Hazret'in Makamı
Biz, Hz. Muhammed-i Mustafa (s.a.a)'in Allah Teala'nın yarattığı
en şerefli, en yüce varlık ve ilahi peygamberlerin en üstünü
olduğuna inanıyoruz.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala Muhammed
(s.a.a)'den daha üstün ve hayırlı bir varlık yaratmamıştır." 459
Hüseyin bin Abdullah diyor ki; Hz. İmam Sadık (a.s)'a: "Hz.
Resulullah (s.a.a) Adem oğullarının efendisi mi idi?" dedim.
Hazret: "Andolsun Allah'a ki, o Allah'ın yarattığı bütün yaratıkların
efendisi idi. Allah ondan üstün bir yaratık yaratmamıştır"
buyurdu
Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala,
Peygamberlere bağışladığı her şeyin tamamını Hz.
Muhammed'e bağışlamıştırHz. İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. Muhammed
(s.a.a), Allah Teala'nın mebus kıldığı bütün peygamberin
en bilgilisi idi."2
Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah O'nu apaydın ışıkla,
şüpheleri gideren delille, insanları sapıklıktan kurtaran ve
doğru yola sevk eden kitapla gönderdi. Mensup olduğu boy,
en hayırlı boy, ağacı en hayırlı ağaç dalları-budakları güzel ve
doğrudur. Dileyenler meyvelerinden kolayca yiyebilirler. Doğduğu
yer Mekke, hicret ettiği yer tertemiz şehir Medine, Anılışı
orada yüceldi; ünü oradan duyuldu. Allah O'nu yeterli bir
delille, şifa veren öğütle, halkı düzene sokacak bir davetle
gönderdi. Bilinmeyen ilahi hükümleri O'nunla belirtti, bildirdi.
Noksan ve ayıplanacak adetleri, bidatleri O'nunla söküp attı,
uyulması gereken şeyleri O'nunla tebliğ eti3
Allah Teala, O Hazret hakkında şöyle buyurmuştur:"Şüphesiz
sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin."4
Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Allah'tan bir rahmet
dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi."5
Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a)
konuştuğunda bakışlarını ashabı arasında bölüyordu; ona,
buna (herkese) eşit olarak bakıyordu."6
Yine Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah
(s.a.a), asla ayaklarını ashabının önünde uzatmazdı."7
Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a), daima
güler yüzlü, yumuşak huylu ve mütevazı idi; kaba, sert, s.bağıran, sövüp sayan, ayıp arayan ve boş yere çok öven birisi
değildi."8
Ümmetine Şefkati
Halkla güler yüz ve sevgiyle karşılaşırdı. Herkese hatta
çocuklara bile selam vermede öncülük ederdi. Devamlı
ashabını yoklar, eğer üç gün birini görmezse, derhal sorup
soruşturur, hasta olanın ziyaretine giderdi. Ashabıyla
oluşturduğu mecliste bakışlarını onların arasında eşit olarak
bölerdi. Kendisi oturduğu halde başkalarının ona hizmet
etmesini kabul etmezdi; yerinden kalkar onlarla beraber
gerekeni yapar ve: "Allah, kendini başkalarından üstün gören
kulunu hoş görmez" buyururdu.
Enes bin Malik şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a), ashaptan birini
üç gün görmediğinde, onu sorup araştırırdı, eğer sefere gitmiş
olsaydı, onun hakkında dua ederdi, eğer hazır olsaydı,
onu ziyaret ederdi ve eğer hasta olmuş olsaydı, ziyaretine gidip
halini sorardı.9
İbn-i Abbas şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) konuştuğunda veya
O'ndan bir şey sorduklarında, iyice kavramaları için sözünü
üç defa tekrarlardı."0
Cerir bin Abdullah da şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a), evlerinden
birine girdi, derken o ev (ashapla) dolup taştı, ben de evin
dışarısında oturdum. Resulullah (s.a.a) beni görünce, elbisesini
büküp bana atarak; "Onun üzerinde otur" buyurdular.
