ResulAllah (S.A.V) neden vasiyet yazmadılar ?
Bu konuyu anlayabilmek için ResulAllah efendimizi yakından tanımaya çalışmalıyız
ResulAllah efendimiz vefatından hemen önce "fitneye düşmemeniz için size bir
yazı yazayım" demişse de başka bir konu başlığında incelediğimiz gibi bu isteği
çeşitli nedenlerle yerine getirilmemiştir. (Bu konu ayrı başlık altında yazıldı)
Şimdi ResulAllah efendimizin yaradılışının temeli muhabbet üstünedir ,
bunu en güzel marifetname den şu alıntı da anlıyoruz
Alıntı
" Allah Teala Hazretleri, birlik mertebesinde gizli bir hazineyken, tanınmayı ve
bilinmeyi istemesi ve sevmesiyle, ruhlar ve cesetler âlemini yaratıp, kendi
rahmetinin güzelliğini, celal ve azametini, bağış ve nimetini, sanatının çeşitliliğini
ve hikmetinin sırlarını göstermeyi diledikte; bütün yaratıklarından önce yokluğun
sırrından pırıl pırıl yeşil cevheri vücuda getirmiştir. Bazı rivayetlere göre, kendi
nurundan oldukça hoş ve büyük bir cevher var edip, ondan kâinatın tümünü
derece derece ve düzenli biçimde ortaya çıkarmıştır. Buna, ilk cevher, nur-u
Muhammedî, Cevh-i mahfuz, akl-ı kül, izafî ruh diye adlandırırlar ki, bütün ruhların
ve cesetlerin başlangıcı ve kaynağı bu cevherdir. Çünkü Hak Teala muhabbetle o
cevhere bir bakmıştır; o anda cevher, utancından eriyip su gibi akmıştır,"
Burada temel anahtar kelimemiz muhabbettir.
ResulAllah efendimiz gerek nübüvvet görevini yerine getirirken gerekse de Risalet
görevini yerine getirirken hep İslamiyeti sevdirerek benimseterek yaymış
anlatmıştır.
ResulAllah efendimiz zorla ,cebirle bir işi yaptırmayı sevmezdi .
Yetişdirdiği insanların robot gibi denileni yapan değil ,kendi tefekkür ve
düşünceleri ile severek isteyerek iş yapmalarını ve kendi üretkenliklerini
arttırmalarını isterdi ,
Buna en güzel örneklerden biri uhud savaşındaki istişaresidir ;
Kendi fikrini ifade etmesine rağmen (Medinede savunma savaşı yapılması)
Oradaki çoğunluğu yaşça genç olan müslüman cemeatin görüşünü de istemiş
ve onların savaşı Medine dışında yapalım görüşlerine uymuştur . Daha sonra bu
cemeat ResulAllah efendimizin fikrini kabul ettiklerini ifade etsede verilen karadan
dönmemiştir.
Bu özelliği ile diğer bütün yöneticilerden farklıdır .
Hiçbir zaman ulaşılmaz olmamıştır, hiçbir zaman kendisi kainatın efendisi iken
kimseye bu gözle bakamış , herzaman tevazu içinde davranmıştır.
Şimdi bu gözlükle olaya bakacak olursak ;
Vasiyetin çeşitli boyutları vardır bunları tek tek ele almak lazım ;
1- Mallarla ilgili vasiyet ;
ResulAllah efendimiz her türlü imkan elinde olmasına rağmen mal mülk edinmeyi
sevmezler , ve mal mülk edinme konusunuda hoş görmezlerdi ,
yedikleri yemekten artan yemek kalsa dahi onu tasadduk ederlerdi ;
bu yüzden bir birikimi yoktu ,
geriye kalan kullandığı eşyalar , katırı, kılıcı için ise
Allah'ımızın Kuranı Kerimde yazdığı vasiyet kurallarının geçerli olduğuna göre
bunun için bir vasiyet yazmaya gerek yoktu. zaten yazmamıştır da.
2- Halifeliğin kime devredileceğine dair vasiyet ;
ResulAllah efendimiz hayatında sürekli olarak ehlibeyti ve Hz. Ali hakkında güzel
sözler söylemiş , ehlibeyt hakkında onların ne kadar temiz oldukları konusunda
ahzab 33. ayet inmiş, Son seferinde yani TEBÜK seferinde Hz. Ali gibi cengaver bir
insanı yanına almamış yerine MEDİNE'de vekil bırakmış, Gadir Hum'da ki
hutbesinde açık açık Hz. Ali efendimizin halife olması gerektiğini belirtmiştir.
