Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HZ. RESULULLAH’IN (S.A.A) HİKMETLİ SÖZLERİNDEN

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HZ. RESULULLAH’IN (S.A.A) HİKMETLİ SÖZLERİNDEN

    1- Hz. Ali’ye (a.s) Vasiyeti

    Ya Ali, Allah’ı gazaplandıracak (bir şeyle) hiçbir kimseyi razı etmemen, Allah’ın (sana) verdiği bir şeyden dolayı başkasını övmemen, Allah’ın senden esirgediği bir şeyden dolayı da kimseyi yermemen yakine ermenin alametidir. Çünkü rızık, ihtirasla elde edilemeyeceği gibi, rağbetsizlikle de önlenemez.

    Allah-u Teâla, kendi hikmet ve lütfü gereği rahatlık ve mutlu­luğu yakinde ve (kaza ve kadere) rıza göstermekte; gam ve üzün­tüyü ise, şüphe ve hoşnutsuzlukta karar kılmıştır.

    Ya Ali, cahillikten daha kötü bir fakirlik, akıldan daha faydalı bir servet, bencillikten daha korkunç bir yalnızlık ve istişareden daha iyi bir yardımcı yoktur; hiçbir akıl da tedbir almak kadar yararlı değildir. Güzel ahlak gibi soy sop ve şükür gibi de ibadet yoktur.

    Ya Ali, sözün afeti yalan, ilmin afeti unutmak, ibadetin afeti ihmalkârlık, cömertliğin afeti minnet, yiğitliğin afeti zulüm, güzel­liğin afeti bencillik ve soyluluğun afeti ise onunla övünmektir.

    Ya Ali, sürekli doğru konuş; ağzından hiçbir zaman yalan çıkmasın; kesinlikle hıyanete yeltenme; Allah’tan O’nu görüyormuşçasına kork; malını ve canını dinine feda et; iyi ahlak edin ve kötü ahlaktan kaçın.

    Ya Ali, Allah’ın en çok sevdiği amel şu üç haslettir: Allah’ın farz kıldığı şeyleri yerine getirmek; bunu yapan kimse, halkın en âbitlerindendir. Allah’ın haram kıldığı şeylerden uzak durmak; böyle yapan kimse de halkın en sakınanlarındandır. Allah’ın verdiği rızka razı olmak; böyle olan kimse de halkın en zenginlerin­dendir.

    Ya Ali, üç şey yüce ahlaktandır: Seninle ilişkisini kesen kimse ile ilişki kurman, senden esirgeyene bağışta bulunman ve sana zulüm edeni affetmen.

    Ya Ali, üç şey kurtarıcıdır: Dilini tutman, günahına ağlaman ve (kötü insanlarla muaşeretten uzak kalmak için) evinde oturman.

    Ya Ali, şu üç haslet amellerin en başında gelir: (Kendi men­faatin bile söz konusu olduğu yerde) halka karşı insaflı davranman; mümin kardeşinle eşitlik gözetmen ve Allah’ı her halükârda hatırlaman.

    Ya Ali, üç kimse Allah’ın misafiridir: Mümin kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse; böyle birisi Allah’ın ziyaretçisidir. Ziyaretçisini ağırlamak ve istediğini ona vermek, Allah’a düşen bir haktır. Namaz kıldıktan sonra, daha sonraki namaz vaktine dek takibat (zikir, dua, Kur’an okumak vb...) ile meşgul olan kimse; böyle birisi Allah’ın misafiridir ve misafirini ağırlamak Allah’a düşen bir haktır. Bir de hacca ve umre’ye giden bir kimse; onlar da Allah’a doğru giden kimselerdir ve kendisine gelen kimseyi ağır­lamak Allah’a düşen bir haktır.

    Ya Ali, üç şeyin hem dünyada hem de, âhirette mükâfatı vardır: Hac, fakirliği giderir; sadaka, belaları defeder ve sıla-i ra­him (akrabalara iyilikte bulunmak) ömrü uzatır.

    Ya Ali, kimde şu üç şey olmazsa hiçbir ameli doğrulmaz: Kendisini Allah Azze ve Celle’ye karşı günah işlemekten alı­koyacak takva; akılsızın cahilliğini önleyecek ilim (bir nakle göre de hilim) ve halkla iyi geçinebilmesini sağlayacak akıl.

    Ya Ali, üç kimse kıyamet günü arşın gölgesi altındadır: Kendisi için sevdiği şeyi, kardeşi için de seven; bir işle karşılaştığında, Allah’ın o işi sevip sevmediğini bilmeyinceye ka­dar, o iş için herhangi bir girişimde bulunmayan ve kendi nefsinde de bulunan ve henüz ıslah etmediği bir kusurla kardeşini ayıpla­mayan. Kendisini ıslah etmeye kalkışan bir insan ise, ıslah ettiği her kusurunun ardından bir diğeriyle karşılaşır ve bu, insanı kendisiyle meşgul etmeye yeter. (Artık başkalarının ayıplarıyla uğraşmaktan geri kalır).

    Ya Ali, üç şey iyi olmanın yollarındandır: Cömert olmak, güzel konuşmak ve eziyetlere karşı sabırlı olmak.

    Ya Ali, Tevrat’ta dört şeyin, dört şeyi beraberinde taşıdığı yazılıdır: Dünyaya haris olan, Allah’a öfkelenir. Duçar olduğu bir musibetten yakınan, gerçekte Allah’tan yakınmaktadır. Zenginin karşısında (zenginliği için) tevazu eden kimsenin, dininin üçte ikisi yok olur. Bu ümmetten cehenneme giden kimse, Allah’ın ayetleri­yle alay edip, onlarla oynayan kimselerdendir.

    Ya Ali, dört şey, dört şeyi beraberinde getirir: Saltanata erişen diktatör olur. İstişare etmeyen pişman olur. Davrandığın gibi sana davranılır. Yoksulluk en büyük ölümdür. "Maksat dinar ve dirhem (mal) yoksulluğu mu?" denilince: "Hayır, maksat din yoksulu ol­maktır." buyurdu.

    Ya Ali, kıyamet günü üç gözden başka bütün gözler ağlar: Allah yolunda geceleri uykusuz kalan göz, Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmayan göz ve Allah korkusundan ağlayan göz.

    Ya Ali, Allah’tan başkasının haberdar olmadığı günahlarına ağladığı halde, Allah’ın nazar ettiği yüze ne mutlu!

    Ya Ali, şu üç şey (insanı) helak eder: Heva ve hevese uymak, cimrilik yapmak ve insanın kendisini beğenmesi. Şu üç şey de (insanı) kurtuluşa götürür: Hoşnutluk ve öfke halinde adaletli davranmak, zenginlikte ve fakirlikte orta halli olmak, gerek gizlide ve gerekse açıkta Allah’ı görürcesine O’ndan korkmak. Çünkü sen O’nu görmesen de O seni görür.

    Ya Ali,üç yerde yalan konuşmak iyidir: Savaşta (düşmanı) aldatmak için, hanımına (bir şey alacağına dair) söz vermede,[1] halkın arasını ıslah etmede.

    Ya Ali, üç yerde doğru konuşmak kötüdür: Söz gezdirmede; erkeğe, ailesi hakkında hoşlanmayacağı haberleri vermede ve hayır işlerlin açıklayan bir kimseyi yalanlamada.[2]

    Ya Ali, dört şey boşunadır: Doyduktan sonra yemek, ay ışığında kandil yakmak, çorak yerde tohum ekmek ve layık olmayan bir kimseye iyilik yapmak.

    Ya Ali, dört kimse herkesten daha çabuk ceza görür: Yaptığın iyiliğe kötülükle karşılık veren, senden zulüm görmeden sana zulüm yapan, aranızdaki antlaşmaya sen sadık kaldığın halde hıya­net eden ve sıla-i rahim (akrabalara iyilik) yaptığın halde (sana karşı) onu terk eden kimse.

    Ya Ali, dört şeye sahip olanın Müslümanlığı kâmil olur: Doğruluk, şükür, hayâ ve güzel ahlak.

    Ya Ali, halka az el açmak peşin zenginliktir ve halka çok el açmak zillettir. Peşin fakirlik de işte budur.

    2- Hz. Ali’ye (a.s) Başka Bir Vasiyeti

    Ya Ali, müminin nişanesi üçtür: Oruç tutmak, namaz kılmak ve zekât vermek. Zahirde kendisini ehil gösteren kimsenin de nişanesi üçtür: İnsanın yüzüne karşı dalkavukluk yapar; arkasından gıybet eder ve musibete uğradığında da sevinir. Zalimin de üç nişanesi var: Eli altında bulunanlara zorbalık yapar; kendisinden üstlere isyan eder ve zalimlerle işbirliği yapar. Riyakârın da üç nişanesi var: Halkın yanında gayretli ve hareketli olur; yalnızlıkta üşenir ve bütün işlerde övülmesini sever. Münafığın da nişanesi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler; kendisine güvenildiğinde hıyanet eder ve verdiği sözün üzerinde durmaz. Tembelin de alâmeti üçtür: Tefrite[3] düşünceye kadar gevşeklik yapar; zâyi edin­ceye dek tefrit eder ve günaha düşünceye kadar zâyi eder.[4] Akıllı kimseye, ancak üç şey için yolculuğa gitmek yakışır: Geçimini temin etmek, ahiretine yönelik bir adım ve helâl bir zevk .

    Ya Ali, cahillikten daha şiddetli bir fakirlik, akıldan daha fay­dalı bir servet, kendini beğenmişlikten daha korkunç bir yalnızlık yoktur ve hiçbir amel tedbir almak, hiçbir takva günahtan sakın­mak ve hiçbir soy sop da iyi ahlaklılık gibi olamaz. Konuşmanın âfeti yalan, ilmin âfeti unutmak ve bağışta bulunmanın âfeti de minnettir.