Ben de onu yüzüme sürüp öptüm."1
Salman-i Farisî de şöyle diyor: "Bir gün Resulullah (s.a.a)'in
evine gittim, Hazret bir yastığa dayanmıştı, derken onu yaslanmam
için bana atarak şöyle buyurdular: "Ey Selman! Kim,
bir Müslüman kardeşinin yanına gittiğinde, kardeşi ona ikramda
bulunur ve rahat etmesi için ona yastık verirse, Allah
Teala onun günahlarını bağışlar."2
Cabir bin Abdullah da şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) yirmi bir
savaşa katıldı, ben o savaşlardan on dokuzuna bizzat kendim
şahid oldum, ama ikisine katılamadım. Hazret'le beraber olduğum
savaşların birinde geceleyin altımdaki devem çöktü
ve artık hareket etmedi. Resulullah (s.a.a) insanların en arkasında
hareket eder, güçsüz insanları arkasına bindirip onlar
için dua ediyordu. Bana yetiştiğinde, benim ah vah ettiğimi
görünce; "Bu adam kimdir?" diye sordu. Ben; "Anam babam
sana feda olsun. Ey Resulullah! Ben Cabir bin Abdullah-
'ım" dedim. "Ne olmuş?" diye sordu. Cevaben; "Devem yorulmuştur,
artık hareket etmiyor dedim." Resulullah (s.a.a);
"Asan var mı?"diye sordu. "Evet vardır" dedim. Hazret o asayla
deveyi kaldırdı, onu sürdü ve daha sora onu yatırıp; "Bin"
dedi. Ben de ona binip o deveyle hareket ettim, benim devem
ondan ileri geçiyordu. O gece Resulullah (s.a.a) yirmi beş
defa bana mağfiret diledi. Daha sonra; "Baban Abdullah'ın
ne kadar evladı vardır, acaba borcu da var mıdır?" diye sordu..."3
Zeyd bin Sabit şöyle diyor: "Biz Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte
oturduğumuzda, eğer biz ahiret konusundan söz açsaydık,
o da bizimle o konuda sohbet ederdi, eğer biz dünya konusundan
söz açsaydık, o da bizimle o konuda sohbet ederdi,
eğer biz yiyecek ve içecek konusundan söz açsaydık, o da bizimle
o konuda sohbet ederdi. İşte Hz. Resulullah böyle biri
idi."4
Kararlılığı ve İstişaresi
Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in emrinin ashabı arasında anında
uygulanmasına ve onların: "Sana inanıyoruz, eğer kendimizi
ateşe bile atmamızı emir buyurursan hazırız" demelerine
rağmen, yine de Hazret, Allah katından hakkında emir gelmeyen
konularda, ashabıyla istişare eder ve onların görüşlerini
alır, onlara şahsiyet verirdi.Tüm işlerine düzen hakimdi. Vakitlerini taksim ederek değerlendirir
ve bu hususta ashabına tavsiyede bulunurdu.
Savaşta taktik uygulardı. İslam düşmanlarının casuslarını gafil
avlamak için bir takım konuları açığa vurmadan ashabına
uygulatır ve sonuçta başarılı olurdu.
Bir işin sağlam temel üzerine oturtulmasına önem verirdi.
Ashaptan bazılarının herhangi bir konudaki eleştirilerini dinler
ve onları kendi kararının doğruluğuna güzellikle ikna ederdi.
Yersiz övgüleri duymak istemezdi. Halkın cehaletten kaynaklanan
yanlış algılamalarının gerçeğini onlara açıklardı. Peygamberimizin
on sekiz aylık oğlu Hz. İbrahim vefat ettiği gün
güneş tutuldu. Halk güneş tutulmasını İbrahim'in vefatıyla ilgili
bir olay zannettiler. Resulullah halkın bu yanlış tasavvuru
karşısında zaman kaybetmeden mescitte minbere çıktı ve:
"Ey insanlar! Ay ve güneş iki büyük ilahi ayet ve nişanedirler
ve birinin ölümü için tutulmazlar" buyurarak halkı aydınlattı.
İnsani güçlerin bir yerde toplanıp düzene sokulmasını isterdi
ve: "Üç kişilik bir yolculuk yapsanız bile birinizi aranızdan
grup başkanı seçiniz" buyururdu.