Ama yazılı bir yazı bırakmadı ;
Çünkü burası imtihan alemi , çünkü burası Hak ile Batılın ayrılacağı yer ;
Herkişi kendi kararını, hükmünü vermek zorunda , cüzi iradeyi bunun için vermiş
Allah'ımız , düşünerek tefekkür ederek Allah'ın ve ResulAllah'ın rızası
doğrultusunda severek isteyerek hüküm vermek için var cüzi irade ,ama bir kişi
sizin adınıza karar verirse o karar sizin kararınız olur mu?
bu yüzden ResulAllah efendimiz sadece önermiş ve müslümanların bu öneriyi
anlamalarını ve bunu muhabbetle istekle yapmalarını istemiştir .AllaH'ın rızasıda
buradadır
"Bu kural ibadetler ve yaşamın her yerinde geçerlidir , uflaya puflaya zorla
istemeyerek , yapılan işler fasittir . Hikmetini bilen kişi zaten o işi isteyrek severek
yapar , hikmetin bir manası da budur. "
Ama sonuçta önerdiği istediği kişi halife seçilmemiştir, (bu konu ayrı bir başlık altında yazıldı)
Tabiki bu hükmünde bir mizanı olacaktır .
Ayrıca buradan şunu da çıkartabiliriz ki ResulAllah efendimiz Allah'ın NEBİSİ iken
bile kendi yerine direk halife tayin etmemiştir, bir bakış açısı ile de bunu şu
yüzden yapmamış olabilir ;
eğer kendinden sonra halifeyi yazılı olarak yani önerme değil direk emir olarak
vermiş olsaydı ;
Bu durum bir sünnet gibi algılanır ve her halife kendisinden sonrakini kendi adına
seçerdi ;
Ama yapmadı kendi yerine emirle halife atamadı ;
Ama 1. halife Hz. Ebubekir kendinden sonra Hz. Ömeri kendi adına bir yazılı emirle
halife olarak atadı , ResulAllah efendimiz yapmamışken
daha sonra bu daha da ileri gitti ve halifelik babadan oğula geçti , ilk örneği
Muaviye ===> Yezid örneğidir ( ResulAllah efendimiz yapmamışken)
Bakınız nasıl da kötüye gidiş nasıl da aşikar gözüküyor değil mi ?
Ama ResulAllah efendimiz kendi yerine direk Halife atamadığı için yarın mizanda
bu kişilerin ve avanelerinin kendilerini savunacak bir dalları kalmıyor,
ÇÜNKÜ ResulAllah efendimiz Nebi iken kendi yerine direk halife atamamasına
rağmen bu kişiler direk kendi yerlerine halifeyi atamışlardır .
Bunu da fitne vs... çıkmasın diyerek hayır altında göstererek yapmışlardır ,
Ama ResulAllah efendimiz kendinden sonra halifeyi direk seçmeyerek ;
bırakın fitne çıkmasını Ehli Beytinin tek tek şehid edileceğini bilerek ve bildirerek ,
tek tek kıtır kıtır kesileceklerini bilerek ve bildirerek, kendisinden sonra onlara çok
zulum edileceğini bilerek ve bildirerek (bu konuda birçok hadis mevcut )
DİREK EMİRLE SEÇMEMİŞTİR SADECE ÖNERMİŞTİR , ama onun önerisi Hakkın
önerisidir.
Fitne çıkması mı daha önemli yoksa Ehlibeytin kıtır kıtır kesilip şehid edilmesi mi?
Ehli Beyte uyulsa zaten fitne kalmaz idi.
Şimdi zihniyet arasındaki farkı biraz olsun anlamışsınızdır umarım ;
3- Fedek konusunda vasiyet bırakmayışı ;
Zaten bazı kaynaklarda daha hayatda iken ResulAllah efendimizin bu bahçeyi Hz.
Fatma validemize Allah'ın emri ile verdiğinin delilleri vardır.
İş böyleyken zaten hayatında bir kişi size bir şeyi vermiş ise onu tekrar vasiyete
yazmanız saçma ve tutarsız bir davranış olur. hele ki eski devirlerde tapu olayının
şimdiki gibi olmadığını daha çok insanların şahidliği üzerine dayandığını
düşünürsek .
Bu yüzden bu konuda da vasiyet yazmamıştır ..
Şüphesiz Allah'ımız ve ResulAllahımız en doğrusunu bilir.
