Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

    Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
    Hamd alemlerin Rabbi Allah'a salatu selam onun Kutlu Habibine ve Resulün Ehlibeytine olsun. Lanetse onların tüm düşmanlarının üzerine olsun.


    Gelelim konuya. Türkçe'de yüzlerce Kur'an Meali var. Bunlardan en doğrusu hangisi ve neden? Bu soruya cevap verebilmek elbette ilim isteyen ve bir o kadar da araştırma gerektiren, aynı zamanda da veballi bir konudur. Bu konuda bildiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Konu benim açımdan tecrübelerim ve incelediğim ayetlerle sınırlıdır.


    Meallerde aslında inanç ve mezhep taassubu olmaması beklenirdi. Ancak Ehlibeyt mektebinin güzide alimleri hariç diğer yüzlerce mealde bu taassubu aşan kimse göremedim. Dahası bu mealler öyle hatalar yapmışlar ki mezhep taassubu ya da bir inancın izi değil sanki bir kopya çekmişliğin bir meali alıp aynısını aktarmışlığın izlerine rastlamak mümkün.


    İşte örnek olarak Tahrim suresi 4. ayetin meali:


    إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ
    [/size][color=rgb(0, 128, 0)]İn tetûbâ ilâllâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihul mû’minîn(mû’minîne), vel melâiketu ba’de zâlike zahîr(zahîrun).[/color]
    [/size]
    1.in: eğer, ise, keşke olsa
    2.tetûbâ: siz ikiniz tövbe etseniz (ki, mutlaka etmelisiniz)
    3.ilâ allâhi: Allah'a
    4.fe kad: çünkü olmuştu
    5.sagat: meyletti, kaydı
    6.kulûbu-kumâ: ikinizin kalpleri
    7.ve in: ve eğer
    8.tezâherâ: yardımlaşırsanız
    9.aleyhi: ona (karşı)
    10.fe: o zaman, o taktirde
    11.inne: muhakkak
    12.allâhe: Allah
    13.huve: o
    14.mevlâ-hu: onun mevlâsı
    15.ve cibrîlu: ve Cibril
    16.ve sâlihu: ve salih olanlar
    17.el mu'minîne: mü'minler
    18.ve el melâiketu: ve melekler
    19.ba'de zâlike: bundan sonra
    20.zahîrun: yardımcı
    [/size][/color][color=rgb(0, 0, 0)]İmam İskender Ali Mihr[/color][color=rgb(0, 128, 0)]:Siz ikiniz de Allah'a tövbe etseniz (ki, mutlaka etmelisiniz). Çünkü ikinizin de kalbi kaymıştı. Ve eğer O'na (Hz. Peygamber (S.A.V)'e) karşı yardımlaşırsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, O; O'nun (Hz. Peygamber (S.A.V)'in) Mevlâsı'dır, Cibril (A.S) ve mü'minlerin salih olanları ve bunlardan başka melekler de O'na zahirdirler (yardımcıdırlar).
    Diyanet İşleri:(Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.
    Abdulbaki Gölpınarlı:İkiniz de tövbe ederseniz Allah'a; çünkü gerçekten de gönülleriniz suça meyletmiştir; ve fakat Peygamberin aleyhine, birbirinize arka verirseniz artık o Allah'tır onun yardımcısı ve Cibrîl'dir ve inananların en temizi ve melekler de bunlardan sonra ona arkadır, yardımcıdır.
    Adem Uğur:Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
    Ahmed Hulusi:Eğer ikiniz (Ayşe ve Hafsa) Allâh'a tövbe ederseniz (ne âlâ); (yoksa) gerçekten kalpleriniz (Hak'tan) kaymış bulunuyor. . . Eğer O'nun aleyhine olarak birbirinize destek olursanız, muhakkak ki Allâh, O'nun Mevlâ'sıdır; Cibrîl de, iman edenlerin sâlihi de (Ayşe'nin babası Hz. Ebu Bekir; Hafsa'nın babası Hz. Ömer). Ondan sonra melâike de yardımcı olandır.
    Ahmet Tekin:'Eğer ikiniz de tevbe eder, günah işlemekten vazgeçip Allah’a itaate yönelirseniz isabetli olur. Kalplerinizde, kafalarınızda tevbeyi gerektiren bir kusur işlenmiştir. Eğer peygambere karşı, birbirinize arka çıkarsanız, bilin ki, Allah onun koruyucusu ve yardım edenidir. Bu yardımın ardından, Cebrâil, sâlih mü’minler, melekler de ona arka çıkarlar.
    Ahmet Varol:Eğer ikiniz Allah'a tevbe ederseniz (iyi edersiniz); çünkü kalpleriniz kaymıştır. [1] Ama eğer ona karşı birbirinize destek olursanız (bilin ki) Allah onun dostudur. Cibril ve mü'minlerin salihleri de. Bunun ardından melekler de (ona) destekçidirler.
    Ali Bulaç:Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
    Ali Fikri Yavuz:(Ey Hafsa ve Aişe, Peygambere ettiğiniz bu eziyyetten) eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz ne güzel; çünkü (Peygamberi dinlemek hususunda) kalbleriniz eğildi. Yok eğer (kıskançlık ederek) Peygamberin aleyhinde birbirinizle yardımlaşırsanız, bilmiş olunuz ki, Allah O’nun yardımcısıdır, Cebrâil de, müminlerin salih olanı da... Bunların arkasından bütün melekler de O’na yardımcıdır.
    Bekir Sadak:Ey Peygamber'in esleri! Eger ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymis olan kalpleriniz duzelmis olur. Eger esinizin aleyhinde yardimlasarak bir sey yapmaga kalkarsaniz, bilin ki Allah onun dostu, bundan baska Cebrail, iyi muminler ve melekler de yardimcisidir.
    Celal Yıldırım:(Ey Peygamberin iki eşi!) Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (Allah bağışlayandır). Çünkü gerçekten kalbleriniz (vâcib olandan) meyletmiştir. Yok eğer Peygambere karşı birbirinize arka olursanız; şüphesiz ki Allah, O'nun dostu ve sahibidir ; sonra da Cibril, sâlih mü'minler ve melekler O'nun yardımcısıdır.
    Diyanet İşleri (eski):Ey Peygamber'in eşleri! Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak bir şey yapmağa kalkarsanız, bilin ki Allah onun dostu, bundan başka Cebrail, iyi müminler ve melekler de yardımcısıdır.
    Diyanet Vakfi:Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
    Edip Yüksel:İkiniz ALLAH'a tevbe ederseniz kalbiniz yönelmiş olur. Ona (elçiye) karşıt olarak birbinizi destekleseniz, onun mevlası (koruyucusu/efendisi) ALLAH'tır; Cibril, erdemli inananlar ve melekler de onu destekler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Eğer Allaha tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğildi, yok eğer ona karşı tezahüre kalkışırsanız haberiniz olsunki Allah onun mevlâsı, hem Cibrîl ve mü'minlerin salihi, onun arkasından da melâike zahîrdir
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Eğer (ikiniz) Allah'a tevbe ederseniz, ne iyi; çünkü ikinizin de kalpleri eğildi. Yok, eğer peygambere karşı birbirinize arka çıkmaya kalkışırsanız haberiniz olsun ki, onun yardımcısı Allah'tır, Cebrâil'dir ve dürüst mü'minlerdir. Onun arkasından da melekler ona arka çıkar.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır.
    Fizilal-il Kuran:Eğer her ikinizde Allah’a tevbe ederseniz kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Şayet onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz hiç şüphesiz ki Allah bizzat onun yardımcısıdır. Cebrail de, mü’minlerin salih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de yardımcıdır.
    Gültekin Onan:Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Tanrı'ya tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Tanrı onun mevlasıdır; Cibril ve inançlıların salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
    Hasan Basri Çantay:Eğer her ikiniz de Allaha tevbe ederseniz (ne'ala, çünkü) hakıykaten sizin kalbleriniz kaymışdır, (yok), onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz hiç şübhesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır. Cebrail de, mü'minlerin saalih olanları da. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
    Hayrat Neşriyat:(Ey peygamber hanımları!) Eğer (ikiniz de) Allah’a tevbe ederseniz (ne a'lâ)! Çünkikalbleriniz gerçekten (peygamberin hoşlanmayacağı bir şeye) meyletmiştir. Eğer ona(peygambere) karşı (ikiniz) birbirinizle yardımlaşırsanız artık şübhesiz ki, O’nun Mevlâsıancak Allahdır; Cebrâîl, mü’minlerin sâlih olanları ve bunların ardından melekler de (ona)yardımcıdır.
    İbni Kesir:Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz; gerçekten kaymış olan kalbleriniz düzelmiş olur. Şayet ona karşı birbirinize destek olmaya kalkışırsanız; hiç şüphesiz Allah, onun mevlasıdır. Cebrail de, mü'minlerin salih olanı da, bunun ardından bütün melekler de ona yardımcıdırlar.
    Muhammed Esed:(Onlara de ki, ey Peygamber "İkiniz tevbe ederek Allah'a yönelin, çünkü ikinizin de kalbi (haktan) ayrılmıştı! Ve (Allah'ın elçisi olan) Peygamber'e karşı birbirinizi desteklerseniz (bilin ki) Allah, o'nun Koruyucusudur ve (bilin ki) bundan dolayı, Cebrail, müminler arasındaki bütün dürüst ve erdemliler ve (öteki) bütün melekler, o'nun yardımına koşacaktır.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (pek muvaffak olur). Çünkü ikinizin de kalbi dönüvermiştir. Ve eğer Peygambere karşı birbirinize yardımda bulunursanız artık şüphe yok ki o Allah, onun mevlâsıdır. Cebrâil de, mü'minlerin sâlihi olan da ve bunların ardından melekler de o Peygambere yardımcıdır.
    Ömer Öngüt:Eğer tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Şayet onun aleyhinde birbirinize arka çıkarsanız, hiç şüphesiz ki Allah onun Mevlâ'sıdır. Cebrail de, müminlerin sâlih olanları da, bunun ardından bütün melekler de ona yardımcıdırlar.
    Şaban Piriş:-(Ey Peygamber eşleri) İkiniz de Allah’a tevbe ederseniz, kalpleriniz hayra yönelmiş olur. Eğer ona karşı birbirinize arka çıkarsanız, kuşkusuz onun velisi Allah’tır, Cebrail, salih müminler ve melekler de bundan sonra ona arka çıkarlar.
    Suat Yıldırım:Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah’a tövbe ederseniz ne âla! Yok eğer hislerinize mağlub olup Peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah da onun yardımcısıdır. Cebrail de, salih müminler ve melâikeler de ayrıca onun yardımcılarıdır.
    Süleyman Ateş:Eğer ikiniz, kalblerinizin sapmış olmasından dolayı Allah'a tevbe ederseniz (ne a'lâ). Ve eğer peygambere karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun koruyucusu ve yardımcısı Allâh, Cibril ve mü'minlerin iyileridir. Ayrıca melekler de ona arkadır.
    Tefhim-ul Kuran:Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel)! Çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmağa kalkışırsanız, artık Allah, Onun mevlâsıdır; Cibril de ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
    Ümit Şimşek:Ey Peygamber hanımları, Allah'a tevbe ederseniz bu sizin için hayırlı olur; çünkü kalpleriniz kaymış bulunuyor. Eğer Peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, şu bir gerçek ki, onun dostu Allah'tır, Cebrail'dir, salih mü'minlerdir. Bundan başka, melekler de onun yardımcısıdır.
    Yaşar Nuri Öztürk:Eğer ikiniz, ey hanımlar, Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kaydı; yok eğer Peygamber'e karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, onun destekçisidir. Cebrail'le iman sahiplerinin barışçıları da. Bütün bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