    Ya Ali, hilali gördüğün zaman üç defa "Allah-u Ekber" de; sonra "Elhamdu lillah’illezi halekanî ve halekake ve kadderake menâzile ve cealeke âyeten lil âlemîn." de.[5]

    Ya Ali, aynaya baktığın zaman üç tekbir getirdikten sonra şöyle de: "Allahumme kemâ hassente halkî fe hassin hulkî."[6]

    Ya Ali, seni dehşete düşüren bir şeyle karşılaşırsan, şöyle de: "Allahumme bi-hakkı Muhammed’in ve Âl-i Muhammed’in illâ ferrecte annî."[7]

    Hz. Ali aleyhi’s-selam diyor ki: Peygamber salla'llahu aleyhi ve alih’den: "Ya Resulallah, (Kur’an’da): "Adem Rabbin’den (bir takım) kelimeler aldı. (Allah da) bunun üzerine tövbesini kabul etti..."[8] diye buyurmaktadır. Nedir bu kelimeler?" diye sorduğumda, Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

    "Ya Ali, Allah-u Teâla, Adem’i Hindistan’a, Havva’yı Cidde’ye, yılanı İsfahan’a ve İblis’i de Miysan’a (Basra ve Vasıt arasında bir yere) indirdi. Cennette yılan ve tavus kuşu kadar güzel bir şey yoktu. Yılanın deve gibi dört ayağı vardı. İblis, yılanın karnına girerek, Âdem’e hile yaptı ve onu aldattı. Allah-u Teâla da yılana gazap ederek ayaklarını ondan aldı ve şöyle buyurdu: "Rızkını, toprak karar kıldım ve karnının üzerinde sürünmelisin; sana acıyana Allah acımasın." Tavusa da, İblis’e ağacı bulmada kılavuzluk ettiği için gazap ederek sesini ve ayaklarını çirkin­leştirdi. Âdem, Hindistan’da kaldığı yüz yıl süresince, başını gökyüzüne kaldırmadı. Ellerini başına koyup kendi hatasına ağlı­yordu. Allah, Cebrail’i, Âdem’e gönderdi. (Cebrail): "Ey Âdem dedi, Allah sana selam söylüyor ve buyuruyor ki: "Ey Adem, seni kendi elimle yaratmadım mı? Sana kendi ruhumdan üflemedim mi? Meleklerimi sana secde ettirmedim mi? Cariyem Havva’yı seninle evlendirmedim mi? Cennetimde sana yer ver­medim mi? O halde ey Adem, bu ağlama nedir? Bu kelimeleri söyle; şüphesiz Allah-u Teâla tövbeni kabul eder. Söyle ki: "Subhâneke, lâ ilâhe illâ ente, amiltu sûen ve zalemtu nefsî, fe­tub aleyye, inneke ente-t tevvab-ur rahîm."[9]

    Ya Ali, evinde bir yılan gördüğünde o yılanı üç defa (o eve girip) çıkıncaya kadar öldürme; dördüncü defasında görürsen o zaman öldür; çünkü o kâfirdir.

    Ya Ali, yolda bir yılan gördüğün zaman onu öldür. Çünkü ben cinlere, yılan şeklinde gözükmemelerini şart koşmuşum.

    Ya Ali, dört haslet bedbahtlık (nişanesi)dir: Gözyaşının kuruması, katı kalpli olmak, uzun arzu ve dünya sevgisi.

    Ya Ali, huzurunda seni medhederlerse şöyle de:

    "Allahumme-c’alnî hayren mimmâ yezunnûne veğfir lî mâ lâ ya’lemûne vela tuahiznî bima yekulûn."[10]

    Ya Ali, cinsi münasebette bulunduğun zaman şöyle de: "Bismillahi, Allahumme cennibne’ş-Şeytâne ve cennib’iş-Şey-tâne ma rezaktenî."[11] Eğer Allah-u Teâla o anda, sizden bir çocuk olmasını takdir ederse hiçbir zaman Şeytan’ın, ona bir zararı dokunamaz.

    Ya Ali, yemeğe tuz ile başla ve tuz ile bitir. Çünkü tuz, yetmiş derde devadır. Onların en küçüğü delilik, cüzam ve alaca hastalığıdır.[12]

    Ya Ali, bedenine zeytin yağı sür. Çünkü Şeytan bedenine zeytin yağı süren bir kimseye, kırk gece yaklaşmaz.

    Ya Ali, ayın ilk ve orta gecelerinde cinsel ilişkide bulunma, sara hastasının genelde o iki gecede hastalığının belirdiğini gör­müyor musun?

    Ya Ali, çocuğun olduğunda sağ kulağına ezan, sol kulağına da ikamet oku. Bu takdirde Şeytan ona asla zarar vermez.

    Ya Ali, halkın en kötüsünü sana tanıtayım mı? "Evet ya Resulullah" dedim; buyurdular ki: Halkın en kötüsü, günahları affetmeyen ve hatalardan geçmeyen kimsedir. Onlardan daha kötüsünü de sana tanıtayım mı? "Evet ya Resulullah" dedim, buyurdular ki: Onlardan daha kötüsü şerrinden korunulmayan ve hayrı umulmayan kimsedir.

    3- Hz. Ali’ye (a.s) Diğer Bir Vasiyeti

    Ya Ali, peştamalsız hamama girmekten sakın. Çünkü hem peştamalsız (çıplak) olarak hamama giren kimse melundur ve hem de ona bakan.

    Ya Ali, işaret ve orta parmağına yüzük takma; çünkü bu "Lut" kavminin yaptığı bir işti. Küçük parmağını da yüzüksüz bırakma.

    Ya Ali, Allah kendi kulunun; "Allah’ım günahlarımı affet; çünkü Senden başka günahları affedecek bir kimse yoktur" de­mesini beğenir. Kul böyle dediği zaman Allah da, meleklerine şöyle hitap eder: "Ey meleklerim, bu kulum benden başka günah­ları affedecek birisinin bulunmadığını bilmiştir; şahit olun ki, ben onu bağışladım."

    Ya Ali, yalan konuşmaktan sakın. Çünkü yalan konuşmak yüzü karartır ve sonra da o şahıs Allah katında kezzâb (çok yalan konuşan) olarak yazılır. Doğru konuşmak da yüzü ağartır ve böyle birisi de Allah indinde sadık (doğru konuşan) olarak yazılır. Doğruluğun bereket kaynağı ve yalancılığın ise uğursuzluk olduğunu bil .

    Ya Ali, gıybet etmekten (başkalarının arkasından konuşmaktan) ve söz taşımaktan kaçın. Çünkü gıybet etmek orucu bozar (sevabını yok eder) ve söz taşımak da kabir azabına sebep olur.

    Ya Ali, ister yalan yere olsun, ister doğru zaruret olmaksızın Allah’a yemin etme. Allah-u Teâla’yı kendi yeminine vesile kılma. Çünkü Allah-u Teâla, yalan yere O’na yemin eden bir kimseye acımadığı gibi onu gözetmez de.

    Ya Ali, yarının rızkı için gam yeme. Çünkü her günün rızkı, gelip ulaşır.

    Ya Ali, inat etmekten sakın. Çünkü inatçılığın evveli cahillik, sonu ise pişmanlıktır.

    Ya Ali, misvak kullan. Çünkü misvak ağzın temizliğine, Allah’ın rızasına ve gözün ışıklanmasına sebep olur. Dişleri kür­danla temizlemek de seni meleklere sevdirir. Yemekten sonra ağızlarını kürdanla temizlemeyen kimsenin ağız kokusundan me­lekler rahatsız olur.

    Ya Ali, sinirlenme; sinirlendiğin zaman otur ve Allah’ın kul­lara karşı olan kudret ve hilmini düşün ve sinirlendiğin vakit sana: "Allah’tan kork" dendiğinde sinirini atıp, hilmine ve sabrına dön.

    Ya Ali, kendi malından başkalarına harcadığın şeyi, Allah’ın rızası için harca ki, Allah katında onu biriktirilmiş olarak bulursun.

    Ya Ali, ailen, komşun, muaşeret ettiğin ve dost olduğun herkese iyi davran ki, Allah katında yüce derecelere ulaşasın.

    Ya Ali, kendin için sevmediğin şeyi, başkası için de sevme. Kendin için sevdiğin şeyi, kardeşin için de sev. Böyle olursan hükmünde (diğerleri hakkında hüküm vermede) adil ve adaletinde insaflı olursun; gök ve yeryüzü ehlinin yanında da sevilirsin. Vasiyetimi unutmamaya çalış, inşallah.

    4- Hikmetli Sözlerinden Bir Bölümü

    Hz. İsa’ın (a.s) havarilerinden olan Yahuda’nın torunlarından, Şem’un ibn-i Lavî ismiyle meşhur bir rahibin, Resulullah’a yönelttiği bir çok sorularını ve Peygmaberi Ekrem’in, ona verdiği cevapları ve onun Müslüman olmasını, bütün ayrıntılarıyla içeren uzun bir hadisten kitabın üslubuna uyan bazı bölümlerini zikrediyoruz:

    Şem’un, Resulullah’a, "Bana akıl hakkında bilgi ver. Akıl nedir? Nasıldır? Akıldan ayrılan kollar nelerdir? (Aklın ürünleri nelerdir?) Ve bunların bütün kısımlarını bana açıklayın." diye sordu. Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu: "Akıl, cahilliğin bukağıdır; nefis, en kötü hayvana benzer; bukağı takıl­mazsa azar. Böylece akıl cahilliğin bukağıdır. Allahu Teâla aklı yaratıp ona, "Gel" dedi, o da geldi; ona "Dön" dedi o da döndü; sonra Hak Teâla şöyle buyurdu: "İzzet ve celalime andolsun ki, senden daha azametli ve senden daha itaatkâr bir varlık yarat­madım; seninle başlayıp seninle hilkati yenileyeceğim. Mükâfat senin içindir, azap da sanadır."[13]

    Daha sonra akıldan hilim (yumuşaklık), hilimden ilim, ilimden rüşt (olgunluk), rüşdden iffet, iffetten korunma (sakınma), korun­madan hayâ, hayâdan vakar (ağır başlı olmak), vakardan hayırlı işlerde sebat (süreklilik) ve sebattan kötülükten nefret etmek, kötülükten nefretten de nasihat edene itaat etmek ayrıldı. Bunlar, akıldan ayrılan on tane hayır semeredir. Bunlardan her biri de on ayrı kola ayrılır.