Bu konuyu anlayabilmek için ResulAllah efendimizi yakından tanımaya çalışmalıyız
ResulAllah efendimiz vefatından hemen önce "fitneye düşmemeniz için size bir
yazı yazayım" demişse de başka bir konu başlığında incelediğimiz gibi bu isteği
çeşitli nedenlerle yerine getirilmemiştir. (Bu konu ayrı başlık altında yazıldı)
Şimdi ResulAllah efendimizin yaradılışının temeli muhabbet üstünedir ,
bunu en güzel marifetname den şu alıntı da anlıyoruz
Alıntı
" Allah Teala Hazretleri, birlik mertebesinde gizli bir hazineyken, tanınmayı ve
bilinmeyi istemesi ve sevmesiyle, ruhlar ve cesetler âlemini yaratıp, kendi
rahmetinin güzelliğini, celal ve azametini, bağış ve nimetini, sanatının çeşitliliğini
ve hikmetinin sırlarını göstermeyi diledikte; bütün yaratıklarından önce yokluğun
sırrından pırıl pırıl yeşil cevheri vücuda getirmiştir. Bazı rivayetlere göre, kendi
nurundan oldukça hoş ve büyük bir cevher var edip, ondan kâinatın tümünü
derece derece ve düzenli biçimde ortaya çıkarmıştır. Buna, ilk cevher, nur-u
Muhammedî, Cevh-i mahfuz, akl-ı kül, izafî ruh diye adlandırırlar ki, bütün ruhların
ve cesetlerin başlangıcı ve kaynağı bu cevherdir. Çünkü Hak Teala muhabbetle o
cevhere bir bakmıştır; o anda cevher, utancından eriyip su gibi akmıştır,"
Burada temel anahtar kelimemiz muhabbettir.
ResulAllah efendimiz gerek nübüvvet görevini yerine getirirken gerekse de Risalet
görevini yerine getirirken hep İslamiyeti sevdirerek benimseterek yaymış
anlatmıştır.
ResulAllah efendimiz zorla ,cebirle bir işi yaptırmayı sevmezdi .
Yetişdirdiği insanların robot gibi denileni yapan değil ,kendi tefekkür ve
düşünceleri ile severek isteyerek iş yapmalarını ve kendi üretkenliklerini
arttırmalarını isterdi ,
Buna en güzel örneklerden biri uhud savaşındaki istişaresidir ;
Kendi fikrini ifade etmesine rağmen (Medinede savunma savaşı yapılması)
Oradaki çoğunluğu yaşça genç olan müslüman cemeatin görüşünü de istemiş
ve onların savaşı Medine dışında yapalım görüşlerine uymuştur . Daha sonra bu
cemeat ResulAllah efendimizin fikrini kabul ettiklerini ifade etsede verilen karadan
dönmemiştir.
Bu özelliği ile diğer bütün yöneticilerden farklıdır .
Hiçbir zaman ulaşılmaz olmamıştır, hiçbir zaman kendisi kainatın efendisi iken
kimseye bu gözle bakamış , herzaman tevazu içinde davranmıştır.
Şimdi bu gözlükle olaya bakacak olursak ;
Vasiyetin çeşitli boyutları vardır bunları tek tek ele almak lazım ;
1- Mallarla ilgili vasiyet ;
ResulAllah efendimiz her türlü imkan elinde olmasına rağmen mal mülk edinmeyi
sevmezler , ve mal mülk edinme konusunuda hoş görmezlerdi ,
yedikleri yemekten artan yemek kalsa dahi onu tasadduk ederlerdi ;
bu yüzden bir birikimi yoktu ,
geriye kalan kullandığı eşyalar , katırı, kılıcı için ise
Allah'ımızın Kuranı Kerimde yazdığı vasiyet kurallarının geçerli olduğuna göre
bunun için bir vasiyet yazmaya gerek yoktu. zaten yazmamıştır da.
2- Halifeliğin kime devredileceğine dair vasiyet ;
ResulAllah efendimiz hayatında sürekli olarak ehlibeyti ve Hz. Ali hakkında güzel
sözler söylemiş , ehlibeyt hakkında onların ne kadar temiz oldukları konusunda
ahzab 33. ayet inmiş, Son seferinde yani TEBÜK seferinde Hz. Ali gibi cengaver bir
insanı yanına almamış yerine MEDİNE'de vekil bırakmış, Gadir Hum'da ki
hutbesinde açık açık Hz. Ali efendimizin halife olması gerektiğini belirtmiştir.