    #2
    Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

    Bu ayette doğru tercüme edilmeyen ve birbirinden kopya imişçesine yapılan meallerin görüldüğü kelimeler salihul mu'minin kelimeleri. Bu kelimelerin tekilleri: salih ve mü'min. çoğulları: salihun ve mu'minundur. Şimdi ayette salihul mu'minun diye geçiyor. ul eki kelimenin aslında olmayı tekilliği kaldıran bir ek değil. Dolayısıyla salih kelimesi bu ayette tekil olarak geçiyor. bu bir izafet (isim) tamlaması. ve doğru çevirisi mü'minlerin salihi şeklinde. Ancak meallere bakın, birbirinden aynısını kopyalamışçasına salih mü'minler diye tercüme edilmiş. Bu durumda salih mü'minler bir izafet (isim) tamlaması olmaktan çıkıyor ve sıfat tamlaması oluyor. Oysa sıfat tamlaması olabilmesi için bu kelimelerin salihunel mu'minune şeklinde geçmesi gerekirdi. Öyle geçmemiş. Salihul mu'minun mü'minlerin salih olanı diye tek bir kişiden bahsediyor.



    Yorum


      #3
      Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

      Tahrim 4. ayetteki mü'minlerin salihi kelimelerine göre doğru meal verenler:


      A. Baki Gölpınarlı
      A. Fikri Yavuz
      Elmalılı Orjinal meali
      İbn Kesir
      Ömer Nasuhi bilmen.


      Ömer Nasuhi bilmen doğru görünen ancak ustaca başka anlama gelebilecek şekilde meal vermiş.


      En bozuk meal verenler ise:


      Ahmet Hulusi
      Yaşar Nuri


      Ahmet Hulusi, aslında doğru meal vermesine karşın açtığı parantezle adeta bu doğruyu katletmiş, ideolojik meal vererek ayetin tam zıttı bir anlamı yansıtarak adeta ayeti tam olarak tahrif etmiştir. Yaşar Nuri ise dil bilgisi olarak mümkün olmayan meali vererek cebrail ile mü'minlerin salihi arasındai bağlaç olan vav'ı adeta görmemiş ya da yok saymıştır.


      Bunların dışında bir de ayetin bu kısmına doğru meal verip de inançlarında bunu bir yere oturtamayan bazı meal yapımcıları ise parantez açarak kendi kişisel görüşlerini (rey) ayete yamamaya çalışmışlardır.

      Yorum


        #4
        Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

        Değerli velayet.com ehli;


        biz burda tüm mealleri incelemedik, internetteki kuranmeali.org sitesindeki meallerle sınırlı bir sunu yapmaktayız. ancak doğru kriteri verdiğimiz için siz burda olmayan elinizdeki meali de değerlendirebilirsiniz. incelemelerimiz başka ayetlerle devam edecek inşaAllah.. böylece sizin en doğru meali bulmanızda bir nebze katkımız olacak. yanlış meal verenleri engelleme onlara tavır koyma imkanı doğabilecektir.

