Selamunaleyküm arkadaşlar benim tanıştığım ve 9 sene şia ve ehli sünneti araştırıp en sonunda ehlibeyt mektebini seçmiş bir abimin araştırma verilerini sizlerle paylaşmak istiyorum...
Duyuru
Daraltma
Henüz duyuru yok.
Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Daraltma
X
-
Etiketler: Yok
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun delilidir:
Hemen belirteyim ki, başlıkdaki ifade, 14 asır boyunca Halife Ömer’i “Adaletin Sembolü” olarak görmüş Ehli sünnet kardeşlerimize çok ağır gelecektir.
Zira, Ehli Sünnet kökenli olmanın yanında, İmam Hatip’de öğrenci iken, okul idaresince tertip edilen “Ömer’in Adaleti” adlı piyesde görev almış biri olarak belirteyim ki, Ehli Beyt ekolünü araştırmaya başladığımda, Peygamber(sav)’e karşı geldiğine dair Halife Ömer hakkında okuduğum olaylara inanmakta zorlanmış ve çok huzursuz olmuştum.
Ancak, Yüce Peygamber(sav)’e karşı geldiğine dair Ehli Sünnet kaynaklarında kayıtlı kendi itirafları, Halife Ömer’in gerçek vasfını ortaya koymaktadır.
Sözü uzatmadan, Halife Ömer’in itiraflarına geçelim:
1- Hudeybiye Anlaşmasına itirazı:
Hudeybiye Anlaşması, Yüce Peygamber(sav)’in, Mekke Müşrikleriyle yaptığı ilk anlaşma idi.
Mekke müşrikleri ile Peygamber arasında 10 yıllık bir anlaşma imzalanmıştı. Müsriklerle yapılan uzun süreli savaşlardan sonar sağlanan bu anlaşma ile, sulh içinde geçecek bu on yıllık sureyi iyi değerlendirerek, İslamın tüm Arap yarımadasına yayılması sağlanacağından, Hudeybiye anlaşması çok önemli idi ve bu anlaşma ile müslümanlar karlı çıkmıştı.
Ne varki, bu sulh anlaşmasını sinesine sindiremiyen, Müşriklerle savaş yapılmasını isteyen Halife Ömer, yapılmış olan harplerde sanki bir yararlılığı olmuş gibi bir tavırla ve Peygamber’e yapılmayacak bir kabalıkla bu anlaşmanın imzalanmasına itiraz eder ve Peygamber’e sorular sormaya başlar.
Taraflarca imzalanmış olan bu anlaşmanın müslümanları zillete düşürdüğünü(alçalttığını)düşünen Halife Ömer’in Peygamber’e sorduğu sorular ürpertici ve dehşet vericidir:
Sorduğu soruların mahiyetine ve Halife Ömer’in tavrına iyi dikkat edelim:
Ömer: “Aceba, sen, Allahın gerçek Resulü değilmisin? “ diye sorar.
Yüce Resul(sav): “Evet, Resulüyüm”
Halife Ömer, gerçekten yukardaki sözünü başka bir amaç ve niyeti olmaksızın, bir anlık galayane gelerek söylemiş olsaydı, Peygamber(sav)’in “Evet, Allahın Resulüyüm” buyurması üzerine, sükûnete ermesi ve özür dilemesi gerekirdi. İnsani ve islami edep bunu gerektirirdi ama tam aksine, Peygamber’in hak Peygamber oluşunda hala şüphe içinde olduğunu gösteren Ömer:
“Aceba biz hak, düşman batıl değil mi?” (Sen hak Peygamber, biz de hak ümmetin değilmiyiz )
Yüce Peygamber(sav): “Evet, öyledir”
Yine ikna olmayan Ömer: “O halde, (bu anlaşmayla fg) neden kendimizi zillete düşürüyoruz?”
Yüce Resul(sav) buyurduki: “Ben Allah’ın Resulüyüm, O’na asla itaatsizlik etmem, O, benim yardımcımdır”
Yüce Nebi(sav), kendi arzusuna göre hareket etmeyip(Necm: 3) Rabbımızla irtibatlı olarak imzaladığını vurgulamak ve Ömer’I ikaz etmek için::
“Ben Allah’ın Resulüyüm, O’na asla itaatsizlik etmem” buyurur.
Fevkalade yumuşak bir ifade ile Rabbımıza asla itaatsizlik etmeyeceğini buyurarak, dolaylı yoldan Ömer’in de kendisine saygısızlık etmemesi gerektiğini belirtse de, ikna olmayan ve içindeki tufanını yenemeyen Halife Ömer’in, başka konuya geçerek, yine, islami edebe uygun olmayan bir tavırla sürdürdüğü tartışmasının tamamı, Dip not (1)’dedir.
Kur’an(Fetih: 8-9), Peygamber(sav)’e gerekli saygı gösterilmesi emredildiğinden, Halife Ömer’in, “Aceba, sen, Allahın gerçek Resulü değilmisin?” diye sorması, Peygamber’e saygısızlık yapıldığını göstermektedir. .
Fetih: 8-9: “Şüphesiz biz seni, şahit, mücdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, (ey insanlar) siz de Allah’a ve Resulüne iman edesiniz, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O’nu tesbih edesiniz”
Peygamber’in Sözlerine itiraz edilemiyecegi ve itaatin mecbur oldugu:
Hucurat, 1:: “Allahın ve Resulünün önüne geçmeyin…..”
Tüm tefsir kitaplarında, bu Ayetin manası, Peygamber’in önüne geçilmemesinin, O’na itiraz etmeksizin uyma şekinde izah edilmiştir.
Hucurat, 14: Peygamber’e itaat etmeyenin iman etmiş olmayacağı belirtimektedir.
Hucurat, 15: “Peygambere inandıktan sonar onun söylediklerinde şüpheye düşen doğru kimse değildir”
Görüldüğü gibi, iman etme, yardım etme, saygı gösterme, sözüne ve emrine itiraz etmeme ve tesbih etme konusunda Allah ve Resulü aynı seviyededir.
Tefsirler ve Mealler, Peygamber’in Ahirette şefaatinden istifade etmek isteyen mü’min ve mü’minenin, iman, yardım ve Tesbihatın yanında “saygı” da göstermesinin şart olduğunu belirtmektedirler.
Devlet memuriyetinin en alt kademesinde bulunan Muhtar’a bile söylenemeyecek kadar düşük seviyeli ve dikta içeren sözlerini, Devlet Başkanı olmanın üstünde, Peygamberlik göreviyle donatılmış Yüce Peygamber(sav)’e söylemesi, itaatsizliğin ötesinde, Halife Ömer’in dikta yanlısı ve misyon görevli oluşunu gösterir, eğer, gerçekten sağlık sorunu yoktuysa.
Zira, Peygamberliğini ilan ettiği günden başlayarak, irtihaline kadar geçen 23 senelik süre içinde müşrik ve münafıklar hariç, sahabe arasında Halife Ömer’in üslubuyla ve ağır ithamla konuşarak Peygamber(sav)e karşı gelen ve onu üzen ikinci bir sahabe’ye İslami Ansiklopedik kaynaklarda ve öteki eserlerde rastlamadım.(2)
d- Kur’an’a aykırı olan ikinci sözü: “İnnen Nebi yehcur/Peygamber Sayıklıyor”(3) diyerek, Peygamber’in Vasiyetini yazmasına mani olması.
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Yüce Peygamber(sav), ölümünden üç gün önce, ümmetin sapıklığa düşmemesini önleyecek bir Vasiyet yazdırmak için levha divit ister.
Tabarani’nin Halife Ömer’den naklettiği rivayette, Ömer şöyle der: “Peygamber bana bir levha divit getirin size bir yazı yazayım ki, ondan sonra hiç dalalete düşmeyesiniz” dedi. Bunu duyan kadınlar perdenin arkasından “Peygamberin dediğini duymuyormusunuz” derler.
