Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

    veya başka birşeyd eolabilir suya benzer.
    O SUYUN H2O OLMA IHTIMALI DUSUKTUR.SUYU ANDIRAN BASKA BIRŞEY OLABILIR.ORNEGIN KUANTUM DENIZI DIYE BİRŞEY VARDIR EVRENIN KOKEN ALDIGI ONUN DURMADAN DALAGALANDIGI SOYLENİYOR.BU ANLAMDAKI SU KASIT OLABILIR.OLMAYADABILIR.

    VE LEV KI SU BILDIGIMIZ MANA DA DA OLSA BIR ZARARI YOKTUR.
    Müsavi,

    Bu açıklamalarından senin de kafanın karışık olduğu anlaşılıyor.Suyun ne olduğu ,hangi anlama geldiği,nasıl bir su olduğu hakkında bir fikrin yok.Ama yinede imanına uydurmak için elinden geleni yapıyorsun.Şimdi şu ayete bir bak.
    Elmalılı Hamdi Yazır : Filvakı' rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı gün içinde yarattı, sonra Ârş üzerine istiva buyurdu, ...Araf 54.
    Burada evreni yaratma işinden sonra Allah bir yere dayanıyor-kuruluyo-oturuyor.Bunlardan birini yapıyor yani.Alimler arş'a istiva etmenin malum(bilinir),nasıl olduğunun da bir sır (bilinemez) olduğunu söylemişler.Yani bir yere dayandığı,oturduğu yada dinlendiği biliniyor ama bu nasıl bir oturma,nasıl bir dinlenme bu bilinemez diyorlar.Çünkü Kuran ayetlerinden anlaşılan bu.Daha öncede belirttiğim gibi kimi alimler de Allah'ın dinlenmesinin Onun gücüne bir sınırlama getirmesinden dolayı olamayacağını iddia etmişlerdir.Yani bu konuda birbirinden farklı bir sürü iddia var.Ama işin aslına gelince Kuran ayetlerinin anlamlarını kurcaladığınızda bir dinlenme olduğu anlaşılıyor.Sırf birilerinin hoşuna gitmedi diye Kuran ayetlerininde asıl anlamlarının dışına çıkılarak farklı farklı anlamlandırmalara gidilmesi bir nevi şirk değil mi?Mesela siz Kuantum denizinden bahsediyorsunuz.Bunu hangi ayete dayandırıyorsunuz diye sorsam verecek bir cevabınız var mı?Sizin gibi yorumlayan bir şii-ehli sünnetten tefsirci-hadisçi vs. var mı?Yoksa sadece siz öyle olmasını istediğiniz için mi?Ben burada sizin kişisel inanç yada düşüncelerinizden ziyade Şii-ya da ehl-i sünnetin bu konudaki bu güne kadar gelmiş olan düşüncesiyle ilgileniyorum.Başka bir ayet daha.
    Hud suresi 7. ayet
    Elmalılı Hamdi Yazır : Hem o odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, Arşı, su üstünde idi,

    Ayet apaçık bildiğimiz ''SU'' diyor.Ama siz kuantum denizi diyorsunuz.
    Arşı melekler taşıyor diyor ayet.Siz susup bakıyorsunuz.
    Yani ayetlere bakıyorum.
    -Arş diye bir yer var.(Cennetin üztünde vs.tarif edilen bir yer.)
    -Bu Arş Allah'ın tahtı ve Sarayının olduğu bir yer.
    -Arş aynı zamanda su üstünde.
    -Su üstündeki bu Arş Melekler tarafından TAŞINIYOR.

    Maddi olmayan bir şeyi taşımak için meleklere gerek varmı.Bu hikayenin bütün yönlerini incelediğinizde maddi bir SU'yun üzerine Kurulmuş,MADDİ bir ARŞ bulunmakta ve bu arş, MADDİ Melekler tarafından TAŞINMAKTADIR.Üstelik Bu tanrı cennettekilere yüzünü gösterecektir.Cebrail 1000-yada 50.000 yıllık bir yolu Arş'a gidip gelerek ayetleri Peygambere iletmedi mi?Mirac'ta peygamberin gittiği yer neresiydi?Arş değil mi?Bu kadar yolu olmayan bir yere gitmek için mi tepti?

    Bu nasıl bir anlayış arkadaş ben anlamakta zorluk çekiyorum.İslamın en temel kavramları üzerinde bile böylesi anlamsız tartışmalar yaparsak hangi konuda anlaşılır olabileceğiz ben anlamıyorum.
    -Arş diyorum... Yok o mecazdır mecaz.
    -Bildiğimiz su diyorum-..hayır o kuantum denizi değilse bile mecazdır mecaz...
    -Allah Adem'i kendi suretimde yarattım demiş...O halde insanoğlu şeklen Allaha benzeyebilir diyorum... Olurmu kardeşim o mecazdır mecaz...
    -Ademi iki elimle yarattım diyor-ona ruhumdan üfledim diyor...Allahın eli olur mu-Allah üfler mi diyorsunuz,mecaz var orada mecaz...

    Güzel kardeşim KURAN'A BAKTIĞINDA MECAZ YOK.tANRI BİLGDİĞİN GİBİ MADDİ BİR TANRI-YERİ VE YURDU-TAHTI VE SARAYI VAR(ARŞ).ADEM PEYGAMBERİ KENDİ SURETİNDE YARATMIŞ-(AYET)ONA RUHUNDAN ÜFLEMİŞ(AYET)-ÇAMURDAN İKİ ELİYLE ŞEKİL VERMİŞ.(AYET)

    Bütün bu ayetler mecaz ha...

    Yorum


      #17
      Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

      NEREYE DONERSENIZ ALALHIN YUZU ORASIDIR AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR <???

      ALLAHIN YUZU HARIC HERSEY YOK OLACAK AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR ?

      ALLAHIN ELI MUMINLERIN UZERİNDEDİR AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR

      ELLER SAHIBI DAVUT AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR.

      ALLAH HERŞEYİ KUŞATANDIR AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR

      ALLAHIN BOYASINI ALIN AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR...

      SEN ANCAK CAHILLERI KANDIRIRSIN BU FORUMDA SANA INANAN CIKMAZ HAYDI BAŞKA KAPIYA

      Yorum


        #18
        Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

        Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir FETIH 10

        BURDA ELIN MECAZ OLDUGU AÇIK.AMA SEN KAFİR OLDUGUN İÇİN BASKA YORUMLAMAK ISTIYORSUN. ALLAHIN ELI ONALRIN UZERINDEDIR DERKEN BUNUN NE OLDUGU AÇIK.

