Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Gadir-i Hum Bayramı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Gadir-i Hum Bayramı

    Ehlibeyt'e bağlılığımızı ve Emirül müminin imam Hz. Ali'ye biatımızı tazelediğimiz bu günde, tüm müslüman kardeşlerimizin GADİR-İ HUM bayramı kutlu olsun.

    Allah, bizleri peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.v)'in ve Ehlibeyt'in şefaatine nail etsin.
    "İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

    İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)

    #2
    Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

    amin...
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    Yorum


      #3
      Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

      e-postama gelen bir iletiyi burda paylaşmak istiyorum.

      GADİR-İ HUM NEDEN TARİHİN EN BÜYÜK OLAYIDIR?


      İnsanlık tarihinin en önemli olaylarından biri Gadir Hum olayıdır. Vuku bulduğu tarih öncesi ile kıyamete kadar olan zamanı birbirine bağlayan önemli bir olayın gerçekleştiği yerdir Gadir Hum. Binlerce yıllık bir dönemin bitmesi ve yüzlerce yıllık bir dönemin başlaması demektir. Hz. Adem ile başlayan binlerce yıllık Nübüvvet/Risalet dönemi kapanıyor, kıyamete kadar sürecek İmamet/Velayet dönemi başlıyor.
      Gadir-i Hum olayı tarihin seyrini değiştiren Resulüllah’ın risaletinden sonra en önemli olay olması hasebiyle çok iyi analiz edilmelidir. Çünkü din medeniyetinin en esaslı sütunlarından birinin temeli atılıyordu.


      Gadir-i Hum için bu olağanüstü gayret neden?

      Tarihten günümüze kadar alimler, muhakkikler, mütefekkirler “Gadir-i Hum’un ispatı” hakkında olağanüstü bir gayret sarf etmişlerdir.
      Gadir-i Hum olayının “ispat” boyutunu oluşturan; tarihi seyri, Kur'an ayetleriyle ispatı, hadislerde önem ve ehemmiyetinin beyan edilişi v.s konular genişçe ve hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açık delil ve kanıtlarla beyan edilmiştir.
      Gadir-i Hum olayı tarihin her sayfasında güncelliğini korumasıyla birlikte henüz İslam dünyasında gerektiği yere oturtulamamıştır; sosyolojik önemi, itikadi boyutunun derinlikleri, siyasi yönünün fonksiyonu, toplumları hidayet etmede üstlendiği misyon, dini öğretilerin ve şeriatın hükümlerinin icrasındaki mihverlik konumu ve evrensel adaletin bu sistemle hakim kılınacağı gibi konuları hakkıyla beyan edilememiştir.
      Zamanımızda ise artık “ispatı” üzerinde değil, Gadir-i Hum’un fonksiyonu, hakikati üzerinde kafa yorulmalı, insanların ferdi ve toplumsal hayatındaki rolü beyan edilmeli, Velayet’in günümüzde işlevliği açıklanmalıdır. Böylece Gadir-i Hum’un gerçekleşme sebebine ve Velayetin hedefine biraz daha yaklaşılmış olacaktır. Bu alan Gadir-i Hum olayının “sübut” boyutunu oluşturmaktadır.

      Gadir-i Hum olmasaydı, insanlık toplumu hangi sorunlarını çözemezdi?
      İmamet/Velayet olmasaydı dinin hangi yönü eksik kalırdı?
      İmamet/Velayet sistemini diğer sistemlerden ayıran özellikler nelerdir?
      İmametin hilafet makamı devre dışı bırakılmamış olsaydı neler olurdu, İslam toplumunun durumu nasıl olurdu?
      İmametin hilafet kısmı gasbedildikten sonra masum imamlar

      70 gün sonra inkar ettiler, 1200 yıl sonra mı etmeyecekler!

