Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

    VEDA HUTBELERİ

    Bu unvan bir çok kimseyi sasirtabilir belki; zira çogu insanimiz simdiye kadar "Vedâ Hutbeleri" degil, "Vedâ Hutbesi" ismini duymustur. Halbuki asagida metinlerini verecegimiz üzere, ALLAH Resulü (s.a.a) "Vedâ Hacci"nda bir yerde ve sadece bir hutbe degil, birkaç yerde ve birkaç hutbe okumustur. ALLAH Resulü'nün Veda haccinda, Arafat'ta, Mina'da, "Minada'ki "Hif" mescidinde, ve "Gadir-i Hum" denen yerde hutbe okudugu elimize ulasan rivayetler arasinda. Ancak bu hutbelerin çogunun içerigi birbirine yakin oldugu için, bazilari bunlarin tek hutbe oldugunu, ancak ravilerin bunlari naklederken okunan yerin ve bazi bölümlerin naklinde hata yaptiklari için bu degisikligin ortaya çiktigini söylemektedirler.

    Bizce ALLAH Resulü, çesitli yerlerde çesitli hutbeler de okumus olabilir, ama önemli oldugu için bu hutbelerde benzer konulari, degisik sekillerde ve bazi ilavelerle de buyurmus olabilir. Nitekim her ayri hutbede bazi ilavelerin bulundugunu açikça görmekteyiz. Ayrica bu hutbeleri nakleden bazi rivayetlerin sonunda yer alan, "ALLAH Resulü bu hutbenin benzerini yine okudu ve benzer cümleleri yine tekrarladi." Ilavesi de bizim bu görüsümüzü te'yid etmektedir.

    Burada bilinmesi gereken husus sudur ki nakledilen bu yerlerin hepsi kesin olmasa dahi, veda haccinda iki yerde hutbe okundugunda hiçbir süphe yoktur. Bunlardan birisi Hac zamani (Arafat, Mina veya Hîf mescidinde), digeri ise Hac amelleri sona erip Mekke'den ayrildiklari bir sirada, Mekke yakinlarinda yollarin birbirinden ayrildigi nokta olan "Gadir-i Hum" mevkiinde okunmustur.

    Biz burada Bu hutbeleri sirasiyla, sizlere nakledecegiz. Tabi bu arada özellikle Ehl-i Beyt'ten nakledilen kaynaklari dikkate almakla birlikte, Sünni kaynaklarda nakledilenlere deginmegi de ihmal etmeyecegiz. InsaALLAH yeri geldiginde göreceginiz gibi bugün "Veda Hutbesi" diye meshur olan hutbe, hatta bir çok Sünni kaynaga göre bile eksiktir.

    Bu hutbelerde en çok dikkati çeken husus, ALLAH Resulü'nün, ister hac sirasinda, ister Gadir-i Hum'da, isterse Medine dönüsünde okudugu bütün hutbelerde, Ehl-i Beyt'ini ümmete hatirlatip Kur'an-i Kerim'in yani sira Ehl-i Beyti'ni de ümmete agir ve paha biçilmez bir emanet olarak biraktigini ve onlara sarildiklari müddetçe asla dalalete düsmeyeceklerini ve bu ikisinin kiyamete kadar birbirinden asla ayrilmayacaklarini vurgulamasidir.

    Gerçi bazi Sünni kaynaklarda bu hutbelerin bazisinda Ehl-i Beyt yerine "Sünnet" kelimesi zikredildigi görülmektedir. Ancak, evvela; Ehl-i Beyt kelimesinin zikredildigi rivayetler daha çogunluktadir; saniyen sünnet kelimesini nakleden rivayetler, Kütüb-i Sütte'nin hiçbirisinde nakledilmemistir; sadece imam Malik'in El-Muvatta'sinda senetsiz olarak zikredilmistir. Oysa Ehl-i Beyt'i zikreden hadisler, Kütüb-i Sitte'den Sahih-i Muslim, Sünen-i Tirmizi, Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de, ve Müstedrek-üs Sahihayn, Hasais-i Nesai, Sünen-i Beyhakî, Sünen-i Darimî, Kenz-ül Ummâl, Üsd-ül Gâbe, Dürr-ül Mensur, Müskil-ül Âsâr, Tarih-i Bagdad, Taberânî, Tefsir-i Fahr-i Râzî, Mecme-üz Zevâid, Feyz-ül Kadir, Tahzib-ül Âsâr, Hilyet-ül Evliyâ, Sevâik-ül Muhrika, gibi onlarca meshur kaynakta, çesitli senetlerle nakledilmistir ki bunlarin sayisini Ibn-i Hacer-i Mekki yirmi küsür olarak zikretmektedir. Bu da bu hadisin mutevatir oldugunu açik bir sekilde ortaya koymaktadir.

    Salisen; sünnet kelimesini zikreden rivayetlerin dogrulugunu kabul etsek dahi, bunun öbür rivayetlerle hiçbir çeliskisi yoktur; hatta birbirini tamamlar niteliktedir. Adeta ALLAH Resulü, sahih ISLAM'i ögrenmek için Kur'an ve Sünnet'i kaynak olarak gösterdikten sonra, bunun, yani Kur'an'in sahih tefsirini ve Resulullah'in sahih sünnetini ögrenmenin en güvenilir kanalinin Ehl-i Beyt'i oldugunu ümmete ögütlemektedir. Nitekim Ehl-i Beyt'i devreden çikararak, Kur'an'i ve Sünnet'i ögrenmege çalisanlarin, düstükleri çeliskileri, hem tarih sayfalarinda, hem de günümüzde müsahede etmekteyiz. Ümit ediyoruz ki Müslüman kardeslerimiz, bir an evvel bu gafletten uyanip asirlar boyu unuttuklari ve ya unutturulduklari Ehl-i Beyt gibi tertemiz ve saibesiz hazineyi yeniden kesfeder ve Resulullah'in müekket tavsiyelerine ragmen Kur'an'dan ayirdiklari bu emanete yeniden sahip çikip Resulullah'in sadece kuru bir "sevgi" degil, onlara "sarilmayi" ve böylece yanlislardan korunmayi istedigini bilmeleridir artik.

    Hatirlatmamiz gereken bir diger husus ise sudur ki ALLAH Resulü'nün "Gadir-i Hum"da okudugu hutbe Ehl-i Beyt'ten gelen hadislerde çok daha genis bir sekilde nakledilmistir. Ancak biz, bu uzun metnin yerine Sünni kardeslerimizle ayni seyleri paylasmak için Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde müstereken nakledilen bölümleri almayi tercih ettik ve kimseye itiraz yeri birakmamak için de her bölümün kaynagini dipnotta ayrintili bir sekilde zikrettik.

    Şunu da hatirlatmamiz gerekir ki bu hutbenin bütün bölümleri bütün Sünni kaynaklarda nakledilmemistir ve dikkat edeceginiz gibi biz çesitli Sünni kaynaklarda nakledilen bölümleri bir araya getirerek verecegiz. Ancak hutbenin bir bölümü var ki (Ehli Beyt mektebine göre bu, hutbenin en önemli bölümüdür ve hutbenin okunmasindaki asil amaç da zaten o mesaji vermek içindi) bu bölüm çesitli Sünni kaynaklarda mütevatiren nakledilmistir ki Merhum Allame Emini "El-Gadir" isimli 11 ciltlik saheserinde bu hadisi, 110 sahabiden, seksen küsür tabiiden, 350'yi askin Sünni kaynaga dayandirarak nakletmektedir. Isteyen kardeslerimiz, o essiz eserin birinci cildine müracaat ederek bunlari en ince ayrintilarina kadar görüp inceleyebilir. O bölüm su cümlelerden ibarettir: "Ey insanlar! ALLAH benim mevlamdir, ben de sizin mevlaniz-efendinizim. O halde ben kimin mevlasi isem, bu Ali de onun mevlasidir." "ALLAH'im! Onu seveni sev, ona düsman olana düsman ol. Ona yardim edene yardim et, onu yalniz birakani yalniz birak..."

    Ehl-i Beyt mektebine tabi olanlar, çesitli karinelere ve delillere dayanarak buradaki "Mevlâ" kelimesinin, Resulullah gibi mu'minler üzerinde her türlü tasarruf hakkina sahip olan veli-yönetici anlamina geldigini, dolayisiyla bu nasla Resulullah'tan sonra böyle bir yetkinin Hz. Ali'ye verilip imamet ve hilafete atandigi görüsündedirler. Ehl-i Sünnet ise, buradaki "Mevla" kelimesinin dost anlaminda kullanildigi görüsündedirler. Ancak biraz öncede belirttigimiz gibi, Ehl-i Beyt mektebi taraftarlari çesitli karine ve delillere dayanarak bunun dogru olamayacagini yerinde açiklamislardir. Fakat burada bizim amacimiz bu konuyu genis bir sekilde açiklamak olmadigi için, genis bilgi sahibi olmak ve bu itirazlari ve genis cevaplarini ögrenmek isteyen kardeslerimizi akaid kitaplarina, özellikle biraz önce ismini verdigimiz "El-Gadir" kitabinin birinci cildine müracaat etmelerini tavsiye ediyoruz.
    Simdi bu hutbelerin metnini sizlere sunmaya çalisacagiz. Hak Teala geregince amel etmegi hepimize nasip buyursun.

    1- Arafat'ta Okudugu Hutbe

    "Hamd ALLAH'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardim ve bagislanma diler, O'na tevbe ederiz. Nefislerimizin serrinden ve kötü amellerimizden O'na siginiriz. (Yaptigi amellerinden dolayi) ALLAH'in hidayet ettigi birisini kimse saptiramaz ve (hak ettigi için) ALLAH'in saptirdigi birisini kimse hidayet edemez. Sahadet ederim ki ALLAH'tan baska bir Ilah yoktur; tektir ve seriki yoktur. Ve sehadet ederim ki MUHAMMED O'nun kulu ve Resulü'dür. Ey ALLAH'in kullari, size ALLAH'tan korkmayi ve ona itaat etmeyi tavsiye ediyorum. Hayirli olanla baslamayi ALLAH'tan diliyorum.

    Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz; sizlere bazi açiklamalarda bulunacagim. Bilmiyorum; belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamayacagim. Insanlar! Bu gününüz, bu ayiniz, bu sehriniz Mekke nasil kutsal ve saygin ise, Rabb'inize kavusana dek, canlariniz, mallariniz ve namuslariniz da öyle saygindir; (her tür tecavüzden korunmasi gerekir). Yarin Rabbinize kavusacaksiniz ve O sizleri yaptiginiz her hal ve hareketten sorguya çekecektir. Kimin yaninda bir emanet varsa onu sahibine iade etsin.
    Ey insanlar! Artik faiz ve tefeciligin kaldirilmistir. Bu durumda sadece sermayenizi alabilirsiniz. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz. ALLAH'in hükmü geregi faiz ve tefecilik yasaktir. Kaldirdigim ilk faiz ise (amcam) Abbas b. Abdilmuttalib'in faizidir. O devirde güdülen bütün kan davalari da kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi da (amcam-oglu) Rabîa'nin oglu Amir b. Hars b. Abdilmuttalib'in kan davasidir. Ka'beye hizmet etmek ve hacilara su dagitmak disinda, câhiliyye döneminden kalma bütün adetler kaldirilmistir. Kasten adam öldürmenin cezasi kisastir. Kasta benzer biçimde; tas ve sopayla adam öldüren ise 100 deve diyet vermelidir. Bundan fazlasini talep etmek câhiliyye adeti sayilir.

    Ey insanlar! Seytan, bu topraklarinizda, kendisine tapilacagindan umudunu yitirmis durumdadir. Ancak bunun disinda, önemsemediginiz bir takim amellerinizde ona uymaniza razi olmustur.
    Ey insanlar! Haram aylari ertelemek ancak küfrü artirir. Bununla kâfirler büsbütün sapikliga düserler. ALLAH'in haram kildigi aylarin sayisini denklestirmek için, erteledikleri o ayi bir yil helal, bir yil haram sayarlardi. Zaman, göklerin ve yerin yaratildigi günkü gibi dönmektedir. Gerçekten ALLAH katinda (kamerî) aylarin sayisi, ALLAH indine, gökleri ve yeri yarattigi gün, ALLAH'in kitabinda 12 ay olarak belirlenmistir. Bunlarin dördü haram aylardir: üçü pespese gelir ki Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem'dir; birisi ise Cemaziyelevvel ve Sa'ban'in arasinda yer alan Recep'tir.

    Ey insanlar! Sizin kadinlariniz üzerinde haklariniz oldugu gibi, onlarin da sizin üzerinizde haklari vardir: Sizin onlar üzerindeki haklariniz, yataginizi bir baskasina çignetmemeleri, izniniz olmadan yuvaniza hoslanmadiginiz birisini almamalari ve bir ahlaksizlikta bulunmamalaridir. Böyle bir sey yaptiklari takdirde, ALLAH size, onlara ögüt verme, yataklarini ayirma ve onlara hafifçe vurma izni vermistir. Böyle bir sey yapmadiklari sürece, onlarin da sizin üzerinizdeki haklari, güzel bir biçimde nafakalarini ve giyimlerini temin etmenizdir. Onlar sizin nazik yaratilisli yardimcilarinizdir. Siz onlari ALLAH'in birer emaneti olarak aldiniz ve yine ALLAH adina onlarin irz ve namuslarini helâl edindiniz. Kadinlar hakkinda ALLAH'tan korkun (onlarin haklarini gözetin) ve onlara hayri tavsiye edin.

    Ey insanlar! Mu'minler kardestirler; hiçbir kimseye (mu'min) kardesinin mali, rizasi olmadan helal olmaz. Sakin benden sonra eski günlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayin. Ben sizin aranizda iki agir-paha biçilmez emanet birakiyorum. Bunlara simsiki sarildiginiz sürece asla sapitmazsiniz: ALLAH'in Kitabi ve benim Ehl-i Beytim. Bunlar havuz basinda benimle bulusuncaya kadar, birbirlerinden asla ayrilmazlar.

    Ey insanlar! Rabb'iniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarisiniz. Adem ise topraktan yaratilmistir. ALLAH katinda en degerli olaniniz, O'na saygida en üstün olaninizdir. Arab'in Arap olmayana, ALLAH'a gösterecegi saygi disinda, hiçbir üstünlügü yoktur. Unutmayin burada olanlar, olmayanlara da bunlari iletsin.

    Ey insanlar! ALLAH her hak sahibine mirastaki payini vermistir. Onun için vârise 1/3'ten fazla vasiyet hakki yoktur. Çocuk kimin döseginde dogmussa ona âittir. Zinâ eden taslanarak öldürülmelidir. Kim babasindan baskasinin oglu oldugunu iddia eder, efendisinden baskasina intisâba kalkarsa; ALLAH'in, meleklerin ve bütün lanet edenlerin laneti onun üzerine olsun. ALLAH böyle kimselerin ne farz, ne de nâfile ibâdetlerini kabul eder. Kölelerinizin haklarina da riayet edin; onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Bagislayamayacaginiz bir hata islerlerse elinizden çikarin, ama cezâlandirmayin.

    Ey insanlar! Bu anlattiklarimi burada bulunanlar bulunmayanlara da ulastirsin. Çünkü burada bulunamadigi için sözlerimi dinleyemeyen nice kimseler, burada bulunup ta dinleyenlerden daha kavrayisli ve anlayisli olabilir.
    Ey insanlar! Yarin beni sizden soracaklar; ne diyeceksiniz?"
    Orada bulunan ashâb: "ALLAH'in elçiligini îfâ ettin. Vazifeni yerine getirdin. Bizlere tavsiyelerde bulundun, diye sâhitlik edecegiz." Diye cevap verdiklerinde, ALLAH'in Rasûlü (s.a.a) sehâdet parmagini kaldirdi ve kalabaligin üzerinde gezdirerek üç defa söyle buyurdu:
    "ALLAH'im Sâhit ol! ALLAH'im Sâhit ol! ALLAH'im Sahid ol!"

    2- Minâ'da Okudugu Hutbe

    ALLAH'a hamd u senadan sonra söyle buyurdu:
    "Ey insanlar! sözümü dinleyin ve üzerinde düsünerek (onu anlamaya çalisin) bilmiyorum belki bu yilimdan sonra bir daha sizinle burada bulusamam. Sonra devam söyle etti:

    "Acaba, hangi günün en degerli gün oldugunu biliyor musunuz?" İnsanlar: "Bugün" diye cevap verdiler. "Peki aylardan hangisi?" diye sorunca yine "bu ay" dediler. "Beldelerden hangisi, en degerli ve en hürmetli beldedir?" diye sordu. Onlar da "bu belde (Mekke)" diye cevap verdiklerinde, söyle buyurdu: "Hiç süphesiz sizin kanlariniz, mallariniz ve namuslariniz birbirinize ayni bu günün, bu ayin ve bu beldenin hürmet ve sayginligi gibidir ve bu Rabbimizi mülakat edeceginiz güne kadar devam edecektir ki o gün amellerinizden sizi hesaba çekecektir. Ey insanlar! Üzerime vazife olani size teblig ettim mi?" "Evet" deyince, "ALLAH'im sen de sahit ol." buyurdu.

    Sonra söyle devam etti: "Sunu iyi bilin ki cahiliyet döneminin göstergelerini ve bidatlerini veya o zamandan kalan kan ve mal davalarinin hepsini ayaklarim altina almis bulunuyorum. Kimsenin kimseye takva disinda bir üstünlügü yoktur. Gerekeni size ilettim mi?" "Evet" dediklerinde söyle devam etti.: "ALLAH'im sende sahit ol."

    "Sunu bilin ki cahiliyet zamanindan kalan her türlü faizli (borç) kaldirilmistir. Ilk kaldirilan faiz ise (amcam) Abbas b. Abdilmuttalib'in faizidir.

    Yine cahiliyet zamanindan kalan bütün kanlarin (kisas hakki) kaldirilmistir; ilk kaldirilan kan ise (amcamin oglu) Haris bin Rabia'nin kanidir. Acaba gerekeni teblig ettim mi?" "Evet" dediler. O zaman "ALLAH'im sen de sahit ol" diye ekledi.
    "Bilin ki Seytan sizin bu topraklarinizda tapilmaktan ümidini kesmistir. Ama o (çaresiz) iyi amellerinizi küçümseyip onlarda ihmalkarlik yapmaniza razi olmakla yetinmistir; bilin ki ona itaat etmek, ona ibadet etmektir.

    Ey insanlar unutmayin ki Müslüman müslümanin kardesidir gerçekten. Hiçbir Müslüman'a, Müslüman birisinin kani helal olmaz. Hiçbir Müslüman'a, Müslüman'in mali, kendi gönül rizasiyla verdigi hariç, helal olmaz.
    Ben, insanlar "Lailahe illALLAH" deyinceye kadar onlarla savasmaya emredildim. Ama bu cümleyi söylediklerinde kanlari ve mallarini benden korumus olurlar; (ALLAH'in) belirledigi bir hak olursa o baska; (kiyamet) hesaplari ise ALLAH'a aittir. "Ey insanlar gerekeni teblig ettim mi?" "Evet" deyince söyle arz ettiler: "ALLAH'im sen de sahid ol!"

    "Ey insanlar! Sözümü ezberleyin ki benden sonra ondan yararlanasiniz. Onu kavramaya çalisin ki bu vesileyle benden sonra yücelesiniz.

    Aman! Benden sonra kafirler olarak geri dönüp dünya için kiliçla birbirinizin boynunu vurmaya çalismayin!"
    Sonra söyle devam ettiler: "Sunu bilin ki ben, sizin aranizda iki sey (emanet) birakiyorum ki eger onlara sarilirsaniz asla dalalete düsmezsiniz; ALLAH'in kitabini ve Ehl-i Beyt'im olan itretimi. Latif ve her seyden haberdar olan (ALLAH), bana haber vermistir ki bu ikisi, (Kevser) havuzu basinda bana varincaya kadar asla birbirinden ayrilmazlar. Unutmayin ki kim bu ikisine sarilirsa kurtulmustur ve kim onlara muhalefet ederse, helak olmustur. Acaba gerekeni teblig ettim mi?" Oradakiler "Evet" deyince, söyle arz ettiler: "ALLAH'im, sen de sahid ol!"

    Sonra söyle devam ettiler: "Bilin ki sizden bazi kisiler havuz basinda benim yanima varid olacaklar, ancak taninip benden uzaklastirilacaklar. Ben, "Ya Rabbi, bunlar benim ashabimdirlar!" diyecegim. Cevabimda söyle denilecek: "Ey MUHAMMED, onlar senden sonra yeni seyler icad ettiler ve senin sünnetini degistirdiler. O zaman ben de söyle diyecegim: "Uzak olsunlar, uzak olsunlar!"

    3- Mina'daki Hîf Mescidi'nde Okudugu Hutbe

    "ALLAH, benim sözlerimi duydugunda (onu iyice) dinleyip onu duymayanlara ulastiranin (yüzünü) nurlandirsin. Ey insanlar, burada olanlar, olmayanlara da ulastirsin; zira nice fikih (idrake layik söz) tasiyan vardir ki, kendisi derinlemesine onu anlamaz. Ve nice fikih tasiyan kimse vardir ki onu kendisinden daha derin düsünen kimseye ulastirir.

    Üç sey vardir ki Müslüman bir kimsenin kalbini onlardan hiçbir sey saptirmamalidir: ALLAH iç ameli halis kilmak, Müslümanlarin (hak) imamlarinin hayrini isteyip onlara itaat etmek ve onlarin toplulugundan ayrilmamak. Müslümanlarin imamlarinin daveti bütün Müslümanlari ilgilendirir. Mu'minler birbirleriyle kardestirler ve kan ve irk açisindan esittirler. Baskalarina karsi tek el gibidirler. Onlarin en zayiflarinin bagladigi ahit ve sözlesmeye bile (herkes) sadik kalmalidir."

    Ardindan söyle devam ettiler: "Ey insanlar, hiç süphesiz ben sizin aranizda iki agir-paha biçilmez emanet birakiyorum." "Ya ResulALLAH, nedir bu iki agir emanet?" diye sorduklarinda söyle buyurdu: "ALLAH'in kitabi ve benim itretim olan Ehl-i Beyt'im; latif ve her seyden haberdar olan (ALLAH), bana haber verdi ki (Kevser) havzu basinda bana varincaya kadar bu ikisi asla birbirlerinden ayrilmazlar; (isaret parmaklarini birlestirerek) ayni benim su iki isaret parmagim gibi. (Yani her yönleriyle esittirler.) Isaret ve orta parmaklarim gibi demiyorum ki birisi digerinden farkli olmus olsun!"

    4- Gadir-i Hum'da Okudugu Hutbe

    Hicretin onuncu yilinda, Zilhiccet-il Haram ayinin on sekizinde Resulullah (s.a.a) vedâ haccindan dönerken Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde, Medine, Misir ve Sam (Suriye) yollarinin ayriminda Resul-i Ekrem'e (s.a.a) su ayet nazil oldu:

    "Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni teblig et. Eger (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiligini teblig etmemis olursun. ALLAH seni insanlardan koruyacaktir." (Maide, 67)
    Bu ayet indikten sonra, Resul-i Ekrem (s.a.a) kervanlara durmalarini ve oracikta bineklerinden inmelerini emretti. Ileridekileri çagirtti, geride kalanlar da gelip yetistiler.

    Sonra ashabini, dagilmamalari için oradaki dikenlerin gölgesinde gölgelenmekten alikoydu, agaçlarin dibini de diken, çör-çöpten temizlemelerini buyurduktan sonra halki cemaat namazina davet etti.
    Ashap bir diken agacinin dallari üzerine elbiseler atarak Resulullah (s.a.a) için bir gölgelik hazirladilar. O hazret ögle namazini o yakici sicaklikta, o cemaatla birlikte kildiktan sonra, hutbe için ayaga kalkti. ALLAH'a hamd-u senâve insanlara ögüt ve nasihatte bulunduktan sonra söyle buyurdu:

    "Yakinda ben (Ilahî) davete icabet edecegim; (dünyadan göçüp gidecegim). Ben de, siz de ALLAH katinda sorumluyuz. O gün siz ALLAH'a ne cevap vereceksiniz?"

    Oradakiler hep bir agizdan: "Senin risaletini teblig ettigine, bize nasihat edip hayrimizi istedigine taniklik edecegiz; ALLAH seni hayirla mükafatlandirsin!" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "ALLAH'tan baska ilah olmadigina ve MUHAMMED'in onun kulu ve peygamberi olduguna, cennet ve cehennemin hak olduguna sehadet ediyor musunuz? diye sorunca da insanlar, "evet" dediler. "Bütün bunlara taniklik ederiz." Bu defa da, "Benim sesimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Buna da "evet" cevabini verdiler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) söyle buyurdu:

    "Ey insanlar! Ben sizden önce, sizden ayrilacagim ve siz Kevser Havuzu'nun basinda bana geleceksiniz. O öyle bir havuzdur ki, genisligi Busrâ'dan San'â'ya kadardir. O havuzun kenarinda, gökteki yildizlarin sayisinca gümüs kadehler vardir. Ben orada, sizin aranizda emanet biraktigim iki paha biçilmez seyi soracagim. O halde benden sonra o iki seye nasil davranmaniz gerektigine dikkat edin!"

    Bu arada halkin içinden biri seslenerek, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez sey nedir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) söyle buyurdu:

    "Onlardan biri, bir tarafi ALLAH'in elinde ve diger tarafi ise sizin elinizde olan ALLAH'in Kitabi'dir. Ona yapisin; sapmayin ve degistirmeyin; digeri ise, Itretim olan Ehl-i Beytim'dir. Latif ve her seyden haberdar olan (ALLAH), bu ikisinin (Kevser) Havuzu'nun basinda bana ulasincaya kadar birbirinden ayrilmayacagini bildirdi. Ben ALLAH'tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin, arkaya da kalmayin; yoksa helak olursunuz. Onlara bir sey ögretmeye kalkismayin; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler."

    Sonra söyle devam etti:
    "Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla ve üstün oldugumu (onlar üzerinde tasarruf ve yetki sahibi oldugumu) bilmiyor musunuz?"

    Halk "Evet, ya Resulullah biliyoruz!" diyince söyle buyurdu:
    "Benim her mümine kendi nefsinden daha evla oldugumu bilmiyor musunuz?" Halk yine "evet, biliyoruz ya Resulullah!" dediler.

    Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali'nin elinden tutarak koltugunun altindaki beyazlik görününceye kadar kaldirip söyle buyurdu:
    "Ey insanlar! ALLAH benim mevlamdir, ben de sizin mevlaniz-efendinizim. O halde ben kimin mevlasi isem, bu Ali de onun mevlasidir."ALLAH'im! Onu seveni sev, ona düsman olana düsman ol. Ona yardim edene yardim et, onu yalniz birakani yalniz birak. Ona muhabbet edene muhabbet et, ona bugz edene bugz et."Sonra söyle buyurdu: "ALLAH'im sen de sahid ol"

    Ravi der ki, daha bu ikisi (Resulullah ve Ali) birbirinden ayrilmamisti ki su ayet nazil oldu: "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladim ve size din olarak ISLAM'i seçip-begendim." (Mâide/3)

    Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) söyle buyurdu: "Dini mükemmellestiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali'nin velayetinden hosnut olan ALLAH en yücedir."

    Yakubi kendi Tarih'inde Medine'de nazil olan ayetlerden bahsederken söyle yazar: Resulullah'a (s.a.a) nazil olan en son ayet "Bugün size dininizi kemale erdirdim" ayetidir. Bu rivayet sahihtir. Bu ayet, Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum'da Ali b. Ebi Talib'in velayet ve hilafetini açikça herkese duyurduktan sonra nazil oldu.
    Bu törenin ardindan Ömer b. Hattab Hz. Ali'yi görerek söyle dedi: "Ey Ebu Talib oglu, ne mutlu sana! Erkek ve kadin her mu'minin velisi-efendisi oldun."

    Baska bir rivayette ise söyle geçer: Ömer b. Hattab Hz. Ali'ye "Ne mutlu sana ey Ebu Talib'in oglu!" dedi.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #17
      Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

      [COLOR=#800000]


      HZ. RESULULLAH (S.A.A)'İN HAYATIYLA İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

      S. 1- Hz. Resulullah (s.a.a)'in meşhur lakapları nedir?
      C. 1- Resulullah, Hatem'ül- Enbiya.


      S. 2- Hz. Resulullah (s.a.a)'in anne ve babasının adları nedir?
      C. 2- Babasının adı Abdullah, annesinin adı ise Amine'dir.


      S. 3- Hz. Resulullah (s.a.a) ne zaman ve nerede dünyaya geldi?
      C. 3- Miladi 571 yılının, Rabiulevvel ayının 17'sinde, Cuma günü, şafak vakti, Mekke-i Muazzama'da dünyaya geldi.


      S. 4- Hz. Resulullah (s.a.a)'in iki isimli olmasının sebebi nedir?
      C. 4- İki isimli olmasının sebebi şudur: "MUHAMMED" ismini ceddi Abdulmuttalib, "Ahmed" ismini ise (Abdulmuttalib'den önce) annesi Amine Peygamber için seçmişti.[1] Hz. Peygamber'in kendisi de şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde övülmüş olduğumdan dolayı "MUHAMMED" ismiyle, göklerde yeryüzünden daha fazla övüldüğümden dolayı da "Ahmed" ismiyle adlandırılmışım." [2]


      S. 5- Resulullah (s.a.a)'in ismi Kur'ân'da kaç defa zikredilmiştir?
      C. 5- Hz. Peygamber'in mübarek ismi Kur'ân'da beş defa zikredilmiştir:
      a) "MUHAMMED yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip geçmiştir." [3]
      b) "MUHAMMED sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir, ancak o ALLAH'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur."[4]
      c) "İman edip salih amellerde bulunan ve MUHAMMED'e indirilene (Kur'ân'a) -ki o Rablerinden olan bir haktır- iman edenlerin, (ALLAH), kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltip ıslah etmiştir."[5]
      d) "MUHAMMED, ALLAH'ın Resulüdür. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler." [6]
      e) "Hani Meryem oğlu İsa: r16;Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için ALLAH'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir peygamberin de müjdeleyicisiyim demişti."[7]
      Hz. Peygamber'in ismi, sıraladığımız ilk dört surede "MUHAMMED", beşinci surede ise "Ahmed" olarak geçmiştir.


      S. 6- Hz. Resulullah (s.a.a)'in şekli, siması ve ahlaki sıfatları nasıldı?
      C. 6- Hz. Resulullah (s.a.a)'in siması dolunay gibi nurluydu, gözleri de azametli görünüyordu, boyu çok uzun değildi, saçları ne çok kıvırcık ve ne de çok yatıktı, yüzü beyaz ve nurlu idi, uzun ve keman kaşlı idi, alnının arasında bir damar vardı ki gazaplandığında kabarıp şişiyordu, burnu sivri idi, mehasini (sakalı) gürdü, dişleri parlak ve inci gibiydi, bedenindeki azaların hepsi normaldı, göğsü ve karnı aynı hizada idi, iki omzunun arası genişti, bedeninin eklemlerindeki kemiklerin başı iri idi, (bunlar şecaat ve kuvvet nişanesidir ve Araplar arasında methedilen bir şeydir), teni beyaz ve nurlu idi, parmakları uzundu, kol ve bacakları uzun ve düz idi, ayakları düz taban olmadığından yerle temas etmiyordu.
      Vakarla yürüyordu, karşılaştığına selam verirdi, gerek görmeden konuşmazdı, konuştuğunda da az ve öz konuşurdu, kimseyi tahkir etmezdi, az nimeti çok sayardı, hiçbir nimeti kötülemezdi, gülmelerinin çoğu gülümsemekti, ashabından birini görmediğinde onu araştırıp sorardı, onların durumlarından haberdar olurdu, ashabından gafil olmazdı (batıla yönelmemeleri için onları gözetiyordu), temizliğe çok önem verirdi, daima dişlerini fırçaladıktan sonra abdest alırdı, hastaların ziyaretine giderdi, Müslümanların cenazesini teşyi ederdi, misafirleri ağırlardı.[8]


      S. 7- Hz. Resulullah (s.a.a) dünyaya geldikten sonra, O'nun bakıcılığını hangi kadın üstlendi?
      C. 7- Halime-i Sa'diyye üstlendi.


      S. 8- Hz. Resulullah (s.a.a) ne kadar ve nerede süt annesinin yanında kaldı?
      C. 8- Dört yıl, çöllerde göçebeler arasında kaldı.


      S. 9- Halime, dört yıl boyunca kaç kez hz. Peygamber'i annesinin yanına götürdü?
      C. 9- İki veya üç defa.


      S. 10- Hz. Peygamber (s.a.a), kaç yaşında iken annesi vefat etti?
      C. 10- Altı yaşında.


      S. 11- Hz. Resulullah (s.a.a), kaç yaşında iken ceddi Abdulmuttalip vefat etti?
      C. 11- Sekiz yaşında.


      S. 12- Hangi peygamber, Hz. Resulullah (s.a.a)'in dünyaya gelmesini müjdelemiş ve hangi surede buna değinilmiştir?
      C. 12- Hz. İsa Mesih müjdelemiş, Saf suresi altıncı ayette da buna değinilmiştir.


      S. 13- Senet'ul- Feth (fetih ve bolluk yılı), hangi yıldı?
      C. 13- Hz. Peygamber'in nuru, Hz. Amine'ye intikal ettiğinde, bir kaç yıl boyunca kıtlık sıkıntısına duçar olan halka rahmet yağmuru yağdı; öyle ki o yıla "Senet'ul- Feth" (fetih ve bolluk yılı) ismi verildi.



      S. 14- Amm'ul- Hüzn (hüzün ve gam yılı), hangi yıldır ve bu yıla bu ismi veren kimdir?
      C. 14- Hz. Ebu Talib, Bi'setin onuncu yılı Recep ayının yirmi altısında vefat ettiklerinde Hz. Resulullah (s.a.a) onun musibetinde çok ağladı ve Ebu Talib için, "ALLAH sana mükafat versin" buyurdular. Üç (veya bir rivayete göre otuz beş) günden sonra, Hz. Hatice de vefat etti. Resulullah (s.a.a) kendi eliyle onu Hacun (Mekke'de bir yerin ismidir)'da defnettiler. Resulullah (s.a.a) o ikisinin vefatından sonra, öyle bir gam ve üzüntüye kapıldı ki, artık evden dışarı çok az çıkıyordu. Bu yüzden o yıla "Amm'ul- Hüzn" (Hüzün ve gam yılı) ismini verdiler.


      S. 15- Hz. Peygamber (s.a.a) bi'setten önce halk arasında hangi lâkapla meşhurdu?
      C. 15- Emaneti iyi koruduğundan dolayı MUHAMMED-i Emin lakabıyla meşhur olmuştu.


      S. 16- Hz. Resulullah (s.a.a), peygamber olmadan önce hangi dine mensuptu?
      C. 16- Hz. Peygamber'in, peygamber olmadan önce hangi dine mensup olduğu hakkında üç görüş vardır:
      a)Hz. İsa'nın vasilerindendi (Onun dinine mensuptu)
      b) Hz. İbrahim'in dinine mensuptu.
      c) İlham ve vahiy yoluyla elde ettiği özel bir şeriata sahipti. Bir çok rivayetler üçüncü görüşü teyit etmektedir. Örneğin Hz. Ali'den şöyle rivayet etmişlerdir: "Hz Peygamber süt emmekten kesildiğinde ALLAH-u Teala, en büyük meleğini gece-gündüz daima doğru ve güzel yollara sevk etmek için ona eşlik ettirdi."[9]


      S. 17- Hz. Peygamber (s.a.a), kaç yaşında peygamberliğe seçildi?
      C. 17- Kırk yaşında.


      S. 18- Hz. Peygamber (s.a.a) 'in bedenindeki peygamberlik nişanelerinden biri ne idi?
      C. 18- İki omuzu arasındaki nübüvvet mührüyle meşhur olan bir ben idi.


      S. 19- Hz. Peygamber (s.a.a)'in bi'setin ilk yıllarındaki ilkesi neydi?
      C. 19- Şu cümle idi: "Kulu la ilahe illellahu tuflihun" (ALLAH'tan başka bir ilah yoktur deyin ki, kurtuluşa eresiniz.)


      S. 20- Hz. Peygamber (s.a.a), peygamberliğe seçilmesinin sebeplerinden birini nasıl beyan etmiştir?
      C. 20- Hz. Peygamber (s.a.a); "Güzel ahlak ve insani değerleri kemale erdirmek için peygamberliğe seçildim." buyurmuştur.


      S. 21- Hz. Peygamber (s.a.a)'in zamanında İslam dininin ilerlemesine mani olan en büyük engel ne idi?
      C. 21- En büyük engel, cahil Arapların beynini dolduran efsane ve hurafelerdi. Hz. Peygamber (s.a.a) bundan dolayı, cahiliye eserlerini yok etmek için var gücüyle çalışıyordu. Bu hedefle Muaz bin Cebel'i Yemen'e gönderdiğinde ona şöyle buyurmuştur: "Ey Muaz! Cahiliye eserlerini, batıl fikir ve inançları yok et, düşünmek ve akıl etmekle ilgili İslami ilkeleri ihya etmeye çalış."


      S. 22- Hz. Peygamber (s.a.a)'in peygamberliğe seçilmesi ve İslam'ın zuhuru, hangi padişahın dönemine rastlamıştır?
      C. 22- İslam'ın zuhuru ve Hz. Peygamber'in biseti, Husrev Perviz'in şahlığı dönemine rastlamıştır.


      S. 23- Peygamber-i Ekrem (s.a.a), kaç yıl gizli olarak tebliğ etti?
      C. 23- Üç yıl.


      S. 24- Peygamber-i Ekrem (s.a.a), ne zamandan itibaren açıkça tebliğ yapmakla görevlendirildi, bu mesele ile ilgili olan ayet hangisidir ve hangi surededir?
      C. 24- Bisetin 3. Yılında ALLAH-u Teala tarafından davetini açıkça tebliğ etmekle görevlendirildi. O görevle ilgili şu ayet nazil oldu:
      "En yakın akrabalarını (aşiretini) uyarıp korkut."[10]


      S. 25- Hz. Peygamber (s.a.a)'e, ilk iman eden şahıs kimdir?
      C. 25- Hz. Ali bin Ebi Talib (a.s)'dır.



      S. 26- Hz. Peygamber'e, ilk iman kadın ve kişinin isimleri nelerdir?
      C. 26- Kadınlardan ilk iman eden Hz. Hatice, erkeklerden ilk iman eden ise Hz. Ali'dir.


      S. 27- Kureyş'in ileri gelenleri, Hz. Peygamber'in dininin yayılmasını önlemek ve ona karşı savaşmak için ne gibi yollara baş vurdular?
      C. 27- Kureyş'in ileri gelenleri, İslam dininin yayılmasını önlemek için çeşitli hilelere başvurdular. Onlardan bazıları şunlardır:
      a) Hz. Peygamber'e mal ve makam vaadinde bulunmak.
      b) Hz. Peygamber'e iman edenleri tahkir, tehdit ve işkence etmek.
      c) Hz. Peygamber'e çirkin iftiralarda bulunmak.
      d) Kur'ân'a karşı koymak.
      e) Kur'ân'ı dinlemeyi yasaklamak.
      f) Bireylerin iman etmelerini engellemek.


      S. 28- Kur'ân'ın ilk ayeti, nerede Hz. Peygamber'e nazil oldu ve bu ayet hangi surededir?
      C. 28- Kur'ân'ın ilk ayeti, Hira Mağarasında Hz. Peygamber'e nazil oldu. Onunla ilgili ayet "Alak" suresindedir.

      S. 29- Hz. Peygamber (s.a.a), bisetinin ilk yılında, hangi ülkelerin padişahlarıyla mektuplaşıp onları tevhit ve İslam'a davet ettiler?
      C. 29- İslam dini evrensel bir din olduğundan ve Hz. Peygamber de halka gönderilen son elçi olduğundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.a), dünyanın büyük şah ve krallarına (Örneğin: İran şahı, Husrev Perviz'e, Rum İmparatoru Hirakl'e, Mısır hükümdarı Mukavkıs'a) mektuplar yazarak onları İslam dinine davet etti. Peygamber'in bu mektupları oldukça kısa ve net idi.[11]



      S. 30- Hangi etkenler İslam'ın çok çabuk ilerlemesine sebep oldu?
      C. 30- İslam tarihini incelediğimizde on nedenin, İslam'ın ilerlemesinde çok etkili olduğunu görmekteyiz:
      1) Kur'ân'ın çekiciliği ve İslam'ın hakkaniyeti.
      2) Hz. Peygamber ve Müslümanların direniş ve şecaati.
      3) İslam'ın mahrum ve mustaz'aflara teveccüh etmesi.
      4) Hz. Peygamber (s.a.a)'in mantıklı davranış ve taktikleri.
      5) Hz. Peygamber'in güzel ahlakı ve şahsiyetinin güçlü çekiciliği.
      6) Hz. Peygamber'in ALLAH Teala'ya derin imanı ve tevekkülü.
      7) Müslümanların şahadete ve ibadete aşık olmaları.
      8) Hz. Ali (a.s)'ın kahramanca savaş ve fedakarlıkları.
      9) Hz. Peygamber'in mucizeleri ve gaybi yardımlar.
      10) Hz. Peygamber'in akrabalarının yardımı ve Beni Haşim'in seferberliği.[12]


      S. 31- Resulullah (s.a.a), çeşitli ülke ve şehirlerin emir, hükümdar ve önderlerine kaç mektup yazdılar?
      C. 31- Hz. Peygamber (s.a.a)'in, çeşitli unvanlarla yazdığı mektuplardan 185 mektup bize ulaşmıştır.


      S. 32- Resulullah (s.a.a)'in mektuplarını yazanlar kaç kişiydi?
      C. 32- Resulullah (s.a.a)'in mektuplarını yazanlar 23 kişiden fazla idi (26, 42 kişi olduğunu yazanlar da vardır); onlardan biri de Hz. Ali (a.s) idi.


      S. 33- Resulullah (s.a.a)'e, neden "Ümmi" diyorlar?
      C. 33- İmam Cevad (a.s) şöyle buyuruyor:
      "Hz. Peygamber'e "Ümmi" denilmesinin sebebi, Mekke'li olduğundan dolayı idi; Mekke de "Ümm'ül- Kura" idi. Kur'ân-ı Kerim de şöyle buyuruyor: "İşte bu, önündekileri doğrulayıcı ve Ümm'ül-Kura (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu kitaptır."[13]


      S. 34- Hz. Peygamber'e neden "Dai", "Beşir" ve "Nezir" diyorlar?
      C. 34- Dai, yani davet eden; Hz. Peygamber (s.a.a.), halkı İslam dinine davet ettiğinden dolayı kendisine bu lâkap verilmiştir. Beşir, yani müjde veren; Resulullah (s.a.a), kendisine uyanları cennetle müjdelediğinden dolayı bu lâkapla anılmıştır.
      Nezir, yani uyarıp korkutan; Hz. Peygamber (s.a.a), ALLAH'a ve kendisine uymayan fertleri cehennemin azabından korkuttuğundan dolayı bu lâkapla adlanmıştır.[14]


      S. 35- Hz. Peygamber (s.a.a)'in kaç çocuğu vardı?
      C. 35- Resulullah (s.a.a)'in Hatice'den; Tahir, Kasım, Fatime isminde üç çocuğu, Mariye'den de; İbrahim adında bir oğlu vardı.Ümmü Gülüsüm, Rukayye ve Zeyneb; Hz. Peygamber'in kendi kızları değil üvey kızlarıydı.
      [SIZE=3]


      S. 36- Hz. Peygamber'in kaç amcası vardı ve isimleri nelerdi?
      C. 36- Şeyh Tusi ve diğerlerin naklettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.a)'in dokuz amcası vardı, isimleri şöyledir: Zübeyr, Ebu Talip, Hamza, Gıydak, Zarrar, Mukavvim, Ebu Lehep, Abbas ve Haris.
      Abdulmuttalib'in en büyük oğlu Haris idi, bundan dolayı Abdulmuttalib'e "Ebu Haris" (Haris'in babası) diyorlardı.



      S. 37- Hz. Peygamber (s.a.a)'in amcalarından hangisi Hazretin en katı düşmanı idi?
      C. 37- Ebu Leheb.

      S. 38- Hz. Peygamber'in amcalarından hangisinin lakabı "Seyyid'üş- Şüheda" idi ve hangi savaşta şehit edildi?
      C. 38- Amcası olan Hz. Hamza'nın lakabı "Seyyid'üş- Şüheda" idi; Uhud savasında ise şahadete erişti.

      S. 39- Hz. Peygamber (s.a.a)'in müezzininin ismi ne idi?
      C. 39- Bilal-i Habeşi.

      S. 40- Peygamber-i Ekrem'in şairi kimdi?
      C. 40- Hasan bin Sabit.

      S. 41- Yeryüzünde Peygamber ve İmamların olması neden gereklidir?
      C. 41- İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:
      "Nebi veya İmam yeryüzünde olduğunda, ALLAH-u Teala azabı yeryüzünden kaldırır."
      Resulullah (s.a.a) de şöyle buyurmuştur:
      "Yıldızlar gök ehlinin emniyet vesileleridir; Ehl-i Beyt'im de yeryüzü ehlinin emniyet vesileleridir."
      Peygamber ve İmamların yeryüzünde olmalarının gerekliğinden maksat, biz insanların hidayeti ve mutluluğu içindir. Masum İmamlar her çeşit günahtan tertemiz olduklarından ve ALLAH'a isyan etmediklerinden dolayı, onların vücudunun bereketiyle göklerin bereketleri bizlere yağmaktadır.[15]

      S. 42- "Güzel örnek" lakabı, Kur'ân'ın hangi sure ve ayetinde Peygamber-i Ekrem'e isnat edilmiştir?
      C. 42- Ahzab suresinin 21. ayetinde buna değinilmiştir. Ayetin meali şudur:
      "Ant olsun, sizin için, ALLAH ve ahret gününü umanlar ve ALLAH'ı çokça zikredenler için ALLAH'ın Resulünde güzel örnekler vardır."

      S. 43- Kur'ân'da "Güzel örnek" tabiri kaç kişi hakkında söylenmiştir?
      C. 43- Kur'ân'da sadece iki büyük şahsiyet hakkında bu tabir kullanılmıştır: Hz. İbrahim ve Hz. Peygamber (s.a.a)

      S. 44- Neden Peygamber-i Ekrem (s.a.a), bütün peygamberlerin en üstünü olarak tanıtılmış, oysa ki onların hepsinden sonra peygamberliğe seçilmiştir?
      C. 44- Bunun sebebi şudur ki, Hz. Peygamber (s.a.a) ALLAH'ın vahdaniyetine ikrar eden ilk şahıstır. Zira ALLAH-u Teala, Peygamberlerden ahit alıp; "Elestu bi rabbikum" (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) buyurduğu gün, Resulullah (s.a.a) ALLAH'ın birliğini tasdik etmiştir; bu meselede herkesten öne geçtiğinden dolayı bütün peygamberlerden üstün olarak tanıtılmıştır.[16]

      S. 45- "Resul" ve "Nebi" arasındaki fark nedir?
      C. 45- "Nebi", hiçbir insan vasıta olmaksızın ALLAH Teala tarafından haber veren bir kimsedir. Ama "Resul" ALLAH Teala tarafından halkı hidayet etmek için onlara gönderilen kimsedir. Resul'a elçi, mübelliğ, beşir ve nezir de denilmektedir. Öyleyse her resul nebidir, ama her nebi resul değildir.

      S. 46- İslam'ın başlangıç tarihi nedir?
      C. 46- İslam tarihi, Resulullah (s.a.a)'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği günden başlamıştır.

      S. 47- Neden Hz. Peygamber'in hicreti İslam tarihinin başlangıç yılı olarak belirlendi?
      C. 47- İslam Tarihinden önce "Amm'ul- Fil" (Peygamber'in doğduğu yıl) Arapların tarihinin başlangıç noktası idi. Ama Müslümanlar onu, İslam tarihinin ilk sayfası olarak kabul etmediler. Çünkü o gün, İslam ve imandan bir eser yoktu; hatta bi'set yılını da İslam'ın başlangıç tarihi saymadılar. Zira o gün Müslümanların sayısı üç kişiyi aşmıyordu. Ama hicretin ilk yılında, İslam ve Müslümanlara büyük zaferler nasip oldu. Medine'de bağımsız bir hükümet kuruldu, Müslümanlar avarelikten kurtulup bir noktada toplandılar. Hz. Peygamber'in hicreti ile yeni bir tarih sayfası açılmış oldu, Peygamber ve Müslümanlar çok baskılı olan bir muhitten, özgür ve müsait olan bir muhite ayak basmış oldular. Bu hicretin bereketiyle, İslam kendisi için siyasi ve askeri bir teşkilat kurup güçlü bir hükümet oldu. Eğer hicret olmasaydı, İslam Mekke muhitinde defnedilir, insanlık dünyası bu çok büyük feyizden mahrum kalmış olurdu. Bu zaferden dolayı hicret yılı İslam tarihinin başlangıç yılı olarak kabul edildi.[17]

      S. 48- Peygamber-i Ekrem'in hicretinden önce Müslümanların tarihsel referansı ne idi?
      C. 48- Hicretten önce Müslümanların tarih referansı, "Amm'ul- Fil" idi. Bunun sebebi şudur: Ebrehe'nin ordusu fillere binerek Ka'beyi yıkmak için Mekke'ye gelmişlerdi. ALLAH Teala Ebrehe ve ordusunu helak etti. Hicaz Arapları o yılı mübarek bildiklerinden dolayı, ismini "Amm'ul- Fil" yani "Fil Yılı" olarak koydular. Peygamber (s.a.a)'in doğumu da o yıla rastlamıştı. O olaydan 71 yıl, yani hicretin 18. Yılına kadar, "Amm'ul- Fil" Müslümanların tarihsel referansı idi. Ama dediğimiz tarihte Hz. Ali (a.s)'ınkılavuzluğuyla, Resulullah (s.a.a)'in Mekke'den Medine'ye hicreti Müslümanların tarihsel referansı olarak kabul edildi.

      S. 49- Resulullah (s.a.a)'in, Medine'ye ulaştıktan sonra ilk işi ne idi?
      C. 49- Resulullah (s.a.a)'in ilk işi, cami yaptırmak idi.

      S. 50- Hz. Resulullah (s.a.a), Medine'ye vardıktan sonra kimin evine gitti?
      C. 50- Ebu Eyyub-i Ensari'nin evine gitti.

      S. 51- Hz. Resulullah (s.a.a), neden onca davet edenler arasında sadece Ebu Eyyub-i Ensari'nin evini seçti?
      C. 51- Bunun iki sebebi olabilir:
      1) Ebu Eyyub-i Ensari salih ve dürüst bir müslümandı, halkın açısından onun şahsiyetinde olumsuz bir nokta yoktu.
      2) Medine'de ondan daha fakir bir kimse yoktu, bundan dolayı onun evini seçmek şu mesajı veriyordu:
      a) Hz. Peygamber (s.a.a) bu işiyle, fakir ve muhtaçları himaye ediyordu.
      b) Bu işiyle, Müslümanlara mütevazı olmalarını, fakirleri fakir olduklarından dolayı tahkir, zenginlere de zenginliklerinden dolayı ihtiram edilmemesini öğretiyordu.
      c) Bu işiyle, zenginlerin kendisiylez yakın olmakla yoksulları O'nun çevresinden uzaklaştırma ümitlerini suya düşürmüş oluyordu.[18]
      d) bu işiyle, servetin ALLAH katında üstünlük nişanesi olmadığını vurguluyordu.
      e) Bu işiyle, Müslümanlara zahitlik dersi veriyordu.
      f) O zamanda fakir birinin evine gitmek, bir çeşit alçak gönüllülük ve gururdan uzaklaşmaktı.[19]

      S. 52- Hz. Resulullah (s.a.a)'in Medine'deki ilk mucizesi ne idi?
      C. 52- Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Medine-i Münevvere'ye hicret ettikten sonra, o şehre girdiğinde Müslümanlar devenin yularını tutup yalvararak O Hazreti evlerine davet ediyorlardı. Resululah (s.a.a) onlara cevaben şöyle buyurdu: "Devenin yularını bırakın, o kimin evinin önünde yatarsa, ben onun konuğu olurum."
      Bunun üzerine deveyi bıraktılar, deve hareket edip Ebu Eyyub-i Ensari'nin evine ulaştığında, onun kapısının önünde yattı. Ebu Eyyub, bunu görünce yüksek sesle: "Ey anne! Kapıyı aç. Zira kalplerin en değerli şahsı olan Hz. MUHAMMED (s.a.a) geldi" dedi.
      Ebu Eyyub'un, gözleri kör olan annesi kapıyı açıp şöyle dedi: "Esef, yüz esef! Keşke gözüm olsaydı da Resulullah (s.a.a)'in nurlu yüzünü görseydim."
      Resulullah (s.a.a) bunu duyunca, lütfedip rahmet elini onun gözlerine çekti. O anda gözleri iyileşerek Hz. Peygamberin nurlu yüzünü gördü. Bu Resulullah (s.a.a)'in Medine'deki ilk mucizesi idi.

