Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. PEYGAMBERİMİZİN (S.A.A) SÜNNETLERİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Hz. PEYGAMBERİMİZİN (S.A.A) SÜNNETLERİ

    HAZRETİN ŞEMÂİLİ VE AHLAKIYLA İLGİLİ RİVAYETLER

    1- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle diyor: Tirmizî Şemâilde, Tabarî Tarih’de, Zamehşeri Faik'de, Fettal Revze’de Resulullah (s.a.a)’in vasıfları hakkında bir çok rivayet zikretmişlerdir. Onlardan birisi de Emirü'l Müminin Ali (a.s), İbn-i Abbas, Ebu Hureyre, Cabir b. Semure, Hind b. Ebu Hâle’nin naklettikleri rivayettir:

    "Resulullah (s.a.a) her görenin gözüne büyük, ağırbaşlı, saygıdeğer gelirdi. Kalplerde yer alır ve değerle anılırdı. Yüzü ayın on dördü gibi parlardı. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyaz renkte idi.

    Ne çok zayıf nede çok şişman idi, çehresi beyaz ve nurani, gözleri büyük, enli ve siyah, bitişik, ince ve siyah kaşlı idi. Başı büyük ve orta boylu idi.

    Alnı uzun (geniş), burnu ince, nazik ve çekikdi. Göz beyazında az bir kırmızılık göze çarpıyordu. Bitişik kaşlı, yanakları belirgin, el mafsalları geniş düz ve dirsekleri uzun, omuz mafsalları büyük, geniş ve düz, ellerinin ayası ve ayaklarının altı kalın, iri ve kuvvetli idi.

    Göğüs memelerinde kıl yoktu. Ayak altının çukurluğu normalden fazla idi, uzun kirpikli, gür sakallı, bıyığı uzun değil ama gür idi. Yüz ve başında sayılı beyaz kıllar görünüyordu.

    Kına vesilesi ile esmer göze çarpıyordu. Ağzı geniş ama mütenasip, dişleri birbirinden ayrı, açık ve beyaz, saçları düzdü ve kıvırcık değildi. Sinesinin ortasından göbeğine kadar kılla çekilmiş ince bir hat vardı, bedeninin bütün uzuvları mutedil idi. Karnı sinesi ile aynı hizada ve sinesi geniş, boynunun güzelliği ham gümüşü hatırlatıyordu.

    El ve ayakları düz ve saf, ayak incikleri mutedil ve az etli, çenesi küçük ve mütenasip, alnı azıcık öne doğru çıkıktı. Kalçası çok kalın, kaba ve iri değil ama kalça kemiği cesur erkekler gibi geniş idi.

    Bedeninin uzuvları çok sağlam ve kuvvetli, ne çok uzun boylu ve nede çok kısa boylu idi (orta boylu), saçları ne çok kıvırcık ve ne çok açık ve dökük idi. Suratı ne çok etli ne de çok az etli idi, mutedil bir şekli vardı. Mübarek rengi çarpıcı olmayan bir beyazlığa sahipti. Mafsallarının kemikleri iri idi, mafsallarının hareket etmesi tamamen kendi elinde idi.

    Burun delikleri dar ve ensiz değildi. Karnı ve sinesinde kıl yoktu. Ama sineden göbeğe doğru kıl ile çekilmiş bir çizgi vardı. İri yarı bir yapısı vardı, bedeninde az kıl vardı ama sineden göbeğe doğru kıl ile bir çizgi bulunuyordu. Kafasının iki tarafında ihtiyarlık alameti olan beyaz kıllar göze çarpıyordu.

    Elinin içi esans satıcıları gibi güzel kokulu idi. Avucu geniş, el ve ayaklarının kalem kemikleri uzun idi. Sevinç ve mutlu olduğu zamanlarda çehresi ayna gibi çekici bir parlaklık kazanıyordu.

    Vakar ve yavaş bir şekilde yürürdü. Yürürken önüne bakardı, iyi işlerde hep önde idi, yürürken adımlarını yokuş aşağı inen birisi gibi atardı, tebessüm ettikleri zaman dişleri inci taneleri gibi belirir ve anında bir ışıldama dudaklarının altından görünürdü.

    Boyu posu çok güzeldi, sevimli bir huyu vardı, iyi bir meclis insanıydı, halk ile karşılaştığı zaman alnının nuru onları kendisine çekerdi. Ter tanecikleri çehresinde inci taneleri gibi yuvarlanırdı, o hazretin ter kokusu misk ten daha temiz ve güzel kokuyordu, nübüvvet mühürü iki omuzu arasında görünüyordu.[5]

    2- Ebu Hureyre diyor ki: Hazret arkasına veya önüne bakmak istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi.[6]

    3- Cabir b. Semure şöyle diyor: Hazretin ayakları ince ve latif idi.[7]

    4- Ebu Cehife şöyle diyor: Hazretin yüz, yanak ve çenesinde beyaz kıllar göze çarpıyordu.![8]

    5- Ümmi Hâni diyor: Resulullah (s.a.a)’in dört örgülü saçı vardı. İbn-i Şehr-i Aşub diyor ki: Doğrusu hazretin iki örgülü saçı vardı ve buda hazretin değerli ceddi Hâşim’in adeti idi.[9]

    6- Enes b. Malik diyor: Resulullah (s.a.a) saç ve yüzünde sadece on dört tane beyaz tel gördüm.[10]

    7- On yedi beyaz saç teli olduğu şeklinde de rivayet gelmiştir.[11]

    8- Abdullah b. Ömer diyor: O hazretin ihtiyarlığının alameti olarak yirmi beyaz saç teli vardı.[12]

    9- Bera b. Âzib diyor: Hazretin saçının uzunluğu omuzlarına kadar ulaşıyordu.[13]

    10- Enes b. Malik diyor: Saçları kulak ardına ulaşıyordu.[14]

    11- Ayşe diyor: Hazretin saçının uzunluğu kulak ardını geçiyordu, ama omuzlarına ulaşmıyordu.[15]

    12- Enbiyaların Kıssaları kitabında şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a)’in geçtiği yollardan daha sonra geçenler o hazretin güzel ter kokusunun farkına varırlardı. Her ağaç ve taşın yanından geçse o hazrete secde ederlerdi.[16]

    13- Seffar Besairu'd-Derecat kitabında İmam Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet ediyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Biz peygamberlerin gözleri uykuya dalsa da kalpleri uyumaz, önümüzü gördüğümüz gibi arkamızı da görürüz."[17]

    14- Kutbu Râvendi el-Haraic ve'l Ceraih kitabında diyor: Mütevatir hadisler, Kafir ve müminlerinde itiraf ettiği gibi Resulullah (s.a.a)’in mucizelerinden birisi de hazretin omuzları üzerine düşmüş saçlarının arasından görünebilen nübüvvet mühürüdür.[18]

    15- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle diyor: Resulullah (s.a.a)’in gölgesi yere düşmezdi. (Yani gölgesi yoktu.)[19]

    16- Kuleyni el-Kâfî kitabında kendi senediyle rivayet etmiştir: Ali b. Muhammed Nufeli şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’ın huzurunda ses konusunda sohbet açıldı, hazret şöyle buyurdular: İmam Zeynelabidin (a.s) Kuran okuduğunda bazı kereler millet hazretin güzel sesinden dolayı bayılıp düşerlerdi.

    Eğer İmam kendi güzel ve hoş sesini izhar ederse, milletin bu sesi duymaya gücü kudreti olmaz. Ravi diyor: İmamdan sordum ki, Resulullah (s.a.a) millete namaz kıldırmıyor muydu, yüksek sesle Kuran okumuyor muydu? İmam Rıza (a.s) cevapta şöyle buyurdu: Resulullah (s.a.a) milletin gücü, kudreti ve tahammülü miktarınca sesinin güzelliğini izhar ediyordu.[20]

    Müellif : Bu hadis bir çok başka senetler ile de nakledilmiştir.

    17- Şeyh Saduk Maani'l-Ahbâr kitabında üç yolla İmam Hasan-ı Müçteba (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakleder: Resulullah (s.a.a.)’ı vasıf edenlerden birisi olan kendi dayım Hind b.Ebu Hâle’den hazretin vasıflarını anlatmasını istedim, bu şekilde hazrete sevgi ve muhabbetimin daha çok artacağını düşündüm. O’da kabul edip şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) her görenin gözüne büyük, ağırbaşlı, saygıdeğer gelirdi. Güzel yüzlüydü ve dolunay gibi çehresi parlardı.

    Boyu kısa boylulardan uzun, uzun boylulardan kısa idi, başı büyük ve kıvrımlı saçı vardı. Eğer saçını bir araya toplamasaydı, dağınık olurdu, eğer toplasaydı kulak memesini geçmezdi. Suratı beyaz ve nurlu, alnı açık, geniş ve düz, keman ve çekik bir kaşı vardı. Birleştiği halde ayrıymış gibi görünüyordu. Kaşlarının arasında bir damar vardı, sinirlendiği zaman o damar kanla dolardı. İnce, nazik ve çekik burnu vardı ki ondan nur göze çarpıyordu.

    Burnunun üstünde bir çıkıntı olduğu görünür gibiydi. Gür sakallı, yanakları belirgin, inci taneleri gibi aralı dişleri, sinesinin ortasından göbeğine kadar inen kılları ince idi, boynunun güzelliği insana ham gümüşü hatırlatıyordu. Bütün uzuvları uygun ve mütenasip idi. Karnında ve memelerinde kıl yoktu.

    Sinesinin üstü, dirsekleri ve omuzları kıl ile doluydu. El mafsalları geniş ve düz, ellerinin ayası ve ayaklarının altı kalın, iri ve kuvvetli, el ve ayakları saf, düz ve çıkıntısız idi, el ve ayaklarının kalem kemikleri uzundu. Ayak altının derinliği normalden fazla idi.

    Topukları düz,saf ve yumuşak idi. Yolda yürürken adımlarını yavaş yerden kaldırarak, vakarla hızlı, adeta yokuş aşağı yürüyen birini anımsatır gibiydi. Herhangi bir tarafa dönmek istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi. Melûl gözleri vardı, gökyüzünden çok yere bakardı, kimseye gözünü dikmezdi, bakması bir andan fazla değildi, kimi görse önce selam verirdi."[21]

    İmam Hasan (a.s) hazretin nasıl sohbet ettiğini anlatmasını istedi. Şöyle devam etti: "Resulullah (s.a.a) üzüntü, keder ile iç içe, düşünceli gibi görünüyordu. Hiçbir zaman rahatlığı yoktu. Çoğu zaman sessiz idi. Gerektiği zamanlar dışında konuşmazdı. Konuşmaya başladığı zamanlarda sözünün başından sonuna kadar sakin konuşurdu.

    Kelamı kısa ama manalı, câmi ve gereksiz açıklamaları içermezdi. Bütün maksadına vakıf ve vefalı idi. Yumuşak huylu ve kimseye cefa etmez, kimseyi de küçümsemezdi, her ne kadar da az olsa nimeti büyük görür hiçbir nimeti küçümsemezdi. Yiyecek ve içecekleri küçümsemediği gibi onları da övmezdi.

