Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

    Çelişki veya hata iddiasını bir sitede görmüştüm (agnostik.org)
    [hr]
    Necmettin Erbakan, iki TV konuşmasında duydum, bir râhibin, tanrı kaçtır, suâline, üçtür, İsa, Meryem, Kutsal Ruh, yanıtını vereceğini söyledi. Bu sözleri duyunca Bir kez, bu konuda olmaz ya, hatâ yapılır; unutmuşsa, etrâfı hatırlatmaz mı, çekinirler mi, onlar da mı bilmez? Meryem’in de tanrı olduğunu ‘öğrenerek’ bir yaşımıza daha girdik! diye düşündüm.
    Fakat, El Maide sûresinin 116. âyetini okuyunca (Hatırla ki, kıyâmet gününde Allah şöyle buyuracak: ‘Ey Meryem oğlu İsa! Allah’ı bırakıp da beni ve annemi iki ilâh edinin, diye insanlara sen mi söyledin?’…) Hoca’ya haksızlık ettiğimi anladım!
    Kuran’da, … üçtür derler, ama… meâlinde âyet/âyetler de vardır, ancak bunların neler olduğunu açıklanmaz… 7. yy’da, artık oluşumunu tamamlanmış Hıristiyanlık hakkında muğlak, hattâ yanlış ifâdeler geçer Kuran’da.
    Nihâyetinde, İslâm âlimlerinin ve Müslümanların kafaları karışmıştır ve karışmaktadır.
    Not. Zamanın insanları/Arapları da teslisi anlayamamışlar (ki normaldir, çağdaş Hıristiyanlar bile anlamıyor) ve galiba heykeli olduğu için Meryem’i tanrı sanmışlar.
    [hr]

    Prof. Dr. Suat Yıldırım 1995 tarihli bir yazısının bir bölümünde bunun yanıtını vermiş.

    Bazı Hristiyanlar" tarafından yanlış anlaşılan konulardan biri, Kur'ân-ı Kerîm'in Hristiyanlığın teslis akidesi hakkındaki öğretisidir. Bazı Kur'ân müfessirlerinin az sonra zikredeceğimiz ayeti, bu yanlışlığa meydan verecek şekilde açıklamaları da bunda rol oynamıştır. Halbuki Kur'ân teslisten bahsetmekle birlikte, Hz. Meryem'i, Hristiyanlığın, teslisin üç unsurundan biri saydığını asla bildirmemiştir.

    Kur'ân, tanrılaştırılan varlıklar arasında, Hz. İsa'nın annesi Hz. Meryem'i de sayar: "Hatırla ki, Allah: 'Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara: 'Beni ve annemi' Allah'tan başka iki tanrı olarak benimseyin' dedin?" diyecek, İsa: "Seni tenzih ederim, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz (...)" diyecektir. (Maide. 5/116) Şu âyette ise, Meryem'in tanrılaştırıldığına işaret vardır: "Meryem oğlu Mesih, sadece resuldür, -Ondan önce de resuller geçmiştir-, Onun annesi dosdoğrudur, her ikisi de yemek yerlerdi (...)" (Maide, 5/75).

    Hristiyanlar, Meryem'i Allah'tan başka tanrı saydıklarını inkâr etmiş ve etmektedirler. Hristiyanlık tarihine bakılacak olursa, onlar arasında Meryem'i tanrılaştıranların bulunduğu görülür. Collyridiens diye adlandırılan, dördüncü asırda Arabistan'da doğup sonra kaybolan bir Hristiyan cemaati, tekerlekli bir taht üzerinde Meryem'i tazim ediyor, ona pastalar takdim ediyorlardı. Tamamen kadınlara mahsus, Meryem'e ait geniş bir ibadet merasimi vardı.1

    Wellhausen'e göre Uzzâ (Venüs yıldızı), Suriyeli Hristiyanlara göre göğün kraliçesi idi. Müşrik iken Uzzâ'ya tapmış olanlar, Hristiyan olduktan sonra onu, tanrıça Meryem şekline soktular ve Meryem'e çörek sunarak 'Uzzâ ibadetini Meryem ibadeti şekline dönüştürdüler.2

    Daha 2. asırda St. İrenée "Bid'atlara Reddiye" kitabında Ophites'lerin Rûhu "İlk Kadın" yahut "Yaşayanların Anası" ile karıştırarak, bunun Mesih'i doğurduğunu iddia ettiklerine dikkati çeker. Birkaç sene sonra Origéne ("Yuhanna İncilinin Şerhi" adlı eserinde), özellikle ébionites muhitlerde mâruf olan ve İsa'nın annesini "Ruhu'l-kudüs" ile aynı sayan bir "İbranîler İncili'ni zikreder (Aramicede rûh mânâsına gelen ruha kelimesi müennestir). Aphraates nezdinde, birkaç anlama gelebilecek, şöyle tuhaf bir formül vardır: O der ki: "(Dindar) İnsan, babası, olan Allah'ı ve anası olan Ruhu'l-kudüs'ü sever ve ibadet eder." 3 İmparator Justinien kanunlarından birinde Meryem'in, imparatorluk hâmiyesi olduğu kabul edilmiştir.4 Blachere'e göre, Kur'ân'ın Meryem'in tanrılaştırılmasından bahsetmesinin sebebi, şark Hristiyanlığı tarafından Meryem'e tanınan büyük yerde aranmalıdır.5

    Şimdi de, daha yakın zamanlardaki duruma bir göz atalım, Meryem'in tanrılaştırılması hakkında batılı bir yazarın fikirlerini, aşağıda biraz kısaltarak nakledeceğiz. Kur'ân'ın, Hristiyanların Meryem'i tanrılaştırdıklarından bahsetmesi, birtakım hakikatlere dayanmıyor değildir: Coredemptrice (Tanrının, insanların günahına kefaret olarak kendisini fedâ etmesine ortak olan), Mére de Dieu (Tanrının annesi) telakkileri, diğer taraftan fiilî marianisme (Meryemperestlik) ki, İslâm nazarında Allah'a mahsus olan tazimin, kısmî bir ihlâlini teşkil eder. Nihayet İslâm, Arap müşriklerine çok yakın olan ve bazı şark mezheplerinde görülen Meryem'e tapmaya (Mariolâtrie) karşı vaziyet almalıydı.6

