Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN



    Musa AYDIN 24.07.2009

    Bismillahirrahmanirrahim

    KUR’ÂN’I ANLAMA SORUNU

    Öteden beri, "Kur’ân bize yeterlidir!" tezini savunanlar, İslâm’ı anlamak için Kur’ân’ın dışında başka hiçbir şeye ihtiyaç olmadığını, isteyen herkesin direk Kur’ân’a başvurarak İslâm’ı eksiksiz öğrenebileceğini, esasen Kur’ân dışında İslâm’a atfedilenlerin yalan yanlış şeyler olduğunu ve İslâm’la alakası bulunmadığını ileri sürmüş, hatta bir kısmı işi hadis ve sünnet gerçeğini inkâr etmeye kadar vardırmışlardır. Bunlar, iddialarını ispat etmek için güya bizzat Kur’ân’dan da delil göstermeyi ihmal etmemişlerdir. Biz bu iddiayı cevaplamaya geçmeden önce, onların delil olarak ileri sürdükleri ayetlerden de örnekler verip daha sonra onların tahliline ve gereken cevabı vermeye çalışacağız.

    Diyorlar ki:
    "Bizzat Kur’ân birçok ayetinde, bir yandan kâmil ve eksiksiz bir kitap olduğunu ve her şeyi içinde barındıran kapsayıcı bir kitap olduğunu ortaya koyarken, diğer ayetlerinde herkes tarafından hiçbir açıklayıcının açıklamasına gerek duyulmadan rahatlıkla anlaşılabilecek açık seçik bir kitap olduğuna vurgu yapmıştır. Dolayısıyla Arapça bilmeyen bir kimse dahi meallere başvurarak Kur’ân’ın mesajlarını rahatlıkla anlayabilir."

    İşte bu iddiaya mesnet olarak ileri sürdükleri ayetlerden bazı örnekler:

    "Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?" Kamer, 17, 22, 32, 40

    "Bu (Kur’ân), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür." Âl-i İmrân, 138

    "O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitap’ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." Nahl, 89

    "…(Bu Kur’ân) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir." Yûsuf, 111

    "(De ki): Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitap’ı açık olarak indiren O’dur…" En’âm, 114

    Bunlar ve benzeri ayetlere dayanarak söz konusu görüşü savunanlar, iki hususu dillendiriyorlar: Birisi, Kur’ân’ın bütün yönleriyle kolayca herkes tarafından anlaşılabileceği, diğeri ise, Kur’ân’ın bir Müslümana gerekli olan her şeyi ihtiva ettiği…

    Şimdi Allah’ın izni ve lütfuyla hem bu hususları cevaplamaya çalışacağız, hem de konunun tekmili için gerekli olan bazı diğer hususlara değinmeye gayret edeceğiz:

    Kur’ân’nın herkes tarafından rahatlıkla anlaşılmasının mümkün olduğuna delil gösterdikleri ayetin açıklamasını bizzat Kur’ân’ın kendisinden yardım alarak şöyle cevaplayabiliriz:


    Birincisi: Kur’ân, söz konusu ayetin sonunda "öğüt almak için kolaylaştırdık." buyuruyor. Biz de kabul ediyoruz ki Kur’ân’ın insanların öğüt alabileceği birçok açık ayeti vardır ki onları okumak, insanın gafletini giderir, Allah’a ve ahirete yönelmesini sağlar. Ama acaba Kur’ân’ın bütün ayetleri bu özelliğe sahip midir? Bunu başta Kur’ân reddediyor. Çünkü ayetlerin bir kısmının mütaşabih ve anlaşılması zor olduğunu, bunları ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor. Âl-i İmrân, 7

    İkincisi: Başka ayetlerde Allah-u Teâlâ önceki ayetteki tabire yakın bir tabir kullanarak şöyle buyuruyor: "Resulüm!) Biz Kur’ân’ı, sadece, onunla Allah’tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık." Meryem, 97

    Diğer bir ayette ise şöyle buyuruyor: "Biz onu (Kur’ân’ı), öğüt alsınlar diye, senin dilinle kolaylaştırdık." Duhân, 58

    Görüldüğü gibi, Allah-u Teâlâ, Kur’ân’ı nasıl kolaylaştırdığını bu ayetlerde açıklığa kavuşturup, bunun Resulullah’ın (s.a.a) diliyle (açıklamalarıyla) gerçekleştirildiğini vurguluyor.

    Veya yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz ayetlerde, Kur’ân’ın bir beyan/açıklama olduğunu söylüyorsa, bunu da yine başka ayetlerde şöyle izah etmiştir:


    "Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara (açıklanması gereken her şeyi) beyan etsin/açıklasın. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Aziz’dir, Hakîm’dir O!" İbrâhîm, 4

    "…Ve Zikr’i (Kur’ân’ı) sana indirdik ki, onlara indirileni sen açıklayasın. Belki düşünürler." Nahl, 44

    "Biz, sana bu Kitap’ı, yalnızca onlara ihtilaf ettikleri şeyi açıklayasın ve iman edeceklere bir hidayet ve rahmet olsun diye indirdik. Nahl, 64

    "Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara, ‘Allah’ı bırakıp bana kullar olun.’ desin. O ancak şöyle der: Öğrendiğiniz ve okuyup ders aldığınız şu Kitap’a dayanarak benliklerini Allah’a adamış kullar/rabbanîler olun!" Âl-i İmrân, 79

    "Ümmîlere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitap’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur (Allah’tır). Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler." Cuma, 2

    Ayetlerden açık bir şekilde genelde bütün peygamberlerin, özelde Resulullah’ın (s.a.a) semavî kitapların ve Kur’ân’ın açıklayıcısı, öğretmeni ve ihtilaf ettikleri konularda onlara yardımcı olup ihtilaflarını bertaraf edecek bir merci olduklarını anlıyoruz. Eğer Kur’ân’ın her açıdan meram ve maksatlarının anlaşılmasında hiçbir açıklayıcının açıklamasına ihtiyaç duyulmasaydı, o zaman Resulullah (s.a.a) onlara neyin açıklayıcısıdır, neyin öğretmenidir? Bildikleri, anladıkları şeyleri mi onlara açıklıyor, öğretiyor?!

    Bazıları diyor ki:
    "Bu ayetlerdeki açıklamadan maksat, kendine ineni eksiksiz tebliğ etmektir, tefsir etmek değildir."

    Bunlar teybin ile tebliği eş anlamlı tutuyorlar. Oysaki bu iddiayı da yine bizzat Kur’ân’daki tabir farklılıklarına dayanarak cevaplamak mümkündür. Mâide Suresi’nin 67. ayeti bunun çarpıcı bir örneğidir. Çünkü beyan/açıklama tabirinin kullanıldığı bu ayetlerde (Nahl, 44-68) "onlara indirileni açıklayasın diye" buyururken, tebliğ tabirinin kullanıldığı Mâide Suresi’nde, "Ey Resul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et." buyurmaktadır. Kur’ân’daki kullanımların, biz insanlarda birçok zaman olduğu gibi rastgele olmadığı gerçeğinden hareketle bu ayetlerdeki "onlara indirileni" tabiriyle, "sana indirileni" tabirini aynı tutamayız. Demek ki maksat birisinde tefsir ve açıklama görevidir, diğerinde ise tebliğ ve ulaştırma. Ayrıca diğer bazı ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.a) hakkında Kitap’ın öğretmeni tabirini kullanması da, maksadın tefsir ve açıklama olduğunu desteklemektedir. Bazı ayetlerde Resulullah’a (s.a.a), "Nur saçan bir kandil (çırağ)"14 sıfatının yakıştırılması da, bu ulvî gerçeğin bir başka ifadesidir.