      İşte bu soruların cevabı Gadir-i Hum’un felsefesini beyan eder.
      Gadir-i Hum’un ispatı konusunda, olayın vuku bulduğu zaman incelendiğinde, en az 70 bin Müslümanın olaya şahit olduğu ve bu şahısların evlerine döndüklerinde; Müslüman ve gayri Müslimlere olayı aktardıkları da göz önünde bulundurulduğunda, bu sayının yüz binlerin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.
      Olaya canlı olarak şahit olup, duyan, gören onca Müslüman henüz olayın üzerinden 70 gün geçmesine rağmen inkar edip Sakife olayını gerçekleştirmeleri gerçekten düşündürücü değil mi? Binlerce Müslüman, canlı olarak görmelerine rağmen inkar ediyorsa, asırlar sonra inkar için bahane bulmak pek de zor olmasa gerek. Akıl ve insaf sahipleri müstesna tabi. Öyleyse Gadir-i Hum olayını birilerine ispat etmeye çalışmadan ziyade, meselenin özüne, Gadir-i Hum’u idrak etmeye, Velayetin hakikatini anlamaya yönelmelidir.
      Asa-ı saadetteki Müslümanların çok azı İslam'ı bütün yönleriyle ve derinden anlama yetenek ve fırsatına sahip olabilmişti. Mekke döneminde çok az insan Müslüman olmuştu, Müslümanların çoğu hicretten sonra ve özellikle de 3-4 hicri yılından sonra İslam dinine girmişlerdi. O zamanda hem okur- yazar seviyesinin düşük olması ve hem de ilahi maarifi insanlara ulaştırma imkanlarının sınırlı olmasından dolayı Resulüllah (sav) İslami maarifin derinliklerini insanlara ulaştırmada zorluk çekiyordu. Peygamber dönemindeki insanlar kültürel ve eğitim açısından geri kalmış bir toplumdu; hurmadan kendi elleriyle put yapıyor ve acıktıkları zaman onları yiyorlardı, böyle bir topluma tevhidi, görünmeyen bir Allah’ı tanıtmak ve sonra da kendi nübüvvetine imana davet etmek ve kendi vefatından sonra da kendisine itaatin vacip olduğu gibi Hz. Ali’ye de itaat edilmesini kabul ettirmek elbette kolay değildi.


      Adem’den Peygamber’e Risalet, Peygamber’den kıyamete İmamet

      Gadir-i Hum olayını anlamanın en kolay yollarından biri şu soruların cevabını bulmaktır. Hz. Adem ile başlayan binlerce yıllık peygamberlik dönemi Resulüllah’ın vefatı ile sona mı erecekti, binlerce peygamberin getirdiği ilahi hükümler içeren vahiyi kim koruyacaktı, kim tefsir edip insanlara öğretecekti? Daha da önemlisi bu maarifi koruma, toplumun eğitim- öğretim sistemi, idare ve yönetim sistemi Resulullah'tan (s.a) sonra nasıl olacaktı?
      Resulullah’tan sonra İslam toplumunun liderini, rehberini belirlemek kimin yetkisindedir? Nübüvvet’ten sonra İslam’ın siyasal sistemi nedir? Peygamberden sonra toplumu idare edecek sistemi kim belirler?
      İşte Resulullah’tan sonrası için bu sorulara farklı cevap verildi; İmamet/ve Velayete inanan fikri akımın cevabı “Gadir-i Hum’un mesajı bu soruların cevabıdır”, oldu.

      Şeriat ancak Gadir-i Hum’la korunabilir!

      Gadir-i Hum olayı bir şahsın hilafete tayin edilmesinden ziyade dinin merceiyet ve mihveriyetinin, şeriatın korunmasının, ilahi hükümlerin icra makamının belirlenmesinin, Kur’an’ın tefsir ve beyan makamının ve en önemlisi “İslami devlet sisteminin” açıklanması demektir. Hem o zamanı kapsıyor, hem günümüze kadar zamanı içine alıyor,
      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
      Hz.Peygamber (saa)

