Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve cagdas Bilim

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kuran ve cagdas Bilim

    Kuran ile bilim arasinda, ortak taraflarin bulunmasi,ilk bakista insani hayrette birakir. zira bu ikisi arasinda uyusmazlik degil, uyum vardir. Bilimin, kendi sahasina ait oldugunu iddia ettigi din disi incelemelerle bir din kitabini karsilastirmak, cagimizda bircok kimsenin nazarinda tuhaf sayilmazmi? Nitekim bugün -tabiatiyla bazi istisnalar disinda- bircok maddeci nazarilyeler icinde yüzen bilim adamlari, genel olarak, dini konulara karsi ya ilgisizdirler ya da alay edici bir tavir takinirlar. onlar ekseriya bu konularin efsanelere dayandigini düsünürler. Kaldi ki, bizim bati ülkelerinde, bilim ile dinden bahsedilince, yalniz Yahudilik ve Hristiyanlik akla gelir, fakat islamin da bu alana dahil edilmesi pek düsünülmez. ayrica, islam hakkinda, -hem de yanlis anlayislar üzerine kurulmus- o kadar cok gercek olmayan hüküm yayilmistir ki, günümüzde, islamin gercek mahiyeti hususunda bir fikir edinmek, iyiden iyiye zorlasmistir.

    islam ile bilim arasinda herhangi bir karsilastirmaya baslangic olarak, bizim bati dünyasinda, böylesine yanlis ve eksik taninan bu din hakkinda özet -bilgi vermek, mutlak bir zaruret olarak görünmektedir.

    Bati'da islam hakkinda ortaya cikan tamamen yanlis deger hükümleri, bazen cehaletten bazen de kasitli bir aleyhtarliktan ileri gelir. fakat yayilmis olan bütün bu yanlisliklarin en büyük olanlari, olaylara ait olan yanlisliklardir. zira degerlendirmeden ileri gelen hatalar mazur görülebilirse de, olaylarin gercege aykiri bir bicimde gösterilmesi böyle degildir. pesin olarak uzman sayilan kisilerin kaleminden cikmis olan en ciddi eserlerde bile, acikca gercege aykiri durumlari okumak üzücüdür. iste buna dair bir örnek: Encyclopedia Universalis'in 6. cildinde yer alan "inciller" maddesinde, kuranla inciller arasindaki farkliliklara isaret edildikten sonra yazar söyle devam ediyor: "incil yazarlari (....) Kuran gibi Allah tarafindan mucizevi olarak peygambere dikte ettirilen bir otobiyografi intikal ettirdiklerini ileri sürmezler..."

    Halbuki kuranin herhangi bir otobiyografi ile hicbir ilgisi yoktur: o, bir ögüt kitabidir; nitekim onun en bozuk tercümelerinden birine müracaat etmekle bu maddenin yazari, bunu ögrenebilirdi. herhangi bir incilin, o incil yazarinin hayatini anlattigini söylemek gercege ne kadar aykiri ise, bunu kabul etmekte gercege o kadar aykiridir. kuran hakkinda verilen bu yanlis bilgiden sorumlu olan bu zat, Lyon sehrinde Cizvit ilahiyet Fakültesindeki bir profesördür, bu tür gercege aykiri tespitlerin yayilmasi, kuran ve islam hakkinda yanlis bir fikir vermeye katkida bulunmaktadir.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

    Bununla birlikte yine de dogru bir tespit icin ümitlenme konusunda sebepler vardir. zira artik günümüzde dinler, eskiden oldugu gibi, kendi iclerine kapanmis degillerdir. bircogu, karsilikli bir anlayis aramaya yönelmislerdir. dini hiyerarsinin en üst düzeyindeki katolik hristiyanlarin, müslümanlarla temas kurmaya girismeleri, anlayissizlikla mücadele pesinde olmalari ve islam hakkinda yayilmis yanlis deger hükümlerini düzeltmeye yönelmeleri karsisinda etkilenmemek mümkün degildir.

