Ynt: KUR'ÂN TAHRİF EDİLEMEZ
Birinci delilin cevabı: Lafız veya tertipte eksiltme ve değişiklik anlamında Kur'ân'da tahrif olduğunu söyleyenlerin ileri sürdükleri kanıtların ilkine vereceğimiz cevap şudur:
Öncelikle, Kur'ânın tahrif edildiğini, şer'i delil olmaları hasebiyle rivayetlere dayanarak kanıtlamaya kalkışmak, devri (kısır döngüyü) gerektirdiğinden dolayı tıpkı icma ile kanıtlamaya kalkışmak gibi, söz konusu rivayetlerin kanıtsallığını ortadan kaldırır. Dolayısıyla icmaın bu bağlamdaki kanıtsallığı ile ilgili olarak az önce söylediklerimiz, rivayetlerin kanıtsallığı için de geçerlidir.
O hâlde, bu tür rivayetleri kanıt olarak ele almak isteyen bir kimsenin, bunlara mütevatir veya aklı kabul etmek zorunda bırakan kesin kanıtlarla desteklenmiş bir hadis içermeyen, bilakis değişik kanallardan ve birbirinden farklı içeriklere sahip vahid haberler olup senedi itibariyle kimisi sahih, kimisi zayıf, kimisinin de kanıtsallığı yetersiz olan ve içinde senedi ve kanıtsallığı itibariyle sahih ve eksiksiz çok az haber bulunan tarihsel dayanaklar ve kaynaklar gözüyle bakmaktan başka seçeneği yoktur.
Rivayet zinciri ve kanıtsallığı itibariyle sahih ve eksiksiz kabul edilen hadisler de çok az sayıda olmalarına rağmen art niyetli sokuşturmalardan, uydurma girişimlerinden tam anlamıyla kurtulmuş değiller. Çünkü rivayetlerimizin arasına İsrailiyat'ın (Yahudi menşeli haberlerin) karıştığını, bir sürü uydurma hadisin bulunduğunu, art niyetli olmak üzere birtakım fitne amaçlı haberlerin yayıldığını kimse inkâr edemez. Fitne amaçlı asılsız haberlerin, uydurma rivayetlerin karışmasından emin olunmayan bir haberin de kanıtsallığı olamaz.
Bir an için bunları görmezlikten gelsek bile, bu tür rivayetlerde sözü edilen ve güya elimizdeki Kur'ânda yer almadıkları ileri sürülen ayetlerin ve surelerin ifade tarzı ve üslubu hiçbir şekilde Kur'ân'ın ifade tarzına ve üslubuna benzememektedir. Bunu da görmemezlikten gelsek, içerikleri Kur'ân'ın içeriğine aykırıdır ve reddedilmeleri zorunludur.
Sözü edilen rivayetlerin büyük kısmının rivayet zinciri açısından zayıf olduklarını söyledik. Bunların rivayet zincirlerine başvurulduğunda, bu konuda ne kadar haklı olduğumuz görülecektir. Çünkü bunlar ya mürsel (senet zincirine yer verilmeyen) rivayetler, ya da rivayet zincirleri kopuk veya zayıftırlar. Bu gibi hastalıklardan beri olan çok az rivayet vardır.
Bu tür rivayetlerin büyük çoğunluğunun kanıtsallık bakımından yetersiz olduğunu da söyledik. Çünkü bu tür rivayetlerde anlatılan ve güya Kur'ân'ın tahrif edildiğinin kanıtı olarak sunulan ayetler, bir ayetin tefsiri ve anlamının zikredilmesi mahiyetindedirler, tahrif edilen ayetin asıl metni şeklinde sunulmamışlardır. Buna, er-Ravzatu Mine'l-Kâfi adlı eserde, (14) İmam Musa Kâzım'dan (a.s) aktarılan [orijinali "Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir, kendilerine öğüt ver. Onlara kendileri hakkında içlerine işleyecek sözler söyle." -Nisâ, 63- olan] bir ayetle ilgili şu açıklamayı örnek gösterebiliriz: "Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlardan yüz çevir. Onların aleyhlerinde bedbahtlık sözü kesinleşmiştir. Azap göreceklerine karar verilmiştir. Onlara kendileri hakkında içlerine işleyecek sözler söyle."
Yine el-Kâfi adlı eserde, (15) "Eğer (şahitlik ederken) eğriltirseniz yahut (şahitlik etmekten) kaçınırsanız, (bilin ki) Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır." [Nisâ, 135] ayetiyle ilgili olarak İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet edilen şu açıklamayı da buna örnek gösterebiliriz: "Eğer işi eğriltir ve size emredilenden kaçınırsanız, Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır." Bunlar ayetin metni değil, açıklamaları olarak yer alan ifadelerdir. Bunun gibi, Kur'ân'ın tahrif edildiğine kanıt olarak sunulan daha birçok rivayeti örnek gösterebiliriz.
Buna, bazı ayetlerin iniş sebebine işaret eden ve Kur'ân'ın tahrif edildiğinin kanıtı olarak gösterilen çok sayıdaki rivayeti de katabiliriz. Meselâ bazı rivayetlerde (16) şu ayetin şöyle nazil olduğu geçer: "Ey Elçi, (Ali hakkında) Rabbin tarafından sana indirilen mesajı tebliğ et." [Mâide, 67] Hâlbuki maksat, ayetin Ali hakkında indiğini anlatmaktır ["Ali hakkında" ifadesinin, ayetin aslından olduğunu anlatmak değil]. Diğer bir rivayette,(17) Temimoğulları'ndan bir heyetin gelip evinin kapısının arkasında durup "Yanımıza gel." diye Resulullah'a (s.a.a) seslendiklerinde, onların bu kaba tavırlarıyla ilgili olarak ayetin şöyle indiği yer alır: "Sana odaların arka tarafından bağıran (Temimoğulları'nın) çoğu aklı ermez kimselerdir." (Hücürât, 4] Oysa ayetin Temimoğulları hakkında indiği anlatılmak istenmesine rağmen, bu ayette Temimoğulları ifadesinin düştüğü sanılmıştır.