    Kur’ân için
    "her şeyin açıklayıcısı" vurgusunun yapıldığı ayetlere gelince, bu ayetleri de şöyle açıklayabiliriz:

    Evvela, bu ayetlerin zahirinden ilk akla gelen "her şeyin Kur’ân’da var oluşunu ve Kur’ân’ın her şey için bir açıklayıcı olduğunu", dolayısıyla her şeyi Kur’ân’da aramamız gerektiğini; ne Peygamber’in, ne de herhangi bir kimsenin açıklamasına gerek olmadığını söylemek, başkalarından çok bu iddia sahiplerini zor durumda bırakır. Çünkü o zaman şu önemli sorunun cevabını vermeleri gerekir:

    Her şey Kur’ân’da var ise, o zaman bu "her şeyin" içerisine, istisnasız her konuda her şeyin bilgi, belge ve ispatının girdiğini de kabul etmeleri gerekir. Mesela bugün insanoğlunun elde ettiği bütün bilimsel ve teknolojik bilgi ve keşifleri, Kur’ân’da bulmamız gerekir ve esasen Kur’ân’a sahip olan Müslümanlar, başkalarından çok daha önceleri bu keşif ve bilgilere ulaşmaları gerekirdi. Oysa böyle olmadığını hepimiz biliyor ve kabul ediyoruz. Diğer konularda da durum aynıdır. Acaba her konuda her istediğimizi, Kur’ân’da bulmamız mümkün mü?


    Demek ki "her şeyin açıklayıcısı" cümlesinden ilk akla gelen anlamı almak, başta bizzat iddia sahiplerini sıkıntıya sokar. O hâlde ayetin salt zahirini almamız mümkün değildir.

    Burada mutlaka şöyle denilecektir: Bu "her şey"den maksat, Kur’ân’ın misyonuyla ilgili, hidayetle ilgili her şeydir, bununla alakalı olmayan şeyler değil.

    Bu yaklaşım elbette bir yere kadar doğrudur; ama eğer bundan da dinin her detayının Kur’ân’da var olduğu kastedilirse, yine sıkıntıya gireriz. Zira asr-ı saadetten beri ibadetler, muameleler ve diğer birçok konuda ister ittifakla, ister kısmen Müslümanlar arasındaki uygulamaların küçümsenmeyecek bir bölümüne Kur’ân’dan delil göstermek mümkün değildir. Bilindiği üzere bunların hepsi, Resulullah’ın (s.a.a) açıklama ve uygulamalarına dayanmaktadır.

    Peki, o zaman "Kur’ân her şeyin açıklayıcısıdır" cümlesini nasıl anlamalıyız? Ehlibeyt mektebinin bu konuda ortaya koyduğu görüş şöyledir: Kur’ân elbette her şeyin açıklayıcısıdır; ama bundan maksat her detayın Kur’ân’da olduğu değil, Kur’ân’ın hiçbir konuda Müslümanları ne yapacağını bilmez bir şekilde ve çıkmazda bırakmadığı, maslahat gördüğü miktarı kendi içinde zikrettiği, geri kalanında ise başvurulacak mercileri tanıtıp insanları onlara yöneltmesidir. Yani sorunları çözme mekanizmasını ortaya koyarak her konuda insanlara yol göstermiştir. Örneğin Resulullah (s.a.a) hakkında şöyle buyurmaktadır:


    "Allah’a ve Resulü’ne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız." Âl-i İmrân, 132

    "Her kim Allah’a ve Resulü’ne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir." Nûr, 52

    "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan Ulu’l-Emr’e de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." Nisâ, 59

    "Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulü’ne asi olursa, açık bir sapıklık etmiş olur. Ahzâb, 36

    "Hayır! Rabbine andolsun ki, iş bildikleri gibi değil. Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, iman etmiş olamazlar." Nisâ, 65

    "O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz; O (söyledikleri) ancak vahiy olunan bir vahiydir." Necm, 3-4

    "De ki: Size, ‘Allah’ın hazineleri yanımdadır.’ demiyorum; gaybı da (Allah bildirmeden) bilmiyorum ve ben size, ‘Bir meleğim.’ de demiyorum. Ben ancak bana vahiy edilene uyarım..." En’âm, 50

    "Şüphesiz biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin..." Nisâ, 105

    "...Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan sakınıp korkun..." Haşr, 7

    Burada konunun tekmili için birkaç noktaya daha değinmemizde yarar vardır:

    1) Acaba "Kur’ân bize yeterlidir!" diyenler, gerçekten Kur’ân’la bütün sorunların üstesinden gelineceğini, ümmet arasındaki ihtilafın çözümleneceğini ve başka hiçbir mercie ihtiyaç kalmayacağını mı düşünüyorlar? Eğer böyle düşünüyorlarsa, o zaman şu sorunun cevabını vermeleri gerekir: 14 asırdır Kur’ân değişmez bir şekilde bütün Müslümanların elinde bulunmasına rağmen neden bu kadar bölük pörçük ve ihtilaflı hâldeler? Her birisi diğerinden farklı görüşler serdetmekte ve hepsi de güya Kur’ân’a dayandırmaktadır iddialarını.

    2) Bu iddiada ısrarcı olanların bu ısrarlarında etkili olan üç önemli kaygıları daha vardır. Bunların birisi, güya bu vesileyle Kur’ân’ın saygınlığını korumaktır. Zira diyorlar ki: "Kur’ân yeterli değil demek, Kur’ân’ı eksik görmek ve onu küçümsemektir. Allah’ın kitabı nasıl eksik olur veya başka birisinin açıklamasına ihtiyaç duyar?"

    Oysa bu yanlış bir düşüncedir. Evvela yukarıda da belirttiğimiz gibi başkasına müracaat etmemizde de yine referansımız Kur’ân’dır. Keyfimiz isteyen herkese başvurup söylediklerini hüccet olarak kabul edemeyiz. Yani Kur’ân bizi şaşkın vaziyette bırakmamıştır. Kur’ân yeterli değildir demek, Kur’ân değersizdir, önemsizdir, bayağıdır, demek değil. Kaldı ki Kur’ân detay kitabı da değildir. Ana prensipleri ve bazı detayları zikredip, gerisini özelliklerini belirlediği mercilere bırakmıştır.

    3) İşte bu noktada bu iddia sahiplerinin şöyle bir endişesi daha ortaya çıkmaktadır; diyorlar ki: "Kur’ân yeterli değil deyip hadislerin peşine gitmek, ilâhî vahiyle beşerî kelamların birbirine karıştırılmasına ve birçok konuda Allah’ın değil, kendimiz gibi beşer olan birilerinin dediklerine itibar etmemize yol açar."

    Oysa bilmemiz gerekir ki, Kur’ân’ın bizi yönlendirdiği Peygamber’in, din adına veya Kur’ân’ın açıklaması olarak sunduğu şeyler de vahiydir, ilâhî kaynaklıdır. Çünkü vahiy iki kısımdır: Kur’ânî vahiy, gayr-ı Kur’ân’i vahiy. Kur’ânî vahyin özelliği, hem lafız ve kalıplarının Allah’tan oluşudur, hem de muhtevasının. Ama gayr-ı Kur’ânî vahiylerin muhtevası Allah’tan olmakla birlikte açıklanma şekli Peygamber’e bırakılmıştır. Resulullah’a (s.a.a) gayr-ı Kur’ânî vahiylerin geldiğinin delillerini, Ehlibeyt Mesajı isimli dergide genişçe ele almışız ki isteyen kardeşler bu yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirler:



    4) Bu tezi savunanların en azından bir kısmının bir gerekçesi de kaynaklarda nakledilen hadislerin içinde zayıf, mantıksız, İslâm ve Kur’ân’ın ruhuyla bağdaşmayan rivayetlerin varlığıdır. Bu gerekçeyi ileri sürenlerin kaygılarını anlamak mümkündür; ama bu problemin çaresi sünneti inkâr veya hadisleri bütünüyle bir kenara itmek olamaz. Çünkü o zaman çok daha büyük problemlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olur. Bunun çaresi, belirlenen birtakım kriterler ve ölçülerle hadislerin doğrusunu yanlışından, zayıfını güçlüsünden ayırt etmektir ki, bunu da işin uzmanları zaten yapmaktadırlar. Bu konuda yine Ehlibeyt unsurunun önemi ortaya çıkmaktadır ki, ileride buna değineceğiz.