    Şimdiki Katolik Hristiyanlık "Meryem'e yöneltilen duaları Tanrının kabul edeceğini" ikrar eder.7 "Kilise, bütünüyle Meryem'i takdise inanır ve açıkça kabul eder ki Meryem, ruh ve beden olarak dirilmiştir. Halbuki öbür ölüler hakkında, sadece dirileceklerini söyleriz." Keza Hz. İsa gibi, Meryem'in de dünyada hazır ve icraatta bulunan olduğu ifade olunur ve onun göğe çıktığı akidesi (assomption) üzerinde durulur.8 Nitekim bugün bir bayram halinde kutlanır.

    Kur'ân nazarında tevhid, her türlü şaibeden uzak, halis ve arınmış olmalıdır. Kur'ân tevhidinin, bu hassasiyetinden dolayıdır ki, tevhidle şirkin arası bir bakıma çok uzak, bir bakıma çok yakındır. İnsanın, mücerred ve kişilik dışı olan hevâsının bile peşine düşmekle, onu tanrılaştırmış 9 olacağı açıkça bildirilir. (Furkan, 25/43; Casiye, 45/23)

    Günümüz Katolik inancının bile Meryem'e verdiği "Tanrının Annesi" (Theotokos: Bu vasıf, 431'de toplanan Efes konsilinde kabul edilmiş olup, halen kullanılmaktadır.)10 lakabı, duaları ona yöneltme, onu ruh ve bedeniyle diri saymak, dünyada hazır ve icraat yapan bir sıfatlar vermek, İslâm nazarında Ulûhiyyet sıfatlarının kısmen tanınmış olması için, yeterli sebeb teşkil eder. İlâh (Tanrı) ibadetin kendisine yöneltildiği varlık demektir. Bu şartlar altında, Hristiyanların Meryem'i bir anlamda tanrılaştırdıkları söylenebilir.

    Hıristiyanlar geçmişte olduğu gibi şimdi de, "tecessüd eden Kelâm'ın annesi" olarak Meryem'e "Tanrının Annesi" derler. Fakat karışık izahları anlamayan normal dindarların, "Tanrının Annesi" tabirinden, onun tanrılığını anlamadıklarını kim temin edebilir? Onun heykelinin bile karşısına geçip, takdimlerde bulunmak, huşû ile eğilerek ona dua etmek ve ondan, ancak Allah'ın yapabileceği şeyleri istemek, onun tanrılaştırmaktan başka bir şey değildir. Yaşanan dindarlık, bu şekildedir ve yaşayış temellerini hurafelerde değil, resmî dogmalarda bulmaktadır. Mariolâtrie (Meryem'e tapınma) tabiri Hristiyanlar tarafından ortaya çıkarılıp, Meryem kültünü ifade için kullanılmaktadır. H. Rousseau, timsalleri kabul eden Hristiyanlık hakkında: "Kabul etmek gerekir ki, halk dindarlığı işareti, medlul ile karıştırıp; işareti, (sûreti) medlûlün mahalli olarak kabul etmekle, putperest bir temayüle sahiptir" 11 demektedir. (Bu konuda isteyenler Reşit Rıda, Tefsiru'l-Menar, VII, s. 262-264'de tafsilat bulabilirler.)

    Kur'ân, bütün bunlardan daha az şeylerin tanındığı varlıkların bile tanrılaştırıldığını söyler. Hevanın tanrı edileceğine dair âyetleri, biliyoruz. Yahudi ve Hristiyanlar hakkında, din adamlarını Allah'tan başka rabbler edindiklerini bildirir. (Tevbe, 9/31). Bu âyetteki rabb edinmeyi, bizzat açıklayan Hz. Peygamber (sav) rabb edinmeyi, din adamlarının haramı helâl, helâli haram yapıp, onların da buna tâbi olmalarıyla tefsir etmiştir. 12 Bu şekilde tefsir, ayrıca sahabeden İbn 'Abbas ve Huzeyfe' den de gelmektedir.13 Müfessirler, bu âyetin tefsirinde, bundan başka görüş serdetmezler. 14 Ulûhiyyetin vasıflarından biri olan, kulları için helâl ve haram esasları koymak yetkisinin başkalarına tanınması bile, tanıyanları müşrik saymaya kâfi geliyor. Bu âyette dikkati çeken bir taraf da şudur: Hristiyanların din adamlarını -yukarıdaki anlamda- tanrılaştırmaları ile Mesih'i tanrılaştırmaları, aynı tutulmuştur. Halbuki Kur'ân'ın başka yerlerinde geçtiği gibi, Hristiyanların Mesih'i tanrılaştırmaları hakikî anlamdadır, ona gerçekten tanrı diye taparlar. Buna rağmen, dinlerini, din adamlarına teslim etmelerinden dolayı tanrılaştırman din adamlarıyla Mesih, yan yana zikrediliyor. Demek Kur'ân'a göre, şirk ister açık ve kaba, ister dolambaçlı ve ustalıklı olsun, hepsi şirk vasfına dahil sayılır.