      S. 53- Hz. Resulullah (s.a.a), ashap ve ailesiyle birlikte kaç yıl ve nerede iktisadi ambargoya tabi tutuldu?
      C. 53- Üç yıl, Şi'bi Ebu Talib'de.

      S. 54- Hz. Peygamber-in, Medine'ye hicret ettikten sonra ilk teşebbüsleri ne idi?
      C. 54- Hz. Peygamber (s.a.a) cami yaptırdıktan sonra, yıllarca birbirleriyle savaşan "Evs" ve "Hazreç" kabilelerini barıştırdı; Muhacir ve Ensar arasında kardeşlik akdi yaptı, İslami tevhidi, itikadi bağlılığı ve kardeşliği, kabilevi ilişkiler yerine geçirdi; verdiği bu emirle gerçekte İslami toplumun anayasasını Medine'de tedvin etti; her şeyden yoksun cahilce sapık insanlardan; fedakar, cömert ve kardeş bir toplum oluşturdu. İkinci yıldan itibaren, İslam düşmanlarının saldırıları karşısında kendilerini savunup onlara karşı koyabilmek için teşkilatlı bir güç kurdu.

      S. 55- Hz. Resulullah (s.a.a)'in gazvelerinin (savaşlarının) sayısı kaçtır?
      C. 55- Hz. Peygamber'in gazvelerinin sayısı hakkında görüş ihtilafı vardır; On dokuzdan, yirmi yediye kadar diyenler olmuştur; ama sadece dokuz gazvede savaş ve çatışma çıkmıştır.

      S. 56- "Gazve" ile "Seriyye" arasındaki fark nedir?
      C. 56- Resulullah (s.a.a)'in bizzat kendisinin katıldığı savaşlara "Gazve" diyorlar. Ama Hz. Peygamber'in zamanında O'nun emriyle vuku bulan savaşlara "Seriyye" diyorlar.

      S. 57- Resulullah (s.a.a) kaç gazvede şahsen düşmanla savaştı ve o gazvelerin isimleri nedir?
      C. 57- Dokuz gazvede düşmanla savaştı; o gazveler isimleri şunlardır:
      1- Bedir.
      2- Uhud.
      3- Hendek.
      4- Beni Kureyza.
      5- Hayber.
      6- Feth-i Mekke.
      7- Huneyn.
      8- Beni Mustalak.
      9- Taif.

      S. 58- Müslümanların, İslam'ın ilk yıllarındaki savaşlarda sloganları ne idi?
      C. 58- Müslümanların Bedir ve Uhud savaşındaki sloganları; "Ya nasrellah! İkterib!" (Ey İlahi yardım! Yaklaş). Beni Nazir savaşındaki sloganları; "Ya Ruh'ul- Kudüs! Erih" (Ey Ruh'ul Kudüs! Rahatlık ver). Beni Mustalak savaşındaki sloganları; "Ela İlellah'il- Emir!" (Bilin ki bütün işler ALLAH'a doğrudur!). Tebuk savaşındaki sloganları; "Ya Ehad! Ya Samed!" (Ey tek olan! Ey ihtiyacı olmayan!) Mekke Fethi'ndeki sloganları ise; "Nehnu İbadullahi hâkken" (Biz ALLAH'ın gerçek kuluyuz) idi.[20]

      S. 59- Handek savaşı hangi yılda vuku buldu ve Hz. Peygamber, düşmanın ordusunun saldırısını önlemek için ne gibi bir plan uyguladı?
      C. 59- Handek savaşı, Hicretin beşinci yılında, Ebu Süfyan'ın komutanlığında düşmanın saldırısıyla vuku buldu. Müslümanlar, Selman-i Farisi'nin önerisi ve Resulullah (s.a.a)'in kabul etmesiyle, kafirlerin karşısında doğal bir engel oluşturmak için Medine'nin etrafında bir Handek (kanal) kazdılar.

      S. 60- Medine etrafında Handek kazmak ne kadar sürdü?
      C. 60- Handek kazmak bir ay sürdü, Resulullah (s.a.a)'in kendisi de handek kazmakta onlara yardım ediyorlardı.

      S. 61- Handek savaşının diğer ismi nedir ve neden o isimle meşhur oldu?
      C. 61- Handek savaşının diğer ismi "Ahzab"dır. Çünkü Kureyş bütün Araplardan yardım isteyip her kabileden bir ordu hazırlamıştı; bundan dolayı bu isimle meşhur oldu.

      S. 62- Hz. Peygamber (s.a.a), hangi savaşta, "Ali (a.s)'ındarbesi, insan ve cinlerin ibadetinden daha üstündür" buyurdular?
      C. 62- Handek savaşında Hz. Ali (a.s. ) Amr bin Abduved'e galip gelince, Hz. Resulullah (s.a.a) o sözü buyurdular.

      S. 63- Resulullah (s.a.a): "Bugün İslam'ın tümü. küfrün tümüyle karşı karşıyadır" sözünü nerede ve hangi şahsiyeti kastederek buyurdular?
      C. 63- Handek savaşında Hz. Ali (a.s. ) düşman ordusunun kahramanı olan Amr bin Abduved'le karşı karşıya geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a.a) mezkur sözü buyurdular.

      S. 64- Bedir savaşı hangi yılda vuku buldu?
      C. 64- Hicret'in ikinci yılında.

      S. 65- Bedir savaşında Hz. Peygamber'in ashabı ve düşmanın ordusu kaç kişi idi?
      C. 65- Bedir savaşında düşmanın ordusunun sayısı 950, Müslümanların sayısı ise 313 kişi idi. Bununla birlikte Müslümanlar iman gücü ve tam bir fedakarlıkla savaşıp düşmanları yenilgiye uğrattılar.

      S. 66- Uhud savaşı hangi yılda ve nerede vuku buldu?
      C. 66- Uhud savaşı Hicretin üçüncü yılında, Medine dağlarının kenarında vuku buldu.

      S. 67- Uhud savaşında Müslümanların yenilgisine sebep olan en önemli etkenler nelerdi?
      C. 67- Uhud savaşında Müslümanların yenilgisine sebep olan en önemli etkenlerden dördü şunlardır:
      1) Münafık bir şahıs olan Abdullah bin Ubey'in, en hassas bir zamanda İslam ordusunun takriben üçte birini oluşturan adamlarıyla Medine'ye geri dönmesi.
      2) Askeri disipline riayet etmemek ve işlerde kargaşalık.
      3) Müslümanların kaçmasında etkili olan Peygamber'in öldürülme haberinin yayılması.
      4) Müslümanların direnişinin kırılması.[21]

      S. 68- Müslümanların "Bedir" savaşında galip, "Uhud" savaşında ise yenilgiye uğramalarının sebebi ne idi?
      C. 68- Müslümanların Bedir savaşında galip gelmesinin nedeni, onların ALLAH yolunda cihat etmek, O'nun rızasına erişmek ve tevhit dinini yaymak dışında bir gayelerinin olmamasıydı. Ama Uhud savaşında ilk zaferden sonra bir çok müslümanın hedef ve niyeti değişti. Kureyş'in geride bıraktığı ganimetler, bir çok müslümanın ihlasını bozdu ve Peygamber'in emirlerini unutturdu.

      S. 69- Meleklerin kendisine gusül verdiği gencin ismi ne idi ve bu vakıa hangi savaşta vuku buldu?
      C. 69- Bu gencin ismi Hanzele idi, meleklerin ona gusül verme vakıası Uhud savaşında vuku buldu. Olay şöyledir: Hanzale'nin evlenme gecesi geldiğinde Resulullah (s.a.a), geceyi evlenmek töreniyle geçirmesi için ona izin verdi. Hanzele o gecenin sabahı güsul etmeden önce savaş meydanına koştu, Ebu Süfyan'ı yere serdikten sonra Kuryş ordusundan mızraklı bir kişi vasıtasıyla şahadete erişti. Resulullah (s.a.a): "Ben meleklerin Hanzele'ye gusül verdiğini gördüm" buyurdular. Bundan olayı ona "Gasil'ul- Melaike" dediler.[22]

      S. 70- Uhud savaşında Resulullah (s.a.a)'i savunan fedakar kadınlardan birinin ismi ne idi?
      C. 70- Onun ismi "Nesibe", Künyesi ise "Ümmü Amr" idi. O, İslam askerlerine su ulaştırmak için Uhud savaşına katıldı. Ama Resulullah (s.a.a)'in tehlikede olduğunu görür görmez, su kırbasını yere koydu, elindeki olan kılıçla o hazreti savunmaya başladı.

      S. 71- Hicretin kaçıncı yılında ay tutulmasından dolayı Resulullah (s.a.a) ayet namazı kıldılar?
      C. 71- Hicretin beşinci yılında.

      S .72- Hac hangi yılda farz kılındı ve onunla ilgili ayet hangisidir?
      C. 72- Bu konu hakkında iki görüş vardır: Bazılar, hicretin altıncı yılında hac emrinin nazil olduğu, bazıları da hicretin dokuzuncu yılında şu ayetin: "Haccı da, umreyi de ALLAH için tamamlayın. Eğer (düşman tarafından) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin." [23] nazil olmasıyla haccın farz kılındığını söylüyorlar.

      S. 73- Resulullah (s.a.a) hangi yıl ve hangi savaşta havf (korku) namazı kıldılar?
      C. 73- Hicretin altıncı yılında "Zat'ur- Rika" savaşında korku namazı kıldılar.

      S. 74- Hz. Resulullah'ın ağzının mübarek suyuyla Hz. Ali (a.s)'ın gözünün ağrısının iyileşme meselesi, nerede ve ne zaman vuku buldu?
      C. 74- Heyber savaşı ve Hayber'i feth ettikleri zamanda vuku buldu. Resulullah (s.a.a)'ın ashabından bazıları Hayber'i fethetmeye muvaffak olamayınca hazret şöyle buyurdular: "Bu bayrağı yarın öyle bir kişiye vereceğim ki, o ALLAH ve Resulünü sever, ALLAH ve Resulü de onu sever; ALLAH, Hayber'i onun eliyle fethedecektir." Sonra; "Ali nerededir?" diye sordu. "Gözleri ağrıyor, hareket etmeye gücü yoktur." dediler. Resulullah (s.a.a); "O'nu getirin" buyurdular. Hz. Ali'yi Resulullah (s.a.a)'in yanına getirdiklerinde onun başını dizlerinin üzerine koyup mübarek ağzının suyunu gözlerine sürdüler, o anda ağrısı iyileşti... Nihayet Hayber kalesini fethetti.

      S. 75- Fetih suresi ne zaman nazil oldu ve verdiği müjde ne idi?
      C. 75- Fetih suresi, hicretin yedinci yılında, Hz. Resulullah (s.a.a) Hudeybiye'den döndüklerinde o hazrete nazil oldu ve Hayber fethini müjdeledi.

      S. 76- Mute savaşı ne zaman vuku buldu ve o savaşın çıkmasına sebep ne idi?
      C. 76- Mute savaşı, Hicretin sekizinci yılında vaki oldu; sebebi de şu idi: Resulullah (s.a.a) Haris bin Umeyr-i Ezdi'yi bir mektupla Şam'ın etrafında yeralan "Busr'a" kasabasının hakimine doğru gönderdi; Mute bölgesine yetiştiğinde, Kayser dergahının büyüklerinden biri onunla karşılaştı ve onu öldürdü. Bu haber Hz. Peygamber (s.a.a)'e ulaştığında ordunun savaş için hazırlanmasını emretti...

      S. 77- Hz. Peygamber (s.a.a), savaş zamanları ashabıyla istişare ediyor muydu?
      C. 77- Evet, istişare ediyordu. Örneğin: Bedir savaşında, Kureyş'in kervanı Müslümanların elinden kurtulup kaçtığı ve düşmanının da yeterli bir teçhizatla Mekke'den savaş için hareket ettiği bir sırada, Resulullah (s.a.a) savaşmak için ashabının görüşünü aldı, onlarla istişareden sonra savaşmaya karar verdi.

      S. 78- "Amm'ul- Vufud" hangi yıldır, bunun manası nedir ve hangi surede buna değinilmiştir?
      C. 78- Hicretin dokuzuncu yılında, İslam'ın askeri gücü, Arabistan'ın çoğu yerlerine hakim olduğunda, Arab'ın azgın kabileleri yavaş- yavaş Müslümanlara yakınlaşmayı ve onların dinini kabullenmeyi düşündüler. Bundan dolayı Arab'ın çeşitli kabilelerinin önderleri ve bazı gruplar kendi önderleriyle birlikte Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek İslam'ı kabul ettiklerini açıkladılar. Kabilelerin vekilleri Medine'ye o kadar gelip gittiler ki o yıla "Amm'ul- Vufud" adını koydular. Vufud, "heyetler"demektir; "Amm'ul- Vufud", yani "heyet ve elçilerin geldiği yıl". Kur'ân-ı Kerim Nasr suresinde, bu heyetlerin gelişi ve İslam'ın zaferinden söz etmiştir.

      S. 79- "Tebuk" nedir ve Tebuk gazvesi hangi yılda vuku bulmuştur?
      C. 79- Tebuk çeşmenin kenarında yapılan yüksek ve sağlam bir kalenin ismiydi. Bu kale Suriye sınırında, Hicaz ve Şam yolunun arasında yer almıştı. Tebuk gazvesi de hicretin 9. Yılında meydana gelmiştir.

      S. 80- "Ceyş'ul- Usre" neyin ismidir ve neden bu isimle meşhur olmuştur?
      C. 80- Ceyş'ul- Usre, İslam ordusunun adı idi, Resulullah (s.a.a) ordusuyla Medine ve Tebuk yolu arasında çok zorluklarla karşılaştıklarından dolayı o hazretin ordusuna Ceyş'ul- Usre denilmiştir.

      S. 81- Resulullah (s.a.a)'in en son katıldığı gazvenin ismi ne idi?
      C. 81- Tebuk Gazvesi'dir

      S. 82- Cihad-ı Esğer ve Cihad-ı Ekber'den maksat nedir?
      C. 82- Resulullah (s.a.a)'in buyurduğuna göre, "Cihat-ı Esğer" (küçük cihad) yani savaş meydanında düşmanla savaşmak; ama Cihad-ı Ekber (büyük cihad) yani nefsi isteklerle mücadele etmek, demektir.

      S. 83- İslam'da yapılan ilk tabut ne zaman ve kimin için yapıldı?
      C. 83- Hicretin sekizinci yılında, Resulullah'ın üvey kızı ve Ebu'l As bin Rebi'nin de hanımı olan Zeyneb vefat ettiğinde onun için bir tabut yaptılar ve bu İslam'da yapılan ilk tabuttur.[24]

      S. 84- Resulullah'ın miraç kıssası Kur'ân'ın hangi sure ve ayetinde zikredilmiştir?
      C. 84- Bu kıssa, "İsra" suresinin ilk ayetinde zikredilmiştir, "Necm" suresinin ayetlerinde de ona değinilmiştir. ALLAH Teala İsra Suresinin ilk ayetinde şöyle buyuruyor: "Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O ALLAH münezzeh (ve yücedir). Gerçekten O, işiten ve görendir."

      S. 85- Resulullah'ın miraçı ne zaman vuku bulmuştur?
      C. 85- Hicretten altı ay önce, diğer bir nakle göre bi'setin ikinci yılında vuku bulmuştur. Ama İbn-i İshak ve İbn-i Hişam Hz. Peygamber (s.a.a)'in miraçının bi'setin onuncu yılında vuku bulduğunu söylüyorlar. Beyhaki de miraçın, bi'setin on ikinci yılında vuku bulduğunu vurgulamaktadır.
      S. 86- Resulullah (s.a.a) kaç defa miraça gitti?
      C. 86- İmam Sadık (a.s)'ın rivayetine göre 120 defa miraça gitti.[25]

      S. 87- Miraç'ta hz. Resulullah'a ne gibi şeyler tavsiye edildi?
      C. 87- Bütün miraçlarda ALLAH Teala, Hz. Ali ve ondan sonraki İmamların velayet ve imametini, diğer farzlardan daha çok tavsiye etti.

      S. 88- Resulullah (s.a.a)'in miracı, ne şekilde idi?
      C. 88- Pek çok rivayetler, Hz. Peygamber'in miracının ruhani değil cismani olduğunu bildirmekteler.

      S. 89- Resulullah (s.a.a)'in miracının sebebi ne idi?
      C. 89- İmam Seccad (a.s. ) bu hususta şöyle buyuruyor: "ALLAH Teala'nın Hz. Peygamber'i miraaa götürmesi; hakikatleri, cennet ve cehennemi, ilginç ve harika yaratıklarını, onların sır ve remizlerini, hilkat aleminin genişliğini ve sonsuz kudretinin eserlerini O Hazret'e göstermek ve O'nu bunlardan haberdar kılmak içindi."

      S. 90- miraç gecesinde Resulullah (s.a.a)'in kendisiyle miraca gittiği bineğin ismi ne idi?
      C. 90- Burak idi.

      S. 91- Resulullah (s.a.a) miraç yolculuğuna nereden başladı?
      C. 91- Peygamber-i Ekrem (s.a.a) miraç yokluğuna bacısı Ümmü Hani'nin evinden başladı, Filistin'de vaki olan Beyt'ul- Mukaddes'e doğru hareket etti, Beyt'ul- Lehm'i (Hz. İsa'nın doğum yerini), peygamberlerin ev ve eserlerini gördükten kısa bir süre sonra o noktadan göklere doğru üruç etti (yükseldi).

      S. 92- "Menzilet" hadisini kim buyurmuş ve kimin hakkında buyrulmuştur?
      C. 92- Menzilet hadisini Resulullah (s.a.a) Hz. Ali hakkında buyurmuştur. Hadis şöyledir: "Ya Ali, sen bana nispet, (menzilet-makam açısından) Harun'un Musa'ya olan nispeti gibisin; şu farkla ki, benden sonra bir peygamber olmayacaktır."
      Bu hadiste "menzilet" lafzı geçtiğinden dolayı menzilet hadisiyle meşhur olmuştur.

      S. 93- Resulullah (s.a.a)'in çocuklara selam vermesinin sebebi ne idi?
      C. 93- Resulullah (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmuştur: "Çocuklara selam vermeyi, benden sonra sünnet olması için ölünceye kadar terk etmeyeceğim" [26]

      S. 94- Ramazan ayının orucu ne zaman farz kılındı?
      C. 95- Ramazan ayının orucu, hicretin ikinci yılı Şaban ayının sonunda farz kılındı. Bakara Suresinin 183. ayeti orucun farz kılınması, 184 ve 185. ayetleri de orucun zaman ve süresi hakkındadır.

      S. 95- Neden ALLAH Teala, Hz. Peygamberin ümmetine otuz gün, diğer ümmetlere ise otuz günden fazla oruç farz kıldı?
      C. 95- Resulullah (s.a.a) bir Yahudi'nin sorusunun cevabında şöyle buyurdular: "Hz. Adem cennette nehy edildiği ağaçtan bir miktar yediğinde, o yediği şey otuz gün onun karnında baki kaldı. Bundan dolayı ALLAH Teala onun nesline otuz gün aç ve susuz kalmayı farz kıldı. Daha sonra o otuz günü, "Oruç" adıyla benim ümmetime farz kıldı."
      Resulullah (s.a.a) sözünün devamında şu ayeti okudu: "Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki, sakınırsınız" [27]

      S. 96- Fıtra zekatı, ne zaman farz kılındı?
      C. 96- Hicretin ikinci yılında Fıtır (Ramazan) bayramı günü, Fıtra zekatı farz kılındı.

      S. 97- İlk fıtır ve kurban bayramı namazı, ne zaman ve kimin vasıtasıyla kıldırıldı?
      C. 97- Hicretin ikinci yılında Hz. Peygamber (s.a.a) vasıtasıyla kıldırıldı.

      S. 98- Resulullah (s.a.a) neden erkek evlat sahibi olamadı (erkek evlatları yaşamadı)?
      C. 98- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sebebi şudur ki, Resulullah (s.a.a) nebi ve resul olarak yaratıldı, Ali (a.s) da O'nun vasisi ve halefisi (yerinde oturanı) olarak yaratıldı. Eğer Resulullah (s.a.a)'in erkek çocuğu olsaydı, O hazretten sonra O'nun halifesi olup, Hz. Ali'den öne geçmiş olurdu; neticede Hz. Ali (a.s)'ınvasilik ve halifeliği gerçekleşmiş olmazdı." [28]

      S. 99- Hz. Peygamber (s.a.a)'in en büyük kızının ismi ne idi ve hangi yılda vefat etti?
      C. 99- Hz. Peygamber (s.a.a)'in en büyük kızı Zeyneb idi (üvey), bi'setten önce teyzesi oğlu Ebu'l As'la evlenmişti, hicretin sekizinci yılının sonlarında vefat etti.

      S. 100- Hz. Peygamber (s.a.a)'in yakın ashabından bir kaç kişinin ismi ne idi?
      1. C. 100- Hz. Peygamber (s.a.a)'in yakın ashabının isimleri şunlardır:
      Selman-ı Farisi. (Hz. Ali onu Lokman-ı Hekim'den üstün biliyordu.)
      a) Ebuzer-i Gifari. (Hz. Peygamber (s.a.a) onu ümmetin sıddıkı ve zühtte de İsa bin Meryem'in bir benzeri kabul ediyordu.)
      b) Ebu Ma'bed Mikdad bin Esved.
      c) Bilal bin Riyah-i Habeşi. (Hz. Peygamber (s.a.a)'in müezzini.)
      d) Cabir bin Abdullah-i Ensari. (Bedir savaşına katılan ve "Er'bain günü" İmam Hüseyin'in kabrini ilk ziyaret eden şanı yüce sahabedir.)
      e) Huzeyfe bin Yemani.
      f) Ebu Eyyub-i Ensari. (Resulullah (s.a.a) Mekke'den Medine'ye hicret ettiğinde onun evine misafir oldular.)
      g) Halid bin Said bin As. (İlk iman edenlerdendir. Onun Müslüman olmasının sebebi şudur: Uykuda bir ateşin alevlendiğini görüyor, babası onu o ateşe atmak istiyor, fakat Resulullah onu kendisine doğru çekip ateşten kurtarıyor. Bundan dolayı uykudan uyanınca gidip Müslüman oluyor.)
      h) Huzeyme bin Sabit-i Ensari.
      i) Zeyd bin Harise.
      j) Ebu Ducane.
      k) Abdullah bin Mes'ud-i Hüzeli.
      l) Ammar bin Yasir.
      m) Kays bin Asım-i Minkari.

      S. 101- "Beni Selim" kabilesinden bin kişilik bir grubun imanına sebep olan kertenkele meselesi ne idi?
      C. 101- Bir gün göçebe bir Arap kertenkeleyi elbisesinin kolunda saklayıp Hz. Peygamber (s.a.a)'in yanına gelerek yüksek bir sesle: " Bu kertenkele sana iman etmedikçe ben iman etmem." deyip kertenkeleyi yere attı. Resulullah (s.a.a); "Ey kertenkele!" diye buyurdu. Kertenkele herkesin işiteceği açık bir dille; "Buyurun, emredin" dedi. Resulullah (s.a.a); "Kime tapıyorsun?" diye sordu. Kertenkele, "Arşı gökte, rahmeti cennette, azabı da cehennemde olan ALLAH'a" dedi. Resulullah (s.a.a); "Ben kimim?"diye buyurdular. Kertenkele; "Sen alemlerin rabbinin resulü ve Peygamberlerin sonuncususun. Seni tasdik eden kurtuluşa erer, seni tekzip eden ziyana uğrar." dedi.
      Göçebe Arap bunları duyunca çok etkilenip Hz. Peygambere dönerek şöyle dedi:
      "Şehadet ederim ki, ALLAH birdir, eşi yoktur, sen ise O'nun Resulüsün."
      Göçebe Arap bunları dedikten sonra kamil bir imanla kabilesine doğru döndü, onları İslam'a davet etti, neticede onun kabilesinden bin kişi Müslüman oldu.[29]

      S. 102- "Tebliğ" ayeti nerede ve hangi münasebetten dolayı Resulullah'a nazil oldu?
      C. 102- Tebliğ ayeti, Hz. Peygamber'in son haccı olan Haccet'ul- Veda'da Hz. Ali (a.s)'ınvelayet ve hilafetiyle ilgili nazil oldu. Ayetin Meali şöyledir:
      "Ey Peygamber, Rabb'inden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun, ALLAH seni insanlardan koruyacaktır." [30]

      S. 103- Hz. Peygamber'in Hz. Ali'yi halife seçmesiyle ilgili ayet ne zaman nazil oldu?
      C. 103- Resulullah (s.a.a) Veda Haccından dönerken "Gadir-i Hum" denilen yerde nazil oldu.

      S. 104- Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'yi halife seçerken ne buyurdular?
      C. 104- Resulullah (s.a.a) öğle namazını Gadir-i Hum'da kıldırdıktan sonra halk devenin eğerleriyle Resulullah (s.a.a) için bir minber yaptılar. Resulullah (s.a.a) ALLAH'a hamt ve senadan sonra Hz. Ali (a.s)'ınelini tutup şöyle buyurdular:
      "Ben kimin mevlası isem, Ali de onu mevlasıdır; ALLAH'ım' Ali'yi seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, yardımını ondan esirgeyene yardımını esirge."

      S. 105- Kur'ân'ın en son ayeti nerede Resulullah (s.a.a) 'e nazil oldu ve bu ayet hangi surededir?
      C. 105- Kur'ân'ın en son ayeti, Hz. Peygamber (s.a.a) Haccet'ul- Veda'da Hz. Ali'yi kendisine vasi ve halife tayin ettikten sonra nazil oldu. Bu ayet, Maide suresinin üçüncü ayetidir. Ayetin meali şöyledir:
      "Bugün küfre sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkamaktan) umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi size tamamladım ve bir din olarak İslam'ı seçip, beğendim."