Kur'ân'ın bazı objektif olgulara uyarlanması şeklinde yorumlanması gereken birçok rivayeti de bu hususa örnek gösterebiliriz. Sözgelimi, "(Âl-i Muhammed'in hakkını gasp ederek onlara) zulmedenler yakında bileceklerdir." [Şuarâ, 227] (18) , "(Ali'nin ve ondan sonraki İmamların velâyeti hakkında) Allah'a ve Resul'üne itaat edenler, büyük bir kurtuluşa ermişlerdir." [Ahzâb, 71] (19) ayetlerinde parantez içinde gösterdiğimiz ifadeler ayetin asıl metni değil, uyarlama türünden açıklamalar mahiyetindedir. Bu tür rivayetlerin sayısı oldukça fazladır.
Buna, bazı Kur'ân ayetlerinin ardından dile getirilen bazı zikirleri ve okunan duaları da katmak mümkündür. Böylece bazıları bunların Kur'ân'dan sonradan çıkarılan ayetler olduğunu sanmışlardır. [Hâlbuki bunlar ayetin aslı değil, Ehlibeyt İmamları tarafından okunan dualar ve zikirlerdir.] Meselâ el-Kâfi adlı eserde, (20) Abdulaziz b. Muhtedi'den şöyle rivayet edilir: İmam Rıza'dan (a.s) tevhidin anlamını sordum. Buyurdu ki: "Kul huvellahu ahad, suresini okuyan ve ona iman eden kimse tevhidi bilmiştir." Dedim ki: "Bu sureyi nasıl okuyalım?" "İnsanların okuduğu gibi." dedi, sonra şunları ekledi: "Rabbim Allah işte böyledir, Rabbim Allah işte böyledir." İşte bazıları bu son ifadenin surenin aslından olduğunu sanmış ve bugünkü Mushaf'ta yer almayışını da Kur'ân'ın tahrifi olarak değerlendirmiştir ki, tamamen asılsız bir yaklaşımdır.
Bu tür rivayetlerin delâlet ve kanıtsallık bakımından yetersizliğine, Kur'ân'ın tahrif edildiğine örnek olarak gösterdikleri ayetlerde eksik olduğu söylenen kelimenin veya ifadenin her rivayette farklı oluşunu kanıt olarak gösterebiliriz. Meselâ, "Nitekim Bedir'de Allah sizi zafere ulaştırdı. Oysa siz zelil (güçsüz) idiniz." [Âl-i İmrân, 123] ayeti ile ilgili olarak aktarılan bazı rivayetlerde, (21) aslında şöyle olduğu belirtiliyor: "Nitekim Bedir'de Allah sizi zafere ulaştırdı. Oysa siz zayıf idiniz." Diğer bir rivayette ise, (22) ayetin aslında şöyle olduğu belirtiliyor: "Nitekim Bedir'de Allah sizi zafere ulaştırdı. Oysa siz az idiniz."
İşte rivayetler arasındaki bu farklılık, bazı durumlarda anlamsal açıklama ve tefsirin kastedildiğinin karinesi olarak algılanmalıdır. Yukarıda aktardığımız ayette olduğu gibi. Bazı rivayetlerde İmam'ın (a.s), (23) "Aralarında Resulullah (s.a.a) olduğu hâlde Bedir Savaşı'na katılanların 'zeliller' olarak nitelendirilmesi caiz değildir." şeklinde bir açıklamada bulunduğu belirtiliyor ki, bu da, amacın anlamsal tefsir olduğu yönündeki değerlendirmeyi pekiştirici bir husustur.
Nice durumlarda da Kur'ân'da tahrif olduğuna kanıt olarak ileri sürülen rivayetler arasındaki çelişki ve karşıtlık bunların kanıtsallık özelliklerinin geçersizliğini ortaya koymaktadır. Buna, Şiî (24) ve Sünnî (25) kaynaklarda yer alan recm ayetiyle ilgili rivayetleri örek gösterebiliriz. Bu rivayetlerin bazısında recm ayetinin şöyle olduğu belirtiliyor: "Zina ettiği zaman yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın, onları kesinlikle taşlayın. Çünkü onlar şehvete göre hükmettiler." Bazısında ayetin şöyle olduğu belirtiliyor: "Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zina ettiği zaman, onları kesinlikle taşlayın. Çünkü onlar şehvete göre hükmettiler." Bazı rivayetlerde ayetin şöyle olduğu ifade ediliyor: "Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zina ettiği zaman, aldıkları lezzetten dolayı onları kesinlikle taşlayın." Diğer bazı rivayetlerde ayetin son cümlesinin şöyle olduğu belirtiliyor: "Allah'tan bir ceza olarak. Allah bilendir, hikmet sahibidir." Başka rivayetlerde de bu son cümle, "Allah'tan bir ceza olarak. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir." şeklinde olduğu belirtiliyor.