    Dünya ve onun zorlukları onu hiçbir zaman gazaplan-dırmazdı,[22] birisinin hakkı çiğnendiği zaman kimse onu gazabından dolayı tanımaz ve hiçbir şeyden korkmazdı. Böylelikle hakka yardım ederdi.

    Bir şeye işaret ettiği zaman bütün eliyle gösterirdi. Bir şeye şaşırdığı zaman ellerini ters düz ederdi sohbet ettikleri zaman ellerini birleştirir, sol başparmağını sağ elinin içine vururdu. Öfkelendiği zaman rahatsızlığından dolayı yüzünü çevirirdi. Sevindiği anlar ise gözlerini kapardı.

    Gülmelerinin çoğu tebessüm idi ve tebessüm ettikleri zaman dişleri inci taneleri gibi parlardı." Saduk (r.a) kitabında şöyle diyor: Buraya kadar rivayeti Ebul Kasım b. Muni, İsmail b. Muhammed b. Cafer b. Muhammed’den, bundan sonraki sonuna kadar olan kısmı ise Abdurrahman nakletmiştir.

    İmam Hasan (a.s) buyuruyor: Bu konuları bir süre Hüseyin (a.s)’dan gizledim. Daha sonra bunları ona anlattığımda bu konuda benden öne geçtiğini anladım.

    Ona kimden duyduğunu sordum, babam Ali (a.s)’dan duyduğunu söyledi, Resulullah (s.a.a)’in ev içinde ve dışındaki işleri konusunda, meclislerini, şekil ve Şemâilini sordum, hiçbir şeyi atlamadan hepsini bana anlattı.

    Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu : Babamdan Resulullah’ın (s.a.a) ev içindeki ve dışındaki davranışını sordum, şöyle buyurdu: "Eve istediği zaman giderdi ve eve gittiklerinde vakitlerini üçe ayırırdı, bir kısmını Allah’a ibadet, bir kısmını ev ahalisi için diğer kısmını ise kendisine için ayırırdı.

    Kendisine ayırdığı bölümde, özel ashabı için milletin müşkül, zorluk ve işlerine yardımcı olmaları için emirler buyururdu. Bu bölümde şahsi işleri ile ilgilenmezdi. Hazretin huy ve adetlerinden biriside fazilet ehli insanları her zaman kabul edip, herkese dinde ki fazilet miktarınca ihtiram göstermesi idi.

    Bazılarının bir, bazılarının iki, bazılarının daha fazla hacetleri olurdu, Resulullah (s.a.a) onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Onların eksiklerini gidermek ile meşgul olurdu, onlardan ümmet hakkında sorular sorardı. Onlara gerekli olan konuları söyler hatırlatmalarda bulunurdu ve bunları orada hazır olanların hazır olmayanlara iletmesini emrederdi.

    Bana ulaşamayanların hacet ve ihtiyaçlarını bana söyleyin, kim zayıf ve muhtaç insanların ihtiyaçlarını sultanın yanına götürürse Allah kıyamet günü onun kademlerini sabit kılacaktır buyururdu.

    Hazretin olduğu meclislerde bunun dışında konular konuşulmazdı. Kimseden bunun dışında şeyi kabul etmezdi. Onlar feyizlenmek, ilim öğrenmek için hazretin huzuruna geliyorlardı. Bir şey öğrenip tatmadan hiç kimse ayrılmazdı. Ayrıldıklarında her biri birer kılavuz oluverirlerdi."[23]

    Babam Emirü'l Müminin’den Resulullah’ın (s.a.a) ev dışında ki sîresi hakkında sordum. Şöyle buyurdular: "Resulullah (s.a.a) gerekli olmayan şeyler için kesinlikle ağzını açmazdı.

    Milletle çabuk kaynaşırdı, onları kendisinden uzaklaştırıp, dışlamazdı, her kavmin büyüğüne ihtiram gösterir, onu kavmine hakim kılardı, millete karşı yüzünü ekşitmeden ve kötü huylu olmaktan kaçınır ve kendini korurdu. Milletin ve ashabının hal hatırını sorardı. İyi işi över onu desteklerdi.

    Her kötü işi ayıplayıp kınardı. Bütün işlerinde mutedil idi. İfrat ve tefrit etmezdi. Sapıklığa düşmesinler diye milletin işlerinden gafil olmazdı. Hak konusunda taviz vermezdi ve hakkın dışına çıkmazdı, Hazretin etrafında bulunanlar milletin iyi ve Salih olanları idi. Yanında onların en üstünü millete nasihatte bulunan, din kardeşleri hakkında eşitlik ve hayır peşinde en çok koşanları idi."

    Hüseyin (a.s) buyurdu: Babamdan Resulullah (s.a.a)’ın meclisteki ahlakı hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Meclislerde her oturup kalktığında Allah’ı anardı. Özel bir yeri yoktu ve yer seçmezdi. Özellikle böyle bir şeyden nehy ederdi. Bir meclise girdiği zaman boş olan yerde otururdu. Ashabına da böyle yapmalarını emrederdi.

    Mecliste bulunanların her birinin hakkını riayet ederdi. Hiç kimse hazretin yanında başkasının daha değerli muhterem olduğunu ihsas etmezdi, hazret milletin kendi yanından kalkıp gidinceye kadar sabrederdi, bir sorunu veya ihtiyacı olan ya arzusuna ulaşır, ihtiyacı giderilir veya hazretin şirin beyanına kanâat ederek razı olurdu.

    O kadar şefkatli, yumuşak huylu idi ki millet onu şefkatli bir baba olarak görürlerdi. Herkes onun yanında eşit hakka sahipti. Meclisi hilim, haya, sadakat ve emanet meclisiydi. Orada sesler yükseltilmezdi. Kimseye saygısızlık yapılmazdı. Birisi yanlışlık yapıp dili sürçse başka yerde söylenmezdi. Mecliste bulunan herkes birbirine karşı adil bir şekilde davranırlardı.

    Birbirlerine karşı davranışları takvalı insanlar gibi ve alçak gönülle idi. Yaşlılara saygı, küçüklere sevgi gösterirlerdi. Muhtaç olanları kendilerine tercih edip garip olanları korurlardı."

    Sonra Resulullah (s.a.a.)’in arkadaşlarına karşı sîresini sordum. Şöyle buyurdu: "Her zaman güler yüzlü, güzel ve yumuşak huylu idi. Katı, sert, kaba yapıya sahip olmadığı gibi ayıp arayan ve küfürbaz değildi. Kimseyi haddinden fazla övmezdi, sevmeyip hoşlanmadığı şeylerde gaflet içindeymiş gibi yapardı. Öyle ki millet ondan ümitsiz ve ümitli olmazdı.

    Üç şeyden kaçınırdı: Cidâl, çok konuşmak ve faydasız konuları hakkında konuşmak. Millete karşı da üç şeyden sakınırdı; Kimseyi azarlamaz ve ayıbını aramazdı, milletin hatalarını ve sürçmelerini araştırmazdı. Doğru ve faydalı olan yerler dışında sohbet etmezdi. Sohbet ettiklerinde milleti kendine öyle cezp ederdi ki kimsenin nefes aldığı duyulmazdı.

    Hazret sustukları zaman konuşmaya başlarlardı. Hazretin huzurunda bir konu hakkında tartışmazlardı. İçlerinden biri konuşmaya başladığı zaman diğerleri susup konuşanın konuşması bitinceye kadar dinlerlerdi. Hazretin huzurunda sırayla sohbet ederlerdi. Mecliste gülünecek bir şey olduğu zaman hazrette onlarla birlikte gülerdi.

    Şaşılacak bir şey olunca hazrette şaşırırdı. Ashabı müdahale etmesine kadar zahmet veren yabancı birisinin saygısız sohbetine, sorusuna, karşı sabrederdi. Muhtaç birini gördükleri zaman ona yardım edip ihtiyaçlarını gidermelerini emrederdi. Kimsenin senası teşekkür unvanı ile olmazsa kabul etmezdi. Birisi meşru sınırları aşmadığı takdirde sözünü kesmezdi. Meşru sınırları aştığında nehy ederdi. Veya kalkarak sözünü keserdi."

    İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: Babam Emirü'l Müminin’den Resulullah (s.a.a)’ın sükutu hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Hazret dört şeyden dolayı susardı. Hilim, korunmak, takdir ve tefekkür için. Takdirde sükutunun nedeni milletin hepsini bir göz ile görüp herkesin sözünü bir şekilde dinlemek içindi.

    Tefekkürde sükutu ise baki ve fani olacak şeyler içindi. Hilimde sükutu kendisinde bulunan sabır içindi. Öyle ki gazaplanmaz, nefret etmezdi. Kaçınmak konusunda sükutu dört yerdeydi. Başkalarının kendisine iktida etmesi için iyi işleri yapardı. Milletin kötü işlerden kaçınmaları için kötü, çirkin işlerden kaçınırdı.

    Ümmetin işlerinin düzeltilmesi için doğru ve sahih reyin seçiminde çok ciddiydi. Dünya ve ahiret hayrı olan işleri yapardı."[24]

    Müellif: Bu rivayeti Mekarimu'l-Ahlak kitabının sahibi Muhammed b. İshak b. İbrahim Talikani’den güvenilir yolla İmam Hasan ve Hüseyin (a.s)’dan nakletmiştir. Merhum Allame Meclisi Bilaru'l-Envar’da şöyle söyler: Bu rivayet meşhurdur, Ehl-i Sünnet te bu rivayeti bir çok kitaplarında nakletmişlerdir.[25]

    18- Tabersi Mekarim kitabında Enes b. Malik’ten rivayet eder: "Resulullah (s.a.a)’in yüz ve çehresinin rengi mercan gibi parlak ve beyazdı. Sakin bir şekilde adım atardı. Hiçbir amber ve misk kokusunun hazretin esans kokusundan daha güzel koktuğunu ve hiçbir ipek kumaşının hazretin elinin içinden daha yumuşak olduğunu görmedim."[26]

    19- Yine Tabersi Keb b. Malik’ten rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bir şeyden hoşlanıp sevdiği zaman çehresi dolunay gibi parlardı."[27]

    20- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in sözleri, sohbeti herkesten daha fasih ve şirin idi. Hazret şöyle buyurmuştur: "Ben Arabın en fasihiyim cennet ehli Muhammed’in dili ile konuşacaklardır."Rivayetin devamında şöyle gelmiştir.

