Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

    Bismillahirrahmanirrahim

    1. Bölüm:

    Hiç kuşkusuz, tarihin kesin bilgilerinden biri şudur: Arap kökenli Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a) -yaklaşık olarak- on dört asır önce gelmiş ve peygamber olduğunu söyleyerek insanların sunduğu davete iman etmelerini sağlamak için kıyam etmiştir. Araplardan ve başka uluslardan oluşan bir ümmet getirdiği dine inanmıştır. Bu arada Kur'ân adında bir kitap getirmiş ve bu kitabı Rabbine nispet etmiştir. Bu kitap onun sunduğu genel bilgileri ve şeriatın temel ilkelerini içermektedir. Hz. Muhammed (s.a.a) bu kitapla karşıtlarına meydan okur, onu peygamberliğinin bir kanıtı olarak gösterirdi.

    Yine tarih şunu kesin olarak bildirir ki, bugün elimizde bulunan Kur'ân, Hz. Peygamber'in (s.a.a) getirdiği ve genel olarak dönemindeki insanlara alenen okuduğu Kur'ân'ın aynısıdır. Yani Kur'ân'ın aslı, tümüyle kaybolacak, sonra bu aslın yerine dizilişinde ona benzeyen veya benzemeyen başka bir kitap uydurulacak, ardından bu uydurulan kitap Peygamber'e (s.a.a) nispet edilerek insanlar arasında ona indirilen Kur'ân olarak ünlenecek şekilde zayi olup ortadan kalkmamıştır.

    İşte tüm bunlar, kimsenin kuşku duymadığı gerçeklerdir. Ancak zihninde problemi olan, anlama zorluğu çeken aptallar bu tarihsel gerçeklerden kuşku duyabilir. Gerek muhalif ve gerekse taraftar hiçbir araştırmacı, tahrif meselesini gündeme getirmemiş, böyle bir olasılığı savunmamıştır.

    Yalnızca bazı muhalif veya taraftar kimseler bir cümle veya ayetin (1) fazladan ilave edildiğini ya da eksiltemeye gidildiğini veyahut bir ayetin bazı kelimelerinin ya da irabının (harekesinin) değiştirildiğini söylemişlerdir. Fakat ilâhî kitap Hz. Peygamber (s.a.a) dönemindeki orijinalitesini korumuştur; ne zayi olmuş, ne de kaybolmuştur.

    Ayrıca Kur'ân'ın, bütün ayetleriyle ilintili birtakım nitelikler bazında hasımlarına meydan okuduğunu görüyoruz. Yine elimizdeki Kur'ân'da, yani Mushaf'ın iki kapağı arasındaki ilâhî kitapta, meydan okumasına konu aldığı niteliklerin tümünü, en ufak bir değişikliğe uğramadan, hiçbir şeyi gözden kaçırmadan ve hiçbir şeyi yitirmeden meydan okuduğu ilk günkü gibi durduğunu bizzat gözlemliyoruz.

    Aynı şekilde Kur'ân belâgati, etkileyiciliği, fesahati, açıklığı ile meydan okumaktadır. Elimizdeki Mushaf'ın akıllara durgunluk veren olağanüstü edebî bir yapıya sahip olduğunu, hiçbir belâgatçinin, hiçbir söz ustasının kaynaklarda yer alan, rivayet edilen şiir, hitabet, risale veya diyalog türü sözlerine benzemediğini, onlarla aynı kefeye konamayacak bir eşsizliğe ve benzersizliğe sahip olduğunu görüyoruz. Bu edebî benzersizliği bütün ayetlerde görebiliyoruz. Bu, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan öyle bir kitaptır ki, onun etkisinden tüyler ürperir, kalpler titrer.

    Yine Kur'ân, "Hâlâ Kur'ân (ayetleri) üzerinde durup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birbirini tutmaz birçok şeyler bulurlardı." (Nisâ, 82) diyerek, herhangi bir çelişki, herhangi bir tutarsızlık içermediğini meydan okuyucu bir tarzda bildirmektedir. Biz de elimizdeki Mushaf'ın buna en güzel şekilde örnek oluşturduğunu gözlerimizle görüyoruz. Bir ayette herhangi bir ipham veya eksiklik gibi algılanan bir yön bulunuyorsa, mutlaka bunun bir diğer ayet tarafından açıklığa kavuşturulduğu, tamamlandığı en güzel örnekleriyle gözlerimizin önündedir. İlk bakışta tutarsızlık veya çelişki gibi görünen bir anlatım, bir başka yerde, öyle olmadığı anlaşılacak şekilde ortaya konmakta, açıklığa kavuşturulmaktadır.