Yine Tenzilî Ayete'l-Kürsî'yi (26) de buna örnek gösterebiliriz. Bununla ilgili birçok rivayet aktarılmıştır. Bu rivayetlerin bazısında, (27) Ayete'l-Kürsî'nin şu şekilde indiği belirtilmiştir: "Allahu lâ ilâhe illâ huve'l-Hayyu'l-Gayyumi, lâ te'huzuhu sinetün ve lâ nevmun, lehu ma fi's-semavati ve ma fi'l-arzi ve ma beynehuma ve ma tehte's-sera. Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti fe lâ yüzhiru alâ ğaybihi ahaden. Men ze'l-lezi yeş'feu indehu... ve huve'l-Aliyyu'l-Azim ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemin."
Bazı rivayetlerde, (28) yukarıdaki metnin son cümlesinin şöyle olduğu belirtiliyor: "Hum fiha halidûne ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemin." Bazı rivayetlerde (29) şöyle olduğu belirtiliyor: "Lehu ma fi's-semavati ve ma fi'l-arzi ve ma beynehuma ve ma tahte's-sera. Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti'r-Rahmanu'r-Rahim..." Bazısında metnin devamının şöyle olduğu belirtiliyor: "Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti'r-Rahmanu'r-Rahimu Bediu's-semavati ve'l-arzi Zu'l-celali ve'likrami Rabbu'l-arşi'l-azim." Diğer bazı rivayetlerde metnin devamının şöyle olduğu ifade ediliyor: Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti'l-Azizu'l-Hakîm." Rivayetler arasındaki bu çelişkiler bile bunların muteber olmadıklarının en somut kanıtıdır.
Bazı muhaddisler, "Aktarılan bu ayetlerle ilgili rivayetler arasındaki çelişkilerin zararı yoktur. Çünkü rivayetler arasında Kur'ân'da tahrifin bulunduğuna ilişkin ittifak vardır, temel yaklaşımları birdir." demişlerdir. Ancak bu rivayetlerin temel nokta itibariyle bir olmaları, kanıtın zayıflığını ortadan kaldırmayacağı gibi, aralarındaki çelişkiyi de gidermez.
Rivayetler arasında çok sayıda uydurma haberin ve art niyetli saptırma amaçlı açıklamaların bulunduğu yönündeki sözümüze gelince; Allah'ın evreni yoktan yaratması, meydana getirmesi, geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerinin kıssaları, ayetlerin tefsiri ve İslâm'ın ilk dönemlerindeki olayların yorumu ile ilgili rivayetleri inceleyen bir kimse ne kadar haklı olduğumuzu görecektir. Din düşmanlarının büyük bir önem verdikleri, aydınlığını karartmak, ateşini söndürmek ve etkilerini gidermek için hiçbir çabadan kaçınmadıkları bir şey varsa, o da Kur'ân-ı Kerim'dir. Çünkü Kur'ân, sağlam bir sığınak, mustahkem bir dayanak, peygamberlik misyonunun ve davet hareketinin ölümsüz, ebedî dayanağıdır. Din düşmanları bunu çok iyi biliyorlar ki, eğer Kur'ân'ın kanıtsallığı iptal edilecek olursa, peygamberlik misyonu da ortadan kalkacak, dinsel düzen bozulacak, dinî hayatta taş üstünde taş kalmayacaktır.
Sahabîlere veya Ehlibeyt İmamları'na (üzerlerine selâm olsun) nispet edilen bu tür rivayetlere dayanarak yüce Allah'ın kitabının tahrif edildiğini, kanıtsallığının kalmadığını ispatlamaya çalışan bu gibi insanlara şaşmamak elde değil. Bilmezler mi ki Kur'ân'ın kanıtsallığının geçersiz olduğu bir durumda peygamberlik toz duman olur, dinsel bilgiler anlamsızlaşır, hiçbir etkinliği kalmaz! Bundan sonra, "Falan tarihte bir adam ortaya çıktı, peygamber olduğunu ileri sürdü ve Kur'ân gibi bir mucize getirdi. Fakat daha sonra bu adam öldü, Kur'ân'ı da tahrif edildi. Elimizde onun bu pozisyonunu pekiştiren tek kanıt, ona iman edenlerin, iddiasında doğru olduğu, getirdiği Kur'ân'ın peygamberliğine delâlet eden bir mucize olduğu hususunda icma etmiş olmalarıdır. İcma da bir kanıttır. Çünkü adı geçen Peygamber bunun kanıtsallığına itibar etmiştir [Ehlisünnet'e göre] veya bu icma, meselâ Peygamber'in Ehlibeyt'inin görüşünün o yönde olduğunu ortaya çıkarıyor [Şi'aya göre].
Kısacası, art niyetli ve saptırma amaçlı sokuşturmaların bulunması ihtimali -ki bu ihtimal oldukça yakındır ve birçok nesnel olgu ve karineyle kanıtlanmıştır- bu tür rivayetlerin kanıtsallığını ortadan kaldırıyor, muteber olmadıklarını gösteriyor. Böyle olunca da ne şer'i, ne de aklî açıdan kanıt olarak kabul edilmeleri mümkündür. Rivayet zincirleri sahih olanlar için de geçerlidir bu. Çünkü rivayet zincirinin sahih olması ve rivayetin nakledildiği kanalın adamlarının adil kimseler olmaları, ancak bilerek yalan söyleme ihtimalini ortadan kaldırır; başkalarının yalan söylemiş olmasını ve onların da bilmeden bu yalanı kendi hadis kaynaklarında aktarmış olmaları ihtimalini ortadan kaldırmaz. Farkında olmadan başkalarının saptırma amaçlı sokuşturmalarına alet olup rivayet etme ihtimalleri her zaman mevcuttur.