      Yorum


        #4
        Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

        hem de kıyamete kadar gelecek zamana hitap ediyor.
        Sakife ehlinin cevabı ise daha farklıydı. Sakife’de yaşananlar anlaşılmadan Gadir-i Hum’un anlaşılması zor olacaktır.
        Resulullah’tan sonra Medine’deki kabile reisleri Sakife’de toplanarak bu sorulara çözüm getirmek istediler. Bir tarafta Gadir-i Hum’da beyan edilen İslam’ın devlet modeli, toplumu idare etme sistemi projesi var, diğer tarafta ise bu yetki insanlara bırakılmıştır denilen bir teori.
        İşte Sakife’de yapılan en büyük inhiraf/sapma buydu. Sakife’de bir şahsın velayeti değil, ilahi hüküm, ilahi teori devre dışı bırakılmış oldu. Yani „Resulullah’tan sonra imamet ve velayet makamı tayin edilmemiştir, şimdi bu makamda oturacak şahsı biz seçeceğiz“ düşüncesi ortaya atıldı. Binlerce kişinin şahit olmasına rağmen „Allah’ın tayin etmiş olduğu bir velayet ve imamet yoktur“ mantığı ile hareket ediliyordu. Allah’ın emrinin ve velayetin Kur’an’da olduğu inkar ediliyordu. Dikkat edilirse mesele Hz. Ali’nin şahsının hakkının gasbedilmesi değildir sadece. Velayete gerek yok diyerek, Allah-u Tealanın emri devre dışı bırakılmış oldu. Bunlar Allah’ın emrine karşı geldiler. Yani makam engellendi, dolayısıyla bu makama tayin edilen şahıs da devre dışı bırakılmış oldu. Hz. Ali ve bazı sahabenin Sakife’de yapılanlara itirazları; “neden Ali halife olmuyor”,değildi, „neden Allah’ın tayin ettiği İmamet ve Velayet devre dışı bırakılıyor“ düşüncesiydi, „neden ilahi iradenin tayin ettiği makam devre dışı bırakılıyor“ idi.
        Sakife’nin neticesinde “toplumun idare makamı” konusunda ortaya çıkan düşünce „demokrasi“ yani halkın seçmesi gerekir düşüncesi oldu. Demokrasinin temeli Sakife’de atıldı. “Sekulerizm”; siyaset dinden ayrıdır düşüncesinin ilk adımı Sakife’de atıldı. “Allah, siyaset ve toplumu idare etme yetkisini insanların ihtiyarına bırakmıştır” teorisi Sakife’de ortaya atıldı.
        Sakife’nin devamında İslam'ı kaynağından öğrenmeyen, ilmi sahibinden almayan Müslümanlar, Emevi ve Abbasiler döneminde daha da ileri giderek saltanata dönüştürdüler. Böylece diğer imamları da engellediler, onların da Velayet ve İmamet makamında oturup ilahi ahkamı icrasına fırsat vermediler. Allah’ın irade ettiği devlet sistemi, toplumu idare etme modeli, adaleti hakim kılma sistemi devre dışı bırakılınca, hakim güçler istedikleri beşeri sistemi hakim kılmaya başladılar, sultanlık, krallık, şahlık, monarşi, oligarşi, diktatörlük, demokrasi, cumhuriyet insanların günümüze kadar denediği sistemlerdir.