      S. 106- Hz. Peygamber'in en son haccının ismi nedir?
      C. 106- Resulullah (s.a.a)'in en son haccının çeşitli isimleri vardır. Örneğin:
      a) Haccet'ul- Veda.
      b) Haccet'ul- Kemal.
      c) Haccet'ut Temam.
      d) Haccet'ul- Belağ.

      S. 107- Gadir-i Hum vakasının, ebedileşmesinin sebebi nedir?
      C. 107- Gadir-i Hum vakıasının edebileşmesinin sebeplerinden biri, iki ayetin bu önemli vakıa hakkında nazil olmasıdır. Kur'ân var oldukça, bu tarihi vakıa da var olacaktır. O iki ayet, Maide Suresinin 67. ayetiyle 3. ayetidir.

      S. 108- Hicretin onuncu yılında Medine'ye gelerek iman eden, fakat doğum yerine döndükten sonra peygamberlik iddiasında bulunan şahsın ismi nedir?
      C. 108- Bu şahsın ismi Museyleme'dir. Vatanına döndükten sonra peygamberlik iddiasında bulundu, bazı saf veya mutaassıp insanları çevresine topladıktan az müddet sonra, bir grup ashabıyla birlikte öldürülerek bu batıl davası da temizlenmiş oldu.

      S. 109- Resulullah (s.a.a), ömrünün son anlarında usul-u dinden hangi aslı savundu?
      C. 109- Resulullah (s.a.a) mübarek ömrünün son anlarına kadar, halifenin asıl ekseninden sapmaması için imamet esasını savundu. Hz. Ali (a.s)'ınhilafetini yazılı olarak sağlamlaştırmak ve kendisinden sonra canlı bir senet bırakmak için şöyle buyurdular: "Önemli bir şeyi yazmam için bana kâğıt ve mürekkep getirin"
      Ama risalet ve imamet makamına saygısızlık yapan bir grup kimseler, Ömer başta olmak üzere "Peygamber sayıklıyor" diyerek o mektubun yazılmasına mani oldular.

      S. 110- Acaba Hz. Peygamber'den sonra imamet ve önderlik makamı, nasla olan bir makam mı, yoksa seçimle olan bir makam mıdır?
      C. 110- Bu konuda Müslümanlar arasında iki görüş vardır; Şiiler, imamet ve yöneticilik makamının tensibi bir makam (yani ALLAH'ın emriyle) olduğuna inanmaktalar. Ama Sünniler, bu makamın intihabi bir makam olduğunu (yani Hz. Peygamber'den sonra ümmetin önderini halkın seçmesi gerektiği) kanaatindeler. Elbette bu iki grup, kendi görüşleri için, çeşitli deliller ileri sürmüşlerdir.

      S. 111- Hz. Peygamber (s.a.a)'i öldürmek komplosunda rolü olan Ebu Leheb'in hanımının ismi ne idi?
      C. 111- Ümmü Cemil idi.

      S. 112- Küfrün ele başlarından olup atını Hz. Peygamber (s.a.a)'i öldürmek için besleyen ve sonunda Hz. Peygamber'in eliyle öldürülen şahsın ismi nedir?
      C. 112- Ubey bin Halef'tir.

      S. 113- Vahyin katipleri kaç kişiydi ve isimleri nedir?
      C. 113- Onların meşhurları şunlardır:
      1) Hz. Ali bin Ebi Talib.
      2) Abdullah bin Mes'ud.
      3) Zeyd bin Sabit.
      4) Muaz bin Cebel.
      5) Ubey bin Ka'b.

      S. 114- Resulullah (s.a.a)'in bize emanet bıraktığı iki değerli şey nedir?
      C. 114- İki değerli emanetin biri Kur'ân, diğeri ise Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyti'dir.

      S. 115- Kur'ân'ın içeriği kaç mevzudan ibarettir?
      C. 115- Kur'ân'ın içeriği dört mevzudan ibarettir:
      1) Akaid.
      2) Şeriat ve kanunlar (ibadat ve muamelat).
      3) Ahlaki sözler.
      4) Eğitici öyküler.

      S. 116- Kur'ân'ın tahriften korunmasına sebep olan etken nedir?
      C. 116- Resulullah (s.a.a)'in ileri görüşlüğü (tedbiri), Müslümanların Kur'ân'ı ezberlemeleri, onu yazma ve yayınlamadaki çaba ve gayretleri.

      S. 117- Resulullah (s.a.a)'in mucizeleri kaç kısımdır?
      C. 117- Resulullah (s.a.a)'in mucizeleri yedi kısma ayrılır:
      1) Semavi cisimlere ait olan mucizeler: Ayın ikiye bölünmesi, güneşin geri çevrilmesi; yağmur, mâide (sofra), yemek ve meyvelerin gökten inmesi.
      2) Cansız ve canlı varlıklardan görülen mucizeler: Taş ve ağacın Hazrete selam vermesi, O'nun emriyle ağacın hareket etmesi; elinde kumların tesbih ve zikir etmesi ve hurma yaprağının Ebu Ducane'ye kılıç olması gibi.
      3) Hayvanlarda görülen mucizeler: Âl-i Zuheyr'in buzağısının konuşup halkı o Hazretin peygamberliğine davet etmesi; kurdun, devenin, kertenkelenin ve zehirlenmiş koyunun konuşmaları gibi.
      4) Ölüleri diriltmek ve hastalara şifa vermek hakkındaki mucizeler: Hz. Ali (a.s)'ıngözünün ağrısının O Hazretin mübarek ağzının suyuyla iyileşmesi; bir kaç hurmayla kaç bin kişiyi doyurması; parmaklarının arasından çıkan suyla bir grup insanların at ve develerinin suya kanması; etini yediği ceylanı diriltmesi, Muaz bin Afra'nın elini iyileştirmesi gibi.
      5) Düşmanların şerrinin etkili olmaması hakkındaki mucizeler: Alay edenlerin helak olması, Utbe bin Ebi Leheb'in aslan vesilesiyle parçalanması gibi.
      6) O Hazretin şeytan ve cinlere musallat olması ve onlardan bazılarının iman etmesi hususundaki mucizeleri.
      7) Gayptan haber vermekle ilgili mucizeler.[31]

      S. 118- Hz. Peygamber (s.a.a)'in daima diri ve ebedi olan mucizesi nedir?
      C. 118- Hz. Peygamber (s.a.a)'in ebedi olan mucizesi, Kur'ân-ı Kerim'dir. Kur'ân sadece lafız, fesahat ve belağat açısından mucize değildir, belki mana, ahkam ve kanunlara sahip olma açısından da mucizedir. İlim ilerledikçe, İslam ve Kuran'ın ebedileşme sırrı daha da aydınlanıyor.

      S. 119- Mucize nedir?
      C. 119- Mucize, diğer kimselerin yapmasından aciz olduğu olağan üstü bir iştir. Mucize şu özelliklere sahip olmalıdır:
      1) İnsanların, hatta yeteneklilerin gücünün üzerindeki bir iş olmalıdır.
      2) Tehaddiyle (meydan okumakla) birlikte olmamalıdır.
      3) Nübuvvet iddiasıyla birlikte olmalıdır. (Bu özellik Peygamberlere mahsus).

      S. 120- Acaba Hz. Peygamber (s.a.a) kendisinden istenilen bütün mucizeleri yapıyor muydu?
      C. 120- Hz. Peygamber (s.a.a)'den mucize istemeleri, eğer gerçekten doğru ve hakikati tanımak için olsaydı, Hazret ALLAH'ın izniyle mucize yapardı. Ama mucize istemeleri bahane veya alay için olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.a) o isteği kabul etmezdi.

      S. 121- Acaba peygamberler, mucize göstermekte ALLAH'ın iznine muhtaç mıydılar?
      C. 121- Evet ALLAH'ın iznine muhtaçtılar.

      S. 122- Mucize, sihir ve büyü arasındaki fark nedir?
      C. 122- Sihirbazlar, bazı eğitim ve öğretimlerle sihir ve büyücülük yapıyorlar. Ama peygamberlerin mucizesi ALLAH'ın onlara verdiği kudretle olmaktadır; hiçbir eğitim ve öğretime ihtiyaçları yoktur. Sihirbazlar ancak birkaç şeyde sihir yapabilirler, ama peygamberler her çeşit olağan üstü işler yapıyorlar.

      S. 123- Peygamberlerin özelliklerinden biri olan masumiyetten maksat nedir?
      C123- Peygamberlerin masumiyetinden maksat, onların kendi risalet (görev)lerinde yanılıp hata yapmamalarıdır. Onlar sahip oldukları ilim ve yakinden dolayı, günah yapmaz ve günah yapmayı akıllarından bile geçirmezlerdi.

      S. 124- Kur'ân'da zikredilen "Hatem'un- Nebiyyin"den maksat nedir?
      C. 124- Hatem'un- Nebiyyin'den maksat, peygamberlik döneminin sona ermesi, artık vahiy yoluyla yeni bir dinin gelmeyeceği ve İslam dininin İlahi dinlerin en sonuncusu olmasıdır.

      S. 125- Neden peygamberler insan türünden idiler?
      C. 125- Peygamberlerin insan türünden olmasının sebebi, yapatıklarının, biz insanlar için örnek olması içindir. Eğer insan cinsinden olmayıp biz insanlar gibi yaşamasaydılar, usve ve örnek olarak tanıtılmazlardı. Bundan dolayı peygamberler bizim gibi yiyip içiyor, evleniyor, hayatlarını sürdürmek etmek için çalışıyor ve bir süre sonra bu dünyadan göçüyorlardı. Vahiy yoluyla ALLAH Teala ile ilişkileri sayesinde, hakikat peşinde olan insanlar için yaşam örneği idiler.[32]

      S. 126- İlk İslami antlaşmanın ismi nedir bu antlaşma nerde yapıldı ve onun içeriği ne idi?
      C. 126- İlk İslami antlaşmanın ismi, Akabe antlaşması'dır. Bi'setin on ikinci yılında Medine halkından bir grup insanlar müslüman olduktan sonra, on iki kişiden oluşan bir grupla Medine'den hareket edip Akabe'de Resulullah (s.a.a) ile görüştüler. İlk İslami antlaşma orada yapılmış oldu. Antlaşmanın içeriği şöyle idi:
      Aşağıdaki vazifelerle amel etmemiz için Resulullah (s.a.a)'le antlaştık:
      1) ALLAH'a ortak koşmayacağız.
      2) Hırsızlık ve zina yapmayacağız.
      3) Çocuklarımızı öldürmeyeceğiz.
      4) Birbirimize iftira etmeyeceğiz.
      5) Kötü işler yapmayacağız, iyi işlerde itaat edeceğiz.[33]

      S. 127- "Dar'ün- Nedve" nedir?
      C. 127- Dar'un- Nedve, Kureyş büyüklerinin, zorluk ve sorunlara çözüm yolu bulmak için toplandıkları yerin ismidir.

      S. 128- Alkollü ve genel olarak sarhoş edici meşrubatın haram kılınmasıyla ilgili ayet hangi yılda inmiştir?
      C. 128- Alkollü meşrubat ve sarhoş edici şeylerin haram kılınma emri, hicretin dördüncü yılında Hz. Peygamber (s.a.a)'e nazil oldu.[34]

      S. 129- Resulullah (s.a.a) kadınlardan nasıl bey'at aldı ve bey'atin sebebi ne idi?
      C. 129- Bey'atin alınma şekli şöyle idi: Resulullah (s.a.a) suyla dolu bir kab getirmelerini istedi, kabı getirdiklerinde hazret içine biraz esans döktüler, sonra elini onun içine daldırıp Mümtehine suresinin şu on ikinci ayetini okudular:
      "Ey Peygamber, mümin kadınlar, ALLAH'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarnı öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (Gayr-i meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), maruf (iyi ve yararlı bir iş) konusunda sana isyan etmemek üzere, sana bey'at etmek amacıyla geldikleri zaman, onların bey'atlerini iste. Şüphesiz ALLAH çok bağışlayan ve çok esirgeyendir."
      Sonra yerinden kalktı ve kadınlara şöyle buyurdu: "Kur'ân'dan okuduğum şartlarla bana bey'at etmek isteyenler kabın içerisindeki suya elini dokundurarak mezkur şartlara vefalı kalacağını bildirsinler."
      Bu bey'atin sebebi, Mekkeli kadınlar arasında iffetli olmayan kadınların olması idi. Onlardan bey'at alınmadığı takdirde iğrenç işlerine, gizlide de olsa devam etmeleri ihtimali vardı.

      S. 130- Kıblenin Beyt'ul- Mukaddes'ten Ka'be'ye doğru değişmesinin emri hangi yılda Hz. Peygamber'e nazil oldu ve bunun sebebi ne idi?
      C. 130- Hicretin ikinci yılında kıblenin değişme emri Hz. Peygamber'e nazil oldu. Bunun sebebi ise şu idi: Yahudiler, kendisini kamil bir din bilen İslam'ın müstakil bir kıblesinin olmamasını onun için bir eksiklik sayıyor ve İslam'ın evrensel bir din olduğuna inanmıyorlardı. Zu Kıbleteyn Mescidi, o önemli vakıanın anısıdır.[35]

      S. 131- Arapların Hz. Peygamber (s.a.a)'in önderliğinde yaptığı ilk hac merasimi ne zaman ve hangi yılda yapıldı?
      C. 131- Hicretin 8. Yılı zilkade ayının yarısında yapıldı. Yani Hz. Peygamber (s.a.a) Huneyn ganimetlerini bölüp bitirdikten sonra, haccın manevi merasimine hazırlandılar.

      S. 132- Hz. Peygamber (s.a.a) hicretin 8.yılında Mekke'yi terk edince, Mekke'ye kimi vali tayin etti ve bunun sebebi ne idi?
      C. 132- Hz. Peygamber (s.a.a), hicretin 8. Yılında Mekke'yi terk ettiklerinde, sabırlı ve akıllı bir genç olan Attab bin Esid'i Mekke'ye vali tayin etti. Bu bölgenin siyasi ve dini işlerini doğru bir şekilde idare etmek ve gıyabında bir kargaşalık çıkmaması için bazılarının o bölgede görevlendirilmesi gerekiyordu.

      S. 133- Neden Hz. Peygamber (s.a.a) onca yaşlı kişilerin olmasına rağmen yirmi yaşındaki bir genci Mekke'ye vali tayin etti?
      C. 133- Hz. Peygamber (s.a.a) yeni Müslüman olmuş 23 yaşındaki bir genci (Attab bin Esid'i), Mekke'ye vali tayin ederek onu bir çok yaşlılara tercih etmekle vehimler seddini kırdı. Hz. Peygamber (s.a.a) bu ameliyle, yüksek makamlara erişmenin liyakate bağlı olduğunu ve yaş küçüklüğünün layık olduğu takdirde buna mani olmadığını ispatlamış oldu.

      S. 134- "Dırar" mescidi, kimin emriyle, nerede ve ne hedef için yapıldı?
      C. 134- Dırar Mescidi, Ebu Amir'in (Uhud savaşının meşhur şehidi olan Hanzale'nin babası) emriyle Kuba denilen köyde Müslümanların camisi karşısında yapıldı. Ebu Amir, din ve dini kültürün hakim olduğu bir ülkede dini yıkmak için en iyi vesilenin din adından su istifade ederek her şeyden daha fazla dine zarar verebileceğini hissetmişti. Bundan dolayı Dırar Mescidi'ni yapmaya teşebbüs etti.

      S. 135- Resulullah (s.a.a)'in, yerle bir edilmesi, direklerinin yakılması, yerinin de bir müddete kadar çöplük olarak kullanılmasını emrettiği caminin ismi nedir ve onun yıkılması ne gibi sonuçlar doğurdu?
      C. 135- O caminin ismi Dırar idi. Onun yıkılması, nifak grubunun gövdesine çok ağır darbe indirdi. Artık o günden sonra, bu nifak grubunun bağları çözülmüş oldu. Onların tek himayecisi olan "Abdullah bin Ubey" de Tebuk savaşından iki ay sonra öldü, onun ölmesiyle bu nifak ordusu daha bir bozguna uğradı.

      S. 136- Resulullah (s.a.a)'in, Hz. Ali'yi Yemen'e gönderirken ona yaptığı dört önemli tavsiye ne idi?
      C. 136- Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'ye şöyle buyurdu:
      a) Dua ve münacatı kendine meslek edin, zira dua genellikle icabetle beraberdir.
      b) Tüm hallerinde şükredici ol. Çünkü şükretmek nimetin çoğalmasına sebep olur.
      c) Bir kimse veya bir grupla anlaşma yaptığında, o anlaşmayı saygılı say.
      d) Halka hile yapmaktan, onları aldatmaktan sakın. Zira kötü adamların hileleri kendilerine döner.

      S. 137- "Ulu'l- Azm" ne demektir ve kaç peygamber Ulu'l- Azm olarak tanıtılmıştır?
      C. 137- Peygamberlerden beş tanesi şeriat (kitap ve risalet) sahibi olduklarından dolayı onlara "Ulu'l- Azm" denilmiştir. Onlar şunlardır:
      a) Hz. Nuh.
      b) Hz. İbrahim.
      c) Hz. Musa Hz. İsa.
      d) Hz. MUHAMMED.[36]

      S. 138- "Ulu'l azm" olan pegamberlerin isimleri hangi surede geçmiştir?
      C. 138- Ulu'l- Azm peygamberlerin isimleri, Ahzab suresinin yedinci ve Şura suresinin on üçüncü ayetlerinde geçmiştir.

      S. 139- Hz. Peygamber'in neseb-i şerifini beyan edin?
      C.139- Hz. Peygamber'in nesebi (babaları) şöyledir:
      1) Abdullah.
      2) Abdulmuttalib.
      3) Haşim.
      4) Abdumenaf.
      5) Kusay.
      6) Kelab.
      7) Murre.
      8) Ka'b.
      9) Luvey.
      10) Galiba.
      11) Fihr.
      12) Malik.
      13) Nizar.
      14) Mead.
      15) Adnan.
      Adnan'a kadar Hz. Peygamber (s.a.a)'in nesep silsilesi hakkında, nesep uzmanları arasında görüş ittifakı vardır. Ama Adnan'dan Hz. Adem'e dek bir çok görüş ihtilafı vardır. Bundan dolayı bir rivayete göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
      "Benim nesebim Adnan'a yetiştiğinde oroda durun"[37]

      S. 140- Hz. Peygamber (s.a.a)'in nesep silsilesi kaç vasıtayla Hz. Adem'e ulaşıyor?
      C. 140- Kırk sekiz vasıtayla Hz. Adem'e ulaşıyor. Bu silsile içerisinde Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Nuh, Hz. İdris gibi peygamberler de bulunmaktadır.

      S. 141- Cahiliye asrında Hz. Peygamber'in birinci ceddi olan Abdulmuttalib'in sünnet edindiği ve ALLAH Teala'nın da İslam kanununda onu kabul ettiği beş şey nedir?
      C. 141- Sünnet olan o beş şey şunlardır
      1) Üvey annenin üvey evlâtlarına haram olması.
      2) Hazinenin humusunun farz olması.
      3) Zemzem kuyusundan hacılara su vermenin gerekliği.
      4) Öldüren insanın diyetinin 100 deve olarak kararlaştırılması.
      5) Ka'be'nin etrafında yedi defa tavaf etmek.

      S. 142- Hangi zamanda, Arabistan yarım adasında puta tapma sünnetinin kökü kazıldı?
      C. 142- Hicretin dokuzuncu yılında Mekke'de Hz. Ali vasıtasıyla Bereat suresi ve Resulullah (s.a.a)'in bildirisi okunduktan dört ay geçmişken müşrikler grup-grup tevhit dinine yöneldiler. Böylece hicretin onuncu yılının yarılarında, Arabistan yarım adasında puta tapmanın kökü kesilmiş oldu.

      S. 143- Hangi tarihte öğle, ikindi ve yatsı namazları dört, akşam namazı ise üç rek'at olarak farz kılındı?
      C. 143- Hicretten önce beş vakit namazlar, ikişer rekat olarak kılınıyordu. Ama hicretin ilk yılında ALLAH'ın emriyle misafir olmayanların namazlarına yedi rekat daha artırıldı; yani öğle, ikindi ve yatsı namazları dörder rekat, akşam namazı ise üç rekat olarak kılındı.

      S. 144- Ezan ve ikamet ne zaman, ibadi müstahap vazifelerden sayıldı?
      C. 144- Hicretin ilk yılında.

      S. 145- ALLAH Teala'nın, Enfal suresinin 45, 46 ve 47. ayetlerinde Müslümanlara tavsiye ettiği zafer ve galibiyetin remzi (sırrı) nedir?
      C. 145- ALLAH Teala'nın Müslümanlara açıkladığı altı zafer ve galibiyet remzi şunlardır.
      1) Dayanıklı olmak.
      2) ALLAH'ı çokça zikretmek.
      3) ALLAH ve Resulüne itaat etmek.
      4) Çekişmemek ve birliği korumak.
      5) Sabretmek (direnmek).
      6) Azgınlık ve gösteriş yapmamak.[38]

      S. 146- Hicap (örtünme) emri ne zaman nazil oldu?
      C. 146- Hicretin beşinci yılında Nur suresinin 31. ayetinin nazil olmasıyla kadınlar için örtünme farz kılındı.

      S. 147- Özel ibadetgahlarında ALLAH Teala ile münacat eden peygamberler kimlerdi?
      C. 147- Üç Peygamber özel ibadethaglarında ALLAH Teala'yla münacat etmişlerdir:
      Hz. Musa Tur dağında, Hz. Yunus denizde balığın karnında, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) de Beyt'ul- Mamur'da.[39]

      S. 148- "Hilf'ul- Fudul" antlaşması ne idi ve niçin bu isimle meşhur oldu?
      C. 148- Nakl edilğine göre cahiliye döneminde Fuzeyl bin Hars, Fuzeyl bin Vidaa, ve Mufazzal isminde üç kişi, Mekke'de mazlumları savunacaklarına dair yemin ettiler. Bu üç kişinin ismi "Fadl" maddesinde ortak olduğundan dolayı onların antlaşması "Hilf'ul- Fudul" olarak meşhur oldu. İlginç şu ki Resulullah (s.a.a) de bu antlaşmaya katılmıştı.[40]

      S. 149- ALLAH'ın yarattığı ilk şey ne idi?
      C. 149- Bir hadiste şöyle geçmiştir:
      "ALLAH'ın yaratığı ilk şey, Hz. MUHAMMED (s.a.a) ile Hz. Ali (a.s)'ınnurlarıydı."

      S. 150- Hz. Peygamber'in söz ve amellerinin tümüne ne diyorlar?
      C. 150- Sünnet ve siret diyorlar.

      S. 151- Peygamberler vasıtası ile halka iletilen teklifler (ahkam), onların kendilerini de kapsıyor muydu?
      C. 151- Evet, onların kendilerini de kapsıyordu; bazen onların vazifeleri daha ağır oluyordu da diyebiliriz.

      S. 152- Hz. Peygamber (s.a.a), halkı hidayet ve irşat etmesine ve onca çektiği zahmetlere karşılık, halktan ücret istiyor muydu?
      C. 152- Hayır, istemiyordu; hiçbir peygamber de istememiştir.[41]

      S. 153- Acaba sadece peygamberler mi adaleti hakim kılmakla mükelleftirler?
      C. 153- Hayır, halkın kendisi de kıyam edip onu hakim kılmakla mükelleftirler. Nitekim Kur'ân şöyle buyuruyor:
      "Ant olsun, biz peygamberimizi apaçık olan belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye..." [42]


      [FONT=Arial]S. 154- "Velime" nedir? Resulullah (s.a.a) kaç şey hakkında onu tavsiye etmiştir?
      C. 154- Velime, ziyafet manasına gelmektedir. Resulullah (s.a.a) beş şey için velime verilmesini tavsiye etmiştir: Evlenmek, yeni doğan çocuk, çocuğun sünnet edilmesi, yeni ev almak, hac seferinden dönmek.

      S. 155- Resulullah (s.a.a) açısından komşuluk haddi ne kadardır?
      C. 155- Dört taraftan kırk ev komşu sayılmaktadır.

      S. 156- İslam'da hangi kanun ve kuralların uygulanması farz kılınmıştır?
      C. 156- ALLAH, Resulullah, masum İmam veya O'nlar tarafından toplumda vekil tayin edilen şahısların koydukları kanunların uygulanması farzdır.

      S. 157- Hz. Peygamber (s.a.a) açısından, bütün bereketler ne zaman İslam ümmetinden kaldırılmış olur?
      C. 157- İslam ümmeti (Müslümanlar) iyiliğe emr, kötülükten nehiy etmedikleri zaman.

      S. 158- Hz. Peygamber (s.a.a) açısından, ne zaman yer ve gökten İslam ümmetinin yardımına koşan bulunmaz?
      C. 158- Emr-i bil'maruf ve nehy-i an'il münkerden yüz çevirdikleri zaman.

      S. 159- Hangi yollarla, gerçek peygamberi gerçek olmayan sahte peygamberlerden ayırt edip tanımak mümkündür?
      C. 159- Üç yolla peygamberleri tanımak mümkündür:
      1) Mucizesinin olması.
      2) Önceki Peygamberin onun gelmesini müjdelemesi .
      3) Onun peygamberlik iddiasının doğruluğuna delalet eden nişanelerini (güvenilir ve yalancı olmaması gibi) araştırmak.

      S. 160- Resulullah (s.a.a) ne günü ve nerede vefat ettiler?
      C. 160- Resulullah (s.a.a), Hicretin on birinci yılı Sefer ayının yirmi sekizinde Pazartesi günü Medine-i Münevvere'de vefat ettiler.