        IKINCISI ALLAHI GORME BİZ ŞİİLERDE YOKTUR.KURANDA GZOLER ONU GOREMEZ DER.GIT ONCE ŞİAYI OGREN SONRA KONUŞ.

        Leyse kemislihi şey’ün [Onun benzeri hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.]) [Şura 11]

        BU AYETI ALMAZSIN DEGIL MI CUNKU ALSAN KURANI KOTULEYEMECEKSIN

        Yorum


          #19
          Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

          Hani Biz sana: "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik.

          YANI SENIN KURANI KARALAMA ÇABANA TOKAT GIBI INDI BU AYET.

          Yorum


            #20
            Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

            ALLAH HERŞEYİ KUŞATANDIR AYETINI NIYE ALMIYORSUN KAFİR
            Bir kafir olarak sana bu ayet üzerinden sorumu sorayım.

            Ayete göre Allah her şeyi kuşatıyor ise nasıl olurda Arş denen yere sığar? Ne diyosun müslüman?
            Arş nedir diye sordum sus pus oldun.
            Peygamber Arş'a gidip Allah'la görüştümü diye sordum sus pus oldun.
            Arş'ı melekler taşıyor mu diye sordum sus pus oldun müslüman.Niye bunları cevaplamıyorsun?

            Varsa bir bilgin hadi görelim seni.

            Yorum


              #21
              Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

              arşa dıgdıgını soylemedın mi kafir.kuran bunlar mutesabih diyor.arşı bilmem ama bildiğimiz taht olmadıgı akleden için a--çık...

              Yorum


                #22
                Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                alllahın eli mumınlerledir ayteine ragmen mecaz değil diyorsan aklında sorun var senın

                Yorum


                  #23
                  Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                  hacı yukarıda ayetin bir sürü mealini vermişsin
                  bizde farklı bir meal sunmuyoruz ki sadece mealin batını anlamının birini paylaşmışız
                  her konuda defalarca aynı ayetleri yazmana gerek yok
                  -onu görünce gözlerinden ateş fışkırdı
                  -yüreğim yandı tutuştu...
                  burdaki cümleler sana gayet normal geliyordur sanırım...
                  ...
                  diğer taraftan
                  -halka açık yerlerde sigara içmek yasaktır
                  buradaki halka sözcüğünü hepimiz anlıyoru<z ki topluluktur bir şeyin oluşturduğu yuvarlak değil
                  ama işine gelmeyen biri burada halkamı var ki diye de yorumlar demi tıpkı sizin dediğiniz gibi anlaadığınız gibi.
                  "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                    MUSA AYDIN HOCANIN CEVABI.

                    Muhterem kardeşim, bu vatandaşın yazdıklarının bir kısmı cehaletinden kaynaklandığı gibi, maalesef bir kısmında da bazı müfessirlerin ayetlere verdikleri yanlış anlamları ve bazı uydurma rivayetleri koz olarak kullanmaktadır. Yani çoğusunda sapla samanı birbirine karıştırmıştır.

                    Şimdi yazıdaki bazı önemli hususları Ehlibeyt mektebi perspektifinden ele alarak cevaplamaya çalışacağız.

                    a) Kur’an’da mecazi kullanım var mı yok mu?
                    Kur’an indiği asrın insanlarının diliyle inmiştir. Yani insanlar nasıl kullanımlarında bazen mecaz tabirleri kullanmışsa, Kur’an’da bazen aynısını yapmıştır. Sözü uzatmadan buna bazı açık örnekler verelim:

                    “… De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" (En’am, 50)
                    “… De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?..." (Ra’a, 16)
                    “Kör olanla gören bir değildir.” (Fatır, 19)
                    “Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.” (İsra, 72)

                    Eğer bu ayetlerde geçen gören ile kör olanı, mecazi ve manevi körlük olrak almaz da maddi körlük kastedersek, sonucun ne olacağı açıktır. Evvela görmekten yoksun olanların değersiz olduğu, saniyen bu dünyada görme duyusundan yoksun olanların ahrette de bundan yoksun kör olacaklarıdır ki aklı başında olan hiçbir kimse böyle bir şeye iltizam etmez.

                    “Şimdi sen, ölülere (söz) duyuramazsın ve arkalarını dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.” (Rum, 52)
                    “Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar müslümanlardır.” (Rum, 53)

                    Birinci ayette “Sen Ölülere duyuramazsın” buyuruyor. Burada ölüden maksadın maddi ve cismani ölüm olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu söylemeye gerek yoktur ki. Her kes ölü birisine söz duyurulamayacağını biliyor.
                    Nitekim bir başka ayette “sağır olana söz duyuramazsın” tabiri geçiyor. Eğer maksat maddi sağırlık olursa, zaten bellidir.
                    Yukarıda geçen Rum suresinin bir sonraki ayetinde (Rum, 53) zaten maksadın ne olduğu açıklanmıştır: “Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar teslim olanlardır.” Demek ölüden veya sağırdan veya körden maksat manevi ölüm, manevi körlük ve hakka teslim olmamaktır.