Ömer diyorki, “Ben onlara”: “Siz Yusuf Peygamber’in sahibelerisiniz, Resulullah hastalanınca gözlerinizi sıkar, iyileşince sırtına çıkarsınız” dedim.
Resulullah ise, Halife Ömer’e cevaben: “Susun, onlar sizden daha hayırlıdır” dedi. (4)
Vasiyeti yazmasına mani olmak için Halife Ömer: “Peygamber sayıklıyor(ne dediğini bilmiyor fg), “Kur”an bize yeter” demiştir.
Oysa kalbi ve beyninin Allah’ın bilgisi ve müşahedesi altında çalıştığını ve sözlerinin Allah’ın sözlerine eşit ve bağlayıcı olduğunu Kur’an’ın belirttiği Peygamberlerin hiç biri sayıklamamıştır ve son Peygamber’in de, sayıklaması mümkün değildir.
Peygamber’in sayıklamıyacağına ve sözlerinin bağlayıcı olduğuna dairAyetler:
a- “O, arzularina göre konuşmaz” (Necm:1-3)
b- “O(nun konuşması, kendisine)Vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 4)
c- “Allah ve Resulu bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” (Ahzab: 36)
d- “…. Peygamber size ne verdiyse alın, size ne yasakladıysa ondan sakının…..” (Haşr: 7)
e- Allah Resulünü incitenlerin azap göreceği ve lanetlendiği belirtiliyor: “Allah ve Resulünü incitenlere Allah. dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” (Haşr 57)
Halife Ömer, Peygamber(sav)’in sayıklamayacağına, sözlerinin bağlayıcı olduğuna ve itiraz edilemiyeceğine dair yukarıda belirtilen 7 ayrı Ayet’i, gerçekten bilmiyor mu idi, yoksa Ayetleri biliyordu da, imanı açıdan çok daha önemli olan bir amaç ve gaye uğruna mı, Peygamber(sav)’e karşı gelmişti?
Vasıfları Kur’an’la belirlenen ve ümmetinin sapıklığa düşmemesi için Vasiyet yazdırmak isteyen Yüce Peygamber(sav)’in sayıklamıyacağını Halife Ömer de biliyordu ama Hilafet makamına Ehli Beyt mensubu kimselerin değil, kendilerinin gelmesi için, Peygamber’in, sayıklıyor ve ne dediğini bilmiyor hale getirilmesi gerekiyordu.
Diğer bir ifade ile, Hilafet’e İmam Ali(as)’ın atanmaması için Peygamber’in sayıklamış olması gerekiyordu.
Nitekim, Peygamber’in hanımları: “Ya Ömer, duymuyormusun, Peygamber sizden yazacak bir şey istiyor” dediğinde, Halife Ömer’in: “Kesin sesinizi !, siz Peygamber hanımları, Peygamber hastalanınca gözünüzden yaş gelir, sağlığına kavuşunca da sırtına binersiniz” şeklindeki azarlaması üzerine, Yüce Peygamber(sav)’in: “Ya Ömer kadınlar sizlerden hayırlıdır, çıkın başımdan gidin….” Demesini müteakip, çıkıp gitmişlerdir.
Hani, Peygamber sayıklıyordu? Niçin çıkıp gidiyorsunuz?
Eğer, bir-iki dakika önce Vasiyet yazdırmak için yazacak bir şey isteyen Peygamber sayıklıyorduysa, “Ya Ömer kadınlar sizlerden hayırlıdır, çıkın başımdan gidin” dediği zaman da, sayıkladığını düşünerek gitmeseydi ve Peygamber’in başında otursaydı ya, niye çıkıp gitmiştir?
Yahutta, azarlandığı için Peygamber’den özür dilese de, orada kalsaydı ya, niçin çıkıp gitmiştir? Elbette, Halife Ömer, Vasiyeti yazdırmayıp amacına ulaştığı için, Peygamber’in yanında kalmasına da gerek kalmamıştı ve elbette, çıkıp gidecekti.
Hilafeti döneminde, “Vasiyet yazdırmakla, Ali’yi hilafete getireceğini anladığım için, maslahat (toplumun manfaatı)icabı buna mani oldum” şeklindeki itirafı, onun Derin Devlet olduğunun bir diğer kanıtıdır.
Vasiyet’in yazılmasına mani olan Halife Ömer’in, tarihe “Kara Perşembe” olarak geçen vahim isyanının detayı, “Vasiyete mani olan Halife Ömer” dosyasındadır.
3- Diğer taraftan, Muavi’ye gibi TULEKA (5) sınıfına mensup kimseleri iş başına getirmesi de, Ömer’in Misyon görevli olduğunu gösterir.
Emevi oğullarının başı Ebu Sufya’nın oğlu olan Muaviye’nin bu durumunu bildiği halde, Şam gibi önemli bir yere Vali olarak atamasının sebebi, elbette çok açıktır.
4- Hilafeti döneminde de, Vasiyeti kasden yazdırmadığına dair itirafı:
“Hastalığında Ali’nin adını Hilafet için açıklamak dahi istemiştir, fakat ben ona maslahat icabı mani olmuşumdur” demesi (6).
5- Hilafeti döneminde, İbni Abbas(ra)’la arasında geçen görüşme:
a- İlk görüşme:
Halife Ömer: “Ey Abbasın oğlu, biliyormusun Muhammedden sonra Kureyşliler sizden neden çekindi?)
İbni Abbas(ra): “Ben bilmiyorsam, mü’minlerin emiri bilir”.
Halife Ömer: “Nübüvvet ve Hilafeti(Kureyşliler fg) sizde birleştirmek istemediler”
Halife Ömer’in ifadesi çok açıktır: “Peygamber’lik sizin ailenize geldi ama, Hilafet’in size verilmesini istemiyoruz” demektedir.
Yine, bu görüşmede, “ Hey hat, hey hat! Siz Haşim oğulları(Peygamber’in soyu ve nesli fg) kalpleriniz hiçbir zaman hasetten arınmayacaktır.” .(İlk görüşmenin tamamı ve İbni Abbas’ın, Hlf. Ömer’i perişan eden cevabı Dip Not 7) .
Ayet’de(Ahzab 33) Allah(cc), Ehli Beyt’in günahlardan arındığını söylemesine rağmen Halife Ömer, Ehli Beyt mensuplarının kalplerinin hasetle dolu olduğunu söylüyor
Tabii, kalpleri hasette olandan maksat(haşa), İmam Ali(as)’dır ki, bu yüzden, Hilafetin ona verilmediği vurgulanmaktadır.
b- İkinci görüşme:
İmam Ali’nin Hilafeti çin Peygamber’in sözlerini(Hadislerini) senet olarak kabul etmediğini belirtmek isteyen Halife Ömer:
“Ya İbni Abbas, Ali, Resulullah’ın(Hilafeti için ) üzerine NASS koyduğunu mu iddi ediyor” (7-b)
İbni Abbas(ra): Size dahasını anlatayım. Bu iddiasını, babama sordum. Babam(Hz.Abbas ), “Evet dorğu söylüyor dedi”
Yani, Halife Ömer açık bir şekilde, Peygamber(sav)’in sözünün bağlayıcı olmadığını belirtmektedir.
Oysa Peygamber(sav)’in sözlerinin bağlayıcı olduğu Ayet’lerle belirtilmiştir. Hal böyle iken, sözlerinden de anlaşılacağı üzere Halife Ömer, Peygamber’in Hadislerini(sözlerini) senet(bağlayıcı) olarak kabul etmemektedir.
İkinci görüşmenin devamında Halife Ömer’in, (hastalığında onun adını(Hilafet için fg) açıklamak dahi istemiştir, fakat ben ona mani olmuşumdur.” demesi.
Konuşmanın devamı ve İbni Abbas’ın cevabı “Dip Not 7-b’dedir”.
Üçüncü görüşme: “Hilafet konusunda Ali zulme uğramıştır” demesi. (Devamı Dip Not 7-c’dedir)
Halife Ömer: “Ey, Abbas oğlu, bana kalırsa amcanın oğlu(hilafet konusunda ) zulme uğramıştır.”
