Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

    Karabağ sorunu, Azerbaycan ile Ermenistan arasında oldukça uzun bir tarihî geçmişe sahiptir. Halen bir çözüme kavuşturulmayı bekleyen Karabağ sorunu, katliamlar, yerinden edilmeler gibi ciddi insan hakları ihlallerine sebep olmuştur.

    Karabağ, Azerbaycan’daki Kür ve Aras ırmakları ile şu anda Ermenistan sınırları içinde bulunan Gökçe Gölü arasındaki dağlık bölge ve bu bölgeye bağlı ovalardan oluşmaktadır. Bu bölge, Azerbaycan’ın diğer bölgeleri ile Ermenistan ve İran topraklarını kontrol edebilecek bir noktada bulunması nedeniyle jeopolitik öneme sahiptir. Ancak Karabağ ile Dağlık Karabağ ifadeleri aynı bölge için kullanılmamaktadır. 18.000 km2 yüzölçümüne sahip Karabağ’ın sadece 4392 km2’lik kısmını Dağlık Karabağ oluşturmaktadır. Karabağ; Ağdam, Terter, Yevlah, Füzuli, Beylegan, Kubatlı, Cebrail, Mingeçevir, Ağcabedi, Hocavend, Şuşa, Hankendi, Laçın, Kelbecer, Hanlar, Gorus, Akdere, Berde, Zengezur ve Had-rut rayonlarından oluşurken Dağlık Karabağ; Hankendi merkez olmak üzere Şuşa, Akdere, Hadrut, Hocavend ve Askeran rayonlarından oluşmaktadır.

    Uzun bir tarihe sahip olan “Karabağ Sorunu”, 1980’lerin ikinci yarısında SSCB’nin dağılma sürecine girdiği dönemde Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait Karabağ bölgesinin dağlık kısmında yeniden hak iddia etmesiyle ortaya çıkmıştır. Ermenilerin Dağlık Karabağ üzerindeki hak iddiaları burada nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları kabulünden yola çıkmaktadır. Ermenilerin mevcut durum itibariyle Dağlık Karabağ’da çoğunluğu teşkil ettikleri bir gerçektir. 1989 sayımına göre Dağlık Karabağ nüfusunun %75’i Ermenilerden, %25’i Azerilerden oluşmaktadır. Ancak burada Ermeni sayısının artmasının temel nedeni Rusya’nın Kafkaslarda izlediği politikadır. Ayrıca Rusya için Kafkasya politikasında Ermenistan ve genel anlamda Ermenilerin vazgeçilmez oluşu Ermenilerin Dağlık Karabağ tezini güçlendirmektedir.

    Diğer taraftan Azerbaycan, Dağlık Karabağ bölgesinin hukuki ve tarihî olarak kendisine ait olduğunu ileri sürmektedir. Aslında bu bir iddiadan öte uluslararası hukuk tarafından da desteklenen bir durumdur. Ancak Azerbaycan bu konuda sadece Türkiye’nin desteğini alırken, Ermeniler Rusya ve İran başta olmak üzere bölge ülkelerinin ve Batı devletlerinin desteğini sağlamış durumdadır. Bu nedenle Ermeniler “Büyük Ermenistan” hayalinin bir parçası olarak gördükleri Dağlık Karabağ’ı bırakmak istememektedirler.

    #2
    Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

    Sorunun Tarihsel Kökenleri

    Dağlık Karabağ hukuken bir Azerbaycan toprağı olmakla birlikte 18. yüzyıldan itibaren Rusya’nın Kafkasya’da izlediği politikaların sonucu olarak Ermenilerin bölgedeki nüfusunun artmasıyla bölge toprakları üzerinde hak iddiaları gündeme gelmiştir. Bölgede çoğunluğu elde eden Ermeniler, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını istemektedirler.

