Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kur'an'ı Kur'an'a sorduğumuzda..

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kur'an'ı Kur'an'a sorduğumuzda..

    1) Allah’ın kelâmıdır. Kelâm sıfatının, tüm diğer vahiyler gibi, başı arşta ayakları arzda olan bir tecellisidir.

    2) Arapça bir hitaptır. Arapça Allah’ın dili değil Kur’an’ın dilidir ve hiçbir tercüme Kur’an değildir.

    3) Tevatür yoluyla nakledilmiştir ve Allah’ın koruması altındadır. İndiği ilk günden itibaren binlerce inananın hafızalarında, gönüllerinde, hayatlarında ve yazılan mushaşarda taşınarak bugünlere gelmiştir.

    4) Anlaması kolaylaştırılmış, bizzat kendi kendisini tefsir eden apaçık bir hitaptır. O, her okuyanın kendine göre anlam verdiği bir hitap değil, murad-ı ilâhiyi taşıyan bir hitaptır.

    5) Mucizedir. Önceki Peygamberlere verilen mucizeler göründüğü zaman ve mekânla sınırlıydı ve tarihseldi, Kur’an ise zamanlarüstü yaşayan bir mucizedir.

    6) Evrenseldir. Sadece belli bir mekana ve zamana değil tüm insanlığa rehber olarak gönderilmiştir.

    7) Kapsayıcı ve bütüncüldür. Hayatın her alanına dair değişmez değerleri ortaya koyar.

    8 ) Hidayet, nur ve furkandır. İnsana rehberlik eder, doğruyu yanlıştan ayırır ve karanlık akılları ışığıyla aydınlatır.

    9) Parça parça inmiştir. Çünkü Kur’an hayat kitabıdır ve ilâhi bir inşâ projesi olarak hayata anlam katmak için gönderilmiştir.

    Sözün özü, Kur’an okumak ucu cennete ulaşan bir yolculuğa çıkmaktır. Tıpkı Hz. Peygamber’in dediği gibi: “Kur’an okuyan kimseye şöyle denir: Oku ve yücel! Dünyada okuduğun gibi oku! Makamın, son okuyacağın âyetin olduğu yerdedir.” (Tirmizî, Fedailu’l-Kur’an 17).

    Şuara 192-196, İsra 106 ve Âl-i İmran 3-4’ten yola çıkarak Kur’an’da Kur’an’ın tarifi şöyledir: Âlemlerin Rabbinden emin bir elçi vasıtasıyla ebedi hakikatin anlam ve amacına uygun olarak Hz. Muhammed aleyhisselamın kalbine açık ve anlaşılır bir Arapça ile insanlığa iletilmek üzere indirilen, önceki vahiylerde yer alan ezeli hakikatleri bünyesinde taşıyan ve onları tasdik eden, insanlığa yol gösteren ve iyiyi kötüden ayıran ilâhi kelâmdır.

    Kur’an’ın kendi tarifinde, vahyin Arap diliyle indirilişi doğrudan Kur’an’ın bir sıfatı olarak yer alır (Kur’ânen ‘arabiyyen). Kur’an’ın Arapça oluşunun vurgulanması, zımnen “anlaşılabilsin diye beşer türünün konuştuğu dillerden bir dille indirildi” vurgusunu taşır. Fakat bu zımni vurgu Arapça’nın vahyin sıfatı olduğu gerçeğini değiştirmez. Arapça’nın Kur’an vahyinin sıfatı olması demek, son tahlilde Kur’an’ın bir dili olduğunu söylemektir. Zira her peygamber kendi kavminin diliyle gönderilmiştir (14:4). Bunun da gerekçesi mesajın anlaşılmasıdır.

    Kur’an vahyinin Arapça ile gönderilmesi vahyin mesajının evrensel olmasına mani değildir. Zira mâna ruh, lisan o ruhun üşendiği beden gibidir. Nasıl ki beden ruhun aracı ise, dil de mânanın aracıdır. Kur’an’daki hakikatlerin önceki kitaplarda da beyan edildiği söylenmiştir (26:196; 87:18-19). Önceki kitaplar ise farklı dillerde indirilmişti. Kur’an’ın nazmı mânasındadır ve mâna bir dilin lafızlarına hasredilemez. Hele bu mâna zamanlar ve zeminler üstü vahyin mânasıysa, bu daha bir böyledir. İlâhî kelâm kelimelerin kalbine inmiş, Arapça lafızlar yüce mânaları taşıyan birer kab olmuştur. Mânalar kabın şeklini almış, kab mânaların boyasıyla boyanıp haliyle hemhal olmuştur. Lafız ve mâna et ve tırnak gibi birbirine kaynamıştır. Bilincin mânaya değebilmesi için önce lafza değmesi gerekir. Yani kabın içindekine ulaşmanın yolu kaba ulaşmaktan geçer.