    (1) - Meselâ, İslâm'ı din olarak benimsemeyen bazı kimseler, "Muhakkak sen öleceksin, onlar da öleceklerdir." [Zümer, 30] ayetinin, Peygamber'in öldüğünü söyleyenlere karşı kılıcını çekip "kim peygamber öldü derse onu öldüreceğim." diyen Ömer'i yatıştırmak için Ebu Bekir tarafından uydurulduğunu iddia etmişlerdir.

    Devamı Var...

    #2
    Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

    Sonra başka yerlerde bunların dışında ve salt Arap dili uzmanlarına hitap etmeyen daha genel ve kuşatıcı meydan okumalara da rastlıyoruz: "De ki: Andolsun, bu Kur'ân'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler." (İsrâ, 88), "Kur'ân hak ile batılı ayıran bir sözdür. O, asla bir şaka değildir." (Târık, 13-14)

    Sonra elimizde bulunan Mushaf'ın bu sarih hakkı hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıkladığını; gerçek bilgiler, fıtrî yasalara ilişkin bütünsel ilkeler ve ahlâkî erdemlerin ayrıntıları bazında insan aklının ulaşabileceği, kavrayabileceği en son noktaya kadar yol göstericilik işlevini gördüğünü bizzat görüyoruz. Bu arada en küçük bir eksikliğe, bozukluğa da rastlamıyoruz. Herhangi bir çelişki veya sürçme çıkmıyor karşımıza. Tam tersine, onca genişliğine ve çokluğuna karşın bütün bilgilerin aynı özelliklere sahip tek bir hayatla yaşadığını, aynı ruhla yönlendirildiğini, bu ruhun bütün Kur'ân bilgilerinin temelini oluşturduğunu, bütün açıklamaların ve değerlendirmelerin son merciini teşkil ettiğini ve bunun da tevhit ilkesi olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tahlil sonucu Kur'ân'daki bütün açıklamaların tevhide, tevhidin de terkip sonucu bütün Kur'ân ayetlerinin içerdikleri bilgilere dönük olduğu görülecektir.

    Sonra Kur'ân'ın geçmiş peygamberlerin ve onların mazide kalan ümmetlerinin görüp geçirdiklerine ilişkin haberlere daldığını görüyoruz. Elimizdeki Allah kelâmının geçmiş ümmetlerin kıssalarını sunduğunu ve bunlarla ilgili kesin gerçeği, eğri ile doğruyu birbirinden ayıran açıklamayı verdiğini; dinin berraklığına, peygamberlik makamının temizliğine, kulluk ve itaat içtenliğine yaraşacak bir üslup ve içerikle aktardığını gözlemliyoruz. Kur'ân'da aktarılan geçmiş ümmetlere ilişkin kıssalardan herhangi birini Tevrat ve İncil'deki benzerleriyle karşılaştırdığımız zaman, bu gerçeklik en güzel şekilde belirginleşmekte, Kur'ân'ın göz kamaştırıcı üstünlüğü bariz bir şekilde fark edilmektedir.

    Bunun gibi Kur'ân'ın birçok ayette gayba ilişkin işaretler verdiğini ve değişik ayetlerde gelecekte meydana gelecek olaylara ya doğrudan ya da imalı bir biçimde işaret ettiğini görüyoruz. Elimizdeki Mushaf'ın bu çizgide en ufak bir sapma göstermeden doğruları dosdoğru bir şekilde aktardığını ve hep realitece doğrulandığını görmekteyiz.

    Yine Kur'ân'ın kendisini, nur gibi, dosdoğru yola ileten gibi, en doğru yola ve en sağlam hayat tarzına ulaştıran gibi üstün ve güzel niteliklerle vasfettiğini görüyoruz. Elimizdeki Mushaf'ın bu özelliklerden hiçbir şeyi yitirmediğini, yol göstericilik, hakka delâlet ve rehberlik işlevini bir an dahi ihmal etmediğini bizzat gözlemliyoruz.