                    b) Ayrıca Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini iki kısma ayırarak buyuruyor ki:
                    "Kitab'ı sana O indirdi. Onun bazı ayetleri muhkemdir (açık anlamlıdır), bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabih (birbirine benzer)dir." (Âl-i İmran,7)
                    Bu taksimden maksat nedir?
                    Kur’an-ı Kerim'in ayetlerinin kendi manalarını ifade ettikleri anlamın açıklığı yönünden aynı düzeyde değildir. Bazı ayetlerin kendi anlamlarını bildirmesi açık olup şek ve şüpheye yer bırakmayacak şekildedir; böyle bir ayetle karşılaştığımız an onun açık anlamı zihnimizde şekillenmektedir; örneğin: Hz. Lokman'ın kendi oğluna nasihatleri veya Kur’an-ı Kerim'in İsra suresinde 22. ayetten 39. ayete kadar geçen hikmetli tavsiyeleri gibi.
                    Lokman oğluna nasihatlerinin bir bölümünde şöyle diyor:
                    "...Allah'a ortak koşma, çünkü ortak koşmak, büyük bir zulümdür." (Lokman, 13)
                    Veya şöyle buyuruyor:
                    "Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir." (Lokman, 17)
                    Nahl suresinin ayetleri de böyledir; örneğin:
                    "Rabb'in, yalnız kendisine tapmanızı ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti. .." (İsra, 23)
                    Bu tür anlamları açık olan ayetlere, kitabın ana ayetleri veya muhkem ayetleri denir.
                    Bu arada, bazı ayetler açık bir şekilde manalarını bildirmezler. Bu ayetlerle karşılaştığımızda aklımıza çeşitli ihtimaller gelir. Bu ayetlerin gerçek manaları ilk bakışta açık değildir. Yani anlamları belirsiz olup diğer anlamlara benzemektedir. İşte gerçek mana diğer anlamlara benzediği için, bu ayetlere müteşabih (benzerliği olan) ayetler denilmektedir.
                    Bu durumda gerçeği arayan kişilerin vazifesi muhkem ayetlere müracaat ederek muhkem ayetler sayesinde müteşabih ayetlerin belirsizliliğini gidermek, ayetten benzeşme ve şüpheyi kaldırmaktır. Ve bu ise Kur'an açısından ilimde derinleşenlerin ve ayetlerin gerçeklerini bilenlerin yapması gereken bir iştir.
                    Elbette bu doğru tutuma karşı, fitne çıkarmaktan başka bir amacı olmayan sapmış ve ön yargılı olan kimseler, muhkem ayetlere müracaat etmeden ayetlerin benzerlik gösterdiği şüpheli anlamlarından birini tutup fitne çıkarmak isterler. Oysa ilimde rusuh edenler ayetlerin şüpheli zahirlerine önem vermeyip bir takım belirtiler ve özellikle ifadesi açık olan diğer ayetlerle müteşabih ayetin derinliklerine inerek gerçeğe ulaşmaya ve ayetin delaletini sağlamlaştırmaya çalışırlar. İşte Allah-u Telayla alakalı bazı ayetler bu türdendir. Arş, Kürsü, el, göz gibi tabirler…

                    c) Kur’an’da aynı kelime bazen birkaç anlamda kullanılmıştır.
                    Örneğin salat kelimesi bazen, namaz, bazen salavat, bazen de dua anlamında kullanılmıştır.

                    Bu açıklamalardan sonra şimdi gelelim Arş konusunun tahliline…

                    Kur’an’da Arş her yerde aynı anlamda kullanılmamıştır. Dolayısıyla kullandığı yere ve ayetlerin muhtevasına göre Arşın hangi anlamda kullanıldığını tespit etmek gerekir. Önce genel olarak Arş’ın hangi anlamlarda kullanıldığını tespit etmek gerekir.

                    a) Arş, yani Allah-u Teala’nın hakimiyet, kudret ve tedbiri…
                    b) Arş, yani varlık aleminin bütünü…
                    c) Arş, yani yüce alem; Kürsi ise aşağı alem…
                    d) Arş, yani tabiat ve madde ötesi alem; Kürsi ise yeri ve gökleri kapsayan madde alemi… Nitekim Ayetel-Kürsi’de “Onun kürsüsü gökleri ve yeri kapsamıştır” buyurmaktadır…
                    e) Arş, yani Allah’ın her şeyi kapsayan ilmi…
                    d) Arş, yani alemin müdüriyet ve yönetim merkezi…

                    Elbette birinci mana, diğerlerinin hemen hepsiyle bir türlü alakalıdır
                    Dolayısıyla önce o mananın direk kastedildiği ayetlerin açıklamasıyla başlıyoruz. Bu konuda büyük bir Ehlibeyt aliminin konu hakkındaki araştırma ve açıklamlarını aktarmayı yeterli buluyoruz. Şöyle diyor:
                    Kur’an-ı Kerim Tâhâ suresinde Allah Teala'yı şöyle tavsif etmektedir: "O Rahman, Arş'a istiva etmiştir. Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar hep O'nundur..." (Tâhâ, 5-6)
                    Arapça'da "istiva" istikrar bulmak anlamındadır; nitekim buyuruyor ki:
                    "O ki bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti. Ki onların sırtında istikrar bulasınız (binesiniz) sonra onlara bindiğiniz zaman Rabb'inizin nimetini anasınız..." (Zuhruf, 12-13)
                    Teşbih (benzetme) ve tecsim (cisimlendirme) eğilimi olan ön yargılı kişiler Allah Teala'nın Arş’a istivasını bildiren Tâhâ suresinin söz konusu ayetini Yüce Allah’ın bir taht üzerine yerleşmesi şeklinde tefsir etmişlerdir; onlar Allah Teala'nın padişahlar gibi bir tahtı olduğunu ve onun üzerinde oturduğunu kabullenmişlerdir. Böyle bir anlam, ayetin ilkel zahiri anlamıdır. Oysa bu gibi ayetlerde, o ayette ve diğer ayetlerdeki karineleri göz önünde bulundurup ayetin gerçek anlamını elde etmek gerekir. Şimdi örnek olarak bu ayetin zahirini gerçek anlamına çevirerek tevil edelim.
                    Her şeyden önce Kur’an-ı Kerim'in ayetlerinde hiçbir çelişki olmadığını biliyoruz. Diğer yandan Kur'an'ın açık bir şekilde Allah Teala'yı şöyle tanıttığına dikkat etmek gerekir: "O'na benzer hiçbir şey yoktur." (Şurâ, 11)
                    Başka bir ayette, "Gözler O'nu göremez, O gözleri görür..." (En'am, 103) buyuruyor.
                    Üçüncü ayette ise, "...Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir..." (Hadid, 4)
                    Bu ayetler, Allah Teala'nın her türlü benzer ve eşi olmasını reddetmekte ve O'nu gözlerimizin algılayabilmesinden yüce ve münezzeh bilmektedir; Allah Teala’yı bu sıfatlarıyla tanımak, Tâhâ suresindeki yukarıda zikredilen ayetin anlamı üzerinde daha fazla düşünmemizi gerekli kılar.
                    Bu temel bilgi çerçevesinde üç noktaya dikkat ederek ayetin gerçek anlamına ulaşabiliriz:
                    1- Kur'an dilinde ve lügatte "istivanın anlamı".
                    2- Lügat ve örfte "arş"ın anlamı.
                    3- Diğer ayetlerde bu cümleyle ilgili karineler.
                    Bu üç noktayı incelediğimizde “O Rahman, Arş’a istiva etmiştir.” ayetinin, Allah Teala'nın tahta oturması gibi bir manayla hiçbir alakası olmadığını anlarız.
                    Şimdi bu üç noktayı kısaca inceleyelim:

                    1- Kur’an-ı Kerim'de ve Lügatta "İstiva"
                    Kur’an-ı Kerim oturmaktan söz ettiği zaman, "kuud" kelimesini kullanmaktadır:
                    "Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerinde yatarken Allah'ı anarlar..." (Âl-i İmran, 191)
                    Yine buyuruyor ki:
                    "Namaz bittiği zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) Allah'ı anın..." (Nisâ, 103)
                    Oysa "istiva" sözcüğü hakim olmak ve tasallut anlamında kullanılmaktadır. Hatta hakim olmak ve sulta kurmak, kuud=oturmakla birlikte olduğunda bile bu sözcüğün kullanılmasının nedeni, oturan kişide oturmasından dolayı meydana gelen sultadır. Örneğin Kur’an-ı Kerim zayıflıktan kurtulup güç kazanan ve sonunda güç ve sağlamlığından dolayı kendi başına duran başka bir ifadeyle kendi yerine oturan bir bitki hakkında "istiva" sözcüğünü kullanmaktadır:
                    "...Bir ekin gibidirler ki, filizlerini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştırdı, derken gövdesinin üstüne dikildi,(istiva etti), ekincilerin hoşuna gider bir duruma geldi..." (Fetih, 29)
                    Hepimiz, bir bitkinin oturup kalkması diye bir durumu söz konusu olmadığını biliyoruz; demek ki ayetteki istivadan maksat onun rüzgar, yağmur vb. etkenler karşısında kendini koruyabilecek bir istikrara kavuşmasıdır.
                    Yine insan gemiye veya dört ayaklı hayvanların üzerine bindiği zaman "istiva" kelimesini kullanmakta ve buyurmaktadır ki:
                    “...Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti. Ki onların sırtında istikrar bulasınız (binesiniz) sonra onlara bindiğiniz zaman Rabb'inizin nimetini anasınız..." (Zuhruf, 12-13)
                    Bu ayette insanın sebatı olmayan bu bineklere binmesi konusunda "istiva" kelimesinden yararlanılmıştır. Fakat maksat kuud ve oturmak değil, binicinin bineğe sulta ve istilası, onun yular ve kontrolünü ele alması ve onu istediği yöne sürmesidir; çünkü ayet şu şekilde devam etmektedir:
                    "Ve dersiniz ki: Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)ın şanı yücedir..."
                    Başka bir ayette Hz. Nuh (a.s)’a kendisi ve müminler gemiye yerleştiği zaman kendilerini zalimlerden kurtardığı için Allah'a şükretmelerini emrediyor ve şöyle buyuruyor:
                    "Sen ve yanında bulunanlar gemiye istiva ettiğiniz/ yerleştiğiniz zaman: Bizi o zalim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun, de." (Müminun, 28)
                    Bu ayette "istiva"dan maksat kuud ve oturmak değildir; aksi durumda "izâ celeste" veya "kaedte" buyurması gerekirdi. Yine maksat binmek de değildir; aksi durumda "iza rekebte" buyurması gerekirdi. Nitekim Hz. Nuh (a.s) oğlunu gemiye binmeye davet ettiği zaman "rükub=binmek" sözcüğünü kullanmış ve şöyle buyurmuştur: "Oğulcağızın irkeb=bin bizimle birlikte." Bundan maksat Hz. Nuh (a.s) ve gemidekilerin gemiye sahip olduklarını, geminin kontrolünü ele geçirip dalgalar karşısında onu yönlendirmelerini açıklamaktır; nitekim buyuruyor ki:
                    "Gemi onları dağ gibi dalga(lar) arasından geçiriyordu." (Hûd, 42) iste onlar böyle bir binekte mutasarrıf oldukları için, Allah Teala bundan dolayı kendisine şükretmelerini emrediyor: Allah'a hamdolsun, de.
                    Bu ve benzeri ayetler "istiva"nın oturmak veya maddi olarak yerleşmek anlamında tefsir edilmesinin doğru olmadığını, "istiva"nın istila eden kişiyle birlikte gerçekleşen sulta ve tasarruf olduğunu göstermektedir. Elbette her şeye oranla sulta ve tasarrufun farklı olduğu bellidir.
                    Arap lügatinde de "istiva" kelimesi "istila=sulta ve tasarruf" anlamında oldukça fazla kullanılmaktadır.
                    Ahtel, Irak'ı egemenliğine geçiren ve sulta kuran Abdulmelik'in kardeşi "Bişr" hakkında şöyle diyor:
                    Bişr Irak'a istiva etti / sulta kurdu
                    Kılıç sallamadan, kan dökmeden
                    Başka bir şair de şöyle diyor:
                    Onara galip gelip istila kurduğumuzda
                    Akbabalara ve yırtıcı hayvanlara yem olsunlar diye onları bıraktık
                    Bunların hiç birinde oturmak söz konusu değildir; maksat fetih, zafer, sulta ve istila kurmaktır ve bu da istiva sözcüğünün asıl anlamının istila olduğunu, göstermektedir elbette bu istila oturmakla birlikte olduğunda ise oturan kişideki bu özelliği vurgulamak için kullanılır.
                    Bu karine ve belirtileri incelediğimizde "istiva" sözcüğünün anlamı ortaya çıkar. Görüldüğü gibi gerçekte bu konuda tevil, ayeti anlamak için onun anlam ve müfredatını incelemek anlamındadır; dolayısıyla aynı incelemeyi "arş" sözcüğü hakkında da yapmamız gerekir.