5- İbni Abbas: “Ey mü’minlerin emiri, öyle ise, ona hakkını geri ver”
Halife Ömer bu ifadesiyle, ilk Halife’nin İmam Ali olması gerektiğini ama elinde alındığını ve elinden alınmakla da zulme uğradığını açık bir şekilde belirtmektedir.
Dahası, Halifelik hakkını iade etme teklifine cevap vermeyen Halife Ömer’in, devam eden konuşmasında konuyu saptırmak için fevkalade bir maharetle dikkatleri başka noktaya çektiğine dikkat edelim.
Üçüncü konuşmanın devamı Dip Not (7-c)’dedir..
5- “Ben Hudeybiye vak’asında bazı işler yaptım ve teşebbüste bulundum ki(hayatım boyunca fg), durmadan oruç tuttum, sadaka verdim, namaz kıldım, kul azad ettim, o vak’ada(Hudeybiye’de fg) söylediğim sözlerin(yaptığım işlerin ve teşebbüsümün fg) korkusundan” demesi.(8)
Ne varki, “bazı işler yaptım, teşebbüste bulundum” dediği fiillerinden dolayı kendisinin ve ümmetin başına bela gelmesinden korktuğuna ve mahiyetini de anlatmadığına ona, bu “iş” ve “teşebbüsü”nün Kur’an’a aykırı olduğu ve bunları gizlice yaptığı kanati ağır basmaktadır.
Muaviye ile başlayıp, Emevi, Abbasi ve Osmanlı ile devam eden, Atatürk döneminde kanunlaşan sıkı sansür ve baskı dönemi kısmen gevşediğinden, Halife Ömer’in yaptığığını söylediği bu gizli “iş” ve “teşebbüsleri”nin, çok yakın bir gelecekte ortaya çıkarılacağına inanıyorum, o mutlu günü, belki, görmeyecek olsam da.
Kaldı ki, “İlahi Video ve Kamera”, korktuğu gizli işlerini, Ahirette ortaya koyacaktır.
Halife Ömer’in korktuğu “Bela”, Haris’in başına yağan taş gibi bir bela mı idi:
Halife Ömer korkusunda haklı idi ve kanaatimizce, Sahabe Haris bin Kumen El Fıhri’nin başına gelen bela gibi bir belanın gelmesinden enmdişe ediyordu.
El Fıhri’nin helaki, İmam Ali’ninHilafetinin, ilahi emir olduğunainanmayışındadı.
Devesini geriye bağlayarak Resululllah(sav)’in yanına gelen El Fıhri, Gadir-I Hum’da, İmam Ali(as)’nin Hilafete atamasının kendi görüşümü yoksa, Allahın bir ona mi olduğunu Peygamber (sav)’e sorar.
Yüce Nebi(sav): “Allah’ın emridir” buyurur.
Zira, Cebrail(as)’ın Gadir-I Hum’da geltirdiği yazılı emre ona(Maide:67), Allah Resululü, İmam Ali’yi, kendisinden onar Halifete atamıştı.
Peygamber’in söylediğine inanmayan El Fihri devesine doğru giderken ellerini semaya açar ve: “Allahım, Muhammedin dediği doğru ise, gökten başımıza taş yagdır” der.
Daha devesine varmadan, gökten başına taş yağar ve oracıkta ölür. (9)
Dahası, El Fıhri’nin başına gelen bela’dan başka, Gadir-I Hum’da İmam Ali(as)’I Hilafete getiridiğini gördüğü halde, bunu gizleyen Enes bin Malik’in başına gelen musibetin ne olduğunu bilmek, Hilafet konusunda dönen dolapları iyi kavramak ve bugün içinde bulunduğumuz zillet, sefahat ve sefaletin başımıza gelmesine kimlerin sebep olduğunu görmek bakımından, çok önemlidir.
Sahabenin ileri gelenlerinin, “Gadir-i Hum” gerçeğine rağmen, Hilafet işini savsakladıklarını gördüğünden dolayı, ümmetin sapıklığa düşmemesi için Yüce Peygamber(sav)’in, yazdırmak istediği Vasiyeti’nin yazdırılmaması ve ardından Hilafetin ehil olmayan ellere geçmesiyle başlayan “sapma”sebebiyle, Peygamber(sav)’in kurduğu İslam Devleti, bozula bozula 14 asır içinde bu günkü hale gelinmiştir ki, delilleri, Ehli Sünnet Âlimleri ve kaynaklarıdır. (Sırf bu konu, başlı başına 250-300 sahifelik bir kitap olur)
Bu nedenle, Gadir-i Hum’da İmam Ali(as)’ın Hilafete atandığını görenlerden biri olann ve ilahi emre karşı gelen Halife Ömer’in, El Fihri’nin başına gelen akibete uğramaktan korkması, doğaldı.
Eğer, Halife Ömer, El Fıhri gibi, İmam Ali’nin Hilafete getirilmesinin ilahi emir olduğunu kabul etmese ve: “Allahım, Muhammed Vasiyet yazdırarak Ali’yi Halife tayin etmek istiyor, bu senin emrin
değil de, O’nun arzusu ise, başımıza gökten taş yağdır” diye, El Fıhri’nin yaptığı gibi Allah ve Peygamber’ini karşı karşıya getirseydi, gökten taş yağmayacak olursa, Peygamber’in yalan söylemiş olduğu kanatine varılacağından, hiç şüphesiz, Halife Ömer de, aynı akıbete uğrayacaktı.
Buna rağmen,korktuğu belanın küçük bir kısmı, bu dünyada başına gelmişti:
Bilindiği gibi, İranlı Yahudi bir köle olup müslüman olan Lülü, cemaatle namaz kılındığı esnada, Halife Ömer’in hemen arkasındaki safta(en ön safta)ve Halife’nin tam arkasında namaza durmuş ve secdeye varıldığında, Fatımat-üz Zehra(as)’ı üzdüğü ve eziyet ettiği gerekçesiyle, Halife’yi bıçakla sırtından hançerlemiştir.
Her ne kadar, tarihi kaynaklar, uydurma hikâyelerle Lülü’nün henüz müslüman olmadığını yazsalar da, müslüman olduğunu yazan kaynaklar da bir yana, namaza durmazdan biraz önce bir alacağı hakkında Halife ile konuşmasının içeriği ile ön safta ve Halife’nin tam arkasında birlikte namaz kılmak üzere saf tutması, Lülü’nün müslüman olduğunu kanıtlamaktadır.
Eğer, müslüman olmasaydı, takvalı ve yaşlı sahabelerin ilk safta yer aldığı bir ortam da, nasıl olacak da müslüman olmayan Lülü, hem de Halife’nin tam arkasında namaza duracakrı?
Ehli Beyt ve İmam Ali(as)’ın Peygamber’den sonra Hilafete gelmesi gerektiği konusunda olumsuz(aleyhde)ve ilk iki Halife’nin lehinde, Ehli Sünnet kaynaklarında kayıtlı olayların tamamı akıl ve mantığa aykırı ve en önemlisi de, NASS’a dayanmayıp, Emevilerin uydurduğu hikayelerdir.
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
5- Fedek arazisinin, varislerden alınması, Miras Hukuku’na vurulmş bir darbe idi:
“Peygamberlerin mirası olmaz, bıraktıkları, sadakadır” şeklinde Hadis duyduklarını söyleyen ve Peygamber(sav)’in kızı Fatıma(as)’ya miras bıraktığı Fedek arazisini Varis’in elinden alıp Hazineye irad kaydeden Halife Ebu Bekir ve Ömer, Kur’anla belirlenen Miras Hukuku’na darbe vurmuşlardır. (Nisa: 7, 33,161 ve Bakara:188)
Ayrıca, bir malı sahibinin elinden alma İslma göre talandır, yağma yapmaktır.