    Şimdiye kadar şunu anlatmak istedik: Meryem, Hristiyanlar tarafından pek âlâ tanrılaştırılmıştır. Gelelim Meryem'in teslis ile alâkasına:

    Meryem'i tanrılaştırmak başka, onu teslise katmak daha başka bir şeydir. Meseleye temas eden bütün batılı yazarların hemen hepsi15 (istisnasına rastlamadık). Maide sûresi 73/116 âyetlerini birleştirerek Kur'ân'ın Meryem'i Hristiyan teslisinin bir unsuru yaptığını, Hristiyan teslisi olarak: "Allah-İsa-Meryem" üçlüsünü gösterdiğini iddia ederler. Bundan dolayı, Hristiyanlar "Kur'ân da kendilerini bulmadıklarını" söylerler. Bazı Müslüman tefsirlerinde bile, bunu böyle telâkki ederek, lüzumsuz yere bir izah aramalarına şaşmamak elde değildir. Hıristiyan teslisi, "baba (Tanrı)- Oğul (İsa)- Ruhu'l-Kudüs"ten ibarettir. Kur'ân, üçüncü olarak Meryem'i sayıyor, sanılınca şöyle denmiştir: "Arabistan da, böyle bir teslis ileri süren bir mezhep vardı, sonradan kayboldu; Kur'ân, o mezhebi kasdetmektedir." Belki böyle bir mezhep vardı. Her çeşit mezheple dolu olan Hristiyanlık tarihinde bu, uzak bir ihtimal değildir.

    Fakat, Kur'ânın Meryem'i teslisin bir unsuru saydığı kesin olarak varid değildir. Kur'ân Nisa, 4/171 ve Maide, 5/73 âyetlerinde, açıkça bir teslisten bahseder. Ancak, şeklini ve bu üç unsurun neler olduğunu bildirmez. Maide sûresi 5/ 116 âyette ise Mesih ve Meryem'in Hristiyanlarca tanrı sayıldığını belirtir. Meryem'in tanrılaştırılması başka, teslise dahil edilmesi çok daha başka bir şeydir. Gördük ki, Kur'ân, Hristiyanların din adamlarını bile tanrılaştırmalarını tenkit etmektedir. (Tevbe, 9/31). Fakat hiç kimse, buna dayanarak Kur'ân'ın bir "Hristiyan çok tanrıcılığı"ndan söz ettiğini söyleyemez ve söylememiştir. Aksi halde teslis kalmazdı. Kur'ân'ı ciddî olarak tetkik etmek, bu asırlık yanlışı düzeltmeyi zarurî kılar.

    DİPNOTLAR
    1) Duchesne, Historie ancienne de Eglise, II. 622'den Masson, Le Coran et la revelation Judeochreteenne 193-94;
    2) Wellhausen, Reste Arabischen Heldentums, Leipzig, 1927'den İbn el-Kalbî, Kitab al-Asnam, Çev. Beyza Düşüngen, Ankara, 1969 Putlar Kitabı, s. 70, n. 131'de mütercimin notu.
    3) Masson, I, 94. Referanslar için oraya bkz.
    4) H. Atay, Kur'ân'a Göre İman Esasları, Ankara, 1961. s. 40 n. 132. Müellif, orada bu konuyla ilgili başka bilgiler de vermekte, kaynakları arasında Encycl. Americana, Vol, XVIII, p. 347, New York. 1957; Encyc. Britannica. Vol, XIV, p. 1000, 1953 baskısını saymaktadır.
    5) Blachere, Le Coran (Traductlon selon un essai de reclassement des Sourates), Paris, 1949-1951. III, 1133-1134, n. 77.
    6) Schuon, De l'Unite' transcendante des Religions, Paris, 1968, s. 38.
    7) Introduction â la Foi Catholique, Paris, 1968, s. 599.
    8) Aynı eser, s. 600.
    9) Alusî, Ruhu'l-Meanî, XIX, 24.
    10) Inroduction à la Foi Catholique, s. 113.
    11) H. Rousseau, Les Religions, Paris, PUF, 1971, s. 111.
    12) Kur'ân'da Tevbe, 9/31 tefsirinde, bütün tefsirler, bu hadise yer verirler. Hadis için bk. et-Tirmizi, Tefsir, Tevbe sûresinin tefsirinde. Şerhi olan Tuhfetu'l-Ahvezî, hadis no; 5093'de: Ahmed b. Hanbel, et-Taberî, ibn Sa'd-Abd b. Humeyd, el-Beyhakî vb.'nin bu hadisi tahric ettiğini bildirir.
    13) İbn Kesir, IV, 77.
    14) Bkz, Alusî, Ruhu'l-Meanî, X, 84.
    15) Meselâ Blachere, II, 1133-1134, n. 77; H. Rousseau. s. 45: Les Relations de Eglise avec les Religions non-Chretiennes, Paris, cerf yay. 1966, s. 208 ve n. 12.

    #2
    Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

    evt bu ayrıntı önemli: teslis ve rableştirmek...

    Hristiyanlıkta din adamları rableşirilir ama teslise ilah kategorisine girmezler. Teslis Baba İsa ve Ruhul küsüsten oluşur...

    Yorum


      #3
      Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

      Aşağıdakiler National Geographic kanalında izlediğim İslamiyet ve Kuran (Inside The Koran) isimli belgeselden yazıya aktardıklarımdır. Üzeri çizgili olan yerler yanlış olabilir çünkü duyduğum gibi yazdım, sağır duymaz uydurur hesabı oldu biraz


      ....................... [s]Sayid Naya[/s] adındaki bu rahibe katedrali Suriye'de Hz. Muhammed'in doğumundan 23 yıl önce kurulmuş ve asırlardır müslüman toprakların kalbinde büyük bir saygıyla korunmuştur. Katedral, İsa'nın annesi Meryem'e adanmıştır. [s]Sayid Naya[/s], İsa döneminde tüm Ortadoğuda konuşulan eski Suriye dilinde "Yüce Hanımefendimiz" anlamına gelir. Bu Hristiyan mabedinde bugün kullanılan dil Arapçadır. Tanrılarının adı Allah'tır ve okunan ilahilerdeki kelimeler Kuran'a aşina olan herkese tanıdık gelir. [s]Sayid Nayadaki[/s] rahibeler hiç kimsenin görmesine izin verilmeyen kutsal bir emanetin bekçiliğini yaparlar. Bir dizi gümüş kapı ardında saklı olan bu emanet, kucağında İsa'yı taşıyan Meryem ananın bir portresidir. [s]Aziz Luk[/s]'un çizdiği bu resim için ikisinin de o dönemde poz verdiği söylenir. Gerçek ne olursa olsun tıpkı bu Hristiyan ve Müslüman kadınlar gibi insanlar buraya geliyor ve Meryem'den şifa diliyor.