    Kur'ânın kendisini tanıtmak bazında işaret ettiği en kapsamlı nitelik, Allah için zikir (Allah'ı hatırlatan, anma vesilesi olan) olmasıdır. Kuşkusuz Kur'ân, Allah'ın anılmasını sağlayan canlı ve ölümsüz bir kanıttır. O, Allah'ı en güzel isimleriyle ve yüce sıfatlarıyla vasfeder. Allah'ın yaratma ve meydana getirme yasasını anlatır. Allah'ın meleklerini, kitaplarını ve peygamberlerini anlatır. Şeriatlarını ve hükümlerini açıklar. Bütün varlıkların varacağı yeri, ahireti, her şeyin Allah'a döneceğini beyan eder. İnsanların karşılaştıkları mutluluk ve mutsuzluk, varacakları cennet ve cehennemle ilgili detaylı bilgiler sunar.

    İşte bütün bunlar yüce Allah'ı anmaya birer aracıdırlar. Kur'ân da kendini "Zikir" olarak tanımlarken bunu anlatır. Bu açıdan elimizdeki Mushaf'ın Allah'ın zikri olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmediğini görüyoruz.

    "Zikir" kavramı Kur'ân'ın işlevine delâlet eden en kapsamlı nitelik olduğu için, Kur'ân'ın iptal edilmelere, değiştirilmelere ve tahrif girişimlerine karşı koruma altına alındığından söz eden ayetlerde ondan Zikir olarak bahsedilmiştir. Buna aşağıdaki ayetleri örnek gösterebiliriz: "Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O hâlde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir. Kendilerine kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden ve ardından da batıl gelemez. O, hikmet sahibi, (her işi) övülen Allah'tan indirilmiştir." (Fussilet, 40-42)

    Burada yüce Allah'ı, Kur'ân'ın "Zikir" olması hasebiyle batıl tarafından hiçbir şekilde yenilgiye uğratılmadığını, ne şimdiki zamanda, ne de gelecekte batılın ona bulaşamayacağını, iptal edilemeyeceğini, yürürlükten kaldırılıp neshedilmeyeceğini, zikir olma özelliğini ortadan kaldıracak şekilde tahrife uğrayamayacağını vurguluyor.

    Devamı Var...

    Yorum


      #3
      Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

      "Kuşkusuz, o Zikr'i (Kur'ân'ı) ancak biz indirdik ve onu koruyacak olanlar da elbette biziz." (Hicr, 9) ayeti de buna örnek oluşturmaktadır. Burada yüce Allah hem "Zikir" sözcüğünü mutlak olarak kullanmış, hem de korumayı da mutlak olarak gündeme getirmiştir. Bundan anlaşılıyor ki, Kur'ân Allah'ın mutlak korumasıyla her türlü eklentiye, eksiltmeye, zikir olma özelliğini ortadan kaldıracak, onun Allah'ın zikri olmasına bir şekilde son verecek biçimde lâfzen veya düzenleme olarak değiştirilmeye karşı korunmuştur.

      Bu ayetteki "lehu=onu" zamirinin Peygamberimize (s.a.a) dönük olduğunu söylemek (2) son derece isabetsiz, çürük bir görüştür. Her şeyden önce ayetin akışına uygun değildir. Çünkü müşrikler, kendisine indirildiğini söylediği Kur'ân dolayısıyla Peygamber efendimizle alay ediyorlardı. Nitekim bu ayetten önceki ayetlerin birindeki "(Kâfirler) dediler ki: Ey kendisine Zikir (Kur'ân) indirilen kimse! Sen gerçekten bir delisin." [Hicr, 6] ifadesi de, buna ilişkin bir kanıt konumundadır. Daha önce bu ayeti tefsir etmiştik.

      Bu ayrıntılı açıklamalardan anlaşılıyor ki, Allah'ın Peygamberi'ne (s.a.a) indirdiği ve indirildiği şekliyle korunmuş olarak nitelendirdiği Kur'ân, Allah'ın korumasıyla her türlü eklenti, noksanlık ve değişime karşı korumaya alınmıştır. Nitekim yüce Allah, Peygamber'ine bu hususta vaatte bulunmuş, bu garantiyi vermiştir.

      Bu bölümde üzerinde durduğumuz kanıtın özü şudur: Allah Kur'ân'ı, Peygamber'ine indirmiş ve birçok ayette onu özel niteliklerle tanıtmıştır. Şayet ekleme, eksilme veya lafız yahut tertip açısından etkin bir değişme söz konusu olsaydı, bu niteliklerin etkileri kesinlikle ortadan kalkardı. Fakat elimizdeki Mushaf'a baktığımız zaman, sayılan bu niteliklerin sonuçlarının en kusursuz ve en güzel bir şekilde yer aldığını, sayılan niteliklerinden hiçbir tahrifin ve eksilmenin bulunmadığını görüyoruz.

