Sayın okuyucu, konuya başlamadan önce kısaca Hz. Fatıma’nın hayatını inceleyelim, konunun anlaşılması için daha faydalı olacaktır.
Hz. Fatıma (s.a) Hz. Resulullah Muhammed Mustafa (s.a.a)’in Hz. Haticeden dünyaya gelen kızıdır. Peygamber efendimizin Peygamberliğinin beşinci yılı Cemadiyel ahir ayının yirmisinde Cuma günü dünyaya gelmişlerdir. Hz. Peygamber efendimizin kızı Hz. Fatımaya olan muhabbet ve sevgisi vasıf edilmeyecek derecedeydi. O Hazret kızı Fatıma hakkında şöyle buyurmuştur; “Fatıma benim bir parçamdır, kim Fatıma’yı razı ederse beni razı etmiş ve beni razı edende Allah’ı razı etmiş olur. Kim Fatıma’yı gazaplandırırsa beni gazaplandırmış ve beni gazaplandıran da Allah’ı gazaplandırmıştır.” Peygamber efendimiz şehir dışına bir yere sefere çıktığında en son kızı Fatıma ile vedalaşır ve seferden geri döndüğünde ise ilk önce Fatıma’nın yanına gider onunla görüşürdü.
Hz. Fatıma, Hz. Ali (a.s)’ın eşidir. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur; “Ali olmasaydı Fatıma’ya eş bulunmazdı.”
Hz. İmam Ali (a.s)’ın savaş meydanlarındaki en büyük yardımcılardan birisi eşi Fatıma idi. Hz. Fatıma Hz. Ali (a.s) evde bulunduğu veya bulunmadığı zamanlarda evi en iyi şekilde idare eder ve eşinin rızasını kazanırdı. Fatıma cennet gençlerinin efendileri, Peygamberin baharı olan Hasan ve Hüseyin’in annesidir. Hz. Fatıma’nın takva ve ibadetine gelince; Onun, bir çok geceleri sabahlara kadar ibadetle geçirdiği nakledilir. Her namazdan sonra okunması sünnet olan Fatıma’t-uz Zehra’ya Peygamber tarafından bir hediye olarak öğretilen Fatıma’tüz Zehra tesbihatı (34 defa Allahu Ekber 33 defa Elhamdulillah 33 defa Subhanellah) O Hazretin ibadetteki yüce makamına bir işarettir.
Hz. Fatıma’nın mübarek ömrü 18 yıl gibi çok kısa bir süre olmasına rağmen ilimdeki makamı öyle bir dereceye varmıştır ki, Kur’anı Kerimin tefsiriyle ilgili buyrukları Hz. Ali tarafından kaleme alınmış bu vesileyle meydana gelen kitap kaynak kitaplardan biri olmuştur. Hz. Fatıma babası Hz. Peygamberin hedef ve daveti yolunda O Hazrete yardımcı olanlardan birisiydi. O Peygambere nispet olarak “Babasının Annesi” unvanı almıştır. Hz. Fatıma babasından sonra üç ay ve bazı rivayetlere göre altı ay bazısına göre de 95 veya 100 gün yaşamıştır. Hz. Fatıma Medine de vefat etti. Vasiyet üzerine geceleyin gizlice Hz. Alinin eliyle defnedildi, bu yüzden o Hazretin kabrinin yeri şimdiye kadar gizli kalmıştır.
Sayın okuyucu! Hz. Fatıma’nın öfkesi başlığı altında ele aldığımız konunun mefhumu şudur; Acaba Hz. Fatıma vefat etmeden önce kimlere öfkeli ve kızgındı, bu öfke ve kızgınlığın neticesi nedir.?
Buhari kendi Sahihinde Aişe’den, Fatıma dünyadan giderken Ebubekir’e kızgın ve öfkeliydi. Zira Ebubekir Onu Peygamberden kalan mirastan mahrum ettiğini nakletmiştir.
Aişe şöyle diyor; “Peygamberin kızı Fatıma Resulullah’tan kalan mirasını talep etti.”Ebubekir ona dedi ki; Peygamber, biz miras bırakmayız diye buyurdular, bizden geriye kalan sadakadır. Bunun için Fatıma Ebubekir’e öfkelenerek ondan yüz çevirdi ve ölünceye kadar da onunla karşı karşıya gelmedi. Peygamberin vefatından sonra altı aydan fazla yaşamadı. Fatıma daima, Resulullah’tan Hayber ve Fedek’ten geriye kalandan ve Medine’deki mülkten kendi payına düşeni Ebubekir’den istiyordu. Ama Ebubekir vermekte diretiyor ve şöyle diyordu; Peygamberin amel ettiği şeyi ben terk edemem.[290]
Hz. Fatıma, Ebubekir’e öyle bir şekilde öfkeli ve kızgındı ki, Hz. Ali’den, vefatından sonra Ebubekir’in gelip cenazesine namazını kılmasına izin vermemesini istedi. Hatta cenaze merasimine katılmamasını bile istiyordu.