    Hilmin (yumuşaklığın) semereleri: Güzel davranmak, iyi insan­larla arkadaşlık yapmak, aşağılıktan kaçınmak, alçaklıktan uzak durmak, iyiliğe fazla istek, yüce derecelere yaklaşmak, affetmek, iyi geçinmek, ihsanda bulunmak ve boşuna konuşmamaktır. Bunlar hilim sayesinde akıllıya nasip olan sıfatlardır.

    İlmin semereleri: Fakirliğe rağmen zenginlik (ilim vasıtasıyla kendini zengin görmek), cimriliğe rağmen cömertlik (kişi yapısı itibariyle cimri olabilir ama ilmin gereği olarak cömertlik yapar), basitliğine rağmen heybetli olmak, hastalığa rağmen sağlıklı olmak (vücudunun hasta olmasına rağmen morali yerinde olmak), uzak­lığa rağmen yakın olmak, inatçı ve ısrarlı olmasına rağmen hayâlı olmak, hakirliğe rağmen yücelik, düşüklüğe rağmen şerefli olmak, hikmet, itibar ve makama sahip olmak. İşte bunlar, akıllının ilim vasıtasıyla elde ettiği şeylerdir. O halde hem akıllı ve hem de âlim olan insana ne mutlu.

    Rüşdün semereleri: Doğruluk, hidayet, iyilik, takva, başarı, itidal (dengeli olma), iktisat (ne savurgan ve müsrif ne de cimri olma), mükâfat, kerem ve Allah’ın dinini tanımak. Bunlar akıllının rüşd vasıtasıyla elde ettiği şeylerdir. Öyleyse ne mutlu doğru yolda sabit olan kimseye.

    İffetin semereleri: (Takdirine) Razı olmak, mütevazı olmak, (hayırlardan) faydalanmak, huzurlu olmak, (elinin altında bulunan­ların halini) sormak, huşu, tezekkür (gafil olmamak), tefekkür, bağışta bulunmak ve cömertlik. Bunlar, iffet vasıtasıyla akıllı kimseye, Allah-u Teâla ve O’nun verdiği rızıktan hoşnut olduğu tak­dirde, nasip olan şeylerdir.

    Siyanetin (kendini korumanın) kısımları: Salâh (doğruluk), tevazu, züht, tövbe, anlayış, edep, ihsan, sevgi kazanmak, hayırlı işlerde bulunmak ve kötülükten sakınmak. Bunlar günahlardan korunma vesilesiyle akıllının elde ettiği şeylerdir. Öyleyse Allah’ın, sıyanetle ikramda bulunduğu kullara ne mutlu.

    Hayânın semereleri: Yumuşaklık, şefkat, gizlide ve açıkta Allah’ı gözetmek, sıhhat, kötülükten kaçınmak, güler yüzlülük, cömertlik, başarı ve halkın arasında iyilikle anılmak. Bunlar hayâ vasıtasıyla akıllının elde ettiği şeylerdir. Allah-u Teâla’nın nasihatini kabullenip, O’nun ifşasından korkan kimseye ne mutlu.

    Vakarın (ağır başlılığın) semereleri: Lütufta bulunmak, tedbirli olmak, emaneti eda etmek, hıyaneti terk etmek, doğru konuşmak, namuslu olmak (fuhuştan korunmak), malını ıslah etmek (mal ve servetini iyice koruyup yerinde harcamak), düşmana karşı hazırlıklı olmak, kötülükten sakındırmak ve başıboşluğu terk etmek. Bunlar, vakar vasıtasıyla akıllıya nasip olan şeylerdir. Vakarlı olan, cahil ve hafif olmayan, affedip bağışlayan ve (başkalarının hatasını) gör­mezlikten gelen kimseye ne mutlu.

    Hayır işi sürdürmenin sonuçları: Çirkin ve kötü işleri terk etmek, ahmaklıktan uzaklaşmak, günahtan çekinmek, yakine ermek, kurtu­luşu sevmek, Rahman (olan Allah)’a itaat etmek, delil ve bur­hana saygı göstermek, Şeytandan sakınmak, adalete boyun eğmek ve hakkı söylemek. Bunlar hayır işi sürdürmenin sonucu olarak akıllıya nasip olan şeylerdir. Geleceğini ve (kıyamet günü yeniden) dirileceğini unutmayan ve dünyanın faniliğinden ibret alan kimseye ne mutlu.

    Kötülüğü sevmemenin sonuçları: Vakar (ağırbaşlılık), sabır, başarı, açık ve doğru yol üzerinde olmak, hidayeti sürdürmek, Allah’a iman etmek, halka karşı saygılı olmak, ihlâslı olmak, kendisini ilgilendirmeyen boş şeyleri terk etmek ve kendisine yararlı olan işleri korumak. Bunlar şerri sevmemekten dolayı akıllıya nasip olan şeylerdir. Ne mutlu, Allah’ın hakkını yerine getiren ve Allah yolunun sağlam iplerine (nişanelerine ) sarılan kimseye.

    İnsanın hayrını isteyenin sözlerine itaat etmenin sonuçları: Aklın çoğalması, fikrin olgunlaşması, iyi akıbetli olmak, kınanmaktan kurtuluş, (hakkı) kabul etmek, dostluk, gönül açıklığı, insaf, (hayır) işlerde (diğerlerinden) öne geçmek ve Allah’a itaat etmede güçlü olmak. Ne mutlu heva ve heves meydanlarından kurtulan kimseye. Bütün bunlar akıldan türeyen hasletlerdir.

    Daha sonra Şem’un, Resul-i Ekrem’e: "Cahilin nişa­nelerini de açıklayın." dedi. Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdular: "Cahil ile dost olursan, seni zahmete düşürür; uzak durursan küfreder. Sana bir şey verirse minnet eder; sen bir şey verdiğinde nankörlük eder. Sırrını ona söylersen hı­yanette bulunur; sana sırrını söylerse seni (onu yaymakla) suçlar. Zenginleşirse azar, kaba ve katı yürekli olur; fakirleşirse Allah’ın nimetlerini inkâra kalkışır ve günahtan çekinmez. Sevinçli olursa, haddini aşar ve azgınlık yapar; üzülürse, ümitsizliğe kapılır. Güldüğünde, kahkahayla güler; ağladığında çığlık atar; iyilere dil uzatır. Allah’ı sevmez; O’nun haklarını gözetmez; Allah’tan utan­maz ve O’nu anmaz. Kendisini razı edersen, seni metheder ve hakkında gerçeği olmayan güzel şeyler söyler; sana sinirlenirse, övgüleri kesilir, hakkında gerçeği olmayan kötü şeyler söyler. İşte cahilin durumu budur."

    Şem’un, daha sonra "İslâm’ın nişanesini açıklayın?" dedi. Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdular: "İslâm’ın nişanesi iman, ilim ve ameldir."

    "İman, ilim ve amelin nişanesi nedir?" diye sorduğunda ise Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

    "İmanın alameti dörttür: Allah’ın birliğini ikrar etmek; O’na, O’nun kitaplarına ve peygamberlerine inanmak.

    İlmin alameti ise dörttür: Allah’ı tanımak, O’nun dostlarını tanımak, ilahî farizaları bilmek ve onları eda etmekte ihmalkârlık yapmamak.

    Amelin nişaneleri ise şunlardır: Namaz, oruç, zekât ve ihlaslı olmak."

    Sonra Şem’un, Resulullah’a, "Doğru kimsenin, müminin, sabırlının, tövbe edenin, şükredenin, huşu sahibinin, salih kimsenin, başkalarının hayrını isteyenin, yakin ehlinin, ihlas sahibinin, zahidin, iyinin, takvalının, tekellüf ehlinin, zalimin, ri­yakârın, münafığın, hasetçinin, israf edenin, gafilin, hâinin, tem­belin, yalancının ve fâsığın alametlerini açıklayın." dedi. Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

    "Doğru olan kimsenin alameti dörttür: Doğru konuşur; Allah’ın müjdesini ve korkutmasını tasdik eder; ahdini yerine getirir ve hıyanetten kaçınır.

    Müminin alameti de, şefkatli, anlayışlı ve hayâlı olmaktır.

    Sabırlının alameti de dörttür: Zorluklara karşı sabreder; iyi işlerde kararlı olur, tevazu ve hilim sahibidir.

    Tövbe edenin de alameti dörttür: Sırf Allah’ın rızası için amel eder; batılı terk eder; hakka sarılır ve hayırlı işlere çok ilgi gösterir.

    Şükredenin de alameti dörttür: Nimetler karşısında şükreder; belaya karşı sabırlı olur; Allah’ın kısmet ettiği şeyle yetinir ve Allah’tan başkasına hamd ve tazimde bulunmaz.

    Huşu sahibinin alameti dörttür: Gizli ve açık her yerde Allah’ın gözetiminde olduğunu bilir; iyi işler yapar; kıyameti düşünür ve Allah’la münacat eder.

    Salih kimsenin alameti de dörttür: Kalbini arındırır; amelini düzeltir; kazancını ve bütün işlerini ıslah eder (İslamî ölçülere göre düzene sokar).

    Başkalarının hayrını isteyen kimsenin alameti de dörttür: Hak üzere hükmeder, kendi aleyhine bile olsa hakkı söyler; kendisi için istediği şeyi başkaları için de ister ve hiçbir kimseye haksızlık etmez.

    Yakin ehlinin alameti ise altıdır: Allah’ın varlığına yakin edip O’na iman getirir; ölümün hak olduğuna yakin edip ona karşı dik­katli olur; kıyamet gününün hak olduğuna yakin edip o günde rezil olmaktan korkar; cennetin hak olduğuna yakin edip onu özler; cehen­nemin hak olduğuna yakin edip ondan kurtulmak için belir­gin bir şekilde çaba gösterir ve hesabın hak olduğuna yakin edip kendi nefsini hesaba çeker.

