BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Allah teala yeryüzünde insanı yarattığı günden hak ve batıl savaşı vardır. Her zaman hakkın ve batılın taraftarları olmuştur. Bazen hak taraftarları galip gelmiş bazen da zahiren batıl taraftarları.
Elbette batıl tarafı derken, aslında batıl hakka galip gelemez. Ancak batılın içinde bazı hak veya haklı sebepler vardır onun için zahiren batıl hakka galip gelmiştir. Mesela birlik beraberlik içinde olma, büyüğün sözünü dinleme, üzerine düşen vazifeyi eksiksiz yapma vs gibi unsurlar hak değimlidir? Kesinlikle haktır. Öyleyse bunlar hangi safta olursa o saf başarılı olur. Eğer bunun aksi vuku bulmuşsa o zaman batılın batıl olarak hakka galip geldiği söylenir. İslam’ın ilk döneminde de böyle oldu Bedir savaşında Müslümanların sayısı kâfirlerin sayısının üçte biri kadar idi. Yukarıda sıraladığımız unsurlar İslam ordusunda olduğu için Müslümanlar galip geldi. Ama Uhud savaşında daha güçlü ola Müslümanlar, samimiyet ve liderlerinin sözünü tutmayıp gevşedikleri için mağlup oldular. Sözüm şu ki her zaman her yerde hak ve batıl mücadelesi vardır. Her zaman iman ve küfür mücadelesi vardır. İnsan kendi konumunu belirleyip imanın ve hakkın safında yer almalıdır.
Peygamber efendimizin hadislerinde ahir zamandan bahsedilmekte, ahir zamanın belirtilerinden, şartlarından söz edilmektedir. Biz de bu makalemizde, şaban ayı ve İmam-ı Zaman (Allah zuhurunu çabuk etsin) ağamızın doğum günleri olduğu için Habib-i Kibriya Resulu Zi-Şan efendimizden Hz. Mehdi ve onun zamanına işaret olan iki hadis, değerli okuyucular için seçtim özetle açıklayacağım.
Efendimiz hazretleri s.a.a ahir zamanın kötü alametleri hakkında şöyle buyurmuştur: “Ümmetim için bir zaman gelecek ki; Kura’an’dan ve İslam’dan sadece bir isim kalacaktır. Onlar Müslüman adlanacaklardır, ancak İslam’dan en uzak insanlar olacaklardır. Camileri çok abat ve güzel olacak ancak hidayetten arı olacak, o zamanın âlim ve bilginleri gökyüzü altında en kötü bilginler olacaklar. Fitne onlardan çıkacak, onlara da dönecektir.”
Böyle bir zamanın geldiğinden korkarım özellikle Camilerin abat fakat içinde insan olmayışı, olanlarında hidayet üzere olmayışları korkusu vardır. Özellikle Kur’an bizim anayasa kitabımız, Allah’ın gökten bizlere sarkmış olduğu sağlam kulp aramızda çok garip ve zavallı kalmıştır. O’nu ne okuruz ne amel ederiz, ne hastalığımızı onunla tedavi etmesini biliriz, ne onun gölgesinde birleşmesini! Kime sorsan elhamdülillah Müslüman’ım der ama sorsan Kelime-i şehadetini bilmez. O büyük imam, gelmiş geçmiş takvalıların önderi bundan tam 1400 yıl önce bizi uyarmış, şöyle buyurmuştur: “Size Allah’tan korkmayı, işlerinizde düzenli olmayı vasiyet ediyorum, Allah, Allah Kur’an ona amel etmede başkaları sizi geçmesin ….” Sanki bu günleri görüyormuş gibi bizleri uyarmıştır. Ancak kendi büyüğünün sözünü dinlememe bizlere bir marifet olmuş gibi kendi büyüklerimizin sözlerini kenara itip bayağı alçaklığı kabul etmiş gibiyiz.