                    2- Lügat ve Örfte "Arş" Sözcüğünün Anlamı
                    "Arş" lügatte ve Kur’an-ı Kerim'de güçlü kişilerin üzerine oturdukları taht anlamındadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim Belkıs'ın tahtı hakkında şöyle buyurmaktadır: "...Kendisine (kralların muhtaç olduğu) her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var." (Neml, 23)
                    Gerçekte arş güç ve sultanın simgesi sayılır ve kendi dilimizde bunu ifade etmek için "taht" kelimesini kullanırız. Arap şairi diyor ki:
                    Mervan oğullarının tahtı devrildi;
                    Sahip olduğu tüm nimetlere rağmen devrilen Humeyra’nın tahtı gibi.
                    Kesinlikle bu gibi yerlerde tahttan maksat ağaç veya metalden yapılan taht ve onun yıkılmasından maksat onun zahiren yıkılması değildir. Tahta oturmak makam ve yücelik kazanmayı, yıkılması ise devlet ve hükümetin yok olmasını ifade eder.
                    Arşın güç ve sulta simgesi olmasındaki nokta, geçmiş emir ve padişahların memleketin işleriyle ilgilenmek için arş diye adlandırdıkları bir tahtın üzerinde oturması, vezirlerle padişahın dostlarının ise onun etrafında halka oluşturmaları, padişahın oturmuş olduğu taht üzerinden memleketin işlerini idare etmek için emirler vermesi ve memleketin oradan yönetilmesidir; işte bu nedenle zamanla arş veya arşa oturmak ya da arsa istila etmek sulta ve güç kurmayı ifade etmek anlamına gelmiştir.
                    Son olarak hatırlatılması gereken nokta, arş ve serir kelimelerinin aynı anlamda olmalarına rağmen "arş" sözcüğünün genellikle güç ve sulta olarak kullanılmasıdır; oysa her iki sözcük insanın üzerinde oturup yaslandığı normal bir divan ve taht anlamını taşırlar. Örneğin, Hz. Süleyman (a.s) bir padişah olan Belkıs'ın tahtının getirilmesini istediği zaman "arş" sözcüğünü kullanmaktadır:
                    "...Onların bana teslim olarak gelmelerinden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?" (Neml, 38)
                    Fakat normal bir oturma yeri olarak tahttan bahsedildiği zaman "serir" veya "erike" kelimesini kullanmaktadır; nitekim şöyle buyuruyor:
                    "Nimet cennetlerinde serirler=tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar." (Saffat, 43-44)
                    Ve bazen de buyuruyor ki:
                    "Onlar erikelere=divanlara dayanırlar..." (İnsan, 13)
                    Buraya kadar ayetin içeriğiyle tanıştıktan sonra ayetteki karinelere de dayanarak ayetin gerçek maksadını daha iyi anlayabiliriz.
                    Kur’an-ı Kerim Allah Teala'nın arşa "istiva"sından bahsettiği yerlerde sürekli ayetin öncesi ve sonrasında ilahi gücün mazharları söz konusu edilmiştir.
                    Şimdi bu konudaki yedi ayetten ikisini inceleyelim:
                    1- "Rabb'iniz o Allah'tır ki; gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra Arşa istiva etmiştir. Gündüzü kovalayan geceyi, gündüzün üstüne örtmektedir. Güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyette (yaratan O'dur). İyi bilin ki, yaratma ve emir O'nundur. Alemlerin Rabbi Allah, ne uludur." (A'raf, 54)
                    2- "Rabb'iniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istiva etti. Emri, tedbir (buyruğunu icra) eder (yaratıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb'iniz Allah budur. O'na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?" (Yunus, 3)
                    Bu iki ayette Allah’ın alemdeki güç ve hakimiyeti çeşitli tabirlerle açıklanmış ve başlıca şunlara işaret edilmiştir:
                    1- Allah Teala gökleri ve yeri altı merhalede yaratması.
                    2- Gecenin, gündüzü örtmesi.
                    3- Gecenin gündüzü takip etmesi.
                    4- Güneş, ay ve diğer yıldızların Allah'ın emrine boyun eğmeleri.
                    5- Yaratmanın O'na mahsus oluşu.
                    6- Hükmün O'na mahsus oluşu.
                    7- Varlık aleminin O'ndan başka yöneticisinın olmayışı.
                    8- Alemde hiçbir tabii illet (şefaatçi) O'nun izni olmaksızın geçerli ve etkili olmadığı.
                    9- Allah’ın sonsuz bir yüceliğe sahip oluşu.
                    10- Böyle yüce bir varlığın tapınılmaya lâyık olduğu.
                    Şimdi bu üç noktaya, yani:
                    Kur’an-ı Kerim ve lügatte "istiva"nın istila ve sulta anlamında olduğuna
                    2- Arş ve serir birbirinden farklı anlamlar taşıdığı ve arşın güç ve kudret simgesi anlamında kullanıldığına,
                    3- Allah Teala'nın arşa istivasından söz edilen yedi ayette, Allah'ın arşa istivası sürekli ilahi güç ve kudret mazharlarının beyanıyla birlikte gelmesine dikkat ederek
                    "Allah Arş'a istiva etmiştir" ayetinin veya "O Rahman, Arş'a istiva etmiştir" ayetinin gerçek anlamını elde etmeye çalışmalıyız.
                    Acaba gerçekten Kur’an-ı Kerim, Allah’ın güç ve kudret mazharlarından bahsederken bu arada Allah Teala'nın tahta oturmasını mı söz konusu etmek istemiştir, yoksa bu ayetin başka bir anlamı mı vardır? Bizce ayetteki ifade edilen ana fikre dikkat edilirse, açıkça şu gerçek anlaşılır ki maksat Allah’ın neüzübillah bir padişah gibi tahta oturması değil, Allah Teala'nın varlık alemine istilasıyladır. O kudret ve izzet varlık alemine hüküm sürmekte, kudret arşından yaratılış aleminin işlerini yönetmektedir; ne O'na engel olacak bir şey ve ne de bir yardımcısı var; işte bu yüzden ona tapmak gerekir.
                    Başka bir tabirle, eğer "istiva" oturma anlamında değil de her yerde sulta ve hüküm sürme anlamını ifade etmek için kullanılıyorsa ve arş da Arapça'da güç ve kudret markezi, memleketi yönetme sembolüyse ve Kur’an-ı Kerim güç ve kudret mazharlarını beyan ederken Allah'ın arşa istivasından bahsediyorsa, bu durumda bu cümleden, O'nun sürekli izzet ve yücelik makamına sahip olup alemi yönettiği, bu konuda hiçbir yardımcıya ihtiyacı olmadığı ve hiçbir şey ve hiçbir kimsenin ona engel olmadığı anlaşılmaktadır.
                    Bu cümleyi bu şekilde tefsir etmek onun önceki ve sonraki cümlelerle anlam bütünlüğünü sağlamaktadır.
                    Bu şekilde ayetlere anlam vermeye tevil diyorlarsa, bu ayette arşın güç ve kudret sembolü anlamında kullanıldığını, ağaç veya metalden yapılmış taht anlamındaki lügat anlamı kastedilmediği ortaya koyduğu içindir; işte böyle bir tevil reddedilmemektedir. Reddedilen tevil, ayetin zahiriyle tamamen farklı olan tevildir; oysa söz konusu ayetin zahiri anlamı da bu karineler ışığında beyan ettiğimiz şekildedir.
                    Önceki ve sonraki cümleleri dikkate almayarak, bu cümlenin Allah Teala'nın gerçekten tahta oturduğu veya onun üstüne oturduğu şeklinde tefsir edilirse, bu cümle ne ayetlerdeki karinelerle ve ne de edebiyat kurallarıyla bağdaşır; çünkü böyle bir anlam onun öncesi ve sonrasıyla uyumunu bozar.
                    Bu geniş bahisten anlaşılıyor ki, müteşabih ayetin tevili onun zahirinin aksine yorumlanması anlamında değil, ayetin maksadını net olarak anlamak için ayeti diğer ayetlerden elde edilen genel ve kesin bilgiler çerçevesinde ve onun akışını göz önünde bulundurarak incelemek anlamındadır.
                    Ayeti zahirinin aksine yorumlamak anlamında ki tevil, sadece batıni tefsirlerde kullanılan yanlış bir yöntemdir.
                    Müfessir kesinlikle ayeti onun zahirinin aksine yorumlayamaz. Kur'an'ın zahiri onun nasları gibi hüccettir; zahirin aksine açık bir delil olursa ve insanlar arasındaki ifade kuralları gereği bir cümleyi zahirinin aksine olan başka belirli bir anlamda tefsir etmek yaygın olursa o başka tabii; aynen genel bir sözcük kullanıp onun belli bir anlamını veya mutlak bir sözcük kullanıp gerçekte onun kayıtlı anlamını kastetmek gibi.
                    ………………………..