    İhlas sahibinin alameti dörttür: Kalbi (şirk, küfür, kin vb. şeyler­den) ve azâsı (günah yapmak, eziyet etmek vb. şeylerden) salim kalır; başkalarına iyilik yapar ve kötülük yapmaktan çekinir.

    Zâhidin alameti on şeydir: Haramlara (rağbet) göstermez; nefsine hakim olur; Rabbinin farizalarını yerine getirir; köle ise güzel itaat eder; efendi ise iyi yönetir; ne taassubu olur, ne de kini; kendisine kötülük yapana iyilik yapar; zarar verene hayırla karşılık verir; kendisine haksızlık yapanı affeder ve Allah’ın hakkına boyun eğer.

    İyi insanın alameti de on şeydir: Allah için sever. Allah için buğz eder; Allah için biriyle arkadaş olur; Allah için arkadaşlığını bozar; Allah için öfkelenir; Allah için hoşnut olur; Allah için çalışır, Allah’ı arzular; temiz, ihlâslı, hayâlı, korkulu olup amelle­rini gözetleyen Allah’a karşı huşu içerisinde olur ve Allah yolunda ihsanda bulunur.

    Takvalının alameti ise altı şeydir: Allah’tan korkar. Allah’ın sorgusundan sakınır. Allah’ı görürcesine akşamlayıp sabahlar; dünyayı önemsemez ve ahlakı güzel olduğu için dünyanın hiçbir şeyini büyük saymaz.[14]

    Mütekellif olanın (zorla kendisini ehil göstermek isteyen kim­senin) alameti dörttür: Faydasız şeylerde tartışır; kendisinden üstün olan kimseyle çekişir; ulaşamayacağı şeye el uzatır ve gayretini, kendisini kurtarmayacak şeylerde sarf eder.

    Zalimin alameti de dörttür: Kendisinden üst seviyede olana itaat etmemekle zulüm yapar; kendisinden aşağıdakileri zorla kendisine köle yapar; hakka düşman olur ve açıkça zulmeder.

    Riyakârın alameti de dörttür: Yanında birisi bulunduğunda, Allah yolunda çalışmaya ilgi gösterir; yalnız olduğunda ise tembel olur; her işinde övülmesini çok sever; ismini iyi tanıtmaya çalışır.

    Münafığın alameti de dörttür: Batını bozuktur; dili kalbiyle, sözü ameliyle ve içi de dışıyla çelişir. Cehennem ateşinde yanacak münafığın vay haline.

    Hasetçinin alameti de dörttür: Gıybet, dalkavukluk ve (başkalarını) başlarına gelen musibetle yermek.[15]

    Müsrifin alameti dörttür: Batıl ile iftihar etmek; malik olmadığı şeyi (veresiye) yemek, hayır işleri yapmaya ilgi duymamak ve kendisine yararı dokunmayan kimseleri eleştirmek.

    Gafilin alameti de dörttür: Kalp gözünün körlüğü, yanılgı içeri­sinde olmak, oyalanmak ve unutkanlık.

    Tembelin alameti de dörttür: Kusur haddine dek gevşeklik eder; işleri zayi edecek derecede kusur gösterir; tahammülsüz oluncaya dek işleri zayi eder ve günaha sürükleninceye dek tahammülsüz olur.

    Yalancının alameti de dörttür: (Bir şey) söylediğinde doğru söylemez; (kendisine bir şey) söylendiğinde (söyleyeni) doğrula­maz; söz gezdirir ve iftirada bulunur.

    Fasığın alameti de dörttür. (Haram) eğlenceye düşkün olmak, boş şeylerle uğraşmak, düşmanlık beslemek ve iftirada bulunmak.

    Hainin alameti dörttür: Allah’a isyanda bulunmak, komşulara eziyet etmek, dostlara kin beslemek ve azgınlara yaklaşmak.

    Sonra Şem’un Peygamber-i Ekrem’e şöyle dedi: "Bana şifa verdin; körlükten çıkarıp basirete kavuşturdun. Öyleyse, hi­dayet yollarını bana öğret." Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih de bunun üzerine şöyle buyurdu:

    Ey Şem’un, şüphesiz cinlerden ve insanlardan dinini elinden çıkarmak için seni takip eden ve seninle savaşan düşmanların vardır. İnsanlardan olan düşmanların: Ahirette payları olmayan, Allah katında olana ilgi göstermeyen, bütün gayretlerini halkı (yaptıklarından dolayı) ayıplamaya sarf edip, kendilerini hiçbir zaman yermeyen ve yaptıkları amellerden çekinmeyen kimselerdir. Seni salih gördüklerinde, haset edip "Riyakâr"dır derler, fâsid olduğunu gördüklerinde ise, "Ondan hayır beklenmez" derler.

    Cinlerden olan düşmanların ise, Şeytan ve onun askerleridir. (Evladın öldüğünde sabrını elinden almak için) yanına gelip "Oğlun öldü" derse, cevabında: "Diriler, ölmek için yaratılmışlardır; vücudumun bir parçası olan oğlum cennete gidiyor; bu da benim için sevindiricidir" de. Yanına gelip "Malın elin­den çıktı" derse, ona şöyle cevap ver: "Hamt Allah’a ki (kendisi) verdi ve (kendisi de) aldı ve zekâtı benden kaldırdı; artık üzerimde zekât yoktur." Yanına gelip "Halk, sana zulüm yapıyor ama sen karşılık vermiyorsun" derse, de ki: "(Kıyamet gününde) ancak in­sanlara zulüm edenler ve haksız yeryüzünde azgınlıkta bulunanlar suçlu sayılırlar."[16] Ama "İyi iş ya­panlara bir sorun yoktur."[17] Yanına gelip seni, bencilliğe sürük­lemek amacıyla "İyi işlerin ne kadar çoktur" derse, "Kötü işlerim iyi işlerimden daha çoktur." diye cevap ver. Gelip "Ne kadar çok namaz kılıyorsun" derse, "Gafletim namazımdan daha çoktur" diye cevap ver. "Halka ne kadar bağışta bulunuyorsun!" derse, de ki: "Aldığım, verdiğimden daha çoktur." "Sana zulüm yapan ne kadar çoktur" derse, "Zulüm yaptığım kimseler daha çoktur" de. Gelip "Ne kadar iyi amelde bulunuyorsun" derse, "Çok günah işlemişim" diye cevap ver. Yanına gelip "Şarap iç" derse, "Ben günah işle­mem" de. Yanına gelip "Dünyayı sevmiyor musun? derse, "Hayır sevmiyorum, ona aldanan (ben değilim) başkasıdır" diye cevap ver.

    Ey Şem’un, iyilere katıl; Yakup, Yusuf ve Davud gibi peygamberlere tabi ol. Allah-u Tebâreke ve Teâla, en aşağı tabakayı yarattığında, bu tabaka övünerek kükredi ve "Kim bana galip gelebilir?" dedi. Allah-u Teâla yeri yaratıp aşağı tabakanın üzerine yayınca, aşağı tabaka ram oldu. Sonra da yer övünüp "Kim bana galip gelebilir" dediğinde Allah-u Teâla, üzerinde olanları sarsmaması için dağları yaratıp çivi gibi yere çaktı. Bunun üzerine, yer yatışıp sakinleşti. Daha sonra dağlar yere karşı övünüp başını yukarı dikerek, gururlu bir şekilde "Kim bizlere galip gelebilir?" dediğinde Allah demiri yarattı. Demir, dağları parçalayınca, onlar da ram olup yatıştılar. Sonra demir dağlara karşı övünüp "Kim bana galip gelebilir?" dediğinde, Allah ateşi yarattı. Ateş demiri eritince, demir de râm olup sakinleşti. Sonra ateş galeyana gelip övündü ve "Kim bana galip gelebilir?" dedi. Allah suyu yarattı; su onu söndürünce ateş de râm oldu. Sonra su övündü ve coşup taşarak "Kim bana gâlip gelebilir?" dediğinde Allah rüzgarı yarattı, rüzgar suyun dalgalarını harekete geçirerek derinliğinde bulunanları altüst edip­ akmasını engelledi. Bunun üzerine su da râm oldu.

    Sonra rüzgar övünüp kıvranmaya başlayıp fırtına şeklinde eserek "Kim bana gâlip gelebilir?" dedi. Allah ne rüzgârın ne de başka hiçbir şeyin sızamayacağı binalar ve sığınaklar yap­ması için insanı yarattığında rüzgâr da ram olup sakinleşti. Sonra insan da azıp "Kim benden daha kuvvetlidir?" demeye başlayınca, Allah ölümü yarattı. Ölüm ona gâlip gelince, insan da râm oldu. Sonra ölüm de kendi kendine övünmeye başladığında, Allah-u Teâla şöyle buyurdu: "Kendine övünme, seni cennet ve cehennem ehlinin arasında kesip bir daha da diriltmeyeceğim." Bunun üzerine ölüm de korktu (övünmeği bıraktı). Sonra Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle devam etti: "Hilim gazaba, merhamet öfkeye, sadaka da günaha galip gelir."

    5- Muâz B. Cebel'i, Yemen’e Vali Olarak Gönderdiğinde Ona Buyurduğu Vasiyetleri

    Ey Muâz, Allah’ın kitabını onlara (Yemen halkına) öğret. Onları güzel ahlak üzere eğit. İnsanlara, iyilerine ve kötülerine layık oldukları şekilde davran (iyi ve kötüye, aynı şekilde davranma). Allah’ın hükmünü onların arasında uygula. Allah’ın emrinde ve malında kimseden sakınma (ilahî ölçüler üzere, taviz vermeden amel et). Çünkü ne yönetim senin şahsına âittir ve ne de bu mallar.