        Yorum


          #5
          Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

          Bu (Tahrim 4) ayetindeki "salihu'l-mu'minin" tamlamasının, ağırlıklı olarak "salih mu'minler" şeklinde tahrifle tercüme edilmesinin nedenini ayetin nüzul sebebinden anlıyoruz. Yanlış/yanılgı/tahrifatın nedenini belirttikten sonra bir başka ayete geçerek konumuza devam edeceği inşaAllah...


          Ayetin nüzul (iniş) sebebi olarak Peygamberimiz s.a.a'e eşlerince düzenlenen komplolardan biri hakkında bir olay nakledilmektedir. Peygamber s.a.a'in eşleri iki guruba ayrılmıştı: 1- Ümmül Mü'minin Aişe, 2- Ümmül Mü'minin Ümmü Seleme. Ü. Aişe tarafındakiler genel olarak kıskançlık ve Peygambere (s.a.a) komplo düzenlemekle meşhurken rivayetlerde diğer eşlerin daha mutedil olduğu geçmektedir.


          Komplolardan biri bal şerbeti olayıdır. Peygamberimiz s.a.a eşlerinden birinin evinde bal şerbeti içer. Bunu duyan Ümmül Mü'minin Aişe ve taraftarları olayı kıskanırlar ve bir daha içmemek üzere pişman etmek için Peygamber s.a.a'e komplo kurarlar. Ü. Aişe "sen magafir (Araplarda yendiğinde ağızda kötü koku bırakan bir ot) mi yedin" diyecek Halife Ömer bin Hattab'ın kızı Ü. Hafsa da kendine geldiğinde Peygambere (s.a.a) aynı şekilde soracak, böylece Peygambere ima yoluyla kıskançlıklarını bildirecekler. Nitekim Ü. Aişe de diğer eşler de Peygambere (s.a.a) bunu söyleyince Peygamber s.a.a durumu çakıyor ve bundan çok rahatsız oluyor bir daha diyor bal şerbeti içmeyeceğim. Ayet ise Peygamberin s.a.a bu kişisel tercihini, eşlerinin rızası için Allah'ın sana helal olan bir şeyi haram mı edeceksin diyerek sorunun Peygamber s.a.a'te değil kıskançlıkla amel eden eşlerde olduğunu bildiriyor. kıskançlığın çözümünün geri adım atmak değil tersine Allah'ın helallerini yapmak olduğunu vurguluyor. Peygamber s.a.a zaten bu gerçeği bilmesine rağmen ayetin bu uyarısı Peygamber s.a.a ile ilgili değil eşlerin bu durumunu ortaya koymak, Allah'ın helalini haram kılmak gibi bir ortam oluşturmamaları, Peygambere s.a.a teslim olmaları ve Allah'ın helal haram sınırına dikkat etmeleri, Peygambere düşmanlıkta yardımlaşmamaları ve arka çıkmamaları konusunda tehditte bulunmaktır.


          eğer diyor 4. ayette siz bu konuda birbirinize arka çıkar Peygambere düşmanlıkta... (aleyh kelimesi düşmanlık demektir. biz de bunu falancanın aleyhinde diye kullanmaktayız...) birleşirseniz birbirinize arka çıkarsanız, Peygamberi yalnız sanmayın, onun taraftarları daha güçlüdür başa çıkamazsınız.. onlar Allah cebrail, mü'minlerin ( o an mü'minler belliydi) salih olanı (A. Baki Gölpınarlı en salihi diye tercüme etmiş ki rivayetlerden bunu çıkarmak mümkündür ve bu tercüme yanlış değildir. mü'minlerin salih olanı derken kastedilen en salih olanıdır) ve meleklerdir diyor. Ayette tek kişiden söz ediyor mü'minlerin salih olanı diyerek. Rivayetlerde bu kişinin Ali a.s olduğu yazıldır. Çünkü Halife Ebubekir ve Ömer'lerin iki kızı zaten olayda baş aktör ve ayetin deyimiyle kalpleri kayan kişiler. Bu eşler eğer babalarından destek almasalar Peygamber gibi bir otoriteye karşı elbette bu açık komplolara baş vurmak değil bunları hayal bile edemezlerdi. Demek ki ayette mü'minlerin en salihi derken kastedilen bunlar değil ve ayette tek kişiden söz ediliyor, Ömer ve Ebubekir iki kişiler. Dolayısıyla tek kişi olarak Ali a.s'dan başka kimse kalmıyor.


          Ehlibeyt kaynaklarında, Kur'an'da Ehlibeytin faziletinden tam 300 ayette bahsedildiği yazılıdır. Bu mektebi sonradan tanımış, daha önce defalarca sünni olarak Kur'an okumuş biriyim. dolayısıyla bu rakamı çok abartılı bulmuştum. bu yanılgımdaki neden işte sünni kültürle doğrusundan saptırılmış ayet meallerinin etkisi vardı. Bunu şu an görebiliyorum. Dolayısıyla Ehlibeyt gibi Peygamber s.a.a'ten sonra binlerce yıl boyunca İslam'ı dimdik korumakla görevli Ehlibeytin fazileti için 300 ayetin inmesi hiç de çok bir rakam değil.


          Ehlibeyti tamamen devreden çıkarıp onun yerine sahabeyi ihdas eden (yerleştiren) bir ekol olan sünnilik elbette Ehlibeyte işaret eden ayetlerin ashaba işaret edecek şekilde anlamda tahrifat yapmaması imkansızdır. Çünkü insanları ikna etmek zorundadırlar. Sünnilikte fazilet ve yücelik sırası Allah, Peygamber, Ashab, tabiin tebeut tabiin.. diye gider. Allah vahyi Peygamberine indirmiş, O da sahabeye bunu aktarmış ve bunları yetiştirmiş, bunlar dini aktarmaya yetkili kılınmış sonrasında da tabiin ve etbaut tabiin bu görevi devralmıştır. Ehlibeyt ise silik fertlerdir, ve Ehlibeyt olduklarından farklı bir kategori fazilet ve itaat edilmesi gereken konumda olmayıp akrabalık nedeniyle kansal bir sevgi ve muhabbet ehlidirler. Ali a.s Ehlibeyt olmaktan dolayı değil Halife ve ashab olmasından dolayı fazilet sahibidir sünniliğe göre ve bu yüzden 4. sırada sayılır Peygamber s.a.a'ten sonra.


          İşte bu zihinle yetişen bir meal yapımcısı ayette Ali a.s.'ın zikredilmesinin mantığını kavrayamaz bunun ne özelliği var ki ayet ondan söz etsin diye, ya bu rivayeti bile bilmez, ya da bu zihinle müminlerin salih olanları diye tercüme eder.