    Söz ve sohbeti kısa, kapsamlı ve her türlü gereksiz açıklamalardan uzak aynı zamanda söylediklerine vakıf, vefalı idi. Kelimeleri bir biri ile irtibatlı olarak tane tane buyururdu, dinleyiciler kolaylıkla akıllarında tutabilirlerdi. Sesi yüksek ve ritmi en güzel olandı."[28]

    21- Menakib kitabında Ayşe’den rivayet edilmiştir ki şöyle dedi: "Resulullah’a (s.a.a) şöyle dedim: Siz müsterahtan (tuvaletten) çıktıktan hemen sonra ben giriyorum. Ama misk kokusundan başka bir koku almıyorum, Hazret şöyle buyurdu: "Biz Peygamberlerin bedenleri cennet ehlinin ruhları menzilesindedir, çıkan şeyleri yer içine çeker."[29]
    De ki: «İstediğinizi yapın; Allah, peygamberi ve mü’minler yaptıklarınızı görecektir. Sonra hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürülecek­siniz. O size, yaptıklarınızı bildirecek­tir.»
    (Tevbe Suresi 105)

    #2
    Ynt: Hz. PEYGAMBERİMİZİN (S.A.A) SÜNNETLERİ

    Dipnotlar

    ------------------------------------------------
    [1]- Ahzab. 21

    [2]- Mehasin'i-Bergi, Bab-i Vesayayi'n-Nebi (s.a.a), s.13; Men la Yehzuruhu'l-Fakih, s.523; Fi Ravzati'l-Kâfî, c.8, s.79; Fi Mecmuatu'l-Veram s.5, c.2; Ravzatu'l-Vaizin li'l-Fettal, s.393; ed-Daaim, c.2, s.348

    [3]- İmam Hasan Askeri'nin (a.s) Tefsiri s.6; Biharu'l-Envar, c.9, s.214

    [4]- Mekarimu'l-Ahlak, Tabersi, c.1, s.41

    [5]- el-Menakib, c.1, s.155; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.76, buna yakın bir şekilde nakletmiştir.

    [6]- el-Menakib, c.1, s.155; buna yakın manada el-Kâfî’de Ebu Cafer (a.s)’dan nakledilmiştir.

    [7]- el-Menakib, c.1, s.155; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.80, buna yakın.

    [8]- Aynı adres, bu manada el-Muntegi-i Beharic, c.16, s.191’ de gelmiştir.

    [9]- Aynı adres

    [10]- Menakib, c.1, s.158, el-Fakih’de on yedi beyaz saç teli olduğu rivayet edilmiştir.

    [11]- Aynı adres

    [12]- Aynı adres, aynı şekilde Ş. Tûsi Emâli kitabında Enes’ten nakletmiştir; Biharu'l-Envar, c.16. s.193; Saduk Fakih'te getirmiştir.

    [13]- el- Menakib, c.1, s.158

    [14]- el- Menakib, c.1, s.158, bu manada Ebu Abdullah (a.s)’dan Kâfî’de de rivayet gelmiştir.

    [15]- el- Menakib, c.1, s.158; Fakih, s.31, Resulullah (s.a.a)’in saçı o kadar gür idi ki ayıracak biçimde olmazdı.

    [16]- el-Bihar, c.16, s.172; Tabersi, el-Mekarim kitabında Cabir’den nakletmiştir, c.1, s.24

    [17]- el-Bihar, c.16, s.172

    [18]- el-Haraic ve'l Ceraih, s.221; Biharu'l-Envar, c.16, s.174; Ş. Saduk İkmalu'd-Din kitabında s.165; Abdulmelik kitabında, s.99

    [19]- c.1, s.124, el-Haraic kitabında bir çok kereler zikredilmiştir, s.221’e müracaat ediniz.

    [20]- el-Usul, c.2, s.615, yeni baskı, Aynı hadisi Tabersi el-İhticâc kitabında nakletmiştir. s.204

    [21]- Feyzü'l-Kadir, c.5,s.76 ve 79. Buna yakın bir şekilde nakletmiştir.

    [22]- Şemâil-i Tirmizi, (Hakka tecavüz edildiğinde) şeklinde nakledilmiştir.

    [23]- Tabersi’nin Mekarim kitabında, T.6, s.13, “Fukaha” kelimesi “Edile” kelimesinden sonradır.

    [24]- Maanu'l-Ahbâr, s.79 ve 83

    [25]- el-Mekarim, c.1, s.14; Biharu'l-Envar, c.16, s.161. Ehl-i Sünnet kitaplarından şunlara müracaat edebilirsiniz: el-İhya Gazali, Delail-un Nübüvvet Ebû Naim,, Es-Sîre İbn-i İshak, el-Musnet vs. Saduk Uyun-u Ahbâr Rıza kitabında c.1, s.316

    [26]- el-Mekarim, c.1, s.24; Kazuni Enes’ten rivayet etmiştir, Evarif-ul Maarif, s.245; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.354-355

    [27]- el-Mekarim, c.1, s.19; bu manada Mecmau'l-Beyan c.5, s.69 ‘da gelmiştir. Sîret-i Nebevîye, c.2, s.341, Farklı ibaretler ile gelmiştir fakat aynı manayı ifade etmektedir.

    [28]- el-İhya, c.2, s.363; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.246, devamı farklı ibaretler ile gelmiştir.

    [29]- el-Menakib, c.1, s.125; el-Mekarim, c.1, s.24
    De ki: «İstediğinizi yapın; Allah, peygamberi ve mü’minler yaptıklarınızı görecektir. Sonra hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürülecek­siniz. O size, yaptıklarınızı bildirecek­tir.»
    (Tevbe Suresi 105)

    Yorum


      #3
      Ynt: Hz. PEYGAMBERİMİZİN (S.A.A) SÜNNETLERİ

      HAZRETİN MUÂŞERETİYLE İLGİLİ SÜNNET VE ÂDÂBI

      50- Merhum Kuleyni el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’tan rivayet eder: İmam Sadık (a.s) "Behr-i Saka'ya şöyle buyurdu: Ey Bahr! İyi huy sevinç kaynağıdır. Sonra hazret bir hadis rivayet etti ki hadisten anlaşıldığı üzere Resulullah (s.a) güzel bir ahlaka sahip idi.[68]

      51- Şeyh Saduk İlelu'ş-Şerai kitabında Emir’ül-Müminin’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: Resulullah (s.a.a) iyiliklerinin kadir kıymeti bilinmeyen insanlardan idi. Hazret devamlı Kureyş’e, aceme, araba iyilik ederdi.

      Acaba Resulullah (s.a.a)’den millete daha çok iyilik yapan birini bulmak mümkün mü? Biz Ehl-i Beyti’nde iyiliklerinin kadir kıymeti bilinmedi. Aynı şekilde seçkin müminlerin iyiliklerinin de kadir ve kıymeti bilinmez.[69]

      52- Deylemi İrşadu'l-Kulup kitabında rivayet eder: Resulullah (s.a.a) kendi elbisesini kendisi yamardı. Ayakkabılarını dikerdi. Koyunlarını sağardı. Köleleri ile yemek yerdi. Yere otururdu. Eşeğe binerdi. Başkasını da terkine alırdı. Bundan da hiç utanmazdı. İhtiyaçlarını pazardan kendisi gidip alıp taşırdı.

      Fakir ve zengin ile bir şekilde görüşürdü. Karşıdaki elini çekmeyinceye kadar elini çekmezdi. Zengin olsun fakir olsun, küçük olsun büyük olsun kimi görse selam verirdi. Yemeğe davet edildiği zaman çürük hurma dahi olsa küçümsemezdi. Masraf ve harcamaları az ama büyük bir ruha sahip idi. Muâşereti çok hoş ve kendisi güler yüzlü idi.

      Her zaman çehresinde bir tebessüm vardı. Yüzünü ekşitmeden ve zillet altına girmeden hüzünlü olduğu anlaşılırdı. Aşırıya kaçmadan her zaman mütevazı idi, cömert bir insandı, nazik bir kalbi vardı ve bütün Müslümanlara karşı şefkatli idi, hiçbir zaman tokluğundan dolayı geğirmedi. Hiçbir şeye tamahından dolayı el uzatmadı.[70]

      53- Tabersi Mekarimu'l-Ahlak kitabında şöyle naklediyor: Resulullah (s.a.a) aynaya bakar saçını düzeltip tarardı. Bazen de bu işi suyun karşısında yapardı, kendi ailesi için süslendiği gibi ashabı içinde süslenir şöyle buyururdu: "Allah kardeşleri ile görüşmek için evden çıkacak kulun hazırlanıp süslenmesini sever."[71]

      54- Ş. Saduk İmam Sadık (a.s)’tan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder: "Beş şeyi ömrümün sonuna kadar yapacağım, yerde oturup köleler ile yemek yemeği, palansız eşeğe binmeği, "keçiyi" kendi ellerimle sağmağı, yünlü elbise giymeği, çocuklara selam vermeği, böylelikle bunların benden sonra sünnet olarak kalmasını istiyorum.[72]

      Müellif: Saduk bu hadisi Mecalis kitabında da getirmiştir.

      55- Kutb-u Ravendi Lubbu'l-Lebab kitabında Resulullah (s.a.a)’in büyük küçük herkese selam verdiğini rivayet eder.[73]

      56- Ş. Saduk el-Fakih kitabında Emirü'l Müminin (a.s)’dan şöyle rivayet eder: Ben-î Said’den birine sana kendim ve Fatıma (a.s) hakkında bir hadis nakledeyim mi? dedi … sonra şöyle buyurdu:

      Bir sabah Resulullah (s.a.a) bizim evin kapısına kadar geldi, biz henüz yatakta idik, Esselam-u Aleykum dedi, yatakta olduğumuzdan dolayı utanıp cevap vermedik, yine Esselam-u Aleykum dedi, yine cevap vermeye utandık, üçüncü defa da Esselam-ü Aleykum dedi, biz cevap vermediğimiz takdirde hazretin dönüp gideceğinden korktuk.

      Zira hazretin adeti her zaman üç defa selam verip cevap verildiğinde eve girip verilmediği takdirde dönüp gitmesi idi. Bunun için bizde Aleykum Selam Ey Resulullah, buyurun dedik, hazret içeri girdiler…[74]

      57- Kuleyni el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’tan şöyle rivayet ediyor: Resulullah (s.a.a) kadınlara selam verirdi. Onlarda selamının karşılığını verirlerdi, Emirü'l Müminin (a.s)’da kadınlara selam verirdi.

      Ama genç bayanlara selam vermekten kaçınırdı ve onların sesinin kalbimde eser etmesinden ve bu işin zararının mükafatından daha fazla olmasından korkarım. Diye buyururlardı.[75]

      Müellif: Bu rivayeti Ş. Saduk senetsiz olarak zikretmiştir. Aynı şekilde Tabersi’nin torunu Mişkat kitabında, Mehasin kitabından nakleder.

      58- Kuleyni el-Kâfî kitabında hazreti Abdul Azim (r.a)’den senetsiz olarak zikreder: Resulullah (s.a.a)’in üç çeşit oturma şekli vardı; "Gerfesa"; Ayak baldırlarını kaldırıp ellerini önden birleştirirdi.

      Bazen de iki diz üstü otururdu. Bazen de bir ayağını kalçasının altına bırakıp diğer ayağını da onun üzerine uzatırdı. Hiçbir zaman tekebbürlü insanlar gibi bağdaş kurarak oturmazdı.[76]

      59- Mekarim kitabında Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Hiçbir zaman Resulullah (s.a.a)’in görüştüğü kimsenin elini çekmeden önce elini çektiği görülmedi.

      Hiçbir zaman birisinin ihtiyacını gidermede yardımda bulunduğu zaman karşıdaki vazgeçmeden hazretin vazgeçip yarıda bıraktığı görülmedi, birisi hazretle sohbete başladığı zaman karşıdakinden önce susup sohbeti bitirdiği görülmedi, hiç kimsenin karşısında ayağını uzatmadı.