    "Kur’ân Bize Yeterlidir!" Tezinin Önemli Mahzurları

    1) Acaba bu tezi savunanlar, hiçbir konuda hiçbir şekilde mi hadislere itibar etmezler, yoksa bazı konularda edip bazısında mı es geçerler? Eğer hiçbir konuda istisnasız hadislere itibar etmezlerse, Kur’ân-ı Kerim’i birçok yerde müphem ve muamma gibi bir kitaba dönüştürmüş olurlar. Yok, eğer bazı yerde kabul ediyoruz, bazı yerde etmiyoruz, derlerse (ki birçok ayette, özellikle tarihle alakalı konularda sebeb-i nüzul hadislerinden istifade ediyorlar), o zaman da neye dayanarak bu ayrıcalığı ve sebepsiz tercihi yaptıklarını açıklamalıdırlar.

    2) "Kur’ân bize yeterlidir!" tezi, tez sahiplerinin zannettiklerinin tam aksine, ümmet arasındaki ihtilafları ortadan kaldırma yerine daha da artıracaktır. Zira bir taraftan herkesin ilim, anlayış ve kavrayış seviyesi aynı değildir; diğer taraftan Kur’ân ayetleri açıklık ve anlaşılırlık açısından aynı düzeyde değillerdir. Bu ise doğal olarak ayetlerin anlaşılması ve onlardan çıkarılacak anlam ve hükümler açısından farlılık ve ihtilaflara yol açacaktır. Dolayısıyla bu ihtilafları ortadan kaldıracak bir merciin, mekanizmanın olması şarttır, zarurettir.

    Aslında bize göre bu mekanizma İslâm’da konulmuştur. Yukarıda da beyan ettiğimiz gibi, Allah-u Teâlâ bu mercii bize Resulullah (s.a.a) olarak tanıtmış, Resulullah ise yine Allah’ın emriyle kendinden sonra bu mercileri, ilim ve irfanının vârisleri olan Ehlibeyt’i olarak tanıtmıştır. Kaynakların ortaklaşa naklettikleri meşhur ve mütevatir Sekaleyn (iki emanet) hadisi, Sefine (Ehlibeyt’i Nuh’un gemisine benzeten) hadisi gibi…

    Konunun daha iyi pekişmesi için bu konuda tarihte nakledilen iki çarpıcı olayı nakletmemizin faydalı olacağı kanaatindeyiz:

    Kaynaklarda şöyle nakledilmiştir: Bir gün Kur’ân’da belirlenen şer’î haddi (cezayı) uygulamak üzere bir hırsızı, Abbasî halifelerinden Mu’tasım’ın düzenlediği toplantıya getirdiler.

    Kur’ân’ın buyruğu şöyledir:
    "Hırsızın elini kesin."

    Fakat Mu’tasım, elin neresinden kesileceğini bilmiyordu. Ehlisünnet âlimlerine sordu.

    Biri, "Bilekten kesin." dedi. Başka biri, "Dirsekten kesin." dedi. Her birisi de Kur’ân’ı kendisine şahit gösteriyordu. Birisi teyemmüm ayetindeki el kelimesini şahit gösterip, bilekten; diğeri abdest ayetindeki el kelimesini şahit gösterip dirsekten kesilmesine hükmetti. Mu’tasım ikna olmadı. Mecburen mecliste bulunan 9. Ehlibeyt İmamı, İmam Muhammed Taki’ye (a.s) sordu.

    İmam şöyle buyurdu:


    – Dört parmak kesilmelidir.

    – Neden?

    – Çünkü Allah, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: "Secde yerleri (mescidler) Allah’a mahsustur." Cin, 18

    Yani elin ayası da dâhil, secde hâlinde yere bırakılan vücudun yedi azası Allah’a mahsus olup kesilmemelidir. Herkes kabul etti ve İmam’ın istidlâliyle ikna oldu. Tefsir-i Nuru’s-Segaleyn, c.5, s. 439

    Görüldüğü üzere ilmi, ilâhî kaynaklı olmayan, Resulullah’ın (s.a.a) ilim pınarından beslenmeyen bir kimsenin böyle bir tefsiri yapması mümkün değildir.

    Bir diğer olay şöyle nakledilmiştir:

    Şam şehrinden bir adam İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzuruna varıp,
    "Öğrencilerin ile tartışmak için geldim." dedi.

    İmam’ın emri ile onu, İmam’ın en genç öğrencisi Hişam’a tanıttılar.

    Şamlı dedi ki:


    – Ey çocuk! Bu adamın (İmam Sadık -a.s-) imameti hakkında benden soracağın varsa, sor.

    Hişam, onun edepsizliğinden çok öfkelendi. Ama öfkesini gizleyip şöyle dedi:

    – Allah mı kullarına daha merhametlidir, yoksa onların kendileri mi?

    – Allah.

    – Merhamet ve şefkat sahibi Allah kulları için ne yapmıştır?

    – Onları ihtilâf ve tefrikadan korumak, aralarında birlik ve beraberlik icat etmek ve dinî vazifelerini onlara açıklamak üzere apaçık bir önder ve delil belirlemiştir.

    – O önder kimdir?

    – Peygamber.

    – Peygamber öldükten sonra kimdir?

    – Allah’ın kitabı -Kur’ân- ve Resulullah’ın sünneti.

    – Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünneti bugün bizim ihtilâfımızı önleyebilir mi?

    – Evet.

    – O hâlde -her ikimiz de Müslüman olduğumuz hâlde- neden birbirimizle tartışıyoruz? Sen bu ihtilâflardan dolayı Şam’dan buraya gelmemiş misin?

    Şamlı hiçbir şey söyleyemedi, sustu kaldı.

    İmam Cafer Sadık (a.s) Şamlı adama, "Niye konuşmuyorsun?" buyurdu. "Ne söyleyeyim?" dedi, "İhtilâfımız yoktur desem, yalan söylemiş olurum. Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünnetinin ihtilâfları ortadan kaldırabileceğini söylesem, yine de yalan söylemiş olurum. Çünkü -birçok konuda- Allah’ın kitabının ve Peygamber’in sünnetinin ihtilâfı giderebilecek açık bir beyanı yoktur..." Daha sonra Şamlı adam, "Bu soruyu, ben Hişam’a sormak istiyorum." dedi. İmam, "Sor." dedi.

    Şamlı:

    – Ey Hişam! İnsanlara karşı kim daha merhametlidir. Allah mı, yoksa halkın kendisi mi?

    – Allah.

    – O Müslümanların birlik ve beraberliğini koruması, hatalarını önlemesi, hak ve batılı onlara beyan etmesi için birini göndermiş mi?

    – Peygamber’in zamanını mı söylüyorsun, yoksa bugünü mü?

    – Resulullah’ın zamanında onun kendisi idi. Bugünü söyle.

    Hişam, İmam Cafer Sadık’ı (a.s) göstererek:

    – Bugün burada oturan bu şahıstır ki, insanlar her taraftan ona yöneliyor ve o gökyüzünden -ve yerden- bize haber veriyor. Bu ilim ve bilgiyi, Resulullah’a kadar atalarından miras almıştır.

    – Bu iddianı nasıl kabul edebilirim?

    – Şimdi istediğin her şeyi ona sorabilirsin.

    – Buna göre artık bir mazeretim kalmadı; şimdi bana sadece sormak düşer.

    Bunun üzerine İmam Cafer Sadık (a.s) onun yolculuğunun nasıl geçtiğini haber verdi. Kendisinden başka kimsenin bilmediği, yolda başından geçenleri ayrıntılarıyla anlattı. Öyle ki, artık adamın hiçbir tereddüdü kalmadı ve İmam Cafer Sadık’ın (a.s) imametine tasdik ve ikrarda bulundu.
    Usul-i Kâfi, c.l, s.171-173

    3) Tabi bunlar madalyonun bir yüzü, yani Kur’ân’ın zahiriyle alakalı bir durum. Oysaki bu kelimelerin ve zahirî manaların altında, özellikle maarif, itikat ve ahlâk bölümünde, oldukça derin, geniş ve köklü manevî maksatlar saklıdır.

    Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
    "Kur’ân’ın güzel bir zahiri ve derin bir batını var." Usul-i Kâfi, c.2, s.599

    Yine nakledilmiştir ki: "Kur’ân’ın batını var ve batınının da batını var; yedi batına kadar böyledir." Tefsir-i Safi, c.l, s.39

    Esasen, büyük müfessirlerin de dediği gibi, Kur’ân’ın tamamının tevil ve batını vardır ki, sadece düşünme ve araştırma ile ona ulaşmak mümkün değildir. Kelime yoluyla da herkese beyan edilemez. Çünkü bazılarının onu idrak etmeye ve uygulamaya gücü yetmez. Bunlara ancak ve ancak ilimleri ilâhî kaynaklı olan, Resulullah’ın (s.a.a) ilim ve irfanının vârisleri ve onun ilim şehrinin kapısı konumunda olanlar ulaşabilir. "Kur’ân bize yeterlidir!" diyip Kur’ân’dan bir tek zahirle yetinenler, ancak kendilerini ilimden, irfandan ve Kur’ânî hakikatlerden mahrum ederler.

    Bu bölümü İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ilginç bir sözünü aktararak bitirmek istiyoruz. Şöyle buyuruyor:


    "Allah Azze ve Celle’nin Kitab’ı dört şeye (dereceye) ayrılır. İbareler (zahiri ifadeler), İşaretler, incelikler, hakikatler. İbareler avam içindir; işaretler havas (özel-eğitimli kişiler) içindir; incelikler veliler içindir ve hakikatler Peygamber için." Biharü’l-Envar, c.75, s.278

    Aslında bu gerçeği Kur’ân’ın kendisinden de anlamamız mümkündür. Vâkıa Suresi’nin 78 ila 80. ayetinde şöyle buyurmaktadır:

    "Şüphesiz bu, değerli bir Kur’ân’dır, * Korunmuş bir kitaptır. * Ona ancak temizler dokunabilir-ulaşabilir. * O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir."

    Evet, hakikatleri meknun (saklı) olan bu kitaba ancak mutahhar ve tertemiz olan kimseler ulaşabilir. Bunlar ise, bu ümmetin içinde Ahzâb Suresi’nde "Ehlibeyt" kavramı altında beyan edilip temizlikleri onaylanan ve kisa/aba altında toplanarak tanıtılan Resulullah ve onun Ehlibeyt’idir. Diğerleri ise temizlikleri ölçüsünde ve o mutahhar şahsiyetlere yakınlıkları ve onlardan yararlandıkları ölçüde nasiplenirler.

    4) Bu bölümde "Kur’ân bize yeterlidir!" tezinin doğuracağı olumsuz sonuçların ve çıkmazların daha iyi anlaşılabilmesi için, hadislere müracaat edilmeden anlaşılması mümkün olmayan ve ipham perdesi altında kalacak ayetlerden örnekler vermeye gayret edeceğiz.

    Hadislerden yardım almadan Tevbe Suresi’nin 37. ayetinde geçen "nesi" (ertelemek), kavramından neyin kastedildiğini, bunu yapanların kimler olduğu ve diğer detayları nasıl anlayacağız. Biz ayetin açıklamasız metnini veriyoruz; lütfen tefsirlere bakmadan ayeti bir okuyun bakalım, bir şey anlayabilecek misiniz?

    "Ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. Allah’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helâl kılmak için bir yıl helâl sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez."

    Yine Tevbe Suresi’nin 118. ayetinde savaşa gitmekten çekindikten sonra, kendilerine karşı uygulanan ambargonun ardından karşılaştıkları zor durumlar ve bilahare tövbelerinin kabulünden bahsediyor. Ama hadislere müracaat etmeden bu üç kişinin kimler olduğu, neden savaşa katılmadıkları, hangi savaşta olduğu, uygulanan ambargonun keyfiyeti ve diğer birçok detayları anlamak mümkündür değildir.

    Enfâl Suresi’nin 67 ila 69. ayetlerinde beyan edilen esirler olayı ve ayette açıklanmayan, hadisler olmadan ayetin normal zahirî maksatlarının bile anlaşılamayacağı gerçeği bunun bir başka örneğidir.

    Mücâdele Suresi’nin 12. ve 13. ayetlerinde bahsedilen necva olayının detay bilgileri, necvanın ne olduğu, neden bu hükmün getirildiği, neden 13. ayette kınamanın ardından af getirildiği, bu olaydaki sadaka hükmüne kimin amel ettiği vs. bir sürü detayları yine hadislerin yardımı olmadan anlamak mümkün değildir ve ayetler müphem bir olaydan bahseder şekilde karşımızda duracaktır.

    Âl-i İmrân Suresi’nin 173. ayetinin açıklamasız metni de şöyledir:


    "Bir kısım insanlar, müminlere, ‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ dediler."

    Şimdi bu ayetin hangi tarihî olayla alakalı olduğu, "Bu şayiayı yayan bir kişi miydi, yoksa birkaç kişi mi? İsimleri neydi? Niye bunu yaptılar? Düşman dedikleri kimlerdi?" vs. bir sürü detayların hiçbirisi ayette yoktur. Hadisler olmadan bunları öğrenmemize imkân var mı?

    Tarihî olaylardan buna daha birçok örnek vermek mümkündür.

    Elbette bu durum sadece tarihî olaylarla sınırlı değildir. Benzer durumlarla hemen her konudaki ayetleri incelerken karşılaşırız. Kaza ve kader, cebir ve ihtiyar, ruyetullah, yadullah, aynullah, Arş, Kürsi vs. müteşabih ayetler, masumiyetle alakalı ayetler, velayet ve imametle ilgili ayetler, mead ve yeniden dirilişle ilgili bazı ayetler gibi…

    Fıkhî konularda abdest şekli, teyemmüm şekli, namazın kılınış şekli, zamanları, hırsızın elini kesme konusu, haccın birçok detayı, Kıble meselesi ve değişimindeki detaylar, nasih mensuh meselesi ve onlarca başka konular.

    Konunun tekmili için şunu hatırlatmakta fayda vardır ki, bazıları da bu grubun tam karşı noktasında yer alıp Kur’ân’ın normal insanlar tarafından asla anlaşılamayacağını, dolayısıyla bizlerin Kur’ân’dan ancak Resulullah’ın ve vasilerinin açıkladığı kadar nasiplenebileceğimizi iddia etmişlerdir.

    Bu görüş de en az birinci görüş kadar yanlış ve vahim bir düşüncedir. Bunu kabul etmek demek, Kur’ân’ı büsbütün tatil etmek ve hayat sahnesinin dışına itmektir ki, her şeyden önce bizzat Kur’ânî açıklamalara aykırı olduğu kesindir.

    Kur’ân, onlarca ayetinde insanları Kur’ân’ı okumaya, akletmeye (ayetleri üzerinde düşünmeye) davet etmektedir. Eğer hiçbir şekilde Kur’ân’dan istifade etme imkânı olmasaydı, bu davetlerin hepsi abes olurdu ve Hakîm olan Rabbimizden hikmete aykırı her şey uzaktır.

    Kısacası bizim dediğimiz şey şudur: Evvela, Kur’ân’a tam anlamıyla ve bütün yönleriyle hâkim ve musallat olmak herkesin işi değildir. Saniyen Peygamber (s.a.a) ve onun ilminin mirasçıları ve ilim şehrinin kapıları olan Ehlibeyt İmamları’nın dışındakilerin, her konuda Kur’ân’dan istifade ettiklerine, Kur’ân’ın nihaî görüşü demek doğru değildir. Dolayısıyla "Başkaları da elbette Kur’ân’dan nasiplenebilir" demekle "Her konuda herkes Kur’ân’ın bütün mana ve meramını, nihaî görüşünü anlayıp ortaya koyabilir" demek, tamamen farklı şeylerdir.