        İmam Humeyni (r.a) Gadir-i Hum hakkında


        Şöyle buyuruyor: „Gadir-i Hum olayı öyle bir olay değil ki Hz. Ali’ye bir makam kazandırmış olsun. Hz. Ali, bütün fazilet ve manevi makamlara sahip olduğundan Gadir Hum’un gerçekleşmesine vesile olmuştur. Allah-u Teala, Resulullah’tan sonra yeryüzünde adaleti Allah’ın istediği gibi icra edecek Ali’den başka kimseyi görmediğinden, Resulullah’a, Ali’yi yerine tayin etmesini emretmiştir. Rivayetlerin Gadir-i Hum’dan bu kadar azametle bahsetmesinin sebebi, Hz. Ali’nin sadece hükümetin başında olması değildir. İbn-i Abbas diyor ki, Cemel savaşına giderken Hz. Ali’nin yanına vardım. Hz. Ali oturmuş yırtık ayakkabısını dikiyordu. Bana, „bu ayakkabının değeri ne kadardır?“ diye buyurdu. „Hiç değeri yoktur“, dedim. Hz. Ali şöyle buyurdu: „ Allaha yemin olsun ki, bu ayakkabı bana sizlere baş olmaktan ( hilafet makamından ) daha sevimlidir. Sadece bir hakkı ikame edeyim ve bir batılı yok edeyim ( yalnız bunun için hilafeti kabul ederim)“. Hz. Ali ve diğer imamlar hükümeti sadece Allah’ın istediği adaleti icra etmek için talep ederlerdi ama kendilerine fırsat verilmedi.
        Gadir-i Hum’u canlı tutmak ve bayram olarak kutlamak, sadece methiyeler okumak, sokakları süslemek, ilahiler söylemekle sınırlı değildir. Bunların yapılması gerekir ama canlı tutulması ve yaşatılması bize velayet sahiplerine nasıl uymamız gerektiğini öğretmelidir. Bilmemiz gerekir ki Gadir-i Hum bütün asırlarda olması gerekir, Hz. Ali’nin adalet anlayışını öğrenmemiz ve uygulamamız gerekir.”
        Gadir-i Hum olayı „ devlet sisteminin“ beyanıdır. Gadir Hum’da beyan edilen Velayet, hükümet sisteminin açıklanmasıdır, manevi bir makamın beyanı değildi. Manevi makam, tayin ve nesb ile gerçekleşmez.
        Gadir hum meselesi, hükümet meselesidir, siyasi bir meseledir. Adaletin icrası meselesidir. Allah-u Teala, Resulullah’tan (s.a.a) hükümeti, bu siyasi makamı Hz. Ali’ye devretmesini istemiştir. Resulüllah’ın kendisi devlet başkanıydı, önderdi, liderdi, hükümet de siyasetsiz olmaz. Din siyasetten ayrıdır diyenler, Allah’ı yalanlamaktadırlar, Resulüllah’ı yalanlamaktadırlar, imamları yalanlamaktadırlar.“ (Sahifey-i Nur. Cilt 20 Sayfa 112.114 )
        İmamların hayatında alınması gereken en büyük ders şudur; İmametin/ Velayetin hakikatini en güzel bir şekilde beyan etmelerinin yanısıra İmametin işlevliğini pratikte göstermeye çalışmalarıdır. Gadir-i Hum’da temeli atılan İmamet ve Velayetin hedefini beyan etmenin yanısıra hayatlarını tamamen İmametin hakikatinin ortaya çıkmasına endekslemişlerdi;


        Adalet ve Gadir-i Hum

        Hak-hukuk alanında adaleti hakim kılmak için çaba gösteriyorlardı.
        Ekonomik alanda fakirliği yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.
        İlmi alanda cehaleti yok etmek için dersler verip insanları bilinçlendiriyorlardı.
        İtikadi ve ahlaki alanda dinin itikadi ve ahlaki hükümlerini beyan ediyorlardı.
        Eğitim- öğretim alanında özel ve genel dersler verip velayet düşüncesine sahip insanlar yetiştiriyorlardı.
        Sosyal alanda mazlumun yanında yer alıyor, miskinin ve yetimin elinden tutuyor, sorunları olanların yardımına koşuyor, toplumun sorunlarına özellikle Müslümanların dertlerine çare bulmaya çalışıyor, borcu olanların borcunu ödemede yardımcı oluyorlardı.
        Siyasi alanda tağutlardan kendileri uzak duruyor ve Müslümanları da tağuti sistemlerden uzak durmaya davet ediyorlardı. Zalimlerin yanında yer almıyor onların karşısında
        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
        Hz.Peygamber (saa)

        Yorum


          #5
          Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

          direniyorlardı. Yani icra makamında olmasalar da İmamet ve Velayetin toplumdaki misyonunu devam ettiriyor ve pratikteki fonksiyonunu sergiliyorlardı.
          Velayet ve imametin sübutu bu alanlarda imamların neler yaptıkları ve eğer İslam devletinin yasama, yargı ve yürütme kısmında da bulunsalardı neler yapabileceklerinin beyanıdır.
          Ve Velayete inananların üzerinde araştırması gereken konu “Velayetin sübutu“ ve „insanın hayatındaki rolünün“ ne olduğu konusudur. Aksi takdirde, sadece imamet ve velayetin ispatı için ayet ve rivayetlerle yetinilirse, İmamet ve Velayetin hakikati asla ortaya çıkmayacak ve „Gadir-i Hum’un mesajı” tarihe gömülmüş olacaktır ve sadece kutlamalar, eğlenceler, şiirler ve hayatımıza yansımayan zahiri hamasi sözler yansıyacaktır dünyaya.