    Onların emanetlerini, ister az olsun, ister çok, kendilerine iade et. Yumuşak davran ve bağışlayıcı ol; (elbette) hakkı terk etmeye yol açacak şekilde değil. Çünkü Allah’ın hakkından geçtim, diyen kimse cahildir. Tenkit edileceğinden korktuğun her şeyde mazeretini, işinle ilgili kimselere açıkla ki, seni mazur görsünler. İslâm’ın kabul ettiği hariç, cahiliye dönemine âit, diğer bütün âdet ve gelenekleri ortadan kaldır.

    İslâm’a âit, küçük büyük her şeyi açıkla; en çok önem verdiğin şey, namaz olsun. Çünkü namaz, dini ikrar ettikten sonra, İslâm erkanının başıdır. Allah’ı ve kıyamet gününü, halka hatırlat. Öğüt ve nasihatte bulun. Çünkü öğüt, onları Allah’ın sevdiği şeyleri yapmaya sevk eder.

    İslâm’ı öğretmek için her tarafa muallimler gönder. Kendisine döneceğin Allah’a ibadet et ve Allah yolunda kimsenin yermesinden korkma.

    Sana Allah’tan çekinmeyi, doğru konuşmayı, ahde vefa etmeyi, emaneti sahibine iletmeyi, hıyaneti terk etmeyi, yumuşak konuşmayı, selamı esirgememeyi, komşunun haklarını gözetmeyi, yetimlere şefkatli davranmayı, güzel amelde bulunmayı, uzun arzulara saplanmamayı, âhireti sevmeyi, amellerin hesabını ver­menin kaygısını taşımayı, imâna sarılmayı, Kuran’da derin bilgiye sahip olmayı, öfkeyi yenmeyi ve alçak gönüllü olmayı tavsiye ediyo­rum.

    Müslüman’a küfretmekten, günahkâra uymaktan, âdil imama isyan etmekten, doğru konuşanı tekzip, yalan konuşanı ise tasdik etmekten sakın.

    Her taşın ve ağacın yanında (nerede olursan) Rabbini hatırla. Her günah için ayrıca tövbe et; gizli yapılan günaha gizlide, açıkta yapılana ise açıkta tövbe et.[18]

    Ey Muâz, eğer görüşmemizin kıyamete kalacağını bilmesey­dim, tavsiyelerimi kısa keserdim, fakat bir daha birbirimizi göremeyeceğimizi biliyorum.

    Ey Muâz, bil ki aranızdan en çok sevdiğim kimse, kıyamet gününde, ayrıldığımız hali üzere (sapmadan) benimle görüşen kimsedir.

    6- Hikmetli Sözlerinden Diğer Bir Bölümü

    Şüphesiz her şeyin bir şerefi vardır; meclislerin (oturumların) şerefi de kıbleye doğru olmasıdır. Halkın en değerlisi olmak is­teyen, Allah’tan korksun. Halkın en güçlüsü olmak isteyen, Allah’a tevekkül etsin. Halkın en zengini olmak isteyen, Allah katında olan şeye, kendi elinde bulunan şeyden daha çok güvensin.

    Sonra şöyle buyurdular: "Halkın en kötüsünü size tanıtayım mı?" "Evet ya Resulullah" dediklerinde şöyle buyurdular: "Halkın en kötüsü, yalnız konaklayan, yardımını halktan esirgeyen ve kölesini kırbaçlayan kimsedir." Ondan daha kötüsünü size tanıtayım mı?" buyurduğunda, Peygamber’imizin ashabı: "Evet ya Resulullah" dediler ve Resulullah şöyle buyurdu: "Başkalarının hatasını bağışlamayan ve özürlerini kabul etmeyen kimsedir."

    "Size ondan da kötüsünü tanıtayım mı?" buyurduğunda, ashab yine: "Evet, ya Resulullah" dediler: Resulullah salla’llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu: "Hayrı umulmayan ve şerrinden korunulmayan kimsedir." Sonra buyurdu ki: "Ondan da kötüsünü size tanıtayım mı?" Ashap: "Evet, ya Resulallah" deyince, "Halkı sevmeyen ve halk tarafından sevilmeyen kimsedir." buyur­dular.

    Hz. İsa aleyhi’s-selam, Ben-i İsrail arasında konuşarak şöyle buyurdu:

    Ey İsrail oğulları, cahillerin yanında hikmetli sözleri konuşmayın. Çünkü hikmete zulüm yapmış olursunuz. Ehlindense hikmeti esirgemeyin ki, hikmete ehil olan kimselere zulüm yapmış olursunuz. Zalimlere karşılık vermeyin. Çünkü karşılık ver­diğinizde bir üstünlüğünüz kalmaz.

    Ey İsrail oğulları, işler üç çeşittir: Apaçık doğru olan; buna uyun. Apaçık yanlış olan; bundan da kaçının. Doğruluğu ve yanlışlığı şüpheli olan; bunu da Allah’a bırakın.

    Ey insanlar, saadet yolunun alametleri bellidir; onların peşini bırakmayın. Sizin ereceğiniz bir yer vardır; ona ulaşmaya çalışın. Mümin, daima iki korku arasında yaşar: Allah’ın nasıl hükmede­ceğini bilmediği geçmişi ve takdirinin nasıl olacağını bilmediği geleceği. Öyleyse kul, kendinden kendisi için ve dünyasından âhireti için bir şey koparmalı. İhtiyarlığından önce gençliğinden, ölümünden önce de hayatından yararlanmalıdır.

    Canımın sahibi olan Allah’a andolsun ki, ölümden sonra artık bir dönüş yoktur; dünyadan sonraki ev ya cennettir ya cehennem.

    7- İlim, Akıl ve Bilinçsizlik Hakkındaki Sözleri

    İlim öğrenin; çünkü ilim öğrenmek, hasene (mükâfatı olan bir amel)dir ve onu okuyup okutmak zikirdir. İlmi aramak cihâd, bilmeyene öğretmek sadaka ve ehline yaymak ise Allah’a yakınlıktır. Çünkü ilim, helâl ve haramı bilme yoludur; talibini cennet yollarına sevk eder; yalnızlıkta arkadaş ve gurbette dosttur; zorluklarda kıla­vuz, düşmanlara karşı silah ve dostların gözünde ise ziynettir. Allah, ilim ile bazı insanları yüceltir ve onları hayırlı işlerde uyul­ması gereken önderler kılar. Öyle ki, amelleri başkalarının ilgisini çeker ve eserleri iktibas edilir. Melekler onlarla dost olmayı ister. Çünkü ilim, kalplerin hayatı, gözlerin körlüğünü önleyen nur ve bedenlerin zaafını gideren güçtür. Allah-u Teâla, ilim sahibine, dostlarının safında yer verir; dünya ve ahirette iyilerle oturup kalk­mayı ona nasip eder. İlim ile Allah’a itaat ve ibadet edilir. İlim ile Allah tanınır ve tevhidine inanılır. İlim ile akrabalık bağı korunur, helâl ile haram tanınır ve ilim aklın öncüsüdür.

    Allah-u Teâla aklı, bahtiyar kimselere ilham eder; bedbaht kim­seleri ise ondan mahrum bırakır. Akıllı kimsenin özellikleri şun­lardır: Kendisine cahillik yapana yumuşak davranır. Kendisine haksızlık yapanı affeder. Kendisinden aşağıda olanlara alçak gönüllü olur. İyilikte, kendisinden üstün olanlarla yarışır. Konuşmak istediğinde önce düşünür; konuşacağı iyi bir şey ise, söyler ve faydalanır; kötü ise susar ve kurtulur. Bir fitneyle karşılaştığında, Allah’a sığınır. Elini ve dilini fitneden korur. Bir fazilet gördüğünde, ganimet bilip elde etmeye çalışır. Hayâdan ayrılmaz. Onda ihtiras görülmez. Akıllı kimse, işte bu on özellikle tanınır.

    Cahilin nişaneleri ise şunlardır: İlişkisi olduğu kimseye haksızlık yapar. Kendisinden aşağıda bulunanlara haksızlıkta bulunur. Üst seviyede olan kimselere karşı gelir. Düşünmeden konuşur. Konuştuğunda günaha düşer; sustuğunda gaflete dalar. Bir fitneyle karşılaştığında, ona doğru koşup helak olur. Bir fazilet gördüğünde, yüz çevirir ve ağır davranır. Geçmiş günahlarından korkmaz. Kalan ömründe de günah işlemekten vazgeçmez. Hayır işlerde gevşeklik yapar. Elinden çıkan ve zayi ettiği hayırları da önemsemez. İşte bu on haslet, akıl nimetinden mahrum kalan ca­hilin özelliklerindendir.

    8- Hz. Resulullah’tan (s.a.a) Diğer Bazı Öğütler

    Nedense çoğu insanlara, dünya sevgisinin hâkim olduğunu görüyorum! Sanki bu dünyada ölüm başkalarına yazılmış ve hakka riayet etmek başkalarına farz olmuştur. Hatta durumları hakkında bilgi edindikleri ölüler, onlara göre sanki yakın bir zamanda vatan­larına dönecek yolculardır. Ölüleri toprağa verip miraslarından faydalanıyorsunuz; sanki onlardan sonra ebedi olarak kalacaksınız. Heyhat! Heyhat! Acaba, sonrakiler öncekilerin (durumundan) öğüt almaz mı? Allah’ın kitabında olan her öğüdü görmezlikten gelip unuttular; (korkutulan) her kötü akıbetin şerrinden kendilerini âmânda bildiler; musibetlerin inmesinden ve hadiselerin korkunç sonuçlarından korkmadılar.

    Allah korkusunun, kendisini halkın korkusundan alıkoyduğu kimseye ne mutlu!

    Kazancı temiz, bâtını sâlih, zâhiri iyi ve ahlakı doğru olan kimseye ne mutlu!

    Malının fazlasını infak eden ve lüzumsuz sözü terk eden kimseye ne mutlu!

    Allah’tan ötürü alçak gönüllü olan, sünnetimden yüz çevirmek­sizin, kendisine helal olan zevklere ve dünya nimetlerine bile gönül bağlamayan ve sünnetimden dönmeksizin, dünya ziynetlerini terk edip, benden sonra Ehl-i Beyt’imden olan seçkinlere uyan, fıkıh ve hikmet ehli olan kimselerle oturup kalkan ve fakirlere acıyan kimseye ne mutlu!