    Kıble Dergisi, 25. Sayı

    #2
    Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

    yani şimdi Kur'an'da şefaat konusunu ele alalım. bir ayette şefaat yok diyor.. bu ayeti tek başına alırsak bu açık bir ayet. o zaman hiç şefaat yok anlamını çıkarırız. oysa şefaat konusunda bir ayet yok ki:

    Kur'anda şefaat kelimesinin geçtiği tüm ayetler alınıp her ayet bulunduğu yerde ne anlama geliyor kime sesleniyor şefaat kelmesi hangi anlama geliyor, sınırları neler, kim kime sesleniyor gibi açılardan anlaşılmalıdır. bu ayetin işaret ettiği anlam kapalılığı başka ayetlerle açıklanıyor mu buna bakılmalı.. tüm bu konular da yetmez

    Kur'an'da şefaat kelimesi içinde direkt olarak geçmeyip içinde şefaatten bahseden ayetler neler onlar da tespit edilmeli. bu ayetlerin anlamları ve diğer ayetlerle ilişkileri de aynı şeklide irdelenmeli ve bundan sonra bir yargıya ulaşılmaldır.

    daha bir sürü yöntem daha vardır..

    şimdi siz tüm bunlardan hiçbirini yapmadınız sadece elinize indeks mantığıyla bile olsa şefaat kelimesinin geçtiği tüm ayetleri bile çıkarmadınız şefaat konusunda bir ayeti alıp yargıya vardınız.

    bu durumda şefaat yoktur derseniz şefaatin varlığına dair bir sürü ayet ve hadisi nereye koyacaksınız Kur'an'da çelişki mi var diyeceksiniz. şefaat kelimesi direkt olarak geçmediği halde bu anlama gelen başka kelimelerle ifade edildiği ayetleri bulmadan nasıl doğru sonuca ulaşacaksınız?...

    Bunlar anlamı açık olan muhkem ayetler için geçerlidir.

    bu yöntem tüm kitaplar için geçerlidir hatta tüm konuşmalar için. ben sizin konuşmanızı bütünlük içinde değerlendirmez, kelimeleri hangi anlamda kullandığınızla hiç ilgilendirmez sadece anlamak istediğim gibi işime gelen bir cümlenizi alıp bak böyle dediniz desem size iftira atmış olmaz mıyım... bu ne kadara doğru olur...

    bu anlamda alimimizin yazısı çok sahih ve asla gözardı edilmemesi gereken bir yazı olup Kur'an'ın yeterli ve anlaşılır olmasının ne anlama geldiğini güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Allah kendisinden razı olsun bu konular gözardı edilirse Kur'an'dan yararlanma konusunda bir yöntem olmazsa o zaman şu ayetteki duruma düşmüş olmaz mıyız:
    "Yoksa siz Kur'an'ın bir kısım ayetlerini alıyor bir kısmını da red mi ediyorsunuz, öyleyse siz tamamını inkar etmiş olursunuz.."

    "kitapta ayrılığa düşenler çok uzak bir ayrılığa düşmüş olurlar." ayeti gerçek olur ve bu durumda vahdet kitabı olan Kur'an, birbirimize kılıç çekmeyi gerektiren bir kitap haline dönüşür Allah korusun, ki tarihte böyle olmuştur...

    diğer yandan bir konuda Kur'an'dan tüm ayetlerin bizim gibi sıradan insanların tespit edip toplayabilmesi mümkün değildir. bu ancak bu konuda vahiy alan masumların işidir. biz o yüzden onlara tabi olmalıyız...

    sn ..babacan
    size desem ki Kur'an'dan Kur'an'ın anlaşılabileceğiyle ilgili tüm ayetleri, direkt olarak bu kelimeler geçmese de anlam olarak bunu ima eden ayetleri bir anda koy ortaya desem buna gücünüz yeter mi yoksa aylar gerektiren bir çabaya girmeniz mi gerekir. dahası bu kadar çalışmadan sonra bile bu konudaki tüm ayetleri ortaya koyabilir misiniz...

    buna nasıl gücünüz yetecek...

    öyleyse bu noktada Ehlibeyt a.s. ve onların ilmi devreye girmek zorundadır. onların ilimleri de hadis ve diğer rivayet kitaplarında yazılıdır. onlarsız olmaz...

    bu gün Sahibuz zaman a.f.'in manevi naibi konumundaki taklit mercilerimizle Rehberimizin konumu bu devrede çok önem arzetmektedir.

    onları görmezlikten gelip ben de ilimde derinleştim diyen insanın durumu bir iki tıp kitapbı alıp kasabın insan ameliyatına girerim demesi gibi bir durum olur ki insanı canından eder yatar mısınız böyle bir kasabın ameliyat masasına...

    bu konu çok uzatılabilir ama bu kadarı yeterli şimdilik...

    Yorum


      #3
      Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

      Değerli bir yoruma durmuşsun can,şefaat konusuna eremedim tam,şefaat konusuyla neyi anlatmaya çalıştığını


      Yazarın nerde yanlış yaptığından bir iş yakalamışım,dolayısıyla tüm yazı çöker,hatta temel olan bir işin çeviri manası tahrif edilmiş


      Gerçek çeviride " onların manasını sadeec Allah bilir" denildiği yerde,yazının sahibi Allah'a bilen ortak koşmuş,ilimde ileri gelenler de bilir demiş,bu tür çeviriye durmak büyük vebaldir,mana Allah'ın bildirdiğindne farklılık arzeder,büyük vebalidr bu tür işlere durmak


      Allah'ın dediği iş şudur

      Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir.
      Makalenin sahibi manayı başka şekle sokmuş demiş ki:

      Çünkü ayetlerin bir kısmının mütaşabih ve anlaşılması zor olduğunu, bunları ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor.
      bunları ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor.
      Allah'ın hakimiyetine ortak koyulmuş,büyük iş ve evbal bilinçli durulmuş bir iş ise,

      Çeviri hatası ise vebal bilinçli iş kadar büyük olmaz

      Her halukarda makale çöker,çünkü yanlış bir işin üzerine mantık düzeneği kurmuş

      ************************************************** ***************

      Senin hasasiyetini de anlıyorum,ama işler Allah'ın bildirdiği ve dilediği yönde gelişmeli

      Allah'ın amacını anlamak lazım,yapmak istediği/muradı nedir,insanları sınamaktır,hidayet edici Kuran var,ve Allah'ın bahşettiği kadar akılla ,onun emirlerine ererek yönelmelere duracaklar

      Allahtan ne kadar çekinip,ne kadar emirlerine durmaya gayret göstereceklerini sınayacak Allah

      Her varlık kendi ilmi,Allah'ın bahşettiği kadar sınamaya tabi olacak

      Örnek

      Kurandan okudun ve gördün ki Allah faiz yasaklamış,bunu bildiğin halde gidip faiz yersen Allah'ın emrini hiçe saymış olursun,cezaya tabi bir işe durmuş olursun,faiz yemenin haram olduğunu herkes anlar,manası apaçık bir ayet

      Allah bildirmiş ki insanlara zulm etmez,iyiliği emret,güzleliklere koş veselam,yani dinin temeli apaçık ve herkesçe anlaşabilecek işler

      Anlamadığın,şüpheye düştüğün,akıl/mantık/vicdanına ters gelen bir iş Allah'ın emri değildir,uzak durcan,Allah herkesi yaptıklarıyla haşredecek,iyilik ekersen senin çıakrınadır,kötülükler peşinde koşarsan kendi zararınadır

      Allah yeni bir din indirmiyor,diğer indirdiğini tastikleyen bir iş indiriyor,diğer kitapların ne yazdığı insnaalra malum,hep aynı işler tekrarlanır,iyiliklere koşan cennete,bozguncu olan ceheneme





      Eğer İmamet yoksa eğer rehberlik ve önderlik yoksa eğer hedef yoksa ve eğer Hüseyin yok ve onun yerine eğer Yezid varsa, işte o zaman; Allah evi etrafında dönmekle puthane etrafında dönmek arasında hiçbir fark yoktur.”