                    Kur’an’da Arş kelimesinin geçtiği ve yukarıdaki soruda da gündeme gelen bir ayet de şöyledir:
                    “O, hanginizin ameli (haal-ü hareketi) daha güzel olduğu (hususunda) sizi imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde (aşamada) yaratandır. (Bundan evvel ise) O’nun Arşı sıvı-akıcı maddenin üzerinde idi.. And olsun ki “Ölümden sonra muhakkak yine diriltileceksiniz” desen kâfir olanlar mutlaka “Bu, apaçık bir aldatmadan başka (bir şey) değildir” derler.” (Hud, 7)

                    Bu ve diğer ayetlerdeki karineleri dikkate aldığımızda bu ayette Arş’tan Allah’ın kudretinin kastedildiğini anlarız.
                    Ayette dikkat edilmesi gereken nükte şudur ki “Kane” tabiri kullanılmıştır. “Onun Arşı sıvı-akıcı maddenin üzerinde İDİ.” Yani şu an öyle değil; yaratılışın başlangıcında yaratılış sıvı-akıcı olan bir maddeden başlamıştır. Başka ayette bunu duman şeklinde gözüken sıkışmış gaz olarak ifade etmiştir. Rabbimizin kudreti önce onda tecelli etmiş, daha sonra içinde meydana gelen değişimler, patlamalarla galaksiler, yıldızlar, gezegenler kısacası kainat Allah’ın kudret ve iradesiyle meydana gelmiştir. Bu ayette kastedilen şey, diğer bir ayette daha çık bir ifadeyle dile getirilmiştir:
                    “O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her şeye sıvı-akıcı olan maddeden hayat verdik. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya, 30)

                    …………………
                    Diğer bir ayette ise şöyle buyurmaktadır:
                    “Arş'ı taşıyanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.” (Mu’min, 7)
                    Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldı ki Kur’an’da geçen bir çok ayette kullanılan Arş kelimesinden maksat Allah-u Teala’nın kudret, hakimiyet ve tedbiridir. Özellikle “istiva” kelimesi bunu ifade ediyordu. Diğer bir çok ayetten Allah-u Teala’nın alemdeki hakimiyet ve tedbirini, onun izni ve kudretiyle yürüten vesileler olduğunu anlıyoruz ki bunların başında melekler geliyor. Naziat suresinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İşi tedbir eden (evirip çeviren-yöneten) meleklere yemin olsun.” (Naziat, 5)
                    Bu açıklamalarla anlıyoruz ki yukarıda “Arş'ı taşıyanlar” cümlesinde kastedilen, Allah’ın alemdeki hakimiyet ve tedbir sorumluluğunu taşıyan melekler demektir. Haşa Allah’ın maddi tahtını taşıyanlar değil…
                    …………………
                    Yukarıdaki bazı ayetlerden, yine başka bazı ayetlerde Allah-u Teala için kullanılan “yüce arşın sahibi” tabirinden, Allah’ın kudret ve hakimiyetinin tecelli ettiği bütün kainat da kastedilmiş olabilir, aşağı alemin karşısı, yüce alem, madde aleminin karşısı madde ötesi alem de kastedilmiş olabilir. Yine her şeyi kapsayan ve hakkın kudretinin de bir başka nişanesi olan onun sonsuz ilmi de kastedilmiş olabilir. Nitekim bunları teyid eden birçok hadis de Ehlibeyt kanalıyla nakledilmiştir.
                    ………………..