          Hüccet-ul İslam vel-Müslimin
          Sabahattin Türkyılmaz
          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
          Hz.Peygamber (saa)

          Yorum


            #6
            Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

            [color=rgb(69, 69, 69)]Nuraniyet Hadisi[/color]

            [color=rgb(69, 69, 69)]Selman ve Ebuzer Nakleder:[/color]

            [color=rgb(69, 69, 69)]İmam ALİ Aleyhisselam buyurdu:[/color]

            [color=rgb(69, 69, 69)]Benim vilayetime her kimin zahiri uygunluğu batininden daha çoksa onun terazideki ağırlığı hafif gelir. Ey Selman, mümin beni nuraniyetle tanımasa imanını kâmil edemez. Beni nuraniyetle tanırsa mümin olur. Allahu Teâlâ onun kalbini iman için imtihan etmiştir. İslam için onun sinesini açmıştır. O dininde arif ve basiretli bir hale gelmiştir. Her kim bu hususta kusur ederse şek ve şüphe içerisindedir.

            Ey Selman, ey Cundeb, beni nuraniyetle tanımak Allahı tanımaktır. Allahı tanımak beni tanımaktır. İşte budur halis olan din. Subhan olan Allahın bu ayeti, Onlar Tevhidden başka bir şeye emrolunmadılar. O Tevhid ihlâsın ta kendisidir. Ve şu ayeti, Hunefa yani Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellemin nubuvvetine ikrar etmek. Odur Hanif olan din. Ve şu ayeti, Namazı ikame edin. Namaz benim vilayetimdir. Her kim beni severse şüphesiz o namazı ikame etmiştir. O (vilayetin emri) zorun zorudur. Ve zekâtı verirler. Yani imamlara (Aleyhimusselam) iman ve ikrar ederler. Odur Allahın Kayyim (her şeyi diri tutan) dini. Kuran şehadet ediyor; Kayyim olan din tevhidde ihlâs, nubuvvet ve vilayete ikrardır. Her kim böyle gelmişse o gerçekten dine girmiştir.


            Ey Selman, ey Cundeb, kalbi imtihan olmuş mümine bizim emrimizden bir şey geldiğinde Allahu Teâlâ onun sinesini o şeyi kabul etmesi için açar. Böylece o asla şek ve şüphe etmez. Her kim bizim emrimizde niçin ve nasıl derse şüphesiz kâfirdir. Allahın emrini ona bırakın. Biziz Allahın emri. Ey Selman ve ey Cundeb, Allahu Teâlâ beni yaratıkları üzerindeki emini karar kıldı. Onun yeryüzünde, şehirlerinde ve kullarındaki halifesi benim. Tanımlayanların vasf edemeyeceği ariflerin tanıyamayacağı şeyleri bana eta etti. Beni tanırsanız işte o zaman sizler mümin olursunuz.


            Ey Selman Allahu Teâlâ buyuruyor; Sabır ve namazdan yardım alın. Sabır Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellemdir. Namazsa benim vilayetimdir. Bu yüzden Allahu Teâlâ buyurdu; Namaz büyüktür. İkisi büyüktür şeklinde buyurmadı. Sonra buyurdu; Haşiler (itaatkârlar) hariç o (namaz) herkese ağırdır. Böylece benim vilayetimin ehlini istisna etmiştir. Çünkü onlar benim hidayet nurumla basiretli hale gelmişlerdir. Ey Selman Allahu Teâlânın gizli kalmayan sırrı biziz. Onun sönmeyen nuru, onun karşılığı ödenemez nimeti biziz. Evvelimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem, vasatımız (orta) Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem, sonuncumuz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellemdir. Böylece her kim bizi tanırsa şüphesi kayyim olan dinini kemale erdirmiştir.