          Yorum


            #6
            Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

            Eğer kafalarda soru işareti kalmadıysa bir başka ayete geçmek istiyorum:


            Ya-sin 12. ayet:


            إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
            [/size][color=rgb(0, 128, 0)]İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn(mubînin).[/color]
            [/size]
            1.innâ: muhakkak ki biz
            2.nahnu: biz
            3.nuhyi: diriltiriz
            4.el mevtâ: ölüler
            5.ve nektubu: ve yazarız
            6.mâ kaddemû: takdim ettikleri şeyleri
            7.ve âsâre-hum: ve onların eserleri
            8.ve kulle şey'in: ve herşey, hepsi
            9.ahsaynâ-hu: onu saydık
            10.: içinde
            11.imâmin: önder, rehber, imam
            12.mubînin: açıkça, apaçık
            [/size][/color][color=rgb(0, 0, 0)]İmam İskender Ali Mihr[/color][color=rgb(0, 128, 0)]:Muhakkak ki Biz, ölüleri diriltiriz. Ve takdim ettiklerini ve onların eserlerini yazarız. Ve herşeyi İmam-ı Mübin'de (apaçık bir rehber'de) saydık (tespit ettik).
            Diyanet İşleri:Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.
            Abdulbaki Gölpınarlı:Şüphe yok ki biz, ölüyü diriltiriz ve yazarız önceden, dünyâda yaptıklarını ve sonradan bıraktıkları izleri ve her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazdık, takdîr ettik.
            Adem Uğur:Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.
            Ahmed Hulusi:Kesinlikle biz, evet yalnız biz ölüleri diriltiriz! Onların yaptıklarını ve meydana getirdikleri eserleri yazarız! Biz her şeyi İmam-ı Mubiyn'de (beyinlerinde ve ruhlarında) ihsa ettik (tüm özellikleriyle kaydettik)!
            Ahmet Tekin:Ölüleri şüphesiz biz diriltiriz. Hayatlarında yaptıkları iyi ve kötü bütün amelleri ve toplumda, arkalarında bıraktıkları faydası ve zararı devam eden eserlerinin sevaplarını ve günahlarını biz yazmaya devam ederiz. Zaten her şeyi, doğruları, hakkı ortaya koyan, kâinatın kayıt sicilinde, kanunlar ve ilkeler kitabında ana bilgi işlem merkezinde, Levh-i Mahfuz’da sırasıyla yazdık.
            Ahmet Varol:Şüphesiz ölüleri biz diriltiriz ve onların önceden gönderdiklerini de, eserlerini de yazarız. Her şeyi apaçık bir kitapta [1] saymışızdır.
            Ali Bulaç:Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık bir kitapta tesbit edip korumuşuz.
            Ali Fikri Yavuz:Gerçekten biz, ölüleri diriltiriz; (ölümlerinden önce iyi ve kötü) ileri gönderdikleri amelleri ve (öldükten sonra) geri bıraktıkları (iyi ve kötü) eserleri yazarız. Biz her şeyi İmam-ı Mübîn’de= Levh-i Mahfûz’da yazıp saymışızdır.
            Bekir Sadak:suphesiz oluleri dirilten, islediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herseyi, apacik bir kitabda saymisizdir. *
            Celal Yıldırım:Şüphesiz biz, evet biz, ölüleri diriltiriz; önden gönderdikleri şeyleri ve bıraktıkları eserleri (koydukları izleri) yazarız. Ve her şeyi açık ve açıklayıcı bir Ana Kitap'ta sayıp tesbit etmişizdir.
            Diyanet İşleri (eski):Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bir kitabda saymışızdır.
            Diyanet Vakfi:Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.
            Edip Yüksel:Ölüleri biz, evet biz diriltiriz, onların yaptıklarını ve (ölümlerinden sonraki) sonuçlarını yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır.
            Elmalılı Hamdi Yazır:Hakıkat biz. Biziz, ölüleri diriltiriz ve takdim ettikleri şeyleri ve bıraktıkları eserleri kitaba geçiririz ve zaten her şeyi açık bir kütükte bir «İmam-ı Mübîn» de ihsa etmişizdir
            Elmalılı (sadeleştirilmiş):Gerçekten Biz. Biziz, ölüleri diriltiriz; önden gönderdiklerini ve bıraktıkları eserleri kitaba geçiririz. Zaten herşeyi açık bir kütükte «İmam-ı Mübin» de de ihsa (sayıp tesbit) etmişizdir.
            Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir «imam-ı mübin»de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.
            Fizilal-il Kuran:Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz; her şeyi, apaçık bir Kitab'a yazmışızdır.
            Gültekin Onan:Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini biz yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta / Levh-i Mahfuz'da tesbit edip korumuşuz.
            Hasan Basri Çantay:Hakıykat, ölüleri biz diriltiriz biz. Önden gönderdikleri şeyleri ve (bırakdıkları) eserleri de biz yazarız. (Zâten) biz her şey'i apaçık bir kitabda (yazıb) saymışızdır.
            Hayrat Neşriyat:Şübhe yok ki ölüleri ancak biz diriltiriz! Hem önceden işledikleri (amelleri)ni ve(geride bıraktıkları) eserlerini yazarız. Ve (olmuş, olacak) herşeyi apaçık beyân eden bir kitabda (Levh-i Mahfûz’da) kaydetmişizdir.
            İbni Kesir:Şüphesiz ki ölüleri, Biz diriltiriz Biz. İşlediklerini ve geride bıraktıklarını Biz yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitabda saymışızdır.
            Muhammed Esed:Gerçek şu ki Biz, ölüyü yeniden hayata döndüreceğiz ve onların gelecek için yaptıkları her türlü (eylemi) ve geride bıraktıkları bütün (iyi ve kötü) izleri kayda geçireceğiz. Zira biz, her şeyin apaçık kaydını tutarız.
            Ömer Nasuhi Bilmen:Şüphe yok ki, Biz ölüleri diriltiriz ve onların önden göndermiş olduklarını ve eserlerini yazarız. Ve zâten herşeyi pek apaçık bildiren bir Levh-i Mahfuz'da zabtetmişizdir.
            Ömer Öngüt:Hiç şüphesiz ki ölüleri ancak ve ancak biz diriltiriz. İşlediklerini ve eserlerini (geride bıraktıklarını) biz yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da) saymışızdır.
            Şaban Piriş:Şüphesiz biz, ölüleri diriltiriz ve onların yaptıkları her işi ve bıraktıkları izleri yazarız. Her şeyi açık bir kumanda altında toplamışızdır!
            Suat Yıldırım:Ölüleri diriltecek Biz’iz. Yaptıkları her şeyi ve bütün izlerini bir bir kaydeden Biz’iz. Velhasıl her bir şeyi, apaçık bir kitap’ta sayıp döken Biz’iz.
            Süleyman Ateş:Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz, her şeyi apaçık bir kütüğe ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.
            Tefhim-ul Kuran:Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini de biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık olan bir kitapta tesbit edip korumuşuz.
            Ümit Şimşek:Ölüleri diriltecek olan Biziz. Onların yaptıkları işleri de, arkada bıraktıkları izleri de yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta sayıp dökmüşüzdür.
            Yaşar Nuri Öztürk:Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

            [size=13px]

            Yorum


              #7
              Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

              Ya-sin 12. ayette üzerinde duracağımız kelime [color=rgb(0, 128, 0)]imâmin mubîn[/color]
              kelimeleridir.


              Ayetteki bu kelimelerden birincisini tercüme etmek için sizin de gördüğünüz üzere, Arapça bilmeye bile gerek yok! "İmamin", "imam" demektir. Yani önder lider. Mubîn ise "açık", "net", "apaçık" anlamına gelmekte. Bu iki kelime Arapça kurallara göre sıfat tamlaması yapılmış ve "açık, "net imam" anlamında kullanılmış.


              görüleceği üzere meallerin neredeyse tamamında burdaki imam kelimesi kitap diye çevrilmiş! Kitap da Arapça bir kelime ve Kur'an'da kitap kastedildiğinde "kitabin" diye kullanılıyor. Zaten bu kelime kullanılırken Allah'ın kitabin mubin diye demediği halde apaçık kitap diye tercüme etmek bir (ağır olmayan bir tabirle) tahrif örneğidir.