Buhari kendi Sahihinde bu hususta Aişe den şöyle naklediyor; Ebubekir Peygamberin mirasından ona bir şey vermedi, işte bunun için o Ebubekir’e kızgındı ve vefat edene kadar da onunla konuşmadı. Peygamberden sonra altı ay yaşadı, vefat ettiğinde eşi Ali onu gece defnetti. Ebubekirin ona namaz kılmasına izin vermeyip, kendisi ona namaz kıldı. [291]
Hz. Fatıma’nın Ebubekir’den mirası unvanında istediği Fedek Hicaz’da Yahudilerin ikamet ettiği bir köydü. Peygamber ve İslam ordusu Hayber kalesini büyük bir ihtişam ve şahametle fethettikten sonra, Peygamberin Fedek’te bulunan Yahudi düşmanlarının kalbini bir korku ve vahşettir ki, sardı. Bu sebepten dolayı savaş yapmamak için Peygamberle Fedek üzerinde anlaşmaya vardılar. Dolayısıyla Fedek Peygamber efendimizin şahsi mülkü oldu. Zira savaş ve kan dökme neticesinde alınmamıştı. Daha sonra Peygamber Fedeki ve Hayber’deki kendisine kalan Humsu ve diğer bir takım şahsi mallarını kızı Fatıma’ya bağışladı.
Ebubekir’e göre, Fatıma kendi hakkı olmayan bir şeyi ondan istiyordu. Ebubekir’in görüşüne göre, Fatıma babasından kalan mirasın hükmünü bilmediğinden dolayı ya cahildi veya da yalancıydı. Ama gerçek ve hakikatlere göre her iki ihtimalde Hz. Fatıma hakkında gayri mümkün olup bu tür ihtimaller hem o Hazrete hem de Resulullah’a karşı bir iftira ve ihanettir. Zira Fatıma öyle bir şahsiyet ve makama sahiptir ki, rivayete göre Allah’ın, onun gazabından gazap edeceği naklolunmuştur. Fatıma dünya ve cennet müminlerinin efendisidir. Allah onu her türlü günah, pislik ve çirkinlikten temizlemiştir. Buhari Sahihinde Peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir; Ey Fatıma mümin kadınlarının efendisi veya cennet kadınlarının efendisi olmaya razı değil misin.? [292] “Fatıma benim vücudumdan bir parçadır, onu gazaplandıran beni gazaplandırmiştır.”[293] “Fatıma cennet kadınlarının efendisidir.” [294] Hatta Fatıma’nın diğer kadınlar gibi normal bir kadın olduğunu ve hadislerde geçen faziletlerin onda olmadığını kabullensek bile, onun babasının insanlığın müjdecisi ve korkutucusu ve Allah’ın Resulü ve kocasının da Resulullah’tan sonra ümmetin en alimi olmasını inkar edemeyiz. Eğer durum Ebubekir’in söylediği gibiydi ise, acaba, Peygamber Efendimiz kızı Fatımaya miras hükmünü açıklamadı diye bilir miyiz.? Hal Ebubekir’in söylediği gibiydi ise peki neden sizinde, kabullendiğiniz gibi ümmetin en alimi olan Ali Fatıma’ya karşı gelip ona açıklık getirmedi! Eğer gerçekten Ebubekir’in söylediklerinin aslı olsaydı, Ali gibi birisinin Fatıma’ya açıklık getirmemesi o Hazrete yakışır mıydı.? Hayır, kesinlikle bu ihtimaller doğru değildir. Zira bu tür şeyler ne Peygamberlik makamı ile ne de risalet makamına en yakın olan Hz. Ali’nin konumu ile bağdaşır. Ama Fatıma’nın böyle olması mümkün değildir. Zira, Fedek’deki hakkının Ebubekir tarafından gasp olunduğunu duyunca bir grup muhacir ve ensarla Ebubekir’in yanına geldi ve öyle bir konuşma yaptı ki, oradakiler ağlamaya başladılar. O konuşmanın bir bölümünü sadece zikrediyoruz; “...Siz, bizim miras ve hakkımızın olmadığını iddia ediyorsunuz. Sizler cahilliye hükmüne mi tabi oluyorsunuz.? Yakin sahibi olan imanlı İnsanların yanında Allah’tan başka kim daha iyi hükmedebilir. Yazıklar olsun sizlere ey Müslümanlar. Ey Ebubekir! Acaba Allah’ın kitabında senin babandan miras alman ve benim miras almamam var mı? Sen büyük bir töhmet vurdun. Daha sonra şu ayeti tilavet ettiler; “Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan öncede Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür yada öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz.”?