Hayrettin Karaman: “Dini ne olursa olsun başkasının mülkü olan bir malı onun rızası dışında alma ve kullanma kesin olarak haramdır ve bu iş talandır” (Y.şafak:05.04.09 ve öteki Ehli Sünnet kaynakları)
En vahimi de, bu Hadis uydurma değil de, şayet doğru Hadis olmuş olsaydı, miras bırakma hakkı olmadığı halde, kızına miras bırakmakla Yüce Peygamber(sav) haşa, söylediği yaptığı ile çelişen ve ne yaptığını bilmeyen bir peygamber haline gelmiş olurdu.
Halife Ömer’in, Resulullah(sav) ve Kur’an’a karşı gelmesinin sebebi ne idi:
Peygamber’in buyruklarının, Allah’ın buyruklarıyla eş değerde olduğu ve Peygamber’e itaat etmeyen ve O’nu üzenlerin lanetlendiği ve horlayıcı bir azaba uğratılacakları Ayetle belirtildiği halde(Ahzab: 36, 57), ümmetinin sapıklığa düşmemesi için Yüce Peygamber’in yazdırmak istediği Vasiyetine Halife Ömer niçin mani olmuştur?
Ayrıca 11’i “Sözlü Vahiy” olmak üzer, 25 Sahih Hadisle (10) Hilafete atanan İmam Ali(as)’ın Hilafetine mani oduğunu itiraf eden, İslam Devleti’nin yıkılmasına ve Sultanlık sisteminin kurulmasına ve ümmetin bugün içinde bulunduğu perişan hale gelmesine sebep olan Halife Ömer’in bu itirafları, 14 asır sonra da olsa, çağımız ilim ehlince gözden geçirilip, ilk iki Halife lehine sürdüre geldikleri tavırlarını artık, Peygamber(sav)’den yana koymaları gerekir.
[/color]Öte yandan, Allah(cc), Kur’an’da: “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Peygamber size ne verdiyse alın, o arzularına göre konuşmaz. Her kim Allah ve Resulünü incitirse ve karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” dediğine (Necm:1-3, Ahzab: 36 ve 57, Haşr: 7) ve Peygamber(sav)’in de, toplumun menfaati ve kurduğu İslam Devleti’nin ğüçlenmesi, kalplere yerleşmesi ve yıkılmaması için İmam Ali’nin iş başına gelmesini istediği halde, Halife Ömer’in, Ali’nin Hilafete gelmesine mani olmasının ve böylece, Kur’an ve Resulullah(sav)’e karşı koymasının mutlaka bir sebebi olması gerekir.SONUÇ: Halife Ömer’in, söyledikleri ve yaptıkları Kur’an’a aykırı olduğu kesin olan bu fiillerini, doğrusunu elbet Rabbımız biliyor ama, şu ebeplerden biriyle yapmış olma ihtimali ağır basmaktadır. a- Peygambere itiraz edilemiyeceğine ve emirlerinin bağlayıcı olduğuna dair yukarıda belirtilen Ayet’lerden haberi olmayıp, cahilane bir hareketle, toplumun menfaatı hususunda kendi görüşünün, haşa, Peygamberden daha önemli olduğuna inanmış olabilir.b- Makam ve mevki arzusu, Allah’a ve Peygamber’e olan imanına galabe çalmış olabilir. . c- Müslüman olmalarına rağmen kalpleri İslama ısınmamış olan Mekke’nin zengin ve nüfuzlu kimseleri adına, misyon göreviyle harekt etmiş olabilir. [color=gray]
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Peygamber’e karşı geldiğini itiraf eden Halife Ömer’in, şayet, sağlık durumu yerinde idiyse, lehine olabilecek başka bir sebepten bahsetmek mümkün bulunmamaktadır. (Aksini iddia edecek olanlarla, TV’de, milletin huzurunda ilmi müzakere yapabiliriz)
Fiziken ve siyasi olarak güçlü ve kuvvetli olan Ömer’in, müslüman olduktan sonra, güçlülüğünü gösteren hiç bir menkibesi yoktur. Savailarda, tek bir müşrik öldürmemiştir.
Ebu Cehil’in yiğeni olması dolayısiyle siyasi nüfuzlu ve 40 yaşında, fiziken güçlü ve kuvvetli olan Halife Ömer’in, Müşrik olduğu dönemde veya müslüman olduktan sonra, hayatında cesaretini gösteren hiç bir menkibesi yoktur.
Mesela, Hz.Hamza(ra)’ın, tek başına aslan avladığı söylenirken, aynı yaşlarda ve benzer bir vucut yapısına sahip olduğu belirtilen Halife Ömer’in her hangi bir kahramanlığına dair, İslam tarihi ve ansiklopedilerde ciddi hiç bir kayıt yoktur.
Müslüman olmadan önce, Peygamber(sav)’i öldürmek istediğine dair hikaye, şu nedenlerden
dolayı gerçek değildir:
a- İslamın başlangıcından, “Hicret”e kadar geçen sürede Mekke’de Müşriklerce dövülen ve şehid edilen müslümanların hepsi, fakir ailelere mensup kimseler ve köleler idi.
Siyasi nüfuzu veya iktisadi gücü olan hiç bir ailenin müslüman olan ferdi öldürülmemiştir. Ebu Süfyan’ın kayın biraderi Hz. Hudayfa(ra), bunlara bir örnektir ve ailesinin manevi baskısının dışında, hiç bir eziyete maruz kalmamıştır.
Hz. Muhammed(sav) ise, Peygamberliğine ilaveten, siyasi nüfuzu olan kalabalık bir kabilenin evladı olduğu için, Halife Ömer’in güçlü kuvvetli de olsa, güpe gündüz meydana çıkıp, Peygamber(sav)’i öldürmeye teşebbüs etmesi akli ve mantıki değildir.
b- Mekke’nin Daru-ul Nedve Hükümetinin üyeleri olan Müşriklerce Peygamber(sav)’in öldürülmesine karar verildiğinde bile, açıktan yapılacak “öldürme fiili”nin, altından kalkılamıyacak kadar ağır ve vahim sonuçlar doğuracağını düşünen Ebu Cehil, çözüm olarak, kendi oğlu İkrime’nin de aralarında bulunduğu, ayrı kabilelere mensup 7 gencin bir gece baskınında öldürülmesini söylediği zaman, Mekke Reisi Ebu Sufyan, “Muhammed’in varlığı çok şey ifade ediyor” demiş ve gizli de olsa, öldürme planına karşı olmuş ve karısı Hind’in israrı ile, gönülsüz olarak katılmıştır.
Bu nedenle, dayısı Ebu Cehil’in bile 7 kabile gençleriyle ancak cesaret edebildiği Peygamber’i öldürme işine, Halife Ömer’in güpegündüz tek başına meydana çıktığına, bu hikayeyi uyduranlar bile inanmamakta idi.
Esasen bu konuyu anlatan kitapların hiç biri, “kaynak kitap” olma vasfından da uzaktır.
Halife Ömer’in, müslüman olduktan sonra Mekke döneminde neler yaptığına bakalım:
Halife Ömer’in müslüman olduktan sonra, Mekke döneminde, Peygamber’in yanında yer alıp da, kendi kavmine karşı geldiğine dair, hiç bir fiil, söz ve hareketi olmamıştır.
Müslüman olup Peygamber(sav)’in safında yer aldığı için, babası Utbe, öz oğlu Hz.Hudayfa(ra) ağır baskı uyguladığı halde, Ebu Cehil’in, müslüman olan öz yiğeni Ömer’e karşı suskunluğu neyle izah edilecektir?
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Diğer bir ifade ile, Ebu Cehil, korktuğu için mi yiğeni Ömer’in müslüman olmasına kızmıyordu, yoksa, bir gayesi ve amacı vardı da, Peygamber(sav)’in etrafında bulunmasına göz mü yummuştu?
Medine döneminde Halife Ömer:
a- Halife Ömer, katıldığı harplerin hiç birinde, bir tek Müşrik öldürmemiştir.
Peygamber’i öldürmek isteyecek kadar cesaretli, güçlü ve kuvvetli olduğu söylenen Halife Ömer’in, harplerde bir tek müşrik öldürmemiş olmasının sebebi ne idi?
