Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

DEĞİŞMEKTE OLAN DÜNYA DÜZENİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    DEĞİŞMEKTE OLAN DÜNYA DÜZENİ

    Bismillahirrahmanirrahim

    “Gerçekten biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte kitap ve ölçü indirdik.‘‘ Hadid / 25

    Gününümüz dünyasında gelişen olayları incelediğimizde, halkların başlattıkları kıyamların içerisinde net olarak bir kaç nokta göze çarpmaktadır. İnsanların bu zorlu süreçteki ölme, işkence görme, hapishaneler düşme, evlerinden yurtlarından uzaklaştırılma pahasına maruz kaldıkları sıkıntıların nedenini idrak etmek o kadar da zor bir şey değil.

    İnsan fıtratta özgür olarak yaratılmıştır. Bu özgürlük ancak belirli bir süre esaret ve baskı altında tutulabilir. Özgürlüğü baskı altında olan insan, kendisine yöneltilen tüm zorluklara göğüs gererek fıtratı gereği isyan ederek ayağa kalkar. Çünkü Allah onu haksızlık, adaletsizlik ve zülme karşı mücadele etmesi için yaratmıştır.

    Ama maalesef günümüz insanının yaşamına baktığımız zaman durum genel anlamda bu İlahi yaratılışın aksinedir. Adaletten yoksun sermaye sahibi zalim yöneticiler, demokrasi ve sekülerizm, padişahlık ve krallık adıyla hâkimiyetleri atındaki halkların hakkını hep kendi çıkarları doğrultusunda çiğnemekte,

    insanların hiç bir hakkına saygı göstermeden, baskı ve zülüm ile yönetmek istemektedirler. Dünya 7 milyara yaklaşmış durumda. Bu devasa rakamları oluşturan insanların kıtalardaki yaşamlarına bakıldığında, ne kadarının sömüren ve ne kadarının sömürülen olduğunu anlayabiliriz. Dünyadaki gelişmeleri bir kaç yönden ele alıp değerlendirmek mümkün olabilir.
    EKONOMİ

    Matematiksel verilere göre küresel ekonomik gelirin % 25’ini elinde bulunduran ABD, bir kaç Avrupa ülkesi ve siyonistlerdir. Bilindiği gibi küresel ekonomi bir avuç Siyonist Yahudi lobisinin kontrolü altındadır. Yıllarca Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde bulunan yer altı, yer üstü zenginliklerini ve petrol kaynaklarını ülkelerin ve halkların ciğerlerini söküp kanlarını emerek sömürmüşler ve sömürmeye devam ediyorlar. Terör ile mücadele ve demokrasi götürme bahanesi ile işgal ettikleri ülke topraklarında bulunan tüm zenginlikleri sömürerek, gelirini kendi kasalarına aktarmaktalar. Yöneticiler şaşalı dünyalarında ferah içinde yaşarken halkların büyük bir kısmı geçim derdinde.
    Bugün ABD ve Avrupa ekonomisi artık çökme ve iflasın eşiğine gelmiş durumda. Emperyalist ve sömürü düzenleri çökmekte olan ekonomilerini kurtarmak için, Ortadoğu ve Afrika’da bulunan İslam ülkelerine, terör bahaneleriyle saldırmakta ve yönetimde bulunan satılmış yöneticilerin de yardımıyla ülke zenginliklerini yağma ve talan etmekteler. Halklar ise ülkeleri üzerinde oynanan oyunların farkında olduklarından dolayı ABD, Avrupa ve dünyanın birçok ülkesinde isyan bayrağı çekmiş durumda. Netice olarak kendi sosyal yaşamlarını kurtaracak hiç bir çare bulamayan milyonlarca insan yürüyüşler ve mitinglerle seslerini duyurmaya çalışmaktadır.

    Artık insanlar beşeri sistemlerin ve tağut kanunlarının kendilerine adaleti sağlayamayacağının bilincinde ve şuurundalar. Adaletten uzak sömürge düzenleri ve liberal ekonomi sistemleri halkın ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Yıllarca sultacıların köleliğine mahkûm edilen halklar her geçen gün biraz daha birilerinin kölesi olmaya doğru sürüklenmekteler. İşte bu başkaldırış ve ayaklanmaların nedenlerinden biri içine düşülen bu ekonomik çıkmazdır.

    SİYASİ VE SOSYAL AHLAK
    Toplumsal kıyamlarının ikinci temel nedeni insanlara asırlardır dayatılan ve ilahi olmayan beşeri sistemlerdir. Bu sistemler kokuşmuş ve sarhoş kanun koyucuların beyinlerindeki sömürü ve zülüm zihniyetinden yayılan fikirlerin sonucu olarak doğmuştur. İlahi düzen ve adaletten yoksun bu düşünce ve sistemler insana hiçbir zaman mutluluk, huzur ve refah getirmedi, getiremeyecektir.

    Söz konusu sistemler birilerini koruma ve putlaştırma adına yapılan insan hakları havariliğinden başka bir şey değildir. Bu sistemlerin idarecileri, hukuk ve özgürlük çığırtkanlığı yaparak asırlarca vatandaşını ikinci sınıf insan olarak görmüş, baskı ve zülüm ile idare etmişlerdir. Çünkü bu sistemleri üretip İslam ülkelerine servis yapan batılı emperyalistlerin isteği bu doğrultudaydı. Bugün Hıristiyan dünyasının büyük çoğunluğu sistem ve düzenin kendilerine dayattığı ateist düşünceye sahiptir.

