Sönmeyen Nur
‘’Allah’ın nurunu ağızlarıyla üfleyip söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmeyecektir. Tevbe/32
Bu ayette ilahi ayinname (Anayasa) olan Kur’an-i Kerim, nura benzetilmiştir. Bilindiği gibi nur (aydınlık) hayatın serçeşmesi ve yeryüzünün bereketi ve hayırlarının menbaıdır. İslam’ın ayinnamesi olan Kur’an-i Kerim, beşeriyetin karanlık dünyasını aydınlatacak bir nur ve insanlık camiasını tekamüle götürecek bir hidayet meş’alesidir. Madde ve manada insanları en üst makamlara götürecek ve insanlara insan olma yolunu gösterecek olan ilahi kelamı, kafirler üflemekle söndürmek isterler. Ayet, bu beyanıyla gayri müslimlerin dine karşı olan düşmanlıklarını beyan ederek, Müslüman halkları onlara karşı duyarlı ve uyanık olmalarını ister. Çünkü Hıristiyanlar, Yahudiler, müşrikler ve kafirler birbirini sevmedikleri halde, İslam dinini yok etmek için ittifak halinde çok ciddi bir şekilde çalışmaktalar.
Bugün ve tarihin sayfalarını çevirdiğimizde ittifak halinde çalışmakta olan bu şer güçlerin hedefi, var olan gerçek İslam dinini; siyasi, ictima-i, hukuki ve iktisadi yapısını, hayat alanından uzaklaştırmaya çalışmaktır. Bu şer güçler, hedeflerini gerçekleştirmek için tarih boyunca, Müslümanlar arasında kendilerine hizmet edebilecek ve yardımcı olacak satılık köleler alırlar. Ve arzulamış oldukları hedefe, bunlar aracılığıyla ulaşabildikleri kadarına ulaşmak için, ne gerekiyorsa onu harcamak suretiyle kavuşmak isterler. Bu siyasi ve sinsi çalışmalarıyla elde etmiş oldukları zenginler ve siyasetçiler vasıtasıyla İslam ümmetinin haremine girerler. Artık İslam’ı ayakta durmaları için baston ve sopa olarak kullanırlar ve böyle kalacak ümidiyle derin bir nefes alırlar; ama bilmediler ve gafil avlandılar Allah’ın nurunu tamamlayacağı vadini duyamadılar ve göremediler.
Bin dört yüz küsür seneden beri, ilahi nuru sinelerinde taşıyan ve yaşayan ve yaşatmak için gece gündüz durmadan mücadele veren imanlı gönülleri fark edemediler; beklemedikleri bir coğrafyadan küfrün bileklerini bir bir kırarak, ilahi nur olan Kur’an’ın Hira’dan parlayan mucizevi sesini küfrün başına balyoz gibi indirerek, zalimleri şaşkına uğratacağına hiçte inanamıyorlardı.
Cılız ayakları üzerinde duramayacak kadar aciz olan küfür cephesinin şark bloku, düşünce ve ideolojik olarak ilahi ses karşısında çökerek tarihin çöplüğüne gömülünce, batı bloku büyük bir vahşet içerisinde Müslüman ülkelerin başında bulunan dostları ve müttefikleriyle birlikte, bütçelerinden ayırmış oldukları para ile yükselmekte olan İslam’ın sesini kesmek için çok yönlü mücadele başlattılar. Önce Müslüman halkların nabzını tutarak, din adamlarının desteğiyle mezhebi İslam ümmetinin gündemine oturtarak yıkılmakta olan batının ayakta durması için koltuk değneği oldular. Bu anda yıkılmaya doğru yüz tutmuş batılılar, Müslüman ülkelerin sahip oldukları para ile ayakta durmaktalar.
İkinci olarak İslami uyanış karşısında vahşete kapılmış olan batılılar; dinler arası diyalog adı altında yumuşak ve ılıman bir İslam anlayışını kendilerine hizmet etmekte olan din adamları, siyasetçiler, aydınlar ve yazar çizerler aracılığıyla seküler ve laik bir anlayışla Müslümanların zihinlerini karıştırarak ayakta durmalarını sağlamaktalar.
Üçüncü olarak cami ile meyhanenin, içkihane ile tekkenin, kumarhane ile medresenin, pavyon, bar ve sazla yan yana dergahların birbiriyle rahat bir ortamda yaşayabileceğini kabul eden bir İslam’ı, yukarıdaki elamanlarla topluma kabul ettirerek, Muhammedi (s.a.a) İslam’dan uzaklaştırma mücadelesini vererek, İslam ümmetinin sırtında ayakta durmaktalar.