            Ey Selman, ey Cundeb, Ben ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem bir nurduk. Tesbih edenler yokken biz tesbih ederdik. Mahlûkattan önce biz vardık. Sonra Allahu Teâlâ bu nuru Nebiyyun Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem ve Vasiyyun Murtaza Aleyhisselam olarak iki kısma böldü. Sonra Allahu Teâlâ bu kısma buyurdu; Ol Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem, diğer kısma buyurdu; Ol Ali Aleyhisselam. Bu yüzden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem buyurdu; Ben Alidenim, Alide bendendir. Sallallahu Aleyhima ve Alihima. Benim hakkımı benden ve Ali Aleyhisselamdan başkası eda edemez. Benden sadece Ali Aleyhisselam ve ben çıkar. Allahu Teâlâ buna şöyle işaret eder; Bizim canımız sizin canınızdır (Âli İmran 61)


            Bu, ikisinin nurlar ve ruhlar âlemindeki bir oluşlarına işaret eder. Diğer bir işarette Allahu Teâlâ buyuruyor; O ölürse ya da öldürülürse (Âli İmran 144) Buradaki ölen ve öldürülenden kasıt vasidir. Çünkü o ikisi bir şeydir, bir manadır, bir nurdur. O ikisi manada ve sıfatta ittihat (birleşmek, birlik) etmişlerdir. O Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem buyurmuştur; Sen benim ruhumsun, ceset âleminde de bu böyledir. O, Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem buyurmuştur; Sen benden bende sendenim. Sen benim ben de senin varisinim. O, Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem buyurmuştur; Ruhun ve cesedin birbirine olan nispeti derecesinde sen bendensin. Allahu Teâlânın şu ayeti; Salât gönderin ona ve selam edip teslim edin ona manası şudur Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Veselleme salât gönderin, Ali Aleyhisselama selam edip teslim olun. Bu onun (Allah Celle Celaluhu) emridir Ve o ikisini vahit ve tek olan cevheri bir cesette cem etmiştir. Zahir dünyada o ikisi arasında isim ve sıfat farkı koymuştur. O buyurmuştur: Ona Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Alihi Veselleme) salât edin ve hepiniz teslim olun. O buyurmuştur: Nebiye salât edin ve vasiye teslim olun. Eğer vilayet hususunda Ali Aleyhisselama teslim olmaz iseniz Nebinin risâletine iman edip salât etmeniz size fayda vermez.

            Ey Selman ve ey Cundeb, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem natık ben samit (suskun) idim. Zira her bir zaman için bir natık bir de samit kaçınılmazdır. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem cemin (kıyametteki bir araya toplanma) sahibi ben haşrın sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem munzir (uyarıcı) ben hadiyim (hidayet eden). Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem cennetin ben ricatin (dünyaya dönüş) sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem havuzun ben sancağın sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem mefatihin (anahtarlar) ben cennet ve cehennemin sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem vahyin ben ilhamın sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem delil ve nişanelerin ben mucizelerin sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem nebilerin hatemi ben vasilerin hatemiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem davetin ,ben kılıç, Kibriya ve kudretin sahibiyim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem kerim olan nebidir ben sıratul musteqimim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem rauf ve rahimdir ben Aliyyun Azimim.


            Ey Selman subhan olan Allah buyurmuştur: Emrinden olan ruhu kullarından istediğine verir. Bu ruhu, kaderi ve emrini havale ettiği kişiden başkasına vermez. Benim ölüleri dirilten. Göklerde ve yerde olan her şeyi bilirim. Benim kitabul mubin (apaçık kitap).

            Ya Selman, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem hakkın huccetinin kaim edeni, ben hakkın mahlûkata olan huccetiyim. O Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellem o ruhla miraca yükselmiştir. Benim Nuhu gemide taşıyan. Benim balığın karnındaki Yunusun sahibi. Benim Musayı denizden geçiren. Önceki dönemleri ben helak ettim. Peygamberlere ve vasilere ilmi ve feslul hitabı (hakla batılı ayıran kelime) bağışlayan benim. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellemin nubuvveti benimle tamamlandı. Nehirleri, denizleri ve yeryüzündeki çeşmeleri coşturup akıtan benim. Dünyayı döndüren benim. Zulmet gününün azabı benim. Musanın öğretmeni olan Hızır benim. Benim Davud ve Süleymanın muallimi. Benim Zulkarneyn. Allah Azze ve Cellenin izniyla göğün tavanını yerine oturtan benim. Yeryüzünü açıp yayan benim. Zulmet gününün azabı benim. Benim uzak mekandan nida eden. Benim dabbetul arz. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Alihi Vesellemin buyurduğu; Ya Ali Aleyhisselam sensin onun iki dönem ve iki tarafının sahibi. Ahiret vel Ûla (ricat günü) senin içindir.