                    Son olarak Kıyamet günüyle alakalı iki ayette de yine Arş tabiri kullanılmıştır ki bunların da tevilini açıklayarak bu konuyu noktalamak istiyoruz.
                    “Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir.” (Zümer, 75)
                    “Ve gök yarılır; artık o gün çözülüp parçalanır.* Melekler göğün etrafındadırlar. O gün Rabbi’nin Arş’ını onların üstünde taşıyan sekizdir.” (Hakka, 16-17)
                    Bu ayetlerde geçen Arş kelimelerini de önceki ayetlerde bulunan açıklamalar ışığında açıklamak ve makul tevilini ortaya koymak mümkündür. Dedik ki Arş’ın asıl anlamı, kudret, hakimiyet ve tedbirdir. Dolayısıyla bu dünyada Arş’ın taşınmasından maksat eğer Hak Teala’nın hakimiyet ve tedbirine vesile olmak, bu sorumluluğu taşımak ise, aynı şey Kıyamet günü için de geçerlidir. Yani o gün Rabbimizin tedbir ve hakimiyet vesileleri sekizdir. Bu sekizden maksat, acaba sekiz fert mi, yoksa sekiz grup mu, yine bu sekizin meleklerden mi olacağı, yoksa meleklerden üstün bazı varlıklar mı, örneğin bazı peygamberler ve Allah’ın yüce kulları mı, ya da bazılarının melekler, bazılarının ise diğerlerinden olacağı hususunda ayetlerde açıklama yoktur. Ama bazı hadislerden bunların bir kısmının bazı yüce peygamberlerden ve Allah’ın velayet sahibi kullarından olacağına dair açıklamalar vardır.
                    ………………...
                    Bilahare bazı alimler-tefsirciler ayetlerde geçen Arş tabirlerinin bazısında, “Alemin tedbir ve yönetim merkezinin” de kastedilmiş olabileceğini söylemişlerdir. Yani âlemde Hak Teala’nın emirlerinin indiği, ilminin yansıdığı, hakimiyet ve tedbir vesilelerinin (melekler gibi) sorumluluk üstlendiği bir merkez kastedilmiş olabilir diyorlar. Bu da uzak bir ihtimal değildir. Bu anlamı dikkate alırsak, birçok ayette bulunan ifadeler de bu doğrultuda yorumlanabilir. Yüce Arş’ın sahibi gibi… Bazı meleklerin Arşı taşıması gibi, yani orada sorumluluk üstlenmeleri (ki hadislerde bunların bu dünyada sayısının dört, ahirette ise sekiz olduğu vurgulanmıştır ki sekiz sayısı Hakka suresinin 17. ayetinde de geçmektedir). Aynı şekilde bazı meleklerin Arş’ın etrafında dönerek Allah’ı tesbih etmeleri gibi…
                    …………………..
                    Son olarak bir noktayı da hatırlatıp bitirelim. O da şudur ki bizim kainatın sırları, Hak Teala’yla ilgili bilgilerimiz okyanustan bir damla bile değildir. Dolayısıyla bu gibi müteşabih ayetleri, ayetlerdeki karineler ve bazı hadislerdeki açıklamalara dayanarak Hak Teala’ya yakışacak bir şekilde açıklayıp tevil etmeye çalışıyoruz. Ama bizim nakıs ve sınırlı aklımızla anladığımız ve ortaya koyduğumuzun dışında, hatta onlara aykırı olan bir takım gerçekler de olabilir. Dolayısıyla bütün bu açıklamalara rağmen yine de en iyisini Rabbimiz biliyor deyip geçmemiz lazım.
                    Çeşitli ihtimalleri içinde barındıran bu tür müteşabih ayetleri kati bir dille bu kesin böyledir demek ya da anlamak için bir parça kafa yorma yerine kökten kalkıp da inkar etmek, hatta alay konusu yapmak, ancak aklı kıt zavallı ve akıbetini düşünmeyen bedbahtların işidir. Tarih boyunca inkarcılar, alaycılar ne kazandılar ki bunlar da onu kazanmış olsunlar?!
                    Evet, bu da Allah’ın imtihan yollarından birisidir. Bizlerin teslimiyetini ölçmek, kalbinde maraz olanların ortaya çıkmasını sağlamak için. Nitekim bu gerçeği Rabbimiz Al-i İmran suresinin 7. ayetinde dile getirmiştir.
                    HASBUNALLAH

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                      bilim adamları yaratılışın sıvıdan başladıgını buldular.

                      http://www.scienceagogo.com/news/200...runc_sys.shtml

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                        Selamlar.
                        Musa Aydın hocanın gereğinden uzun yazısını üşenmeden okudum.Konuya ilişkin olarak uzun yazıları swvmwdiğimde kısa keseceğim.
                        Ragıp'ın El Müfredat eserinde Arş için şöyle demiş.''Taht,saray:Bütün varlıkları kapsayan -yedi kat göğün- ve ''Kürsi'' nin ötesinde ,hepsinden büyük ,hepsini kuşatan bir kesim.

                        İşin özüne gelirsek Mü'min suresi 7 ayet şöyle.
                        Abdulbaki Gölpınarlı : Arşı taşıyanlarla onun çevresindekiler, Rablerine hamd ederek onu tenzîh ederler ve inanırlar ona ve inananlara yarlıganma dilerler, Rabbimiz derler, rahmetin ve bilgin, her şeyi kavramış, kaplamıştır, artık tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları yarlıga ve koru onları, yakıp kavuran cehennem azâbından.

                        Şimdi olay şu.

                        Bu melekler neyi taşıyor.

                        Tanrının gücünü-Kudretini-egemenliğini mi ? Böyle saçmalık olur mu ya hu?

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                          MUSA HOCANIN O MUKEMMEL YAZISI SANA YETMEMİŞ.EEINSNA KORSE GOREMIYOR.HOCANIN UZUN YAZISINDA BU KISMADA CEVAP VERMİŞ. DEMEK KI IYI OKUMAMIŞSIN VEYA OKUDUNDA...... KALBIN GORMEK ISTEMEDI...

                          ALLAH HERSEYI KUSATMISTIR AYETINE RAGMEN NEREYE DONERSENIZ ALLAHIN YUZU ORADADIR AYETINE RAGMEN KURANDA ALLAH CISMANIDIR DEMEN IKI OLASILIGI DOGURUYOR

                          ISTIVA KELIMESININ NORMAL OTURMA KELIMESINDEN FARKLI OILDUGUNU HOCAMIZ ISPTALADI.MELEKLERIN ARŞI TAŞIMASI ISE YONETIMIN GOREVLERINI TUTMAK MANASINDA OLABILIR DEDI.AMA NIYE YAZAYIM KI ANLAMAMAK ICIN ....KURANDA SORUN ARAMAK ICIN UGRASACAKSIN.