Babamdan kalan mirasımı benden alırlarken sizler görüp, duyup sessiz mi kalacaksınız? Sizin buna karşı çıkmaya gücünüz var. Oysa sizler mazlumun davetini duyduğunuz halde buna cevap vermiyorsunuz...”[295]
Peygambere miras hakkında nispet verilen uydurma hadis, miras konusunun Peygamber hakkında icra olunmaması içindir. Ebu Bekir’inde kendisi bu konuda içtihat etmiştir. Oysa Kuran iki Peygamberin miras meselesinde buyuruyor ki; ‘Süleyman Davud’dan miras aldı.’[296]
Kuran’ı Kerim Hz. Zekeriyya’dan bahsederken şöyle buyuruyor; ‘O bana varis olsun, Yakup hanedanına da varis olsun. Rabbim O’nu rızana layık kıl. Ey Zekeriyya biz sana bir oğul müjdeleriz ki; O’nun adı Yahya’dır...’[297]
Yukarıdaki ayette geçen ‘Yerisuni’ (bana varis olsun) Peygamberliği miras alsın anlamında değildir. Zira Peygamberlik ve nübüvvet irsi değildir. Yukarıdaki ayetler Peygamber Efendimize nispet verilen hadisin uydurma olduğunu göstermektedir. Zira Peygamber Kuran’ın hilafına hiçbir şeyi söylemez. Zaten ‘Kuran’la çakışırsa’ hadisi de bunu gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.
Bazıları diyorlar ki; Fedek’te ki ihtilaftan dolayı Ali Ebu Bekir’e biat etmedi. Hayır, kesinlikle bu doğru değildir. Ali Onu Peygamberin halifesi olarak görmediği ve kabullenmediğ için biat etmedi. Bu safsatayı savunanlara sormaz lazım; Peki, eğer Ali Fedek’teki ihtilaftan dolayı biat etmediyse, öyleyse biat etmeyen Salman-ı Farsi, Ammar Yasir, Miktad vs. gibi sahabeler neden Ebu Bekir’e biat etmediler.
Sayın Okuyucu! Konumuz Fedek dosyası olmadığı için, Fedek meselesine genişçe vermedik. Ama bu konuda İbni Ebil Hadid ile Üstadı Ali b. Elfan arasında geçen konuşmayı naklediyoruz;
İbni Ebil Hadid diyor ki; Ben üstadıma Fatıma’nın iddiasının doğruluğunu sorduğumda, O evet, Fatıma iddiasında doğruydu diye cevap verdi. Dedim ki; Halife onun doğru olduğunu bilmiyor muydu? Evet dedi.
Dedim ki; Öyleyse neden halife onun mutlak hakkını ona vermedi? Üstadım bunu duyunca gülümseyerek vakarlı bir halde şöyle dedi; O gün Halife, Fatıma doğru bir kadındır diye şahit istemeden, onun sözünü kabullenip Fedek’i geri çevirseydi, yarın Fatıma bu durumdan kocası Ali’nin yararına harekete geçip, halifeliğin kocası Ali’ye ait olduğunu söyleyecekti. Bu surette ise halife hilafet-i Ali’ye teslim etmek zorunda kalacaktı. Zira Ebu Bekir O’nun doğru olduğunu biliyordu. Ama istekler ve tartışmalar son bulsun diye O’nu kesin olan hakkından mahrum bıraktı.[298]
Netice olarak şu iyice anlaşılmaktadır ki; Peygamber Efendimizin aziz ve değerli kızı Hz. Fatıma’nın Ebu Bekir’e getirdiği deliller bir netice vermemiş ve dolayısıyla Fedek Hz. Fatıma’dan alınmış oldu. Hz. Fatıma’da dünyaya gözlerini kapamadan önce, Ebu Bekir’e öfkeli ve kızgın bir halde bu dünyadan ayrıldı.