      Şu hâlde elimizdeki Mushaf, Peygamber efendimize (s.a.a) inen Kur'ân'ın aynısıdır. Eğer Hz. Peygamber'e indirilen Kur'ân'dan bir şeyin eksildiği; irabında, harflerinde veya cümle yapısında bir değişikliğin meydana geldiği farz edilseydi, bunun, Kur'ân'ın mucize olma, çelişkileri ortadan kaldırma, doğru yola ulaştırma, nur ve zikir olma, önceki semavî kitaplara egemen olma gibi niteliklerinden herhangi birinde etkinlik gösteremeyeceği durumlarda olması gerekirdi. Buna göre eğer bir değişiklik söz konusu ise, bu, ancak tekrarlanan bir ayetin eksilmesi veya bir nokta ya da bir cümle yapısı hakkında ihtilâf yaşanması ve benzeri durumlar ile ilgilidir.

      2 - [Ruhu'l-Maani, c.14, s.16, Ferra'dan naklen]

      DEVAMI VAR...

      Yorum


        #4
        Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

        2. Bölüm:

        Hem Şiî,(3) hem de Sünnî (4) kaynaklarda yer alan ve kargaşanın baş gösterdiği ortamlarda, problemlerin çözümünde Kur'ân'a başvurulmasını emreden çok sayıdaki hadis de Kur'ân'ın tahrif edilmediğinin kanıtıdır.

        Meselâ hem Sünnî kaynaklarca, (5) hem de Şiî kaynaklarca (6) mütevatir düzeyinde kabul edilen ünlü Sakaleyn (iki ağırlıklı-değerli emanet) Hadisi'nde Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Size iki ağırlıklı-değerli emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabı ve soyum, Ehlibeyt'im. Onlara sarıldığınız sürece, benden sonra asla sapmazsınız..." Tahrif edilen bir kitaba sarılmayı emretmenin ve ona sarılanlar açısından sapma olgusunu ebediyen olumsuzlamanın anlamı yoktur.

        Sonra Peygamber efendimizden (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları'ndan (üzerilerine selâm olsun) aktarılan birçok rivayette, nakledilen haberlerin Kur'ân'a başvurularak doğruluklarının test edilmesi emrediliyor. (7) Bu bağlamda bazılarının, "Bu tür rivayetler fıkhî meselelerle ilgilidir. Dolayısıyla buradan hareketle, tahrif olayının özellikle ahkâm ayetleri açısından gerçekleşmeyeceğinden söz edebiliriz. Bunun da ahkâm ayetlerinin dışındaki ayetlere bir faydası olmaz." şeklindeki yorumları doğru değildir. Çünkü rivayetlerin Kur'ân'a sunularak test edilmesini emreden hadisler mutlaktırlar. Dolayısıyla bu rivayetleri salt fıkhî meselelere özgü kılmak, özgü kılmayı gerektiren bir etken olmaksızın gerçekleştirilmiş bir uygulama olur ki, yanlıştır, yersizdir.

        Kaldı ki, rivayetlerin Kur'ân'la test edilmesini öngören rivayetlerin doğruyu yalandan ve hakkı batıldan ayarıma bağlamında ifade edildikleri açık gibi veya net ve açıktır. Bilindiği gibi, örtbas etme ve uydurma salt fıkıhla ilgili rivayetlerle sınırlı kalmamıştır. Bilakis inanç ilkeleri, geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin kıssaları, dünya ve ahiret hayatının özellikleri ile ilgili hususlarda gerçeği örtüp saklama ve uydurmaya iten etkenler çok daha geniş ve yaygındır. Elimizde bulunan İsrailiyat, yine uydurma ve yalan haberler yayma olgusunun çok daha belirgin ve açık olduğu İsrailiyat'tan geri kalmayacak başka kaynaklar bu sözümüzü desteklemektedir.