Hz. Hudayfa(ra) çok genç olmasına rağmen, Bedir harbinde savaş meydanına çıkan babası Utbe, ağabeyis Velid ve amcası Şaibe ile savaşmak için kılıcını çekip meydana fırladığı bir anda, Halife Ömer, dayısı Ebu Cehil’le savaşmak şöyle dursun, sırf jest yapmak için de olsa, neden, Hz. Hudayfa(ra) gibi ileri atılmamıştır?
Babayiğit, kuvvetli ve pehlivan yapılı olduğu kesin olan Halife Ömer, Misyon görevli değildiyse ve gerçekten Mekke’de Peygamber(sav)’i öldürme cesareti göstermişse, neden, savaşlarda bir tek müşrik öldürmemiştir?
Yukarıdan beri sıralanan akli ve mantıki olan tüm sorulara, Ehli Sünnet Âlimleri cevap vermemekte ve verememektedirler. Şayet, verecek cevapları varsa, konferans salonlarında ve TV: lerde müzakereye hazırız.
b- Halife Ömer, Üsame bin Zeyyid’in kumandasındaki Ordu’nun sefere gitmesine mani olmuştur:
Vasiyet’inin yazılmasına mani olunması üzerine, hasta olduğu halde Yüce Peygamber(sav), Ümmetinin içinde ve çoğunluğu “TULEKA”sınıfına dahil olanları Medine’den uzaklaştırmak için Suriye bölgesine göndermek üzere kurduğu büyük bir orduyu Usame bin Zeyd’in kumandasına vermiş ve Suriye tarafına savaşa göndermişse de, “Curuf” denilen bölgede(Medine’den 5-6 km uzakta), Halife Ömer, Ordu Kumandanı Üsame(ra)’ı kasdederek:
“Ben bu çocukla.hiç bir yere gitmem” diyerek, oturma eylemi yapmış ve Ordu’nun dağılmasını sağlamış ve Medine’ye dönerek, dünyasını değişmiş olan Peygamber(sav)’in cenazesi ile de meşgul olmamış ve kendi tabiriyle, “Ebu Bekir’in Hilafeti oldu bittiye getirildi “dediği bir seçimle, Hilafeti ele geçirmişlerdir.
“Peygamber’in Vasiyet yazdırmakla Ali’yi Hilafete getireceğini tahmin ettiğim için, maslahat icabı buna mani oldum”, “Hilafet(aslında fg) Ali’nin hakkı idi” ve “Ebu Bekir’in Hilafeti oldubittiye getirildi” gibi itirafları, Halife Ömer’in, çok öncelerden gizli bir planının olduğunu göstermektedir.
Ağır ve vahim olan bu konuyu 14 asırdır örtbas eden, hatta uydurma hikâye ve olaylarla ilk iki Halifeyi ululayan Ehli Sünnet kardeşlerimiz, çok geç de olsa, Peygamber(sav)’e kaşı geldiği kendi itiraflarıyla kanıtlanmış olan Halife Ömer’in lehine koydukları tavılarını artık, Allah ve Resulünden yana koymaları gerekir.
Dip Notlar:
(1) Halife Ömer’in Hudeybiye’de Peygamber’e itiraz eden konuşmasının tamamı:
Halife Ömer: “Aceba, sen, Allahın gerçek Resulü değilmisin? “
(Hitabının kabalığına ve içeriğinin İslami edebe sığmadığına dikkat edile: Genelde Resulullah(sav)ile konışurken sahabe: “Ey Allah’ın Resulu”, ya da: “Ya Resulallah” vs. gibi, islami ve insani bir hitabla başlarlardı. Halife Ömer’in uslubu, son derece ürperticidir
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Yüce Resul(sav): “Evet, Resulüyüm”
Ömer: “Aceba biz hak, düşman batıl değil mi?”
Yüce Peygamber(sav): “Evet, öyledir”
Ömer: “O halde, (bu anlaşmayı imzalayarak fg) neden kendimizi zillete düşürüyoruz?”
(Hiç bir Peygamber ümmetini zillete düşürmemiştir ve son Peygamber(sav) de düşürmezdi elbet. Ama bir amacı ve maksadı olan Halife Ömer, Peygamber’in yaptığı anlaşmayı, “Zillet” olarak nitelemektedir. Fg)
Yüce Resul(sav) buyurduki: “Ben Allah’ın Resulüyüm, O’na asla itaatsizlik etmem, O, benim yardımcımdır.”
Peygamber(sav)’in izahından ikna olmadığı anlaşılan Halife ömer, konu dışına çıkarak, Peygamber(sav)’i (haşa)köşeye sıkıştırmaya çalışması:
Bir açığını ve hatasını yakalamak amacıyla ve konuyu da saptırarak yine, gayri islami bir üslupla sorularına devam eden Halife Ömer: “Aceba, sen bize Mekke’ye gidip orayı tavaf yapacağımızı haber vermiyormuydun?”
Yüce Nebi(sav): “Evet ama aceba, bu yıl gideceğimizi mi söyledim?”
Ömer: “Hayır” dedi.
Resulullah(sav): “O halde, gelecek yıl tavafını edersin.”
Peygamber’in izahından tatmin olmayan Ömer, şiddetle ve öfke içinde Ebu Bekir’in yanına geldi ve:
“Ya Ebu Bekir, Muhammed gerçekten Allah’ın elçisi değilmidir?” diye sorar. (Soru şekli, çok vahim fg)
Ebu Bekir: “Evet, Allah’ın elçisidir” Der.
Ömer: “Öyleyse, bu(ümmeti zillete düdşüren fg)anlaşma niye?
Ebu Bekir: “Ya Ömer, O Allah’ın Resulüdür” deyince, Ömer sükûnete erer
Ebu Bekir’in izahından tamin olan Halife Ömer’in, Resulullah(sav)’in izahından tatmin olmamasının bir sebebi ve gayesi olmalıdır, elbet.
Olayı aktaran Ravi aynen şöyle der:
“Sonra Resulullah(sav)sahabeye hitaben, kalkın, kurbanlıklarınızı kesin ve saçlarınızı traş edin diye buyurdu ama, Allah’a andolsun ki, onlardan hiç biri(Ömer, Ebu Bekir ve dostları fg) kalkmadı, üç kere sözünü tekrarladığı halde, yine emrine uymadılar. Resulullah çadırına girdi ve dışarı çıktı, hiç kimseyle konuşmadan kendisi kurbanını kesip saçını tıraş ettirdi. Sonra sahabe kurbanlarını kestiler. Hatta, (Peygamber’i üzmesine kızanlar ile Halife Ömer ve tayfası arasında fg)birbirlerini öldürecek duruma gelmişlerdi.”
Bu olayı aktaran Kaynaklar:
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
- Halebi, “Siyeri Halabiye”sinde(Hudeybiye Anlaşması), C:2, Sh 706
- Buhari, Sahihinin Şurut kitabının “Essurut fil cihad” babında,
- Müslim, Sahihi’nin “Hudeybiye anlaşması” babında,
- Taberi, İbni Esir, İbni Saad gibi tarih ve siyer yazarları da bu olayı nakletmişlerdir.
- Prof. Dr. Muhammed Ticani(Ehli Sünnet âlimi) “Nasıl Hidayete Erdim” kitabında sahife, 102-104
Ehli Sünnet Âlimleri ellerini vicdanlarına koysunlar ve Halife Ömer’in vahim söz ve hareketlerini Kur’an’ın Peygamber(sav) ile ilgili Ayetlerini göz önünde tutarak, yeniden değerlendirsinler.