    #2
    Ynt: Kur'an'ı Kur'an'a sorduğumuzda..

    Kur'an nasıl bir kitaptır?




    'Bu, içinde hiç bir şüphe olmayan ve sakınanlara yol gösterici bir kitaptır.’ (2/Bakara, 2)

    Müslümanım diyen herkesin elinden, dilinden, hafızasından düşürmediği; sorulduğunda herkesin hakkında bir çok tanım ve açıklama getirebileceği bir kitaptır: KUR’AN.

    Evet, gerçekten de Kur’an hakkında, onun ehemmiyeti ve önceliği konusunda müslümanım diyen herkesten birçok şey duyabilirsiniz. Bu insanlar örf olarak duydukları ve yayın organlarından okuduklarını aktarabilirler. Kısacası Kur’an; içinde bulunduğumuz toplum fertlerinin, üzerinde doğru veya yanlış fikir beyan edebilecekleri ve kutsallığı hakkında hemfikir olabilecekleri yegane kitaptır. Ancak hemfikir olunamayan bir husus varsa, o da; “Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğu” sorusuna verilen cevaplardır. Bu soruya, en az sorduğunuz kişi sayısı kadar göreli ve muhtelif cevaplar alabilirsiniz. Ama gariptir ki; sorunuzun cevabını yine bizzat Kur’an’da arayan, cevabını Kur’an’dan veren pek az kişi bulabilirsiniz.

    Sosyal yaşantımızdaki birçok konuda olduğu gibi yanlış, fakat yaygın olan geleneksel anlayış Kur’an’ın tanımı konusunda da hakimdir. Geleneğin bize getirdiği Kur’an anlayışına baktığımızda, Kur’an’ın kendini tanıtımıyla çelişen birçok durumla karşılaşırız. En genelde Kur’an mezarlıklarda veya hastaların başında okunan bir kitaptır. Veya mübarek gün ve gecelerde(!) okunup bire-on veren sevap kitabıdır. Ya da özellikle Ramazan aylarında, vesair günlerde imamlarımızın(!) ekmek teknesidir. Üfürükçülerin muska kitabı, hastalarımızın şifasıdır(!). Şeyh ve müritlerin evrâd, kâri ve kurralarımızın tecvid kitabıdır. O (Kur’an) her bir vakit için ayrı ayrı makamlarla okunmalı, tecvidsiz okunmamalıdır(!). Ramazan ayında dört bir yanda mukabelelere gidilmeli, istenilen bir işin gerçekleşmesi için kırk yasin okunmalıdır.

    Kur’an-ı Kerim’ler gösterişli ve pahalı kaplar içinde evlerin en nadide ve eve gelenlerin rahatça görebilecekleri yere asılır. Yaldız ve simlerle, pano ve levhalara yazılmış, hat sanatıyla süslenmiş olan Kur’an ayetleri, bırakın anlamayı okunması bile çoğu zaman mümkün olmayacak bir şekilde evlerin girişlerinde sergilenir. Kazanç ve ticareti artırsın diye ticarethanelere ayet ve dualar asılır ya da bazı surelerin yazıldığı küçük enamlar nazarlık olarak kullanılır. Bu bağlamda, daha birçok örnek verilebilir.

    Bazılarına göre ise Kur’an, bilim ve tekniğin kaynağı, birçok fen ilminin ana kitabıdır. Vaiz efendilerin dillerinden düşürmediği; Batılıların uzaya gitmesine, elektriğin bulunmasına kaynaklık eden öncü kitap; dilciler için sanatsal ve şiirsel özelliği yüksek belağat kitabı; usulcülerin anlaşılmasını kolaylaştırmak adına daha da anlaşılmaz bir labirent haline getirdiği bilmece kitabı; Ve bütün bunları Kur’an’ın asıl tanım ve amacı imiş gibi ortaya koyan gazete, dergi ve kitaplar...

    Kur’an tahrifattan uzak ve korunmuş olarak elimizde olmasına rağmen onun hakkındaki bu tür yanlış anlayışların temelinde Kur’an’dan uzaklaşmanın getirdiği katı gelenekçilik ve kör taklitçilik yatmaktadır. İslam’dan önceki Kitap Ehli’nin Kitab’ı göz ardı ederek gereği gibi okumamaları şeklinde kendini gösteren yanlış tavır; “önceki alimler her şeyi hallettiler, zaten Kur’an’ı herkes anlayamaz” şeklinde tezahür etmektedir. Oysa Kur’an birçok ayetiyle bu tür yanlış görüşleri reddetmektedir (54/Kamer, 17, 22, 32, 40...).