    Bu kitabin giris kisminda, son yillarda ortaya cikan önemli degisikligi belirtmis ve Vatikandaki hristiyan olmayanlarla ilgili sekreterya tarafindan yayinlanan hristiyanlarla müslümanlar arasinda kurulacak diyalog icin yöneltmeler adli kitabi zikretmistim. bu belge, islam hakkinda benimsenen yeni tutumu belirlemek yönünden oldukca anlamlidir. adi gecen incelemenin 1970 yilinda yapilan ücüncü basiminda okudugumuza göre, yeni tutum, "islam karsisindaki tutumumuzu gözden gecirmeyi ve pesin hükümlerimizi elestirmeyi..." istemektedir. "herseyden önce biz, hristiyan kardeslerimizin zihniyetlerini yavas yavas degitirmekle mesgul olmaliyiz. yapilacak ilk is budur"..."gecmisten tevarüs edilen yahut pesin hükümler ve iftiralarla cirkinlestirilmis olan, islam hakkindaki eski imaji" terketmek ve "Hristiyan bati dünyasini, müslümanlar nezdinde suclu kilan zulüm ve haksizliklari itiraf etmek" gerekir

    bu metni hazirlayan müellifler, en önemli pesin hükümlerimizden kendimizi kurtarmaliyiz basligi altinda, hristiyanlara söyle sesleniyorlar: "bu konuda, zihniyetlerimizi köklü bir sekilde arindirmaya girismeliyiz. bunu derken, özellikle, islam hakkinda tekrarlanagelen ve düsünmeksizin ifade edilen bazi "basmakalip" deger hükümlerini kastediyoruz. gercek müslümanin inancini yansitmayan, cok acele verilmis, hatta hicbir esasa dayanmayan bu tür düsüncelere, kalbimizin en gizli kösesinde bile yer vermememiz son derece önemli bir husus olarak karsimiza cikmaktadir"


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

      Müslümanlarin Tanrisini Fransizca ifade ederken, kasitli olarak "Allah" kelimesini kullanmak, bu yersiz fikirlerin basta gelenlerinden biridir. böyle yapmakla, Müslümanlarin inandigi Tanri'nin Hristiyanlarin inandigindan bir baska Tanri oldugu fikri verilmek istenir. Allah Arapca'da Uluhiyyeti gösterir ve söz konusu olan, tek ilahtir, ancak "Dieu" kelimesini kullanmakla mümkün olabilir. bir Müslümana göre Allah, Hz.Musa'nin ve Hz. isa'nin Tanri'sindan baskasi degildir.

      Vatikan'daki Hristiyan olmayanlarla ilgili Sekreterya'nin kitabi, bu temel konuyu, su ifadelerle israrla belirtiyor:
      "bazi batililarin yaninda yer alarak Allahin, gercek Tanri olmadigini savunmak bosunadir. Konsil metinleri, bu iddiayi cürütmüstür. islamdaki uluhiyyet inancini, Lumen Gentium'un su birkac cümlesinden daha güzel özetlemek mümkün degildir: "Hz. ibrahim'in imanini benimseyen müslümanlar, bizimle birlikte tek, erhametli ve insanlarin ahiret günündeki hakimi olan Tanri'ya kulluk ederler..."

      iste, genellikle "Allah" lafzinin, avrupa dillerinde uluhiyeti ifade eden isimle karsilanmayip, tercüme edilmeksizin aynen "Allah" seklinde bahsedilmesi gelenegine Müslümanlarin itiraz etmelerinin sebebi, böylece anlasilmis oluyor...Bu adeti bozarak, "Allah" yerine nihayet "Dieu" diyen D. Masson'un kuran meali kültürlü Müslümanlarin övgüsüne nail oldu.

      Ve Vatikan Metni, su noktaya dikkati cekiyor: Ana dili Arapca olan Hristiyanlarin Uluhiyeti ifade etmek icin kullanabilecekleri tek kelime "Allah" lafzidir. Müslümanlar ve Hristiyanlar, bir tek tanriya taparlar.

      Vatikan metni, bundan sonra, islam hakkindaki öteki yanlis deger hiükümlerini elestirmeye girisir.