Biz, Hz. Muhammed-i Mustafa (s.a.a)'in Allah Teala'nın yarattığı
en şerefli, en yüce varlık ve ilahi peygamberlerin en üstünü
olduğuna inanıyoruz.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala Muhammed
(s.a.a)'den daha üstün ve hayırlı bir varlık yaratmamıştır." 459
Hüseyin bin Abdullah diyor ki; Hz. İmam Sadık (a.s)'a: "Hz.
Resulullah (s.a.a) Adem oğullarının efendisi mi idi?" dedim.
Hazret: "Andolsun Allah'a ki, o Allah'ın yarattığı bütün yaratıkların
efendisi idi. Allah ondan üstün bir yaratık yaratmamıştır"
buyurdu
Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala,
Peygamberlere bağışladığı her şeyin tamamını Hz.
Muhammed'e bağışlamıştırHz. İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. Muhammed
(s.a.a), Allah Teala'nın mebus kıldığı bütün peygamberin
en bilgilisi idi."2
Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah O'nu apaydın ışıkla,
şüpheleri gideren delille, insanları sapıklıktan kurtaran ve
doğru yola sevk eden kitapla gönderdi. Mensup olduğu boy,
en hayırlı boy, ağacı en hayırlı ağaç dalları-budakları güzel ve
doğrudur. Dileyenler meyvelerinden kolayca yiyebilirler. Doğduğu
yer Mekke, hicret ettiği yer tertemiz şehir Medine, Anılışı
orada yüceldi; ünü oradan duyuldu. Allah O'nu yeterli bir
delille, şifa veren öğütle, halkı düzene sokacak bir davetle
gönderdi. Bilinmeyen ilahi hükümleri O'nunla belirtti, bildirdi.
Noksan ve ayıplanacak adetleri, bidatleri O'nunla söküp attı,
uyulması gereken şeyleri O'nunla tebliğ eti3
Allah Teala, O Hazret hakkında şöyle buyurmuştur:"Şüphesiz
sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin."4
Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Allah'tan bir rahmet
dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi."5
Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a)
konuştuğunda bakışlarını ashabı arasında bölüyordu; ona,
buna (herkese) eşit olarak bakıyordu."6
Yine Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah
(s.a.a), asla ayaklarını ashabının önünde uzatmazdı."7
Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a), daima
güler yüzlü, yumuşak huylu ve mütevazı idi; kaba, sert, s.bağıran, sövüp sayan, ayıp arayan ve boş yere çok öven birisi
değildi."8
Ümmetine Şefkati
Halkla güler yüz ve sevgiyle karşılaşırdı. Herkese hatta
çocuklara bile selam vermede öncülük ederdi. Devamlı
ashabını yoklar, eğer üç gün birini görmezse, derhal sorup
soruşturur, hasta olanın ziyaretine giderdi. Ashabıyla
oluşturduğu mecliste bakışlarını onların arasında eşit olarak
bölerdi. Kendisi oturduğu halde başkalarının ona hizmet
etmesini kabul etmezdi; yerinden kalkar onlarla beraber
gerekeni yapar ve: "Allah, kendini başkalarından üstün gören
kulunu hoş görmez" buyururdu.
Enes bin Malik şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a), ashaptan birini
üç gün görmediğinde, onu sorup araştırırdı, eğer sefere gitmiş
olsaydı, onun hakkında dua ederdi, eğer hazır olsaydı,
onu ziyaret ederdi ve eğer hasta olmuş olsaydı, ziyaretine gidip
halini sorardı.9
İbn-i Abbas şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) konuştuğunda veya
O'ndan bir şey sorduklarında, iyice kavramaları için sözünü
üç defa tekrarlardı."0
Cerir bin Abdullah da şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a), evlerinden
birine girdi, derken o ev (ashapla) dolup taştı, ben de evin
dışarısında oturdum. Resulullah (s.a.a) beni görünce, elbisesini
büküp bana atarak; "Onun üzerinde otur" buyurdular.