Bir de Kur'ân'da tahrif olduğunu ifade eden rivayetlerde, bunun kanıtı olarak sunulan ayet ve surelerin ifade tarzlarının ve üsluplarının hiçbir açıdan Kur'ân'ın ifade tarzına ve üslubuna benzemediğini söyledik. Bu tür ayet ve sureleri inceleyenler gerçeği söylediğimizi göreceklerdir. Bu tür metinlerin Kur'ân metnine benzemediğini gösteren birçok örnekle karşılaşmak mümkündür. Buna, Ehlisünnet kaynaklarında rivayet edilen "Hal’" ve "Hafd" surelerini örnek gösterebiliriz. Hal’ Suresi'nin metni şöyledir: "Bismillahirrahmanirrahim. Allahumme inna nesteinuke ve nesteğfiruke, ve nusenni aleyke ve lâ nekfuruke, ve nahleu ve netruku men yefcuruke." (30) Hafd Suresi'nin metni ise şöyledir: "Bismillahirrahmanirrahim. Allahumme iyyake na'budu, ve leke nusalli ve nescudu, ve ileyke nes'a ve nahfudu, nercu rahmeteke ve nahşa niqmetek, inne azabeke bi'l-kâfirine mulhak." (31)
Aynı şekilde bazı rivayetlerde sözü edilen "Velâyet Suresi" ve benzeri metinler de uyduruk sözler ve herzelerden ibarettir. Bunları uyduran kimse, Kur'ân'ın ifade tarzını ve üslubunu taklit edeyim derken, bildik Arap dili kurallarını da altüst ederek normal bir üslubu dahi tutturamamıştır. Mucize olan ilâhî ifade tarzının düzeyine ulaşamadığı için de ortaya koyduğu metin normal mizacın kaldıramayacağı, edebî zevkin çok çok aşağısında bir tiksindiricilikte belirginleşmiştir. Bu metinler gözden geçirilirse, ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkacaktır. Bu gibi uydurulmuş değişik sure ve ayetlere itibar edenlerin çoğunluğunu buna sevk eden etkenin, rivayetlere kayıtsız şartsız değer vermeleri ve rivayetleri Kur'ân'a sunup onunla test etmeden hemen kabul etmeleri olduğuna hükmedilecektir. Öyle olmasaydı, bunların Allah kelâmı olmadığını bir bakışta anlar, bu yönde hüküm verirlerdi.
Dedik ki, Kur'ân'ın tahrif edildiğine kanıt olarak sunulan rivayetlerin, aktarma zincirleri sahih olsa bile, Kur'ân'a muhalif oldukları şeklindeki sözümüze gelince; bunu söylerken maksadımız, salt bunların "Kuşkusuz, o Zikr'i (Kur'ân'ı) ancak biz indirdik ve onu koruyacak olanlar da elbette biziz." [Hicr, 9] ayetinin ve "O, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden ve ardından da batıl gelemez." [Fussilet, 41-42] ayetlerinin zahirine aykırı oluşları değildir. Ki lafızların zuhuru zannî kanıtlardan olduğu hasebiyle bunların Kur'ân'a muhalif oluşlarının da zannî olduğu düşünülsün. Bilakis maksadımız, tahrifi olumsuzlamak maksadına yönelik ilk kanıtımızı ortaya koyarken açıkladığımız şekliyle onların bugün elimizde bulunan Mushaf'ın tümüne kesin şekilde aykırı oluşlarını vurgulamaktır.
Nasıl olmasın ki? Elimizdeki Kur'ân'ın parçaları, bölümleri olağanüstü ve eşsiz ifade tarzı açısından birbirine benzerler. Bu benzerlik, ayetleri ve bölümleri arasında ilk etapta görülen farklılıkları gidermeye, ortadan kaldırmaya kâfidir. Bunların hiçbiri bütünsel veya cüzi ilâhî bilgileri ve gerçekleri sunma noktasında yetersiz kalmaz, noksanlık göstermez. Bunlar birbirleriyle bağlantılıdır, ayrıntı nitelikli açıklamaları temel nitelikli açıklamalarına müterettiptir, kenarları ortalarına eğilimlidir. Daha bunun gibi yüce Allah'ın Kur'ân'la ilgili olarak sözünü ettiği birçok niteliği sayabiliriz.
14- [el-Kâfi, c.8, s.184, hadis: 211]
15- [el-Kâfi, c.2, s.421, hadis: 44]
16- [Nuru's-Sakaleyn, c.1, s.301]
17- [el-Burhan Tefsiri, c.4, s.204, hadis: 1]
18- [el-Burhan Tefsiri, c.3, s.194, hadis: 4]
19- [el-Burhan Tefsiri, c.3, s.340, hadis: 1]
20- [el-Kâfi, c.1, s.91, hadis: 4]
21- [el-Burhan Tefsiri, c.1, s.310, hadis: 1]
22- [Tefsiru'l-Ayyâşî, c.1, s.196, hadis: 133]
23- [Mecmau'l-Beyan, c.2, s.498]
24- [es-Safi, c.3, s.414; Tefsiru'l-Kummî, c.2, s.95]
25- [el-İtkan, c.2, s.25; Ruhu'l-Maani, c.18, s.79]
26- ["Tenzilî Ayete'l-Kürsî" deyimi, Ayete'l-Kürsî'nin aslında bugünkü Mushaf'ta yer aldığı şekliyle değil, başka bir şekilde indiğini söyleyenler tarafından orijinal Ayete'l-Kürsî olduğunu ileri sürdükleri metin için kullanılmaktadır.]