      Batida cok yaygin olan "islam'in cebriligi (fatalisme)" iddiasi incelenir ve bu iddiaya karsi kitap, kuran nasslarinin destegi ile kuran nazarinda, insanin yaptiklarindan hesaba cekilecek sorumlu bir varlik sayildigini ortaya koyar. keza kitap, "islamin sekilciligi" anlayisinin yanlisligini ispat eder. ve Batililarca bilinmeyen su iki Kuran ayetini zikretmekle islam imanindaki samimiyeti göstererek bu iddiayi cürütür:
      "zorlamak, dinde yoktur" (bakara 256)"
      "(Allah) dinde, sizin icin hicbir güclük koymadi (22:78)


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

        Kitap, islamin "korku dini" oldugu seklindeki yaygin telakkinin karsisinda "sevgi dini olan islam" fikrini koyar ve bunun, temelini Allah'a imanda bulan insanlari sevmek anlayisini tasidigini belirtir. islamda ahlakin yeri olmadigi seklindeki asilsiz propagandayi reddettigi gibi, bircok Yahudi ve Hristiyanin benimsedigi "mutaassip islam" düsüncesini de reddederek durumu söyle aciklar: "gercekten tarih boyunca islam, hirstiyanligin kutsal beldelerinde hristiyan dininin, bir anlamda siyasi bir deger kazandigi dönemlerde gösterdigi taassup derecesinde mutaassip olmamistir" Burada müellifler, Batililarin yanlis olarak "kutsal savas" diye cevirdigi Kuran tabirlerini zikreder ve derler ki: Arapcada "el-cihad fi sebilillah" Allah yolunda gayret sarfetmek, anlamina gelir. bu da "islami yaymak ve ona saldiranlara karsi onu savunmak icin gayret sarfetmek"ten ibarettir. Vatikanin yayinladigi kitap söyle devam ediyor: "cihadin hicbir surette Tevrattaki Kherem ile ilgisi yoktur. zira cihad, kendisiyle savaasilanlarin kökünü kazimaya degil, Allahin ve insanlarin haklarini yeni ülkelere yaymaya matuftur" "cihadin gecmisteki siddetleri, genellikle devrin savas kanunlarina uyuyordu ve Hacli seferleri zamaninda, genis capta insan kirimini uygulayanlar da her zaman müslüman olmamistir"

        Kitap son olarak, islam aleyhindeki su pesin hükmü ele alir: "islam donuk bir din olup, kendisine inananlari, vadesini doldurmus olan bir orta cag icinde tutar ve böylece onlarin, modern zamanin teknik alandaki buluslarina uyum saglamalarini imkansiz kilar." kitap, hristiyan ülkelerde müsahede edilmis olan benzeri durumlarla, müslümanlarin durumunu karsilastirarak der ki: "biz (...) geleneksel islam düsüncesinin özümlenmesinde, medeni cemiyetin gelisemesini mümkün kilan bir esas bulmaktayiz"

        islamiyetin vatikan tarafindan böylesine savunulmasi, eminim ki, -ister müslüman, ister yahudi, ister hristiyan olsun- cagdas müminlerin cogunu sasirtacaktir. bu savunma, gecmisteki tutumlarla taban tabana zir olan bir samimiyetin ve acik fikirliligin tezahürüdür. fakat katolik hristiyanligin en büyük yetkililerinin izledigi bu yeni tutumdan, haberdar olan batililarin sayisi son derece azdir!

        durumu bilince, bu yaklasmanin hangi müsahhas davranislarla dogrulandigini ögrenmek, daha az sasirtici oluyor: önce vatikanin hristiyan olmayanlarla ilgili sekreterya baskani, Suudi Arabistan Krali Faysal'i resmen ziyaret etti. Arkasindan Papa VI. Paul 1974 yilinda Suudi Arabistan büyük ulema heyetini resmen karsiladi. durum böyle olunca, Mgr. Elchinger'in, Strasbourg'daki katedralinde büyük ulema heyetini agirlamasindaki yüksak anlam, daha iyi anlasiliyor. bu ziyaret sirasinda, adi gecen dini reis, Ulema heyetini, katedralinin mihrabinda namazlarini kilmaya buyur etti. onlar da mekkeye dönerek ibadetlerini yerine getirdiler.