Ama yazılı bir yazı bırakmadı ;
Çünkü burası imtihan alemi , çünkü burası Hak ile Batılın ayrılacağı yer ;
Herkişi kendi kararını, hükmünü vermek zorunda , cüzi iradeyi bunun için vermiş
Allah'ımız , düşünerek tefekkür ederek Allah'ın ve ResulAllah'ın rızası
doğrultusunda severek isteyerek hüküm vermek için var cüzi irade ,ama bir kişi
sizin adınıza karar verirse o karar sizin kararınız olur mu?
bu yüzden ResulAllah efendimiz sadece önermiş ve müslümanların bu öneriyi
anlamalarını ve bunu muhabbetle istekle yapmalarını istemiştir .AllaH'ın rızasıda
buradadır
"Bu kural ibadetler ve yaşamın her yerinde geçerlidir , uflaya puflaya zorla
istemeyerek , yapılan işler fasittir . Hikmetini bilen kişi zaten o işi isteyrek severek
yapar , hikmetin bir manası da budur. "
Ama sonuçta önerdiği istediği kişi halife seçilmemiştir, (bu konu ayrı bir başlık altında yazıldı)
Tabiki bu hükmünde bir mizanı olacaktır .
Ayrıca buradan şunu da çıkartabiliriz ki ResulAllah efendimiz Allah'ın NEBİSİ iken
bile kendi yerine direk halife tayin etmemiştir, bir bakış açısı ile de bunu şu
yüzden yapmamış olabilir ;
eğer kendinden sonra halifeyi yazılı olarak yani önerme değil direk emir olarak
vermiş olsaydı ;
Bu durum bir sünnet gibi algılanır ve her halife kendisinden sonrakini kendi adına
seçerdi ;
Ama yapmadı kendi yerine emirle halife atamadı ;
Ama 1. halife Hz. Ebubekir kendinden sonra Hz. Ömeri kendi adına bir yazılı emirle
halife olarak atadı , ResulAllah efendimiz yapmamışken
daha sonra bu daha da ileri gitti ve halifelik babadan oğula geçti , ilk örneği
Muaviye ===> Yezid örneğidir ( ResulAllah efendimiz yapmamışken)
Bakınız nasıl da kötüye gidiş nasıl da aşikar gözüküyor değil mi ?
Ama ResulAllah efendimiz kendi yerine direk Halife atamadığı için yarın mizanda
bu kişilerin ve avanelerinin kendilerini savunacak bir dalları kalmıyor,
ÇÜNKÜ ResulAllah efendimiz Nebi iken kendi yerine direk halife atamamasına
rağmen bu kişiler direk kendi yerlerine halifeyi atamışlardır .
Bunu da fitne vs... çıkmasın diyerek hayır altında göstererek yapmışlardır ,
Ama ResulAllah efendimiz kendinden sonra halifeyi direk seçmeyerek ;
bırakın fitne çıkmasını Ehli Beytinin tek tek şehid edileceğini bilerek ve bildirerek ,
tek tek kıtır kıtır kesileceklerini bilerek ve bildirerek, kendisinden sonra onlara çok
zulum edileceğini bilerek ve bildirerek (bu konuda birçok hadis mevcut )
DİREK EMİRLE SEÇMEMİŞTİR SADECE ÖNERMİŞTİR , ama onun önerisi Hakkın
önerisidir.
Fitne çıkması mı daha önemli yoksa Ehlibeytin kıtır kıtır kesilip şehid edilmesi mi?
Ehli Beyte uyulsa zaten fitne kalmaz idi.
Şimdi zihniyet arasındaki farkı biraz olsun anlamışsınızdır umarım ;
3- Fedek konusunda vasiyet bırakmayışı ;
Zaten bazı kaynaklarda daha hayatda iken ResulAllah efendimizin bu bahçeyi Hz.
Fatma validemize Allah'ın emri ile verdiğinin delilleri vardır.
İş böyleyken zaten hayatında bir kişi size bir şeyi vermiş ise onu tekrar vasiyete
yazmanız saçma ve tutarsız bir davranış olur. hele ki eski devirlerde tapu olayının
şimdiki gibi olmadığını daha çok insanların şahidliği üzerine dayandığını
düşünürsek .
Bu yüzden bu konuda da vasiyet yazmamıştır ..
Şüphesiz Allah'ımız ve ResulAllahımız en doğrusunu bilir.
Yorum