    Günaha bulaşmaksızın helal bir yolla kazanç elde edip, günah olmayan yolda harcayan ve yoksullara ihsanda bulunan kimseye ne mutlu!

    Başkalarına kibirlenip büyüklük taslayan, dünyaya aşırı ilgi gösterip dinde bidat oluşturan ve sünnetime ters düşen şeylerle amel eden kimselerden uzak duran mümine ne mutlu! Halka karşı güzel ahlaklı olup yardımını onlardan esirgemeyen ve kötülüğü onlara dokunmayan kimseye ne mutlu!

    9- Kısa Sözleri

    1- Öğüt vermeye ölüm, zenginliğe takva, meşgul etmeye ibadet, sığınak olmaya kıyamet ve karşılık vermeye Allah yeterlidir.

    2- İki hasletten daha üstün bir iyilik yoktur: Allah’a iman etmek ve Allah’ın kullarına yararlı olmak. İki hasletten ise daha kötü bir haslet yoktur: Allah’a şirk koşmak ve Allah’ın kullarına zarar ver­mek.

    3- Bir adam Resulullah’a: "Bana bir tavsiyede bulun ki, Allah onu bana yararlı kılsın." dedi. Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

    "Ölümü çok hatırla; çünkü seni dünyadan koparır. (Dünya sevgisini kalbinden çıkarır.) Daima şükret; çünkü şükür, nimeti çoğaltır. Çok dua et; çünkü duanın ne zaman kabul olacağını bilmiyorsun. Zulmetmekten kaçın; çünkü Allah-u Teâla zulme uğrayan kimseye yardım edeceğini takdir etmiş[19] ve şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar, azgınlığınız ancak kendi zararınızadır."[20] Hile yapmaktan kaçın; çünkü Allah-u Teâla: "Kötü hile, ancak sahibinindir."[21](neticesi ona döner) diye takdir etmiştir.

    4- Pek yakın zamanda hükümdarlığa ihtiras gösterirsiniz; fakat çok geçmeksizin yakınmanıza ve pişmanlık duymanıza sebep olur. Süt vermesi ne güzel, ama sütten alması ise ne kötüdür! (Yani başlangıcı güzel fakat sonucu kötüdür; çünkü vebal ve şerri kalır, ama kendisi zail olup gider.)

    5- Yönetimlerini bir kadının eline veren toplum hiçbir zaman kurtuluşa eremez.

    6- "Hangi arkadaş daha üstündür?" diye Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih’e sorulunca şöyle buyurdu: "Allah’ı hatır­ladığında sana yardım eden, Allah’ı unuttuğunda ise sana hatırlatan kimsedir." "Halkın en kötüsü kimlerdir?" diye sorduklarında Resulullah: "Fesada bulaşan âlimlerdir." buyurdu.

    7- Rabbim dokuz şeyi bana tavsiye etmiştir: "Gizlide ve açıkta ihlaslı olmayı, hem rıza (neşe) ve hem de gazap (öfke) halinde adaletli davranmayı, fakirlik ve zenginlikte iktisatlı olmayı, bana zulüm yapanı affetmeyi, bana bir şey vermeyene ihsanda bulun­mayı, benimle ilişkisini kesenle ilişki kurmayı, susmamın tefekkür, konuşmamın zikir ve bakışımın da ibret olmasını.

    8- İlmi yazarak bağlayın (koruyun).

    9- Bir kavmi fâsıklar yönettiğinde, alçaklar öncü olduğunda ve fâsık kimseye saygı gösterildiğinde, belanın inmesi beklenmelidir.

    10- Sur’atli yürümek mümin’in değerini giderir.[22]

    11- Bazen malı çalınan kimse, suçsuz kimselere o kadar ithamda bulunur ki, suçu hırsızın suçundan büyük olur.

    12- Allah-u Teâla ilahî hakları ödemede cömert olan kimseyi sever.

    13- İyileriniz yöneticileriniz, zenginleriniz cömertleriniz olur ve işleriniz istişareyle yürütülürse yerin üstü (yaşamak) sizin için yerin altından (ölümden) daha hayırlıdır. Ama kötüleriniz amir, zengin­leriniz cimri ve işleriniz kadınlarınızın elinde olursa o zaman yerin altı (ölüm) sizin için yerin üstünden (yaşamaktan) daha hayırlıdır.

    14- Kim şu üç şeye sahip olarak akşamlayıp sabahlarsa, dünya nimeti onun hakkında tamamlanmış olur: Beden sıhhati, düşman­ların şerrinden güvencede olma ve gece ile gündüzüne yetecek azık. Dördüncü bir şeye de sahip olursa hem dünya, hem de âhiret nimeti ona tamamlanmış olur; o da imandır.

    15- Zayıf düşen büyüğe, fakirleşen zengine ve cahillerin elinde kalan âlime acıyın.

    16- İnsanların çoğu iki haslet hususunda fitneye düşer (denenir): Sıhhat ve boş vakit.

    17- Kalpler, kendisine iyilik edeni sevmek ve kötülükte bu­lunana buğz etmek üzere yaratılmışlardır.

    18- Biz peygamberler, insanlarla akıl seviyelerine göre konuşmakla görevlendirildik.

    19- Kendi yükünü halkın üzerine atan kimse, melundur. (Allah’ın rahmetinden uzaktır.)

    20- İbadet yedi kısımdır; en faziletlisi helâl (rızık) peşinde olmaktır.

    21- Allah’a ne cebir üzere itaat edilir ve ne de mağlup bırakılarak isyan edilir (günah işlenir). Allah kulları kendi başına da bırakmamıştır. O, kullarını muktedir kıldığı her şeye kadirdir ve onlara verdiği her şeye de maliktir. Allah’ın emirlerine itaat eder­lerse, onlar için bir mani ve engel yoktur. Ama günah işlerlerse, Allah-u Teâla onları engellemeye kadirdir. Ancak gücü olduğu halde diğerinin bir iş yapmasına engel olmayan, o işi yapanı yaptığı işe zorlamış sayılmaz.

    22- Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih, oğlu İbrahim’e can verdiği sırada şöyle buyurdular: "Ey İbrahim, eğer gidenler geride kalanların öncüleri olmasaydılar ve sonrakiler de öncekilere ulaşmasalardı, sana çok üzülürdük." Sonra Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih’in mübarek gözleri yaşlandı ve şöyle buyurdu: "Göz yaşarır ve kalp acır, fakat biz Allah’ın rızası dışında, hiçbir söz söylemeyiz. Ey İbrahim, biz senin için üzgünüz."

    23- Güzellik dildedir.

    24- (Halk ilmin değerini bilmezlerse) İlim halktan alınmaz, âlimler alınır. Âlim kalmadığında ise halk, cahilleri kendilerine önder seçer ve dinî hükümleri onlardan sorar. Onlar da bilmeden fetva verirler, böylece hem kendileri sapar, hem de başkalarını saptırırlar.

    25- Ümmetimin en faziletli cihadı, kurtuluşu beklemesidir[23]

    26- Biz Ehl-i Beyt’in yiğitliği, bize zulmedeni affetmek ve bizi mahrum bırakana bağışta bulunmaktır.

    27- Benim nazarımda, ümmetimden en fazla imrenilmesi gereken veliler, (dünya açısından) hafif yüklü, namazdan nasibi olan, Rabbine yalnızken güzel ibadet eden, halkın arasında tanınmayan, ancak kendine yetecek kadar rızkı olan, bu duruma ömrünün sonuna kadar sabreden, mirası ve ağlayanı az olandır.

    28- Müminin çektiği her eziyet, dert, üzüntü ve hatta duyduğu sıkıntı bile yaptığı günahlarına keffaret sayılır.

    29- Kim her istediğini yer, istediğini giyer ve istediği işi yaparsa, bunlardan vazgeçmeyene kadar Allah ona (rahmet gözüyle) bakmaz.[24]

    30- Mümin bir başak gibidir; bazen eğilir, bazen düzelir. Ama kâfir, selvi ağacı gibi daima diktir; sağa sola eğilip bükülmez. [25]

    31- Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih’e: "Kim dünyada herkesten daha çok çetin imtihanlara tabi tutulur?" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Peygamberler, daha sonra derecelerine göre (peygamberlere) en çok benzeyenler. Mümin, imanı ve amelinin güzelliği miktarınca zorluklarla karşılaşır. İmanı kâmil, ameli de güzel olanın imtihanı zor; imanı zayıf, ameli az olanın imtihanı ise az olur."

    32- Eğer Allah katında dünyanın, bir sineğin kanadı miktarınca değeri olsaydı, Allah ondan kâfire ve münafığa bir şey vermezdi.

    33- Dünya elden ele dolaşır; yararına olan şey, güçsüz olsan da sana ulaşacaktır; zararına olan şeyin ulaşmasını ise gücünle ön­leyemezsin. Kim elinden çıkan şeyden ümidini keserse, vücudu rahatlar. Kim Allah’ın taksim ettiği şeye razı olursa sevinir.

    34- Allah’a andolsun ki, sizi cehenneme yaklaştıran her ameli bildirip sizi ondan nehyettim ve sizi cennete yaklaştıran her ameli de söyleyip size onu emrettim. Ruhul Emin (Cebrail) kal­bime, hiçbir kimsenin rızkını tamamıyla almadan ölmeyeceğini il­ham etti. Öyleyse rızık toplamada güzel davranın. Rızkın gecik­mesi, sizi Allah katında olanı haram yoldan aramaya mecbur kılmasın. Çünkü Allah katında olan, ancak O’na itaat etmekle elde edilir.

    35- İki sesi Allah sevmez: Musibete uğradığında feryat etmeyi ve nimete kavuştuğunda saz çalmayı.

    36- Allah’ın, kullarından hoşnutluğunun nişanesi, fiyatların düşük, hükümdarın ise adaletli olmasıdır. Allah’ın, onlara gazap etmesinin nişanesi ise, hükümdarın adaletsiz, fiyatların ise yüksek olmasıdır.