        Ayrıca, Ehlibeyt İmamları'nın (üzerlerine selâm olsun) değişik Kur'ân ayetlerini çeşitli meselelerle ilgili olarak esas alan açıklamalarını içeren rivayetler de buna örnek oluşturabilir. Çünkü bu rivayetlerde yer alan kanıtsamalar ile Ehlibeyt İmamları'nın kanıt olarak ele aldıkları ayetlerin bugün elimizde bulunan Mushaf'ta da aynı özelliklerini koruduklarını görüyoruz. Hatta Kur'ân'da tahrif yapıldığına ilişkin tek kanallı bazı rivayetler de bu çerçevede ele alınmalıdır. Bu da şu hususun en güzel kanıtıdır ki, Ehlibeyt İmamları'nın Kur'ân'da tahrif olduğu anlamına yorulan, "Şu ayet aslında bu şekilde inmiştir." şeklindeki sözlerinden maksat ayetin iniş şekliyle lafzı değil, tefsiridir ve bu da ayetin batıni ve tevili anlamına karşılık olarak söylenmiştir.

        Öte yandan Emirü'l-Müminin'den (a.s) ve onun soyundan gelen diğer Ehlibeyt İmamları'ndan (hepsine selâm olsun), Hz. Ali'nin topladığı Mushaf'tan farklı da olsa, gerek Ebu Bekir ve gerekse Osman zamanında Kur'ân'ın birinci ve ikinci kez toplanmasına katkıda bulunanlar arasında Hz. Ali'ye yer verilmemiş olsa da, bugün insanların elinde bulunan Kur'ân'ın Allah tarafından indirilen Kur'ân olduğuna ilişkin açıklamalar içeren hadisler rivayet edilmiştir. Buna Ehlibeyt İmamları'nın (üzerlerine selâm olsun) Şiîlerine hitaben söyledikleri şu sözü de örnek gösterebiliriz: "Kur'ân'ı insanların okuduğu gibi okuyun."

        Bu gibi rivayetlerden anlıyoruz ki, eğer bugün insanların elinde bulunan Mushaf, Hz. Ali'nin (a.s) topladığı Mushaf'tan farklı ise, bu farklılık sadece surelerin sıralanışı veya bazı ayetlerin tertibiyle ilgilidir ki tertibin farklılığı ayetlerin delâlet ettiği olgunun değişmesine, anlamsal kanıtsallığının ortadan kalkmasına veya Allah'ın katından indirdiği Kur'ân'la ilgili olarak dile getirdiği vasıflarında bir değişikliğe yol açmasına, etkinliğini geçersiz kılmasına yol açmaz.

        Şu hâlde, farklı alanlarla ilintili bu rivayetlerin tümü açıkça gösteriyor ki, bugün elimizde bulunan Kur'ân, kesinlikle Hz. Peygamber'e (s.a.a) inen Kur'ân'dır; üstün niteliklerinden, etkilerinden ve bereketinden hiçbir şey kaybetmemiştir.


        3- [Aynu'l-Hayat, Allâme Meclisî, s.478]
        4- [el-İtkan, Suyutî, c.2, s.151]
        5- [Müsned, Ahmed b. Hanbel, c.3, s.14; Kenzu'l-Ummal, c.1, s.185-189]
        6- [Maani'l-Ahbar, s.90]
        7 - [Vesailu'ş-Şia, c.3, Kitabu'l-Kaza, s.380]


        DEVAMI VAR...

        Yorum


          #5
          Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

          Allah İmanını ve İlmini artırsın Mufazzal.
          En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 05.08.2020, 02:00.

          Yorum


            #6
            Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

            ilgiyle takip ediyorum inşaAllah

            Yorum


              #7
              Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

              [quote author=sebzivar link=topic=13213.msg80914#msg80914 date=1272485833]
              Allah İmanını ve İlmini artırsın Mufazzal.
              [/quote]

              [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=13213.msg80933#msg80933 date=1272493245]
              ilgiyle takip ediyorum inşaAllah
              [/quote]
              En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 05.08.2020, 02:00.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                3. Bölüm:

                Şiî ve Haşevî muhaddislerin bir grubu, yine Ehlisünnet muhaddislerinin bir bölümü, lafız veya tertipte eksiltme ve değişiklik anlamında Kur'ân'da tahrif olduğunu söylemişlerse de, Kur'ân'a eklemede bulunulmadığını kesin bir ifadeyle vurgulamışlardır. Söylendiği gibi, bir tek Müslüman çıkıp da Kur'ân'a eklemede bulunulduğu iddiasında bulunmamıştır.