        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

          Müslüman ve Hristiyan dünyalarinin en üst düzeydeki temsilcileri, ayni Tanri'ya baglilikla birlikte farkliliklarini karsilikli bir anlayis icerisinde kabul ederek, dini bir diyalog kurmak üzere bu sekilde anlasirlarsa, bu vahiylerden (bu dinlerden) her birinin öteki taraflarinin da karsilastirilmasinin tabii sayilmasi gerekmezmi? burada yapilacak karsilastirmanin konusu, kutsal kitaplarin, bilimsel verilerin isiginda incelenmesi ile metinlerin sihhatine dair bilgileri ortaya koymak olacaktir. bu inceleme, Yahudi-Hristiyan vahyi icin yapildigi gibi, kuran icinde yapilacaktir.

          Dinlerle bilim arasindaki iliskiler, her yerde ve her zaman ayni tarzda olmus degildir. su kesindir ki, Allah'in birligini bildiren din kitaplarindan hicbiri bilimi kinamaz. fakat kabul etmek gerekir ki, bazi dinlerin yetkilileriyle, bilim adamlarinin paylasacak kozlari olagelmistir. hristiyan aleminde, yüzyillar boyunca sorumlu dini makamlar -kutsal kitaptan sahih bir nassa dayanmayarak kendilerine ait tesebbüslerle bilimlerin gelismesine karsi koymuslardir. onlar bilimi gelistirmek isteyenlere karsi, hepimizin bildigi tedbirleri almislar ve cogu zaman bilim adamlarini, yaktirmaktan kacinmalari halinde sürgüne, hic degilse herkesin önünde sucluluklarini itiraf ettirmeye, tutumlarini düzeltip af dilemeye sevketmislerdir. bu konuda, en cok hatirlanan durum, Copernic'in dünyanin dönüsü hakkindaki buluslarini, yeniden ele alip gelistiren ve bundan dolayi yargilanan Gelile'nin muhakemesidir. Galile, tevratin yanlis yorumlanmasi üzerine mahkum edilmisti. aslinda hicbir kutsal kitap, gecerli bir surette onun aleyhinde isletilemezdi.


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

            Bilim karsisindaki tutum yönünden islamin durumu ise, genellikle tamamen baska türlü olmustur. bu konuda, Hz. Peygamberin su meshur hadisinden, daha acik bir sey olamaz: "cin'de bile olsa, ilmi ara" ilmi aramanin her müslüman erkek ve kadina kesin farz oldugunu bildiren hadisde böyledir. kitabimizin bu kisminda görecegimiz üere, en önemli mesele, sürekli olarak bilimi ilerletmeye cagiran Kuranin, tabii olaylar konusunda bircok fikirler ihtiva etmesidir. bu fikirlerin yaninda, cagdas bilimin verilerine tamamen uygun görünen aciklayici bilgiler de onda yer alir. Yahudi-hristiyan vahyinde, bu alanda, kurandakilere tekabül edecek bir taraf bulunmamaktadir.

            Bununla birlikte, islam tarihinin herhangi bir döneminde, bilim karsisinda degisik bir tavir takinan bazi müslümanlarin bulunmamis olduguna inanmak da hatali olur. kimi döenmlerde ögrenim ve ögretim ödevinin yanlis anlasildigi ve baska yerlerde oldugu gibi, islam dünyasinda da bazen bilimsel gelismeyi durdurmaya girisildigi de bir gercektir. fakat hatirlanmalidir ki, müslümanlarin yükselik cagi olan Miladi 8. ve 12. asirlar arasinda, bizim hristiyan ülkelerde bilimsel gelismeye kisitlamalar uygulanirken, islam üniversitelerinde dikkati cekecek kadar bilimsel arastirmalar ve buluslar gerceklestiriliyordu. o dönemde kültürün, görülmemis ve yeni imkanlarinin bulundugu yer, islam dünyasidir. Kurtuba'da Halifenin kütüphanesi 400.000 cilt kitap ihtiva ediyordu. ibn Rüsd orada ögretimini sürdürüyordu. yunan, hint ve iran bilimi de yine islam dünyasina intikal ettiriliyordu. bundan ötürü -günümüzde, bazi alanlarda uzmanlasmak amaciyla Amerika birlesik devletlerine gidildigi gibi- o zaman da, Avrupanin cesitli ülkelerinden kurtubaya ögrenim yapmaya gidiliyordu. eski kültüre ait bircok yazma eser günümüze ulasmissa, bu, fethedilen ülkelere kültür tasiyan Arap aydinlarinin araciligi ile olmustur. Matematik 8cebir, arapca bir kelimedir), astronomi, fizik (optik), jeoloji, botanik, tip, vs. bilim dallarinda arap kültürüne olan borcumu o kadar fazladir ki! Bilimin, dünyada ilk defa olarak, billetlerarasi bir nitelik kazanmasi, Orta cagdaki islam üniversitelerinde gerceklesmistir. o dönemde insanlar, zamanimizda odlugundan cok daha fazla dini bir zihniyete sahip idiler ve bu da, islam dünyasinda onlarin, ayni anda hem mümin hem de bilgin olmalarini engellemiyordu. bilim dinin ikiz kardesiydi. baska türlü de olamazdi.