Bu konu inkar edilmesi bile mümkün olmayacak bir halde açıkça, hadis ve siyer kitaplarında mevcuttur.
Hz. Fatıma (s.a) Hz. Resulullah Muhammed Mustafa (s.a.a)’in Hz. Haticeden dünyaya gelen kızıdır. Peygamber efendimizin Peygamberliğinin beşinci yılı Cemadiyel ahir ayının yirmisinde Cuma günü dünyaya gelmişlerdir. Hz. Peygamber efendimizin kızı Hz. Fatımaya olan muhabbet ve sevgisi vasıf edilmeyecek derecedeydi. O Hazret kızı Fatıma hakkında şöyle buyurmuştur; “Fatıma benim bir parçamdır, kim Fatıma’yı razı ederse beni razı etmiş ve beni razı edende Allah’ı razı etmiş olur. Kim Fatıma’yı gazaplandırırsa beni gazaplandırmış ve beni gazaplandıran da Allah’ı gazaplandırmıştır.” Peygamber efendimiz şehir dışına bir yere sefere çıktığında en son kızı Fatıma ile vedalaşır ve seferden geri döndüğünde ise ilk önce Fatıma’nın yanına gider onunla görüşürdü.
Hz. Fatıma, Hz. Ali (a.s)’ın eşidir. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur; “Ali olmasaydı Fatıma’ya eş bulunmazdı.”
Hz. İmam Ali (a.s)’ın savaş meydanlarındaki en büyük yardımcılardan birisi eşi Fatıma idi. Hz. Fatıma Hz. Ali (a.s) evde bulunduğu veya bulunmadığı zamanlarda evi en iyi şekilde idare eder ve eşinin rızasını kazanırdı. Fatıma cennet gençlerinin efendileri, Peygamberin baharı olan Hasan ve Hüseyin’in annesidir. Hz. Fatıma’nın takva ve ibadetine gelince; Onun, bir çok geceleri sabahlara kadar ibadetle geçirdiği nakledilir. Her namazdan sonra okunması sünnet olan Fatıma’t-uz Zehra’ya Peygamber tarafından bir hediye olarak öğretilen Fatıma’tüz Zehra tesbihatı (34 defa Allahu Ekber 33 defa Elhamdulillah 33 defa Subhanellah) O Hazretin ibadetteki yüce makamına bir işarettir.
Hz. Fatıma’nın mübarek ömrü 18 yıl gibi çok kısa bir süre olmasına rağmen ilimdeki makamı öyle bir dereceye varmıştır ki, Kur’anı Kerimin tefsiriyle ilgili buyrukları Hz. Ali tarafından kaleme alınmış bu vesileyle meydana gelen kitap kaynak kitaplardan biri olmuştur. Hz. Fatıma babası Hz. Peygamberin hedef ve daveti yolunda O Hazrete yardımcı olanlardan birisiydi. O Peygambere nispet olarak “Babasının Annesi” unvanı almıştır. Hz. Fatıma babasından sonra üç ay ve bazı rivayetlere göre altı ay bazısına göre de 95 veya 100 gün yaşamıştır. Hz. Fatıma Medine de vefat etti. Vasiyet üzerine geceleyin gizlice Hz. Alinin eliyle defnedildi, bu yüzden o Hazretin kabrinin yeri şimdiye kadar gizli kalmıştır.
Sayın okuyucu! Hz. Fatıma’nın öfkesi başlığı altında ele aldığımız konunun mefhumu şudur; Acaba Hz. Fatıma vefat etmeden önce kimlere öfkeli ve kızgındı, bu öfke ve kızgınlığın neticesi nedir.?
Buhari kendi Sahihinde Aişe’den, Fatıma dünyadan giderken Ebubekir’e kızgın ve öfkeliydi. Zira Ebubekir Onu Peygamberden kalan mirastan mahrum ettiğini nakletmiştir.
Aişe şöyle diyor; “Peygamberin kızı Fatıma Resulullah’tan kalan mirasını talep etti.”Ebubekir ona dedi ki; Peygamber, biz miras bırakmayız diye buyurdular, bizden geriye kalan sadakadır. Bunun için Fatıma Ebubekir’e öfkelenerek ondan yüz çevirdi ve ölünceye kadar da onunla karşı karşıya gelmedi. Peygamberin vefatından sonra altı aydan fazla yaşamadı. Fatıma daima, Resulullah’tan Hayber ve Fedek’ten geriye kalandan ve Medine’deki mülkten kendi payına düşeni Ebubekir’den istiyordu. Ama Ebubekir vermekte diretiyor ve şöyle diyordu; Peygamberin amel ettiği şeyi ben terk edemem.[290]
Hz. Fatıma, Ebubekir’e öyle bir şekilde öfkeli ve kızgındı ki, Hz. Ali’den, vefatından sonra Ebubekir’in gelip cenazesine namazını kılmasına izin vermemesini istedi. Hatta cenaze merasimine katılmamasını bile istiyordu.