      - Bu kiliseye kocamla birlikte geldim ve bir çocuğum olması için Meryem'e dua ettim.
      ..............

      Yorum


        #4
        Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

        yorumlarınız?

        Yorum


          #5
          Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

          Son yazdığım belgeselde gördüğüm kiliseye gelenlerin inançları cahiliye dönemindeki müşriklerin ve Maide suresinde anlatılan Hristiyanların inançlarının benzeri.

          - Allah'ı biliyorlar ama Allah'a değil Meryem'e dua ediyorlar. Hem de Meryem'in temsili portresine bakarak.

          - Müşrikler de Allah'ı biliyorlardı fakat Allah'a değil Allah'ın meleği/kızı olarak bildikleri meleklere dua ediyorlardı. Daha doğrusu o melekleri temsil eden heykellere.

          Diğer Hristiyanlar da Hz. İsa'ya dua ediyorlar.

          Arada ŞİRK açısından bir fark göremedim ben.


          Maide suresinde:

          Hatırla ki, Allah: 'Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara: 'Beni ve annemi' Allah'tan başka iki tanrı olarak benimseyin' dedin?
          denirken ve

          Onun annesi dosdoğrudur, her ikisi de yemek yerlerdi (...)



          denirken bunlar kastediliyor bence. Her ikisi de insandı. Size yardım edemezler. Çünkü insandılar ve öldüler.

          Çünkü müşrikler de "bizi LAT-UZZA falan yarattı" demiyorlardı. Allah'ın yarattığını biliyorlardı.

          Müslümanlar arasında da var böyleleri. Evliya olduğu söylenen insanların mezarlarına gidip Allah'a değil doğrudan evliyaya dua ederler. Şiilerde bir çeşidinde de var sanırım. İmam Hasan'mıydı tam hatırlamıyorum ona dua ediliyor bir yörede mezarının olduğu yerde.

          Adama mikrofon uzatıyorlar diyor ki ben doğrudan Allaha dua edemem. imam hasana dua ederim. onun yeri farklı olduğu için duam böylece daha çabuk olur!!????

          İşin acı tarafı ne biliyor musun kardeşim. Müslümanlardan bir çok insan böyle evliyaya/imama/peygambere/şeyhe/alime doğrudan dua ederlerken Fatiha suresini de okuyorlar.

          Halbuki ne diyor o surede:

          Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.

          Fatihanın anlamını bilmemeleri ne acı Tevhidi özetleyen bir suredir bana göre.

          Yorum


            #6
            Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

            doktora gidenler?

            Yorum


              #7
              Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında



              Kardeşim sizin de inancınız aynı şekilde ise yine büyük pot kırdım sanırım.

              Benim tevhid anlayışıma ters, çünkü Kuranda aksini gördüm hep. Kurandan tek ayet göremedim söylediğimin aksini söyleyen. Ama söylediğime dair onlarca ayet var. Sanırım uydurma hadislerle soktular bunu dine.

              Doktor soruna gelince;

              Dua ile ilgili bir ayet daha var. Bırakın imamı evliyayı, Allah peygamberimize bile "kullarım gelip sana arzetsinler, sen de durumu bana ilet, bakalım ne diyorlarmış?" demiyor. Ama şunu diyor:

              Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara de ki; ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasını, dua edince, kabul ederim. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar. (bakara 186)

              Bazılarının uydurduğu gibi hükümdar/vezir ilişkisi yok veya başbakan/sekreter ilişkisi de yok.

              O'nun dışında yakardıklarınız, size yardım edemezler. Kendilerine de yardımcı olamazlar. (Ar'af 197)


              Doktor sorunuz için şöyle bir örnek vereyim.
              imam mı üstündür peygamber mi? Peygamber üstünse imamdan önce peygamberimize dua etmemiz lazım. Peki peygamberimiz ölmüş, bize bir faydası olur mu? Tabi ki olmaz. Peygamberimizin ölmediğini ve şu anda bizimle olduğunu farzedelim. veya o dönemlere gidelim. Sizce hiç bir mümin peygamberimizden bir şey istemiş midir?

              Örneğin "nasılsa peygamber bizimle, yan gelip yatalım. müşrikler bize saldırırsa peygamberimiz yapar bir dua hoooooop her şey düzelir" gibi bir davranış içine mi girmişlerdir yoksa savaş için hazırlıklar yapmışlar mıdır? Hendek falan da kazmaya gerek yoktu aslında. Nasılsa Allaha dua ediverirdi peygamber değil mi?

              Siz elinizden geleni yapıp imkanlarınızı kullanırsınız. Ondan sonra Allahtan, yalnız allahtan yardım dilersiniz. Yan gelip yatmak yok. Evde hasta oldunuz, iki adım ötede doktor varsa ve siz gitmiyorsanız olmaz. Önce doktora gideceksiniz, tıbbi müdahalelerden sonrası Allaha kalmış. Bakarsınız iyileşirsiniz, veya bir bakarsınız ölüverirsiniz. Doktora gidip tedavi olmak ile "ölüye" dua etmek arasında hiç bir benzerlik yok.

              Peygamberimiz zamanındaki müminler de böyle yapmışlardır. Allaha bir şeyleri havale etmeden önce çalışmışlar, üzerlerine düşenleri yerine getirmişler ondan sonra Allaha dua etmişlerdir.

              Ama peygambere gidip de "bizi kurtar ey Muhammed" dememişlerdir. Dirisine onlar diyemediyse ölüsüne de diyemezsiniz. Peygamberin ölüsüne denemezse imamın ölüsüne hiç diyemezsiniz.
              Kurandaki yardım ve dua ile ilgili ayetlere bakarsanız bu sonuca ulaşıyorsunuz. Yardım sadece Allahtan dilenir. Allah ile kul arasında hiç bir DİĞER KUL yoktur!

              Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'nun yanında birilerini daha veliler edinerek, "Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. Zümer3

              Cahiliye dönemindeki müşrikleri düşünün. Onlar da Allahı biliyorlardı. Ama melekler gibi varlıklara dua ediyorlardı. (sanıldığı gibi heykellere değil) Onların da yaptığı bir nevi dua için aracılıktı. Ama onlara müşrik dendi. Çünkü tevhide ters. Allahın yardımcısı yoktur aynı şekilde sekreteri falan da yoktur. Allah ile kul arasında hiç bir varlık yoktur.


              Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

              "Allah'ı bırakıp ta sana fayda da zarar da veremeyecek şeylere dua etme! Eğer böyle yaparsan, şüphesiz zalimlerden olursun. Allah seni bir zarara uğratırsa, onu senden kaldıracak ancak O'dur. Sana bir hayır dilediği takdirde O'nun ihsanını geri çevirecek de yoktur." (Yunus: 10/106)

              "Siz rızkı ancak Allah katında arayın, O'na ibadet edin..." (Ankebut: 29/17)


              "Allah'ı bırakıp ta kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir? Kıyamet Günü insanlar haşrolununca, onlar kendilerine yalvarıp yakaranlara düşman olurlar ve kendilerine yapılmış olan ibadetleri reddederler." (Ahkaf: 46/5)

              "Yoksa, dua ettiği zaman sıkıntıya düşen kimsenin duasını kabul edip fenalığı gideren, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı?" (Neml: 27/62)

              Rasulullah (s.a.v.) zamanında mü'minlere eziyet eden bir münafık vardı. Bazı mü'minler:

              "Şu münafığın şerrinden korunmak için Allah'ın Rasulü'nden yardım isteyelim." dediler. Durumdan haberdar olan Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

              "Benden yardım istenmez, yardım yalnızca Allah'tan istenir." (Taberani, Heysemi Mecmeuz-zevaid: 10/159, Ahmed: 5/317.)


              Kurandaki yardım ile ilgili ayetler:
              http://www.kuranmeali.com/arama.asp?...amp;sure=hepsi


              Benim İslamdan ve tevhidden anladığım budur. Size göre yanlış gelebilir.
              En doğrusunu Allah bilir.

              Yorum


                #8
                Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

                Allah'tan Gayrisinden Yardım Dilemek 51
                Soru : 8
                ALLAH'TAN GAYRİSİNDEN
                YARDIM DİLEMEK ŞİRK MİDİR?
                Cevap: Akıl açısından ve vahiy mantığında bütün insanlar,
                hatta evrendeki bütün varlıklar, yaratılış ve ortaya
                çıkışlarında Allah'a muhtaç oldukları gibi, etkilerini
                gösterme hususunda da Allah'a muhtaçtırlar.
                Kur'-ân-ı Kerim, bu konuda şöyle buyurmaktadır:
                "Ey insanlar! Sizler Allah'a muhtaçsınız; Allah
                ise müstağnidir, övülmeye lâyık olandır."1
                Başka bir yerde ise, başarı ve galibiyetin, âlemlerin
                Rabbinin tekelinde olduğunu bildirmekte ve şöyle buyurmaktadır:
                "Başarı ve zafer, ancak güçlü ve hikmet sahibi
                olan Allah katındandır."2
                İslâm'ın bu temel ve kesin ilkesi esasınca biz Müslümanlar,
                her namazda şu ayet-i kerimeyi tilâvet etmekteyiz:
                "Sadece sana ibadet eder ve sadece senden
                yardım dileriz."3
                Şimdi yukarıdaki soruya cevap vermek için şöyle diyoruz:
                1- Fâtır, 15
                2- Âl-i İmrân, 126
                3- Fâtiha, 5
                52 Cevaplıyoruz
                Allah'tan gayrisinden yardım dilemek, iki şekilde
                düşünülebilir:
                1- Varlığında veya etkinliğinde bağımsız olduğuna ve
                yardım ulaştırmada Allah'a muhtaç olmadığına inanarak
                bir insandan veya başka bir mahluktan yardım dilemek.
                Şüphesiz, Allah'tan gayrisinden bu şekilde yardım
                dilemek, şirktir ve Kur'ân-ı Kerim, aşağıdaki ayette bunun
                temelsiz bir inanç olduğunu beyan etmektedir:
                "De ki: Eğer Allah size bir kötülük dilese veya
                bir rahmet istese, O'na karşı kim sizi koruyabilir?
                Onlar, kendilerine Allah'tan başka dost ve
                yardımcı bulamazlar."1
                2- Kendisinden yardım dilenen insanın veya başka
                bir mahlukun mahluk olduğuna, Allah'a muhtaç olduğuna,
                kendisinden hiçbir etkinliğe sahip olmadığına, sahip
                olduğu etkinliğin kullarının bazı sorunlarını halletmesi
                için yüce Allah tarafından kendisine verildiğine inanarak
                ondan yardım dilemek.
                Bu tefekkür tarzı esasınca kendisinden yardım dilediğimiz
                kimse, bir araç hükmündedir ve yüce Allah onu
                birtakım ihtiyaçları giderme noktasında vesile kılmıştır.
                Böyle bir yardım dilemek, gerçekte Allah'tan yardım dilemektir.
                Çünkü bu araçları var eden ve onlara başkalarının
                ihtiyacını giderme noktasında etki ve güç veren
                kimse, Allah'tır. Esasen insan türünün hayatı, bu sebep
                ve araçlardan yardım dileme temeli üzerine kurulmuştur.
                Öyle ki bu araçlardan yardım almaksızın insanın yaşaması
                neredeyse imkânsız hâle gelir. Bu noktada eğer
                onlara Allah'ın yardımının gerçekleşme sebepleri olarak
                bakar ve hem varlıklarının, hem de etkinliklerinin Allah'-
                tan olduğunu unutmazsak, bu bakış açısıyla onlardan
                yardım dilemek, hiçbir şekilde tevhit ve Allah'ın birliği
                inancıyla çelişmez.
                1- Ahzâb, 17
                Allah'tan Gayrisinden Yardım Dilemek 53
                Eğer Allah'a inanan muvahhit bir çiftçi; yer, su, hava
                ve güneş gibi etkenlerden yardım alarak ekin ekip ürün
                elde ediyorsa, bu gerçekte onun Allah'tan yardım dilemesidir.
                Çünkü bu etkenleri etken yapan, onlara bu kabiliyeti
                veren, şüphesiz Allah'tır.
                Açıktır ki bu tür yardım dileme, tevhitle ve tek olan
                Allah'a tapınma inancıyla tam bir uyum içindedir. Kur'ân-
                ı Kerim, bizlere bu tür araçlardan (sabır ve namaz gibi)
                yardım dilemeyi emretmiş ve örneğin şöyle buyurmuştur:
                "Sabır ve namazla yardım dileyin."1
                Sabır ve direnmek, insanın işi olmakla beraber bizler
                ondan yardım almakla görevli kılınmışız. Bu, demektir
                ki böyle bir yardım dileme, "…ve sadece senden yardım
                dileriz." ayetinde yardım dilemenin Allah'a özgü kılınmış
                olmasına aykırı düşmektedir.
                1- Bakara, 45