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

              Orta cagin o döneminde, hristiyan dünyasinda ise durgunluk ve tam bir muhafazakarlik hüküm sürüyordu. bilimsel gelisme yine belirtelim ki bizzat Yahudi-Hristiyan vahyi ile degil, fakat onun hizmetkarlari olduklarini iddia eden kisiler tarafindan frenleniyordu. Rönesans'tan sonra, bilim adamlarinin tabii tepkileri, dünkü düsmanlarindan öc almak seklinde olmustur. bu öc alma hala günümüzde de sürmektedir. o derecede ki simdiki dönemde, bati dünyasinaki herhangi bir bilimsel cevrede tanridan bahsetmek, gercekten kendisini gülünc bir duruma sokmak demektir. bizde üniversite ögrenimi yapan -müslümanlar da dahil olarak- bütün genc zekalar üzerinde bu tutumun kalintilari bulunur.

              En ileri gelen bilginlerimizin izledikleri asiri tutumlar bilinirse, bu duruma neden sasilsin ki? Nobel Tip ödülünü alan filan sahis, bu son yillarda genis kitleyi göz önüne alarak yazmis oldugu bir eserinde sunu kabul ettirme cabasi icindeydi: kimi ilkel bilesenlerden tesadüf eseri olarak baslamak suretiyle, canli madde kendi kendisini yaratmis olabilir ve bu ilkel canli maddeden de, cesitli dis sartlarin etkisiyle organize canli varliklar olusmus ve neticede olaganüstü karmasik bir sistem olan insan, böylece meydana gelmis olabilir!


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                Biyoloji alaninda, cagdas bilimsel gelismenin harikalari, düsünen kimseyi, buna zit bir sonuca götürmeli degilmiydi? hayatin yaratilmasina ve devam ettirilmesine yön veren organizasyon, konuyu inceleyen kisiye, son derece karmasik görünmekte degilmidir? konunun ayrintilari bilindigi ölcüde, uyandirdigi hayranlik artmaktadir. durumu bilmek, hayat gerceginin ortaya cikisinda tesadüf ihtimalini iyiden iyiye azaltmaya götürmüyormu? hayatin, özellikle son derece kücük tezahürleriyle ilgili alanlarinda bilgimiz arttikca, bir yaraticinin varligi lehindeki deliller, daha bir etkinlik kazanmaktadir. fakat bu olgular karsisinda tevazu duygusuna gömülmek gerekirken, aksine insanin gururu kabariyor. kendi menfaat istihasina ve zevkine engel teskil eden her seyi horladigi gibi, Tanriya inanmakla ilgili her türlü düsünceyi de hice saymak konusunda kendisini yetkili sanmaktadir. iste simdiki durumda, Batida iyice yayilmakta olan maddeci toplum böyledir.

                bircok cagdas bilginin sebep oldugu bu "düsünce kirliligi"ne hangi ruhi kuvvetlerle karsi konulabilir