    37- Kimde şu dört haslet olursa, Allah’ın en büyük nurunda yer alır: Allah’ın birliğine ve benim risaletime şahadet etmeği kendine siper kılmak; bir musibetle karşılaşınca "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" (Şüphesiz biz Allah’tan gelmişiz ve O’na dönücüleriz) demek; bir hayır ulaştığında "Elhamd-u lillah" ve bir günah işle­diğinde ise "Esteğfirullahe ve etubu ileyh" (Allah’tan mağfiret diler ve O’na dönerim) demek.

    38- Şu dört şey kime verilirse, dört nimetten mahrum kalmaz: Kendisine mağfiret dilemek (hasleti) verilen, bağışlanmaktan mahrum kalmaz. Şükretmek (hasleti) verilen, nimetin çoğalmasın­dan mahrum olmaz. Tövbe etmek (hasleti) verilen, tövbesinin kabul olunmasından mahrum olmaz ve dua etmek (hali) verilen de icabet edilmekten mahrum olmaz.

    39- İlim bir hazinedir; anahtarı sormaktır. Allah size rahmet etsin, sorun; çünkü sormakla dört kimse mükâfat alır: Soran, cevap veren, dinleyen ve onları seven.

    40- Âlimlere sorun; hekimlerle konuşun ve fakirlerle oturun.

    41- İlmin fazileti, bana, ibadetin faziletinden daha çok sevimlidir. Dininizin en üstün ameli ise, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmaktır.

    42- Kim halka bilmeden fetva verirse, göğün ve yerin melekleri ona lanet eder.

    43- Büyük belanın, büyük de mükâfatı vardır. Allah bir kulu sevdiğinde onu belayla karşılaştırır. Kim belaya razı olursa, Allah ondan razı olur. Kim de belaya razı olmazsa, Allah ondan razı ol­maz.

    44- Bir adam gelip: "Ya Resulallah, bana nasihat et." dediğinde Resulullah şöyle buyurdu: Sana işkence yapsalar, ateşte yaksalar da Allah’a şirk koşma. Kalbin iman ile mutmain olursa (takıyye ile bir söz söylersen) o başka. Anne ve babanın em­rine itaat et; gerek hayatta ve gerekse öldüklerinde onlara iyilikte bulun. Eğer eşinden, malından el çek derlerse bunu yap.[26] Çünkü öyle yapmak imandandır. Farz namazı kasıtlı terk etme; çünkü farz namazı kasıtlı terk eden, Allah’ın kefaletinden (amanından) çıkar. Şarap ve sarhoş edici her şeyden kaçın; çünkü bunlar her kötülüğün anahtarıdır.

    45- Benî Temîm kabilesinden olan Ebu Ümeyye isminde bir kişi, Peygamber’in huzuruna gelip: "Ya Muhammed, halkı neye davet ediyorsun?" dedi. Resulullah şöyle buyurdu: Ben ve bana uyanlar, basiret üzere halkı Allah’a davet ediyoruz.[27] Bir zarara uğrayıp kendisini çağırdığın vakit o zararı senden gideren, gam ve üzüntü içerisinde olup yardım istediğin vakit sana yardımda bulu­nan, yoksul olup da zengin olmayı istediğinde seni müstağni (ihtiyaçsız) kılan birisine (Allah’a) davet ediyoruz. O adam: "Ya Muhammed, bana bir öğüt ver." dedi. Peygamber: "Sinirlenme" buyurdu. "Yine nasihat et." dedi. Resulullah: "Kendin için sevdiğin şeyi halk için de sev." buyurdu. "Yine nasi­hat et." dedi. Resulullah: "Halka sövme; çünkü onlar sana düşman kesilir." buyurdu. "Yine nasihat et." dedi. Resulullah "İyilik ve ihsan ehli olana iyilikte bulunmayı terk etme." buyurdu. "Biraz daha fazla nasihat et." dedi. Resulullah buyurdu ki: "Sen halkı sev, onlar da seni sevsinler. Kardeşini açık yüzle karşıla ve tahammülsüz olma. Çünkü tahammülsüzlük seni dünya ve ahiretten alı koyar. Ayak bileğinin yarısını örtecek bir şekilde izar giy. Uzun izar ve uzun gömlek giymekten sakın. Çünkü bunların uzun olması tekebbürdendir. Allah-u Teâla da tekebbürü sevmez.[28]

    46- Allah zina eden (herkesi ve özellikle zinakâr) ihtiyarı, zulüm eden zengini, tekebbür eden fakiri ve ısrar eden yoksul dilenciyi sevmez. Allah, minnet ederek bağışta bulunanın sevabını yok eder; kibirli, küstah ve yalan konuşana da gazap eder.

    47- Kendisini fakir gösteren kimse, fakirleşir.

    48- Halkla geçinebilmek imanın yarısıdır. Onlara yumuşak davranmak da (müsamaha etmek de) maişet ve geçimin yarısıdır.

    49- Allah’a iman ettikten sonra en üstün akıl, bir hakkı terk etmeden, halkla geçinebilmektir. Sakalın hafif olması kişinin saadetindendir.

    50- Putlara tapmanın dışında, halkla cedelleşmekten men edildiğim kadar hiçbir şeyden men edilmedim.

    51- Müslüman kardeşine sahtekârlık yapan, ona zarar veren ve ona hile yapan bizden değildir.

    52- Resul-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve alih (Mina’daki) 'Hiyf' camiinde ayağa kalkıp şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, sözümü duyup hıfzeden ve onu duymayanlara ulaştıran kulu sevindirsin. Nice fakih vardır ki ilmi, kendisinden daha fakih olan kimseye ulaştırır. Nice fakih de vardır ki fıkhı, fakih olmayan kimseye ulaştırır. Üç şeyde Müslümanın kalbi hıyanet etmez: Ameli Allah için halis kılmakta, Müslümanların önderlerine hayrı istemekte ve onların cemaâtinden kopmamakta. Müminler birbirlerinin kardeşleridir ve kanları eşittir; düşmanlar karşısında bir el gi­bidirler. Onlardan en küçük bir ferdin, düşmanlardan birine verdiği aman onların hepsini bağlar.

    53- Bir Müslüman, zimmî (gayr-i Müslim) birisiyle muamele yaptığı zaman şöyle demelidir: "Allah’ım, ona karşı bana hayır ver." Bir Müslüman ile muamele yaptığında da: "Allah’ım, bana da hayır ver, ona da." demelidir.

    54- Allah Teâla hayır söyleyip faydalanan veya kötü sözler söylemektense susup salim kalan kula rahmet eylesin.

    55- Üç şey kimde olursa, imanın (bütün) hasletlerini tamamlar: Hoşnut olunca, hoşnutluğu onu batıl işlere sürüklemez. Sinirle­nince, siniri onu haktan dışarı çıkarmaz. Kudret sahibi olunca hakkından fazla bir şey istemez.

    56- Haksızlıkla bir makama ulaşan kimse, haddini aşmış sayılır.

    57- Namazda Kur'ân okumak, namazın dışında Kur'ân okumak­tan daha faziletlidir. Allah’ı anmak sadakadan, sadaka da oruçtan faziletlidir; oruç ise (Allah katında) sevabı olan bir iştir. Daha sonra şöyle buyurdu: Amelle birlikte olmayan sözün, doğru niyetle olmayan söz ve amelin, sünnete uymaksızın söz, amel ve niyetin faydası yoktur.

    58- Sabırlı ve temkinli davranmak Allah’tan; acele etmek ise şeytandandır.

    59- Kim cahillerle münakaşa yapmak, âlimlere karşı övünmek veya ona saygı göstersinler diye halkı kendisine yöneltmek için ilim tahsil ederse, yerini ateşte hazırlamalıdır. Riyaset ancak Allah’a ve ehline (bu makama layık olanlara) yakışır. Kim Allah’ın kendisi için tayin etmediği bir makama oturursa, Allah ona gazap eder. Kim halkı kendine davet eder ve haksız yere riyaset iddiasında bu­lunursa, bu dediği sözden dönüp iddia ettiği şeyden tövbe edinceye kadar Allah ona rahmet gözüyle bakmaz.

    60- Meryem oğlu İsa havarilerine şöyle buyurdu: "Kendinizi Allah’a sevdirin ve O’na yaklaşın." "Ey Ruhullah, hangi vesile ile kendimizi O’na sevdirelim ve O’na yaklaşalım?" dediler. Hz. İsa aleyhi’s-selam: "Günah işleyenleri sevmeyerek ve onlara buğz ederek Allah’ın rızasını elde ediniz." buyurdu. "Ey Ruhullah, kiminle oturalım?" dediklerinde Hz. İsa aleyhi’s-selam: "Görüşmesi size Allah’ı hatırlatan, konuşması bilginizi artıran ve ameli sizi ahirete meyillendiren kimseyle oturun." buyurdu.

    61- Bana benzemekten en çok uzak olanınız, cimri, ağzı bozuk ve çirkin söz söyleyen kimsedir.

    62- Kötü ahlaklılık, uğursuzluktur.

    63- Ne söylediğine ve hakkında söylenene önem vermeyen biri­ni görürseniz (bilin ki) o, ya veled-üz zina veya şeytandır.

    64- Allah-u Teâla cenneti, çirkin söz söyleyen, ağzı bozuk, söylediğine ve hakkında söylenilene önem vermeyen hayâsız kim­selere haram kılmıştır. Eğer böyle bir adamın soyunu araştırsan, onun ya veled-üz zina, ya da şeytan karışımından olduğunu görürsün.

    Resulullah’a: "İnsanların içerisinde şeytan var mı?" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Evet vardır; Allah-u Teâla’nın (Şeytan’a): "Malda, evlatta onlara ortak ol." diye buyurduğunu Kur’an’da okumamış mısın?[29]

    65- Kime yararın dokunursa, sana yararı dokunur. Kim zamanın hadiselerine karşı sabır gücü hazırlamazsa âciz kalır. Kim insanları kınarsa insanlar da onu kınar. Ama kim onları kendi haline bırakırsa, onlar onu kendi haline bırakmaz. Bir adam: "Ya Resulullah, öyleyse ne yapalım?" dediğinde "Haysiyetinden ve malından yoksulluk günün için onlara ödünç ver." buyurdular.