                Allah'tan Başkasını Çağırmak Şirk Midir? 55
                Soru : 9
                ALLAH'TAN BAŞKALARINI ÇAĞIRMAK ONLARA İBADETİ
                VE ŞİRKİ GEREKTİRİR Mİ?
                Bu sorunun sorulmasına sebep olan şey, zahirleri
                itibariyle Allah'tan gayrisini çağırmayı yasaklayan bazı
                Kur'ân ayetleridir. Şu ayetler gibi:
                "Secde yerleri şüphesiz Allah'a aittir, öyleyse,
                Allah ile birlikte kimseyi çağırmayın."1
                "Allah'ı bırakıp da sana fayda da, zarar da veremeyecek
                şeyleri çağırma."2
                Bir grup, bu tür ayetleri bahane ederek öldükten
                sonra başkalarını çağırmayı, Allah'ın velilerine ve salih
                kullarına hitap etmeyi şirk ve onlara ibadet olarak kabul
                etmişlerdir.
                Cevap: Bu sorunun cevabının aydınlanması için öncelikle
                "dua" ve "ibadet" kavramlarını açıklamalıyız:
                Şüphesiz Arap dilinde "dua" kelimesi, seslenmek ve
                çağırmak; "ibadet" sözcüğü ise, tapmak ve kulluk etmek
                anlamındadır. Dolayısıyla bu iki kelimeyi eş anlamlı olarak
                saymak mümkün değildir. Yani, her çağırma ve seslenmenin
                ibadet ve tapınma olduğunu söylemek mümkün
                değildir. Zira:
                1- Cin, 18
                2- Yûnus, 106
                56 Cevaplıyoruz
                1- Kur'ân-ı Kerim, "dua" ve "davet" kelimelerini, ibadet
                anlamına gelmesi mümkün olmayan yerlerde kullanmıştır.
                Şu örnekte olduğu gibi:
                "Nuh dedi ki: Rabbim, doğrusu ben, kav-mimi
                gece gündüz çağırdım."1
                Açıktır ki Nuh Peygamber, "Ben, gece gündüz kavmime
                ibadet ettim." demek istememiştir.
                Dolayısıyla "davet" ve "ibadet" kelimeleri eş anlamlı
                sözcükler olmadığına göre, ölen bir peygamberi veya salih
                bir kulu çağırıp ondan yardım dileyen bir kimsenin,
                ona ibadet etmiş olacağını söylemek mümkün değildir.
                Çünkü bilmiş olduğumuz gibi davet ve çağrı, bu işiyle
                ibadet ve tapınmadan daha genel bir anlam ifade etmektedir.
                2- Allah'tan başkasını çağırmayı yasaklayan ayetlerin
                tamamında "dua"dan maksat, mutlak anlamda çağırmak
                değil, ibadet anlamını içeren özel bir çağrıdır.
                Çünkü bu ayetlerin tamamı, putlarının küçük ilâhlar olduğunu
                sanan putperestler hakkında nazil olmuştur.
                Putperestler, kendilerini şefaat ve mağfiret gibi hakların
                sahipleri olarak nitelendirdikleri putlar karşısında
                eğiliyor, onları çağırıyor, onlardan yardım diliyorlardı. Onlar,
                dünya ve ahiret işleri ile ilgili tüm hususlarda bu putların
                bağımsız tasarrufta bulunabileceklerine inanıyorlardı.
                Açıktır ki böyle bir bakış açısıyla onları çağırmak,
                onlara ibadet etmek ve tapınmaktan başka bir anlam
                ifade etmez. Onların putları çağırmasının ulûhiyet inancıyla
                birlikte olduğunun en açık şahidi, aşağıdaki şu ayettir:
                "Allah'ı bırakıp da taptıkları ilâhlar, kendilerine
                bir fayda vermedi."2
                Bu nedenle söz konusu ayetlerin bizim tartışma konumuzla
                hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bizim tartışma ko-
                1- Nûh, 5
                2- Hûd, 101
                Allah'tan Başkasını Çağırmak Şirk Midir? 57
                numuz; bir kulun, kesinlikle ilâh ve rab olarak görmediği,
                dünya ve ahiret işlerinde tam yetkili olduğuna ve dilediği
                gibi tasarruf edebileceğine inanmadığı, sadece ve sadece
                Allah'ın aziz ve değerli bir kulu olduğu için Allah tarafından
                risalet ve imamet makamına lâyık görülüp kulları
                hakkında yapacağı duasının kabul edileceği vaat edilen
                başka bir kuldan yardım dilemesidir. Nitekim yüce Allah
                şöyle buyurmuştur:
                "Onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sa-na
                gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Peygamber
                de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ı tövbeleri
                kabul eden ve (kullarına) merhamette bulunan