      S. 161- Resulullah (s.a.a) kaç yaşında iken vefat ettiler?
      C. 161- 63 yaşında.

      S. 162- Resulullah (s.a.a)'in, gusül, kefen ve defin işlerini kim yaptı?
      C. 162- Hz. Ali bin Ebi Talib (a.s).

      S. 163- Resulullah'ın nübüvvet suresi kaç yıl sürdü?
      C. 163- Yirmi üç yıl, yani 40 yaşından 63 yaşına kadar.

      S. 164- Hz. Peygamber'in hayatı kaç döneme ayrılır?
      C. 164- Üç döneme ayrılır:
      1) Peygamberlikten önceki dönem (kırk yıl).
      2) Peygamberlikten sonra Mekke'deki dönem (13 yıl).
      3) Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonraki dönem (10 yıl).
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #18
        Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

        RESULULLAH (S.A.A)'İN YAŞANTISIYLA İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER

        En Güzel Örnek

        ALLAH-u Teala şöyle buyurmuştur:
        "Sizin için ALLAH'ın Resulünde güzel bir örnek vardır."[1]

        1- Kul Gibi Yemek Yemesi ve Oturması

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) kul gibi yemek yer, kul gibi oturur ve kendisinin de bir kul olduğunu biliyordu."[2]

        2- Uykudan Kalktığında Secde Etmesi

        İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) uykudan kalktığında (alnını yere koyarak) ALLAH'a secde ederdi."[3]

        3- Namaza Olan Aşkı

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a), ne yemeği ve ne de başka bir şeyi namaza tercih etmezdi; namaz vakti ulaştığında, ne ailesini tanırdı ve ne de dostunu."[4]

        4- Kur'ân Okuması

        İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a), Kur'an'ı herkesten daha güzel bir sesle okurdu."[5]

        5- Namazda Ağlaması

        İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a), hiçbir suçu olmaksızın ALLAH korkusundan o kadar ağlardı ki, namaz kıldığı yer (secdegahı) ıslanırdı."[6]

        6- Ümmetle Beraber Olması

        Enes bin Malik diyor ki:
        "Resulullah (s.a.a) hasta ziyaretine giderdi, cenazeyi teşyi ederdi ve kölenin davetine icabet ederdi."[7]

        7- Birlikte Oturduğu Kimseye Saygısı

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a)'in birlikte oturduğu kimsenin önünde ayağını uzatması kesinlikle görülmemiştir."[8]

        8- Sözü Kesmemesi

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) kimsenin sözünü, haddini aşmadıkça kesmezdi; kestiğinde de sakındırarak veya kalkarak bu işi yapardı."[9]

        9- Oturma Adabı

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) oturup kalkarken mutlaka ALLAH'ı anardı; meclislerde kendisi için özel bir yer seçmezdi ve bu işten nehy ederdi; bir toplantıya katıldığında meclisin son kesiminde (boş olan yerde) otururdu ve diğerlerine de böyle yapmalarını emrederdi."[10]

        10- Misafire Karşı Davranışı

        İmam Musa Kazım (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a)'e misafir geldiğinde, Hazret onunla birlikte yemek yerdi; misafir elini yemekten çekmedikçe, O elini çekmezdi."[11]

        11- Musafaha Etmesi

        İmam Cafer Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) bir kimseyle musafaha ettiğinde (tokalaştığında), o kimse elini geri çekmedikçe Hazret kesinlikle elini geri çekmezdi."[12]

        12- Güler Yüzlülüğü

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) sürekli güler yüzlü ve yumuşak huylu idi; sert ve katı değildi."[13]

        13- Konuşması

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) kimseyi kınamazdı; kabahatini yüzüne vurmazdı; sürçme ve ayıplarını aramazdı; sevabını ümit ettiği sözler dışında (bir şey) konuşmazdı."[14]

        14- Yemeği

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a), ALLAH ruhunu alıncaya dek sürekli arpa ekmeği yerdi."[15]

        15- Şakası

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) şaka ve lâtife yapardı ama haktan başka bir şey söylemezdi."[16]

        16- Normal Yemesi

        Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
        "Biz öyle bir aileyiz ki, acıkmadıkça yemek yemeyiz ve yediğimizde de doyasıya yemeyiz."[17]

        17- Toplumda Yemek Yemesi

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) toplumla birlikte yemek yediğinde, ilk olarak yemeğe elini O uzatırdı; halkın doyasıya yemesi için de yine son olarak yemekten O elini çekerdi."[18]

        18- Halkın Aklı Miktarınca Konuşması

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) kesinlikle kendi aklı miktarınca halkla konuşmamıştır. Kendisi (bu konuda) buyurmuştur ki: "Biz peygamberler topluluğu, insanlarla akılları miktarınca konuşmakla görevli kılınmışız."[19]

        19- Adaletle Bakışı

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) bakışlarını ashabı arasında taksim edir ve ona-buna (herkese) eşit olarak bakardı."[20]

        20- Şefkati

        İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) cemaat namazı kılarken bir çocuğun ağlama sesini duyduğunda, (cemaat namazına katılmış olan annenin çocuğuna yetişmesi için) namazı hafif ve kısa kılırdı."[21]

        21- ALLAH İçin Sinirlenmesi

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) İlahî sınırlar çiğnenmedikçe, kendisine yapılan zulümden dolayı intikam almazdı. İlahî sınırlar çiğnendiğinde sinirlenirdi; siniri de ALLAH içindi."[22]

        22- Misvak Kullanması

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) uykudan kalktığı her vakit dişlerini misvaklardı."[23]

        23- Vaktini Üçe Bölmesi

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) kendi evine gittiğinde vaktini üç kısma bölerdi: Bir kısmını ALLAH'a, bir kısmını ailesine ve bir kısmını da şahsi işlerine ayırırdı."[24]

        24- Dilini Koruması

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) dilini, O'nu ilgilendirmeyen ve O'na faydası olmayan şeylerden korurdu; diliyle halkı bir araya toplar ve onları kendisinden kaçırmazdı."[25]

        25- Güzel Ahlaklara Sahip Olması

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) herkesten daha cömert, daha cesaretli, daha doğru konuşan, daha vefalı, daha yumuşak huylu ve daha güzel muaşeret edendi."[26]

        26- Kız Çocuğu Olduğunda

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a)'e bir kız çocuğunun olduğuna dair müjde verildiğinde şöyle buyuruyordu: "Bir güldür; rızkı ise ALLAH'adır."[27]

        27- Kıbleye Doğru Oturması

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) genellikle kıbleye doğru otururdu."[28]

        28- Alçak Gönüllülüğü

        İmam Bakır (a.s), Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
        "Beş şeyi, benden sonra sünnet olması için ölünceye dek terketmeyeceğim:
        1) Kölelerle yerde yemek yemeği.
        2) Palanlanmış merkebe binmeği.
        3) Keçiyi elimle sağmayı.
        4) Yünlü elbise giymeği.
        5) Çocuklara selam vermeği.[29]

        29- Saç ve Sakalını Taraması

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) sürekli olarak saç ve sakalını tarayıp düzeltirdi; saç ve sakalını genellikle suyla (ıslatarak) düzeltip tarardı."[30]

        30- Konuşurken Tebessüm Etmesi

        Ebu Derda'dan şöyle dediği nakledilmiştir:
        "Resulullah (s.a.a) bir söz söylerken tebessüm ederdi."[31]

        31- Yürüyüşü

        İbn-i Abbas'tan şöyle dediği nakledilmiştir:
        "Resulullah (s.a.a) yol yürürken öyle canlı ve dinamik yürürdü ki, bu yürüyüş sahibinin aciz ve yorgun insanlar gibi yürümediği, hemen kendini gösterirdi."[32]

        32- Sade Yaşayışı

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) yerde yemek yerdi; köleler gibi (dizleri üzerinde) otururdu; kendi eliyle ayakkabı ve elbisesini yamardı; (bazen) palansız merkebe biner ve arkasına da birisini bindirirdi."[33]

        33- Şecaati

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Savaş şiddetlendiğinde ve düşmanla karşı karşıya geldiğimizde Resulullah'a sığınıyorduk; Resulullah'dan düşmana daha yakın bir kimse yoktu."[34]

        34- Hamd Etmesi

        "Resulullah (s.a.a) her gün üç yüz atmış kez ALLAH'a hamdederdi."[35]

        35- Konuşma Meclisi

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) konuştuğunda, meclistekiler başlarını aşağı eğerek (canı-gönülden O'nu) dinlerlerdi; öyle ki, sanki başlarının üzerinde bir kuş durmuştu.[36] Susunca ashap konuşmaya başlardı. Konuştuklarında ise, O Hazretin huzurunda birbirleriyle çekişmez ve niza etmezlerdi. Birisi konuştuğunda, o sözünü bitirinceye dek susup onu dinlerlerdi."[37]

        36- Ashabı Arasında Oturması

        Ebuzer diyor ki:
        "Resulullah (s.a.a) ashabı arasında (daire şeklinde) otururdu. Bir yabancı geldiğinde soru sormak için onlardan hangisinin Peygamber olduğunu ve sorusunu O'ndan soracağını bilemezdi."[38]

        37- Esans (Koku) Kullanması

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a), yemekten daha çok esansa (kokuya) para harcardı."[39]

        38- Ashabını Sorup-Soruşturması

        Enes'ten şöyle dediği nakledilmiştir:
        "Resulullah (s.a.a) ashabından birisini üç gün görmediğinde, onu sorup-soruştururdu; gaip (yolculuğa gitmiş) olduğunda, hakkında dua ederdi; hasta olduğunda ise, halini sormaya giderdi."[40]

        39- ALLAH'a Karşı Tevazusu

        İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) ALLAH-u Teala'nın O'nu peygamberliğe seçtiği günden O'nun ruhunu aldığı güne dek asla yaslanarak yemek yememiştir; bu ameli, ALLAH'a olan tevazusundan dolayı idi."[41]

        40- Ashabı Hoşnut Etmesi

        Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
        "Resulullah (s.a.a) ashabından birini üzüntülü gördüğünde, şaka ve latifeyle onu hoşnut eder ve şöyle buyururdu: "ALLAH-u Teala, kardeşlerinin yüzüne asık suratla bakan kimseyi sevmez."[42]

        _________________
        Kaynakça:

        [1] - Ahzab/21.
        [2] - Bihar, C. 16, S. 262.
        [3] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 39.
        [4] - Sünen'ün- Nebi, S. 268.
        [5] - Sünen'ün- Nebi, S. 311.
        [6] - Sünen'ün- Nebi, S. 32.
        [7] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 15.
        [8] - Bihar, C. 16, S. 236.
        [9] - Sünen'ün- Nebi, S. 18.
        [10] - Sünen'ün- Nebi, S. 16.
        [11] - Sünen'ün- Nebi, S. 67.
        [12] - Bihar, C. 16, S. 269.
        [13] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 14.
        [14] - Sünen'ün- Nebi, S. 17.
        [15] - Sünen'ün- Nebi, S. 49.
        [16] - Bihar, C. 16, S. 244.
        [17] - Sünen'ün- Nebi, S. 181.
        [18] - Sünen'ün- Nebî, S. 166.
        [19] - Sünen'ün- Nebî, S. 57.
        [20] - Usul-u Kafi, C. 2, S. 671.
        [21] - Sünen'ün- Nebi, S. 273.
        [22] - Sünen'ün- Nebi, S. 45.
        [23] - Sünen'ün- Nebi, S. 222.
        [24] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 13.
        [25] - Sünen'ün- Nebi, S. 15.
        [26] - Bihar, C. 16, S. 194.
        [27] - Sünen'ün- Nebi, S. 80.
        [28] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 26.
        [29] - Bihar, C. 16, S. 215.
        [30] - Sünen'ün- Nebi, S. 91.
        [31] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 21.
        [32] - Bihar, C. 16, S. 236.
        [33] - Nehc'ül- Balağa, hutbe 160, Subh-i Salih.
        [34] - Mehaccet'ul- Beyza, C. 4, S. 151.
        [35] - Bihar, C. 16, S. 257.
        [36] - Sessiz ve teveccühle dinlemelerinden kinayedir.
        [37] - Mekarim'ul- Ahlak. S. 15.
        [38] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 16.
        [39] - Bihar, C. 16, S. 248.
        [40] - Mekarim'ul- Ahlak, S. 19.
        [41] - Bihar, C. 16, S. 242.
        [42] - Sünen'ün- Nebi, S. 61.
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #19
          Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

          HZ. RESULULLAH'IN (S.A.A) MEDİNE'DEKİ SON HUTBESİ

          Bismillahirrahmanirrahim

          Bu, Resulullah (s.a.a)'in kötü ameller hakkında buyurduğu hutbenin tercümesidir. Bu hadis Şeyh Saduk'un "İkabl'ul- A'mal" kitabından tercüme edilmiştir.
          Şeyh Saduk (İbn-i Babeveyh Ebu Cafer MUHAMMED ibn-i Ali ibn-i el Huseyn-i Kummî) (r.a) Hicri 381 de vefat etmiştir.
          Bu hutbeyi MUHAMMED b. Musa b. Mütevekkil (r.a), o da MUHAMMED b. Cafer'den, o da Musa b. İmran'dan, o da amcası Hüseyin b. Yezid'den, o da Hammad b. Amr-i Nasibi'den, o da Ebu'l- Hasanî Horasani'den, o da Meysere b. Abdullah'dan, o da Ebu Aişe-i Sa'd'dan, o da Yezid b. Ömer b. Abdulaziz'den, o da Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, o da Abdullah b. Abbas'tan... şöyle nakletmiştir:

          ALLAH'ın elçisi vefatından bir kaç gün önce bize bir hutbe okudu. Bu hutbe Hazretin Medine'de irat ettiği en son hutbesi idi. Nitekim bu hutbeyi buyurduktan kısa bir müddet sonra ALLAH'ın rahmetine kavuştu. ALLAH'ın Resulü bizlere öyle bir şekilde vaaz etti ki gözler dolmaya, kalpler çarpmaya, bedenler titremeye ve sinirler gerilmeye başladı. İlk önce Bilal'a halkı çağırmasını söyledi. Herkes toplandıktan sonra O Hazret evinden gelip minbere çıktı. Önce üç defa; "Ey insanlar, öne doğru gelin, arkanızda olanlara da yer açın" diye buyurdu. Herkes boş yer kalmayacak şekilde öne gelip birbirlerinin yanında oturdular. Halk arkalarına baktıklarında hiç kimseyi görmemişlerdi. Yine "Ey insanlar! Yakına gelin, başkalarına da yer verin" diye buyurdu. Birisi: "Ya Resulellah kimin için yer açalım" dedi. O da; "Meleklere yer açın. Zira onlar önünüzde ve arkanızda değil de sağınızda ve solunuzda olsunlar" diye buyurdu.

          Birisi: "Ya Resulellah niçin onlar önümüzde ve arkamızda olmasınlar ki? Acaba onlar mı bizden üstün yoksa bizler mi onlardan üstünüz?" diye sordu. Resulullah (s.a.a) konuşmasını şöyle sürdürdü:

          "Hamd ALLAH'a mahsustur, O'na tevekkül edelim, O'ndan başka ma'bud olmadığına ve MUHAMMED'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet edelim. Kötü huylarımızdan, kötü işlerimizden ALLAH'a sığınalım. ALLAH, kimin kılavuzu, yol göstericisi olursa hiçbir kimse o adamı yolundan alıkoyamaz ve saptıramaz; ALLAH her kimi de kendi haline bırakırsa o da kılavuzsuz kalır. ey insanlar! Bu ümmetin içerisinde (inançları engelleyen ve batıl şeyleri savunan) yalancı otuz kişi vardır. Onların ilki San'â ve Yemâme de ortaya çıkacaktır.

          Ey insanlar! Kim "tevhid"e ikrar edip "Lâ ilahe illellah" kelimesini başka bir şey karıştırmadan halisane bir şekilde söyleyip ALLAH'a kavuşursa cennete gidecektir.

          Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) ayağa kalkıp; "Anam babam sana feda olsun Ya Resulellah, bu kelimeye hiç bir şey karıştırmaksızın nasıl halisâne söyleyebiliriz? Onun haddini tanımamız için bize iyice açıklayabilir misiniz?"

          Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "İnsan dünya için, mal toplama hırsı ve benzeri şeyler için bu kelimeyi söylememelidir. Böylelerin sözleri, iyi kimselerin sözleridir, ama amelleri zalimlerin ve kötü kimselerin işleridir. (Tevhide şehadet edip fisk-u fücur işlerin tümünü yaparlar). Öyleyse kim Alla'a kavuştuğunda "Lâ ilahe illellah" kelimesini söylerse Cennete gider. Eğer dünyaya bağlanıp ahireti terkederse de Cehenneme gider.

          Kim bir mahkemede bir zalimi müdafaa etmeyi üstlenirse veya onun zulüm yapması için ona yardım ederse, ölüm meleği (Azrail) onun başının üzerine gelerek kendisine ALLAH'ın lânetini ve cehennemin ateşinde ebedi kalacağını bildirir. Bu onun için çok kötü bir kader ve sonuçtur.

          Kim ihtiyacının giderilmesi için zalim bir hükümdarın yanında kendisini küçültürse ve ona boyun eğerse cehennemde onunla ayını yerde ve birlikte olurlar.

          Kim bir hükümdarın zulüm etmesine kılavuzluk yaparsa, Hâman (Firavunun veziri) ile cehennemde beraber olur; onun ve zalim hükümdarın azabı, bütün cehennem ehlinin azabından daha şiddetli olur.

          Kim bir zengine dünya malı arzusu ile hürmet eder veya onu severse, ALLAH-u Teala ona gazap eder ve cehennemin en aşağı tabakasında Karun ile bir yerde olur.

          Kim riya, gösteriş ve şöhret kazanmak için kendisine bir ev yaparsa, kıyamet günü o evi, yerin yedin tabakasına dek onun omzuna yüklerler. Sonra o evi ateşte kızarılmış bir tasma gibi onun boynuna geçirirler; sonra da o halde onu cehenneme atarlar."

          Ey ALLAH'ın Resulü, riya ve ün kazanmak için nasıl yapar? dediğimizde şöyle buyurdu: "Şanından veya ihtiyacından fazla veya gösteriş ve diğerlerine iftihar etmek için bir ev yaparsa."

          Kim bir işçinin ücretinde Haksızlık yaparsa, ALLAH yaptığı amelleri kökten yok eder ve beş yüz yıllık yetişen cennettin kokusunu ona haram kılar.

          Kim komşusunun bir karış yerini gasp ederse ALLAH teala kıyamet günü o gasp ettiği yeri, yerin yedinci tabakasına kadar ateşten bir tasma gibi onun boynuna geçirip onu cehenneme sokar.

          Kim Kuran-ı öğrenir de kasten onu unutursa, kıyamet gününde zincir ile bağlanır ve eli olmaksızın ALLAH'ın huzuruna çıkar. ALLAH-u teala, öğrenip unuttuğu her bir ayet için ona bir yılan musallat eder.

          Kim kur'an'ı öğrenip onunla amel etmez dünya sevgisi ve süsüne düşkün olup onu ahirete tercih ederse ALLAH'ın gazabına uğrar. ALLAH'ın kitabını arkalarına atan Yahudi ve Nasraniler ile de bir seviyede olur...

          Kim Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, hür veya köle olan bir müslüman veya herhangi bir müslüman veya herhangi bir hanımla haram yoldan temasta bulunursa ALLAH-u Teala, içerisinden yılanlar, akrepler ve ateş kıvılcımları çıkan Cehennem kapılarından üç yüz bin kapıyı onun kabrine açar. Bu şekilde kıyamete kadar yanar; ve bütün insanlar onun avret yerlerinin kokusundan ıstırap çekerler; yine o cehennem ateşine götürmelerine emredilen ve kıyamet gününe kadar bu kokuyla tanınır. Mahşer ehlinin hepsi bütün azap ve işkenceleriyle birlikte onun kokusundan eziyet çekerler. Çünkü bu, ALLAH'ın kötü işleri haram etmesinden dolayıdır. Hiç bir kimse ALLAH-u Teala'dan daha kıskanç olamaz. Fahişelik ve azgınlığı yasaklaması ve onlara hadd ceza tayin etmesi onun namus hakkında kıskanç olmasındandır.

          Kim komşusunun evine baş vurarak bir kişinin avret mahalline veya bir hanımın saçına bakar veya onun bedeninden bir yerini görürse, dünyada halkın noksanlıklarını arayan münafıklar ile birlikte onu Cehenneme atmak ALLAH'ın üzerine hak olur. ALLAH onu rezil etmeyince o adam dünyadan gitmez ve ALLAH' kıyamet gününde de halkın önünde onun avret mahallini ve noksanlıklarını aşikar edecektir.

          Kim geçim sıkıntısından dolayı ALLAH'a kızar, mukadder olan rızka kanaat etmez, onun ve bunun yanında şikayet eder ve sabırlı olmazsa, ondan hayır bir iş ALLAH-u Teala'nın huzuruna yükselmez, kıyamet gününde de ALLAH'ı gazaplı olarak görür.

          Kim gösteriş için bir elbise giyerse ALLAH-u Teala onu kabriyle birlikte cehennemin bir köşesinden aşağı atar; gökler yerler durduğu müddetçe de durmadan öyle aşağı düşer. Nitekim Karun da bir elbise giyip onunla başkalarına kibirlendi ve yere gömüldü, kıyamet gününe kader da öylece yere gömülür.

          Kim gösteriş ve iftihar için helal parayla helal bir hanım alırsa, ALLAH-u Azze Celle ona zillet ve dalaletten başka bir sev vermez, o hanımdan aldığı zevk miktarınsa onu cehennemin bir kösesinde saklayıp daha sonra derinliği yetmiş yıl yol çeken bir çukura atar.

          Kim bir hanımın mehrini vermez veya mehrine hıyanet edip veya onu ödemekte haksızlık yaparsa, ALLAH'ın yanında bu adamın hükmü, zina edenin hükmündedir. Kıyamet günü ALLAH ona der ki: "Kendi cariyemi evlendirdim, senden ahit aldım, sense benimle yaptığın ahde vefa etmedin. (Binaenaleyh) ALLAH-u Teala'nın kendisi o hanımın hakkını onda almaya vekil olur. Onun bütün sevapları, hanımın hakkının yerini dolduramaz, noksan gelir, bu durumda onu cehenneme götürmeleri emredilir.

          Kim ettiği hak bir şahadetten dönüp onu inkar ederse, ALLAH-u Teala kıyamet günü bütün mahlukatın huzurunda etini kendisine yedirir; dilini çiğnenmiş bir lokmayı çevirdiği gibi ağzında çevirerek cehenneme vasıl olur.

          Kimin iki hanımı olur yatmasında, nafakasında, malında o ikisinin arasında adaletsizlik yaparsa, cehenneme atılana dek kıyamet günü boynunda zincir ve bedeni arızalı, yani bedeninin her tarafı felç olarak haşr olur.

          Kim haksızlık yaparak komşusunu incitirse ALLAH-u Teala ona cennetin kokusunu haram kılar ve onun kalacak yeri ise cehennem olur. Biliniz ki ALLAH-u Azze ve Celle komşuluk hakkından sual edecek ve kim komşuluk hakkına riayet etmez ve onu zayi ederse, biz m üslümanlardan olmayacaktır.

          Kim fakir bir müslümana fakirliğinden dolayı ihanet eder ve onu hakir sayarsa şüphesiz ALLAH-u Teala'nın hakkını küçük saymıştır.

          O fakiri kendisinden razı etmeyinceye kadar ALLAH-u Teala ona sürekli olarak gazap ve nefret eder; ve kim fakir bir müslümana ihtiram gösterirse ALLAH-u Teala'yı kıyamet günü, yüzüne güldüğü halde görür (yani ALLAH'ın razı olduğu makama erişir).

          Kim dünya ve ahireti seçmek için serbest bırakılır da dünyayı ahirete tercih edip onu seçerse, kendisini cehennem ateşinden kurtaracak hiç bir sevabı kalmadığı halde ALLAH'ın huzuruna çıkar. Kim dünyayı terkedip ahireti seçerse kıyamet günü ALLAH'ın kendisinden razı olduğu bir halde ALLAH'ın huzuruna çıkar.

          Kim bir malı, haram yoldan elde ederse ALLAH, onun sadaka, köle azad etmek, Hac ve Umre gibi hiçbir hayır amelini kabul etmez. Bu işler miktarınsa onun amel defterine günah kaydeder. Öldükten sonra o maldan her ne kadarı kalırsa, cehennem yolculuğunda ona azık olur. Kim ki bir haram mal bulur, ALLAH korkusundan o malı götürmezse, ALLAH'ın muhabbet ve geniş rahmetine nail olur; ve o kimsenin cennete götürülmesi emredilir.

          Kim namahrem bir hanımla tokalarşırsa kıyamet günü elleri boynuna bağlı olarak haşr olur, sonra da cehenneme atmaları emredilir.

          Kim namahrem bir hanımla şakalaşır veya oynaşırsa dünyada onunla konuştuğu her bir kelimeye karşılık binyıl cehenneme ateşinde hapsedilir.

          Kim namahrem bir hanımla şakalaşır veya oynaşırsa dünyada onunla konuştuğu her bir kelimeye karşılık bin yıl cehenneme ateşinde hapsedilir. Eğer o hanım isteyerek kendisini onun ihtiyarına bırakır ve erkek de şeriatin izin vermediği bir yoldan onu kucaklar, öper veya onunla temasta bulunursa, ya da erkeğin ondan lezzet alması için şakalaşırsa erkeğe olan günah, o kadına da vardır. Eğer kadın razı olmadan erkek, zorla ondan herhangi bir zevk alırsa, her ikisinin günahı da erkeğin boynuna yüklenir.

          Kim alış verişte bir müslümana hile yaparsa biz müslümanlardan değildir; kıyamet gününde yahudilerle haşrolur. Zira müamelede halka hainlik yapan bir kimse müslüman değildir.

          Kim komşusunun ihtiyacı olduğu kab-kaşığı ondan esirgerse, ALLAH da kıyamet günü fal ve rahmetini ondan esirgeyip onu kendi başına bırakır;ALLAH Teala kimi kendi başına bırakırsa helak olur ve ALLAH da onun hiçbir özrünü kabul etmez.
          Kimin kendisine eziyet eden bir hanımı olursa, eğer o hanım ömrünüm hepsini oruç tutar, geceleri ibadet eder, köleleri kölelik zincirinden kurtarır ve ALLAH yolunda sadaka verirse, ALLAH-u Teala onun ne namazını ve ne de hayır bir işini, kocasına yardım edip onu kendisinden razı etmedikçe kabul etmez;herkesten önca cehenneme dahil olan o kadın olur.

          Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: "Erkek de eğer kendi hanımına eziyet eder veya ona zulüm yaparsa aynı günah ve aynı azap onun için de sözkonusudur."