Buhari kendi Sahihinde bu hususta Aişe den şöyle naklediyor; Ebubekir Peygamberin mirasından ona bir şey vermedi, işte bunun için o Ebubekir’e kızgındı ve vefat edene kadar da onunla konuşmadı. Peygamberden sonra altı ay yaşadı, vefat ettiğinde eşi Ali onu gece defnetti. Ebubekirin ona namaz kılmasına izin vermeyip, kendisi ona namaz kıldı. [291]
Hz. Fatıma’nın Ebubekir’den mirası unvanında istediği Fedek Hicaz’da Yahudilerin ikamet ettiği bir köydü. Peygamber ve İslam ordusu Hayber kalesini büyük bir ihtişam ve şahametle fethettikten sonra, Peygamberin Fedek’te bulunan Yahudi düşmanlarının kalbini bir korku ve vahşettir ki, sardı. Bu sebepten dolayı savaş yapmamak için Peygamberle Fedek üzerinde anlaşmaya vardılar. Dolayısıyla Fedek Peygamber efendimizin şahsi mülkü oldu. Zira savaş ve kan dökme neticesinde alınmamıştı. Daha sonra Peygamber Fedeki ve Hayber’deki kendisine kalan Humsu ve diğer bir takım şahsi mallarını kızı Fatıma’ya bağışladı.
Ebubekir’e göre, Fatıma kendi hakkı olmayan bir şeyi ondan istiyordu. Ebubekir’in görüşüne göre, Fatıma babasından kalan mirasın hükmünü bilmediğinden dolayı ya cahildi veya da yalancıydı. Ama gerçek ve hakikatlere göre her iki ihtimalde Hz. Fatıma hakkında gayri mümkün olup bu tür ihtimaller hem o Hazrete hem de Resulullah’a karşı bir iftira ve ihanettir. Zira Fatıma öyle bir şahsiyet ve makama sahiptir ki, rivayete göre Allah’ın, onun gazabından gazap edeceği naklolunmuştur. Fatıma dünya ve cennet müminlerinin efendisidir. Allah onu her türlü günah, pislik ve çirkinlikten temizlemiştir. Buhari Sahihinde Peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir; Ey Fatıma mümin kadınlarının efendisi veya cennet kadınlarının efendisi olmaya razı değil misin.? [292] “Fatıma benim vücudumdan bir parçadır, onu gazaplandıran beni gazaplandırmiştır.”[293] “Fatıma cennet kadınlarının efendisidir.” [294] Hatta Fatıma’nın diğer kadınlar gibi normal bir kadın olduğunu ve hadislerde geçen faziletlerin onda olmadığını kabullensek bile, onun babasının insanlığın müjdecisi ve korkutucusu ve Allah’ın Resulü ve kocasının da Resulullah’tan sonra ümmetin en alimi olmasını inkar edemeyiz. Eğer durum Ebubekir’in söylediği gibiydi ise, acaba, Peygamber Efendimiz kızı Fatımaya miras hükmünü açıklamadı diye bilir miyiz.? Hal Ebubekir’in söylediği gibiydi ise peki neden sizinde, kabullendiğiniz gibi ümmetin en alimi olan Ali Fatıma’ya karşı gelip ona açıklık getirmedi! Eğer gerçekten Ebubekir’in söylediklerinin aslı olsaydı, Ali gibi birisinin Fatıma’ya açıklık getirmemesi o Hazrete yakışır mıydı.? Hayır, kesinlikle bu ihtimaller doğru değildir. Zira bu tür şeyler ne Peygamberlik makamı ile ne de risalet makamına en yakın olan Hz. Ali’nin konumu ile bağdaşır. Ama Fatıma’nın böyle olması mümkün değildir. Zira, Fedek’deki hakkının Ebubekir tarafından gasp olunduğunu duyunca bir grup muhacir ve ensarla Ebubekir’in yanına geldi ve öyle bir konuşma yaptı ki, oradakiler ağlamaya başladılar. O konuşmanın bir bölümünü sadece zikrediyoruz; “...Siz, bizim miras ve hakkımızın olmadığını iddia ediyorsunuz. Sizler cahilliye hükmüne mi tabi oluyorsunuz.? Yakin sahibi olan imanlı İnsanların yanında Allah’tan başka kim daha iyi hükmedebilir. Yazıklar olsun sizlere ey Müslümanlar. Ey Ebubekir! Acaba Allah’ın kitabında senin babandan miras alman ve benim miras almamam var mı? Sen büyük bir töhmet vurdun. Daha sonra şu ayeti tilavet ettiler; “Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan öncede Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür yada öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz.”?