                olarak bulurlardı."1
                3- Sözü edilen ayetlerin kendisi, çağrıdan maksadın
                mutlak anlamda hacet dilemek veya bir talepte bulunmak
                olmadığının, aksine bir tür ibadet ile birlikte çağrı
                olduğunun en açık delilidir.
                Bu yüzden bir ayette çağrı lafzından hemen sonra
                ibadet tabiri yer almıştır:
                "Rabbiniz, 'Beni çağırın, size icabet edeyim.
                Böbürlenip de bana ibadet etmekten yüz çevirenler,
                alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.'
                buyurdu."2
                Gördüğünüz gibi ayetin başlangıcında, "Beni çağırın."
                lafzı yer almışken, ayetin devamında, "bana ibadet"
                lafzı kullanılmıştır. Bu da, söz konusu ayetlerdeki çağrıdan
                maksadın, putperestlerin gördükleri varlıklar karşısında
                özel bir yardım dileme ve hacet isteme olduğunu
                göstermektedir.
                Sonuç
                Bu üç önemli noktadan şu sonucu çıkarıyoruz: Kur'-
                ân'ın bu ayetlerdeki temel amacı, putlarını Allah'ın orta-
                1 -Nisâ, 64
                2- Mü'min, 60
                58 Cevaplıyoruz
                ğı, evrenin müdebbiri veya şefaat sahipleri olarak kabul
                eden putperestler grupları putlarına yönelik çağrılarından
                sakınmaktır. Çünkü onların putları karşısında eğilmeleri,
                onlara yalvarıp yakarmaları, onlardan yardım dilemeleri,
                şefaat talebinde bulunmaları, ihtiyaçlarının giderilmesini
                istemeleri; onları küçük ilâhlar olarak kabul
                ettikleri, ilâhî işlerin bir kısmını onların üstlenmiş olduğuna
                inandıkları, dünya ve ahiret ile ilgili bazı işlerin Allah
                tarafından onlara bırakılmış olduğunu düşündükleri
                içindi. Dolayısıyla bu ayetlerin, çağıranın gözünde kulluk
                makamından bir adım öteye geçmemiş, Allah'ın sevgili
                ve değerli bir kulunun temiz ruhundan yardım dilemekle
                ne alâkası vardır?!
                Eğer Kur'ân, "Secde yerleri şüphesiz Allah'a aittir; öyleyse
                Allah ile birlikte kimseyi çağırmayın."1 diye buyuruyorsa,
                bundan maksat, cahiliye Araplarının putlara, göksel
                cisimlere, meleklere veya cinlere tapınmalarını ifade
                eden çağrılardır. Bu ve benzeri ayetler, bir şeyi veya bir
                kimseyi ilâh olarak çağırmak ile ilgilidir. Şüphesiz bu tür
                varlıklardan böyle bir inançla bir şey dilemek, onlara
                ibadet etmek, onlara tapmak demektir. Ancak bu ayetlerin,
                kendisine hiçbir şekilde ulûhiyet makamı yakıştırılmayan,
                rububiyet ve tedbir makamı atfedilmeyen,
                yalnız ve yalnız Allah'ın sevgili ve saygın bir kulu olarak
                görülen bir şahıstan dua etmesini istemekle ne ilgisi
                vardır?!
                Bazıları, Allah'ın veli kullarını çağırmanın, sadece
                onların hayatı döneminde caiz olduğunu, vefatlarından
                sonra ise şirk olduğunu düşünebilirler.
                Onlara cevap olarak da şöyle diyoruz:
                1- Biz, Kur'ân ayetlerinin açık ifadeleri gereğince diri
                olan ve şehitlerin üstünde bir ufukta berzahî hayatlarını
                sürdüren peygamberler ve imamlar gibi Allah'ın sa-lih
                kullarının temiz ruhlarından yardım dilemekteyiz; toprağın
                altına yatan bedenlerden değil. Onların mezarı ba-
                1- Cin, 18
                Allah'tan Başkasını Çağırmak Şirk Midir? 59
                şında böyle bir istekte bulunmamız ise, bu hâletin bizimle
                o mukaddes ruhlar arasında daha çok irtibat sağladığı
                ve daha çok dikkat etmemize vesile olduğu cihetiyledir.
                Ayrıca hadislerimiz gereğince bu makamlar, duaların icabete
                erme makamlarıdır.
                2- Onların ölü veya diri oluşu, şirk ve tevhidin ölçüsü
                olamaz. Oysa biz de, şirk ve tevhidin ölçülerini konuşmaktayız;
                bu duaların ve çağrıların faydalı olup olmadığını
                değil. Elbette bu çağrıların ve yardım dilemelerin
                faydalı olup olmadığı konusu da kendi yerinde beyan
                edilmiş, açıklığa kavuşturulmuştur.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