    Bu yazıdaki amacımız; Kur’an’a getirilen yanlış tanım ve bu tanımlardan beslenen yanlış anlayışlar karşısında Kur’an’ın kendisine getirdiği tanımlamaları ve açıklamaları ortaya koymaktır.

    Kur’an hakkındaki bu yanlış tanım ve anlayışların en genelde ortak özellikleri, Kur’an merkezli olmadıklarıdır. Sözkonusu anlayışlar Kur’an’ın kendisine getirdiği tanımlarla benzeşmediği gibi, birçoğu da çelişmektedir.

    Kur’an hemen ikinci suresinin başında kendisini tanıtmaktadır: "Bu içinde hiç bir ŞÜPHE olmayan ve sakınanlara YOL GÖSTEREN bir kitaptır." (2/Bakara, 2). Bu bağlamda şu ayetlere de bakılabilir: (3/Âl-i İmran, 138; 32/Secde, 2.)

    Kur’an’ın anlaşılmayacağı, anlayabilmek için ciltler dolusu kitap okumak gerektiği şeklinde ileri sürülen görüşleri; "Biz onları anlayasınız diye indirdik" (12/Yusuf, 2); "Akledesiniz diye indirdik" (43/Zuhruf, 3); "Güçlük çekesiniz diye indirmedik" (20/Tâhâ, 2); "Öğüt alasınız diye kolaylaştırdık" (54/Kamer, 17, 22, 32, 40) şeklindeki ayetler reddetmektedir.

    Kur’an’ın bazı kelime ve kavramları üzerine anlamsız ve uzun tartışmalara girenler içinse Kur’an açık ve net bir duyuruda bulunuyor: "Andolsun biz Kur’an’da insanlara her çeşit durumu-misali tekrarlayarak türlü türlü anlattık, ama insanlar anlamsız tartışmalara her şeyden daha çok düşkündür."(18/Kehf, 54). Aynı bağlamda (6/En’am, 105)’e bakılabilir.

    Kur’an insanlar için ŞİFA’dır. Ancak bu şifa oluşu, yaygın olarak algılandığı biçimiyle biyolojik hastalıklara şifa olması değildir. Kur’an toplum ve fertteki şirk hastalıklarına şifadır. İman edenlere rahmet ve hidayettir.
    "Ey iman edenler; size Rabbınızdan bir ÖĞÜT, göğüslerde olana bir ŞİFA ve inananlara da RAHMET ve HİDAYET gelmiştir." (10/Yunus, 57). "...De ki: "O (Kur’an) inananlara HİDAYET ve ŞİFA’dır." (41/Fussilet, 44). Ayetlere dikkat edilirse ŞİFA, hidayet ve rahmetle eş anlamda kullanılmıştır. İnsanlar Kur’an’a yaklaşıp onu anlayarak yaşadıklarında hidayet ve şifaya ereceklerdir (17/İsra, 82).

    Kur’an anlaşılarak okunduğunda hakkı batıldan ayıran bir ölçüdür. "Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna hakkı batıldan ayıran (FURKAN)’ı indiren ne yücedir." (25/Furkan, 1; 2/Bakara, 185; 3/Âl-i İmran, 3-4).

    Kur’an insanlara gönderilmiş bir ilim ve hüküm kitabıdır. Bundan dolayıdır ki sosyal yaşantıda hüküm koyucu Kur’an insanlara gönderilmiş bir ilim ve hüküm kitabıdır. Bundan dolayıdır ki sosyal yaşantıda hüküm koyucu, azgınlaşan heva ve hevesleri kısıtlayıcıdır. ALLAH bu ilme göre yaşayanların velisi ve koruyucusudur. "İşte böyle onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen İLİM’den sonra onların hevalarına uyarsan artık ALLAH senin ne velin, ne koruyucundur." (13/Ra’d, 37; 2/Bakara, 145; 3/Âl-i İmran, 161).

    Kur’an HAKK’tır. Kur’an’ı anlayarak yaşayanlar HAKK’ı yaşamış ve yaşatmış olurlar.
    "De ki: “HAKK geldi, batıl yok oldu. Batıl zaten yok olmaya mahkumdur.”" (17/İsra, 81). Kur’an’ın bu ayetteki söylemine göre HAKK’ın geldiği yerde batıl yok olmak durumundadır. Şu anda batılın yaygın ve hakim oluşu müslümanların ellerindeki HAKK’ı gereği gibi yaşayamamaları, heva ve heveslerine uymalarındandır. "Sana gelen HAKK’tan sonra, onların hevalarına uyma." (5/Maide, 48; 34/Sebe, 49; 11/Hud, 120; 13(Ra’d, 1; 47/MUHAMMED, 2; 25/Furkan, 33).