      İki zor iş arasında kaldığında en zor olanı seçti. İlahi hudutlar çiğnenmediği takdirde hazrete (şahsi) zülüm edildiğinde intikam peşinde olmadı. İlahi hudutlar çiğnendiğinde öfkelenirdi ve bu öfkesi de Allah için idi, yaşadığı sürece hiçbir zaman yaslanarak yemek yemedi.[77]

      Hazretten bir şey istendiği takdirde "hayır" dediği görülmedi, hiç kimsenin isteğini reddetmezdi. Elinden geldiği kadarıyla ihtiyacını gidermeye çalışırdı. Bunu da yapamasaydı şirin dille onu razı ederdi.

      Namazı en güzel[78] şekilde kıldığı gibi bütün namazlardan hafif idi. Hutbeleri bütün hutbelerden kısa idi. Boş konuşmaktan kaçınırdı. İnsanlar hazreti güzel kokusu ile tanırlardı.

      İnsanlar ile bir sofranın başına oturduklarında herkesten önce yemeğe başlayıp en son yemeğin başından çekilen kimse idi. Kendi önünden yemek yerdi.[79] Sadece taze hurma olduğu zaman başka taraflara da el uzatırdı.

      İçecekleri üç nefeste yutmadan,[80] emerek içerdi, sağ elini yemek, içmek, almak ve vermek için kullanırdı. Sağ eli dışında bir şey verip almazdı, sol elini başka işler için kullanırdı.

      Bütün işlerinde; elbise, ayakkabı giyerken, saçları tararken. "teyamun'u" severdi (bütün işlerde sağı kullanmak, sağ ile başlamak...), Birisini seslediği zaman üç defa çağırırdı. Kelamında tekrar olmazdı.

      İzin aldığı zaman üç defa tekrar ederdi. Kelamı apaçık idi. Öyle ki her dinleyen anlardı. Konuştuğu zaman dişlerinin beyazlığı ışıldardı. Ön dişleri çok cazip bir şekilde birbirinden ayrı ama fasılalı değildi.

      Kısa bakışları vardı. Kimsenin üzerine hayretle bakmazdı. Hiç kimse ile hoşlanmadığı şey hakkında sohbet etmezdi. Yolda yürürken yokuş aşağı iner gibi adımlarını atardı.

      Şöyle buyururdu: "İçinizde en hayırlınız en güzel ahlaklı olanınızdır." Hiçbir yiyeceği küçümsemediği gibi de övmezdi, ashabı hazretin huzurunda tartışıp kavga etmezlerdi.

      Kimlere hazretin huzuruna ulaşmak nasip olmuşsa; "Biz hazret (s.a.a) gibi ne geçmişte birisini gördük. Nede gelecekte göreceğiz" demişlerdir.[81]

      60- Kuleyni el-Kâfi kitabında İmam Sadık (a.s)’tan rivayet eder : Resulullah (s.a.a) ashabı arasında bakışlarını eşit şekilde dağıtır, herkese eşit şekilde bakardı.

      Hiçbir zaman ayaklarını ashabı içinde uzatmazdı. Birisi hazretle görüştüğü zaman karşıdaki elini çekmeyene kadar hazret çekmezdi. Halk bunu bildikleri için görüştükleri zaman hemen ellerini hazretten önce çekerlerdi.[82]


      Müellif: Kuleyni bu rivayeti iki şekilde rivayet etmiştir: onlardan birisinde ise şöyle gelmiştir: "Resulullah (s.a.a) hiçbir dilenciyi geri çevirmezdi. Bir şeyi olsa ona verirdi olmazsa Allah ulaştırsın." buyururdu.

      61- Ayyâşi tefsirinde İmam Sadık (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in Şemâili hakkındaki bir hadis-i şerifte şöyle buyurduğunu nakleder: "Hazret birisi ile birlikte oturduğu zaman hiçbir zaman onun yanında elbisesini ve ziynetini üzerinden çıkarmazdı."[83]

      62- Mekarim’de Resulullah (s.a.a)’in konuştukları zaman tebessüm ettiği nakledilmiştir.[84]

      63- Yine Mekarim kitabında Yunus Şeybani İmam Sadık (a.s)’ın kendisine şöyle buyurduğunu nakleder:" Birbiriniz ile şaka yapar mısınız? Az şaka yaparız dedim. Niçin birbiriniz ile şaka yapmıyorsunuz? Şaka ile din kardeşinizi mesrur edebilirsiniz. Zira Resulullah (s.a.a) millet ile şaka yapardı ve niyeti onları sevindirmek mesrur etmek idi."[85]

      64- Ahlak kitabında Ebul Kasım İmam Sadık (a.s)’tan nakleder ki hazret şöyle buyurdular: "Hiçbir mümin yoktur ki şakadan bir kazancı olmamış olsun, Resulullah (s.a.a) şaka yapardı ve hak dışında bir şey söylemezdi."[86]

      65- el-Kâfî’de Muammer b. Hilad’dan rivayet edilmiştir: Hazreti İmam Rıza (a.s)’tan sordum ki; kurban olduğum bazen bir topluluk kendi aralarında söz gelişi şaka yapıp gülüyorlar!

      Dedim, İmam (a.s) "Sakıncası yok eğer olmazsa" buyurdu, râvi "Ben hazretin küfür ve çirkin sözler olmamasını kastettiğini zannettim" diyor, sonra hazret buyurdular ki: "Bir arap Resulul-lah (s.a.a)’in huzuruna gelip hediye getiriyordu. Orada da hediyenin parasını ver diyordu, Resulullah (s.a.a) ise gülüyordu. Resulullah (s.a.a) hüzünlendiği zaman o arap nerede keşke burada olsaydı, buyururlardı.[87]



      Müellif: Bu manada hadis gerçekten haddinden fazladır.


      66- el-Kâfî'de İmam Sadık (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in genellikle kıbleye doğru oturduğu rivayet edilmiştir.[88]

      67- Mekarim'de şöyle gelmiştir: "Dua okuması veya isim bırakması için[89] bazen küçük çocuğu Peygamber-i Ekrem’in huzuruna getirirlerdi. Hazret çocuk sahiplerine ihtiram için çocuğu kucağına alırdı.

      Bazen çocuk Peygamber (s.a.a)’in üzerine idrar ederdi. Olayı görenler çocuğa kızarlardı, Nebi Ekrem buyururlardı ki: "Hiddet ile çocuğun idrar yapmasına engel olmayın.

      Çocuğu rahat bırakın idrarını yapsın. Dua ve isim bırakma işi bittikten sonra çocuk sahipleri sevinçli bir şekilde çocuklarını alıp giderlerdi, Peygamber (s.a.a)’in incimiş ve öfkelenmiş olduğunu hissetmezlerdi. Onlar gittikten sonra hazret elbisesini temizlerdi.[90]

      68- Yine aynı kitapta Resulullah (s.a.a) bir şeye binmiş olduğu zaman kimsenin yanında yaya-yürüyerek gelmesine izin vermezdi. Onu da terkine alırdı. Şahıs kabul etmeseydi. Öyley-se benden önce git ve filan yerde beni bekle." diye buyururdu.[91]

      69- Ahlak kitabında Ebul Kasım Kufi’den şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in kimseden intikam almadığı, eziyet edenleri bağışlayıp kendi hakkından geçtiği çeşitli kitap ve hadislerde nakledilmiştir.[92]

      70- Mekarim kitabında nakledilmiştir: Birisi hazretin huzuruna gelip otursaydı, hazret şahıs kalkıp gitmeden meclisi terk etmezdi.[93]

      71- Yine Mekarim kitabında nakledilmiştir: Resulullah (s.a.a) üç gün arka arkaya ashabından birini görmeseydi, onu sorup soruştururdu. Yolculukta olsaydı onun için dua ederdi. Eğer evinde olsaydı yanına, hasta olsaydı, ziyaretine giderdi.[94]

      72- Yine aynı kitapta Enes b. Malik’ten nakledilmiştir: "Dokuz yıl Resulullah (s.a.a)’e hizmet ettim ve bu süre içinde bana niçin filan işi yapmadın? dediğini hatırlamıyorum. Hiç bir zaman işlerimde beni kınayıp eleştirmedi."[95]

      74- Yine aynı kitapta Gazali’den şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a)’i ashabından birisi veya yabancı birisi seslediği zaman hazret "Lebbeyk" diye cevap verirdi."[96]

      75- Yine aynı kitapta nakledilmiştir: "Hazret ashabına ihtiram ve kalplerini kazanmak için onları künyeleri ile çağırırdı. Künyesi olmayanlara kendisi künye takardı ve millette onları bu yeni künyeleri ile çağırırlardı. Hatta çocuğu olan ve olmayan kadınlara künye takardı.[97] Böylelikle herkesin sevgisini kazanırdı."[98]

      76- Yine aynı kitapta nakledilmiştir: "Birisi hazretin huzuruna geldiği zaman minderini ona verirdi. Kabul etmeseydi ısrar ederdi."[99]

      77- Yine aynı kitapta Resulullah (s.a.a)’in Ramazan ayında sert, hızlı rüzgar gibi elinde neyi varsa infak ettiği nakledilmiştir.[100]

      78- el-Kâfî’de Ecelan’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İmam Sadık (a.s)’ın huzurundaydım bir dilenci geldi, içinde hurma olan sepete elini daldırarak bir avuç dolusu hurma verdi, biraz sonra ikinci dilenci geldi. Hazret kalkıp ona da aynı şekilde hurma verdi. Aynı şekilde üçüncü dilenci geldi yine ona da bir avuç dolusu hurma verdi.

      Dördüncü defa yine başka bir dilenci geldi. Bu sefer ona "Allah bize ve size rızk versin" diye buyurdu. Sonra bana dönerek şöyle buyurdu: "Resulullah (s.a.a) kim bir şey isteseydi ona bağışta bulunurdu.

      Bir gün bir kadın çocuğunu hazretin huzuruna gönderdi ve ona Resulullah (s.a.a)’in huzuruna git ve bir şey iste eğer bizim elimizde şu an bir şey yok diye buyurursa kendi gömleğini vermesini söyle, dedi.

      Re-sulullah (s.a.a) kendi gömleğini çıkarıp çocuğun önüne attı, Allah-u Taâlâ Resulullah (s.a.a)’e mutedil-orta yollu olmasını emretti, şu ayet nazil oldu: "Elini boynuna bağlama (cimri olma) onu büsbütün de açıp saçma (israf etme). Sonra kınanmış pişman olmuş bir halde eli boş açıkta kalırsın."[101]

      79- Yine aynı kitapta Resulullah (s.a.a)’in hediye yi kabul edip yediğini fakat sadaka verildiği zaman reddedip yemediği nakledilmiştir.[102]

      80- el-Kâfî’de Musa b. Bezi’den rivayet edilmiştir, İmam Rıza (a.s)’a şöyle arz ettim: "Kurban olduğum bize gelen haberlere göre Resulullah (s.a.a)’in bir yere gittiğinde döndüğü zaman aynı yoldan dönmediğini söylüyorlar.

      Bu doğrumudur? İmam evet doğrudur buyurdular. Ben de bir çok zaman böyle yapıyorum. Sizde aynısını yapın, sonra bu iş rızka insanı daha çabuk ulaştırır buyurdular.[103]

      81- Seyyid b. Tavus İkbal kitabında İmam Sadık (a.s)’dan rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) güneş doğduktan sonra evden çıkardı."[104]

      82- Kuleyni el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’tan şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bir meclise girdiği zaman kendisine en yakın yere otururdu."