                  sorun değil
                  ben de önceden sizin gibi düşünüyordum benim pot kırışım sadece okuduum bu CEVAPLIYORUZ kitabıyla aramda oldu..

                  hafif atlattık yani..

                  caferilik.com da kitap var sizin için faydalı olacağına inanıyorum

                  kafanızdaki cevaplanmamış sorular için biz yine burdayız inşaAllah

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

                    Kardeşim bu yazıyı yazan her kimse cahiliye dönemindeki inanç sisteminden haberi yokmuş. Dua ve ibadeti birbirine bitiştirmek suretiyle cahiliye devri inancını, kendi savunduğu duaya aracılık inancından farklı göstermeye çalışmış. Halbuki dua ile ibadet farklıdır. İbadet kısmında cahiliye adetinden ayrılıyor olabilir fakat dua kısmında AŞIRI BENZEŞİYOR.

                    Bu şahsın Kuran ayetlerini yorumladığı şekilde ZORLAMA yorumlasam ben de rakı ve biranın, o olmazsa en azından esrar ve kokainin helal olduğu sonucuna varırım. Kuranda kastedilen rakı, esrar falan olamaz değil mi(!) yasaklanan sadece şaraptır o zamanda aktif kullanılan

                    Benim Kurandan anladığım, Allah'tan başkasına ibadet edilmemesi gerektiği gibi dua da edilmemesi gerekir. "Doğrudan Allaha yönelik dua ederken mübarek birini vesile kılmak" konusunda kesin bir şey diyemem, çünkü delilim yok, bu yüzden ben de bilmiyorum ama şu anki bilgim ile Allaha değil de doğrudan bir şahsa dua etmek ve o şahıstan Allah için aracılık istemek konusunun yanlış olduğunu ve birebir cahiliye dönemi inancı olduğuna kesinlikle eminim. İyi bildiğim için eminim. İnşaallah tekrar yazarım geniş bir zamanda. Emin olduğum şey din doğrudan Allah ile kul arasındadır. Kulun bir duası olduğunda arada herhangi bir ölü peygamber/alim/imam/melek/nesne vs. gibi aracı olamaz. Allah'tan kula ulaşmada ise aracılar/elçiler vardır. Peygamber/melek/yaşantıdaki olaylar gibi.

                    Benim bu konudaki oturmuş inancım budur kardeşim. Bir ayet daha vardı konu ile ilgili, yeniden dirildiğimiz zamanda bazı önder kişilerin takipçilerine söyleyecekleri bir kaç çift laf vardı ve arkalarından habersiz yapılan şeyleri yalanladıkları. Bu ayeti bulamadım ama vaktim olduğunda daha geniş yazarken arar bulurum. Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

                      dua çağırmak seslenmek demektir

                      somut olarak konuyu ortaya koyacak olursak:

                      1- adam doktora gitti dedi doktor ! kurtar beni bu ağrıdan bıktım artık çek şu dişimi dedi.. bu şekilde söylemesi TEKNİK olarak dua anlamına gelir..

                      2- deniz kenarında birisi boğulmak üzere: Kurtarın benii imdaaat! diye bağırdı çağırdı.. işte burdaki de tamamen teknik olarak çağırmak yani dua anlamına gelmektedir. Arapçada dua bu anlamdadır...

                      şimdi burda ibadet kastı var mıdır? yoktur... Bu iki kişi şifanın ya da hayat ve ölümün mutlak olarak Allah'tan olduğunu inkar mı ettiler? unuttular mı? doktoru ya da kenardaki insanları Allah'a eş mi koştular ya da Allah'ın şifa ya da hayat verme fiileri için aracı mı tuttular Allah'a

                      hayır

                      peki mezardaki insandan bunları istemekle hayattaki insandan bunları istemek, maddi sebeplerin gerçekleşmesini istemekle manevi sebeplerin gerçekleşmesini istemek arasında ne gibi farklılıklar var?

                      hiç

                      öyleyse sorun nedir? sorun ayetleri yanlış anlamaktadır. ben Allahtan başkasının önünde eğilmeyi şirk görürdüm, çünkü sadece kulluk ve ibadet boyun eğmek anlamına da geliyordu bunun için sünni (mutezili) iken uzaktaki birine selam verirken başımı aşağı eğmez elimle işaret ederdim selamı..

                      Yakup ve oğullarının Yusuf a.s. karşısında secdeye kapanmalarını bir türlü anlamazdım meleklerin ya da iblisin Adem'e secde emrini de anlamazdım. kafamı kayaya toslamış gibi görürdüm...

                      işte burda ayrıcı renk, ibadet kastıdır. bir insan mutlak gücün Allah'tan başkasında olduğuna mı inanıyor yoksa Allah'ın aracılara iş ve yetki verdiğine mi inanıyor meselesidir...

                      müşriklerin müşrik oluş nedenleri aracıları hakkında Allah'ın hiç bir yetki vermeyişidir. o taştan putlara Allah hiç de onların isteklerini gerçekleştirebileceği bir hak ve yetki verilmemiştir..

                      bu neyi değiştirir?

                      çok şeyi

                      çünkü bir insan İmamın kabrinde ya da şehidin kabrinde kurtar beni Allah sana şefaat yetkisi verdi, dünyadaki bazı işleri tasarruf yetkisi verdi (tıpkı mikale a.s. tabiat işleri yapam, doktora şifa, hızıra bazı işleri yapma, yetkisi verdiği gibi..) bize yardım et...

                      bu gün en cahil şiiye bile gitsen kabr başında dua ederken, Allah'tan bağımsız tasarruf yetkisine inanıyor değildir yalvardığı insanın...

                      oysa müşriklerin putları delilsizdir. Allah'ın onları yasaklaması, putların ardında durup, onlar adına konuşan tağutlarını zulümlerini engelleme hikmeti vardır. Tağutlar putları icad edip menfaatlerini sürdürürler.. o putlar adına hükmederler böylece Allah'ın hükmetme vasfını etkisiz kılarlar.. oysa hiç bir şehid ya da imamlar için yapılan dualar böylesine bir sonuca varmaz tersine ordaki insanları kesin olarak ne getirdiği belli olduğu için imamlar vasıtasıyla dini yaşamayla sonuca götürür...

                      eğer dediğinzi gibi bir kaygı olmuş olsaydı yıllardır süren bu uygulamalalar nedeniyle bu gün şianın Allah ve Kur'an'dan uzaklaşmış budist tarzı putperest olması gerekirdi.

                      ve yine dediğiniz şey tevhid olmuş olsaydı bu gün o inançta olan selefileri ABD nin kuklası olması mümkün değildi... Vahhabi ve selefiler sizin dediğiniz inançtalar ama hem taliban hem el kaide tipi selefiler hem de bu inançları tevhid diye yayan vahhabi suudlar bu gün ABD dostu ve piyonu olmuşlardır..

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Maide 116'daki Meryem ve Teslis Çelişkisi hakkında

                        bu konuda ilgili ayetlerin tefsirinde El Mizan çok daha akli açıklamalarda bulunuyor
                        benim şimdilik vaktim bu kadarına elverdi...

                        Yorum

                        YUKARI ÇIK
                        Çalışıyor...
                        X