Dördüncü olarak; Batılıların varlığı için yıllar yılı İslam ümmetinin kanını döken, işkence eden, hapislerde çürüten ve onları öldürmekten zevk alan dostlarının bazılarının boynuna ip takarak, bazılarının cesedini parça parça ederek, bazılarını sürgüne göndererek ve bazılarını da komaya sokarak sosyal bir patlamanın eşiğinde olan Müslümanların, emniyet sibopunu dostlarının eliyle gevşeterek, demokrasi adı altında ümmetin milli geliri olan petrollerini ülkelerine götürerek ayakta durmalarını sağlamaktalar.
Beşinci olarak; tüm NATO güçleri ittifak içinde önceden karıştırmış oldukları ülkelere, barış adı altında asker çıkararak, o ülkelerin tabii kaynaklarına el koyarak ayakta durmaktalar.
Özelde İslam’ın genelde insanlığın düşmanı olan bu zihniyetin sahibi olan Batılıların, geçmişte yaptıklarını ve bugün yapmak istediklerini ve hali hazırda yapmakta olduklarını bize tanıtmakta olan Kur’an-i Mecid, bizlere şu dersi vermekte: İslam düşmanlarının her asırda İslam’ı yok etmek için nasıl bir plan hazırladıklarını ve hazırlamakta olduklarını bizleri şu şekilde haberdar etmekte ve teyakkuzda olmamızı istemekte.
Önce yükselmekte olan İslam’ın nurunu söndürmek için başta büyük şeytan Amerika olmak üzere, tüm müttefikleriyle birlikte hazırlamış oldukları planı gerçekleştirmek isterler. Halen bunu göremeyecek kadar gaflette olanları bu ayetler başlarına balyoz gibi inerek uyandırmak ister.
Uyarıcı ayetler:
1 - Özel bütçe ayırarak İslami uyanışı sekteye uğratmak isterler.
‘’Şüphesiz ki inkar edenler mallarını, insanları Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Küfürde ısrar edenler ise cehennemde toplanacaklardır.’’ Enfal/36
Günümüz insanı, Bu ayet-i Celile’nin vereceği dersi dikkatle dinleyip almış olduğu manevi feyizle, düşmanın kullanmış olduğu ilk silahı tanımalı ve bilmelidir. Düşman önce insanların midesini satın almak için ortaya güçlü bir para koyar; çünkü insanların en zayıf noktası onun midesidir; ikinci derecede onun lüks ve refah içinde yaşamasıdır. Üçüncü silah ise, kadındır; bu ise en güçlü silahlardan biridir. Ortaya koydukları para ile bu üç kanaldan insanların hayatına girerek, onları mesir-i hakk’dan ayırmaya çalışırlar; bunlarla yapamadıklarında ise, hayat şartlarını ağırlaştırarak aileleriyle ve çocuklarıyla onları zorlayarak, kabul ettirmeye çalışırlar. Halkın elit tabakasından yani okumuşlarından, aydınlarından, yazarlarından başlayarak tabana doğru kademeli olarak para harcaması yaparlar. Alt kademede ise kömür, makarna, sağlık kartı ve çocukların okul masrafı, yaşlıların ve çalışamayanların maaşa bağlanması ile, Batıl’ı hak göstererek kabul ettirirler. Eğer basiret gözümüz varsa, yaşamış olduğumuz ülkede bu uygulama gerçekleşmiştir. Hemen hemen tüm sahalarda ciddi harcamalar yapılmakta; bu harcamaların hedefinde ise, İslami uyanışın önünü tutarak, batıda kabul görebilen bir İslam’ı hızlı bir şekilde yayarak, hakikat nurunu söndürmek vardır. Ama bu harcamalar, onların kursağında kalacak ve onlar için bir yürek acısı olacaktır. Çünkü hakikat mektebinden velayet dersini almış olan velayet aşıkları, imanlarının kendilerine vermiş olduğu basiretle din düşmanlarının oyununu bozarak, yapmış oldukları harcamaları onlar için yüz karası yapacaktır.
2 - Müslümanların zayıf ve güçsüz olduklarının tebliğatını yaparlar:
‘’Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır. Kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir. biz ise elbette uyanık bir cemaatız.’’ diyor ve dedirtiyor. Şuara/54-56
İslam düşmanları yapmış oldukları bu tebliğatla, Müslümanları mesir-i hakk’tan ayırmak isterler. Büyük şeytan Amerika, İslam ülkelerindeki müttefiklerinin aracılığıyla; o ülkelerin bilginleri, yazarları ve aydınlarına Müslümanların güçsüz ve bir avuç kendini bilmeyen kişiler olarak tebliğatını yaptırarak, uyanmakta olanların kalplerine Amerika ve Batılılar çok güçlüdür korkusunu salarak, tekrar uyumalarını devam ettirirler.