      Ali Şeriati

      Yorum


        #4
        Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

        sn ..babacan
        şefaat konusu sadece bir örnekti. sen bunun yerine başka bir örneği de düşünebilirsin. örnek değişebilir. amacım hangi konu olursa olsun onun hakkında Kur'an'da ne belirtiliyor, sağlıklı anlayabilmek için bütün ayetleri bulup ona göre bir sonuca ulaşmak gerektiğini ifade etmekti.

        sizin verdiğiniz örneği ele alalım. faiz yemek haram doğru ama faiz ne? geçiyor mu Kur'an'da

        geçmiyor vadeli alış veriş, dövizden para kazanmak, ülkeler arası kur farklılıklarından para kazanmak... enflasyon olan bir yerde ticaret yapmak borç vermek...

        tüm bunların faiz olup olmadığı, faizin neler olduğu Kur'anda ayrıntısıyla yok..

        tüm ayetleri çıkarsan da bunların cevabını alabilir msin emin deilim.

        sonra faiz kelimesinin arapçası riba. Riba kelimesi hiç geçmemesine rağmen bir ayette faizle ilgili bir açıklama olamaz mı. şimdi Kur'an'da riba kelimesinin geçtiği tüm ayetleri çıkardığınızda bile Allah'ın faiz hakkında neler dediğini tam olarak anlamanız mümkün mü.. Riba kelimesinin faiz anlamına gelmediği yerler yok mudur... bu durumda bir masumun faiz konusunda ayrıntılardan haber vermesi gerekmez mi. Bu Kur'anla çelişmez aklı ve Kur'an'ı kenara atmak anlamına da gelmez.

        Tersine Yaşayan Kur'an olan Ehlibeyt'e baş vurup faiz konusunun ayrıntılarını onlardan öğrenmek, bilmiyorsanız zikir ehline sorun emrinin bir gereği değil midir... ki bu zikir ehli de 12 imamdır.

        bu durumda Kur'an'a uymak demek faizin hangi tür işlemler olduğunu, ve diğer ayrıntıları hiç şüpheye yer kalmayacak kadar sahibuz zaman a.f.'ten öğrenmek Kur'an okumak anlamına gelir. bunlara uymaksa Kur'an'a uymak demektir...

        tıpkı Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur hükmü gibi...

        "Yazarın nerde yanlış yaptığından bir iş yakalamışım,dolayısıyla tüm yazı çöker,hatta temel olan bir işin çeviri manası tahrif edilmiş


        Gerçek çeviride " onların manasını sadeec Allah bilir" denildiği yerde,yazının sahibi Allah'a bilen ortak koşmuş,ilimde ileri gelenler de bilir demiş,bu tür çeviriye durmak büyük vebaldir,mana Allah'ın bildirdiğindne farklılık arzeder,büyük vebalidr bu tür işlere durmak


        Allah'ın dediği iş şudur

        Alıntı
        Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir.

        Makalenin sahibi manayı başka şekle sokmuş demiş ki:

        Alıntı
        Çünkü ayetlerin bir kısmının mütaşabih ve anlaşılması zor olduğunu, bunları ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor.

        Alıntı
        bunları ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor.
        "

        şeklindek itirazınıza gelince...

        kimsiniz nereden yazıyorsunuz bilmiyorum.. ancak arapça bilmediğinizi söylediniz. oysa eleştirdiğini alim arapçayı biliyor..
        bu durumda sizin ona ayete yanlış anlam veriyor demeniz ne derece akıllıca

        bu konuda rahat mısınız

        sizi bu konuda anlamadım. siz akılla ayetlerin anlaşılabileceğini söylüyorsunuz, makalenin sahibi de bunu söylemiş işte siz niye itiraz ediyorsunuz?

        tam tersine siz Kur'an yeterli ve açık diyen biri olarak bu görüşü savunmuyor musunuz. Alimler bilirse biz de biliriz gibi. Alimler bilmeyecekse (ilimde derinleşenler) siz bu durumda anlaşılabilceğini hiç iddia bile edemezsiniz...

        fakat ayette mim durağı vardır. bu durak esas alınarak anlam verildiğinde farklı oluyor bu durak kaldırıldığında anlam farklı oluyor...

        ancak bunlar için alim olmak gerekir arapça bilmek gerekir...

        Yorum


          #5
          Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN


          Tersine Yaşayan Kur'an olan Ehlibeyt'e baş vurup

          Yazının birinci kısmı baya karışık can,üzerinde durmayacağım,konu dallanıp budaklanacak,çünkü Ehli Beyt soyu Horasanda türk kavimlerine sığınıp da soyu sürdürmüş,gelin dedelerimize iman edin dicem,kabul etmeyeceğin aşikar, konunun dallanıp budaklanması baya bizi sürükleyecek gibi

          ************************************************

          arapça bilmediğinizi söylediniz. oysa eleştirdiğini alim arapçayı biliyor..
          bu durumda sizin ona ayete yanlış anlam veriyor demeniz ne derece akıllıca
          Sayın can,mağara devrinde yaşamıyoruz, tek tıkla sayısız Kuran çevirisine erişebiliyoruz

          Kim nasıl çevirdiğini karşılaştırınca Allah'ın ne bildirdiği apaçık meydana çıkıyor,

          Kuran dediğimiz iş sihirli formüller içeren bir iş de değil,Allah'ın dediği gibi "herkes anlasın diye basitleştirilmiş,apaçık kaleme alınmış sözlerdir" dolayısıyla orda ancak Allah mı bilir denilmiş yoksa Allah'ın dışında başkaları da mı bilir denilmiş fazla zor bir bilmece değil

          Tüm çeviri örnekleri Allahtan başkası bilemez demişse,makale sahibi Allah dışında başkaları biliebilir demişse ,yanlış çeviriyle karşı karşıya olduğumuzu idrak edebilemk için fazla Kuranda alim olmak da gerekmez

          Ki Kuran çevirmiş kişiler belli başlıdır,bunların hepsi yanlış çevirmişse makale sahibi mi doğru çevirmiş ikilemiyle yüz yüze kalırız

          İlk başvurduğum kaynak Abdul Baki Gölpınarlı olmasına karşı,karşılaştırmalara bakmış olarak yanlış çeviriye durduğunu bildirmişim

          *********************************************
          Abdülbaki Gölpınarlı

          Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir.
          -------------------------------------
          Ali Bulaç Meali

          Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez.
          -------------------------------------------
          Diyanet İşleri Meali(Eski)

          Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir.
          -------------------------------------
          Diyanet İşleri Meali(Yeni)

          Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir.
          ----------------------------------------------

          Diyanet Vakfı Meali

          Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir.
          -------------------------------------------

          Elmalılı Hamdi Yazır

          Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez
          ----------------------------------------------
          Elmalılı Meali (Orjinal)

          halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir,
          ----------------------------------------------
          Ömer Nasuhi Bilmen
          Halbuki, onun te'vilini Allah Teâlâ'dan başkası bilemez.
          ---------------------------------------------------
          Muhammed Esed

          oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez.
          ----------------------------------------------------
          Suat Yıldırım

          Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah’tan başkası bilemez.
          ----------------------------------------------------------

          Şaban Piriş Meali

          Oysa, onun tevilini Allah’tan başkası bilmez.
          -------------------------------------------------
          Ümit Şimşek Meali

          Oysa onların kesin yorumunu Allah'tan başkası bilemez.
          -------------------------------------------------
          sizi bu konuda anlamadım. siz akılla ayetlerin anlaşılabileceğini söylüyorsunuz, makalenin sahibi de bunu söylemiş işte siz niye itiraz ediyorsunuz?
          Makaleyi derinlemesine okumadım,böyle büyük bir yanlış barındıran işin detayınca irdelenmesi ilgimi çekmez

          yanlış çeviriyse vebalı sınırlı,ama Kurana kalem karıştırma işi ise, Allaha ortak koşma işidir,

          fakat ayette mim durağı vardır. bu durak esas alınarak anlam verildiğinde farklı oluyor bu durak kaldırıldığında anlam farklı oluyor...

          ancak bunlar için alim olmak gerekir arapça bilmek gerekir...
          Akıl başkalarının biliminden de faydalanmayı getirebilir,Arapça bilmek şart değil yukarda delilini gördüğün gibi

          Bu güne kadar sayısız Kuran çevirisi okuyup karşılaştırdım,kim nerde hangi sebepten kalem karıştırdığını da çoğu kez yakalıyorum









          Eğer İmamet yoksa eğer rehberlik ve önderlik yoksa eğer hedef yoksa ve eğer Hüseyin yok ve onun yerine eğer Yezid varsa, işte o zaman; Allah evi etrafında dönmekle puthane etrafında dönmek arasında hiçbir fark yoktur.”