Babamdan kalan mirasımı benden alırlarken sizler görüp, duyup sessiz mi kalacaksınız? Sizin buna karşı çıkmaya gücünüz var. Oysa sizler mazlumun davetini duyduğunuz halde buna cevap vermiyorsunuz...”[295]
Peygambere miras hakkında nispet verilen uydurma hadis, miras konusunun Peygamber hakkında icra olunmaması içindir. Ebu Bekir’inde kendisi bu konuda içtihat etmiştir. Oysa Kuran iki Peygamberin miras meselesinde buyuruyor ki; ‘Süleyman Davud’dan miras aldı.’[296]
Kuran’ı Kerim Hz. Zekeriyya’dan bahsederken şöyle buyuruyor; ‘O bana varis olsun, Yakup hanedanına da varis olsun. Rabbim O’nu rızana layık kıl. Ey Zekeriyya biz sana bir oğul müjdeleriz ki; O’nun adı Yahya’dır...’[297]
Yukarıdaki ayette geçen ‘Yerisuni’ (bana varis olsun) Peygamberliği miras alsın anlamında değildir. Zira Peygamberlik ve nübüvvet irsi değildir. Yukarıdaki ayetler Peygamber Efendimize nispet verilen hadisin uydurma olduğunu göstermektedir. Zira Peygamber Kuran’ın hilafına hiçbir şeyi söylemez. Zaten ‘Kuran’la çakışırsa’ hadisi de bunu gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.
Bazıları diyorlar ki; Fedek’te ki ihtilaftan dolayı Ali Ebu Bekir’e biat etmedi. Hayır, kesinlikle bu doğru değildir. Ali Onu Peygamberin halifesi olarak görmediği ve kabullenmediğ için biat etmedi. Bu safsatayı savunanlara sormaz lazım; Peki, eğer Ali Fedek’teki ihtilaftan dolayı biat etmediyse, öyleyse biat etmeyen Salman-ı Farsi, Ammar Yasir, Miktad vs. gibi sahabeler neden Ebu Bekir’e biat etmediler.
Sayın Okuyucu! Konumuz Fedek dosyası olmadığı için, Fedek meselesine genişçe vermedik. Ama bu konuda İbni Ebil Hadid ile Üstadı Ali b. Elfan arasında geçen konuşmayı naklediyoruz;
İbni Ebil Hadid diyor ki; Ben üstadıma Fatıma’nın iddiasının doğruluğunu sorduğumda, O evet, Fatıma iddiasında doğruydu diye cevap verdi. Dedim ki; Halife onun doğru olduğunu bilmiyor muydu? Evet dedi.
Dedim ki; Öyleyse neden halife onun mutlak hakkını ona vermedi? Üstadım bunu duyunca gülümseyerek vakarlı bir halde şöyle dedi; O gün Halife, Fatıma doğru bir kadındır diye şahit istemeden, onun sözünü kabullenip Fedek’i geri çevirseydi, yarın Fatıma bu durumdan kocası Ali’nin yararına harekete geçip, halifeliğin kocası Ali’ye ait olduğunu söyleyecekti. Bu surette ise halife hilafet-i Ali’ye teslim etmek zorunda kalacaktı. Zira Ebu Bekir O’nun doğru olduğunu biliyordu. Ama istekler ve tartışmalar son bulsun diye O’nu kesin olan hakkından mahrum bıraktı.[298]
Netice olarak şu iyice anlaşılmaktadır ki; Peygamber Efendimizin aziz ve değerli kızı Hz. Fatıma’nın Ebu Bekir’e getirdiği deliller bir netice vermemiş ve dolayısıyla Fedek Hz. Fatıma’dan alınmış oldu. Hz. Fatıma’da dünyaya gözlerini kapamadan önce, Ebu Bekir’e öfkeli ve kızgın bir halde bu dünyadan ayrıldı.
Bu konu inkar edilmesi bile mümkün olmayacak bir halde açıkça, hadis ve siyer kitaplarında mevcuttur.
Yorum