    Karabağ, III. Murat zamanında Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine girmiştir. 18. yüzyıla kadar Safeviler ile Osmanlılar arasında sıkça el değiştiren Karabağ, daha sonra tekrar İran’a bırakılmıştır. 18. yüzyılda bölgede Penah Ali Bey tarafından Karabağ Hanlığı kurulmuştur. Karabağ Hanlığı Çarlık Rusyası tarafından işgal edildiği 1826 tarihine kadar büyük ölçüde bağımsızlığını korumuştur. Rus hakimiyeti ile birlikte bölgenin demografik yapısı hızla değişmeye başlamıştır. Çarlık Rusyası Generali Sisyanov 1805 tarihinde, Çar’a gönderdiği raporda “Karabağ coğrafi bakımdan Anadolu’nun, İran’ın ve Azerbaycan’ın kapısı sayılır” demek suretiyle, bölgenin stratejik önemini belirtmiş ve burada dengeyi kendi yararlarına çevirebilmek için Müslümanların arasına Hıristiyan unsurların yerleştirilmesini önermiştir. Bu bağlamda 1825–1826 yıllarında Gacar yönetimi altındaki topraklardan (çoğunluğu günümüzdeki İran toprakları) gelen 18 bin Ermeni ve 1828’de 50 bin Ermeni (Türkmençay Anlaşması’nın 15. Maddesi Gacar yönetimi altındaki Ermenilerin bir yıl içinde Aras Nehri’nin kuzeyine, yani Rus yönetimi altındaki topraklara göç etmesini öngörmektedir) Karabağ topraklarına yerleştirilmiştir. 1828–1829 Osmanlı-Rus savaşında da Erzincan’a kadar Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus kuvvetleri, İran’dan gelen ve sayıları 100,000’i bulan kalabalık bir Ermeni nüfusunu Erivan ve Nahçıvan bölgeleri başta olmak üzere Kafkaslara yerleştirmişlerdir. 1830’lu yıllarda Karabağ’a hem İran’dan, hem de Türkiye’den Ermeniler göç ettirilmiş ve nüfus dengesi değiştirilmeye çalışılmıştır.





    Ruslar, 1828–1829 Edirne Anlaşması sonrasında Anadolu Ermenilerini ve Türkmençay Anlaşması’ndan sonra da İran Ermenilerini Kafkaslara davet ederek Karabağ’a yerleştirmişlerdir. Stratejik bir yer olan Karabağ’da çoğunluğu teşkil eden Türklere karşı Ermenileri bir güç olarak gören Ruslar, sürekli olarak Ermenileri desteklemişlerdir.

    Rusların desteklemeleri sonucu bölgede sayıları artan Ermeniler, 1829–1830 yıllarında Karabağ’da bir ayaklanma başlatarak Türk yerleşim yerlerine saldırmışlardır. Ancak bölgede ciddi anlamda ilk Türk-Ermeni çatışması 1905 ihtilalinden sonra meydana gelmiştir. Bolşevik Devrimi’nin ardından bağımsızlıklarını ilan eden Azerbaycan ve Ermenistan cumhuriyetleri, bölgenin denetimini ele geçirmek için savaşmaya başlamışlardır. 1918 yılında Karabağ Ermenileri Karabağ’da daha büyük çapta bir isyan çıkarmışlar ve Türklerin evlerine, iş yerlerine saldırmışlardır. Türk ordusunun Bakü’yü alması ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam ancak durdurulabilmiştir. Mondros Mütarekesi sonrasında Türk ordusu bölgeyi terk ederken İngilizler bölgeye girmişlerdir. Önceleri bölgede Ermeni ve Gürcülere dayalı politika izleyen İngilizler, 1920 yılında Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı olduğunu ilan etmişlerdir.

    1920 yılından itibaren Karabağ Ermenileri tekrar katliamlara girişerek Karabağ’ı Ermenistan’a bağlama girişimlerini sürdürmüşlerdir. Azerbaycan kuvvetleri Karabağ’daki Ermeni isyanını bastırmaya çalışırken Sovyet Kızıl Ordusu Bakü’ye girerek Azerbaycan Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmıştır. Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ, Nahçıvan ve Zanzegur olmak üzere üç bölge bulunmaktaydı. Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birbirinden ayıran Zangebur, Ermenistan’a bırakıldı. Türkiye’ye komşu olan Nahçıvan ile Azerbaycan arasına bu bölgenin sokulmasının nedeni, Azerbaycan ile Türkiye’nin komşu olmasını engellemekti. Nahçıvan; daha sonra Rusya, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında alınan bir kararla özerk cumhuriyet statüsü ile Azerbaycan’ın egemenlik alanına bırakılmıştır. Dağlık Karabağ ise, 1923’te Ruslar tarafından Azerbaycan sınırları içerisine dahil edilmiştir. Sovyet yönetimi döneminde de Karabağ’ı Ermenistan’a bağlama hayalinden vazgeçmeyen Ermeniler, her fırsatta isteklerini tekrarlamış ve fikrî hazırlığı kesintisiz sürdürmüşlerdir. 1929 yılında Azerbaycan’da milliyetçilik hareketlerinin ortaya çıkması ile birlikte Karabağ Ermenileri, yeniden Ermenistan’a bağlanma konusunda isteklerini dile getirmeye başlamışlardır.