                Bunlar, Kur'ân'a eklemede bulunulmadığını icma ile kanıtlamışlardır. Bu arada lafız ve tertip açısından tahrifin meydana geldiğini de çeşitli açılardan kanıtlamaya çalışmışlardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

                Yorum


                  #9
                  Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                  Birinci delil: Şia ve Ehlisünnet kaynaklarında aktarılan birçok rivayet bazı surelerin ve ayetlerin, aynı şekilde cümlelerin veya cümle bölümlerinin, kelimelerin ve harflerin Ebu Bekir zamanında gerçekleştirilen Kur'ân'ın birinci toplanması, ayrıca Osman zamanında gerçekleştirilen ikinci toplanması işleminde düşürüldüğünü, değiştirildiğini ifade etmektedir. Sayısı oldukça kabarık olan bu rivayetler, Şia'nın itibar edilen kaynaklarında ve diğer kaynaklarda yer alırlar. Bazısının iddiasına göre, bu tür rivayetlerin sayısı iki bini bulmaktadır. Ehlisünnet'in de Sahih-i Buharî, Sahih-i Müslim, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Nesaî, Müsned-i Ahmed, diğer hadis kaynakları ve çeşitli tefsir kitaplarında bu hususla ilgili çok sayıda hadis yer almaktadır. Alusî, tefsirinde bu hadislerin sayılmayacak kadar çok olduğunu belirtmektedir. (8)

                  Bu, bugünkü Mushaf'tan yaklaşık olarak altmış küsur yerde farklılık gösteren İbn Mesud Mushaf'ından ayrıdır. Yine Übey b. Kâ'b'ın Mushafı otuz küsur yerde Osman Mushaf'ından farklıdır. Aynı şekilde Osman'ın yazdırdığı ve aralarında bazı farklılıklar olduğu hâlde çeşitli İslâm memleketlerine gönderdiği beş veya yedi Mushaf'tan da başkadır. Osman bu Mushafların birini Mekke'ye, birini Şam'a, birini Basra'ya, birini Kûfe'ye, birini Yemen'e, birini Bahreyn'e göndermiş, birini de Medine'de bırakmıştı. Bu Mushaflar yaklaşık olarak kırk beş harfte birbirlerinden farklılık arz etmektedirler. Bazılarına göre, elli küsur harf farklıdır. (9)

                  Öte yandan, Osman Mushafları ile Ebu Bekir zamanında gerçekleştirilen ilk toplama girişimiyle hazırlanan Mushaf arasındaki farklılıktan da ayrıdır. Sözgelimi ilk toplamada Enfâl Suresi, Mesani sureler [Bakara ile Tevbe sureleri arasında yer alan sureler] arasında ve Tevbe Suresi de yüz ayetten fazla olan sureler arasında yer almışken, ikinci toplamada her iki sure de uzun sureler arasına konmuştur. İleride bununla ilgili rivayet üzerinde duracağız.

                  Ayrıca surelerin tertibi açısından Abdullah b. Mesud Mushafı ile Übey b. Kâ'b Mushafı arasındaki, yine rivayette belirtildiğine göre bu iki Mushaf ile Osman Mushafları arasındaki ihtilâftan da farklıdır. Yine sahabîlerden ve tâbiîn kuşağına mensup bilginlerden rivayet edilen ve sayısı bini, hatta daha fazlasını bulan şaz kıraatler hususundaki ihtilâflardan da başkadır.

                  8 - [Ruhu'l-Maani, c.1, s.25]
                  9- [İbn Tavus, Sa'dus-Suud]


                  Yorum


                    #10
                    Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                    İkinci delil: Akıl, parça parça ve insanlar arasında dağılmış olan, Allah tarafından hatadan korunmuş (masum) biri tarafından toplanılmayan Kur'ân'ın toplanma işleminin, âdeten (normal şartlara göre) eksiksiz ve gerçeğe uygun olmasının mümkün olmayacağına hükmetmektedir.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                      Üçüncü delil: Şia (10) ve Ehlisünnet'in (11) rivayet ettiğine göre, İmam Ali (a.s) Peygamber efendimizin (s.a.a) vefatından sonra insanlardan ayrılarak bir kenara çekilmiş ve namaz vakitleri dışında evinden çıkmamıştır. Bu süre zarfında Kur'ân'ı toplama işini tamamlamış, sonra hazırladığı bu Mushaf'ı insanlara sunarak, bunun Allah tarafından Peygamber'e (s.a.a) indirilen Kur'ân olduğunu ve kendisinin bu Kur'ân'ı topladığını bildirmiştir. Fakat insanlar onu reddetmiş ve Zeyd b. Sabit'in hazırladığı Mushaf'la yetinerek ona ilgi göstermemişlerdir. Eğer Hz. Ali'nin (a.s) hazırladığı Mushaf bazı hususlarda Zeyd b. Sabit'in hazırladığı Mushaf'tan farklı olmasaydı, Hz. Ali (a.s) hazırladığı Mushaf'ı insanlara sunma ve insanları bu Mushaf'ı almaya davet etme gereğini duymazdı. Hâlbuki İmam Ali (a.s), Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra Kur'ân'ı herkesten daha iyi bilen bir kimseydi. Mütevatir düzeyinde rivayet edilen Sakaleyn Hadisi'nde de Peygamberimiz (s.a.a) insanları Ali'ye başvurmaya teşvik etmiştir. Yine bütün İslâmî grupların ittifak ettikleri bir hadiste şöyle denmiştir: "Ali hak ile beraberdir ve hak da Ali ile beraberdir."