              Buna göre ayete sadece Ali Mihr doğru tercümeyi vermiş. Bunun dışında tüm mealleri ya kitap ya levhi mahfuz diye tercüme ederek yanlış meal yapmış. Bu meallerin doğru olduğunu kabul etmek imkansız. Eğer Allah burda kitabı (okuyanın yorumuna itiraz edemeyen sessiz bir metni) kastetseydi o zaman yazılı cansız madde anlamındaki kitap kelimesini kullanırdı. Diğer kitabin mubin diye kullandığı ayetlerde olduğu gibi.


              Ayette kastedilen nedir? ve yanılgının/tahrifatın nedeni nedir incelemeyi sürdüreceğiz inşaAllah...

              Yorum


                #8
                Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

                İşte: "biz her şeyi bir kitapta kaydettik" anlamındaki bir ayet:
                وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا
                [/size][color=rgb(0, 128, 0)]Ve kulle şey’in ahsaynâhu kitâbâ(kitâben).[/color]
                [/size]
                1.ve kulle: ve her, hepsi
                2.şey'in: şey
                3.ahsaynâ-hu: biz onu saydık
                4.kitâben: yazdık (tespit ettik)

                Görüldüğü gibi Allah eğer kitabı kasterderse bunu açıkça diyor. Hal böyleyken imam kullandığında Allah, kitabı mı kastetmiş olur?











                [/size]

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

                  Şüphesiz ki hayır!. Eğer bu ayette canlı, eti kanı olan bir beşer türü bir insan lider değil de bir yazılı kağıt ya da başka bir araç kastedilmiş olsaydı o zaman kitab denmeliydi oysa İmam deniyor.


                  Ayetteki "İmamin Mubin'i Levhi mahfuz diye çeviren ya da bunun kastedildiğini iddia etmek daha feci bir yanlışlık ve ayetin zahirine zıtlıktır. Levhi Mahfuz olamaz Çünkü:


                  1- Levhi mahfuz, saklı gizli korunmuş levha demektir ki bununla Allah'ın kader gibi yazgıları saklı tuttuğu gizli veri deposu kastedilir. Oysa ayette görüldüğü gibi gizli değil apaçık: "Mubin" deniyor. Levhi mahfuz gizli saklı levha demektir ki tam zıt düşüyor bu iki kavram.


                  2- Kitap (yazılmış araç) için getirdiğimiz eleştiriler aynen Levhi Mahfuz için de geçerlidir. Çünkü Levhi Mahfuz da kitap gibi cansız ve en azından yaşama, insana müdahale edemeyen ve okuyanın yorumuna boyun eğen bir nitelikte varlıktır. Oysa İmam adı üzerinde rehber yani önde olup kendine uyanları istediği yere sürükleyen götüren demektir. Kitap ve Levhi Mahfuz okuyana boyun eğip onun yorumladığı yere giderken, İmam ya da Rehber okuyanı yani kendine uyanı istediği yere götürmektedir. Yani uyan uyulan yorumlayan yorumlanan anlamında bu iki kavram arasında tamamen zıtlık vardır.


                  Bu yüzden ayetteki "İmamin Mubin" tamlamasına: kitap ya da levhi mahfuz demenin imkanı yoktur. Bu apaçık bir yanlışlık ya da tahriftir. Ne yazık ki bu yanlışa A. Baki Gölpınarlı bile düşmüştür.


                  Yukardaki mesajımızda sadece Ali Mihr'in doğru meal verdiğini söyledik. Diğerlerinden bazıları da İmam şeklinde anlam vermesine rağmen açtıkları parantezler ya da başka yollarla Levhi Mahfuz vb ifadeleri ekleyerek okuru yönlendirmekte bu ayet hakkında nüzul sebeplerini ya da açıklayıcı hadislerden habersiz olanları yine tam tersi bir anlama sevketmektedirler. Bu yüzden bu mealleri de doğru kabul etmek imkansız hale gelmektedir.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

                    Ayetteki yanılgının hangi bilgi eksikliğinden ya da hangi gerçeği gizlemek kaygısıyla kaynaklandığını ortaya koyabilmek için, bu Ya-sin 12. ayet hakkında Peygamber s.a.a'ten bize ulaşan hadislere bakmak gerekmektedir.


                    Bu ayet nazil olup (inip) de Peygamber s.a.a bunu ashabına okuyunca ashabı bu apaçık İmam kim? bilemezler ve o Hazrete sorarlar. Resulü Ekrem s.a.a cevaplamaz. Bir süre sonra Ali a.s mescide girince Peygamber s.a.a: "İşte apaçık İmam bu Ali'dir. Ben bildiğim her bilgiyi ona yükledim (öğrettim) buyurur. Ayette kastedilen apaçık İmam canlı bir İmam ve tüm aleme ilan edilen 1. Ehlibeyt İmamı Ali a.s'dır. Ali a.s'ın birinci İmam olduğu konusuda hiç bir gizlilik yoktur. Ali, herkesin okuyup kendisine göre anladığı ve yorumlayacağı yazılı cansız bir metin değildir. Bu nedenle kitap değil canlı beşer (eti kanı canı olan) bir insandır. Bu nedenle ayette kitap denmeyip İmam denmesi bu hakikati ifade içindir.


                    Ayetteki bu ifadenin sağlaması (testi) için diğer ayet ve hadislere baktığımızda şu bilgilere ulaşırız:


                    "Ben ilim şehriyim Ali onun kapısıdır. Şehre kapısından giriniz." (hadis)
                    "Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz." (Bakara 189)
                    "Size iki ağır emanet bırakıyorum ki onlara sarılırsanız asla sapıtmazsınız: 1- Kur'an 2- Ehlibeytim. (Ali a.s Ehlibeytin 1. İmamıdır) Hadis.

                    Bunlar ve çok sayıda ayet ve hadisler bizi Peygamberi ve bu dini öğrenmemiz için Ali a.s'a yönlendirmekte, Ya-sin 12. ayet bize bu kaynağın yeterli ve tam kapsamlı olduğu konusunda güvenceye ulaştırmaktadır.

                    Ne var ki, konumuzun birinci ayetinde ele aldığımız gibi Ehlibeyti dışlayıp onlardan boşalan makama Sahabeyi oturtan ve bunu kabul ettirebilmek için de Ehlibeyte dair ne kadar ayet varsa bunu direk ya da dolaylı yoldan saptıran (kavramların anlamlarını kaydırıp tahrif eden) sözde ilim erbabı bu ayetteki apaçık İmam kelimesini göz göre göre tahrif etmiş ve apaçık kitap diye insanlığa sunmuşlardır. Çıkarılan bu fitne de yüzlerce türkçe meal yapımcısınca hiç sorgulanmadan adeta gözü yumuk kabul edilip topluma halen zehir olarak sunulmaktadır. Sonrasında toplumu görüp "Ehlibeyt Kur'an'ın neresinde geçiyormuş ki!" dediklerini duymak işten değildir!