Yukarıdaki üç ayet ne kadar da güzel bir şekilde günümüzü anlatıyor; o günün firavunları ve bugünün firavunları aynı çizgi üzerinde, Hamanlarını ve Bel’amı Bahuralarını da yanına alarak Müslümanları zayıf, beceriksiz, güçsüz ve bilgisiz göstererek, insanların onlara olan güvenini sarsıyorlar.
Çalışabildikleri kadar çalışsınlar, tebliğat yapabildikleri kadar yapsınlar. Firavun’un Nil’de boğulduğu gibi, bugünün firavunları da İslam beldelerinde bir gün boğulacaklardır.
Bugün velayet güneşinin gölgesinde, velayet aşıkları güçlerini dünyaya kabul ettirmiş, ilim ve teknolojide de dünyaya teknolojisini ihraç edecek güce gelmiştir. Her ne kadar zalimler görülmesini istemeseler de, çok kısa bir zamanda dünya buna şahitlik edecektir.
3 - İktisadi muhasara:
‘’Onlar; Allah’ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir yardımda bulunmayın ki dağılıp gitsinler, diyorlardı. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.’’ Munafikun/7
Tarihin hiç bir döneminde eşine rastlanmamış ve rastlanması mümkün olmayan bir gerçeği İran İslam cumhuriyeti otuz yıldır yaşamakta! Bütün dünya, Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, Yahudisiyle, ataistiyle ve laikleriyle elele vererek tam otuz üç yıldır iktisadi ambargo uygulayarak, İran İslam Devleti’nin aziz Rehberinin etrafını boşaltarak, ona geri adım attırmak istediler ve istiyorlar. Ama gafiller ne anlarlar ki, velayet ekseninde birbirine kenetlenmiş şahadet aşıklarının (Ma hemey serbaze tuyim Hameney, guş bı fermane tuyim Hameney) (Biz heppimiz senin askerleriniziz Hameney!..Can kulağıyla emrini bekliyoruz Hameney!..) diyen dilaver gençlerin, gelinlik elbisesini giymiş genç kızların, beli bükülmüş nine ve dedelerin yükseltmiş oldukları sesi duymuyorlar mı? Yoksa duymak mı istemiyorlar. Ama duyacaklar!..
Şer güçlerin yapmış oldukları bu iktisadi muhasara, İslam’ın gücüne güç katarak Ortadoğu’nun en güçlü devleti olduğunu dünyaya kabul ettirdiler. İlimde, bilimde, teknikte, siyasette ve iktisatta dünyanın süper dedikleri güçlerle yarış halinde. Yine arzuları boğazlarına düğümlenecek ve boğulacaklar bi iznillah!..
4 - Boş ve çirkin şeylerle insanların gündemini meşgul ederek İslam’dan uzaklaştırmak isterler:
‘’İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alırlar. İşte onları rüsva edici azap vardır. Lokman /6
İslam ümmetinin zalimlere karşı ciddi duruşu, batıl cephesine korkulu anlar yaşatmaktadır. Bu korku içinde yaşamakta olan Batılılar; müttefikleriyle birlikte ümmet arasında ihtilaf çıkarmak için, basit ve değersiz sözler üreterek medya aracılığıyla velayet ekseninde birleşmiş, İslam ümmetinin vahdetini bozmak isterler. Bu çirkin ve kendileri gibi değersiz olan sözleriyle, İslami uyanışı gündem dışı bırakmak isterler. Bu basit sözlü eylemleriyle gün geçtikçe insanlar yanında ne kadar basit olduklarını herhalde fark etmemekteler. Bunlar o kadar ahmak ve aptallar ki, bin dört yüz senedir onun aşkıyla hayatını şekillendiren Müslümanların peygamberine hakaret etmekle, çökmekte olan varlıklarını koruyabileceklerini mi sanıyorlar; koruyabilmek bir kenarda dursun, bu davranışları ve saldırıları onların çöküşte olduğunun açık ifadesidir.