    Yorum


      #3
      Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

      BAĞIMSIZLIK SONRASI SAVAŞ

      Mart 1985’te Gorbaçov’un iktidara gelmesi ile eski SSCB’deki “Prestroika” (yeniden yapılanma) ve “Glastnost” (açıklık) değişiminden istifade etmek isteyen Ermeniler yeniden harekete geçmişlerdir. Ayrıca Gorbaçov’un milliyetler konusundaki yumuşak tavrı, Dağlık Karabağ’daki Ermenileri Ermenistan’a bağlanma konusunda cesaretlendirmiştir. Nitekim Ermeniler, 1987 yılının Ağustos ayında Dağlık Karabağ’da çoğunluğu oluşturdukları iddiaları ile Ermenistan’a katılmak için Moskova’ya başvurmuşlardır. Gorbaçov’un ekonomi baş danışmanı Aganbekyan’ın 18 Kasım 1987’de Fransa’da yaptığı bir açıklama sonrasında savaşa giden gergin süreç başlamıştır. Aganbekyan, “Dağlık Karabağ Ermenilerindir ve bu topraklar Ermenistan’a ilhak edilmelidir,” demiştir. Bunun ardından 1988 yılında Dağlık Karabağ’ın başkenti Stepanekert’te bölgenin Ermenistan’a bağlanması için gösteriler düzenlenmiştir. Bu talepleri, aynı yıl Dağlık Karabağ’da yaşayan Azerbaycan Türklerine yönelik saldırılar takip etmiş ve Stepanakert’ten göçler başlamıştır. İki toplum arasında Sovyet rejiminin son yıllarında beliren gerginlik ve küçük çaplı çatışmalar, 1991 yılında Ermenistan ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve bu arada Dağlık Karabağ’daki Ermeni yönetiminin de Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni ilanıyla iki devlet arasında savaşa dönüşmüştür.

      Yorum


        #4
        Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

        20 OCAK (YANİ BAĞIMSIZLIK SONRASI SAVAŞAR) KATLİAM

        Dağlık Karabağ’daki olaylar sonrasında Azerbaycan’da da “Ermeniler Azerbaycan’dan dışarı” sloganlarıyla gösteriler başlamış, Azeriler Bakü ve Sumgayt’taki Ermeni mahallelerini kuşatmışlardır. Olaylar sırasında 32 Ermeni öldürülmüştür. Bu olayların ardından Ermeniler Azerbaycan’ı terk etmeye başlamışlardır. Bütün bu olaylar süresince 279 bin Ermeni Ermenistan’a gitmek üzere Azerbaycan’dan ayrılmış, 44 bini de Rusya’ya gitmiştir. Bu olaylarda Sovyetlerin kışkırtmasının söz konusu olduğu düşünülmektedir. Zira o dönem, Azerbaycan Halk Cephesi’nin kurulduğu ve bağımsız bir Azerbaycan için çalıştığı bir dönemdi. Nitekim Sovyet birlikleri, 20 Ocak 1990’da Ermenileri korumak bahanesiyle tanklarla Bakü’ye girerek 143 kişiyi öldürdü. “20 Ocak Katliamı” ya da “Yanvar Katliamı” olarak anılan olaylar sonrasında Azerbaycan Halk Cephesi liderleri ve bağımsızlık yanlıları tutuklandı.

        Yorum


          #5
          Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

          HOCALI KATLİAMI

          1991 yılında Azerbaycan Parlamentosu’nun halktan gelen baskılar karşısında Dağlık Karabağ’ın özerk bölge statüsünü ilga etmesine karşılık Dağlık Karabağ Parlamentosu bir referandum düzenleyerek cevap vermiştir. Çoğunluğu Ermenilerin oluşturduğu bölgede referandum sonucunda Dağlık Karabağ Parlamentosu bağımsızlığını ilan etmiştir. 1992’de Sovyet birlikleri de bölgeden çekilmiştir.