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

                      1- Ya-sin 12. ayet
                      2- Tahrim 4. ayet


                      bunların ardından üçüncü olarak


                      3- İsra 60'ı ele alıp mealleri değerlendireceğiz. İnşaAllah ardından düşündüğümüz ayetler:


                      4- Maide 6
                      5- Maide 55
                      6- Maide 67



                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler




                        Fizilal-il KuranEy Muhammed, hani sana «Rabbin insanları (Mekkeli müşrikleri) kuşatma altına aldı» dedik. (O gece) sana gösterdiğimiz görüntüleri ve Kur'an'da adı geçen lanetlenmiş ağacı da sırf insanlara bir sınav konusu olsun diye ortaya koyduk. Onları korkutuyoruz ama bu korkutmalarımız azgınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.Tefhim-ul KuranEy Muhammed bir zaman sana: «Şüphesiz Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.» demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenen ağacı ancak insanlara bir fitne (sınama aracı) yaptık. Biz onları arka arkaya korkutuyoruz, fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmaya yaramıyor.Ali BulaçHani biz sana: 'Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.Abdülbaki GölpınarlıAn o zamanı, hani sana demiştik ki hiç şüphe yok, Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır ve biz sana gösterdiğimiz rüyayı da, Kur'an 'daki lanetlenmiş ağacı da ancak insanları sınamak için gösterdik ve onları korkutmadayız, fakat bu, ancak onların taşkınlıklarını arttırmada.Abdullah ParlıyanHatırla o zamanı, hani sana demiştik ki, hiç şüphe yok Rabbin insanları, ilmi ve kudretiyle kuşatmıştır. Ve biz sana gösterdiğimiz rüyayı da, Kur'ân'daki lanetlenmiş ağacı da, ancak insanları sınamak için gösterdik. Ve onları korkutmaktayız, fakat bu ancak onların taşkınlıklarını arttırmakda…Ahmet VarolHani sana: "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenmiş ağacı ancak insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkutuyoruz ama bu onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmıyor.Ahmet TekinHani sana:“Rabbin geçmiş ve gelecek bütün insanları, insanların hayatlarını, davranışlarını ilmiyle kudretiyle çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Mirac gecesi çıplak gözle sana gösterdiğimiz rüya gibi görüntüleri ve Kur'ân'da rahmetten uzak kılınan ağacı, kaktüsü yalnızca insanları imtihan ve deneme vesilesi olarak düzenleyip hazırladık. Biz insanlara korku veren uyarılarda bulunuyoruz, bu onlarda büyük azgınlıklardan, azgınlıklarını artırmaktan başka bir şey sağlamıyor.Ali Fikri YavuzVaktiyle sana şöyle vahyetmiştik: Muhakkak Rabbin, insanları (Kureyş kâfirlerini azab ile) kuşatmıştır. İsrâ gecesi, sana, o âlenen gösterdiğimizi ve Kur'ân'da lânet edilen (ve cehennem'in dibinde biten Zakkûm isimli) ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan yaptık (insanlardan kimi İsrâ hâdisesini, kimi de cehennemde ağaç biteceğini inkâr etti). Biz, onları korkutuyoruz. Fakat bu, ancak onlara büyük bir taşkınlık ilâve ediyor.Diyanet İşleri Meali (Eski)Diyanet İşleri (Eski) Sana: "Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır" demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka birşeye yaramıyor.Diyanet VakfıHani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lanetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.Elmalılı Hamdi YazırVaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır." (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor.Hasan Basri ÇantaySana: «Şübhesiz Rabbin insanları çepçevre kuşatmışdır» demişdik, hatırla. (Geceleyin) sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur'anda lâ'net edilen ağacı biz (başka değil) ancak insanlara bir fitne (ve imtihan) yapdık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, onlarda büyük bir taşkınlıkdan başka bir şey artırmıyor.Hayrat Neşriyat(Habîbim, yâ Muhammed!) Hani sana da: “Şübhesiz ki Rabbin, insanları (ilim ve kudretiyle) kuşatmıştır (kimseden korkmadan teblîğe devâm et)!” demiştik. Sana (Mi'râcGecesi) gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lâ'netlenen (Cehennemdeki Zakkum)ağacı(nı) da ancak insanlar için bir imtihan yaptık.(2) Çünki (biz) onları korkutuyoruz, fakat(bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey artırmıyor.Kadri ÇelikHani sana, “Şüphesiz Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenen ağacı ancak insanlara bir sınama vesilesi kıldık. Biz onları arka arkaya korkutuyoruz, fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmaya yaramıyor.Ömer Nasuhi BilmenVe sana demiştik ki: «Senin Rabbin şüphesiz bütün nâsı ihata etmiştir ve sana göstermiş olduğumuz temaşayı ve Kur'an'daki lânet edilmiş olan ağacı da nâsa ancak bir imtihan için kılmıştık ve onları korkutuyoruz. Halbuki onlara pek büyük bir taşkınlıktan başka bir şey artırmış olmuyor.»Suat YıldırımUnutma ki vaktiyle sana: “Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır. ” demiştik. Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur'ân'da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık. Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor.Süleyman AteşBir zaman sana: "Rabbin insanları kuşatmıştır, (suçluları cezalandırmak üzeredir)" demiştik. Sana gösterdiğimiz rü'yayı ve Kur'an'da la'netlenmiş ağacı, insanları(n imanını) sınama (aracı) yaptık. Biz onları (çeşitli biçimlerde) korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor[color=rgb(255, 255, 255)]Şaban PirişSana “Rabbin tüm insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı da ve Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da insanlar için bir imtihan yaptık. Onları korkutuyoruz, ancak bu onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyini artırmıyor.[/color]

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

                          Sitedeki teknik sorun nedeniyle bir önceki mesajım bozuk çıktı. değiştirmek istedim bu kez de site gitti. şimdi değiştirme süresi doldu deniyor mesajı değiştiremiyorum. karışıklık için okurlarımdan özür diliyorum. yöneticiler bu son iki mesajı silerlerse yenisini yazacağım inşaAllah...