27- [el-Kâfi, er-Ravza, c.8, s.290]
28- [Tefsiru'l-Kummî, c.1, s.85]
29- [Tefsiru'l-Kummî, c.1, s.84]
30- [el-İtkan, c.2, s.26]
31- [el-İtkan, c.2, s.65]
Birinci delilin cevabı: Lafız veya tertipte eksiltme ve değişiklik anlamında Kur'ân'da tahrif olduğunu söyleyenlerin ileri sürdükleri kanıtların ilkine vereceğimiz cevap şudur:
Öncelikle, Kur'ânın tahrif edildiğini, şer'i delil olmaları hasebiyle rivayetlere dayanarak kanıtlamaya kalkışmak, devri (kısır döngüyü) gerektirdiğinden dolayı tıpkı icma ile kanıtlamaya kalkışmak gibi, söz konusu rivayetlerin kanıtsallığını ortadan kaldırır. Dolayısıyla icmaın bu bağlamdaki kanıtsallığı ile ilgili olarak az önce söylediklerimiz, rivayetlerin kanıtsallığı için de geçerlidir.
O hâlde, bu tür rivayetleri kanıt olarak ele almak isteyen bir kimsenin, bunlara mütevatir veya aklı kabul etmek zorunda bırakan kesin kanıtlarla desteklenmiş bir hadis içermeyen, bilakis değişik kanallardan ve birbirinden farklı içeriklere sahip vahid haberler olup senedi itibariyle kimisi sahih, kimisi zayıf, kimisinin de kanıtsallığı yetersiz olan ve içinde senedi ve kanıtsallığı itibariyle sahih ve eksiksiz çok az haber bulunan tarihsel dayanaklar ve kaynaklar gözüyle bakmaktan başka seçeneği yoktur.
Rivayet zinciri ve kanıtsallığı itibariyle sahih ve eksiksiz kabul edilen hadisler de çok az sayıda olmalarına rağmen art niyetli sokuşturmalardan, uydurma girişimlerinden tam anlamıyla kurtulmuş değiller. Çünkü rivayetlerimizin arasına İsrailiyat'ın (Yahudi menşeli haberlerin) karıştığını, bir sürü uydurma hadisin bulunduğunu, art niyetli olmak üzere birtakım fitne amaçlı haberlerin yayıldığını kimse inkâr edemez. Fitne amaçlı asılsız haberlerin, uydurma rivayetlerin karışmasından emin olunmayan bir haberin de kanıtsallığı olamaz.
Bir an için bunları görmezlikten gelsek bile, bu tür rivayetlerde sözü edilen ve güya elimizdeki Kur'ânda yer almadıkları ileri sürülen ayetlerin ve surelerin ifade tarzı ve üslubu hiçbir şekilde Kur'ân'ın ifade tarzına ve üslubuna benzememektedir. Bunu da görmemezlikten gelsek, içerikleri Kur'ân'ın içeriğine aykırıdır ve reddedilmeleri zorunludur.
Sözü edilen rivayetlerin büyük kısmının rivayet zinciri açısından zayıf olduklarını söyledik. Bunların rivayet zincirlerine başvurulduğunda, bu konuda ne kadar haklı olduğumuz görülecektir. Çünkü bunlar ya mürsel (senet zincirine yer verilmeyen) rivayetler, ya da rivayet zincirleri kopuk veya zayıftırlar. Bu gibi hastalıklardan beri olan çok az rivayet vardır.
Bu tür rivayetlerin büyük çoğunluğunun kanıtsallık bakımından yetersiz olduğunu da söyledik. Çünkü bu tür rivayetlerde anlatılan ve güya Kur'ân'ın tahrif edildiğinin kanıtı olarak sunulan ayetler, bir ayetin tefsiri ve anlamının zikredilmesi mahiyetindedirler, tahrif edilen ayetin asıl metni şeklinde sunulmamışlardır. Buna, er-Ravzatu Mine'l-Kâfi adlı eserde, (14) İmam Musa Kâzım'dan (a.s) aktarılan [orijinali "Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir, kendilerine öğüt ver. Onlara kendileri hakkında içlerine işleyecek sözler söyle." -Nisâ, 63- olan] bir ayetle ilgili şu açıklamayı örnek gösterebiliriz: "Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlardan yüz çevir. Onların aleyhlerinde bedbahtlık sözü kesinleşmiştir. Azap göreceklerine karar verilmiştir. Onlara kendileri hakkında içlerine işleyecek sözler söyle."
Yine el-Kâfi adlı eserde, (15) "Eğer (şahitlik ederken) eğriltirseniz yahut (şahitlik etmekten) kaçınırsanız, (bilin ki) Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır." [Nisâ, 135] ayetiyle ilgili olarak İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet edilen şu açıklamayı da buna örnek gösterebiliriz: "Eğer işi eğriltir ve size emredilenden kaçınırsanız, Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır." Bunlar ayetin metni değil, açıklamaları olarak yer alan ifadelerdir. Bunun gibi, Kur'ân'ın tahrif edildiğine kanıt olarak sunulan daha birçok rivayeti örnek gösterebiliriz.
Buna, bazı ayetlerin iniş sebebine işaret eden ve Kur'ân'ın tahrif edildiğinin kanıtı olarak gösterilen çok sayıdaki rivayeti de katabiliriz. Meselâ bazı rivayetlerde (16) şu ayetin şöyle nazil olduğu geçer: "Ey Elçi, (Ali hakkında) Rabbin tarafından sana indirilen mesajı tebliğ et." [Mâide, 67] Hâlbuki maksat, ayetin Ali hakkında indiğini anlatmaktır ["Ali hakkında" ifadesinin, ayetin aslından olduğunu anlatmak değil]. Diğer bir rivayette,(17) Temimoğulları'ndan bir heyetin gelip evinin kapısının arkasında durup "Yanımıza gel." diye Resulullah'a (s.a.a) seslendiklerinde, onların bu kaba tavırlarıyla ilgili olarak ayetin şöyle indiği yer alır: "Sana odaların arka tarafından bağıran (Temimoğulları'nın) çoğu aklı ermez kimselerdir." (Hücürât, 4] Oysa ayetin Temimoğulları hakkında indiği anlatılmak istenmesine rağmen, bu ayette Temimoğulları ifadesinin düştüğü sanılmıştır.