          Hocalı’da gerçekleştirilen katliama giden süreçte, Ermenileri Rusların desteklediği yönünde ciddi bulgular bulunmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ’a yerleştirilmiştir. Ardından Gorbaçov, 25 Temmuz 1990’da yayımladığı bir kanun ile SSR (Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) kanunları dahilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağlamıştır. Bu kanunla birlikte Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde av silahları da dahil olmak üzere silahlar toplanmış, Dağlık Karabağ’da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirilmiştir. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler saldırılarını doğrudan Azerilere yöneltmeye başlamışlar, otobüs baskınları, yol kesme gibi terör eylemlerine kalkışmışlardır. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan’dan Azerbaycan’a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir. Hocalı Katliamı, Rus askerlerinin desteğiyle 25–26 Şubat 1992’de Hocalı’ya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir. Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991’in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır.


          10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söylenmektedir. Saldırılar sırasında Hocalı’da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülmüştür. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere siviller katledilmiştir. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700’den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir. Yaralılar ise 1.000’in üzerindedir. Katliama tanık olan bir gazeteci, yaşananları şu şekilde aktarmaktadır:

          “Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti.”

          Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer’e saldırmasıyla harekete geçti. BMGK, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak bu sonuç vermedi. Kararın ardından AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başlatıldı.

          1994 yılında iki taraf arasında ateşkes ilan edilmiştir. Savaş sonrası çözüme kavuşturulamayan bir diğer sorun da, ülke içerisinde yerinden edilen ya da sığınmacı durumuna düşen bir milyon civarı Azeri’dir. Bunların büyük bir çoğunluğu Azerbaycan sınırları dahilinde yaşamaktadırlar. Azerbaycan nüfusunun %10’undan fazlası ülke içinde yerinden edilmiş sığınmacılardan oluşmaktadır ki bu, kişi başına dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketlerinden biri anlamına gelmektedir. Bu insanlar hâlâ Ermenilerce işgal edilen topraklarda bulunan evlerine geri dönmeyi beklemektedirler. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan veya başka ülkelerden Azerbaycan’a gelen Azerbaycan vatandaşları, Azerbaycan hükümeti tarafından “göçkün” olarak adlandırılmaktadır. Sorunlarına hâlâ kalıcı çözümler bulunamayan göçkünler; mesken, iş, yiyecek, sağlık, eğitim ve can güvenliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Bu kişiler Bakü ve çevresinde, zor koşullar altında çadırlarda, barakalarda, okul ve yurtlarda, pansiyonlarda, dükkanlarda, yük vagonlarında, hatta yol kenarlarında yaşam mücadelesi vermektedirler.

          Yorum


            #6
            Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

            SİVİL VE SİYASAL HAKLAR

            Azerbaycan son yıllarda muhalif siyasi gruplara yönelik baskılarla uluslararası insan hakları kuruluşlarının gündemindedir. Seçimlerde yapılan usulsüzlükler, hükümet karşıtı gösteriler sonrası tutuklama ve baskılar, muhalif partilere ve bağımsız medyaya getirilen kısıtlamalar yalnızca gündeme getirilmekle kalmamakta, Batı ülkeleri tarafından durumun değiştirilmesi için Azerbaycan yönetimine uyarı ve baskı yapılmaktadır. Azerbaycan’ın zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının Batı ülkeleri için önemi bilinmektedir. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın açılmasıyla karşılıklı çıkarlar somut bir projeye dönüşmüştür. Bölgedeki Batı yanlısı muhalif hareketleri zaten destekleyen ABD’nin Azerbaycan muhalefetini desteklememesi için hiçbir sebep yoktur. Zira Aliyev’in yerine gelmesi muhtemel muhalif gruplar da Batı ile ittifakı sürdürecektir. Bu nedenle Batı’nın politize olmuş insan hakları söyleminde Azerbaycan’ın adı son yıllarda sık sık telaffuz edilmektedir. Fakat bu durum Aliyev iktidarının aslında desteklenmesi gerektiği şeklinde de algılanmamalıdır. Aliyev ailesi ve çevresindeki tekelin iktidarın getirilerinden faydalandığı ve yapılan baskıların altında bunu sürdürme arzusunun bulunduğu da ortadadır.

            Azerbaycan’da sivil ve siyasal hakların önündeki en büyük yapısal engel, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından, başkanın iktidarının parlamento ve yargı organları aleyhine genişlemesi ve bunların bağımsızlığını engellemesi olarak gösterilmektedir. Haydar Aliyev 10 yıllık iktidarı süresince başkanlığın yetkilerini genişletmiş, parlamentonun yetkileri sınırlamıştır. Başkanlık, iki ayrı bütçeyi, milli bütçeyi ve Devlet Petrol Bütçesi’ni denetiminde bulundurmaktadır ve parlamentonun hükümet harcamaları üzerinde neredeyse hiçbir yetkisi yoktur.