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler

                            وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا
                            [/size][color=rgb(0, 128, 0)]Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâs(nâsi), ve mâ cealner ru’yâlletî ereynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceretel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).[/color]
                            [/size]
                            1.ve iz kulnâ: ve biz dediğimiz zaman
                            2.leke: sana
                            3.inne: muhakkak
                            4.rabbe-ke: senin Rabbin
                            5.ehâta: kuşattı, kapsadı
                            6.bi en nâsi: insanları
                            7.ve mâ cealnâ: ve biz kılmadık, yapmadık
                            8.er ru'yâlletî (er ru'yâ elletî): rüya ki o
                            9.ereynâ-ke: sana gösterdik
                            10.illâ: ancak, den başka, sadece
                            11.fitneten: bir imtihan, fitne
                            12.li en nâsi: insanlar için
                            13.ve eş şecerete: ve ağaç
                            14.el mel'ûnete: lânetlenmiş
                            15.fî el kur'âni: Kur'ân-ı Kerim'de
                            16.ve nuhavvifu-hum: ve onları korkutuyoruz
                            17.fe mâ yezîdu-hum: artık onların arttırmıyor
                            18.illâ: yalnız, ancak, den başka
                            19.tugyânen: azgınlık, şaşkınlık
                            20.kebîren: büyük
                            [/size][/color][color=rgb(0, 0, 0)]İmam İskender Ali Mihr[/color][color=rgb(0, 128, 0)]:Rabbinin, insanları muhakkak (rahmeti ve ilmiyle) ihata ettiğini (kapladığını) sana söylemiştik. Sana (kalp gözü ile) gösterdiğimiz o rüyeti ve Kur'ân-ı Kerim'deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacı), insanlara sadece fitne (imtihan) kıldık. Ve Biz, onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onların büyük azgınlıklarından (büyük günahlarından) başka bir şeyi arttırmıyor.
                            Diyanet İşleri:Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı.
                            Abdulbaki Gölpınarlı:An o zamânı, hani sana demiştik ki hiç şüphe yok, Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır ve biz sana gösterdiğimiz rüyayı da, Kur'ân 'daki lânetlenmiş ağacı da ancak insanları sınamak için gösterdik ve onları korkutmadayız, fakat bu, ancak onların taşkınlıklarını arttırmada.
                            Adem Uğur:Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.
                            Ahmed Hulusi:Hani sana: "Muhakkak ki Rabbin insanları (BinNas = insanların hakikati olarak) ihâta etmiştir" dedik. . . Sende oluşturduğumuz o görüşü (mirâc'da yaşadığını) ve Kurân'daki mel'un şecereyi (uzaklaştırılmış ağaç - beden yaşamını) de insanlar için yalnızca bir fitne (sınav objesi) kıldık! Biz onları korkutuyoruz. . . Fakat (bu), onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyi arttırmıyor. Not: (Yasak ağaca dokunmak, Üflenen ruh = Esmâ {El Veliyy} açığa çıkışı = şuur varlık olarak kayıtsız şekilde yaşayan Adem'in, bedenini {Havva} kendisi olarak kabullenmesi; cennet boyutunu Esmâ kuvveleriyle yaşarken, kendini beden vehmederek, bu kuvvelerden uzak düşmesi, beden kayıtlarıyla arzda - bedende yaşamak zorunda kalması. A. H. )
                            Ahmet Tekin:Hani sana:
                            'Rabbin geçmiş ve gelecek bütün insanları, insanların hayatlarını, davranışlarını ilmiyle kudretiyle çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Mirac gecesi çıplak gözle sana gösterdiğimiz rüya gibi görüntüleri ve Kur’ân’da rahmetten uzak kılınan ağacı, kaktüsü yalnızca insanları imtihan ve deneme vesilesi olarak düzenleyip hazırladık. Biz insanlara korku veren uyarılarda bulunuyoruz, bu onlarda büyük azgınlıklardan, azgınlıklarını artırmaktan başka bir şey sağlamıyor.
                            Ahmet Varol:Hani sana: 'Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenmiş ağacı ancak insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkutuyoruz ama bu onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmıyor.
                            Ali Bulaç:Hani biz sana: "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
                            Ali Fikri Yavuz:Vaktiyle sana şöyle vahyetmiştik: Muhakkak Rabbin, insanları (Kureyş kâfirlerini azab ile) kuşatmıştır. İsrâ gecesi, sana, o âlenen gösterdiğimizi ve Kur’ân’da lânet edilen (ve cehennem’in dibinde biten Zakkûm isimli) ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan yaptık (insanlardan kimi İsrâ hâdisesini, kimi de cehennemde ağaç biteceğini inkâr etti). Biz, onları korkutuyoruz. Fakat bu, ancak onlara büyük bir taşkınlık ilâve ediyor.
                            Bekir Sadak:Sana: «Rabbin suphesiz insanlari kusatmistir» demistik; sana gosterdigimiz ruya ile ve Kuran'da lanetlenmis agacla, sadece insanlari denedik. Biz onlari korkutuyoruz, fakat bu onlara buyuk taskinlik vermekten baska bir seye yaramiyor. *
                            Celal Yıldırım:Hani biz sana, Rabbin gerçekten bütün insanları (ilmiyle, kudretiyle, saltanotiyle, tedbir ve tasarrufuyla) kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz görüntüyü (ya da rüyayı) ve Kur'ân'da lanetlenmiş ağacı sadece insanlara bir fitne (imtihan) kıldık ve onları (böylece) korkuturuz; bu da onlarda büyük bir taşkınlık ve azgınlıktan başka bir şey artırmaz.
                            Diyanet İşleri (eski):Sana: 'Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır' demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka birşeye yaramıyor.
                            Diyanet Vakfi:Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.
                            Edip Yüksel:Rabbinin insanları kuşatmış olduğunu sana bildirmiştik. Fakat sana gösterdiğimiz görüntü ile ve Kuran'da lanetlenen ağaçla adece insanları denedik. Biz onları uyarırız, ancak bu, onların azgınlığına büyük bir katkıda bulunmaktan başka sonuç vermiyor.
                            Elmalılı Hamdi Yazır:Ve unutma ki vaktiyle sana haberin olsun ki, dedik: rabbın o insanları ihata etmiştir, o sana gösterdiğimiz temaşayı ve Kur'anda lâ'net edilen ağacı da sırf insanlara bir imtihan için yapmışızdır, biz onları tehdid ediyoruz, o onlara büyük bir tuğyan artırmaktan başka netice vermiyor
                            Elmalılı (sadeleştirilmiş):Unutma ki, vaktiyle sana: «Bil ki Rabbin o insanları kuşatmıştır.» dedik. Sana gösterdiğimiz (Mirac) temaşasını ve Ku'ran'da lanetlenmiş ağacı sadece insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları tehdit ediyoruz; ama bu onlara büyük bir taşkınlığı artırmaktan başka netice vermiyor.
                            Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: «Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır.» (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor.
                            Fizilal-il Kuran:Ey Muhammed, hani sana «Rabbin insanları (Mekkeli müşrikleri) kuşatma altına aldı» dedik. (O gece) sana gösterdiğimiz görüntüleri ve Kur'an'da adı geçen lanetlenmiş ağacı da sırf insanlara bir sınav konusu olsun diye ortaya koyduk. Onları korkutuyoruz ama bu korkutmalarımız azgınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
                            Gültekin Onan:Hani biz sana: "Muhakkak rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kuran'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
                            Hasan Basri Çantay:Sana: «Şübhesiz Rabbin insanları çepçevre kuşatmışdır» demişdik, hatırla. (Geceleyin) sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur'anda lâ'net edilen ağacı biz (başka değil) ancak insanlara bir fitne (ve imtihan) yapdık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, onlarda büyük bir taşkınlıkdan başka bir şey artırmıyor.
                            Hayrat Neşriyat:(Habîbim, yâ Muhammed!) Hani sana da: 'Şübhesiz ki Rabbin, insanları (ilim ve kudretiyle) kuşatmıştır (kimseden korkmadan teblîğe devâm et)!' demiştik. Sana (Mi'râcGecesi) gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur’ân’da lâ'netlenen (Cehennemdeki Zakkum)ağacı(nı) da ancak insanlar için bir imtihan yaptık. Çünki (biz) onları korkutuyoruz, fakat(bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey artırmıyor.
                            İbni Kesir:Hani sana demiştik ki: Rabbın gerçekten insanları kuşatmıştır. Sonra göstermiş olduğumuz rüyayı sadece insanlar için bir imtihan kıldık. Kur'an'da lanetlenmiş olan ağacı da. Biz onları korkutuyoruz ama bu, onlara büyük bir azgınlık vermekten başka bir şeyi artırmıyor.
                            Muhammed Esed:Hani, sana (ey Peygamber,) "Rabbin (sınırsız kudret ve ilmiyle) insanları kuşatmıştır; bu sana gösterdiğimiz görüntü de, Kuran'da lanetlenen (cehennem) ağacı da insanlar için yalnızca bir sınama olacaktır. Şimdi (cehennemden bahsederek) insanlara korku veren bir uyarıda bulunuyoruz, ama (hakkı inkara niyetli oldukları sürece) bu (uyarı) onların sadece büyüklük taslayarak küstahça azgınlık, taşkınlık yapmalarını artırıyor" demiştik.
                            Ömer Nasuhi Bilmen:Ve sana demiştik ki: «Senin Rabbin şüphesiz bütün nâsı ihata etmiştir ve sana göstermiş olduğumuz temaşayı ve Kur'an'daki lânet edilmiş olan ağacı da nâsa ancak bir imtihan için kılmıştık ve onları korkutuyoruz. Halbuki onlara pek büyük bir taşkınlıktan başka bir şey artırmış olmuyor.»
                            Ömer Öngüt:Hani sana demiştik ki: “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır. ” Sana gösterdiğimiz o rüyâyı ve Kur'an'da lânetlenen ağacı sadece insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu korkutmamız onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmıyor.
                            Şaban Piriş:Sana “Rabbin tüm insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı da ve Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da insanlar için bir imtihan yaptık. Onları korkutuyoruz, ancak bu onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyini artırmıyor.
                            Suat Yıldırım:Unutma ki vaktiyle sana: "Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır." demiştik. Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur’ân’da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık. Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor.
                            Süleyman Ateş:Bir zaman sana: "Rabbin insanları kuşatmıştır, (suçluları cezalandırmak üzeredir)" demiştik. Sana gösterdiğimiz rü'yâyı ve Kur'ân'da la'netlenmiş ağacı, insanları(n imanını) sınama (aracı) yaptık. Biz onları (çeşitli biçimlerde) korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor.
                            Tefhim-ul Kuran:Ey Muhammed bir zaman sana: «Şüphesiz Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.» demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenen ağacı ancak insanlara bir fitne (sınama aracı) yaptık. Biz onları arka arkaya korkutuyoruz, fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmaya yaramıyor.
                            Ümit Şimşek:Sana 'Rabbin insanları kuşatmıştır' dediğimiz zamanı hatırla. Sana gösterdiğimiz manzaraları ve Kur'ân'daki lânetlenmiş ağacı da Biz insanlar için bir sınama vesilesi yaptık. Biz onları böylece korkutuyoruz; fakat bu onları azdırdıkça azdırıyor.
                            Yaşar Nuri Öztürk:Hani, sana: "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.