      Müellif: Bu hadisi Tabersinin torunu Mişkat kitabında Mehasin ve diğerlerinde nakletmiştir.[105]

      83- Gevaliu'l-Leali kitabında nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) birisinin kendisi için ayağa kalkmasından hoşlanmazdı. Bundan dolayı millet hazret geldiğinde ayağına kalkmazlardı. Ama hazret kalkıp gideceği zaman herkes hazret ile birlikte ayağa kalkıp evinin kapısına kadar uğurlarlardı."[106]

      84- el-Kâfî’de İshak b. Ammar’dan rivayet edilmiştir: Resu-lullah savaş etmek istediği zaman kendi hanımları ile meşveret edip, onların görüşlerinin tersine amel ederdi.[107]

      85- Menakib kitabında nakledilmiştir: Peygamber (s.a.a) Ümm-ü Seleme’nin otağında "Geylule" uykusuna daldığı zaman, Ümm-ü Seleme hazretin terini toplayıp esansın içine katardı.[108]

      Müellif: Bu rivayet başka kitaplarda da gelmiştir.



      2. BÖLÜME EKLEMELER


      1- Kuleyni el-Kâfî kitabında kendi senediyle İmam Sadık (a.s)’tan rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) hiç bir zaman millet ile kendi akıl seviyesi miktarınca sohbet etmezdi.

      "Sonra Resu-lullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Biz peygamberler millet ile kendi akılları seviyesi miktarınca konuşmaya emir olunduk."[109] Bu manada hadisler Mehasin ve Emâli kitaplarında da gelmiştir.

      2- Ş. Tûsi Emâli kitabında Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet etmektedir: "Biz peygamberler vacipleri yerine getirmeye emir olunduğumuz gibi millet ile iyi geçinmeye de emir olunmuşuzdur."[110]

      3- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Rabb'im beni vacipleri ikame etmemi emrettiği gibi millet ile iyi geçinmemi de emretti."[111]

      Bu manada hadisi de İbn-i Şube Tuhefu'l-Ukul, Ş. Saduk, Hisal ve Maanu'l-Ahbâr kitaplarında nakletmiştir.

      4- Merhum Feyz Meheccetu'l-Beyza kitabında Sad b. Hişam-’dan şöyle rivayet ediyor: "Ayşe’ye Resulullah (s.a.a)’in ahlakının nasıl olduğunu sordum, O’da Kuran okuyor musun? dedi, evet dedim, Kuran okumak Resulullah (s.a.a)’in ahlakındandır, dedi."[112]

      5- Tuhefu'l-Ukul kitabında Resulullah (s.a.a)’dan şöyle rivayet ediliyor: "Biz Ehl-i Beyt’in mürüvveti bize zülüm edenleri affetmek, bizim hakkımıza mani olanlara bahşişte bulunmaktır."[113]

      6- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s) Resulullah (s.a.a)’ den şöyle rivayet edilmiştir :"Rabb'im bana Müslümanların fakirlerini sevmemi emretti."[114]

      7- İrşad-i Deylemi kitabında İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Sabır, doğruluk, hilim, güzel huylu olmak peygamberlerin ahlaklarındandır."[115]

      8- Merhum Feyz Meheccetu'l-Beyza kitabında şöyle rivayet ediyor: "Resulullah (s.a.a) Allah-u Taâlâ’nın dergahına devamlı yalvarırdı, her zaman Allah’tan kendisini güzel ahlak ile ziynetlendirmesini ister şöyle derdi: "Allah’ım! Benim ahlakımı güzelleştir, kötü ahlaktan beni uzaklaştır."[116]

      9- Merhum Ş. Saduk Mecalis kitabında İmam Rıza (a.s)’dan O’da değerli babalarından (a.s), Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Cebrâil Allah tarafından bana nazil oldu ve şöyle dedi; Ey Muhammed her zaman güzel ahlaklı ol.

      Zira kötü huy dünya ve ahiret hayrını ortadan götürürür, yok eder, sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: İçinizde bana en çok benzeyeniniz ahlakı en güzel olanınızdır."[117]

      10- Şehit Sâni Keşfu'r-Reybe kitabında Hüseyin b. Zeyd’den rivayet eder: İmam Sadık (a.s)’a arz ettim ki kurban olduğum Resulullah (s.a.a) hiç kimse ile şaka eder miydi?

      Şöyle buyurdular: Allah O hazreti "büyük ahlak" ile vasıflandırmıştır. Allah’ın göndermiş olduğu bütün peygamberlerde can sıkılması (ingibaz) vardı, fakat Muhammed (s.a.a) rahmet ve şefkat ile birlikte kamil bir şekilde gönderildi.

      Hazret, azametinin ashabını tamamen etkilememesi ve isteklerini rahatça hazrete söyleyebilmeleri için onlarla şefkatle şakalaşırdı.

      Sonra İmam Sadık (a.s) buyurdular ki, değerli ecdatlarım Ali (a.s)’dan şöyle rivayet ederler: Resulullah (s.a.a) ashabından birisini üzgün, dertli gördüğü zaman şaka ile onu sevindirmeye, mesrur etmeğe çalışırdı. Allah kardeşi ile asık suratlı görüşen kimseyi sevmez diye buyururlardı.[118]

      11- Mekarimu'l-Ahlak kitabında Zeyd b. Sabit’in şöyle rivayet ettiği naklolunmuştur: "Resulullah (s.a.a) ile oturup ahiret ile ilgili sohbet ettiğimiz zaman hazrette aynı konu hakkında sohbet ederdi.

      Dünya hakkında sohbet etseydik hazrette bizimle dünya hakkında sohbet ederdi. Yiyecek içeceklerden söz açılsaydı yine bizimle bu konu hakkında sohbet ederlerdi."[119]

      12- Menakib kitabında Resulullah (s.a.a)’in göz kaş ile işaret etmediği zikredilmiştir.[120]

      13- Erbili Keşfu'l-Gumme kitabında rivayet etmiştir: "Resu-lullah (s.a.a) hanımlarından birisine buyurdular ki: seni yarın için bir şeyler saklamaman için nehy etmedim mi? Zira Allah-u Taâlâ herkesin rızkını gönderecektir."[121]

      14- Daaim kitabında Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Nebilerin, sıddıkların ve şehitlerin en güzel huyları Allah için birbirlerini ziyaret etmeleridir."[122]

      15- Mecmuatu'l-Veram kitabında Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Peygamberlerin, sıddıkların yüzlerinde şadlık görünmesi, birbirleri ile tokalaşarak görüşmeleri ahlaklarının gereğidir."[123]

      16- Menakib kitabında Resulullah (s.a.a)’in birisiyle karşılaştığı zaman ilk olarak kendisinin tokalaştığı zikredilmiştir.[124]

      17- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında Resulullah (s.a.a)’in ashabına şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Birbirinizin kötülüklerini benim yanım da açıp dökmeyin, söylemeyin, zira ben sizin yanınıza sakin ve kırgın olmayan bir kalp ile gelmek istiyorum."[125] Bu manada bir hadis Mekarim kitabında da zikredilmiştir.

      18- Misbahu'ş-Şeriat kitabında Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Biz – peygamberlerin, emînlerin, takvalıların- arasında gereksiz yere zahmete düşmek yoktur.[126]

      19- Aynı kitapta Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hilimin merkezi, ilimin madeni, sabır yatağı olmak için gönderildim."[127]

      20- el-Mekarim kitabında Ebûzer (r.a)’den rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) ashabı arasında hiç bir imtiyazı olmayacak şekilde otururdu, yabancı birisi meclise girdiğinde sorup öğreninceye kadar hazreti tanımazdı, Ebûzer diyor ki, Resulullah (s.a.a)’e rica ettik ki izin verin size özel bir yer yapalım yabancı birisi geldiğinde sizi tanısın, hazret izin verdikten sonra bir kürsü hazırladık hazret onun üstüne bizlerde etrafında otururduk."[128]

      21- Mecmuatu'l-Veram kitabında şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.a)’in sünnetinden, bir topluluk ile sohbet ettiği zaman özellikle bir yöne teveccüh etmeyip, herkese eşit şekilde bakarak inayet etmesidir.[129]

      22- Yine aynı kitapta şöyle gelmiştir: "Resulullah (s.a.a) kendi elbisesini kendisi diker, ayakkabısına yama atar ve evde en çok dikiş işi ile uğraşırdı.[130] Buna bak yazılsın mı

      23- Yine aynı kitapta rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) hiç bir zaman Allah yolu dışında bir köleyi veya başka birisini vurmadı, Allah kanunlarının uygulanması dışında hiç kimseden intikam almak peşine düşmedi ve yapmadı."[131]

      24- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’tan şöyle rivayet edilmiştir: "Allah-u Taâlâ hiçbir peygamberi bütün insanlara karşı doğru sözlü emanete sadık olmasına emretmeden göndermedi."[132]

      25- Mecmuatu'l-Veram kitabında İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir: "Emanete ihanet etmeyin. Zira Allah Resulü’ne (s.a.a) bir iğne iplik de emanet bırakılsaydı onu sahibine teslim ederdi."[133]

      26- Mekarimu'l-Ahlak kitabında İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) birisi ile büyük bir taşın yanında dönüp gelinceye kadar beklemeyi kararlaştırdılar, güneşin aşırı sıcaklığı Resulullah (s.a.a)’i çok rahatsız ediyordu, ashabı buyurun gölgeye geçin daha iyi olur dediler. Resulullah (s.a.a) benim vade verdiğim yer burası burada bekleyeceğim. Eğer gelmezse vadesine uymayan o olacak diye buyurdular.[134]


      27- el-Mehasin kitabında Cabir, İmam Bakır (a.s)’dan rivayet eder, Emirü'l Mümünin (a.s) şöyle buyururdu, Biz Ehl-i Beyt kimsesiz ve fakirlere yiyecek vermeye, musibetlerde zorluk içinde olanlara sığınak olmaya ve millet uyuduğunda namaz kılmaya emredildik.[135] Bu manada hadis el-Kâfî kitabında da gelmiştir.

      28- el-Kâfî kitabında şöyle rivayet edilmiştir: bir akşam İmam Rıza (a.s)’a misafir geldi, akşam oturmuş onunla sohbet ediyordu. Bu esnada lambada bir arıza oldu ve ışığı azaldı. Misafir elini uzatıp lambayı tamir etmeye çalıştı. İmam Rıza (a.s) ona engel oldu, kendisi lambayı tamir etmeye başladı ve şöyle buyurdu: "Biz Ehl-i Beyt Misafirlerimizi bir iş yapmaya zorlamayız."[136]

      29- Ş. Saduk Emâli kitabında Heriz b. Abdullah'dan rivayet eder, Cehine kabilesinden bir grup İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna geldiler. Hazret onlara ziyafet verdi.

      Huzurundan ayrılmak istediklerinde yol azığı, hediye ve bahşiş verdi, ama kölelerine şöyle buyurdu: "Yüklerini bağlamalarına yardım etmeyin. "Misafirler işlerini bitirip yola koyulmadan önce Allaha ısmarladık demek için hazretin huzuruna geldiler, Ey Resulullah’ın oğlu!