          Kim bir müslümanın yüzüne bir tokat vurursa, ALLAH kıyamet gününde onun kemiklerini birbirinden ayırır, daha sonra cehenneme ateşini ona musallat eder ve cehenneme gitmek için de boynunda zincir bulunduğu halde mahşere getirilir.
          Kim kalbinde bir müslüman kardeşine karşı kin beslediği halde geceyi sabahlarsa veya onun hakkında kötü bir iş, veya hiyanet yapmayı düşünürse, geceyi ALLAH-u Teala'nın gazabıyla sabahlamış olur. Gündüz de yine tövbe edip o fikrinden dönene kadar böylece ALLAH'ın gazabında olur. Eğer bu halde ölürse, İslam dini ile dünyadan gitmemiş olacaktır." Daha sonra Resulullah (s.a.a) üç defa tekrarlayarak şöyle buyurdu: Biliniz ki bir müslümana hile yapan kimse biz müslümanlardan olmayacaktır.

          Kim zalim bir hükümdarın eline bir kırbaç verirse, ALLAH o kırbaçı, 60 bin zıra uzunluğunda (bir zıra 140 santimetredir) bir yılan şeklinde, ebedi kalacağı cehennemde ona musallat eder.

          Kim bir müslüman kardeşinin arkasından dedi kodu yaparsa, orucu ve abdesti batıl olur. Eğer bu halde ölürse ALLAH'ın helal ettiğini haram saydığı halde ölmüştür.

          Kim iki adamın arasında laf taşımak ve arabuzuculuk yapmak kastıyla adım atarsa ALLAH, kabirde onu kıyamete kadar yakacak bir ateşi ona musallat eder. Kabirden çıktığı zaman da ALLAH o şahisa, cehenneme gidene dek bedeninin etini ısıran sıyah bir ejderi ona musallat kılar.

          Kim öfkesini sakinleştirip müslüman kardeşinin suçundan geçer ve sabrederse, ALLAH-u Teala ona bir şehidin mükafatını verir.

          Kim fakır bir adama sertlik ve acı çektirerek zulmeder, onu aşağı ve hakir görürse, ALLAH; kıyamet günü o adamı cehenneme atana kadar büyüklüğü bir zerre kadar olan insan şeklinde haşr olur. Kim bir mecliste aynı din veya mezhepten ve aynı inançdan olan kardeşi hakkında kötü söz ve dedikodu işitip onu rededer ve onu savunursa ALLAH, dünya ve ahirette bin çeşit şer ve kötülüğü ondan geri çevirir. Eğer dedikoduyu işitip onu reddetmez, hatta hoşuna giderse, onun günahı ve cezası, dedikoduluk yapan kimsenin ve hakkında kötü söyleyen şahsın günahı ve cezası gibidir.

          Kim namuslu bir kişiye veya bir kadına töhmet ederse ALLAH, onun hayır işlerini yok eder ve kıyamet günü 70 bin melek onu arkadan ve önden kırbaçla döverler; yılan ve akrepler onun bedenini ısırır, daha sonra da onu ateşe atmaları emredilir.
          Kim bu dünyada şarap içerse ALLAH, öbür dünyada engerek, siyah yılan ve akreplerin zehirinden bir kadeh şerbeta, ona içirmek için hazırlar; ağzına kaldırıp içmek istediğinde de daha içmeden yüzünün eti o kadehin içine dökülür; içtiği zaman, bedeninin ve derisinin hepsi kokmuş murdar bir şey gibi birbirinden ayrılır; mahşer ehli onun pisliğinden, cehenneme götürülmesi emrolunana kadar zahmet içerisinde olurlar. Şarap içen, şarap yapan ve şarap hazırlayanların hepsi cehennem ateşinde yanacaklardın. şarabı satan, alan taşıyan, teslim alan ve onun kiymetini ölçüp biçenlerin hepsi onun rezilliğinde ve günahında eşittirler. Evet dikatti olunuz ki, kim o şarabı yahudi, hırıstiyan, mecusi veya diğer milletlerden herhangi birine içirirse onun günahı, o şarabı içen ile aynı olacaktır. Yine size hatırlatayım ki kim onu bir başkası için alır veya satarsa, ALLAH onun namazını, orucunu, haccını ve de umresini kabul etmez; tövbe edip ondan el çekerse o başka. Evet tövbe etmeden ölürse dünyada onun içtiği her bir yuduma karşılık, cehennemin irin ve pisliğinden ona içirmek ALLAH'a haktır."

          Daha sora Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Biliniz ki, ALLAH-u Teala, bilhassa şarabı ve diğer bütün sarhoş eden şeyleri, her ne çeşit olursa olsun haram etmiştir. Evet her sarhoş edici şey haramdır.

          Kim faiz yerse, ALLAH onun kamını yediği faiz miktarınca cehennem ateşiyle doldurur. Eğer faizli maldan servet elde ederse ALLAH o kimsenin hiçbir (hayır) amelini kabul etmez. O maldan bir parçası bile onun yanında kaldığı müddetçe ALLAH ve melekler, devamlı olarak ona lanet okurlar.

          Kim bu dünyada bir emanete hıyanet eder, sahibine geri vermezse İslam dininden başka bir din üzere ölmüştür. ALLAH-u Teala'nın huzuruna, ona gazap ettiği halde çıkar; o zaman onu cehenneme götürmeleri emrolunur. Sonra onu cehennem'in bir köşesine atarlar ve orada ebedi kalanlarla birlikte olur.

          Kim bir müslümanın veya bir zimmi kafirin veya halktan herhangi birinin aleyhine yalan yere şahitlik ederse, kıyamet günü onu dilinden asarlar ve münafıklarla da cehennemin dibinde beraber ve sırdaş olur.

          Kim kendi kölesi veya hizmetçisine "defol, seni istemiyorum, mesut olmayasın" derse ALLAH-u Teala da kıyamet günü ona: "Ateşe gir, yani defol git cehenneme" der.

          Kim daimi nikahında olan hanımını fidye verecek ve mehriyesini bağışlamaya hazır olacak şekilde baskı altına alıp eziyet ederse ALLAH-u Teala, onun cezası için cehennem ateşinden başka bir şeye razı olmaz. Çünkü ALLAH-u Teala yetimin hakkında gazaplandığı gibi, kadın ve onların hakkı için de gazaplanır.

          Kim bir hükümdarın yanına gidip bir din kardeşinin hakkında dedikodu yapar, o hükümdar tarafından dedikodusunu yaptığı din kardeşine bir kötülük veya bir eziyet yapılmazsa ALLAH Teala dedikodu yapan adamın yaptığı bütün amelleri yok eder. Eğer o hükümdar tarafından ona bir kötülük veya bir eziyet dokunursa, ALLAH o adamı Hâman'ın olduğu cehenneme atar.
          Kim Kur'an'ı, ün kazanmak için tilavet eder, ya da bu okuma karşılığında bir şey isterse, kıyamet günü, yüzünde eti olmaksızın (yani çirkin bir yüzle veya ALLAH'ın indinde haysiyetsiz olarak) ALLAH'ın huzuruna çıkar, cehennem'e girene dek, Kur'an devamlı olarak onun kafasına vurur ve cehennem'e düşenlerle birlikte o da cehennem'e düşer.

          Kim Kur'an'ı okur ve ona amel etmezse, ALLAH kıyamet günü onu kör olarak haşr eder; sonra o adam şöyle der: "ALLAH'ım neden kör olmadığım halde beni kör olarak haşrettin?" ALLAH"cevabında: "Evet böyledir, ayetlerimiz sana ulaştı, sen ise onu terk edip amer etmedin" Ve ona: "Böylece bu günde biz de seni terk ettik" der.

          Kim gasbedilmiş bir malın, gasp edilmiş olduğunu bildiği halde o malı alırsa, o gasbın günah ve rezilliği açısından gasbeden kimse gibi olur.

          Kim bir kadınla bir erkeği haram yoldan birbirlerine yaklaştırırsa (pezevenklik yaparsa) ALLAH-u Sübhan, cenneti ona haram eder ve onu cehenneme götürür ve gideceği yer de çok kötü bir yerdir. Bu dünyada da canını teslim edene kadar daima ALLAH'ın gazabında olur.

          Kim bir müslümana hile yapar veya hıyanet ederse, ALLAH onun rızkının bereketini kaldırır, yaşantısını perişan eder ve onu kendi başına bırakır.

          Kim çalınmış bir malı çalıntı olduğunu bildiği halde alırsa, o malı çalan şahıstan hiç bir farkı olmaz; her ikisi de onun rezillik ve günahında ortak olurlar.

          Kim bir müslümana hıyanet ederse biz Müslümanlardan değildir. Hem bu dünya'da hem de ahirette onunla değiliz.
          Kim bir kötü ameli duyup onu açığa çıkarırsa o kötü işi işleyen gibidir; ve kim iyi bir ameli duyar ve onu yaparsa (sevap bakımından) o da ameli yapan adam gibi olur.

          Kim bir kadını birisine vasfeder ve erkeği, o hanımın güzelliğine aldatacak ve haram yoldan maksadına erecek şekilde onu medhederse, ALLAH ona gazap etmeyince dünyadan gitmez; ve ALLAH kime gazap ederse yedi yerin hepsi ona gazap eder; günahı ve suçu, haram yoldan o hanımla buluşan kimse gibi olur.

          Ya Resulullah! Eğer o kadın ve erkek tövbe edip kendilerini ıslah etseler o vasfeden şahısa günah yine de var mıdır? Diye sorulunca şöyle buyurdular: ALLAH-u Teala her ikisinin tövbesini kabul eder. Ama onları fitneye sokan ve onu medh etmekle bu olaya sebeb olan şahısı affetmez.

          Kim bakması haram olan bir kadına istediği kadar bakarsa, ALLAH-u Azze ve Celle kıyamet günü halkın arasında hükmedene dek onun her iki gözünü ateşli çivilerle doldurur; o zaman onu cehennem'e götürmelerini emreder.

          Kim gösteriş ve şöhret için (filan adam çok iyi adamdır desinler diye) halka ziyafet çekerse, ALLAH-u Teala cehennem irininden, o yemeğin miktarınca o adama yedirir; ve halk arasında hükmedene kadar onu, karnında ateş haline dönüştürür.
          Kim evli bir hanım ile temasta bulunursa, kıyamet gününde her ikisinin de avret yerlerinden dışarı dökülen irin ve pislikler, beş yüz yıllık mesafesi olan bir yolu kötü kokuyla doldurur. Bütün cehennem ve ateş ehli onun bu kötü kokusundan ıztırap çekerler; o ikisinin azabı herkesten daha şiddetli olur.

          Kocası olan bir hanım, yabancı ve nâmehrem bir kişiye doyasıya bakarsa ALLAH'ın gazabı ve kahrı ona çok çetin ve ağır olur. Her vakit böyle bir iş yaparsa ALLAH, o zamana kadar onun yaptığı bütün iyi amelleri yok eder. Eğer kocasından başka birisinin yatağına giderse, kabir ve berzah aleminin azabından sonra onu ateşte yakmak ALLAH'a hak olur.

          Kadın, hava ve heves üzerine kendi kocasından "talak-ı hul" almak için kocasına bir mal vermeye razı olup ondan talak alırsa ölüm meleği (Azrail) onun ruhunu almaya gelip ona: "Seni cehennem ateşiyle müjdeliyorum" diyene kadar daima ALLAH'ın meleklerinin, Peygamberlerinin ve bütün yaratıklarının laneti onun üzerine olur. Kıyamet günü olduğunda da ona, bütün cehennemliklerle birlikte cehennem'e gir denir. Biliniz ki, ALLAH-u Teala ve peygamberleri, kendi kocelarından talak isteyen kadınlardan beridir. Yine bilmelisiniz ki, ALLAH ve peygamberi kendi hanımını baskı altına alıp ondan talak-ı hul isteyen bir kimseden de beridir.

          Kim bir topluma onların izniyle imamlık yapar, onlar da onun imamlığına razı olurlarsa, imam da hazır olmada, kıraat, ruku, seckeler ve oturup kalkmada orta halli olur ve onların haline riayet ederse, sevabı bütün me'mum (imamın arkasında namaz kılan) ların sevabı miktarınca olur.

          Kim bir cemaâta imamlık yapıp camide hazır olmada, kıraat, ruku, secdeler ve oturup kalkmada ölçülü olmaz ve cemaatin halini gözetmezse, onun namazı kabul olunmaz ve kendisine geri döner. Onun namazı gırtlağından öteye geçmez (yani ALLAH'ın huzuruna yükselmez, O'nun dergahında kabul olmaz ve onamazdan dolayı ona bir sevap verilmez.) ALLAH katında bu imamın derece ve mertebesi ise halkın önderliğine salahiyeti olmayan ve ALLAH-u Azze ve Celle'nin izni ile onlara rehber edilmemiş, zalim ve zorba imamın derece ve mertebesi gibi olur."

          Bu esnada Ali (a.s) ayağa kalkıp: "Ey ALLAH'ın elçisi! Annem ve babam sana feda olsun, halkın önderliğine salahiyeti olmayan ve derecesi hangisidir?" diye sorduğunda Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: Kıyamet gününde azapları herkesten daha şiddetli olan o dört kişinin -İblis, Firavun, kendisini öldüren ve zalim önderin-dördüncüsüdür.
          Kim kendisinden borç almaya muhtaç olan müslüman bir kardeşine kudretli ve zengin olduğu halde çekinip ona borç vermezse ALLAH, hayır iş yapanlara mükafat verdiği gün cenneti ona haram kılar.

          Kim eşinin kötü huyluluğuna ve anlaşmazlığına sabr ve tahammül eder de onu boşamazsa, ALLAH-u Teala, onun musibetlere sabrederek geçirdiği her gece ve gündüze karşılık Eyyup (a.s)'a verdiği mükafatı ona verir. Her gece ve gündüz, çöllerde birbirinin üzerine toplanan çakıl ve kumların sayısı miktarınca o kötü huylu hanımın üzerine günah gelir. Eğer kötü niyet ve geçinmemezliğinden vazgeçip kocasını kendisinden razı etmeden ve ona yardımda bulunmadan önce ölürse, kıyamet günü münafıklarla haşrolur ve onlarla birlikte cehennemin en derinliklerine atılır.

          Kimin kendisiyle anlaşmayan, gaçinmeyen ve ALLAH'ın kendilerine nasip ettiği rızka kanaât etmeyen, kocasını sıkıntıya düşüren ve küdretinin dışındaki bir şeyi ona yükleyen bir karısı olursa, böyle olduğu sürece ALLAH onun, ateşin yakıcılığını engelleyen hiçbir hayır amelini kabul etmez ve ALLAH'ın gazab daima onun üzerinde olur.

          Kim kardeşine hürmet ederse şüphesiz ALLAH'a hürmet etmiştir; öyleyse ALLAH'ın kendisine hürmet eden kimseye, (iyilikten başka) ne yapacağını düşünürsünüz?

          Kim bir kavmin önderliğini üstlenir ve onlara iyi bir şekilde muamele etmezse, onlara riyaset ettiği her güne karşılık 1000 yıl olmak üzere onu cehennem'in bir köşesinde hapsederler ve elleri boynuna zincirle bağlanarak haşrolur. Eğer halk tarafından onlara önderlik yapmış olursa ALLAH-u Teala onu kurtarır. Ama eğer onlara zorla önderlik yapmışsa mesafesi yetmiş yıllık olan cehennemin bir kuyusuna düşer.

          Kim bir mahkemede ALLAH'ın indirdiği hüküm ile hükmetmezse günahı, yalanla şehadet eden adamın günahı gibiolur. Onu cehennem'e götürüp aynı yalancı şahidin azabıyla cezalandırırlar.

          Kim iki akamın arasını ıslah etmek için adım atar, onların kavga ve ihtilaflarını gidermeye sebeb olursa, ALLAH'ın melekleri o dönene kadar devamlı olarak ona dua edip selam gönderirler ve kadir gecesini mükafatı da ona verilir.

          Kim iki adamın ilişkisini birbirinden kesmek için adım atarsa, aynı (iki adamın arasını) ıslah eden şahısın sevap ve mükafatı miktarınca o adama da günah yazılır; ayrıca cehennem'e gidene kadar daima ona la'net yazarlar ve orada azabını iki kat çoğaltırlar.

          Kim din kardeşine yardım yapmak veya fayda vermek için adım atarsa, ALLAH yolunda savaşanların sevabı miktarınca sevaba kavuşur.

          Kim din kardeşinin ayıbını aramak veya onu rezil etmek için adım atarsa, ilk attığı adımı cehennem'e atmış olur; ALLAH da halkın huzurunda onun ayıplarını ortaya çıkarıp onu rezil eder

          Kim akrabaların teselli vermek veya onların halini sormak için bir adım atar, kastı da yalnız onların halini sormak olursa, ALLAH yüz şehidin mükafatını ona verir. Eğer onun halini sorduktan sonra kendi malından bir adım atarsa, attığı her adıma karşılık 40 milyon sevap verilir; ALLAH'a yüz yıl ibadet etmiş gibi derecesi 40 milyon defa daha yükselir.

          Kim akrabalarıyla kendisi arasında ayrılık çıkarmaya, akrabalığı kesmeye teşebbüs ederse, ALLAH-u Teala ona gazap eder; günahının ağırlığı da akarabalık bağını kesen kimsenin günahı miktarınca olur.

          Kim bir erkek ve kadının evlenmesi için aracı olur, ikisini helal yoldan birbirlerine kavuşturmak ve aralarında evlilik ilişkisini sağlamlaştırmak için uğraşırsa, ALLAH-u Teala değerli inci ve yakuttan yapılmış olan sarayların içindeki cennet hurilerinden bin tanesini ona verir. Yine bu yolda attığı her adıma, ya süylediği her söze karşılık geceleri niyaz ve namazla, gündüzleri de oruçla geçirmiş olduğu bir yılın amelinin mükafatı verilir.

          Kim karı ve kocanın arasında tefrika ve ayrılık çıkarmaya teşebbüs ederse ALLAH'ın gazabı ve la'neti hem bu dünyada ve hem de ahirette onun üzerine olur; onu ateşten olan bin taş parçasıyla recm'etmek (taşlamak) ALLAH'a hak olur.

          Kim karı ve kocanın arasında soğukluk yaratmak ve onların birbirlerine olan sevgilerini azaltmak için bir adım atarsa, sonucu ayrılık ve boşanmaya varmasa bile fitneci şahıs, dünya ve ahirette ALLAH'ın fazap ve lanetine uğrar ve Onun rahmetinden mahrum bırakılır.

          Kim kör olan birini, camiye, evine veya istediği her hangi bir yere götürürse ALLAH-u Teala bu yolada onunla beraber attığı ve zahmet çektiği her adıma karşılık bir köleyi azad etmenin sevabını yazar; bütün melekler o dönünceye kadar ona selam ve dua ederler.

          Kim gözü görmeyen bir kimsenin ihtiyaçlarından birini üstlenir, onu yerine getirmek için uğraşırsa ALLAH-u Teala iki şeyden onu kollar: Birincisi cehennem ateşinden, ikincisiyse nifaktan. Yine bu dünyada onun yetmiş bin hacetini yerine getirir; ve onun ihtiyacını karşılayıp dönene kadar da ALLAH'ın geniş rahmetine dalar.

          Kim bir gece ve gündüz herhangi bir hastaya hizmet eder, ona bakıcılık yaparsa ALLAH-u Teala, onu İbrahim Halil-ullah (a.s) ile haşreder ve adam sırat köprüsünden yıldırım gibi geçer.

          Kim bir hastanın ihtiyacını karşılamak için çalışıp çabalarsa, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından silinip dışarı çıkar.
          Ensardan biri: "Ey ALLAH'ın Resuluü! Hasya kendi akrabalarından olsa da mı?" dediğinde Resulullah (s.a.a)buyurdular ki: "Mükafatı en fazla olan, akrabasının ihtyacını karşılamak için çalışıp çabalayan kimsedir.

          Kim ailesini başı boş bırakıp (onun dini meslelelerine yetişmez) veya sıla-i rahmini keserse ALLAH-u Teala iyi iş yapanlara mükafat verdiği gün, onu iyi mükafattan mahrum kılar ve cehennem'e giden kimselerin arasında kurtuluş yolu bulma ümidiyle tereddüt içerisinde kalır, elbette o yolu bulamaz.

          Kim çaresiz kalan birine borç verir, kolaya ve iyi bir yolla onu isterse ameline baştan başlar. ALLAH-u Teala cennette, onun verdiği her dirheme karşılık bin kantar altın verir.

          Kim mümin kardeşinin sıkıntılarından birini giderirse ALLAH-u Teala, ona rahmet gözüyle bakar, bu bakışıyla cenneti elde eder ve ALLAH onun dünya ve ahirettekı bütün sıkıntılarını giderir.

          Kim bir karı, kocanın arasını ıslah etmek için adım atarsa ALLAH-u Teala, hak yolunda şehid olan bin kişinin sevabını ona bağışlar; bu yolda attığı her adıma veya söylediği her söze karşılık, geceleri ALLAH'a ibadet edilmiş ve gündüzleri de oruç tutulmuş olan bir yılın sevabını ona verir.

          Kim bir müslüman kardeşine faizsiz olarak borç verirse, ona verdiği her bir dirheme karşılık Uhud (Hera ve Sebir), Razevi ve Tur-i Sina dağları ağırlığında sevap verilir. Borcum müddeti yetiştikten sonra, onu almakta kolaylık gösterir ve idare ederse, sırat köprüsünden hesabsız ve cezasız olarak yıldırım gibi geçer.

          Kim bir müslüman kardeşi, yoksulluktan onun yanında şikayet ettiği halde ona borç vermezse, ALLAH-u Teala, hayır iş yapanlara mükafat verdiği gün onu cennet'ten mahrum eder.

          Kim zengin olduğu halde muhtaç olan birini reddeder ve onun ihtiyacını karşılamazsa haraç alanın günahı gibi onun da günahı olur."

          Avfibn-i Malik ayağa kalkıp: "Ey ALLAH'ın Resulü! Haraç alanın günahı ne kadardır?" dediğinde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Her gece ve gündüz ALLAH'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti haraç alanın üzerine olur; ALLAH da kimi lanetlerse ona yardım eden bulunmaz.

          Kim mümin bir kardeşinin hakkında iyi bir iş yapar, sonra onu minnete sokarsa yaptığı amel yok ve çalıştığı iş de hiç olur." Resulullah (s.a.a) sonra şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Biliniz ki, ALLAH Teala, minnete sokana, kendini beğenene, laf taşıyana, şarap içene, kıskanca, çekememeze, büyüklenen kötü huyluya ve utanmaz pice cenneti haram kılmıştır.
          Kim bir sadaka malı, yoksul birine ulaştırırsa sadaka veren gibi sevap alır. Eğer sadaka kırk bin el dolaştıktan sonra yoksulun eline ulaşırsa hepsi sadakanın tam sevbını alırlar. Takvalı olup iyi iş yapanlara ALLAH katında olan şey daha iyi ve daha ebedidir; eğer bilseniz.

          Kim bu dünyada bir cami yaparsa ALLAH-u Teala o caminin her karışına veya zırasına (14 santimetrelik bir ölçü) cennette altın, gümüş, inci, yakut, zümürt ve zebercetten yapılan ve genişliği kırk binlik mesafesi olan bir şehir ve her şehirde kırk milyon köşkü, her köşkde kırk milyon saray, her sarayda kırk milyon salon, her salonda kırk milyon döşek her döşekte hurilerden bir hanım, yine her salonda kırk milyon hizmetçi ve kırk milyon cariye, yine çeşitli renklerde kırk milyon kap ve her kapta kırk milyon çeşit yemekleri olan bir şehir onun için yapar. ALLAH kendi dostuna, bir günde bütün hurilerden ve bütün yemeklerden lezzet alabilecek bir gücü verir.

          Kim bir cemide ezan okumayı üstlenir, niyeti ALLAH olarak ezan okursa ALLAH... her ümmetin kırk milyon sayısı olan kırk binlerce bir ümmeti onun şefaatine nail eder. Cennetlerin her birinde kırk milyon şehir, her şehirde kırk milyon köşk, her köşkte kırk milyon saray, her sarayda kırk milyon oda, her odada kırk milyon döşek, her döşekte cennet hurilerinden bir hanım, yine o odalardan her birinin genişliği dünyanın kırk milyon katı ve her hanımın kenarında kırk milyon hizmetçi ve kırk milyon cariye, yine her odada kırk milyon sofra, her sofrada kırk milyon kap ve her kapta kırk milyon çeşit yemekler vardır; eğer insan ve cinlerin cemiyeti ona misafir olursa onların hepsini o odaların en küçüğünde yemek, şarap, esans, elbise, meyve ve hediye için çeşitli cevher ve elbiselerden ne isterlerse onları ağırlayabilir. Her odada, diğer bir odaya ihtiyaç olmaksızın bu eşyalardan yeteri kadar vardır. Müezzin ağzını açıp "eşhed-ü en lâ ilahe illellah" dediği zaman kırk milyon melek onun etrafını sarıp ona selam ve dua ederler ve ALLAH'dan ona mağfiret dilerler. Ezanı okuyup bitirene dek daima ALLAH'ın rahmetinin gölgesinde olur. Onun sevabını kırk milyon melek yazıp daha sonra ALLAH'a doğru koşarlar (yükselirler.)

          Kim ALLAH'ın cemilerinden birine doğru adım atarsa, evine dönene kadar attığı her adıma on mükafat verilir ve amel defterinden on günah silinir, on derece de makamı yükselir.

          Kim her yerde namazını cemaatla kılmaya dikkat ederse, başta gelen bir grupla birlikte ayın on dördünden daha parlak bir çehreyle sırat köprüsünden yıldırım gibi geçer. Namazını cemaatla kılmaya dikkat ettiği her gece ve gündüze karşılık bir şehidin sevabı verilir.

          Kim cemaât namazının ön safında durmaya dikkat eder, bir mümini incitmeden imamın iftitah tekbirine yetişirse ALLAH-u Teala, ezan okuyanın mükafatıca ona mükafat verir.

          Kim bir caddenin kenarında ordan geçenler için bir dinlenme yeri yaparsa ALLAH-u Teala, kıyamet günü onu Hz. Halil İbrahim'in makamında onunla dost olmak için ve çehresinin nuru mahşer ehline ışık saçan bir binekle haşr eder. Halk bu şahısa eşi görülmemiş bir melektir derler. Onun şefaati ile kırk milyon insan cennete gider.