    Kur’an şirk karanlığı içindeki toplumlara bir NUR ve Rabbimizden insanlara gelen bir BURHAN’dır. "...İndirilen NUR’a uyanlar, işte onlar felaha erenlerdir." (4/A’raf,157). "Ey insanlar: Size Rabbinizden bir BURHAN (delil) geldi ve size apaçık bir NUR indirdik."(4/Nisa,175).

    Kur’an insanların öğüt alması ve bu öğütle yaşamlarını düzenlemeleri için kolaylaştırılmış bir kitaptır. "Belki ÖĞÜT alırlar diye onu senin dilinle kolaylaştırdık." (44/Duhan, 58). "Andolsun bir Kur’an’ı ÖĞÜT olsun diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?" (54/Kamer, 17, 22, 32, 40).

    Kur’an ZİKİR’dir. Yani insanlar için bir hatırlatma ve öğüttür. "Sana da, bu ZİKR’i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, belki tefekkür ederler." (16/Nahl, 44). "Sen buna karşılık onlardan bir ücret istemiyorsun. O sadece alemler için bir ZİKİR’dir." (12/Yusuf, 104; 15/Hicr, 6; 36/Yasin, 69; 3/Âl-i İmran, 58; 21/Enbiya, 50).

    Kur’an insanlara anlatılması gereken ALLAH’ın bir lütfu ve nimetidir. "Ve Rabbi’nin NİMET’ini anlat." (83/Duha, 4; 2/Bakara, 211).
    [b]
    Kur’an kendisinde hiç bir müphemlik kalmayacak şekilde beyan edilmiş bir kitaptır.[/b] "İşte böylece türlü türlü, tekrar tekrar açıklıyoruz ki, sen ders almışsın desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice BEYAN edelim." (6/En’am, 105; 75/Kıyamet, 18-19).

    Kur’an gerekli yerlerde tefsir edilmiş bir kitaptır. "Onların sana getirdiği her duruma karşı biz de hak ile TEFSİR’i getiririz." (25/Furkan, 33).

    "(Kur’an) DİRİ olanları uyarmak ve kafirlere (azab) sözü hak olsun için (indirilmiş)dir." (36/Yasin, 70). Bu ayetin yer aldığı Yasin Suresi ne acıdır ki, genellikle ölüm ve mezarlıklara tahsis edilmiş bir suredir.

    Kur’an’ın şiirsel ve sanatsal özellikleriyle uğraşan insanlar içinse yine Yasin Suresi’nde açık ve net bir cevap buluyoruz. "Biz ona şiir öğretmedik (bu) ona yakışmaz da. O (kitap) bir ÖĞÜT’ten ve AÇIKLAYAN bir Kur’an’dan başkası değildir." (36/Yasin, 69).

    Ve Kur’an, müslümanların kendilerine tutundukları müddetçe fırkalaşmalarını önleyen, onları birarada tutan ALLAH’IN İPİ’dir. "Topluca ALLAH’IN İPİ’ne yapışın, fırkalaşmayın(ayrılmayın)." (3/Âl-i İmran,103).

    Görüldüğü gibi Kur’an’ın kendisine getirdiği tanımlamalar ve bu bağlamdaki açıklamalarla, yaygın olan geleneksel Kur’an anlayışı arasında büyük farklılıklar vardır.


    Ortadaki bu iki anlayışın birincisine, bizatihi Kur’an’ın yani ALLAH’ın kendisi kaynaklık etmektedir. İkincisine ise insanlar kaynaklık etmektedir. Burada bütün problem tercihle ilintilidir. Müslümana düşen; elbette ALLAH’ı tercih etmek, O’nun Kur’an hakkındaki yine Kur’an’da açıkladığı gerçeklere tabi olmaktır.
    Çünkü ALLAH hakkı, doğruyu söyler ve O’ndan daha güzel sözlü kimse olamaz (39/Zümer, 23).

    Hamd, sonsuz kerem sahibi Rahman’a; selam, yanlış geleneklerden sıyrılıp İbrahimî geleneğe uyan ve Kur’an’ı gereği gibi okuyup, yaşayan kullara olsun...

    Yusuf Aydın

    Yorum


      #3
      Ynt: Kur'an'ı Kur'an'a sorduğumuzda..

      bu ikinci yazı kalem dergisinden mi?

      çünkü ben bu yazıyı hatırlyıorum. Özellikle kırmızı yeri...

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X