      Bize çok sıcak davrandın, ziyafet verdin, niye kölelerine bizim yüklere yardım etmemelerini emrettin? diye sordular. Hazret, Biz Ehl-i Beyt misafirlerimizi yanımızdan ayrılıp gitmelerinde yardım etmeyiz.[137]

      30- Kâfî kitabında Hz. Musa b. Cafer (a.s)’dan rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a)’e misafir geldiğinde onunla birlikte yemek yerdi. Misafir yemekten çekilmeyinceye kadar Resulul-lah (s.a.a) yemekten çekilmezdi."[138]

      31- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında yazar; Misafiri kapı çıkışına kadar uğurlamak sünnettendir.[139]

      32- el-Kâfî kitabında İbn-i Bukeyr İmam Sadık (a.s)’ın bir grup ashabından şöyle rivayet etmiştir: "Bazı zamanlar İmam Sadık (a.s) bizleri ekmek, yağ, helva ile sonra ekmek ve zeytin getirerek ağırlardı, hazrete eğer yiyecekleri biraz biriktirseniz yaşantınızda mutedil olmuş olursunuz diye arz ettik. İmam Sadık (a.s) tedbir bizim huyumuz değil. Biz Ehl-i Beyt’in tedbiri Allah’ın elindedir.

      Eğer Allah bizlere zenginlik verse bizde müreffeh yaşarız. Eğer fakirlik verirse kanâat ederiz,[140] buyurdu.

      33- Mecmuatu'l-Veram kitabında Musade'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İmam Sadık (a.s)’ın ashabına şöyle buyurduğunu duydum; "Size sevgi gösteren kimseyi kınayıp yermeyin, müptela olduğu günahı yüzüne vurmayın, zira bunun kendisi Resulullah (s.a.a) ve Allah’ın evliya kullarının ahlakından değildir."[141]

      34- Ş. Saduk Fakih kitabında Resulullah (s.a.a) ’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Eğer beni koyun paçası için bile davet etseler kabul ederim, hatta onu bana hediye bile getirseler kabul ederim."[142]

      35- Mehasin kitabında "Muammer b. Hilad'dan rivayet edilmiştir: İmam Rıza (a.s)’ın Said adında kölelerinden birisi vefat etti, hazret şöyle buyurdu, "Faziletli ve emanet ehli birini bana göster onu Said’in yerine alayım."ben mi size tanıtayım? diye arz ettim, İmam Rıza (a.s) sinirlenmiş bir şekilde Resulul-lah (s.a.a) kendi ashabı ile meşveret ederdi sonra iradesi doğrultusunda girişimde bulunurdu." buyurdu.[143]

      36- İhticâc kitabında İmam Hasan Askeri (a.s)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Babama şöyle arz ettim, Yahudiler ve müşrikler Resulullah (s.a.a)‘e karşı inatlaştıkları zaman hazret onlar ile münazara ve ihticâc eder miydi? Babam evet defalarca bu şekilde oldu." diye buyurdu."[144]

      37- Emâli kitabında Ş. Saduk İmam Sadık (a.s)’dan rivayet eder, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Rabb'imin ilk nehy ettiği şey.... Onlardan birisi de millet ile çekişip kavga etmektir.[145]"

      38- Merhum Meclisi Bilaru'l-Envar'da Daavâtu Ravendi kitabından Emirü'l Müminin (a.s)’dan şöyle rivayet eder: "Resu-lullah (s.a.a)’den bir şey istendiğinde hazret yapmak istediği zaman evet derdi, yapmak istemediği takdirde ise sükut ederdi. Hiç bir zaman hayır demezdi."[146]

      39- Mekarim kitabında Enes b. Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in huzuruna geldiğimizde çember kurarak otururduk.[147]

      40- Aynı kitap Cabir’in şöyle dediğini rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) dışarı çıktıkları zaman ashabı önden giderlerdi. Arkasını melekler için boş bırakırlardı."[148]

      41- Yine aynı kitapta Cabir’den rivayet edilmiştir ki; Resulullah (s.a.a) "gazvelerde" milletin arkasında giderdi ve onlar için dua ederdi. Zayıf ve güçsüzler arkada kaldığında onları terkine bindirip şefkat ve muhabbet içinde orduya ulaştırırdı.[149]

      42- Mecmau'l-Beyan kitabında şöyle rivayet edilmiştir, "Resulullah (s.a.a) milletin gurur ve (dünyaya) bağlılığına neden olan dünya metasına tenezzül edip bakmazdı."[150]

      43- Yine aynı kitapta Resulullah (s.a.a) bir şeye üzülüp hüzünlendiği zaman namaz ve ibadete sığındığı rivayet edilmiştir.[151]

      44- Yine aynı kitapta şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) millet ile güzel bir huy ve ahlak ile muâşeret ederdi. Fakat kalbi onlardan ayrı idi. Yani zahirde millet ile birlikte batında Hak Taâla’yla idi."[152]

      45- Merhum Meclisi el-Bihar kitabında şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a) yalnız oturup rabbi ile sohbet ve dua etmeyi severdi."[153]

      46- Yine aynı kitapta Ümm-ü Seleme'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) her zaman oturup kalktığında, gelip gittiğinde "Suphanallah ve bihemdih, Esteğfirullah ve Etubu İleyh"derdi, hazrete bunun nedenini sorduğumda Allah-u Taâla’nın böyle emrettiğini buyurdular. Sonra ise "İza Cae Nasrullah" (Nasr) sûresini okurlardı."[154]

      47- Bilaru'l-Envar kitabında Kenzü’l-Keraceki kitabından Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Rabb'im, bana yedi hasleti kendimde bulundurmamı emretmiştir.

      Gizli ve aşikar işlerimi Allah için yapmamı, bana zulmedeni affetmemi, beni (hakkımdan) mahrum edene bahşişte bulunmamı, benden ilişkisini kesen ile irtibata geçip ilişkimi kesmememi sıla-i rahim de bulunmamı, tefekkür için susmamı, bakışlarımın ibret almak için olmasını."[155]

      48- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) kendi ayakkabılarını ve elbisesini kendisi dikerdi, evin kapısını kendisi açardı. Koyunların sütlerini kendisi sağar, develeri bağlayıp sonra sağardı. Hizmetçisi yorulduğu zaman ona yardım ederdi.

      Akşam alacağı abdest suyunu kendisi hazırlardı. Yürürken kimse ondan öne geçemezdi. Otururken bir yere yaslanmazdı. Ev işlerinde ev ahalisine yardım ederdi. Eti kendi elleriyle ezerdi.

      Sofrada yemek hazır olduğu zaman köleler gibi otururdu. Yemekten sonra parmaklarını yalar, hiçbir zaman tokluktan dolayı geğirmezdi.

      Herkesin davetini kabul eder, koyunun omuzu veya adaleleri hatta bir yudum süt bile olsa hediyeyi kabul ederdi. Hediye olarak verilen yiyeceklerden yerken asla sadaka dan yemezdi.

      Hiç kimseye hayretle gözünü dikip bakmazdı. Öfkesi Allah içindi. Hiçbir zaman kendisi için öfkelenmezdi.

      Bazen şiddetli açlıktan dolayı karnına taş bağlardı. Önüne bırakılan yemeği yerdi. Hiçbir yemeği reddetmezdi.

      İki elbiseyi birlikte giydiği görülmedi. Bazen çizgili bedri yemeni, bazen yünden dikilmiş aba (cüppe) yi elbisesinin üstüne atardı. Aynı şekilde pamuk ve ketenden dokunmuş elbiseler giyerdi. Hazretin elbisesinin çoğu beyaz idi.

      Takkesinin üzerine sarık bırakırdı. Gömleğini sağ taraftan giymeye başlardı. Cuma gününde giydiği özel bir elbisesi vardı. Yeni gömlek giydiği zaman eskisini fakirlere verirdi. Bir de abası vardı. Hazret oturmak istediği zaman ikiye katlar altına sererdi. Sağ serçe parmağında gümüş yüzük vardı.

      Karpuzu severdi. Pis kokuları hiç sevmezdi. Abdest aldığı zamanlarda dişlerini fırçalardı. (misvak kullanırdı). Bazen hayvana bindiği zaman köle veya başkasını da terkine alırdı. At, eşek, katır olsun bütün hayvanlara binerdi. Sadece dizgini olup palanı olmayan eşeğe binerdi.

      Bazen abasız, sarıksız, ayakkabısız, takkesiz yol yürürdü. Cenazeyi teşyiî ederdi. Şehrin en ücra köşesinde ki hastaların ziyaretine giderdi.

      Fakirler ile bir sofrada oturur miskinlere kendisi yemek yedirirdi, ahlak açısından faziletli olanlara özel ihtiram gösterirdi. Şerefli itibarlı insanlar ile ülfet edip kaynaşır ve onlara iyilik ederdi. Akrabaları ile başkalarından öne geçirmeyecek şekilde sıla-i rahim ederdi.

      Milletten hiç birisine cefa etmezdi. Özür dileyenlerin mazeretlerini kabul ederdi. Kuran nazil olup, vaâz, öğüt etmedikleri zaman tebessümü herkesten fazla idi, kahkaha atmadan gülerdi.

      Yiyecek ve giyecek konusunda köle ve kenizlerine karşı üstünlük peşinde değildi. Hiç kimseye küfretmezdi. Hiçbir hanımına ve hizmetçisine lanet okumazdı. Hazretin huzurunda birisini kınadıkları zaman onun la işiniz olmasın diye buyururdu.

      Hacetinden dolayı birisi yanına geldiği zaman ihtiyacının giderilmesi için girişimde bulunurdu. Kaba ve sert birisi değildi. Pazarda sesini yükseltmez, kötülük yapanların karşısında kötülük yapmazdı. Onların yanlış ve hatalarını görmemezlikten gelir hatalarını affederdi. Kiminle karşılaşsa önce selam verirdi.

      Bir işin yapılması için yanına gelen olsaydı, onunla birlikte sabır edip işbirliği yapardı veya tarafın vazgeçmesini beklerdi. Hiçbir zaman Resulullah (s.a.a) ile birisi tokalaştığı zaman hazretin önce elini çektiği görülmedi. Müslüman biri ile karşılaştığı zaman önce tokalaşırdı.

      Oturup kalktığı zamanlar Allah’ı anardı. Namaz kıldığında yanında birisi oturmuşsa namazını kısa bir şekilde kılar, uzatmazdı. Namazı bitirdikten sonra şahsa dönüp Acaba bir isteğin mi var? diye sorardı.

      Resulullah (s.a.a) genellikle bacaklarını toplu bir şekilde kaldırıp, iki elini önden birbirine kenetleyerek otururdu. Meclise girdiği zaman kendisine en yakın boş yerde ve genellikle kıbleye doğru otururdu.

      Kim yanına gelse ona ihtiram eder, bazen kendi elbisesini onun altına sererdi veya minderinin üzerine oturttururdu.

      Resulullah (s.a.a) sevinçli ve öfkeli anlarında hep aynı idi. Hak sözden başka bir şey söylemezdi.