          Kim din kardeşinin çağrısı üzere bir meselede ona aracı olup şefaat ederse, ona hiçbir zaman azap etmemek ALLAH'a hak olur. Eğer din kardeşi onu çağırmaksızın ona bir işde şefaat ederse, yetmiş şehidin sevabı ona verilir.

          Kim ramazan ayında oruç tutar, ALLAH-u Teala'ya yakın olmak ve O'nun rızasını elde etmek için susar, dilini, kulağını, gözünü, avret yerini ve bedenini diğer kısımlarını haram, dedi kodu ve yalandan korursa, ALLAH-u Teala onu Halil İbrahim'in dizlerine kadar yaklaştırır (yani onunla sohbet arkadaşı yapar).

          Kim bir kuyu kazar, suyunu çıkarır müslümanlara vakfederse, o sudan abdest alıp namaz kılana verilen sevap ona da verilir. Yine her insanın, veya hayvanın, ya da kuşların tüyünün sayısınca bin köleyi azad etmenin sevabı ona verilir. Kiyamet gününde de yıldızların sayısınca insanlar, onlara şefaat etmek için Kuds havuzunun başına gelirler." Ya Resulullah! Kuds havuzu nedir? Dediğimizde üç defa tekrarlayarak "Benim havzumdur" buyurdu.

          "kim (ölen) bir müslüman mezar kazar ve bu hususta vazifesini yerine getirirse, ALLAH-u Teala ona cehennem ateşini haram kılar; ona cennette bir ev bağışlar; kadehleri yıldızlar sayısınca olan bir havuzun başına indirir onu.

          Kim bir müslüman cenazesine gusül verir, vazifesini yerine getirirse, her bir tüyüne bir köle azad etmenin sevabı verilir, rütbesi yüz mertebe yukarı çıkar."

          Ömer ibn-i Hattap: "Ey ALLAH'ın Resulü vazifesini nasıl yerine getirmelidir?" deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Onun avrat mahallini ve azasında olan noksanlığı kapamalı, eğer kapamazsa sevabı yok, dünya ve ahirette de noksanlığı aşikar olur.

          Kim müslümanın cenaze namazını kılarsa Cebrail, yetmiş milyon melekle ona selam gönderir; geçmişteki ve şimdiki günahlarının hepsi de affedilir. Eğer onu defneder, üzerine cenazeyle hareket edip evine dönene kadar attığı her adıma bir kırat (elmas ölçüsüdür) sevap verilir; Uhud dağı gibi olan her kırat, amel terazisine konur. Yine gözlerinden akan her damlaya, hiçbir göz görmemiş, kulak duymamış ve hiç bir insanın hatırına gelmemiş, kenarında köşk ve şehirler olan bir çeşme verilir.

          Kim bir hastanın halini sormaya giderse evine dönene dek attığı her adıma yetmiş milyon sevap verilir, amel defterinden yetmiş milyon günah silinir, makamı yetmiş milyon defa yükselir ve yetmiş milyon melek kıyamet gününe kadar onu kabirde ziyaret edip mağfiret dilerler.

          Kim bir cenazeyi teşyi ederse, evine dönene kadar attığı her adıma yüz milyon sevap verilir, yüz milyon günahı amel defterinden silinir, yüz milyon derece de makamı yükselir. Eğer o cenazeye namaz kılarsa kendisi dünyadan gittiği zaman cenazesini yüz milyon melek teşyi eder ve dönene kadar ona mağfiret dilerler. Eğer cenazenin defin olunmasına kadar orda beklerse ALLAH, bin meleği kıyamet günü haşr olan güne kadar ona mağfiret dilemeleri için memur eder.

          Kim hac veya umre kasdıyla evinden ayağını dışarı atarsa, evine dönene kadar attığı her adıma bir milyon sevap verilir, bir milyon günahı affolunur ve makamı bir milyon derece yükselir; ALLAH indinde bu yolculukta taşıdığı, ya nafakası için götürdüğü her dirheme karşılık bir milyon dirhem ve her dinara karşılık da bir milyon dinarı olacaktır. Yine bu yolda yaptığı her hayır işe karşılık ALLAH nezdinde ona bir milyon sevap vardır; dönene kadar daima ALLAH'ın kefaletinde olur. Eğer bu yolculukta ölürse cennete götürürler. Eğer sağ-salim evine dönürse, muzaffer ve bağışlanarak dönmüştür; ve bütün duaları kabul olur. Binaenaleyh fırsatı ganimet bilip hakkınızda dua etmesini ondan isteyiniz. Zira ALLAH onun duasını reddettmez; kıyamet gününde de yüz bin adam hakkındaki şefaati kabul olur.

          Kim hac veya umre için ALLAH'ın evini ziyarete giden adamın ailesinin ihtiyaçlarını karşılarsa, o adamın sevabı gibi onun sevabından bir şey eksilmeksizin tam bir sevap alır.

          Kim müslümanların sınırından birinde bekçilik yapmak veya ALLAH yolunda cihad etmek için adımını dışarı atarsa, attığı her adıma karşılık yedi yüz bin sevap alır, amel defterinden yüz bin günah silinir, yedi yüz bin derece makamı yükselir ve vefat edene kadar da ALLAH'ın kefaletinde olur; hangi ölümle ölürse ölsün şehid olarak dünyadan gider. Eğer ölmeden dönürse bağışlanarak dönmüş ve duası da kabul olmuş olur.

          Kim bir mümin kardeşini ziyaret etmeye giderse dönene kadar attığı her adıma karşılık yüz bin köleyi azad etme sevabı verilir, yüz bin derece makamı yükselir, yüz bin günahı silinir ve yüz bin sevap da ona yazılır...

          Kim Kur'an'ı ALLAH'ın rızası ve dininde bilgi sahibi olmak için öğrenirse, meleklere, peygamberlere ve elçilere verilen sevap miktarınca, ona da sevap verilir.

          Kim Kur'an'ı cahillerle cedel etmek, ulemaya karşı övünmek, dünyayı ele geçirmek, riya ve ün kıyamet günü onun kemiklerini parçalar; cehennem ateşinde azabı ondan daha fazla olan bir kimse olmaz. ALLAH'ın ona çok azap etmesinden dolayı cehennemde olan her çeşit azapla azap edilecektir.

          Kim Kur'an'ı öğrenir, ilimde tevazu eder ve ALLAH'ın rızası için onu ALLAH'ın kullarına öğretirse cennette hiç bir kimsenin sevabı ondan fazla, ve hiç bir kimsenin makamı ondan yüce olmaz. Cennettin bütün değerli ve yüce yerlerinde onun payı herkesinkinden daha fazla ve yeri herkesinkinden daha güzel olur.

          Ey İnsanlar! Biliniz ki, ilmin makamı amelden (ilimsiz amerden) daha yücedir ve dinin belirtisi ise haram şeylerden çekinmektir. Yine biliniz ki, alim, ameli az olsa bile ilmiyle amel eden kimsedir. Nazarınıza küçük gelse bile bir şeyi küçük saymayın. Zira israrla (tekrarla) yapılan küçük günah artık küçük kalmayacaktır; böylece büyük günah, tövbe etmekle de büyük kalmayacaktır. Ey insanlar! ALLAH-u Azze ve Celle, bütün amellerinizden, hatta arkadaşınızın üzerine koyduğunuz parmağınızdan bile size sorguya çekecektir. Öyleyse ey ALLAH'ın kulları! Biliniz ki, kıyamet günü her insan dünyadan gittiği inançla haşr olacaktır. Elbette ALLAH-u Teala, cennet ve cehennem'i yaratmıştır. Öyleyse kim cehennemi beğenip onu cennete tercih ederse, eli boş ve hasretle dönmüş ve kim de cenneti cehenneme tercih ederse muradına ererek dönmüştür. Nitekim ALLAH-u Teala şöyle buyuruyor: "Kim cehennemden uzaklaşıp cennete girerse şüphesiz muradına ermiştir.

          "Ey insanlar! ALLAH-u Teala, halkın "lâ ilahe illellah" demesi ve onlarla mücadele etmek için bana emretmiştir; bunu söylediklerinde benim tarafımdan canları amandadır. Kanlarını dökmek ve mallarını tasarruf etmek hak olursa (mesela haksızlıkla kan döker, haddi ölün olan bir suç işler, halkın malına tecavüz eder veya İslam dininden çıkıp mürted olurlarsa) o başka; hesapları da ALLAH'la olacaktır. ALLAH Celle ismuh, delil tamam olduktan sonra helak olanın helak olması ve dirilenin dirilmesi için sevdiği hiçbir şeyi kullarına açıklamadan terketmemiştir. Yine sevmediği hiç bir şeyi kullarına beyan ve onları ondan nehyetmeden bırakmamıştır.

          Ey insanlar! Yüce ALLAH sizlere zulüm etmez ve zulümden de geçmez (affetmez). Kötü iş yapanlara ceza ve iyi iş yapanlara ise mükafat vermek için daima onların pususundadır. Kim iyi veya kötü bir iş yaparsa kendisine yapmıştır. "ALLAH asla kullarına zulüm yapmaz".

          Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Ben ihtiyarlamışım, kemiklerim gevşeyip incelmiş, cismim işden düşmüş, ölüm haberi bana ulaşmış, ecelim de yaklaşmıştır. ALLAH'ın huzuruna gitmeyi çok arzuluyorum, artık bu benim sizinle son günümdür. Hayatta olana dek beni göreceksiniz, öldüğün zaman ALLAH bütün mümin erkek ve kadınların halefidir. ALLAH'ın selamı, bereketi ve rahmeti üzerinize olsun."

          Ensardan bir grup, Resulullah (s.a.a) minberden aşağı inmeden önce acele davranıp hepsi bir ağızdan: "Ya Resulullah! ALLAH bizi sana feda etsin" dediler. Onlardan biri: "Ya Resulullah, annem, babam ve canım sana feda olsun, kim bu musibete dayanabilir ve bugünden itibaren hayatın ne tadı olabilir ki?" dedi.

          ALLAH'ın elçisi onların hakkında dua adip şöyle buyurdu: "Ben ALLAH'ım ile ümmetim hakkında çok konuştum (cehennem ateşinden kurtulmalarını istedim) ALLAH Teala buyurdu ki: "Sur'a üflendiği güne yani kıyamet gününe kadar tövbe kapısı açıktır" (Yani kim tövbe ederse kurtulur.)

          Daha sonra Resulullah (s.a.a) yüzünü bize çevirip şöyle buyurdu: "Evet, kim ölümünden bir yıl önce tövbe ederse, ALLAH tövbesini kabul eder." Sonra yine buyurdu: "Bir yıl çoktur, kim bir ay ölümünden önce tövbe ederse ALLAH tövbesini kabul eder." Yine buyurdu: "Biray da fazladır, kim bir hafta ölümünden önce tövbe ederse, ALLAH tövbesini kabul eder." Yine buyurdu: "Bir hafta da çoktur, kim bir saat ölümünden önce tövbe ederse ALLAH tövbesini kabul eder." Yine buyurdu: Kimin canı buraya -eliyle boğazını gösterdi-yetişmeden önce tövbe ederse ALLAH tövbesini kabul eder."

          Resulullah (s.a.a) bunları buyurduktan sonra minberden aşaği indi. Bu hutbe Hz. Resulullah'ın ömrünün sonunda Medine'deki buyurduğu en son hutbesi idi; bundan sonra az bir zaman geçmeden ALLAH'ın rahmetine kavuştu.
          Hidayet yoluna uyanlara selam olsun.

          (Sevab'ul-A'mal ve İkab'ul-A'mal'dan)
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #20
            Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

            HZ. PEYGAMBER (S.A.A)'İN GAYBÎ HABERLERİ


            1- Gelecekten Haber Vermesi

            Süleym b. Kays, bir hadiste İbn-i Abbas'tan şöyle naklediyor:
            Zigar'da (Basra'ya yakın bir yer ismi) Hz. Ali (a.s)'ın yanına vardım. O Hazret bir mektup çıkararak şöyle buyurdular: "Ey İbn-i Abbas! Bu, öyle bir mektuptur ki, ALLAH Resulü onu bana dikte etti ve ben de kendi elimle yazdım."
            Arzettim: "Ya Emir'el-Müminin! Onu oku."
            Hazret o mektubu okudu ve o mektupta, Peygamber (s.a.a)'in vefatından, Hz. Hüseyin (a.s)'ın şahadetine kadar vuku bulacak bütün olaylar ve O'nu öldürecek olan şahsın, O'na yardım edenlerin, ve O'nunla birlikte şehit olacakların adları yazılı idi.
            Okuduklarından bir kısmı, kendisine neler yapılacağı, Hz. Fatıma (a.s)'ın nasıl şehit edileceği, Hz. Hasan (a.s)'ın ALLAH yolunda nasıl öldürüleceği ve halkın ona nasıl ihanet edecekleri ve ahitlerini bozacakları hakkındaydı. Sonra mektubu dürdü ve kıyamet gününe kadar olacak şeyleri okumadı ve onlar öylece kaldı. O mektuptan okuduğu miktarda Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın hilafetleri ve onların her birinin öldürülmeleri, hakemeyn olayı, Muaviye'nin hilafeti, Şiilerden öldürülecek olanlar, halkın Hz. Hasan (a.s)'a yapacakları, Yezid'in hilafeti ve Hz. Hüseyin (a.s)'ın şahadetine kadar olan bütün olaylar yazılı idi... [1]

            2- Hz. Peygamber (s.a.a)'in Yaşam Süresi

            İbn-i Abbas şöyle diyor:
            Bir gün Ebu Süfyan (Müslüman olduktan sonra) ALLAH Resulünün huzuruna gelerek arzetti:
            "Ya Resulellah! Senden soru sormak istiyorum.
            Peygamber (s.a.a) cevabında: "Ne sormak istediğini ben sana söyleyeyim mi?"
            Ebu Süfyan: "Evet, ya Resulellah!
            Peygamber (s.a.a): "Benim ömrümün kaç yıl olacağını sormaya geldin."
            Ebu Süfyan: "Evet, ya Resulellah!"
            Peygamber (s.a.a): "Ben, altmış üç yıl yaşayacağım."
            Ebu Süfyan: "Şahadet ediyorum ki sen doğru söylüyorsun."
            Peygamber (s.a.a): "Dilde şahadet ediyorsun ama kalbinde inancın yoktur." [2]

            3- Hz. Fatıma (s.a)'nın Musibetleri Ve Vefatı

            İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir:
            ALLAH Resulünün vefatı yaklaştığında o kadar ağladı ki, göz yaşları sakalını ıslattı. Dediler: "Ya Resulellah, bu ağlayışınızın sebebi nedir?"
            Buyurdular: "Evlatlarım için ağlıyorum ve ümmetimin benden sonra onlara yapacaklarına ağlıyorum. Adeta kızım Fatıma'ya zulmettiklerini görüyorum. Ve O; "Babacığım!" diye feryat ediyor ve ümmetimden bir kişi bile ona yardım etmiyor."
            Fatıma (a.s) bu sözleri duyunca ağladı. Hz. Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Ağlama kızım."
            Fatıma (a.s) arzetti ki, "Senden sonra bana ne yapacaklarına ağlamıyorum, senden ayrılacağıma ağlıyorum ya Resulellah!"
            Hazret buyurdular: "Sana müjdeler olsun, çok yakında bana kavuşacaksın. Ehlibeyt'im içinde bana ilk kavuşacak olan sensin." [3]

            4- Masum İmamların İsim Ve Sayılarından Haber Vermesi

            İmam Cafer Sadık (a.s), değerli babalarından, O2nlar da Hz. MUHAMMED (s.a.a)'den, O da Cebrail'den, Cebrail de ALLAH Teala'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
            "Her kim ALLAH'tan başka ilah olmadığına ve MUHAMMED (s.a.a)'in benim kulum ve resulüm olduğuna ve Ali b. Ebi Talib'in benim halifem olduğuna ve Ali b. Ebi Talib'in evlatlarından olan İmamların benim hüccetlerim olduğuna şehadet etse, onu kendi rahmetimle cennette götürür ve kendi affımla cehennem ateşinden kurtarırım. Ona cennet hurilerini mubah eder ve onun için kerametimi gerekli kılarım; onun üzerine nimetimi tamamlar ve onu halis kullarımdan sayarım. Eğer bana seslense cevabında lebbeyk derim; beni çağırsa icabet ederim; benden bir şey talep etse ona bağışlarım; sessiz kalsa onunla konuşurum; kötü durumda olsa rahmet ederim; benden kaçsa onu isterim; bana dönüş yapsa kabul ederim; rahmet kapımı çalsa yüzüne açarım.
            Her kim benden başka bir ilah olmadığına ve benim birliğime şehadet etmezse veya bana şehadet edip de MUHAMMED'in benim kulum ve resulüm olduğuna şehadet etmezse veya buna şehadet edip de Ali b. Ebi Talib'in benim halifem olduğuna şehadet etmezse veya buna şehadet edip de Ali b. Ebi Talib'in evlatlarından olan İmamların benim hüccetlerim olduğuna şehadet etmezse, muhakkak ki benim nimetlerimi inkar etmiş, azametimi küçük saymış, ayetlerimi, kitaplarımı ve peygamberlerimi inkar ederek kafir olmuştur. Eğer o kimse bana yönelse, rahmetimi ondan gizler ve istediğini ona haram ederim; beni çağırsa sesine kulak vermem; dua etse icabet etmem ve bana ümit etse ümidini boşa çıkarırım. Bu, benden taraf onun cezasıdır ve ben kullarıma zulmedici değilim."
            Sonra Cabir b. Abdullah Ensari kalkıp arzetti: "Ya Resulellah, Ali b. Ebi Talib'in soyundan gelecek İmamlar kimlerdir?"
            Buyurdular: "Cennet gençlerinin efendisi olan Hasan'la Hüseyin'dir. Ondan sonra Ali b. Hüseyin (Zeyn'ul-Abidin)'dir. Ondan sonra MUHAMMED b. Ali (Bakır)'dır. Sen ey Cabir, onu göreceksin ve benim selamımı ona ileteceksin. Sonra Cafer b. MUHAMMED (Sadık), sonra Musa b. Cafer (Kazım), sonra Ali b. Musa (Rıza), sonra MUHAMMED b. Ali (Taki), sonra Ali b. MUHAMMED (Naki), sonra Hasan b. Ali (Askeri), ondan sonra da hak üzere kıyam edecek olan ümmetimin Mehdi'sidir. O, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracaktır."
            "Ey Cabir! Onlar benim halifelerim, vâsilerim, evlat ve itretimdirler. Kim onlara itaat etse bana itaat etmiştir; kim onlara isyan etse bana isyan etmiştir; kim onları inkar etse, beni inkar etmiştir. ALLAH-u Teala onların yüzü suyu hürmetine gökleri düşmekten korur ve onların hatırı için yerin, üstünde olanları sarsmasına (fırlatıp atmasına) mani olur." [4]

            5- Ehlibeyt (a.s)'ın Başına Gelecek Olan Musibetlerden Haber Vermesi

            İbn-i Abbas rivayet ediyor:
            Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s), O'nun önünde gittikleri bir sırada ağlayarak şöyle buyurdular:
            "Ben ve onlar, ALLAH katında halkın en değerlileriyiz ve yeryüzünde bana onlardan daha sevimli biri yoktur.
            Ali b. Ebi Talib'e gelince; O benim kardeşim ve nefsimdir. O bana doğru geldiğinde, ümmetimin O'na yapacağı hıyaneti hatırladığımdan dolayı ağladım. Öyle ki O, benim velâyet ve hükümet makamımdan mahrum kalacaktır. Halbuki ALLAH Teala bu makamı benden sonra O'na has kılmıştır. Ondan sonra da ayların en üstünü olan Ramazan ayında kafasına gelecek bir darbe ile sakalı kana boyanana dek durumu hep böyle olacaktır.
            Fatıma'ya gelince; alemdeki kadınların hanımefendisi ve serveridir. Benden sonra O'na yapılacak olanlara ağladım. Adeta görüyorum ki, O'nun evine baskılar yapılmış, saygısızlığa uğramış, hakkı elinden alınmış, mirasından mahrum edilmiş, kaburga kemiği kırılmış, rahmindeki çocuğu düşmüş ve "Ya MUHAMMED!" diye feryat ediyor, ama kimse O'na cevap vermiyor (yardımına koşmuyor). O yardım diliyor, ama kimse yardımda bulunmuyor. O, benden sonra sürekli gamlı, kederli ve ağlama halinde olacak, sonunda ise hastalanacak ve Rabbim O'nu bana mülhak edecektir. O Ehlibeytimden bana kavuşacak ilk kişidir.
            Hasan'a gelince; O benim oğlum, evladım ve gözümün nurudur. O'na baktığımda, benden sonra O'nun başına gelecek olan olay ve haksızlıkları hatırladım. Bu zulüm ve haksızlıklar, düşman tarafından zehirleninceye kadar devam edecektir.
            Hüseyin'e gelince; O da bendendir ve benim oğlumdur. Onu gördüğümde, benden sonra başına gelecek olayları hatırladım. Adeta O'nu, benim haremime sığınmış bir halde görüyorum, ama O'na sığınma hakkı tanımıyorlar. Ben O'nu rüya aleminde bağrıma basıyor ve O'na benim hicret yerim olan Medine'den göçmesini emrediyorum ve O'nu şahadetle müjdeliyorum. O şahadet mahalli olan Kerbela (gam ve bela) çölüne doğru hareket ediyor, Müslümanlardan bir grup O'na yardımda bulunuyorlar. O'na bir okun isabet ettiğini ve atından yere düştüğünü ve daha sonra koyunun başının kesildiği gibi mazlum bir şekilde başının bedeninden ayrıldığını görüyorum." [5]

            6- Hz. Ali (a.s)'ın Vasiliği Ve Ayşe İle Savaşından Haber Vermesi

            Abdullah b. Mes'ud şöyle diyor:
            Peygamber (s.a.a)'e arzettim: "Ya Resulellah! Siz vefat ettiğinizde kim size gusül verecek?"
            Buyurdu: "Her peygambere onun vasisi (halifesi) gusül verir."
            Arzettim: "Sizin vasiniz kimdir?"
            Buyurdu: "Ali b. Ebî Talib'dir."
            Arzettim: "Sizden sonra ne kadar yaşayacak?"
            Buyurdu: "Otuz yıl; aynı Hz. Musa (a.s)'ın vasisi Yuşa b. Nun gibi. O da Hz. Musa (a.s)'dan sonra, otuz yıl ömür sürdü ve (Şuayb (a.s)'ın kızı ve Hz. Musa'nın hanımı olan) Safura ona karşı ayaklandı ve; "Ben önderliğe senden daha layığım" dedi. Yuşa onunla savaştı, onu esir aldı, esir aldığı sırada ona karşı iyi davrandı. Ali de onunla (Ayşe'yle) savaşarak onu esir edecek ve ona karşı iyi davranacak. ALLAH onun hakkında şöyle buyurmuştur: "Evlerinizde oturun ve eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın." [6] ALLAH-u Teala'nın (eski cahiliyetten) maksadı, Şuayb kızı Safura'nın yaptıklarıdır." [7]

            7- Hz. Ali (a.s)'a Karşı Halkın Vefasızlıklarından Haber Vermesi

            Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Hz. Ali (a.s)'a hitaben şöyle buyurdular:
            "Ya Ali! Bu cemaat senin imamet ve hilafet işini bozacaklar, hilafeti kendileri üstlenecekler ve senin hakkında benim sözümden çıkacaklar. O zaman ALLAH'ın emri ininceye kadar, sana sabrı tavsiye ediyorum. Uyanık ol! Çok yakında onlar sana vefasızlık gösterecekler. O zaman kanını akıtmaya yeltenmemeleri için sana yol bulmalarına izin verme (yani sabret); çünkü bu ümmet benden sonra sana hıyanet edecekler. Bu haberi Cebrail Rabbimden bana getirdi." [8]

            8- Nakisiyn, Marikıyn Ve Kasitiyn'den Haber Vermesi

            Emir'ul-Müminin Ali (a.s) buyuruyor:
            ALLAH Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular:
            "Çok yakında ahdinden dönen, sapıklıkta olan ve dinden çıkanlarla savaşacaksın."
            Sordum: "Ya Resulellah! Nakisin (ahdinden dönenler) kimlerdir?"
            Buyurdular: "Talha, Zübeyr ve Ayşe'dir. Hicaz'da seninle biat edecekler, Irak'ta ise ahitlerinden dönecekler. Ne zaman böyle yaparlarsa onlarla savaş. Zira onlarla savaşmak zemin ehli için temizliktir."
            Arzettim: "Kasitin (sapıklar) kimlerdir?"
            Buyurdular: "Muaviye ve yarenleri."
            Dedim ki: "Dinden çıkanlar kimlerdir?"
            Buyurdular: "Zu's-Sedye'nin adamlarıdırlar. Onlar öyle kimselerdir ki, ok yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Öyleyse onları öldür; çünkü onların öldürülmesi zemin ehli için bir rahatlık ve genişliktir (huzurdur); onlara çabucak yetişen bir azap ve senin için de kıyamet günü ALLAH indinde bir ücret ve sevap vardır... Ya Ali! Sen benim ahdimi gözetecek ve benim gibi savaşacaksın, ümmetim de seninle muhalefet edecekler." [9]

            9- İmam Ali (a.s)'ın Şahadetinden Haber Vermesi

            İmam Rıza (a.s) babalarından naklen şöyle buyuruyor:
            "Resulullah (s.a.a) (Şabaniyye Hutbesi'nde) Ramazan ayının faziletlerini beyan ettikten sonra ağladı. Hz. Ali (a.s): "Ya Resulellah! Sizi ağlatan nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdular:
            "Ya Ali! Bu ayda başına gelecek olaydan dolayı ağlıyorum. Adeta senin, Rabbin için namaz kılarken, gelmiş geçmişlerin en bedbahtı ve Salih (a.s)'ın devesini katledenlerin dost ve kardeşi olan şahsın tahrik edilerek başına bir darbe indirdiğini, sakalını başının kanıyla kana boyadığını görür gibiyim."
            Ali (a.s) arzetti: "Acaba bu amel, dinimin sağlıklığında (korunmuş olduğu bir halde) mi vuku bulacaktır?"
            Resulullah (s.a.a); "Evet, dininin sağlıklığında vuku bulacaktır" buyurdular. [10]