            Ey Selman, bizim ölümüz öldüğünde asla ölmemiştir. Öldürülmüşümüz asla öldürülmemiştir. Gaibimiz gayb olduğunda asla gaib olmamıştır. Bizler karınlarda doğmaz ve doğrulmayız. İnsanlardan hiç kimse bizimle mukayese edilemez. Benim beşikteki İsa'nın lisanıyla konuşan. Benim Nuh. Benim İbrahim. Benim devenin sahibi (Salihin devesi). Benim sarsıntının sahibi. Benim depremin sahibi. Benim Levhul Mahfuz. (Her şeyin yazılıp korunduğu levha) Orda olan ilmin tamamı bana döner. Allahın istediği suretlere girip değişen benim. O suretleri gören beni görmüştür. Beni gören onları görmüştür. Biziz Allahın hakikatteki ezeli, ve değişmeyen nuru.

            Ey Selman, bütün gönderilenler (peygamberler) bizimle şeref bulmuştur. Bizi rabler olarak çağırmayın ve bizim hakkımızda istediğinizi söyleyin.





            Helak olan bizden dolayı helak olur. Kurtuluşa eren ancak bizimle erer.

            Ey Selman, deyip açıkladığım şeylere iman eden ancak mümindir. Allahu Teâlâ onun kalbini iman için imtihan etmiştir. Ondan razı olmuştur. Her kim şek ve şüphe ederse işte o nasibidir. Eğer benim vilayetimde olduğunu iddia ederse o yalancıdır.

            Ey Selman ben ve Ehlibeytimden olan hidayetçiler Allahın örtülü ve gizli sırrı ve mukarreb velileridir. Bizim hepimiz vahid ve biriz, sırrımız birdir. Aramızda fark koymayın yoksa helak olursunuz. Biz her zaman biriminde Rahmanın istediği şekilde zuhur ederiz. Dediklerimi inkâr edenlerin vay haline. Bütün bunları ahmak ve bilgisizlerden başkası inkâr etmez. Kalbi, kulağı ve basireti mühürlenip de örtülmüş kişiden başkası inkâr etmez.


            Ey Selman bütün mümin ve müminelerin babasıyım. Ey Selman benim Tametul Kubra (Büyük diriliş günü). Benim vakti neredeyse dolmuş olan kıyamet günü. Benim haqqe (kıyamet musibetinden birisi), benim garie (kıyamet azaplarından birisi), benim ğaşiye (cehennem azabı), benim sahe (büyük azaplardan birisi), benim nail olan mihne (büyük azap). Benim ayetler ve deliller ve hicaplar ve Allahın vechi. Benim ismim arşa yazılınca ancak arş istikrar buldu. Göklere yazıldı da gökler kaim oldu. Yere yazıldı da yer yayılıp serildi. Rüzgâra yazıldı da esmeye başladı. Şimşeğe yazıldı da ışık saçmaya başladı. Vadilere yazıldı da oradaki nehirler gürleyip akmaya başladı. Nura yazıldı da nur ışıldadı. Bulutlara yazılınca damla damla yağmaya başladı. Rede (gök gürültüsü) yazılınca itaatkar oluverdi. Geceye yazılınca karanlığa gömüldü. Gündüze yazılınca aydınlanıp ışık verdi.Kaynak: Meşariqul Envar sa: 161[/color]

            Yorum


              #7
              Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

              Allahümme salli ala Muhammedin ve Ali Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.

              Yorum


                #8
                Ynt: Gadir-i Hum Bayramı

                Tüm şia kardeşlerimin Gadir hum Bayramı mübarek olsun.

                Yorum

                YUKARI ÇIK
                Çalışıyor...
                X