Kur'ân'ın bazı objektif olgulara uyarlanması şeklinde yorumlanması gereken birçok rivayeti de bu hususa örnek gösterebiliriz. Sözgelimi, "(Âl-i Muhammed'in hakkını gasp ederek onlara) zulmedenler yakında bileceklerdir." [Şuarâ, 227] (18) , "(Ali'nin ve ondan sonraki İmamların velâyeti hakkında) Allah'a ve Resul'üne itaat edenler, büyük bir kurtuluşa ermişlerdir." [Ahzâb, 71] (19) ayetlerinde parantez içinde gösterdiğimiz ifadeler ayetin asıl metni değil, uyarlama türünden açıklamalar mahiyetindedir. Bu tür rivayetlerin sayısı oldukça fazladır.
Buna, bazı Kur'ân ayetlerinin ardından dile getirilen bazı zikirleri ve okunan duaları da katmak mümkündür. Böylece bazıları bunların Kur'ân'dan sonradan çıkarılan ayetler olduğunu sanmışlardır. [Hâlbuki bunlar ayetin aslı değil, Ehlibeyt İmamları tarafından okunan dualar ve zikirlerdir.] Meselâ el-Kâfi adlı eserde, (20) Abdulaziz b. Muhtedi'den şöyle rivayet edilir: İmam Rıza'dan (a.s) tevhidin anlamını sordum. Buyurdu ki: "Kul huvellahu ahad, suresini okuyan ve ona iman eden kimse tevhidi bilmiştir." Dedim ki: "Bu sureyi nasıl okuyalım?" "İnsanların okuduğu gibi." dedi, sonra şunları ekledi: "Rabbim Allah işte böyledir, Rabbim Allah işte böyledir." İşte bazıları bu son ifadenin surenin aslından olduğunu sanmış ve bugünkü Mushaf'ta yer almayışını da Kur'ân'ın tahrifi olarak değerlendirmiştir ki, tamamen asılsız bir yaklaşımdır.
Bu tür rivayetlerin delâlet ve kanıtsallık bakımından yetersizliğine, Kur'ân'ın tahrif edildiğine örnek olarak gösterdikleri ayetlerde eksik olduğu söylenen kelimenin veya ifadenin her rivayette farklı oluşunu kanıt olarak gösterebiliriz. Meselâ, "Nitekim Bedir'de Allah sizi zafere ulaştırdı. Oysa siz zelil (güçsüz) idiniz." [Âl-i İmrân, 123] ayeti ile ilgili olarak aktarılan bazı rivayetlerde, (21) aslında şöyle olduğu belirtiliyor: "Nitekim Bedir'de Allah sizi zafere ulaştırdı. Oysa siz zayıf idiniz." Diğer bir rivayette ise, (22) ayetin aslında şöyle olduğu belirtiliyor: "Nitekim Bedir'de Allah sizi zafere ulaştırdı. Oysa siz az idiniz."
İşte rivayetler arasındaki bu farklılık, bazı durumlarda anlamsal açıklama ve tefsirin kastedildiğinin karinesi olarak algılanmalıdır. Yukarıda aktardığımız ayette olduğu gibi. Bazı rivayetlerde İmam'ın (a.s), (23) "Aralarında Resulullah (s.a.a) olduğu hâlde Bedir Savaşı'na katılanların 'zeliller' olarak nitelendirilmesi caiz değildir." şeklinde bir açıklamada bulunduğu belirtiliyor ki, bu da, amacın anlamsal tefsir olduğu yönündeki değerlendirmeyi pekiştirici bir husustur.
Nice durumlarda da Kur'ân'da tahrif olduğuna kanıt olarak ileri sürülen rivayetler arasındaki çelişki ve karşıtlık bunların kanıtsallık özelliklerinin geçersizliğini ortaya koymaktadır. Buna, Şiî (24) ve Sünnî (25) kaynaklarda yer alan recm ayetiyle ilgili rivayetleri örek gösterebiliriz. Bu rivayetlerin bazısında recm ayetinin şöyle olduğu belirtiliyor: "Zina ettiği zaman yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın, onları kesinlikle taşlayın. Çünkü onlar şehvete göre hükmettiler." Bazısında ayetin şöyle olduğu belirtiliyor: "Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zina ettiği zaman, onları kesinlikle taşlayın. Çünkü onlar şehvete göre hükmettiler." Bazı rivayetlerde ayetin şöyle olduğu ifade ediliyor: "Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zina ettiği zaman, aldıkları lezzetten dolayı onları kesinlikle taşlayın." Diğer bazı rivayetlerde ayetin son cümlesinin şöyle olduğu belirtiliyor: "Allah'tan bir ceza olarak. Allah bilendir, hikmet sahibidir." Başka rivayetlerde de bu son cümle, "Allah'tan bir ceza olarak. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir." şeklinde olduğu belirtiliyor.