Ben de onu yüzüme sürüp öptüm."1
Salman-i Farisî de şöyle diyor: "Bir gün Resulullah (s.a.a)'in
evine gittim, Hazret bir yastığa dayanmıştı, derken onu yaslanmam
için bana atarak şöyle buyurdular: "Ey Selman! Kim,
bir Müslüman kardeşinin yanına gittiğinde, kardeşi ona ikramda
bulunur ve rahat etmesi için ona yastık verirse, Allah
Teala onun günahlarını bağışlar."2
Cabir bin Abdullah da şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) yirmi bir
savaşa katıldı, ben o savaşlardan on dokuzuna bizzat kendim
şahid oldum, ama ikisine katılamadım. Hazret'le beraber olduğum
savaşların birinde geceleyin altımdaki devem çöktü
ve artık hareket etmedi. Resulullah (s.a.a) insanların en arkasında
hareket eder, güçsüz insanları arkasına bindirip onlar
için dua ediyordu. Bana yetiştiğinde, benim ah vah ettiğimi
görünce; "Bu adam kimdir?" diye sordu. Ben; "Anam babam
sana feda olsun. Ey Resulullah! Ben Cabir bin Abdullah-
'ım" dedim. "Ne olmuş?" diye sordu. Cevaben; "Devem yorulmuştur,
artık hareket etmiyor dedim." Resulullah (s.a.a);
"Asan var mı?"diye sordu. "Evet vardır" dedim. Hazret o asayla
deveyi kaldırdı, onu sürdü ve daha sora onu yatırıp; "Bin"
dedi. Ben de ona binip o deveyle hareket ettim, benim devem
ondan ileri geçiyordu. O gece Resulullah (s.a.a) yirmi beş
defa bana mağfiret diledi. Daha sonra; "Baban Abdullah'ın
ne kadar evladı vardır, acaba borcu da var mıdır?" diye sordu..."3
Zeyd bin Sabit şöyle diyor: "Biz Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte
oturduğumuzda, eğer biz ahiret konusundan söz açsaydık,
o da bizimle o konuda sohbet ederdi, eğer biz dünya konusundan
söz açsaydık, o da bizimle o konuda sohbet ederdi,
eğer biz yiyecek ve içecek konusundan söz açsaydık, o da bizimle
o konuda sohbet ederdi. İşte Hz. Resulullah böyle biri
idi."4
Kararlılığı ve İstişaresi
Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in emrinin ashabı arasında anında
uygulanmasına ve onların: "Sana inanıyoruz, eğer kendimizi
ateşe bile atmamızı emir buyurursan hazırız" demelerine
rağmen, yine de Hazret, Allah katından hakkında emir gelmeyen
konularda, ashabıyla istişare eder ve onların görüşlerini
alır, onlara şahsiyet verirdi.Tüm işlerine düzen hakimdi. Vakitlerini taksim ederek değerlendirir
ve bu hususta ashabına tavsiyede bulunurdu.
Savaşta taktik uygulardı. İslam düşmanlarının casuslarını gafil
avlamak için bir takım konuları açığa vurmadan ashabına
uygulatır ve sonuçta başarılı olurdu.
Bir işin sağlam temel üzerine oturtulmasına önem verirdi.
Ashaptan bazılarının herhangi bir konudaki eleştirilerini dinler
ve onları kendi kararının doğruluğuna güzellikle ikna ederdi.
Yersiz övgüleri duymak istemezdi. Halkın cehaletten kaynaklanan
yanlış algılamalarının gerçeğini onlara açıklardı. Peygamberimizin
on sekiz aylık oğlu Hz. İbrahim vefat ettiği gün
güneş tutuldu. Halk güneş tutulmasını İbrahim'in vefatıyla ilgili
bir olay zannettiler. Resulullah halkın bu yanlış tasavvuru
karşısında zaman kaybetmeden mescitte minbere çıktı ve:
"Ey insanlar! Ay ve güneş iki büyük ilahi ayet ve nişanedirler
ve birinin ölümü için tutulmazlar" buyurarak halkı aydınlattı.
İnsani güçlerin bir yerde toplanıp düzene sokulmasını isterdi
ve: "Üç kişilik bir yolculuk yapsanız bile birinizi aranızdan
grup başkanı seçiniz" buyururdu.