                Maddecilik dalgasi ve batinin dinsizlik fikri tarafindan istila edilmesi karsisinda, yahudilik gibi hristiyanlikta, önleme konusundaki yetersizligini ortaya koymus bulunuyor. hem o, hem öbürü tam bir saskinlik icerisindedir. gecen her on yilda, her tarafi zaptetmek tehlikesi gösteren akim karsisindaki direnis gücünün ciddi olarak azaldigi görülmüyormu? Dinsiz maddeci, klasik Hristiyanligi, iki bin yil kadar önce insanlar tarafindan kurulmus olup, bir azinligin öbür insanlar üzerinde hakimiyetini temellendiren bir sistemden baska bir sey saymamaktadir. O, Yahudi-Hristiyan kutsal kitaplarinda -uzaktan da olsa- kendisininki ile iliskisi olan bir ifade bulmamaktadir; onlar tutarsizliklar, celiskiler, cagdas bilimsel verilerle bagdastirilmasi mümkün olmayan taraflar ihtiva etmektedirler. böylece din bilginlerinin, cok büyük bir cogunlugunun bölünmez bir bütün olarak kabul ettirmek istedikleri Kutsal kitap metinlerine deger vermeyi tamamen reddeder




                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                  ona, hic islamdan söz edilirmi? bahsedilirse, ancak konuyu bilmesindeki yetersizligi ile karsilastirilabilecek bir kendini begenmislikle gülümser. dini inanclari ne olursa olsun, Batili aydinlarin cogu gibi onun da islam hakkinda bildigi, bir sürü etkileyici yanlis fikirlerden ibarettir.

                  Bu acidan onu mazur görmek mümkündür. her seyden önce, -Ktolikligin yüksek düzeydeki yetkililerinin cok yakinda takindiklari yeni tavirlar istisna edilirse- bizim Bati ülkelerinde öteden beri, islam, "asirlik iftira" denilen bir davranisa hedef olmustur. islam hakkinda derinlemesine bilgi edinen her Batili, onun tarihinin, inanc esaslarinin ve gayelerinin nasil carpitilarak tanitildigini pek iyi anlar. Keza sunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki, Bati dillerinde islam üzerine yayinlanan eserler -cok teknik incelemeler haric tutulursa onu ögrenmek isteyen okuyucunun isini kolaylastirmamaktadir.

                  Gercekten, bu acidan bakilacak olursa, islam dininin kutsal kitabini bilmek, isin temelini teskil eder. oysa kuranin bazi ayetleri ve özellikle tabii bilimlerle ilgili olanlr -zahiren hakli olarak- bir bilim adaminin, aslinda kitabin hak etmedigi birtakim tenkitler yöneltmesine imkan verecek sekilde yanlis tercüme ve tefsir edilmis olabilir. bu noktadan itibaren, israrla belirtilmesi gereken taraf sudur: bir veya iki asir önce kimseyi sasirtmayan, bu tercüme hatalari veya yanlis yorumlar (ki bu ikisi cogunlukla bir arada bulunur), zamanimizdaki bir bilim adamini sarsmaktadir. bilim adami, yanlis tercüme edilmis olmasi sebebiyle, bilimsel yönden kabulü mümkün olmayan bir fikir ihtiva eden bir ifade karsisinda, bu metne ciddi bir nazarla bakmayi reddetmeye sürüklenir. ileride insanin ana karninda yaratilisina ayrilan fasilda, bu tür hatalarin karakteristik bir örnegi verilecektir.


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                    Bu yanlis tercümeler nereden ileri geliyor? sebebi söyle aciklanabilir: cagdas mütercimler, cogunlukla pek de elestiri esprisine sahip olmaksizin, eski tefsircilerin yorumlarini tekrarlamaktadirlar. eski tefsirciler, kendi devirlerinde,m müteaddit manalari haiz olan arapca bir kelimeye, uygun olmayan bir anlam vermeleri halinde mazur görülürler, zira -ancak bilimsel gelisme saysinde zamanimizda anlasilmasi imkan dahiline giren- o kelimenin veya o cümlenin gercek medlulünü anlayamazlardi. baska bir deyisle, elverisli sartlar icinde hazirlanmis olmasi mümkün olmayan eski meal ve tefsirlerin gözden gecirilmesi ihtiyaci, bir problem olarak ortaya cikmistir. oysa günümüzde, öylesi yerlerin gercek medlullerini verecek imkanlara sahip bulunmaktayiz. sunu da belirtelim ki bu tür tercüme problemleri yahudi-hristiyan vahyinin metinleri icin söz konusu degildir; burada ele alinan durum, tamamen kurana hastir.