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                            Nereye dönerseniz Allahın yüzü işte oradadır. (Bakara 115 )

                            Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, herşeyi kuşatandır (NISA 126)

                            "Gözler O'nu göremez; hâlbuki O, gözleri görür." (En'am, 103)

                            BU ARADA KURANDA GEÇEN BAZI KAVRAMLARIN MECAZI OLDUGUNUN ISPATI

                            10 - Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. FETIH SURESI

                            YANI ALLAHIN ELI ONLARIN UZERINDE DEYINCE ALLAH DIREK ONLARIN ELINDE MI TUTTU...İŞTE ATEISTLER O KADAR AKILDAN YOKSUN VARLIKLAR KI BU AYTELERI ANLAYACAK ILME SAHIP OLMADAN YORUM YAPIYORLAR

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                              Bir alimizin bu konu hakkında görüşleri:



                              Arşın sözlük manası tahttır, bizim asla tarif edemeyeceğimiz âlemlerin rabbinin tahtı anlamındadır.
                              Arş, hükümdarların üzerinde oturdukları taht demektir. Bu kelime, kimi zaman kinaye yolu ile hükümdarlık makamı anlamında kullanılır.
                              Ragıp İsfahanî el-Müfredat adlı eserinde bu kelime hakkında şu açıklamayı yapıyor: "Arş, aslında üstü örtülü ve gölgelikli şey demektir. Çoğulu "urûş"dur. Bazılarına göre arş, en üstteki felek ve kürsî de yıldızlar feleğidir. Bu görüşü ileri sürenler, Peygamberimizin (s.a.a), 'Yedi gök ve yedi yer, kürsîye nispetle uçsuz bucaksız bir çöle atılmış bir halka gibidir. Arşın yanında kürsî de öyledir.' şeklindeki hadisini delil göstermişlerdir."

                              Öteden beri yerleşmiş olan geleneğe göre, toplumların önderleri, liderleri, hükümdarları özel oturma yerlerine sahiptirler. Bunlarla, sıradan halktan ayrılırlar. Minderler ve koltuk yastıkları gibi. Bu ayırımcılık, nihayetinde sedirlerin ve tahtların icat edilmesine vardı, hükümdarlar için arş yapıldı ki bu, en yüce, en yüksek oturma yeridir ve hükümdarlara mahsustur. Böylece taht ve egemenlik birbirinden ayrılmaz oldu. Sonuçta, taht denince hemen akla egemenlik geldiği için taht (arş), egemenlik anlamını taşıyan ve saltanat makamını simgeleyen bir kelime oldu. Ülkenin yönetimi ile ilgili bütün yetkilerin dizginleri buraya varıp dayanır, burada birleşir.

                              Kuran müfessirleri, bu kavramdan maksadın ne olduğu hususunda ayet ve rivayetlere dayanarak değişik görüşler ortaya koymuşlardır.Bir grup âlime göre; maksat kinaye yoluyla Allah'ın âlemi idare etmesi, her şeyin onun isteği ve izni doğrultusunda hareket etmesidir.

                              Arş kelimesi Kuran'da dört yerde taht manasında kullanılmıştır: Yusuf suresi ayet 100 ve Nahl suresinin 23,38,42. ayetlerinde.

                              Allah'ın arşı manasında ise 21 yerde geçmiştir ki genellikle istiaridir, nitekim arş kelimesi Kuran'ın en önemli müteşabih ayetlerinden biridir.

                              Bu ayetlerde gecen ilahi arştan maksadın ne olduğu hakkında ihtimaller şunlardır:
                              1. Arştan maksat Allah'ın saltanat ve âlemi idare makamıdır, bunu da özellikle ayetlerde arş kelimesinden sonra tedbir yahut ona benzer kelimelerin kullanılmasından anlamaktayız. Örneğin Yunus suresinin 3. ayetinde şöyle buyrulmuştur: "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'tır." (Yunus,3.)
                              2. Bir diğer ihtimal ise, arştan maksadın gerçek ve özel bir varlık olduğunudur. Nitekim Tevbe suresinin son ayetinde şöyle geçmiştir: "O yüce Arş'ın sahibidir." (Tevbe,129.) Görüldüğü gibi ayetin zahirinden de anlaşılan arşın bir varlık olduğu ve Allah'ın da onun rabbi olduğudur.
                              3. Arşın ne olduğu hakkında söylenen üçüncü açıklama; bu iki ihtimalin toplamıdır. Yani bazı ayetlerde arştan maksat gerçek bir varlık bazı ayetlerde ise Allah'ın idaresi kinaye yoluyla kastedilmiştir.

                              Allame Tabatabai arş hakkında şunları yazmaktadır: Arş dışta olan hakikatlerden bir hakikattir. "Sonra arşa istiva etti" ayetinde yüce Allah'ın âlemin idaresini kapsadığı anlatıldığı gibi, bir diğer hakikat olan; âlemdeki tüm idare orada toplanmış ve her şey oradan kontrol edilmektedir gerçeğine de değinilmektedir. Ayrıca arşın hakiki bir varlık olduğu; Muminun:7,Hakke:17 ve Zümer:74'ten de anlaşılmaktadır.

                              Masumlardan nakledilen bazı rivayetlerde, arşın gerçek bir varlık olduğu ve meleklerinde onu taşıdığı bildirilmektedir. İmam Sadık'a (a.s) arş ve kürsînin ne olduğu soruldu, İmam şöyle buyurdular: "Arşın birçok sıfat ve özelliği bulunmaktadır, Kuran'ın hangi ayetinde arş kelimesi kullanılmışsa onunla alakalı olan sıfat kullanılmıştır. Örneğin: "O yüce Arş'ın sahibidir" Ayetindeki yüce arştan maksat büyük ve yüce mülktür yahut "Rahman arşa istiva etti" ayetinden maksat da Allah'ın tüm mülküne ihata etmesi ve her şeyin niteliğini bilmesidir.

                              Bu kelime kürsî ile birlikte kullanılacak olsa, kürsînin anlamının dışında bir anlam kazanacaktır. Zira arş ve kürsî gaybın iki büyük kapısıdır, ikisi de bizzat gaybdırlar ve gayb olmakta eşittirler. Şu farkla ki kürsî gaybın zahiri kapısıdır; her şeyin oluşumu ve doğuşu o kapıdandır, lakin arş gaybın batini kapısıdır yani oluşan varlıkların niteliğinin bilinmesi, sınır ve mekânlarının belirlenmesi, taktirleri, irade sıfatları ve tüm varlıkların başlangıcı-sonucunun bilinmesinin hepsi o kapıdandır."


                              "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                              "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: kuranı kerimde güneşin suda battığımı söylenmektedir?

                                Açıklama için teşekkürler Beyza.

                                Arşın maddi bir yer olduğu ,yada maddi bir anlamı olduğu bu açıklamalardan da anlaşılmış oldu.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X