Ümmet, ekseninde hareket ettiği velayetin beşeriyete sunduğu eğitici, öğretici ve uyarıcı mesajlar karşısında titreyen ayakları üzerinde duramaz hale gelmiş. Batılılar son çare olarak satın almış oldukları film ve sözlerle İslam ümmetinin mukaddesatına saldırıya geçmişlerdir. Zannediyorlar ki, velayet çizgisinde hareket etmekte olan imanlı gönülleri oyuna getirecekler. Şunu bilsinler artık hiç bir planları onları kurtarmayacaktır!...
5 - İslam düşmanları; Müslümanların üstün başarılar sağlamasını istemezler:
‘’ (Ey müminler!) Gerek Ehl-i kitaptan gerek putperestlerden olsun, kafirler, Rabb’inizden size herhangi bir hayır indirilmesini arzu etmezler. Fakat Allah rahmetini dilediğine seçip ihsan eder. Allah büyük lütüf sahibidir.’’ Bakara/105
Ayetin metninden verilmiş ders, İslam dinine ve Müslümanlara kin ve nefretle kıskançlık duymakta olan batı dünyasının ve onların müttefiki ve dostları olanların yüzlerinde ki maskeyi, velayet makamı sayesinde yükselen atom sanayii ve yüksek teknoloji düşürmüştür. Ve İslam’a olan düşmanlıklarını böylece izhar etmişlerdir. Bütün çıplaklığıyla İslam ümmetinin iki yakasının bir araya gelmesini istemeyen Batılılarla ve bilhassa büyük şeytan Amerika ile el sıkışarak kahkaha atan yöneticilerin arkasından giden Müslümanların aklına şaşmak gerek!.. Ama çokta görmemek gerekir geçim dünyası ağam!..
6 - Düşmanların tüm çabası, Müslümanların imanlarını zayıflatmaktır:
‘’Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar af edip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.’’ Bakara/109
Yukarıdaki ayeti dikkatle okuduktan sonra, almış olduğun dersle, günümüz dünyasında gelişmekte olan siyasetleri değerlendirerek, batıl cephesinin İslam ümmetinin hayatına nasıl girdiğini ve onların imanlarını nasıl zayıflattıklarını çok rahat bir şekilde göreceksin.
Batıl cephesinin namaz kılanlarıyla birlikte, beslendikleri Yahudi üçgeninden üç temel ilke ile Müslümanların hayatına girerek, onları peygamberi mektep olan Kur’an ve Ehl-i Beyt mektebinden ayırmışlardır. Bu ayrılışla, ümmetin imanını zafıyete ve batıla hizmet etmeye hazırlamıştır. O üç ilke şöyledir:
1-Eğitim kurumlarını Müslümanların elinden alıp batılılaştırmak için gereken her vesileyi kullanmayı mubah kabul ederler. Gereken her ne vesile varsa onu kullanarak, Müslümanları maddi ve manevi kaynakları olan Kur’an-i Kerim’den uzaklaştırmak isterler; böylece imanlarını zayıflatır ve onlara hakim olurlar.
2-Ekonominin ve iktisat kurum ve müesseselerini ele geçirmek için Müslümanların tabii kaynaklarına nüfuz ederek, yardımsever yumuşak bir siyasetle satın almış oldukları zenginler ve siyasetçilerin vasıtasıyla, ümmetin milli geliri olan petrol ve madenlerin üzerine çöreklenir ve muslukların yönünü batıya çevirerek oraya akıtırlar ve Müslümanları da işçi olarak çalıştırır ve imanlarına el koyarlar.
3-Müslümanların savunma gücünü ele geçirmek için içki, kumar, kadın, servet, makam ve sair ne varsa kullanarak, nüfuz edip ele geçirmek için tüm güçlerini ve imkanlarını kullanırlar. Bu üç eylemle yumuşak bir siyasetle ele geçirebildiklerini ele geçirdikten sonra, Müslümanların ahlaki yapılarını değiştirerek seküler bir din anlayışını onlara kabul ettirirler. Bu yollarla ele geçiremediği ülkelerde de; iç savaş meydana getirerek, halkı bunalıma sokarak, kan ve göz yaşlarına insanları boğarlar ve nihayetinde yine bu üç yolla o ülkeye girmeyi başarırlar. Ancak Kur’an ve Ehl-i Beyt mektebinden beslenmekte olanlar bu oyuna gelmediklerinden tarih süreci içinde hapis, işkence, sürgün ve idamlarla tarihin sayfalarını kanlarıyla imzalayarak, din-i mübini İslama sahip çıkmış ve imanlarını bir ateş koru gibi ellerinde tutarak korumuş ve nesilden nesile emanet etmişlerdir. Ve bugün dünyayı sömürmekte olan müstekbirlerin de korkulu rüyaları olmuşlardır. Batılıların şeytani üçgenini bozan İran İslam Cumhuriyeti, yakın bir tarihte biiznillah yüzlerindeki maskeyi düşürerek onların nasıl İslam düşmanları olduklarını da tüm insanlığa ifşa edecektir.