    66- Dünya ve ahiretin en iyi ahlakını size bildireyim mi? İlişki­sini kesenle ilişki kurmanız, sizi mahrum bırakana bağışta bulun­manız ve size zulmedeni affetmeniz.

    67- Bir gün Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih yola çıkıp giderken, kuvvetlerini sınamak için taş fırlatan bir grupla karşılaşıp şöyle buyurdu: "Sizin en kuvvetliniz, sinirlendiğinde kendisine hâkim olan, en güçlünüz de güçlü olmasına rağmen affeden kimsedir."

    68- Resulullah buyurdu ki: Allah-u Teâla şöyle buyurmuştur: "Bu dini kendim için beğenmişim. Onu cömertlik ve güzel ahlaktan başka bir şey doğrultmaz. Onu taşıdığınız müddetçe bu iki huyla ona ikramda bulunun."

    69- İmanı en üstün olanınız, en güzel ahlaklı olanınızdır.

    70- Güzel ahlak insanı, gündüzleri oruç tutmakla, geceleri namaz kılmakla geçiren kimsenin makamına ulaştırır. "Kula veri­len en üstün şey nedir?" denildiğinde Resulullah "Güzel ah­laktır." diye buyurdu.

    71- Güzel ahlak, dostluğu sağlamlaştırır.

    72- Güler yüzlülük kini giderir.

    73- En iyileriniz, halka (kolayca) ısınabilen, güzel ahlak sahibi olan kimselerdir.

    74- Eller üç kısımdır: Alan el, veren el ve tutan el. Bunların en iyisi ise veren eldir.

    75- Hayâ iki kısımdır: Akıldan kaynaklanan hayâ ve ah­maklıktan kaynaklanan hayâ. Akıl hayâsı ilmin nişanesidir; ah­maklık hayâsı ise cehaletin alametidir. (Örneğin çirkin iş yapmak­tan hayâ etmek akıldandır; sorup öğrenmekten utanmak ise ah­maklıktandır.)

    76- Hayâ örtüsünü atan kimsenin gıybeti haram değildir.

    77- Allah’a ve kıyamet gününe inanan bir kimse, verdiği sözü yerine getirmelidir.

    78- Emanettarlık rızkı çoğaltır; hıyanet ise fakirlik getirir.

    79- Evladın anne ve babaya sevgiyle bakışı, ibadettir.

    80- Belaların en çetini şunlardır: İnsanın savunma kudreti ol­maksızın götürülüp boynunun vurulması, düşmanın elinde esir kalması ve bir kimseyi hanımıyla bir arada görmesidir.

    81- İlim, müminin dostu; hilim, yardımcısı; akıl, kılavuzu; sabır, ordusunun komutanı; müdara (halkla iyi geçinmek) babası; iyilik kardeşi; nesebi, Hz. Âdem; aile üstünlüğü, takvası; mertliği de malını ıslah etmesidir.

    82- Bir adam Resul-i Ekrem’in huzuruna, yemesi için süt ve bal getirdiğinde Resulullah şöyle buyurdu: İki içilecek şeydir; ikisinden birine kanaat etmek mümkündür. Ben her ikisini (birlikte) içmiyorum, içilmesini de haram kılmıyorum; fakat Allah için tevazu ediyorum. Allah için tevazu eden kimseyi Allah yüceltir. Tekebbür eden kimseyi Allah aşağı düşürür. Yaşantısında iktisatlı olan (ne cimri, ne savurgan olan) kimseyi Allah rızıklandırır. Ölçüsüz ve savurgan kimseyi mahrum bırakır. O’nu çok anan kimseyi de mükâfatlandırır.

    83- Yarın kıyamet gününde bana en yakın olanınız, herkesten daha çok doğru konuşan, emaneti yerine ulaştıran, verdiği sözü yerine getiren, ahlakı güzel olan ve halka en yakın olanınızdır.

    84- Fısk-u fücur yapan bir adam övüldüğünde, Allah’ın arşı sarsılır ve Allah Teâla gazap eder.

    85- Adamın birisi, Resulullah’a: "İler görüşlülük ve sağlam iş yapmak nedir?" dediğinde cevaben: "Görüş sahibi birisiyle istişare edip görüşüne uymandır" buyurdu.

    86- Bir gün Resulullah halka "Ey insanlar, sizce çocuksuz kimdir?" diye sorduğunda: "Geride bir çocuk bırakmadan ölen kim­sedir." dediler. Resulullah: "Hayır, gerçek çocuksuz her ne kadar kendisinden sonra kalan çocukları çok olsa bile, çocuklarından kendi hayatında öleni olmadığı için bu yüzden Allah nezdinde bir sevap ummadan kimsedir." buyurdu. Resulullah daha sonra: "Sizce fakir kimdir?" sorduğunda, "Malı olmayan kimsedir." dediler. "Hayır, dedi, gerçek fakir, kendisinden sonra fazla servet bıraksa bile Allah katında değeri olan bir şey göndermeyen kimsedir". Daha sonra Resulullah: "Pehlivan kimdir" diye soruduğunda, "Sırtı yere getirilemeyen çok kuvvetli kimsedir" dediler. "Hayır" dedi, gerçek pehlivan hiddetlenip öfkelenmesi ve kanının kaynaması için şeytanın kalbini hırpalamasına rağmen, Allah’ı anarak, hilmiyle öfkesini yenen kimsedir."

    87- Bilgisi olmadan bir iş yapan kimsenin bozduğu, düzelttiğinden çok olur.

    88- Camide namazı beklemek için oturmak, bir hadese (abdesti bozan şeylere) duçar olmadığı müddetçe ibadettir. "Ya Resulullah, hades nedir?" diye sorduklarında "Gıybet etmek­tir." buyurdular.

    89- Oruç tutan yatağında uyusa bile, bir Müslümanın gıybetini etmediği müddetçe ibadet etmektedir.

    90- Bir kötülüğü yayan, o kötülüğü ilk olarak icat eden kimse gi­bidir. Bir mümini, yaptığı bir işten dolayı ayıplayan kimse, o iş başına gelmeden ölmez.

    91- Üç kimse kendilerine haksızlık yapmasan da sana haksızlık yaparlar: Düşük adamlar, eşin ve hizmetçin (yani bunlar kendi haklarıyla yetinmezler).[30]

    92- Dört şey bedbahtlığın nişanesidir: Gözyaşının kuruması (ağlayamamak), kalbin katılaşması, dünya malına aşırı düşkünlük ve günaha ısrar etmek.

    93- Bir kişi Resulullah’a: "Bana nasihat ediniz." dedi. Resulullah "Sinirlenme." diye buyurdu. O adam sözünü tekrarlayınca yine: "Sinirlenme." diye buyurdu. Daha sonra: "Kahraman, güreş de yenilmeyen kimse değildir; kahraman sinirlendiğinde kendisine hâkim olan kimsedir." dedi.

    94- Müminlerden imanı en kâmil olan, en güzel ahlaklı olanıdır.

    95- Yumuşaklık, nede olursa onu ziynetlendirir, sertlik de nede olursa onu çirkinleştirir.

    96- (Güzel) elbise, zenginliğin nişanesidir. Hizmetçiye iyilik yapmak düşmanı alçaltır.[31]

    97- Risaleti ulaştırmaya emrolunduğum gibi, halkla iyi geçinmeye de emrolunmuşum.

    98- İşlerinizi gizli tutarak onların ilerlemesini sağlayın. Çünkü her nimet sahibi kıskanılır.

    99- İman ikiye ayrılır; yarısı sabır ve yarısı da şükürdür.



    100- Sözünü yerine getirmek imandandır.

    101- Çarşıda bir şey yemek alçaklıktır.[32]

    102- Bütün ihtiyaçların karşılanması Allah’ın elindedir; halk ise vesiledir. Öyleyse halkın aracılığıyla hacetlerinizi Allah’tan dileyin. Halk onu karşılamazsa, sabırla onu Allah’tan alın. (Çünkü her şey Allah’ın elindedir, gerçekte onu karşılayan Allah’tır.)

    103- Müminin durumu ne ilginçtir! Çünkü Allah’ın ona takdir ettiği her şey, ister hoşuna gitsin, ister hoşuna gitmesin, onun için hayırdır. Bir sıkıntıya uğratırsa günahının keffareti kılar. Bağış ve ikramda bulunursa da ona lütfetmiş olur.

    104- En büyük düşüncesi ahiret olarak sabahlayıp akşamlayan kimsenin kalbine Allah zenginlik yerleştirir; işlerini düzene koyar ve rızkını tamamıyla almadan da dünyadan çıkarmaz. Ama en büyük düşüncesi dünya olarak sabahlayıp akşamlayanın ise Allah, fakirliği iki gözünün önüne diker (yani daima onu fakirlikle korku­tur); işlerini dağıtır; dünyadan da ancak kendi payını alır.

    105- Ümmetinin cemaatinin kimler olduğu hakkında Resulullah’a soru soran bir kişiye şöyle buyurdu: "Ümmetimin cemaati, az olsalar da hak ehli olanlardır."[33]

    106 Allah-u Teâla, yaptığı bir amelinden dolayı birisine sevap vaat ederse, onu mutlaka gerçekleştirir. Ama işlediği bir günahtan dolayı birisine ceza vereceğine dair vaatte bulunursa buna vefa edip etmemek O'nun elindedir.

    107- "Ahlak bakımından sizin bana daha çok benzeyeninizi tanıtayım mı?" buyurunca, "Evet, ya Resulullah." dediler. Resulullah şöyle buyurdu: "Ahlakı hepinizden daha iyi, hilmi hepinizden daha fazla, akrabalarına iyiliği hepinizden daha çok, sevinç ve öfke halinde halka karşı insafı hepinizden daha fa
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X