          Ali Şeriati

          Yorum


            #6
            Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

            altında yazdığınız makalenin tamamını okumadan hakkında yazmanız etik ve tutarlı mıdır

            Yorum


              #7
              Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

              [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=6722.msg55908#msg55908 date=1254692607]
              altında yazdığınız makalenin tamamını okumadan hakkında yazmanız etik ve tutarlı mıdır
              [/quote]

              Sayın can al i imran 7 Kuran bilen için gelişi güzel bir ayet değildir,bu temel ayeti bile dğeişik tarzda sunanın makalesini okumaya eğilmem


              İş Kuran kaldıırp indirmekse,gelişi güzel işler zikredilmez büyük vebal taşıyan işlerdir,burda mevzu bahis gelişi güzle bir ayet değil,dinin temelini bildiren ayettir

              Abdülbaki Gölpınarlı

              Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir.
              -------------------------------------
              Ali Bulaç Meali

              Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez.
              -------------------------------------------
              Diyanet İşleri Meali(Eski)

              Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir.
              -------------------------------------
              Diyanet İşleri Meali(Yeni)

              Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir.
              ----------------------------------------------

              Diyanet Vakfı Meali

              Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir.
              -------------------------------------------

              Elmalılı Hamdi Yazır

              Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez
              ----------------------------------------------
              Elmalılı Meali (Orjinal)

              halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir,
              ----------------------------------------------
              Ömer Nasuhi Bilmen
              Halbuki, onun te'vilini Allah Teâlâ'dan başkası bilemez.
              ---------------------------------------------------
              Muhammed Esed

              oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez.
              ----------------------------------------------------
              Suat Yıldırım

              Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah’tan başkası bilemez.
              ----------------------------------------------------------

              Şaban Piriş Meali

              Oysa, onun tevilini Allah’tan başkası bilmez.
              -------------------------------------------------
              Ümit Şimşek Meali

              Oysa onların kesin yorumunu Allah'tan başkası bilemez.

              Allah'ın hakimiyetine ortaklık mevzu bahis,ha bilerek ,ha bilmeyerek,yani küçük çaplı birt iş değil

              Al i imran 7 yi bile ha bilerek ha bilmeyerek başka şekle sokmuşsa birileri,ben o makaleye eğilmem, iş baştan yanlış çünkü

              Al i imran 7 yi çözememiş olan birinin hiç bir işini ciddiye almam,dinin temelini anlatan ayet mevzu bahis


              Bundan senin çıkaracağın ders şu olur ki : itibar ettiğin alim kim olursa olsun,dinini kimseye emanet etmicen







              Eğer İmamet yoksa eğer rehberlik ve önderlik yoksa eğer hedef yoksa ve eğer Hüseyin yok ve onun yerine eğer Yezid varsa, işte o zaman; Allah evi etrafında dönmekle puthane etrafında dönmek arasında hiçbir fark yoktur.”

              Ali Şeriati

              Yorum


                #8
                Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

                makalesi hakkında konuştuğumuz alim sırf bu ayeti açıklayan ve onlar olmasızın asla anlaşılmaycak bu ayet için onlarca ayeti getirip dil ve anlam bakımından, size bir sürü delil sunabilir.. bu konudan eminim.. buna karşın sizin onun bir görüşünden üstelik onu da tam anlamadan esas üzerinde tartışığımız makalesini tamamen red ediyorsunuz. size önerim:

                "sevdiğinizi %100 sevmeyin ki gün gelir onda nefret etmeniz gereken bir huy görürsünüz ki nefret etmeniz zor olur, nefret ettiğinizden de %100 nefret etmeyin ki gün gelir onda sevceğiniz bir huy görürsünüz ki o iyiliği görüp sevemezsiniz..."

                toptancı olmayın derim.. en azından şöyle deyin her insanın alınacak yönleri vardır reddedilecek yönleri de...

                ancak ben bu alimimizi bundan da istisna tutarak özellike bu makalesinin Kur'an konusunda bir çok tereddüdü giderip sapmaları önleyecek bir muhteşem eser olarak görüyorum..

                uzun süredir kafamda bu konuda böyle derli toplu bir yazı yazılsa diye beklerdim... Ama şia alimleri her konuda olduğu gibi bu konuda da boşluğa ve saptırıcılara meydan vermemişler.. Allah kendilerinden razı olsun...

                siz müteşabih ayetlerin tevilinin (gerçek anlamının) sadece Allah tarafından mı bilinebileceğini söylüyorsunuz. tam anlamadım..

                12 imam bilmez mi?

                onlardan ilim alan alimler bilmez mi?

                bilinmeyen anlaşılmayan ayetin iniş sebebi ve elimizdeki Kur'anda yer alış nedeni nedir?

                Allah'ın hakimiyetine, onun indirdiği vahyin indirdiği diğer vahy ve yine onun verdiği akılla anlaşılmasına ne gibi zarar gelir anlamadım...

                size arapça olarak bir özet bir şey söyledim ama anlamadınız. ayetin, müteşabih ayetlerin ilimde derinleşenlerin de bilebileceğini başka nasıl izah edeceğim...

                müteşabih konusunda tüm ayetleri çıkarmış mısınız ki onların, sadece ali imran 7 ye dayanarak Allahtan başkası tarafından tevil edilemeyeceğini iddia ediyorsunuz.? bir ayette örneğin Kur'an'ın tüm ayetlerinin müteşabih olduğu yazıyor şimdi müteşabih ayetler anlaşılmazsa tüm Kur'anın anlaşılamayacağını mı düşünmemiz gerekir..

                bir konuda tüm ayetler çıkarılmadan Kur'an böyle diyor denemez...
                ancak sorun bu kadar kolay aşılmıyor.

                Ali imran 7 de müteşabih ayetlerin tevini Ancak Allah bilir. İlimde derinleşenler,,,

                Yorum


                  #9
                  Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

                  makalesi hakkında konuştuğumuz alim sırf bu ayeti açıklayan ve onlar olmasızın asla anlaşılmaycak bu ayet için onlarca ayeti getirip dil ve anlam bakımından, size bir sürü delil sunabilir.. bu konudan eminim.. buna karşın sizin onun bir görüşünden üstelik onu da tam anlamadan esas üzerinde tartışığımız makalesini tamamen red ediyorsunuz.
                  ************************************************** *************

                  Sayın can,Kurana baya bir aşinalığım var,sunabileceği işleri görmek isterim ama suç üstüdür,kaçacak yeri yok,ayeti nasıl sunduğu ortada,mevzu bahis sıradan bir ayet değil,öyle olsa bunu makalesine temel/dayanak yapmazdı

                  Elbette ki tamamen red ederim,temel neyin üstüne dayalı belli oldu, spor,beyin cimnastiği olsun diye boş bir zmanımda tümün eleştirisine girişebilirim ama malum hem düşünsel bir yazı,hem Kuran ve hadis dayanğı içeriyor,ki temel sorunlu olduğu aşikarken bu işe girişmeyi anlamlı görmüyorum