            Yorum


              #7
              Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

              ÇÖZÜME YÖNELİK GİRİŞİMLER

              Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları 4–5 Mart 2001’de Paris’te ve 3–7 Nisan 2001’de de Florida’da buluşmuşlar, ancak somut bir anlaşmaya varamamışlardır. Bu toplantılarda, ana çizgileriyle, şu formül üzerinde durulmuştur: Karabağ hukuken Azerbaycan’a bağlı bir bölge olacak, ancak Azerbaycan’ın herhangi bir müdahalesine imkan vermeyecek ölçüde geniş bir otonomiye sahip olacaktır. Ermenistan, Azerbaycan toprakları üzerinden geçecek bir koridor ile Karabağ’a bağlanacaktır. Ermeni işgali altındaki Azeri toprakları Azerbaycan’a geri verilecektir. Nahçıvan, Ermenistan toprakları üzerinden, muhtemelen Mehri bölgesinden geçecek bir koridorla Azerbaycan’a bağlanacaktır.

              Ancak bu şartlar ne Azerbaycan ne de Ermenistan tarafından kabul edilmiştir. Azerbaycan, Karabağ’a geniş bir otonomi verilmesine karşı çıkarken Ermenistan, Nahçıvan’ın kendi topraklarından geçen bir koridorla Azerbaycan’a bağlanmasını kabul etmek istememiştir.

              Ermeni Parlamentosu’nda temsil edilen siyasi partiler de 28 Nisan 2001 tarihinde Karabağ sorununun çözümü hakkında, özetle şu hususları içeren bir bildiri kabul etmişlerdir:

              a. Karabağ Ermenistan ile birleşmeli veya bu bölgenin bağımsız statüsü uluslararası teyit görmelidir.

              b. Karabağ idaresi sorunun çözümüne ilişkin nihai görüşmelere katılmalıdır.

              c. Ermenistan ile Karabağ arasında yeter genişlikte bir ortak sınır olmalıdır.

              d. Karabağ’ın Azerbaycan ile olan sınırı güvenlik altına alınmalıdır.

              Aynı bildiride, Ermenistan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğü aleyhine olacak şekilde bir geçiş hakkı verilemeyeceği (diğer bir deyimle Nahçıvan’ın Ermenistan’dan toprak verilmek suretiyle gerçekleştirilecek bir koridorla Azerbaycan’a bağlanamayacağı), Türkiye’nin Karabağ sorununun çözümünde arabulucu olmasının kabul edilemeyeceği, bu bölgedeki tüm ulaştırma yollarının açılması (Türk-Ermeni sınırının açılması kastedilmektedir) ve bu konuda varılacak anlaşmanın Ermeni siyasi güçleri, Ermenistan ve Karabağ halkları tarafından kabul edilmesi gerektiği gibi hususlar da yer almaktadır.

              Barış görüşmeleri sırasında Ermenistan’ın savaş sırasında elde ettiği toprakları geri vermek istememesi ve Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki kurulacak bağlantıyı kabul etmemesi, Karabağ sorunun barışçı yollardan çözümünü zorlaştırmıştır.

              2004 yılında liderler söylemlerinde pek barış yanlısı görünmemekle birlikte, Mayıs 2005’te Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan arasında bölgenin statüsünü belirlemeye yönelik görüşmeler başlamıştır. Sürecin başlangıcından beri aracılık yapan AGİT, yine görüşmelerde aracılık yapmaktadır. Bir taraftan görüşmeler sürerken diğer taraftan 1994’teki ateşkes ile belirlenen sınır bölgesinde taraflar arasında münferit çatışmaların meydana gelmesi ve iki tarafın da askerî harcamalarını arttıracakları yönünde sinyaller vermeleri, görüşmelere gölge düşürmektedir.

              Yorum


                #8
                Ynt: DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

                Azerbeycan müslümanlarının sorunları sadece Karabağ değil, aynı zamanda azerbeycanın siyonist hükümetidir de. Ha ermeni ha azerbeycan laik hükümeti, ne farkediyor. İkisi de islama karşı. Ha Karabağda katliam yapan ermeniler, ha Hazreti Fatıma Camiini yıkan azerbeycan hükümeti.
                Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                Yorum

                YUKARI ÇIK
                Çalışıyor...
                X