      Hazret salatayı bazen hurma ile bazen de tuz ile birlikte yerdi. Meyvelerin içinde en çok taze üzüm ve kavunu severdi. En çok yediği yiyeceği hurma ve su idi. Sütü hurma ile birlikte içerdi. Onları "iki temiz yiyecek" olarak adlandırırdı.

      Hazretin nezdinde en iyi yiyecek et idi. Sulu yemek şeklinde yerdi. Kabağı severdi. Avlanmış hayvanın etinden yerdi. Ama kendisi hayvan avlamazdı. Bazen ekmek ile yağ yerdi.

      Koyun etinden, omuz, but, ve bilek kısımlarını severdi. Pişirilenlenler-den kabağı, katıklardan sirkeyi, hurmalardan "ecve" adında etli hurmayı; yeşilliklerden hindiba otu, reyhan, marul ve lahanayı severdi.[156]

      49- Ş. Ebul Futuh Razi tefsirinde Resulullah (s.a.a)’ın duasında şöyle dediğini rivayet eder: "Allah’ım! Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve miskinlerin zümresinde haşret..."[157]

      50- Aynı kitapta Abdullah b. Ebu Evfi’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Müslümanlardan birisi zekat vermek için hazretin huzuruna geldiğinde hazret onun kavim ve kabilesi için dua eder ve şöyle buyururdu; "Allah’ım! Falan şahsın ehline rahmet et!"[158]

      51- Mekarim kitabında şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) iyi falı (bir şeyi iyiye yormak) severdi. Kötü faldan-yorumdan hoşlanmazdı." (Yani, her zaman iyi şeylerden konuşulmasını severdi.)[159]

      52- Caferiyat kitabında Ali (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: "Birisi hazretin huzurunda yalan söyleseydi hazret gülerek "bu onun söylediği bir sözdür" buyururdu.[160]

      53- Mekarim kitabında şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) konuştukları zaman veya soru sorulduğunda karşıdakinin sözünün anlaşılması ve diğerlerinin iyice anlayabilmesi için üç defa tekrar ederdi."[161]

      54- Tefsir-i Kummi’de şöyle rivayet edilmiştir: "Ashap hazretin huzuruna geldikleri zaman câhiliyyet zamanının selamı olan iyi sabahlar, iyi akşamlar derlerdi.

      Bunun üzerine Allah-u Taâlâ şu ayeti nazil etti: "Onlar senin yanına geldiklerinde Rabbinin sana söylemediği selam ile selam verirler." Sonra hazret şöyle buyurdu:

      Allah ondan daha iyisini bana nasip etti "Esselam-u Aleykum" cennet ehlinin selamıdır.[162] Şemâil bölümünde Ş. Saduk’tan Mean-ul Ahbâr kitabında hazretin kimi görseydi önce selam verdiğini zikretmiştik.

      55- Ş. Ebul Futuh Razi Tefsirinde Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet eder: Müslümanlardan birisi Resulullah (s.a.a)’e "Selamun Aleykum" diye selam verdiğinde hazret "Aleykes Selam ve Rahmetullah", "Esselamu aleyke ve rahmetullah" dediğinde ise, "Ve aleykes selam ve rahmutulllahi ve berekatüh" diye bir şeyi fazlalaştırarak cevap verirdi."[163]

      56- Caferiyat kitabında Ali (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: "Yeni bir kız çocuğunun dünyaya geldiğini hazrete müjde verdiklerinde "Reyhandır ve rızkı Allah’ın üzerinedir" diye buyururdu.[164]

      57- İbni Ebul Cumhur Dureru'l-Leali kitabında Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Ben zenginlerinizden sadakayı alıp fakirlerinize ulaştırmak için görevlendirildim."[165]

      58- el-Kâfî'de İmam Sadık (a.s)’dan rivayet edilen bir hadiste şöyle gelmiştir: "Resulullah (s.a.a) köylüden aldığı zekatı köylüler arasında, şehirden aldığı zekatı ise şehirliler arasında paylaştırırdı."[166]

      59- Mekarim kitabında Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah beni terbiye etti. Bende Ali’yi terbiye ettim. Rabb'im bana cömert olmayı, iyilik etmeği bağışlayıp cimrilikten uzak durmayı emir buyurdu."[167]

      60- Ş. Ebul Futuh-u Razi, tefsirinde Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kim bizden bir şey isterse ve bizim elimizde verme imkanı olursa asla ondan esirgemeyiz."[168]

      Bu manada bir hadis Fıkhı'r-Rıza kitabında da nakledilmiştir.

      61- Caferiyat kitabında Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) bir şeyi unuttuğu zaman alnını elinin içine alır ve şöyle dua ederdi, "Allah’ım hamd senin içindir. Ey her şeyin faili ve her şeyi hatırlatan rabbim, unuttuğum şeyi bana hatırlat."[169]

      62- Emâli kitabında Ş. Saduk, İmam Sadık (a.s)’ın değerli babalarından şöyle rivayet etmiştir: Allah-u Taâlâ altı huyun bende olmasını ve bende, benim soyumdan gelecek vasilerime ve onların takipçilerinde olmasını sevmiyorum.

      Namazda oynamak, oruçluyken küfür ve boş konuşmak, sadaka verdikten sonra minnet bırakmak, cenabetli mescide girmek, milletin evini görebilecek şekilde yüksek ev yaptırıp bakmak, kabristanda gülmek.[170]

      63- Tuhefu'l-Ukul kitabında İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dört şey peygamberlerin ahlakındandır. İyilik etmek, cömertlik ve bahşişte bulunmak, olaylar karşısında sabırlı olmak, müminin hakkını almak için kıyam etmek. (girişimde bulunmak)[171]

      64- Caferiyat kitabında Ali (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) yüzüğünün taşını avucunun içine alır ve bir çok zaman ona bakardı.[172]

      65- Ayyâşi tefsirinde İmam Sadık (a.s) babasından O’da Peygamber (s.a.a)’den şöyle rivayet eder: "O hazret hurmaları ve ziraât mahsulünü akşam toplamayı sevmezdi.- Zira fakirlerin ve miskinlerinde ondan faydalanmasını isterdi.[173]

      De ki: «İstediğinizi yapın; Allah, peygamberi ve mü’minler yaptıklarınızı görecektir. Sonra hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürülecek­siniz. O size, yaptıklarınızı bildirecek­tir.»
      (Tevbe Suresi 105)

      Yorum


        #4
        Ynt: Hz. PEYGAMBERİMİZİN (S.A.A) SÜNNETLERİ

        [30]- el-Mehasin, s.147; Besair'ud-Deracat, s.207

        [31]- Tabersi el-Mecme, c.10, s.333; Bergi el-Mehasin, s.209; Evarifu'l-Maarif, s.232; Fıkhı Rıza el-Müstedrek, c.2, s.282’de nakletmişlerdir.

        [32]- el-Fakih, s.458; el-Maani'de Saduk'tan nakletmiştir, s.191; el-Hisâl, onuncu bab; Tabersi Mekarim kitabında, s.268; Tuhefu'l-Ukul, s.362; Saduk ve Müfid Emâli kitaplarında; el-Kâfî, c.2, s.56 kitabında Kuleyni iki senet ile zikretmişlerdir.

        [33]- Feyzü'l-Kadir, c.5, s.70

        [34]- el-Mekarim, c.1, s.17; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.271-272, farklı ibaretler ile zikretmiştir.

        [35]- el-Mekarim, c.1, s.17; Erbili Keşfu'l-Gumme kitabında c.1, s.9; Ayyâşi Tefsirinde, Seyit Razi Nehc’ül Belağa H.836; Tarihi Taberî, Bera b. Azib’den nakletmiştir. Sîret-i Nebevîye; c.2, s.259, farklı bir tabirle nakletmiştir.

        [36]- el-Mekarim, c.1, s.17; Tefsir-i Askeri, s.63; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.159 buna yakın bir şekilde nakletmiştir. Sîret-i Nebevîye, c.2, s.259 Buhari’den nakletmiştir.

        [37]- Müzemmil, 10 ve 11

        [38]- Fussilet, 34 ve 35

        [39]- Hicir, 97 ve 98

        [40]- En'am, 33 ve 34

        [41]- Kaf, 38 ve 39

        [42]- Secde, 24

        [43]- A'raf, 137

        [44]- Tevbe, 5

        [45]- Bakara, 191, Nisa, 91

        [46]- Usul'u-Kâfî, c.2, s.88; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.259, farklı ibaret ile nakletmiştir.

        [47]- el-Meani, s.261, bu manada bir hadisi de İbn-i Fehed Uddet-i Dai s.84’de nakletmiştir.

        [48]- el-Kâfî, s.37; el-Uyun, s.199; Sahifeti'r-Rıza, s.22, bu manada bir hadiste el-Emâli, c.2, s.144 ve Şehri İbn-i Aşub, el-Menakib, c.1, s.178; et-Tabersi el-Mekarim, c.1, s.23; Camiu'l-Ahbâr, s.126; Mecalis-ul Mufit, s.73; el-Kâfî, c.8, s.131 kitaplarında getirmişlerdi.

        [49]- Usul'u-Kâfî, c.2, s.122; bu manada hadis el-İhticâc, s.111; Şeyh Tûsi Emâli, c.2, s.144, Saduk Emâli’de, İbn-i Şehri Aşub el-Menakib, c.1, s.135 kitaplarında, ve yine buna yakın hadis Kâfî, s.2, s.129 ve c.8, s.131; el-Bihar, c.18, s.334’de nakledilmiştir. Sîret-i Nebevî, c.2, s.262

        [50]- Nehcü'l-Belâğa, “el-Feyz” s.509; Tabersi el-Mekarim kitabında, s.3, c.1; el-Bihar, c.16, s.289’da nakletmişlerdir.

        [51]- c.2, s.129, ve c.8, s.129

        [52]- s.113, el-İrşad-i Deylemi'de buna benzer hadis rivayet edilmiştir, s.120

        [53]- Müstedrek, c.2, s.295, buna yakın bir hadiste el-İrşad Deylemi, Bab.22, s.120’de nakledilmiştir.

        [54]- Bab-ı Havf, s.139, bu manada Uddeti'd-Dai s.138 ve Evarifu'l-Maarif, s.323’de hadis nakledilmiştir. Sîret-i Nebevîye, c.2, s.271

        [55]- el-Müstedrek, c.1, s.383

        [56]- c.2, s.505 ve 450; Kurbu'l-Esnad, s.79; İbn-i Ebu Mensur kitabında s.158; el-Mekarim, c.2, s.365; Uddet-i Dai, s.250

        [57]- c.2, s.504; el-Mekarim, c.2, s.363; Uddet-i Dai, s.250

        [58]- Mekarimu'l-Ahlak, c.1, s.18; el-Bihar, c.16, s.194, Sakâfî’nin el-Garat kitabından.

        [59]- Emâli, c.2, s.92

        [60]- c.7, s.463; el-Mekarim, c.2, s.363

        [61]- c.1, s.18

        [62]- el-Kâfî, c.2, s.241; el-Mekarim, c.2, s.517; Emâli Saduk, s.270; Tuhefu'l-Ukul, s.48

        [63]- el-İhya, c.2, s.378, Beyrut, Daru'l-Marifet

        [64]- el-İhya, c.2, s.354 ve 360, Daru'l-Marifet; el-Menakib, c.1, s.145’de buna yakın hadis nakledilmiştir. Sîret-i Nebevîye, s.272-275 farklı ibaret ile nakledilmiştir.