                            http://www.kuranmeali.org/17/isra_su..._mealleri.aspx[size=13px]

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Doğru Türkçe Meali Tespit Etmede Kilit Rolü Oynayan Ayetler


                              Bu ayette üzerinde duracağımız kilit kelime şecereti mel'une (lanetli soy) kavramı olacaktır. Şecere ağaç anlamına geliyor. Ağaç kökten gövdeye, gövdeden dallara ayrıldığı için aynen bir anne babadan meydana gelen çocuklar ve soy gibi, soy da ağaca benzetilmiş, ve şecere kelimesi soy anlamında da kullanılmıştır. Ancak şecere kelimesinin gerçek anlamı ağaçtır ki meal yapımcıları ağaç diye tercüme etmişler. Tek tük de olsa bu lanetlenen ağaçtan kastın Cehennem'deki zakkum ağacının olduğu açılan parantezlerle belirtilmiş hatta kaktüs diyen de çıkmıştır.


                              Meal yapımcıları şu soruyu kendilerine sormalı ve Kur'an'ı anlamak için meal okuyan birinin bu lanetli ağaçla neyin kastedildiğini merak edip hiç bir şey anlamayacağını düşünmeli değil miydi? Düşündüler ve Cehennem'deki zakkum ağacı demişler diyelim. O zaman şu soru sorulmaz mı? Bu ağaç hangi suçundan dolayı lanetlenmiş ve Cehenneme girmişti? Cehennemde azap için mi bulunuyordu yoksa azap çekmeksizin azap etmek için mi? Azap etmeki içinse neden lanetlenmiş ağaç denmişti? Ağaç iradeli ve sınanan bir varlık mıydı ki laneti hak edecek fiil yaptı ve lanetlendi?


                              Hem bu ağacın insanlar için bir deneme vesilei kılındığı söyleniyor ayette! İnsanlar bu lanetli ağaçla nasıl deneneceklerdi? bu soruyu sorduğum bir sünni Cehennem'deki zakkum ağacına inanıp inanmadığımız konusunda deneniyoruz, inanmayanların vay hallerine! diye cevap verdi. İyi de dedim, ben gayba inanacağım Cehenneme inanacağım da içinde lanetli bir ağacın olmadığına mı inanmayacağım! Neden ki? diye sordum cevap veremedi. Yani bu fitne ve deneme hiç bir mü'minin ayağını kaydırmaz ki! Deneme vesilesi olsun! iyi ile kötüyü ayırt etmek için sınav vesilesi kılınsın!


                              İşte tüm bu sorular bizi bu konuda Peygamber s.a.a.'in konu ile ilgili açıklamalarına müracaat etmemizi mecbur bırakıyor. O Hazrete müracaat ettiğimizde hadislerinde şu olayı görüyoruz:


                              Peygamber s.a.a rüyasında Mescidi Nebi'dek mimberine maymunların çıktığını ve orada oynaştığını görür. Bunu ona tevil eden vahiy, Emevilere işaret eder. Peygamber s.a.a' kendisinden sonra minberine Emevilerin oturacağını ve dinle kutsallarla oynaşacağını Ehlibeyte zulmedeceğini açıklıyor. Kim benden sonra (Emevilerde büyük bir zulüm makinesi olacak olan) "Muaviyeyi mimberimde görürse onun karnını deşsin " buyuruyor. Ehlbieyte zulmedecek bu soyu (şecereyi) lanetliyor, Ümmetin Ehlibeytine sahip çıkmak zorunda olduğunu Ehlibete sarılmaları ve itaatlerinin imani mesele olduğunu bu vesileyle ümmetin deneneceğini ve çok kimsenin ayağının kayacağını haber veriyor.


                              Ancak Ümmet bu bilgilere vakıf olduğu halde Peygamber s.aa.'ten sonra lanetli soy olan Emevilerin Peygamber Mimberine geçip Halifeliği gasbetmelerine kayıtsız kalıyor. Muaviyeyi engellemiyorlar. Allah da bu Medine halkına musallata olacak olan Yezid l.a.'i bela olarak veriyor. Muaviyeyle fitneler içinde boğulan Ümmet Yezidle can mal ve ırzlarını koruyamaz hale geliyorlar.



                              bu kadar meal arasında Yaşar Nuri'nin dışında soy kelimesini ayette zikreden olmamış.


                              Meal yapımcılarının bu ayette anlaşılmayan bu bilgiyi vermeleri beklenirdi! Oysa akıl ve iradeyi sorgulatacak şekilde işi ağaçla geçiştirebilmişler. Belki de bile bile bu tahrifatı yaptılar.


                              Çünkü bu ayete Peygamberin s.a.a. açıklamaları doğrultusunda meal verip not düşselerdi bu durumda yine inkar edip ashabı yerleştirdikleri Ehlibeyt makamı ortaya çıkacaktı. Özgür beyinler ve temiz fıtratlar Ehlibetin Kur'an'da ne derece önemsendiği ve itaati zorunlu bir makama oturtulduğunu görmüş olacaklardı. Ehlibeyt düşmanlarının dinde ne büyük felaketlere neden oldukları Kur'an ve Peygamber diliyle açıklandığını göreceklerdi. Bu durumda Ashabın Ehlibeyt sınavını nasıl kaybettiğini göreceklerdi.


                              Ama heyhaaattt...

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X