Kur’an’a göre, Peygamber’e saygısızlığın hükmü ve İlim ehlinin görüşü nedir:
Ayette Allah(cc), “Şüphesiz biz seni şahit, mücdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, (ey insanlar) siz de Allah’a ve Resulüne iman edesiniz, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O’nu tesbih edesiniz” buyurmuştur. (Fetih:8-9)
Peygamber’in sayıklamıyacağına ve sözlerinin bağlayıcı olduğuna dair yukarıda verilen Ayetleri, tekrarlayalım:
a- “O, arzularina göre konuşmaz” (Necm:1-3)
b- “O(nun konuşması, kendisine)Vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 4)
c- “Allah ve Resulu bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” (Ahzab: 36)
d- “… Peygamber size ne verdiyse alın, size ne yasakladıysa ondan sakının…..” (Haşr: 7)
v
e- Allah Resulünü incitenlerin azap göreceği ve lanetlendiği belirtiliyor: “Allah ve Resulünü incitenlere Allah. Dünyada ve Ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” (Haşr 57)
Görüldüğü gibi, iman etme, yardım etme, saygı gösterme ve tesbih etme konusunda Allah ve Resulü aynı seviyededir.
Tefsir ve Mealler, Peygamber’in Ahirette şefaatinden istifade etmek isteyen mü’min ve mü’minenin, Allah ve Resulüne iman, yardım ve Tesbihatına ilaveten, “saygı” da göstermesinin şart olduğunu belirtmektedirler.
Ayrıca, yine Tefsir ve Meallerde: “Hudeybiye’de, Mekke’ye girmelerine izin verilmeyip, alı konulmalarına üzülenlerin yanında, bazı münafıklar(ki, sahabedirler fg), Hudeybiye anlaşmasıyla şüpheye düşerek, üstü kapalı konuşmalara başlamışlardı” denilmektedir.
Peygamber(sav)’e yapılan saygısızlığın, “münafıklık” olduğunu söyleyen kaynak:
- Hayrettin Karaman ve diğerlerinin hazırladığı: “Kuranı Kerim ve Meali: Fetih Suresi, Ayet 28’den sonraki izahda, Peygambere saygısızlığın, münafıklık olduğu belirtilmktedir.
- Daha fazla bilgi için, Tefsir’lere bakılabilir.
Müfessirler ve Mealciler, ilgili Ayet’e göre, Peygamber’e saygısızlık yapan kimsenin “munafık” olduğunu belirtiklerinden, konuşması göz önünde bulundurularak, Hudeybiye anlaşması imzalandıktan sonra içine düştüğü şüphesini açık olarak dile getiren Halife Ömer’in konumunu, sevenleri derin derin düşünmelidirler.
(2) Peygamber(sav)’e karşıislami olmayan bir üslupla konuşanHalife Ömer gibi, bir ikinci Sahabe göstemek mümkün değildir.
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
(Eğer, ilim ehli kimselerden biri, müşrik ve münafıkların dışında, Halife Ömer’in üslubuyla konuşan bir başka sahabe olduğunu ispat edecek olursa yahut bu konuşma şeklinin ve sözlerinin, Peygamber(sav)’e saygısızlık olmadığını ispat ederse, özür dileyeceğim)
İlk Başbakanlığı döneminde, telefonunun TSK’ca dinlendiğini tesbit ettikten sonra bir Orgeneral’le görüşen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Gazetecilere verdiği beyanatta, Orgeneralin, kendisine: “Biz, Cumhurbaşkanı dahil, herkesi dinleriz, size tavsiyem, bu konunun üzerine fazla gitmemenizdir” demesi üzerine, “dönüp geldim” şeklindeki demecini hatırlayanlar, Derin Devlet’in ne olduğunu ve tehlikesinin mahiyetini çok iyi bilirler
Bu dünya hayatı sona ermeden (kıyamet kopmadan), Ehli ünnet’e mensup imanlı ve yürekli bir ilim ehlinin, Peygamber(sav)’e karşı bir bezeri gösterilemiyecek kadar vahim, edebe sığmayan ve tehditkâr bir üslupla konuşan Halife Ömer’in bu tavrının islami olmadığını bir gün ümmete haykıracagına ve gizli ve maksatlı bir amacının olduğunu ortaya koyacağına inanıyorum,
(3) “Peygamber sayıklıyor” demesinin kaynakları:
- Sahihi Buhari(Arapçasının): Cild 4, Hastalar Babının 5.sahifesi ve C 3, “Peygamber’in Kalkın başımdan gidin” babında
- Sahihi Müslim: C 5, S 35 Vasiyetler kitabının sonunda
- Tüm Sünen sahipleri
- Ahmet bın Hambel: “Müsned” C 1, S 355 ve C 5, S 116
- Taberi tarihi: C 3, S 193
- İbni Esir tarihi: C 2, S 302
(4) Tabarani’nin, “Vasiyet” ile ilgili Halife Ömer’den naklettiği haberin kaynakları:
- Sahihi Buhari: Cihad Kitabı
- Müslim Vasiyet kitabı
- Tabarani, Halife Ömer’den tahriç eder.
- El Müracaat: Sahife: 280-283
(5) TULAKA, kalpleri İslama ısınmamış olan kimselere verilen isimdir.:
- El Mevdudi: “Hilafet ve Saltanat”, Sahife: 131
- Bir çok siyer ve Tefsir sahibi.
Medine döneminde ve özellikle harici ve dahili siyasi meselelerde(Hudeybiye anlaşmasına yapılan itiraz, Vasiyetin yazılmasına ve Usame’nin Ordusunun savaşa gitmesine mani olma vs. gibi, islam dışı söz ve hareketlerle)
Peygamber(sav)in sözlerini hafife almış, emirlere uymamış ve Yüce Peygamber(sav)’i incitip üzdükleri için, Allah’ın lanetlediğini ve hor bir azaba çarptıracağını belirttiği kimselerin de, Tuleka sınıfına dahil olanlardan daha beter olduğu malumdur.:
Haşr 57: “Allah ve Resulünü incitenlere Allah. dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.”
(6) Vasiyet’in yazılmasına mani oldum demesinin Kaynakları:
- İmam Ebil Fadıl Ahmet bin Ebi Tahir: “Bağdat Tarihi”inde İbni Abbasdan nakleder.
- El Ezher Üniversitesi Cami İmamı Şeyh Selim Bişri, bu konuşmanın doğruluğunu onaylar: El Müracaat Kitabı, S 290,300,232, 323: Mektup:20, 68, 108,
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
İbni Abbas’la yaptığı üç ayrı görüşmenin kaynakları:
(7) a- İlk görüşmenin tamamı:
Halife Ömer: “Ey Abbasın oğlu, biliyormusun Muhammed’den sonra Kureşliler sizden neden çekindi?
İbni Abbas(ra): “Ben bilmiyorsam, mü’minlerin emiri bilir”.
Halife Ömer: “Nübüvvet ve Hilafeti(Kureyşliler fg) sizde birleştirmek istemediler. Zira kavminize yukarıdan bakıp onlara taşıyamıyacakları külfetler yükleyerek bundan sevinç duymanızdan çekindiler. Onun için, Kureyşliler kendilerine en uygun olanı seçip isabet ettiler.
İbni Abbas: “Eğer bana öfkelenmeden konuşmama izin verirseniz konuşurum, dedim, “konuş” deyince, dedim ki: Önce, “Kureşliler kendilerine en uygun olanı seçip isabet ettiler” demenize karşı derim ki; “şayet Kureyş kendine
Cenabı Allah’ın seçtiğini seçseydi, o zaman elde etmiş olduğu isabet reddedilmez ve hasede yer bırakmaz cinsinden olurdu.
“Nübüvvet ve Hilafetin sizde birleştirmek istemediler” demenize karşı ise, diyeceğim şu: “Cenabı Allah bir kavmi kerahet hususunda vasfeder şöyle der: “Onlar, Allah’ın indirdiği Ayetlere kerahet duydukları için amellerini boşa çıkardı”
Halife Ömer: “Hey hat, ya İbni Abbas, bana senin hakkında bazı söylentiler iletildi. Onların gerçek olduğunu kabul etmek istemiyorum. Aksi halde, yanımdaki itibarın azalır.”
İbni Abbas: “O söylentilerin neler olduğunu söyleyiniz. Eğer, söylediklerim hak ve doğru ise, nezdinizdeki itibarımın azalması gerekmez. Yok, eğer, batıl ve hakikat dışı ise, benim gibi olan biri, kendini batıl bir iddiadan müdafaa etmesini bilir” dedim.