                      10- [Kemalu'd-Din, c.2, s.481]
                      11- [Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.5, s.218]


                      Yorum


                        #12
                        Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                        Dördüncü delil: Bazı rivayetlerde belirtiliğine göre, İsrailoğulları'nın yaşadıklarını bu ümmet adım adım, kılı kılına izleyerek yaşayacaktır. Kur'ân'da ve hadislerde vurgulandığı gibi, İsrailoğulları peygamberlerinin getirdiği kitabı tahrif etmişlerdir. Dolayısıyla benzeri bir olayın bu ümmette de gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Bu ümmet de Rablerinin kitabını, yani Kur'ân'ı tahrif edecektir.

                        Meselâ Sahih-i Buharî'de Ebu Said el-Hudrî kanalıyla Peygamberimizin (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet ediliyor: "Sizden önceki toplulukların hayat tarzını karış karış, zira zira izleyeceksiniz. Hatta onlar kelerin deliğine girseler, siz de onların peşinden gireceksiniz." Dedik ki: Babalarımız ve anlarımız sana kurban olsun, Yahudi ve Hıristiyanları mı izleyeceğiz?" Buyurdu ki: "Kimi olacak?" (12)

                        Bu rivayet mustefizdir, birçok kanaldan aktarılmıştır. Hadis kaynaklarında, Ebu Said el-Hudrî -biraz önce işaret ettiğimiz gibi-, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, İbn Abbas, Huzeyfe, Abdullah b. Mesud, Sehl b. Sa'd, Ömer b. Avf, Amr b. As, Şeddad b. Evs ve Müstevrid b. Şeddad gibi sahabîlerden birbirine yakın ifadelerle nakledilmiştir.

                        Aynı hadis Şiî kanallarında da müstefiz düzeyinde (çok sayıda) Ehlibeyt İmamları'nın (üzerlerine selâm olsun) bazısı aracılığıyla Peygamber efendimizden (s.a.a) rivayet edilmiştir. Meselâ Tefsiru'l-Kummî'de Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Sizden önceki toplulukların geçtikleri yolları adım adım, kılı kılına izleyeceksiniz. Onların yollarından şaşmayacaksınız; karış karış, zira zira ve kulaç kulaç onların peşinden gideceksiniz. Hatta sizden önceki topluluklar kelerin deliğine girmişseler, siz de oraya mutlaka gireceksiniz." Orada hazır bulunanlar, "Yahudi ve Hıristiyanları mı kastediyorsun ya Resulallah?!" dediler. Peygamberimiz buyurdu ki: "Kimi kastedebilirim? İslâm'ın bütün tutamaçlarını birer birer ilik ilik sökeceksiniz. Dininizden sökeceğiniz ilk tutamaç, emanet (imamet)???, son tutamaç da namaz olacaktır." (13)

                        12- [Sahih-i Buharî, c.9, s.126]
                        13- [Tefsiru'l-Kummî, c.2, s.413]


                        DEVAMI VAR...

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                          Allah razı olsun Mufazzal
                          En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 05.08.2020, 01:59.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                            ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM.ÇOK FAYDALANDIM.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ

                              [Ben derim ki:] Tahrif yanlılarının, Kur'ân'ın eklemede bulunulmak suretiyle tahrif edilmediğini ortaya koymak için ümmetin icmaını kanıt olarak ileri sürmelerine verilecek cevap şudur: İcma, devri (kısır döngüyü) gerektirdiği hasebiyle problemli bir kanıttır [ve bütün açılardan kesinlik ifade etmez].