    Gerek siyasiler olsun gerekse Vatikan, halkı ticari bir amaç uğruna idare etmekte, bundan başka bir hiç hedef gütmemektedir. Hepsi ahlak dışı uygulalamalarla insanları yozlaştırmış özellikle gençleri içki, uyuşturucu ve fuhuş bataklılığına sürüklemişlerdir. Halk bu bataklıkta boğuşurken siyasiler de hâkim kıldıkları ahlak dışı sistemlerle insanları sömürmeye devam ediyor. Bu yöneticiler, İslam ülkelerinin başında bulunan menfaat düşkünü idareci ve siyasetçilerinde kendi hâkim kıldıkları sistem vesilesi ile halklarını aynı tarzda yönetmelerini istemektedirler.

    ABD ve onun Siyonist zihniyetli müttefikleri kendi halklarına yaptıkları onca zulmü az görmüş olmalılar ki kıtalar aşarak farklı coğrafyalardaki halklara müdahale etmeye başladılar. Kendi zulüm ve diktatörlük sistemlerine boyun eğmeyen herkesi şer üçgeni olarak tanıtıp, saldırdılar. Demokrasi götürme vaatleri ve insan hakları adı altında cinayetler ve katliamlar işlediler.

    ABD ve müttefikleri göre kendileri demokrat, bağımsız ve özgürlük havarileriydi. İsteklerine boyun eğmeyenler ise diktatördü. Başta ABD ve emperyalistlerin insan hakları sloganları yalnız Siyonistleri kurtarma amaçlıdır. Eğer ABD’nin gücü yeterse İran, Suriye ve Lübnan’ı işgal etmeyi hedeflemektedir. Özellikle Ortadoğu da ki sultacılar, ABD ve Siyonistlere hizmetten başka bir işe yaramayan kukladan başka bir şey değiller. Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve benzeri birçok ülke ABD ve siyonistlerin müttefikidir. İşin en tuhaf olan yanı, kendi ülkelerinde demokrasi olmayan Arap diktatörlerin başka topraklardan özellikle de Suriye’den demokrasi istemesidir.

    Ama Arap diktatörlerinin bilmediği ve unuttuğu şey “Eğer petrolleriniz olmasaydı, size sözde dost görünen gerçek düşmanlarınız sizin yüzünüze bile bakmazlardı.”

    Ortadoğu da ki sultacı ve diktatörler, hükümdarlıkları ellerinden gitmesin diye babaları olan ABD ve Siyonistlere, koşulsuz boyun eğip hizmet etmektedir. ABD ve Siyonistler ise kendilerine sundukları bunca hizmetten ve halkların haklarını sömürdüklerinden dolayı yüzlerine bakıp arkalarından kuyularını kazmaktalar. Onlara göre Suriye devletinin başındaki Esad büyük diktatördür. Çünkü ABD ve müttefikleri böyle inanılmasını istiyor. Diğer taraftan Bahreyn de Al-i Halife ve onun jandarması konumunda olan Arabistan vahhabileri tarafında işlenen cinayetler, tecavüzler, yıkılıp yakılan camiler ve parçalanan Kuran-ı Kerimler ne hikmetse hiç kimse tarafından dikkate alınmıyor. Çünkü emperyalist güçler öyle istiyor. Ama Suriye yönetiminin yıkılması gerekiyor zira Esad ve Suriye halkı direnişin kapısı ve kalesidir. Bu direniş, başta büyük şeytan ABD ve onun tüm zorba müttefiklerine karşıdır. Düşlediği hayale kavuşamayan ABD, bu direnişin kırılması için yeni bir plan uygulamaya başladı; Sünni ve Şii çatışması.

    ABD’nin yeni propagandası; Suriye devletinin başında olan bir avuç Nusayri Alevisi, Sünni halkı katletmektedir. Suriye’nin komşuları olan ülkeler neden sessiz kalıyor? Neden müdahale ederek tarihe geçmiyor? Bu sözlere inanan bazı insanlar şuursuzca savaş mızraklarını kuşanarak ABD ve Siyonistlere hizmet etmeğe başladı.

    Ben, ABD’ye hizmette kusur etmeyen bu zihniyete şunu sormak istiyorum: Madem bu kadar cesur haraket eden bir yapınız var, neden Bahreyn halkına, Afganistan’da bir ABD askeri tarafından katledilen 27 insana ve yakılan Kuran’lara, Filistin’de Siyonistlerce katledilen mazlumlara ve Yemen’de öldürülen masum insanlara yardım etmiyorsunuz? Onların kulak sağır eden çığlıkları karşısında neden sessiz kalıyorsunuz?
    Cevap net ve açık; Çünkü Suriye konusunda sizin sırtınızı okşayan bir emperyalist güç var.
    Dünya şu an iki kutup etrafında dönmeğe mecbur bir konuma sahip hale geldi.
    Birincisi: ABD ve Siyonistlerin başını çektiği emperyalist, liberal demokrasi bloku.
    İkincisi: İran İslam Cumhuriyetin başında bulunan Velayet-i fakih sisteminin bloku.
    Aslında mesele ne İran’ın nükleer gücü ne de Esad’ın halkına yaptığı sözde katliamlardır. Ortada birçok insanın farkına varamadığı veya dile getirmeye cesaret edemediği gizli bir sistem savaşı var. Bu savaş emperyalistlerin kokuşmuş demokrasisi ile Velayet-i fakih sisteminin çatışmasıdır.

    Bu savaşın sonucunda ya Siyonistlerin batıl sistemleri yeryüzünde hâkim olacak yâda Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhuruna zemin hazırlayan ve insanlığa kurtuluş kapısını aralayan Velayet-i Fakih sistemi mutlak hâkimiyeti kazanacak. Bekleyip göreceğiz.

    Vesselamu Aleykum ve rahmetullahi ve berekatu. Allah İmam Mehdi’nin (a.s) zuhurunu acil etsin inş.

    Tevekkül Erol
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X