            10- İmam Hasan (a.s)'ın Sulhundan Haber Vermesi

            Rivayet edildiğine göre, bir gün İmam Hasan (a.s) Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in yanında ve halka karşı oturduğu bir sırada Hazret. şöyle buyurdular:
            "İşte bu oğlum (Hasan) öyle bir efendidir ki, ALLAH-u Teala bunun sebebiyle, Müslümanlardan iki grubun arasında sulh icat edecektir." [11]

            11- İmam Hüseyin (a.s)'ın Şahadetinden Haber Vermesi

            Abdülmuttalib'in kızı Safiye şöyle rivayet ediyor:
            Hüseyin (a.s) doğduğunda onu Hz. Peygamber (s.a.a)'in yanına götürdüm. Hazret dilini Hüseyin'in ağzına yaklaştırdı, Hüseyin de emmeğe başladı. Ben Resulullah (s.a.a)'in ona süt ile bal verdiğini tahmin ettim. Resulullah (s.a.a) onu, iki gözünün arasından öptükten sonra bana verdi. Peygamber (s.a.a) ağladığı halde üç defa şöyle buyurdular: "ALLAH seni katledecek topluma lanet etsin."
            Arzettim: "Anam babam sana feda olsun! Kimler onu öldürecekler?"
            Buyurdular ki: "Ümeyye oğullarından bir grup kimse -ALLAH onları rahmetinden uzak etsin- onu öldürecekler."[12]

            12- İmam Hüseyin (a.s)'ın Mahşerde Başsız Haşrolacağı Haber

            Resulullah (s.a.a)'den rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:
            "Kıyamet günü olduğunda, Fatıma bir grup kadınlarla gelecek ve ona; "Cennete gir" denilecek.
            Diyecek ki: "Benden sonra oğluma ne yapıldığını bilmedikçe cennete girmeyeceğim."
            Ona mahşer sahrasının ortasına bakması söylenecek. Mahşer sahrasına baktığında, Hüseyin'in başsız bir bedenle durduğunu görecektir. Onu görür görmez öyle bir feryat edecek ki, onun feryadından dolayı ben ve melekler de feryat edeceğiz." [13]

            13- İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s)'dan Haber Vermesi

            İbn-i Abbas, Resul-ü Ekrem (s.a.a)'den şöyle buyurduğunu naklediyor:
            "Kıyamet günü bir münadi; "Zeyn'ul-Abidin (ibadet edenlerin ziyneti) nerededir?" diye nida edecek. Adeta, oğlum Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib (Zeyn'ul-Abidin)'in, büyük bir vakar ve sükunetle mahşer ehlinin saflarını yararak geldiğini görüyorum." [14]

            14- İmam Bakır (a.s)'dan Haber Vermesi

            Ebu Halid Kabulî şöyle diyor:
            Cabir b. Abdullah-i Ensari, Mescid'ün-Nebi'de oturuyor ve sürekli şöyle diyordu: "Ya Baqir'ul-Ulum (ilimleri yaran-açıklayan)! Ya Baqir!"
            Medine halkı Cabir'in sayıkladığını zannediyorlardı. Cabir (onların bu düşüncelerine karşı şöyle) diyordu: "ALLAH'a andolsun ki, ben sayıklamıyorum, lâkin Resulullah (s.a.a)'den şöyle buyurduğunu duydum:
            "Ey Cabir! Benim Ehlibeytimden adı benim adım, siması benim simam gibi olan birisini görmeye muvaffak olacaksın. O, ilmi yaracak (derinliklerine inerek onu açıklayacak).
            İşte Peygamber (s.a.a)'in bu sözleri beni böyle konuşmaya sürüklüyor." [15]

            15- İmam Rıza (a.s)'ın Şahadetinden Haber Vermesi

            Ebu Selt-i Herevî, İmam Rıza (a.s)'dan naklettiği bir hadiste şöyle diyor: İmam Rıza (a.s), Me'mun'a şöyle buyurdu: "ALLAH'a andolsun, babalarımdan nakledildiğine göre, ben senden önce zehirlenerek öldürülüp dünyadan gideceğim. Gök ve yerdeki melekler bana ağlayacaklar. Garip bir memlekette, Harun Reşid'in kenarında defnedileceğim."
            Me'mun ağlayarak arzetti ki: "Ey ALLAH Resulünün oğlu! Ben hayatta olduğum halde kim seni öldürebilir veya sana kötülük yapabilir?"
            Hazret cevabında şöyle buyurdular: "Eğer beni öldürecek olanın kim olduğunu söylemek istersem söylerim (yani, sen benim katilim olacaksın)." [16]

            16- İmam Mehdi (a.s)'dan Haber Vermesi

            Cabir b. Abdullah Ensari, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu naklediyor:
            "Mehdi benim evlatlarımdandır. Adı benim adım, künyesi benim künyemdir. Suratı, herkesten daha çok bana benzemektedir. Gaybete çekilecek, (gaybeti çok sürdüğünden) halk şaşkınlıkta kalacak ve birçok gruplar sapıtacaklar. İşte o zaman gayb perdesi arkasından parlak bir yıldız gibi zuhur edecek ve yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır." [17]

            17- Masum İmamların Mezarları

            Hz. Ali (a.s), Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'den kendisine şöyle buyurduğunu naklediyor:
            "ALLAH'a andolsun ki, sen Irak'ta öldürülecek ve orada defnedileceksin."
            Hz. Ali (a.s) diyor: Arzettim ki: "Ya Resulellah! Bizim kabirlerimizi ziyaret eden, onları onaran ve onları koruyanlar için ne gibi fazilet ve özellikler vardır?"
            Buyurdu: "Ey Ebe'l-Hasan! ALLAH Teala, senin ve evlatlarının mezarlarını, cennet yerlerinden bir parça yer ve cennet alanlarından bir alan karar kılmıştır. ALLAH Teala, soylu ve seçkin kulların kalplerini size yönelik kılmıştır. Bundan dolayı sizin yolunuzda bütün zorluklara katlanıyor, ALLAH ve Resulüne yakın olmak kastı ile sizin kabirlerinizi onarıyor ve onları çokça ziyaret ederler..." [18]

            18- Ammar-i Yasir'in Şahatetinden Haber Vermesi

            Ammar, Hz. Peygamber (s.a.a)'den kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
            "Ey Ammar! Yakın bir zamanda benden sonra bir takım fitne ve imtihanlar olacak. Böyle olduğunda Ali ve O'nun hizbini takip et. Ey Ammar! Sen benden sonra Ali'yle birlikte iki grupla savaşacaksın. Sonra seni mütecaviz ve zalim bir grup öldürecektir. Dünyadan aldığın en son azık, bir miktar süt olacaktır." [19]

            19- Ebuzer-i Gifari'nin Sürgün Haberi

            Ali b. İbrahim Kummi şöyle diyor:
            Ebuzer, Osman'la tartıştığı bir sırada dedi ki: Habibim Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdular:
            "Ey Ebuzer! Sana; "Şehir veya köylerden hangisinde kalmayı daha çok seviyorsun?" diye soracakları zaman durumun nasıl olacak? Sen diyeceksin ki: "ALLAH'ın ve Resulünün haremi olan Mekke'de, ömrümün sonuna kadar ibadetle meşgul olmak istiyorum." Sana denilecek ki: "Hayır, sende o keramet yok!" Sonra denilecek ki: "Şehirlerden kendisinde kalmak istediğin şehir veya köy hangisidir?" Sen diyeceksin ki: "Kendisinde Müslüman olarak yaşamadığım ve bu yüzden de sevmediğim yer Rebeze'dir." O zaman senin Rebeze'ye sürülmeni emredecekler."
            Arzettim: "Ya Resulellah! Bu olay gerçekleşecek mi?"
            Buyurdular: "Evet, canım elinde olan ALLAH'a andolsun ki, bu olay gerçekleşecektir." [20]

            20- Uveys (Veysel) Karani'den Haber Vermesi

            Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
            "Karan [21] tarafından bir cennet esintisi geliyor. Ah! Ne kadar Uveys Karani'yi görmek istiyorum. Kim onunla görüşecek olursa selamımı ona iletsin. Beni görmeden, bana iman etmiş ve halifem Emir'ul-Müminin Ali b. Ebi Talib'in yanında yer alarak Sıffin savaşında şehit edilecektir." [22]

            21- Mute Savaşı Ve Cafer'i Tayyar'ın Şahadetinden Haber Vermesi

            Cabir b. Abdullah şöyle diyor:
            Cafer b. Ebi Talib'in (Hz. Ali (a.s)'ın kardeşi) Mute savaşında şehit olduğu gün, Resulullah (s.a.a) Medine'de idi. Sabah namazından sonra minbere çıkarak şöyle buyurdular: "Şimdi Müslüman kardeşleriniz müşriklerle çarpışmaya girdiler."
            Her birinin hamle ve saldırısını söylüyordu. Komutan Zeyd b. Harise'nin şehit olduğunu ve sancağın düştüğünü söyledi. Sonra Cafer'in sancağı alarak ileri atıldığını buyurdular. Sonra Cafer'in şehit olduğunu ve sancağın tekrar yere düştüğünü, sonra da sancağı Abdullah b. Revaha'nın aldığını ve Müslümanlardan filan kimselerin ve kafirlerden de filancaların öldürüldüklerini haber veriyordu. Sonra buyurdular: "Abdullah şehit oldu, sancağı Halid b. Velid aldı ve kaçtı ve Müslümanlar da kaçtılar."
            Sonra minberden aşağı inerek Cafer'in evine gitti, Cafer'in oğlu Abdullah'ı istedi, kucağında oturttu ve elini başına çekti. Abdullah'ın annesi Umeys kızı Esma şöyle dedi: "Ya Resulellah, elinizi onun başına, bir yetimin başına çeker gibi çekiyorsunuz."
            Hazret cevabında; "Cafer bugün şehit oldu" buyurarak göz yaşlarını tutamadılar.
            Sonra şöyle buyurdular: "Şehit olmadan önce elleri kesildi ve ALLAH kesilen elleri karşılığında ona yeşil zümrütten iki kanat verdi. O şimdi cennette meleklerle istediği yere uçuyor." [23]

            22- İslam Fetihlerinden Haberler

            Bera b. Azib şöyle diyor:
            Resulullah (s.a.a) (Ahzab savaşında) hendek (çukur) kazılmasını emretti. Çukuru kazarken onun bir yerinde büyük ve sert bir taş ortaya çıktı. Kazma hiçbir şekilde tesir etmiyordu. Sonra ALLAH Resulü (s.a.a) gelerek kazmayı eline alıp "bismillah" diyerek taşa bir darbe vurdu. Bu darbeyle taşın üçte birini kırdı. Bunun üzerine; "ALLAH-u Ekber! Şam'ın anahtarlarını bana verdiler. ALLAH'a andolsun ki, şu anda oranın kırmızı saraylarını görüyorum" dedi.
            Yine "bismillah" diyerek o taşa bir darbe daha vurdu. Bu defa da taşın diğer üçte birini parçaladı. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "ALLAH-u Ekber! Fars (memleketinin) anahtarlarını bana verdiler. Andolsun ki, Medain'in beyaz saraylarını gördüm."
            Üçüncü darbeyi indirdiğinde taşın geri kalanını da parçaladı ve buyurdu: "Yemen'in anahtarlarını da bana verdiler ve ben buradan San'a şehrinin kapılarını görüyorum." [24]

            23- Ahir Zaman Mü'minlerinden Haber Vermesi

            Ali b. Ebi Talib (a.s) şöyle buyuruyor:
            "Peygamber-i Ekrem (s.a.a) uzun bir vasiyetinde bana hitaben şöyle buyurdular:
            "Ya Ali! İman açısından halkın en hayret verici olanları ve yakin açısından da en büyük insanlar, ahir zamanda gelecek olan kimselerdir. Onlar Peygamberi görmemişler ve İmam da onlardan gizlidir. Bununla birlikte onlar beyaz sayfalara nakış olunmuş siyah hatlar vasıtasıyla (yazılı belgelerle) iman ederler." [25]

            24- Meysem-i Temmar

            Meysem-i Temmar, Beni Esed kabilesinden bir kadının kölesi idi. Sonra Hz. Ali (a.s) onu satın alarak azat etti. İmam (a.s) ona; "İsmin nedir?" diye sordu.
            Meysem: "Salim."
            İmam (a.s): "Resulullah bana, Acem diyarında babanın seni, "Meysem" diye çağırdığını haber vermişti."
            Meysem: "ALLAH ve Resulü doğru buyurmuşlardır; sen de doğru buyurdun."
            İmam (a.s): "Resulullah (s.a.a)'in seni adlandırdığı o isme dön ve Salim'i bırak."
            O da o isme (Meysem) döndü ve künyesini Ebu Salim bıraktı. Nakledildiğine göre Meysem öldürüldüğü yıl, hac amellerini yaptıktan sonra Ümmü Seleme'nin yanına vardı. Ümmü Seleme ona; "Sen kimsin?" diye sordu. O da cevabında; "Ben Meysem'im" dedi. Bunun üzerine Ümmü Seleme şöyle buyurdu: "ALLAH'a andolsun ki, Resulullah'tan, geceleri senin hakkında Ali'ye çokça tavsiyede bulunduğunu duyuyordum." [26]

            25- Şeytanın Şüpheye Düşürmesi

            İmam Cafer-i Sadık (a.s)'dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
            "Bir kişi Resulullah (s.a.a)'in huzuruna vararak; "Ya Resulellah! Ben münafık oldum" dedi.
            Hazret buyurdular: "ALLAH'a andolsun ki, sen münafık olmamışsın. Eğer münafık olsaydın, yenilgiye uğradığın şey hakkında benimle konuşmaya gelmezdin. Hazır düşman (Şeytan) yanına gelerek; "Seni kim yaratmıştır?" dedi. Sen de cevabında; "ALLAH yaratmıştır" dedin. Tekrar sana; "Peki ALLAH'ı kim yaratmıştır?" diye sordu."
            Resulullah (s.a.a)'in yanına gelen şahıs arzetti ki: "Seni hak üzere mebus kılana andolsun ki, durum buyurduğun gibiydi."
            Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Şeytan tasarruf edebilsin diye amelleriniz yönünden geldi, ama size musallat olamadı. İşte sizi haktan döndürebilmek ümidiyle bu yönden geldi. Böyle olduğunda sizden her biriniz yalnızca ALLAH'ı ansın ." [27]

            26- Zübeyr'in Geleceğinden Haber Vermesi

            Rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.a), Ali (a.s)'ı Zübeyr ile birlikte Beni Saide Sakife'sinde görünce buyurdu: "Ya Zübeyr! Ali'yi seviyor musun?"
            Zübeyr arzetti: "Beni, Ali'yi sevmekten ne alıkoyabilir ki?"
            Hazret buyurdular: "Ali ile savaşacağın ve O'na zulümde bulunacağın zaman halin nasıl olacak?!" [28]

            27- Ebu Süfyan'ın Kalbinde Olanı Haber Vermesi

            Nakledilen rivayete göre, Ebu Süfyan kendi kendine (Peygamber hakkında) şöyle dedi:
            "Eğer ALLAH sana karşı bana güç verir ve benim için mümkün olursa, karşında Medine'yi atlı ve piyade birlikle dolduracak ve eserini yok edeceğim."
            Peygamber-i Ekrem (s.a.a), hutbe okuduğu bir sırada, hutbeye ara verip şöyle buyurdular:
            "Ey Ebu Süfyan! Yaşadığım müddetçe yapamayacaksın, ölümümden sonra da senden daha şaki olan, senden önce davranacak, senden ve ailenden gerçekleşmesi beklenen de yerine gelecek. Sen kendi kendine nasıl istiyorsan öyle düşün ve bil ki, sen benim nurumu söndüremezsin, benim hatırlanma ve zikrimi de kesemeyeceksin. Sizin için de bu işlerin devamı olmayacaktır."[29]
            ________________
            Kaynakça:
            [1] - İsbat'ul-Hudat, c. 1, s. 521
            [2] - Müntehe'l-A'mal, c. 1, s. 30
            [3] - Muntehe'l-A'mal, c. 1, s. 100
            [4] - Kemal'ud-Din, c. 1, s. 258
            [5] - Emalî-yi Şeyh Saduk, 24. Meclis, h. 2, s. 112
            [6] - Ahzab: 32
            [7] - Kemal'ud-Din, c. 1, s. 27
            [8] - Hisal-ı Saduk, 12. bab, 2. hadis, s. 461,
            [9] - Hisal-ı Saduk: c. 2, b. 70, s. 572, h. 1
            [10] - Uyun-u Ahbar'ur-Rıza, c. 1, s. 3, b, 27
            [11] - Keşf'ul-Ğumme, c. 1, s. 519
            [12] - Emali-yi Saduk, 27. Meclis, s. 136, h. 5
            [13] - Luhuf-u Seyyid b. Tavus, s. 139
            [14] - Muntehe'l-Amal, c. 2, s. 4
            [15] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 196
            [16] - İsbat'ul-Hudat, c. 1, s. 498
            [17] - Kemal'ud-Din, c. 1, s. 287, 4. hadis.
            [18] - İsbat'ul-Hudat, c. 1, s. 487
            [19] - İsbat'ul-Hudat, c. 2, s. 4
            [20] - İsbat'ul-Hudat, s. 2, s. 1412
            [21] - Karan; Necd halkının hac amellerine oradan başladığı bir yerin ismidir.
            [22] - İsbat'ul-Hudat, c. 1, s. 518
            [23] - Müntahe'l-Amal, c. 1, s. 31
            [24] - Emali-yi Saduk, 51. Meclis, s. 312, 13. hadis
            [25] - Men La Yehzuruh'ul-Fakih, c. 1, s. 269
            [26] - İsbat'ul-Hudat, c. 2, s. 109
            [27] - İsbat'ul-Hudat, c. 1, s. 429
            [28] - İsbat'ul-Hudat: c. 2, s. 95
            [29] - İsbat'ul-Hudat: c. 2- s. 173
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #21
              Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

              Allah razı olsun mücahid kardeşim bu değerli paylaşımlar için
              Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
              İmam Ali (a.s)

              Yorum


                #22
                Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                [quote author=mikdat link=topic=1714.msg7479#msg7479 date=1235246715]
                Allah razı olsun mücahid kardeşim bu değerli paylaşımlar için
                [/quote]

                Allah Teala siz eski dostan da razı olsun inş:) teşekkürler.
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                  ALLAH RAZI OLSUN

                  çok güzel olmuş emeğinize sağlık .....
                  Derdin kendindedir bilmiyorsun, derman yine sendedir görmüyorsun, içine koca bir alem yerleştirilmiş; sen hala kendini küçük bir şey zannediyorsun. / Hz. Ali (as)

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                    [quote author=MÜDDESSİR link=topic=1714.msg7551#msg7551 date=1235301007]
                    ALLAH RAZI OLSUN

                    çok güzel olmuş emeğinize sağlık .....
                    [/quote]

                    ALLAH TEALA SİZDEN DE RAZI OLSUN İNŞ. OKUYUP ÖĞRENEN, VAZİFESİNİ TEŞHİS EDEN VE ONU YERİNE GETİRENLERDEN OLURUZ İNŞ. TEŞEKKÜRLER.
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                      [quote author=Mücahid link=topic=1714.msg7556#msg7556 date=1235301445]
                      OKUYUP ÖĞRENEN, VAZİFESİNİ TEŞHİS EDEN VE ONU YERİNE GETİRENLERDEN OLURUZ İNŞ
                      [/quote]
                      AMİN YA RABBEL ALEMİNNN
                      Derdin kendindedir bilmiyorsun, derman yine sendedir görmüyorsun, içine koca bir alem yerleştirilmiş; sen hala kendini küçük bir şey zannediyorsun. / Hz. Ali (as)

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                        İBRETLİ ÖYKÜLER[COLOR=#a0a0a0][FONT=Arial]

                        1- Cennet Ağaçları

                        Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
                        "Kim "Subhanellah" derse, ALLAH Teala bu zikre karşılık kıyamet günü ona cennette bir ağaç diker.
                        Yine kim "La ilahe illâllah" derse, ALLAH Teala bu zikir karşılığında cennette ona bir ağaç diker.
                        Yine kim "ALLAH-u Ekber" derse, ALLAH Teala bu zikre karşılık cennette ona bir ağaç diker."


                        Bu sırada Kureyş'li olan bir adam şöyle dedi:
                        "Ya Resulellah! Bu durumda bizim cennette pek çok ağaçlarımız olacaktır. Çünkü biz sürekli olarak bu zikirleri söylüyoruz."

                        Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
                        "Evet, doğrudur. Ama onları günah ateşiyle yakmaktan sakının. Zira ALLAH-u Teala söyle buyuruyor: "Ey iman edenler! ALLAH ve resulüne itaat edin ve amellerinizi geçersiz kılmayın." [1]
                        _____________________
                        Kaynakça:
                        [1]Bihar, c. 8, s. 186; c. 93, s. 168

                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri


                          2- En Güzel Arzu


                          Ka'b oğlu Rabia şöyle diyor:

                          Bir gün Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdu: "Rabia! Yedi yıl bana hizmet ettin, benden mükafat istemiyor musun?"

                          -Arz ettim ki: "Ya Resulellah! Müsaade edin bu konu hakkında biraz düşüneyim."

                          Ertesi günü Resulullah (s.a.a)'in huzuruna gittiğimde Hazret şöyle buyurdu: "Rabia! Hacetini (dileğini) iste."

                          -Arz ettim ki: "ALLAH'tan iste ki, beni de sizinle beraber cennette götürsün."

                          -Buyurdu ki: "Böyle bir şey istemeyi kim sana öğretti?"

                          -Arz ettim ki: "Kimse bana öğretmedi. Ama ben biraz düşünerek şu kanatta vardım ki, eğer dünya malını istemiş olursam, yok olucudur; eğer uzun ömür ve evlat isteyecek olursam, onun sonu da ölümdür."

                          -Bu sırada peygamber (s.a.a) başını öne eğip biraz düşündükten sonra şöyle buyurdular:"Bunu ALLAH'tan isteyeceğim. Ama sen de uzun secdelerle bana yardım et ve çok namaz kıl."[1]

                          ________________
                          [1]- Bihar, c. 69, s. 407.

                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                            3- Peygamber (s.a.a)'in Mizahı


                            Yaşlı bir kadın Peygamber (s.a.a)'in huzuruna vararak cennet ehlinden olmayı arzu ettiğini dile getirdi.

                            Peygamber (s.a.a) ona: "Yaşlı kadın cennete gitmeyecektir" diye buyurdular.

                            Yaşlı kadın ağlayarak Resulullah (s.a.a)'in huzurundan ayrıldı.

                            Bilal-i Habeşi, o kadını ağlar bir vaziyette görünce: "Neden ağlıyorsun?" diye sordu.

                            Kadın cevaben şöyle dedi: "Ağlamamın sebebi Resulullah (s.a.a)'in; ‘Yaşlı kadın cennete girmeyecektir' sözünden dolayıdır."

                            Bilal, Resulullah (s.a.a)'in huzuruna vararak kadının durumunu O Hazrete iletti.

                            Resulullah (s.a.a): "Zenci de cennete girmeyecektir" buyurdular.

                            Bilal da üzülüp o kadınla beraber ağlamaya başladılar.

                            Peygamber (s.a.a)'in amcası Abbas onların ağladığını görünce: "Neden ağlıyorsunuz?" diye sordu. Onlar da Resulullah (s.a.a)'in onlarla ilgili buyurmuş olduğu sözünü naklettiler.

                            Abbas onların ağlamalarını görünce, onların durumunu Resulullah (s.a.a)'e anlattı. Resulullah (s.a.a) yaşlı olan amcası Abbas'a da: "Yaşlı erkek de gitmeyecektir" buyurdular.

                            Daha sonra Resulullah (s.a.a) onların her üçünü huzuruna çağırıp gönüllerini alarak şöyle buyurdu: "ALLAH Teala cennet ehlini, başlarında bir taç olduğu halde nurlu bir genç simasında cennete götürecektir; yaşlı, siyah yüzlü ve çirkin kıyafetli bir şekilde değil." [1]

                            _________________
                            [1] - Bihar, c. 16

                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                              4- Haince Bakmak

                              Bir adam Peygamber (s.a.a)'in huzuruna vararak şöyle dedi: Ya Resulellah! Filan şahıs komşunun namusuna (haince) bakıyor. İmkanı olursa, iffete aykırı çirkin ameli yapmaktan da perva etmez.

                              Resulullah (s.a.a) bu sözleri duyunca bu olaydan dolayı çok sinirlendi ve: "Onu benim yanıma getirin" diye emretti.

                              Orada bulunan bir şahıs da şöyle dedi: "Ya Resulellah! O sizin takipçilerinizden, sizin ve Ali'nin (a.s) velayetini kabul eden şahıslardandır. Sizin düşmanlarınızdan da teberri etmektedir (uzak durmaktadır).

                              Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: "O sizin takipçilerinizdendir söyleme. Çünkü bu söz yalandır. Zira bizim takipçilerimiz bize uyan ve amelleri de bizim amellerimiz gibi olan kimselerdir. Bu adam hakkında söylediğiniz sözler, bizim amel ve davranışımıza uygun değildir." [1]
                              _________________
                              [1] - Bihar, c. 68, s. 155

                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                                5- Resulullah (s.a.a)'den Beş Tavsiye

                                Hz. Peygamber (s.a.a)'in ashabından olan Ebu Eyyub-i Ensari Resulullah (s.a.a)'in huzuruna vararak şöyle dedi:

                                "Ya Resulellah! Bana öyle az ve öz bir vasiyet edin ki, onu kafamda tutabilip onunla amel edebileyim."

                                Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Şu beş şeyi sana tavsiye ediyorum:
                                1- Halkın elindekine göz dikme ve ondan ümidini kes. Çünkü bu zenginliğin ta kendisidir.
                                2- Tamahtan sakın. Zira tamah peşin fakirliktir.
                                3- Namazı öyle kıl ki, sanki bu senin en son namazındır ve artık diri kalıp da diğer namaz kılamayacaksın.
                                4- Sonradan mecbur kalıp da özür dileyeceğin bir ameli yapmaktan sakın.
                                5- Kendin için sevdiğin şeyi (dini) kardeşin için de sev." [1]
                                _________________
                                [1] - Bihar, c. 74, s. 168

                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X