                              Açacak olursak: İcma, özü itibariyle kesin aklî bir kanıt değildir. Tersine, şer'i bir kanıt olduğunu kabul edenlerce, inanç açısından bir anlam ifade edecekse, bu, ancak zannı ifade eder. Bu hususta muhassel (çıkarımsal, insanın kendisinin araştırma sonucu elde ettiği) icma ile menkul (başkalarının araştırıp naklettiği) icma arasında fark yoktur. Ancak bazıları çıkarımsal icmaın kesinlik ifade ettiğini söylemişlerse de bu, doğru değildir. Çünkü icmaın ifade ettiği bir inanç, teker teker görüşlerin ifade ettikleri inanç toplamından öte bir şey değildir. Birbirleriyle uyuşan görüşlerden bir görüş de gerçeğe uygunluk açısından ancak zan ifade eder. Onunla uyuşan ikinci görüşün ona eklemlenmesi ise, zannın biraz daha güçlenmesi anlamına gelir, kesin kanıtsallık ifade ettiğini göstermez. Çünkü yakin/kesinlik, özel ve yalın bir inançtır, zandan farklıdır, birçok zannın toplamından ibaret değildir.

                              Görüşler birbirlerine eklenip uyuşan görüşler biriktikçe zan daha bir kuvvet kazanır. Zanlar biriktikçe kesinliğe yaklaşır; ama kesinlikle daha önce de söylediğimiz gibi kesinliğe dönüşmez.

                              Bütün görüşleri araştırmak ve tek tek görüşleri elde etmek anlamındaki muhassel (çıkarımsal) icmada durum böyledir. Bir veya iki kişinin ilim ve araştırma ehlinden aktardıkları menkul icmaa gelince, bu tür bir icmaın zannî oluşu, öncekine göre çok daha belirgindir. Dolayısıyla bu da tek kanallı (ahad) rivayetler gibi, inanç açısından bir anlam ifade edecekse, bu, ancak zannı ifade eder.

                              Şu hâlde icma, zannî-şer'i bir kanıttır. Ehlisünnet açısından kanıtsallık ifade edişinin gerekçesi, Peygamber efendimizden (s.a.a) rivayet edilen şu hadistir: "Benim ümmetim hatada veya sapıklıkta birleşmez, icma etmez." Şiîler açısından icmaın kanıtsallık ifade etmesi, bir noktada birleşen, icma eden görüşler arasında Masum'un görüşünün de yer alması veya birleşen görüşlerin bir şekilde Masum'un görüşünün açılımı özelliğini taşıması durumunda mümkün olabilir.

                              Bundan da anlıyoruz ki, genel anlamda icmaın kanıtsallığı peygamberliğin sahihliğine bağlıdır. Bu açıktır. Günümüzde peygamberliğin sahihliği ise, Kur'ân'ın, yol göstericilik, eğri ile doğruyu ayırmak gibi özelliklerinin, özellikle de mucize oluşunun ortadan kalkması anlamına gelen her türlü tahriften korunmuşluğuna bağlıdır. Çünkü Peygamberimizin (s.a.a) peygamberlik özelliğini kanıtlayan, Kur'ân dışında yaşayan ve ölümsüz başka bir kanıt yoktur ve [günümüzde Peygamberimizin tek] mucizesi Kur'ân'dır. Eğer eklemede bulunulma veya eksiltme veya bir şekilde değiştirme şeklinde bir tahrif ihtimali bulunursa, artık Kur'ân ayetlerinin ve bu ayetlerin içeriklerinin sırf Allah'ın sözleri olduklarına güvenilmez. O zaman da Kur'ân'ın kanıtsallığı geçersiz olur, mucize oluşu bozulur. Yüce Allah'ın kitabının kanıtsallık özelliğini yitirdiği bir durumda da icmaın kanıtsallığının bir anlamı olmaz.

                              Bu bağlamda, [yani icmaın kanıtsallığının Kur'ân'ın ve peygamberliğin kanıtsallığının kanıtlanmasına bağlı olmayışının bir itirafı olarak] açıklamalarımızın başında yer verdiğimiz, "Peygamber efendimize (s.a.a) inen Kur'ân'ın tümüyle, bugün elimizde bulunan Mushaf'ın içinde yer alması tarihsel bir zorunluluktur" şeklindeki değerlendirmemizin bir yararı olmaz.

                              Şöyle ki: Salt elimizdeki Mushaf'ın, gerçek Kur'ân'ı kapsıyor olması, maksadı kanıtlamak için ele alınmak istenen her ayet veya cümle açısından eklemede bulunma veya eksiltme ya da değişitirme ihtimalini ortadan kaldırmaz.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X