Ama batılın ehl-i olduğu gibi hakkında ehl-i olmuş şartlar ağırlaştıkça hakkın da yolunda büyük yiğit erler çıkmıştır. Efendimiz hazretleri ahir zamanın gerçek müminlerinden ise şöyle bahsetmiş ve buyurmuş ki: “Sizden sonra bir kavim gelecek ki; onlardan bir kişi sizin elli kişinizden daha üstündür. Dediler ki ya Resulellah s.a.a biz sizinle Bedir’de, Uhut’ta, Huneyn de savaştık bize Kur’an indi! (onlar nasıl bizden üstün olabilirler?) Buyurdular ki; Siz onların taşıdığını taşıyamaz, onların sabrettikleri şeye sabredemezdiniz.” Demek ki imanını koruma en güzel mümin olma herhangi bir zamana ve mekâna has değildir. Eğer insan kendisini saklamasını Allah’ın Resulü’nun emrine uyarsa hem kendi hem tüm zamanların üstünü olabilir. Ancak bunların sayısı azdır. Ama gene de ümidimizi yitirmemeli vazifemizi çok iyi bilip dikkatle görevimizi yerine getirmeliyiz. İmamımız Hz. Mehdi’nin gıybet döneminde başka kültürlerin etkisi altında kalmamak için dini vecibelerimizi sağlam güvenilir kaynaklardan öğrenmemiz gerekir. Çok okumak çok araştırmak gerekir, kendimize biraz okuma ve araştırma zahmeti verip dünya ve ahiret saadetini kazanmalıyız. Önümüzde Ramazan ayı vardır. Ramazan ayı Kur’an ayıdır, Ramazan ayı Kur’an’ın baharıdır. Eğer henüz Kur’an okumasını bilmiyor isek büyük, küçük, genç, yaşlı, kadın erkek (ilim ve Kur’an öğrenmenin yaş sınırı olmaz) hepimiz bu Ramazan’ı koşalım camilere hamdolsun camilerimizde âlimlerimiz vardır, hem dini vecibelerimizi hem de Kur’an’ı öğrenelim ailemize, şehrimize ve yurdumuza güzellik katalım. İnşallah
Allah teala yeryüzünde insanı yarattığı günden hak ve batıl savaşı vardır. Her zaman hakkın ve batılın taraftarları olmuştur. Bazen hak taraftarları galip gelmiş bazen da zahiren batıl taraftarları.
Elbette batıl tarafı derken, aslında batıl hakka galip gelemez. Ancak batılın içinde bazı hak veya haklı sebepler vardır onun için zahiren batıl hakka galip gelmiştir. Mesela birlik beraberlik içinde olma, büyüğün sözünü dinleme, üzerine düşen vazifeyi eksiksiz yapma vs gibi unsurlar hak değimlidir? Kesinlikle haktır. Öyleyse bunlar hangi safta olursa o saf başarılı olur. Eğer bunun aksi vuku bulmuşsa o zaman batılın batıl olarak hakka galip geldiği söylenir. İslam’ın ilk döneminde de böyle oldu Bedir savaşında Müslümanların sayısı kâfirlerin sayısının üçte biri kadar idi. Yukarıda sıraladığımız unsurlar İslam ordusunda olduğu için Müslümanlar galip geldi. Ama Uhud savaşında daha güçlü ola Müslümanlar, samimiyet ve liderlerinin sözünü tutmayıp gevşedikleri için mağlup oldular. Sözüm şu ki her zaman her yerde hak ve batıl mücadelesi vardır. Her zaman iman ve küfür mücadelesi vardır. İnsan kendi konumunu belirleyip imanın ve hakkın safında yer almalıdır.
Peygamber efendimizin hadislerinde ahir zamandan bahsedilmekte, ahir zamanın belirtilerinden, şartlarından söz edilmektedir. Biz de bu makalemizde, şaban ayı ve İmam-ı Zaman (Allah zuhurunu çabuk etsin) ağamızın doğum günleri olduğu için Habib-i Kibriya Resulu Zi-Şan efendimizden Hz. Mehdi ve onun zamanına işaret olan iki hadis, değerli okuyucular için seçtim özetle açıklayacağım.