                  "sevdiğinizi %100 sevmeyin ki gün gelir onda nefret etmeniz gereken bir huy görürsünüz ki nefret etmeniz zor olur, nefret ettiğinizden de %100 nefret etmeyin ki gün gelir onda sevceğiniz bir huy görürsünüz ki o iyiliği görüp sevemezsiniz..."
                  Allah sonumuzu hayırlı etsin can,
                  beyin düzeneğimiz öylesine yapılanmış ki,insan tercübelerine dahi güvenmiyor,her yeni veriyi tez ,anti tez,sentezlerle isüzüyor,dolayısıyla bu önerin ya aklımızda yer eder ya etmez,

                  toptancı olmayın derim.. en azından şöyle deyin her insanın alınacak yönleri vardır reddedilecek yönleri de...
                  al i imran çapında bir kusur bulduysak,benzer kusurlar bulacağımız kesin,dayanak sorunlu can,makalenin içeiriğinden faydalı işler,veya bakış açıları çıkarabiliriz ama vereceğimiz zahmete deymez,enerjimizi daha faydalı işlere harcayabilriiz


                  Hatta ,sitede Kuran ile ilgili pek araştırma,makaleye rastlamadım,değişik çalışmaları gözden geçirmek isterdim ama site bu konuda oldukça yoksun

                  Kişiler daha çok her bir işi aynen sünnilik gibi hadislerle çözmeye çalışmışlar,Kuran hakkında pek makale,araştırma,deneme türünden işe denk gelmedim

                  ancak ben bu alimimizi bundan da istisna tutarak özellike bu makalesinin Kur'an konusunda bir çok tereddüdü giderip sapmaları önleyecek bir muhteşem eser olarak görüyorum..
                  Vahim bir kaç çıkışa daha denk gelmiştim aklımda kalan


                  2) Bu iddiada ısrarcı olanların bu ısrarlarında etkili olan üç önemli kaygıları daha vardır. Bunların birisi, güya bu vesileyle Kur’ân’ın saygınlığını korumaktır. Zira diyorlar ki: "Kur’ân yeterli değil demek, Kur’ân’ı eksik görmek ve onu küçümsemektir. Allah’ın kitabı nasıl eksik olur veya başka birisinin açıklamasına ihtiyaç duyar?"
                  Cesur bir çıkış,sırf bu çıkışında dolayı da olsa asla ve asla makaleye katılmam

                  Vahim söz sarfetmiş Allah günahlarını afetsin

                  Yani yaklaşıma bakılırsa kaygı olarak elde aldığı işi ispatlamaya durmuş,yani

                  -Kur’ân’ın saygınlığını korumaktır

                  Makale buna kaygı diyor,yani buna kendi de itibar etmekte,

                  -"Kur’ân yeterli değil demek, Kur’ân’ı eksik görmek ve onu küçümsemektir.

                  eksik olduğunu savunmaya durmuş

                  -Allah’ın kitabı nasıl eksik olur

                  işte yıkmaya kalkıştığı iş

                  Buna dayak sunmaya çalıştığı örnek ise alakasız bişey


                  Her şey Kur’ân’da var ise, o zaman bu "her şeyin" içerisine, istisnasız her konuda her şeyin bilgi, belge ve ispatının girdiğini de kabul etmeleri gerekir. Mesela bugün insanoğlunun elde ettiği bütün bilimsel ve teknolojik bilgi ve keşifleri, Kur’ân’da bulmamız gerekir ve esasen Kur’ân’a sahip olan Müslümanlar, başkalarından çok daha önceleri bu keşif ve bilgilere ulaşmaları gerekirdi. Oysa böyle olmadığını hepimiz biliyor ve kabul ediyoruz. Diğer konularda da durum aynıdır. Acaba her konuda her istediğimizi, Kur’ân’da bulmamız mümkün mü?
                  ve teknolojik bilgi ve keşifleri, Kur’ân’da bulmamız gerekir

                  teknolojik keşiflerin din ile alaka ilişkisi mi var ki bunu önermiş


                  Allah al i imran 7 de dinin temeli nedir bildirmiş,teknoloji ve keşifleri din ile ilişkilendirmeye girişmek enteresan bir çıkış


                  Bu işe durmaktan maksat insanlar kabul etsin ki:" evet,Kuran'da her iş yok"

                  Kuranın apaçık ayetlerinde olması gerekenler elbette var,bunu hem Allah bildirmiş hem akıl yortdamıyla bunu anlayabiliyoruz,önemli olan iş din meslesinin ne olduğunu algılayabilmek

                  makale sahibi teknolojik keşifleri de dinden görmüş,


                  Bunca irdeleme yeterli gibi

                  ve son olarak bu ilk başta karşı çıktığım sözüyle de ,ayetin başka manaya büründürülmesi ile nereye varmayı murat ettiğini anlayabiliyoruz

                  Çünkü ayetlerin bir kısmının mütaşabih ve anlaşılması zor olduğunu, bunları ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor.
                  Dini elit bir sınıfın eline teslim etmek meselesi,kendisi de alim olarak algılandığı için,bir payı var mıdır sorusunu da düşüncelere açıyor

                  ve ilimde derinleşmiş kimselerin bileceğini vurguluyor.
                  Herkesin sadece Allah bilir dediği işe ortak koşmuş, ve ilavesini eklemiş,

                  burdan ilk yazıma geliyorum eğer ki bilinçsiz bir iş ise vebal sınırlı,ama bilinçli ve maksatlı ise,neyin ne olduğu su gibi açık,

                  Allah sonumuzu hayırlı etsin

















                  Eğer İmamet yoksa eğer rehberlik ve önderlik yoksa eğer hedef yoksa ve eğer Hüseyin yok ve onun yerine eğer Yezid varsa, işte o zaman; Allah evi etrafında dönmekle puthane etrafında dönmek arasında hiçbir fark yoktur.”

                  Ali Şeriati

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

                    Şu Düşmanlarımızın İsrail, New York, Londra ve Paris radyolarında Kur'an okutmaları, Müslümanları alaya aldıklarının delili değil midir..? Çünkü Düşman, Müslümanların Kur'an'ı hiç anlamadan dinlediklerinden emindir.."
                    insan olma bilincinizi selamlıyorum

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

                      yeni üyeyim ilk okuduğum yazılarda bunlar diyebilirim.Birçok hiristiyan kanalında islamı eleştiren kişilerin en çok dalga geçtikleri şey onlarca kuran tevsirini ortaya koymaları.cidden şaka gibi ya.İslam alimlerinin ortak bir tevsir yapmamalarınada şaşırmıyorum artık rant sandığımızdan çok büyük üstelik o kocaman ben duygularıda öyle.Gerçekten neye hizmet ettiklerini bir bilseler şu başımızdakı alimler..yazık...

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: KURÂN'I ANLAMA SORUNU \ Musa AYDIN

                        Hoş geldiniz.


                        Eski bir sünni olarak konuşuyorum, sünnilerin birbirine zıt tefsirleri (kişisel yorumları) Kur'an'ı kendi reylerine göre tefsirleri birbirine zıtlıklarla doludur. Bu sizi yanıltıp Ehlibeyt mektebindeki tefsirler konusunda yanlış kanıya ulaşmanıza neden olmasın. Ehlibeyt başkadır. Tesirler arasında zıtlıklar yoktur. Varsa bile bu helal haramı etkilemeyen farklı düşünceye izin verilmiş alanlardadır. Bunu zamanla görürsünüz. Ehlibeyt'in İmamları o kadar mükemmel tesfir yapmışlardır ki bunları inkara hiç bir sünni bile yeltenemez. Bir yapboz parçalarının tam yerli yerine oturması gibi, kelime kelime karşılıkları verilir Ehlibeyt tefsirlerinde.


                        Örneğin Nur suresinde Nur ayetinin mükemmel tesfiri ve tüm öğelerin yerli yerince oturuşuna, hayran oldum. "İman edip küfredenler, sonra yeniden iman edip yeniden küfredenler ve küfürlerinde aşırı gidenlere..." Nisa 137. bu ayeti hiç bir zaman anlayamamıştım. öylesine bulanık sisli olarak zihnimde bırakmış, geçmiş gitmiştim. Ama Ehlibeyt'in masum İmamlarının tefirini gördüğümde adeta bir kez daha iman ettim... Kur'an hakkatten Mucize.

                        Yorum

                        YUKARI ÇIK
                        Çalışıyor...
                        X