        [65]- el-İhya, c.2, s.363, Daru'l-Marifet

        [66]- el-İhya, c.2, s.366, Daru'l-Marifet; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.278, az bir farklılık ile nakledilmiştir.

        [67]- el-Kâfî, c.2, s.91; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.278, aynı şekilde nakledilmiştir.

        [68]- el-Kâfî, c.2, s.102

        [69]- el-İlel, c.2, s.247

        [70]- el-İrşad, Bab.32, s.155, Beyrut, Elemi,

        [71]- Mekarimu'l-Ahlak, c.1, s.34

        [72]- İlelu'ş-Şerai, c.1, s.124; Uyun c.2, s.81, Hisâl Bab-ı Hamis (beşinci bab), Mecalis-is Saduk, s.72; Mekarim, c.1, s.131; Mecmuatu'l-Veram, c.3, s.156

        [73]- el-Müstedrek, c.2, s.69

        [74]- s.88, el-İlel, c.2, s.55; el-Müstedrek, c.2, s.69

        [75]- c.2, s.64, ve c.5, s.535; el-Fakih, s.433; el-Müstedrek, c.2, s.70 ve 558

        [76]- c.2, s.661; el-Mekarim, c.1, s.25; el-Müstedrek, c.2, s.75

        [77]- el-Mekarim, c.1, s.23

        [78]- Feyzü'l-Kadir, c.5, s.85

        [79]- Feyzü'l-Kadir, c.5, s.233

        [80]- Feyzü'l-Kadir, c.5, s.145

        [81]- c.1, s.22

        [82]- el-Kâfî, c.2, s.671; Mecmau'l-Beyan, c.8, s.164; el-Maani ve el-Mekarim kitaplarında buna yakın hadislerde zikredilmiştir, ayrıca el-Müstedrek, c.1, s.538 ve c.2, s.81 müracaat ediniz

        [83]- el-Ayyâşi c.1, s.203

        [84]- el-Mekarim, c.1, s.20, Çap, 6.1972, Müessese-i Elemi, Beyrut-Lübnan

        [85]- c.1, s.21; el-Kâfî, c.2, s.663

        [86]- el-Müstedrek, c.2, s.76; Keşfu'l-Gumme, c.1, s.9 ve s.20; el-Menakib ve Evarifu'l-Maarif, s.256

        [87]- el-Kâfî, c.2, s.663; el-Menakib, c.1, s.101 ve el-Bihar’a müracaat ediniz.

        [88]- el-Kâfî, c.2, s.661, bu manada hadis el-Mekarim, c.1, s.25; el-Müstedrek’te el-Mişkat’tan rivayet edilmiştir.

        [89]- Feyzü'l-Kadir, c.5, s. 76

        [90]- el-Mekarim, c.1, s.25; Buhari, c.8, s.10

        [91]- el-Mekarim, c.1, s.23

        [92]- el-Müstedrek, c.2, s.87; buna yakın bir hadiste el-İhya, c.2, s.361 kitabında gelmiştir.

        [93]- el-Mekarim, c.1, s.15

        [94]- el-Mekarim,c.1, s.18; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.152

        [95]- el-Mekarim, c.1, s.16; İbni Firas Mecmuasında rivayet etmiştir, Evarifu'l-Maarif kitabında da on yıl olarak gelmiştir.

        [96]- el-İhya, c.2, S381; Macmeu'z-Zavaid, c.9, s. 20

        [97]- el-Hakim, c.4, s.63

        [98]- el-İhya, c.2, s. 366; Teyalisi Müsned'inde, s.270, Rakam. 2088; Buhari, c.8, s. 37 ve 55

        [99]- el-İhya, c.2, s.366

        [100]- el-İhya, c.2, s.379, ve Beyrut, Daru'l- Marifet, s.366; Buhari, c.4, s.229; Müslim, c.7, s.73

        [101]- c.4, s.55-56; Tefsir-i Ayyâşi, c.2, s.289 buna benzer bir hadiste Tuhefu'l-Ukul, s.351’de gelmiştir. Ayet; İsra, 29

        [102]- el-Kâfî, c.5, s.143; İkmalu'd-Din, c.1, s.165 Salman'dan rivayet eder; el-Hisâl, Emâli, Tefsir-i Ayyâşi, Beşaretu'l-Mustafa, Daaim kitaplarında farklı senetler ile nakledilmiştir. el-Müstedrek, c.1, s.524 kitabına da müracaat ediniz. Feyzü'l-Kadir, c.5, s.195

        [103]- el-Kâfî, c.5, s.314 ve c.4, s.147 ve c.4, s.248; İkbal, s.503

        [104]- el-İkbal, s.499

        [105]- el-Kâfî, c.2, s.662; el-Mekarim, c.1, s.25; el-Mişkat; el-Müstedrek, c.2, s.75’e müracaat ediniz.

        [106]- el-Müstedrek, c.2, s.113; el-Mekarim, c.1, s.14; Tirmizi Sünen'inde, c.10, s.212

        [107]- c.5, s.518; el-Mekarim, c.1, s.264; el-Fakih, s.432

        [108]- Gevaliu'l-Leali, c.1, s.124

        [109]- el-Kâfî, c.1, s.23 ve c.8, s.268; el-Mehasin, s.149; el-Emâli, s.419; Tuhefu'l-Ukul, s.37

        [110]- Emâli, c.2, s.135

        [111]- c.2, s.117; Tuhefu'l-Ukul, s.47; el-Hisâl, üçüncü bab; Maani'l-Ahbâr, s.184; el-Müstedrek Mişkatu'l-Envar, c.2, s.91’den naklediyor.

        [112]- Meheccetu'l-Beyza, c.4, s.120; Mecmuatu'l-Veram, c.2, s.89

        [113]- Tuhefu'l-Ukul, s.38; el-Emâli, s.289

        [114]- el-Kâfî, c.8, s.8; Tuhefu'l-Ukul,, s.38

        [115]- el-İrşad, s.133; Tuhefu'l-Ukul, s.318

        [116]- el-Mehecce,c.4, s.119; Feyzü'l-Kadir, c.2, s. 110 - 120

        [117]- el-Mecalis, s.304

        [118]- Keşfu'r-Raybe, s.82; Seyit Ebu-l Hamit Erbein’inde buna yakın hadis nakletmiştir. Feyzü'l-Kadir, c.2, s. 285

        [119]- el-Mekarim, c.1, s.21; Tirmizi, Şemâilde nakletmiştir

        [120]- el-Menakib,c.1, s.144; Mecmau'l-Beyan, c.8, s.360, Abdullah b. Ebu Sureh, hadisinde, hazret öldürülmesini emretmişti.

        [121]- Keşfu'r-Raybe, c.1, s.10; Evarif-ul Maarif, s.261

        [122]- ed-Daaim, c.2, s.106

        [123]- Mecmuatu'l-Veram, s.29

        [124]- el-Menakib, c.1, s.147

        [125]- el-İhya, c.2, 378, Beyrut, Daru'l-Marifet.

        [126]- Misbahu'ş-Şeriat, s. 140; el-Kâfî, c.2,s.671 ve c.6, s.276; Caferiyat, s.193; el-Mehasin, s.216; Evarif, s.216

        [127]- Misbahu'ş-Şeriat, s.37

        [128]- el-Mekarim, c.1, s.15; Ebu Davut, c.2, s.527

        [129]- Mecmuatu'l-Veram, c.1, s.32

        [130]- Mecmuatu'l-Veram, c.1, s.42

        [131]- Mecmuatu'l-Veram, c.2, s.26

        [132]- el-Kâfî, c.2, s.104; Tabersi Mişkatu'l-Envar kitabında el-Müstedrek, c.2, s.84’den nakletmiştir.

        [133]- Mecmuatu'l-Veram, c.1, s.12; el-Kâfî, c.2, s.636’da buna yakın rivayet nakledilmiştir.

        [134]- el-Mekarim,c.1, s. 24, başka bir hadiste üç gün oradaydı diye geçmiştir.

        [135]- Mehasin, s.323; el-Kâfî, c.4, s.50

        [136]- Kâfî, c.6, s.283

        [137]- Emali-i Saduk, s.545

        [138]- el-Kâfî, c.6, s.286

        [139]- el-İhya, c.2, s.18, Beyrut, Daru'l-Marifet

        [140]- c.6, s.280

        [141]- Mecmuatu'l-Veram, c.2, s.146; el-Kâfî, c.8, s.150

        [142]- el-Fakih, s.389; el-Kâfî, c.5, s.141; ed-Daaim, c.2, s.107 ve 325; el-Müstedrek, c.2, s.456 ve 492; Sünen-i Kubra-i Beyhegi’de Şafii ve Buhari’den naklederek gelmiştir, c.7, s.273

        [143]- el-Mehasin, s.492

        [144]- el-İhticâc, s.10; Tefsir-i Askeri; s.203

        [145]- el-Emâli, s.93

        [146]- el-Bihar, c.93, s.372

        [147]- el-Mekarim, c.1, s.22

        [148]- el-Mekarim, c.1, s.20

        [149]- c.1, s.18

        [150]- Mecmau'l-Beyan, c.6, s.345

        [151]- Mecmau'l-Beyan, c.5, s.347

        [152]- Mecmau'l-Beyan, c.10, s.333

        [153]- el-Bihar, c.16, s. 41

        [154]- Mecma’ul Beyan, c.10, s.554

        [155]- el-Bihar, c.77, s.170; Tuhefu'l-Ukul, s.36

        [156]- el-Menakib, c.1, s.145; ed-Daaim, c.2, s.207

        [157]- el-Müstedrek, c.1, s.538; Feyzü'l-Kadir, c.2, s.103

        [158]- el-Müstedrek, c.1, s.526

        [159]- el-Mekarim, c.2, s.405; Mecmau'l-Bahreyn, s.447’de bu manada hadis rivayet edilmiştir.

        [160]- Caferiyat, s.169

        [161]- el-Mekarim, c.1, s.19; Mücadele sûresi, 8. ayet.

        [162]- el-Müstedrek, c.2, s.69

        [163]- el-Müstedrek, c.2, s.70

        [164]- el-Caferiyat, s.189

        [165]- Çap olmamıştır

        [166]- c.5, s.27; el-İhticâc; el-Müstedrek, c.1, s.523 ve 525. sayfalarda bu manada hadis zikredilmiştir.

        [167]- Mekarim, c.1, s.17

        [168]- el-Müstedrek, c.1, s.541

        [169]- el-Caferiyat, s.217

        [170]- s.62; el-Mehasin, s.9; Tehzib, c.4, s.195

        [171]- Tuhefu'l-Ukul, s.375

        [172]- el-Caferiyat, s.185, 186

        [173]- el-Ayyâşi, c.1, s.379

        De ki: «İstediğinizi yapın; Allah, peygamberi ve mü’minler yaptıklarınızı görecektir. Sonra hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürülecek­siniz. O size, yaptıklarınızı bildirecek­tir.»
        (Tevbe Suresi 105)

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X