Ömer: “Hilafeti bizden haset, fesat zulme dayanarak uzaklaştırdılar” dediğini, söylediler”
İbni Abbas: “Dedim ki, Ya emirel mü’minin, “zulme dayandırarak” (Hilafeti bizden aldılar fg)demişssem, bu gerek cahil, gerek akıllı herkesin göreceği bir şekilde açık seçik ortadadır. “Hasetten dolayı” demiş isem, Adem dahi hasete maruz kaldı. Biz onun hasete uğrayan evlatlarıyız”.
Ömer dediki: “Heyhat, heyhat, siz Haşimoğulları, kalpleriniz hiç bir zaman hasetten arınmayacaktır.” Dedi.
İbni Abbas: “Yavaş, ağır olun ya mü’minlerin emiri! Cenabı Allah onlardan her türlü çirkin, günah, murder ve benzerini uzaklaştırıp kendilerini tahir, pak ve temiz kılan kimselerin kalplerini bu şekilde vasıflandırmayın. Ayetle (Ahzap 33) Allah, Ehli Beti günahlardan temizlediğini belirtiyor.”
Kaynaklar:
- İbni Esir: “Kamil” isimli Tarihi C 3, S 24
- Mutezile Alllame: Nehcul Belaga şerhi: C 3, S 107
- İbni Ebil Hadid: Nehc’ün şerhi
7-b- İkinci görüşmenin tam metni:
Halife Ömer, hilafeti döneminde, İbni Abbas’a sorar:
“Ali’nin Hilafet üzerinde bir umudu ve arzusu kalmışmıdır?”
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
İbni Abbas: “Evet”
Ömer: “Resulullah’ın üzerine NASS koyduğunu mu iddi ediyor?
(Sorduğu sorusuna göre, Halife Ömer, Peygamber’in sözünü NASS ol.arak kabul etmemektedir fg)
İbni Abbas: “Size dahasını anlatayım. Bu iddiasını, babama sordum. Babam(Hz.Abbas fg), “Evet dorğu söylüyor dedi”
Ömer: “Resulullah onu her zaman zirveye çıkarmak istediğini içeren sözler(Hadis’ler fg) söylediyse de, bunlar(Hadis’ler fg), hiç bir hüccet ispat etmemiştir(Hadis’ler delil olarak kabul edilmemiştir fg). Ayrıca, uzun
bir zaman onu(Ali’yi) halka takdim ederken ona sena edip halkın tepkisini anlamak istemiştir. Hatta hastalığında onun adını(Vasiyet yazdırarak fg) açıklamak dahi istemiştir, fakat, ben ona mani olmuşumdur.”
(Görüldüğü gibi, Ali’nin hilafeti hakkındaki Nass’ı, Hlf. Ömer bilmektedir ve esasen, Hilafetin Ali’nin hakkı olduğunu itiraf etmiştir. Bu iki ifadesi, aynı zamanda bir çelişkidir. fg)
Kaynaklar: .
- İmam Ebul Fadıl Ahmed bin Ebi Tahir: “Bağdat” adlı tarihinde, İbni Abbas’a istinad ettirerek tahriç eder.
- Mutezili alllame: Nehc-ül Belaga şerhinde tahriç eder: C 3, S 105-107
- El Ezher Üniversitesi Cami İmamı Şeyh Selim Bişri, bu konuşmanın doğruluğunu onaylar: El Müracaat Kitabı, S 290.300.232, 323: Mektup:20, 68, 108,
Halife Ömer, İmam Ali’nin Hılafetine mani olduğunu açık ve seçik olarak söylemiştir.
7-c- Üçüncü görüşme ve kaynakları:
“Hilafet konusunda Ali zulme uğramıştır” demesi:
Halife Ömer: “Ey, Abbas oğlu, bana kalırsa amcanın oğlu(hilafet konusunda fg) zulme uğramıştır.”
- İbn Abbas: “Ey mü’minlerin emiri, öyle ise, ona hakkını geri ver”
(Halifelik hakkını iade teme teklifine cevap vermeyen Ömer’in, konuyu saptırmak için dikkatleri başka noktaya çeken aşağıdaki maharetine dikkat edilmelidir. fg)
- Ömer: “Ya Abbas’ın oğlu, sanırım, kavminin ona(Ali’ye fg) mani olmasının yegane sebebi, yaşını küçümsemeleridir”
- İbn abbas: “Vallahi, Alllah ve Resulü onu “Beraat- Tevbe Suresi’ni senin dostundan(Ebu Bekir’den)almasını emrettikleri zaman hiçde yaşını küçümsememişlerdi” (*)
İbni Abbas diyorki, “Ömer bu sözleri duyar duymaz kalkıp yanımdan uzaklaştı. Ben de üzerine varmadım.”
(Yani, Halife Ömer susup kalkıp gitmekle, İmam Ali’nin yaşını küçük gören kimsenin olmadığı ve kendi uydurması olduğunu kanıtlamış ve utancından kalkıp gitmiştir. Fg)
Kaynaklar:
- Mutezili Allame: N.Belaga şerhi. C 3, S 105
Bu konuşmayı siyer sahiplerinin çoğu nakletmişlerdir
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
- El Ezher Üniversitesinde 1940’lı yıllarda görev yapmış Üstadlarından ve Cami imamlarından
Şeyh Selim Bişri, İmamet ve Hilafet konusunda yukarıda aktarılan Ömer-İbni Abbas arasında geçen konuşmaları ve öteki belgeleri senedleriyle inceleyen bir kimse olarak yazdığı mektupta
şöyle demiştir:
“Şehadet ederim ki, Furu(Dallar) ve asıllarda Ehl-i Beyt imamlarının yolu gayet açık bir şekilde izah edilmiştir. Bundan şüphe etmek, fesat ve delaleti yeğlemekten başka bir şey değildir. Bu durumları inceleyip gerçeği görmem beni oldukça mutlu etti. (Ehl-i Beyt’in)Güzel havasının estiği yönü tesbit edip, yüzümü o tarafa karşı tuttum. O kadar güzel kokusu vardı ki, beni ihya etti. Oysa önceleri, sizin(Ehl-i Beyt ve imamları)hakkında çok karışık ve müphem bir düşünceye sahiptim. Fakat cenabı Allah buluşmamı müyesser kılınca size(Ehl-i Beyt’e)ait olan Hidayet Bayrağı’na ve karanlıkları aydınlatan meş’aleye sığındım….velhamdülillahi Rabbil alemiyn” (El Muracaat, S 339, Mektup: 111):
(*) Beraat- Tevbe Suresi’nin Ebu Bekir’den alması olayı:
Tevbe Suresi inzal olduğu zaman, tesadüfen, Halife Ebu Bekir, hacca giden müslümanların Kafile Başkanı olarak, Mekke’ye gidiyordu.
Yüce Peygamber(sav), Müşriklerin Kabeyi tavaf edemiyeceklerine dair inen((Berae-Tevbe Suresi, Ayet 28: “Müşrikler bir pisliktir. Onun için, bu yıllardan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.) şeklindeki emri, Müşriklere ebliğ etmek üzere Ebu Bekir’e verir.
Kafile yola çıktıktan bir süre sonra, Cebrail gelir ve Rabbımızın, Berae Suresi’nin ya kendisi veya Ehli Beyt’inden birinin tebliğ etmesini istediğini bildirir.
Bunu üzerine, Berae Suresi’nin Ebu bekir’den alarak Mekkeli Müşriklere tebliğ etmesi için, İmam Ali(as)’ı görevlendirir ve kendi devesini vererek yola çıkarır.
Kafileye yaklaştığında, devenin böğürerek ses çıkarması üzerine, sesin Peygamber(sav)’in devesinin sesi olduğunu anlayan Hac kafilesi, uzakda olması nedeniyle gelenin kim olduğunu seçemezler ve Peygamber’in geldiğini düşünerek, heyecana kapılırlar.