Yine Tenzilî Ayete'l-Kürsî'yi (26) de buna örnek gösterebiliriz. Bununla ilgili birçok rivayet aktarılmıştır. Bu rivayetlerin bazısında, (27) Ayete'l-Kürsî'nin şu şekilde indiği belirtilmiştir: "Allahu lâ ilâhe illâ huve'l-Hayyu'l-Gayyumi, lâ te'huzuhu sinetün ve lâ nevmun, lehu ma fi's-semavati ve ma fi'l-arzi ve ma beynehuma ve ma tehte's-sera. Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti fe lâ yüzhiru alâ ğaybihi ahaden. Men ze'l-lezi yeş'feu indehu... ve huve'l-Aliyyu'l-Azim ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemin."
Bazı rivayetlerde, (28) yukarıdaki metnin son cümlesinin şöyle olduğu belirtiliyor: "Hum fiha halidûne ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemin." Bazı rivayetlerde (29) şöyle olduğu belirtiliyor: "Lehu ma fi's-semavati ve ma fi'l-arzi ve ma beynehuma ve ma tahte's-sera. Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti'r-Rahmanu'r-Rahim..." Bazısında metnin devamının şöyle olduğu belirtiliyor: "Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti'r-Rahmanu'r-Rahimu Bediu's-semavati ve'l-arzi Zu'l-celali ve'likrami Rabbu'l-arşi'l-azim." Diğer bazı rivayetlerde metnin devamının şöyle olduğu ifade ediliyor: Âlimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeti'l-Azizu'l-Hakîm." Rivayetler arasındaki bu çelişkiler bile bunların muteber olmadıklarının en somut kanıtıdır.
Bazı muhaddisler, "Aktarılan bu ayetlerle ilgili rivayetler arasındaki çelişkilerin zararı yoktur. Çünkü rivayetler arasında Kur'ân'da tahrifin bulunduğuna ilişkin ittifak vardır, temel yaklaşımları birdir." demişlerdir. Ancak bu rivayetlerin temel nokta itibariyle bir olmaları, kanıtın zayıflığını ortadan kaldırmayacağı gibi, aralarındaki çelişkiyi de gidermez.
Rivayetler arasında çok sayıda uydurma haberin ve art niyetli saptırma amaçlı açıklamaların bulunduğu yönündeki sözümüze gelince; Allah'ın evreni yoktan yaratması, meydana getirmesi, geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerinin kıssaları, ayetlerin tefsiri ve İslâm'ın ilk dönemlerindeki olayların yorumu ile ilgili rivayetleri inceleyen bir kimse ne kadar haklı olduğumuzu görecektir. Din düşmanlarının büyük bir önem verdikleri, aydınlığını karartmak, ateşini söndürmek ve etkilerini gidermek için hiçbir çabadan kaçınmadıkları bir şey varsa, o da Kur'ân-ı Kerim'dir. Çünkü Kur'ân, sağlam bir sığınak, mustahkem bir dayanak, peygamberlik misyonunun ve davet hareketinin ölümsüz, ebedî dayanağıdır. Din düşmanları bunu çok iyi biliyorlar ki, eğer Kur'ân'ın kanıtsallığı iptal edilecek olursa, peygamberlik misyonu da ortadan kalkacak, dinsel düzen bozulacak, dinî hayatta taş üstünde taş kalmayacaktır.
Sahabîlere veya Ehlibeyt İmamları'na (üzerlerine selâm olsun) nispet edilen bu tür rivayetlere dayanarak yüce Allah'ın kitabının tahrif edildiğini, kanıtsallığının kalmadığını ispatlamaya çalışan bu gibi insanlara şaşmamak elde değil. Bilmezler mi ki Kur'ân'ın kanıtsallığının geçersiz olduğu bir durumda peygamberlik toz duman olur, dinsel bilgiler anlamsızlaşır, hiçbir etkinliği kalmaz! Bundan sonra, "Falan tarihte bir adam ortaya çıktı, peygamber olduğunu ileri sürdü ve Kur'ân gibi bir mucize getirdi. Fakat daha sonra bu adam öldü, Kur'ân'ı da tahrif edildi. Elimizde onun bu pozisyonunu pekiştiren tek kanıt, ona iman edenlerin, iddiasında doğru olduğu, getirdiği Kur'ân'ın peygamberliğine delâlet eden bir mucize olduğu hususunda icma etmiş olmalarıdır. İcma da bir kanıttır. Çünkü adı geçen Peygamber bunun kanıtsallığına itibar etmiştir [Ehlisünnet'e göre] veya bu icma, meselâ Peygamber'in Ehlibeyt'inin görüşünün o yönde olduğunu ortaya çıkarıyor [Şi'aya göre].
Kısacası, art niyetli ve saptırma amaçlı sokuşturmaların bulunması ihtimali -ki bu ihtimal oldukça yakındır ve birçok nesnel olgu ve karineyle kanıtlanmıştır- bu tür rivayetlerin kanıtsallığını ortadan kaldırıyor, muteber olmadıklarını gösteriyor. Böyle olunca da ne şer'i, ne de aklî açıdan kanıt olarak kabul edilmeleri mümkündür. Rivayet zincirleri sahih olanlar için de geçerlidir bu. Çünkü rivayet zincirinin sahih olması ve rivayetin nakledildiği kanalın adamlarının adil kimseler olmaları, ancak bilerek yalan söyleme ihtimalini ortadan kaldırır; başkalarının yalan söylemiş olmasını ve onların da bilmeden bu yalanı kendi hadis kaynaklarında aktarmış olmaları ihtimalini ortadan kaldırmaz. Farkında olmadan başkalarının saptırma amaçlı sokuşturmalarına alet olup rivayet etme ihtimalleri her zaman mevcuttur.