Efendimiz hazretleri s.a.a ahir zamanın kötü alametleri hakkında şöyle buyurmuştur: “Ümmetim için bir zaman gelecek ki; Kura’an’dan ve İslam’dan sadece bir isim kalacaktır. Onlar Müslüman adlanacaklardır, ancak İslam’dan en uzak insanlar olacaklardır. Camileri çok abat ve güzel olacak ancak hidayetten arı olacak, o zamanın âlim ve bilginleri gökyüzü altında en kötü bilginler olacaklar. Fitne onlardan çıkacak, onlara da dönecektir.”
Böyle bir zamanın geldiğinden korkarım özellikle Camilerin abat fakat içinde insan olmayışı, olanlarında hidayet üzere olmayışları korkusu vardır. Özellikle Kur’an bizim anayasa kitabımız, Allah’ın gökten bizlere sarkmış olduğu sağlam kulp aramızda çok garip ve zavallı kalmıştır. O’nu ne okuruz ne amel ederiz, ne hastalığımızı onunla tedavi etmesini biliriz, ne onun gölgesinde birleşmesini! Kime sorsan elhamdülillah Müslüman’ım der ama sorsan Kelime-i şehadetini bilmez. O büyük imam, gelmiş geçmiş takvalıların önderi bundan tam 1400 yıl önce bizi uyarmış, şöyle buyurmuştur: “Size Allah’tan korkmayı, işlerinizde düzenli olmayı vasiyet ediyorum, Allah, Allah Kur’an ona amel etmede başkaları sizi geçmesin ….” Sanki bu günleri görüyormuş gibi bizleri uyarmıştır. Ancak kendi büyüğünün sözünü dinlememe bizlere bir marifet olmuş gibi kendi büyüklerimizin sözlerini kenara itip bayağı alçaklığı kabul etmiş gibiyiz.
Ama batılın ehl-i olduğu gibi hakkında ehl-i olmuş şartlar ağırlaştıkça hakkın da yolunda büyük yiğit erler çıkmıştır. Efendimiz hazretleri ahir zamanın gerçek müminlerinden ise şöyle bahsetmiş ve buyurmuş ki: “Sizden sonra bir kavim gelecek ki; onlardan bir kişi sizin elli kişinizden daha üstündür. Dediler ki ya Resulellah s.a.a biz sizinle Bedir’de, Uhut’ta, Huneyn de savaştık bize Kur’an indi! (onlar nasıl bizden üstün olabilirler?) Buyurdular ki; Siz onların taşıdığını taşıyamaz, onların sabrettikleri şeye sabredemezdiniz.” Demek ki imanını koruma en güzel mümin olma herhangi bir zamana ve mekâna has değildir. Eğer insan kendisini saklamasını Allah’ın Resulü’nun emrine uyarsa hem kendi hem tüm zamanların üstünü olabilir. Ancak bunların sayısı azdır. Ama gene de ümidimizi yitirmemeli vazifemizi çok iyi bilip dikkatle görevimizi yerine getirmeliyiz. İmamımız Hz. Mehdi’nin gıybet döneminde başka kültürlerin etkisi altında kalmamak için dini vecibelerimizi sağlam güvenilir kaynaklardan öğrenmemiz gerekir. Çok okumak çok araştırmak gerekir, kendimize biraz okuma ve araştırma zahmeti verip dünya ve ahiret saadetini kazanmalıyız. Önümüzde Ramazan ayı vardır. Ramazan ayı Kur’an ayıdır, Ramazan ayı Kur’an’ın baharıdır. Eğer henüz Kur’an okumasını bilmiyor isek büyük, küçük, genç, yaşlı, kadın erkek (ilim ve Kur’an öğrenmenin yaş sınırı olmaz) hepimiz bu Ramazan’ı koşalım camilere hamdolsun camilerimizde âlimlerimiz vardır, hem dini vecibelerimizi hem de Kur’an’ı öğrenelim ailemize, şehrimize ve yurdumuza güzellik katalım. İnşallah