğimi yediler, suyumu içtiler. Benim için ALLAH'tan bereket dilediler. Sayıları dört bin kişiden fazlaydı."

                                Sonra Resulullah (s.a.a) kap getirilmesini istedi. Bunları doldurarak eşlerinin odalarına gönderdi. Sonra bir kap aldı ve içine yemek doldurdu, "Bu da Fatıma ve kocası için." Dedi.[131]


                                Kaynaklar:
                                [131]- Biharu'l-Envar, 43/106, 114, 132, 137"

                                Selametle
                                “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                                Doğrusu ben Hür’üm
                                Sizleri kılıçtan geçiririm.
                                Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                                Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X