Bir de Kur'ân'da tahrif olduğunu ifade eden rivayetlerde, bunun kanıtı olarak sunulan ayet ve surelerin ifade tarzlarının ve üsluplarının hiçbir açıdan Kur'ân'ın ifade tarzına ve üslubuna benzemediğini söyledik. Bu tür ayet ve sureleri inceleyenler gerçeği söylediğimizi göreceklerdir. Bu tür metinlerin Kur'ân metnine benzemediğini gösteren birçok örnekle karşılaşmak mümkündür. Buna, Ehlisünnet kaynaklarında rivayet edilen "Hal’" ve "Hafd" surelerini örnek gösterebiliriz. Hal’ Suresi'nin metni şöyledir: "Bismillahirrahmanirrahim. Allahumme inna nesteinuke ve nesteğfiruke, ve nusenni aleyke ve lâ nekfuruke, ve nahleu ve netruku men yefcuruke." (30) Hafd Suresi'nin metni ise şöyledir: "Bismillahirrahmanirrahim. Allahumme iyyake na'budu, ve leke nusalli ve nescudu, ve ileyke nes'a ve nahfudu, nercu rahmeteke ve nahşa niqmetek, inne azabeke bi'l-kâfirine mulhak." (31)
Aynı şekilde bazı rivayetlerde sözü edilen "Velâyet Suresi" ve benzeri metinler de uyduruk sözler ve herzelerden ibarettir. Bunları uyduran kimse, Kur'ân'ın ifade tarzını ve üslubunu taklit edeyim derken, bildik Arap dili kurallarını da altüst ederek normal bir üslubu dahi tutturamamıştır. Mucize olan ilâhî ifade tarzının düzeyine ulaşamadığı için de ortaya koyduğu metin normal mizacın kaldıramayacağı, edebî zevkin çok çok aşağısında bir tiksindiricilikte belirginleşmiştir. Bu metinler gözden geçirilirse, ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkacaktır. Bu gibi uydurulmuş değişik sure ve ayetlere itibar edenlerin çoğunluğunu buna sevk eden etkenin, rivayetlere kayıtsız şartsız değer vermeleri ve rivayetleri Kur'ân'a sunup onunla test etmeden hemen kabul etmeleri olduğuna hükmedilecektir. Öyle olmasaydı, bunların Allah kelâmı olmadığını bir bakışta anlar, bu yönde hüküm verirlerdi.
Dedik ki, Kur'ân'ın tahrif edildiğine kanıt olarak sunulan rivayetlerin, aktarma zincirleri sahih olsa bile, Kur'ân'a muhalif oldukları şeklindeki sözümüze gelince; bunu söylerken maksadımız, salt bunların "Kuşkusuz, o Zikr'i (Kur'ân'ı) ancak biz indirdik ve onu koruyacak olanlar da elbette biziz." [Hicr, 9] ayetinin ve "O, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden ve ardından da batıl gelemez." [Fussilet, 41-42] ayetlerinin zahirine aykırı oluşları değildir. Ki lafızların zuhuru zannî kanıtlardan olduğu hasebiyle bunların Kur'ân'a muhalif oluşlarının da zannî olduğu düşünülsün. Bilakis maksadımız, tahrifi olumsuzlamak maksadına yönelik ilk kanıtımızı ortaya koyarken açıkladığımız şekliyle onların bugün elimizde bulunan Mushaf'ın tümüne kesin şekilde aykırı oluşlarını vurgulamaktır.
Nasıl olmasın ki? Elimizdeki Kur'ân'ın parçaları, bölümleri olağanüstü ve eşsiz ifade tarzı açısından birbirine benzerler. Bu benzerlik, ayetleri ve bölümleri arasında ilk etapta görülen farklılıkları gidermeye, ortadan kaldırmaya kâfidir. Bunların hiçbiri bütünsel veya cüzi ilâhî bilgileri ve gerçekleri sunma noktasında yetersiz kalmaz, noksanlık göstermez. Bunlar birbirleriyle bağlantılıdır, ayrıntı nitelikli açıklamaları temel nitelikli açıklamalarına müterettiptir, kenarları ortalarına eğilimlidir. Daha bunun gibi yüce Allah'ın Kur'ân'la ilgili olarak sözünü ettiği birçok niteliği sayabiliriz.
14- [el-Kâfi, c.8, s.184, hadis: 211]
15- [el-Kâfi, c.2, s.421, hadis: 44]
16- [Nuru's-Sakaleyn, c.1, s.301]
17- [el-Burhan Tefsiri, c.4, s.204, hadis: 1]
18- [el-Burhan Tefsiri, c.3, s.194, hadis: 4]
19- [el-Burhan Tefsiri, c.3, s.340, hadis: 1]
20- [el-Kâfi, c.1, s.91, hadis: 4]
21- [el-Burhan Tefsiri, c.1, s.310, hadis: 1]
22- [Tefsiru'l-Ayyâşî, c.1, s.196, hadis: 133]
23- [Mecmau'l-Beyan, c.2, s.498]
24- [es-Safi, c.3, s.414; Tefsiru'l-Kummî, c.2, s.95]
25- [el-İtkan, c.2, s.25; Ruhu'l-Maani, c.18, s.79]
26- ["Tenzilî Ayete'l-Kürsî" deyimi, Ayete'l-Kürsî'nin aslında bugünkü Mushaf'ta yer aldığı şekliyle değil, başka bir şekilde indiğini söyleyenler tarafından orijinal Ayete'l-Kürsî olduğunu ileri sürdükleri metin için kullanılmaktadır.]
27- [el-Kâfi, er-Ravza, c.8, s.290]
28- [Tefsiru'l-Kummî, c.1, s.85]
29- [Tefsiru'l-Kummî, c.1, s.84]
30- [el-İtkan, c.2, s.26]
31- [el-İtkan, c.2, s.65]
Yorum