                    Kuranin cok bariz özelligi olan bu bilimsel taraflari, baslangicta beni derinden derine hayrete düsürdü. zira on üc asirdan fazla zamana ait bir metinde, cagdas bilimsel verilere tamamen uygun olarak, son derece cesitli konulara iliskin bilgilerin kesfedilebilecegine, o zamana kadar hic mi hic inanmamistim. ise baslarken, islama hic inanmiyordum. her türlü pesin hükümden uzak olarak, tam bir tarafsizlikla metinleri incelemeye giristim. beni etkileyen bir fikir var idiyse, o da gencligimde almis oldugum egitim idi. bu egitim müslümanlardan degil, Muhammedilerden bahsederdi. böylece, bir adam tarafindan kurulmus bir dinin söz konusu oldugu ve dolayisiyla bu dinin de, tanri katinda hicbir deger ifade etmeyecegi iyice vurgulanmak isteniyordu. batidakilerin cogu gibi, ben de, islam aleyhinde böylesi yaygin ve yanlis fikirleri muhafaza edebilirdim. öyle ki uzmanlarin disinda, bu konularda aydinlanmis muhataplara rastlamak, benim icin hep sasirtici olmustur. itiraf ediyorum ki, batida ögretilen islam imajindan farkli bir imaj verilmeden önce, ben de bu hususta cok cahil idim.

                    devam edecek


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                      Örnekler vererek konuyu açıklamak zihinlerdeki bulanıklığı gidereceği gibi, somut olaylarla destekleneceği için daha inandırıcı olacaktır.Umarım en kısa sürede Kuranda işaret edilen somut bilimsel olayları anlatırsınız.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                        bıyolog oldugumdan bıyoloji ile ılgılı olanları vereyim.gerçi ateistler kılıf bulup kabul etmezler ama olsun.

                        13 Sonra onu dayanıklı bir karar yerinde bir damlacık haline getirdik.

                        14 Sonra o damlacığı asılıp tutunan birşeye dönüştürdük...

                        23 Müminun Suresi 13-14

                        Ayetin çevirisinde "asılıp tutunan şey" olarak çevirdiğimiz kelimenin Arapçası "alak"tır. Bu kelimenin Arapça'daki temel anlamı "asılı duran, tutunan madde"dir. Bu yüzden ayeti bu temel anlamıyla çevirmek en doğru çeviridir.

                        Peygamberimiz'in yaşadığı dönemde embriyoloji bir bilim dalı olarak ele alınmıyordu. Bu yüzden embriyolojiyle ilgili terminoloji de yoktu. Kuran, indiği dönemdeki insanların kullandığı kelimelerden, embriyonun durumunu en iyi tarif edenlerle embriyonun aşamalarını açıklar. Rahime atılan küçük bir damlacık olan zigot, rahim duvarına "asılıp tutunmaktadır". İşte Kuran, bu "asılıp tutunma" olayını açıklayarak indiği dönemde bilinmeyen, yaratılışımızda geçirdiğimiz bir aşamayı açıklamaktadır. Bu yüzden "alaka" kelimesini temel anlamının dışında "embriyo" şeklinde tercüme etmek, hem tercümenin yeterince aslına uygun olmaması, hem de ayetin esprisini ortaya koyamaması açısından uygun değildir. Peygamberimiz'in yaşadığı dönemde embriyolojik terminoloji olmadığından, embriyo için özel bir kelime kullanılmış gibi yapılan tercüme doğru olmayacaktır. Kan pıhtısı diye ayeti tercüme etmek de kelimenin temel anlamına ve ayetin işaretine terstir. Kan pıhtısının yapışkan yapısından dolayı ayetin tercümesine yakıştırıldığına, hatta sözlüklere bu mananın yan bir anlam gibi bile eklendiğine tanık olabilirsiniz. Bunun sebebi ayetin anlamını kavrayamayanların kendi yakıştırmalarını tercümeye sokmalarıdır. Kuran'ın inişinden yüzlerce yıl sonra bile anne rahminde "asılıp tutunan" bir aşama geçirdiğimiz bilinmediği için, "alaka" kelimesi, bu temel anlamı dışında anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Fakat gelişen embriyoloji bilimi gerçekten de "alaka"nın temel anlamıyla ifade ettiği gibi annelerimizin rahminde bir aşama geçirdiğimizi ortaya koydu