Kafileye ulaşıldığında gelenin İmam Ali(as)olduğu anlaşılınca, Ebu Bekir: “Hayırdır Ya Ali, Amir olarak mı geldin, memur olarak mı” der.
(Yani, başına Amir mi yoksa, ona tabi olarak mı geldin demek istiyor, Ebu Bekir. Fg)
İmam Ali: “Ne amir olarak geldim, ne de, memur. Berae Suresi’ni Müşriklere tebliğ etmekle görevlendirildim” der ve Ayeti Ebu Bekir’den alır, tebliğ eder ve geri döner.
Ayet’in elinden alınmasına çok üzülen Ebu Bekir, dönüşde Resulullah(sav)’e gelir ve :
“Hakkımda bir şeymi nazil oldu da, böyle oldu?” diye sorar.
Yüce Resul(sav): “Hayır, Tevbe Suresi’ni benim veya Ehli Beyt’imden birinin götürmesiyle emrolundum” diye buyurur.
.
Kaynaklar:
- Ahmet Bin Hambel: “Müsned: C 3, s 212 ve ayrıca (594)
- İmam Nesai: “Hz. Ali” kitabı, sahife 63
- Tirmizi: “Tuhfe”: C 8, S 485 ve (871)
- İbn Hişam’ın Tarih’inde Ebu Bekir’in: “Ya Ali Amir olrak mı geldin, memur olarak mı” diye sorduğu ve İmam Ali’nin de: “Ne amir olarak geldim ve ne de memur. Sendeki Ayeti Müşriklere tebliğ etmekle görevlendidildim” dediği kayıtlıdır.
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun Beraat’ın tebliği olayını çarpıtması:
Hurriyet Gazetesindeki makalesinde ((25.09.09)bir okuyucunun: “Hz. Ali’nin (ra) Tevbe suresinin bazı ayetlerini hacda bulunan Hz. Ebubekir’e (ra) ilettiği gibi bir konu okudum. Nedir bu konu?” diye sorması üzerine şöyle demiş, Hatipoğlu:
“Olay şudur: Hicretin 9. senesinde Peygamberimiz (sav) Hz. Ebubekir’I (ra) hac görevlisi emir olarak Mekke’ye gönderdi. Kendisi Medine’de kaldı. Onlar gittikten onar Tevbe Suresi nazil olmuştur. Bu surede müşriklerle ilgili siyasi bazı kararlar alınmıştır. (Detayını tefsirlerden okuyabilirsiniz.) Hz. Peygamber (sav) inen bu ayetleri Hz. Ebubekir (ra) ve diğer Müslümanlara iletmesi için Hz Ali’yi (ra) görevlendirmiş ve arkadan göndermiştir. Mekke’de Hz. Ebubekir’e (ra) yetişen Hz. Ali (ra), Hz. Ebubekir’in (ra) kontrolü altında bayramın birinci günü akabe cemresinin yanında bir hutbe okuyarak Tevbe Suresi’nin yaklaşık kırk ayetini okumuş ve Peygamberimizin (sav) talimatını halka iletmiştir. Sorduğumuz olayın özeti budur.”
Hatipoğlu’nun bu haberi üç sebepten dolayı uydurmadır:
1- Beraat Ayeti’nin tebliği, müslümanlara değil, Müşrik’leredir. Hangi Ayet müslümanlara tebliğ edilmişdir ki, bu Ayet tebliğ edilsin.
2- Ayet, Ebu Bekir ve hacılar daha yola çıkmadan Medine’de nazil olmuştur ve Müşriklere tebliğ etmesi için Ebu Bekir’e verilmiştir.
1- Bu beyan, yukarıda isimleri yazılı Ehli Sünnet kaynaklarının verdiği bilgiyle de çelişir..
Belirtilen üç sebepten dolayu, Hatipoğlu’nun haberi uydurma bir haberdir.
(Esasen, adı geçenin uydurma yazıları hayli kabarık olup, derlemeye devam ediyorum ve ileride neler olduğunu delilleriyle arzedeceğim. )
(Halife Ömer’in, bazı işler yapıp teşebbüsde bulunduğundan dolayı başına bela gelmesinden korktuğunu belirttiği gizli işlerini kaydeden kaynak:
- Siyeri Halabiye: (Hudeybiye anlaşması) C 2, S 706:
(9)Haris bin Kumen El Fıhri’nin başına taş yağmasını doğrulayan kaynaklar:
Kurtubi veEbu İsak Essalebi, “Tefsirleri”, Selbenneci El Mısri, “Nurul Abbar” ve Halebî, “Siret-i Halabiyye” sinde, (El- Hâris b. Kuman el-Fihrî olayı) 1- Kurtubi: Mearic, 1: “İsteyen biri inecek azabı istedi” Burada azabın gelmesini isteyenin Hâris b. Kuman el-Fihrîolduğu da söylenmiştir. Şöyle ki: Haris, Peygamber (sav)´ın Ali (r.a) hakkında: "Ben her kimin msvlâsı isem (dostu ve yakını isem) Ali de onun mevlâsı (dostu ve ya-kmı)dıı\" dediğini haber alınca, devesine binerek geldi ve el-Ebtah denilen yerde devesini çöktürdükten sonra: “Ey Muha-mmed dedi, sen bize, Allah´tan başka hiçbir ilâh olmadığına, senin Allah´ın Rasûlü okluğuna şahitlik etmemizi emrettin, senin bu emrini kabul ettik. Beş vakil namaz kılmamızı emrettin, senin bu emrini de kabul ettik. Mallarımızın zekâtını vermemizi emrettin, bu emrini de kabul etlik. Her sene ramazan ayında oruç tutmamızı emrettin, bunu da kabul ettik. Hac etmemizi emrettin, bunu da kabul ellik. Sonra bununla da yetinmeyerek bu sefer amcanın oğlunu bizden üstün kıldın. Bu senin bizzat kendinin yaptığı bir iş mi, yoksa Allah´tan gelen bir şey mi?
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah´a yemin olsun ki; bu ancak Allah´tan gelen bir iştir."
El Fıhri: “Allah´ım, eğer Muhanımed´in dediği gerçek ise Sen üzerimize ya semadan bir (aş yağdır yahut bize çok acıklı bir azabı getir”, diyerek geri dönüp gitti. Allah´a, yemin ederim, henüz daha devesine varmadan Allah onun üzerine bir taş attı, bu taş beyninin üzerine düştü, dübüründen çıktı ve unu öldürdü. Bunun üzerine de: "İsteyen biri inecek azabı istedi" âyeti nazil oldu.[Meariç 1-5]
2- Ebu Isak Essalebi de, “Büyük Tefsir”inde, aynı Ayet hakkında yukarıda geçen aynı cümlelerle İmam Ali’nin elini kaldırarak Hilafetini ilan ettiğini ve El Fıhri’nin sözlerini ve uğradığı akibeti aynen nakletmiştir.
3- Selbenneci El Misri, “Nurul Abbar” adlı kitabında, S:11
4- Halebi, “Siret-i Halabiyye” adlı kitabının “Hüccet-ül Veda” bahsinde C 3, S 214
(10) İmam Ali(as)’ın, Peygamber(sav)’den sonra Hilafete getirilmesini belirten 25 Sahih Hadis-i Şerifin 11 tanesi “Vahiy” şeklinde Cebrail(as)’in getirdiği sözlü emir olup, haylı kabarık olduğu için, (Ek Doya, 4“olarak verilmiştir.
Yorum
-
Ynt: Halife Ömer’in kendi itirafları, Derin Devlet ve Misyon görevli oluşunun deliler
teşekkür ederim sevgili imam Ali aşığı.Namazı hafife alana biz Ehl-i Beyt'in şefaatı ulaşmayacak. İmam Cafer-i Sadık (a.s.)
"Şiilerimiz halvetlerde/yalnız kaldıklarında Allah'ı çok zikredenlerdir." İmam Cafer-i Sadık (a.s.)
Yorum
Yorum