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                          alakanın asıl anlamı yapışan şeydir kamustan bakabılırsınız.kan pıhtısı yanlış çeviridir:meallerde boyle yazıyor diye kıvırmaya kalkanlar var.eskı mealcıler ayteın manasını anlayamadılar ama kamusta baktım yapışlan şey demektir.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                            Sonra o damlacığı asılıp tutunan birşeye dönüştürdük. Sonra asılıp tutunan şeyi, bir çiğnemlik et parçası haline getirdik. Sonra bir çiğnemlik et parçasını, kemik olarak yarattık. Sonra kemiğe et giydirdik.

                            23 Müminun Suresi 14

                            ... Kemiklere de bir bak. Nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra da onlara et giydiriyoruz...

                            2 Bakara Suresi 259

                            Tercümede geçen "bir çiğnemlik et" ifadesi, Arapça "mudga" kelimesinin karşılığıdır. Kemiğe giydirilen et vurgulanırken geçen "et" ifadesi ise ayette "lahm" kelimesi ile anlatılır. Bu deyim "taptaze et" gibi eti vurgular. Bu ayrımın altını çizmekte fayda vardır.

                            Embriyo başlangıçta kemiksiz bir çiğnemlik et formundadır. Embriyodaki kıkırdak doku, ayette söylendiği gibi sonradan kemikleşmeye başlar. Yine aynen ayetin söylediği gibi kemikleşme başladıktan daha sonra kas etleri oluşarak kemikleri sarar. Ayette geçen "lahm" kelimesi kas etleri için kullanılmaktadır. Kuran'da 1400 yıl önce haber verilen bu oluşum sırasından bilim çok yakın döneme dek habersizdi. Bu dönemde kemiklerin ve kasların beraber oluştuğu düşünülüyordu. Gelişmiş mikroskoplar ve anne karnının içine giren mikro kameralar, Kuran'ın haklılığını bir kez daha göstermiştir.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Kuran ve cagdas Bilim

                              Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlıkta bir yaratılışdan diğer yaratılışa geçirerek yaratmaktadır.

                              39 Zümer Suresi 6

                              Anne karnındaki cenin çok hassas bir varlıktır. Cenin eğer özel bir korunmaya sahip olmasaydı; sıcak, soğuk, ısı değişimleri, darbeler, annenin ani hareketleri cenine ya büyük bir zarar verecek, ya da cenini öldüreceklerdi. Annenin karnındaki 3 bölge cenini tüm bu dış tehlikelere karşı korur. Bu bölgeler şunlardır:

                              1 Karın duvarı

                              2 Rahim duvarı

                              3 Amniyon kesesi

                              Kuran'ın indiği 7. asırda insanların amnion kesesinden haberleri yoktu. Peki o zaman Kuran'ın anne karnındaki üç karanlığa işaret etmesi nasıl açıklanabilir? Hiç şüphesiz bu ifadeyi Kuran'ın indiği dönemin bilgi seviyesiyle açıklamaya olanak yoktur. Cenin bu üç tabakanın koruyuculuğu altında kapkaranlık bir mekanda yavaş yavaş gelişimini sürdürür.

                              Amniyon kesesi temiz, akışkan bir sıvı ile doludur. Bu sıvı sarsıntıları emen koruyucu bir yastık gibidir, basıncı dengeler, amniyon zarının embriyoya yapışmasını engeller ve ceninin rahim içerisinde rahatlıkla dönmesini sağlar. Eğer cenin bu sıvı sayesinde rahatlıkla hareket edemeseydi, bir et kütlesi gibi yığılıp kalacak, devamlı bir tarafı üzerinde aylarca durduğu için yaralar vücudunu saracak ve birçok komplikasyon ortaya çıkacaktı. Ceninin her tarafının eşit biçimde ısınması da önemlidir. Sıvının ısıyı eşit dağıtması sayesinde dışarıdaki sıcaklık ne olursa olsun ceninin her yanı 31°C'lik sıcaklığa sahiptir. Yaratıcımız her aşamada her şeyi en ince şekilde ayarlamış, karanlıkların içinde her ihtiyacımızı karşılamış, bedenimizi dış dünyanın tüm zararlarından korumuştur.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X