7 - Müslümanları maddi ve modern silahlarla korkutmak için ciddi bir şekilde propaganda yaparlar:
İslam düşmanları müttefik ve dostlarıyla Müslümanları korkutmak için batılıların madden çok güçlü ve yenilmesi mümkün olmayan kimyasal, biyolojik ve öldürücü silahlara sahip olduklarının tebliğatını yaptırırlar. Amerika’nın dostları ve müttefikleri bu görevi baş-göz üzere yaparak kendi toplumlarında yıkılmayan bir Amerika’yı onların zihninde yaşatırlar. Bu tebliğatla, Müslüman milletin teslim olmaktan ve itaat etmekten başka bir çareleri olmadığını da kabul ettirirler. Halbuki yüce Allah; mü’minleri düşmanları karşısında güçlü ve günün silahlarıyla kendilerini modernize etmelerini ister ve şöyle hitap eder:
‘’ Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği düşman kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.’’ Enfal/61
Ayetin metninde çok açık bir ders vardır; o da günün şartlarında kendini yenileyip düşmanları korkutabilecek savunma sanayine ve maddi güce sahip olma kimliğini elde etmeleridir. Çünkü asırlardır ellerindeki silahlarla Müslümanları korkutarak sömürdükleri gibi, onların kalplerindeki imana da nüfuz ederek zayıflatmışlardı; Ancak Humeyni-i Kebir yapmış olduğu devrimle, onların bu korku putunu kırarak düşmanları korkutabilecek günün silahlarını imanlı dostları olan mühendislerinden ister ve gerçekleştirir ve dünyada bugün varmış oldukları noktaya tanıklık eder.
Genel bir değerlendirme yaparak sonuca bakacak olursak; aslında düşmanlar yapılan tebliğat kadar büyük, oldukça güçlü ve yenilmez bir güç değillerdir. Belki Müslümanlar dağınık ve başsız oluşlarından bu korkuyu yaşamaktalar. Doğrudur, velayet ekseninde olmayıp başsız yaşamakta olanlar korkabilirler; ama bugün artık o korku yaşanmamaktadır; çünkü velayet çizgisinde İslam’ın düşmanlarına karşı baş kaldıran Allah’ın askerleri, batılı şer güçlere korku yaşatmaktadır.
Şu konuya parmak basarak son vermek istiyorum. Talut’la-Calut meselesi günümüz insanına ibretli bir ders vermektedir. Kur’an-i Kerim ders alabilmemiz için kıssayı şöyle anlatır:
Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerine dikkat ettin mi? O vakit onlar aralarındaki peygambere:
‘’Ne olur, bize bir komutan tayin et de biz de Allah yolunda cihad edelim!’’ demişlerdi. O cevaben: ‘’ Ya savaşma emri size farz kılınır, siz de savaşmazsanız?’’ deyince
Onlar: “Ne diye Allah yolunda cihad etmeyelim ki vatanlarından çıkarılan biz, çoluk çocuğundan ayrı düşenler yine biziz!’’ dediler.
Fakat savaş kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, hepsi dönüverdiler. Allah o zalimleri pek iyi bilir.
Peygamberleri onlara dedi ki: ‘’ Allah size komutan olarak Talut’u tayin etti:’’
Onlar ise:’’ Biz komutanlığa ondan daha layık iken nasıl olur da o bize komutanlık edebilir! Üstelik servetten de nasibi fazla değil’’ dediler.
Peygamber şöyle cevap verdi: ‘’Allah onu size üstün kıldı, ona geniş ilim ve sağlam bir vücut verdi. Allah hakimiyeti dilediğine verir. Allah’ın lütfu boldur, her şey gibi kabiliyet ve liyakatları da bilir.
Peygamberleri devamla şöyle dedi:’’ Onun komutanlığının alameti, size içinde Rabb’inizden bir sekine ile Musa ve Harun’un manevi mirasından bir bakıyenin bulunduğu ve meleklerce taşınan bir sandığın gelmesidir. Eğer iman etmeye niyetli iseniz bunda, elbette sizin için delil vardır.’’
Talut ordusunu harekete geçirip sefere çıkınca askerlerine şöyle dedi: ‘’Allah sizi, bir ırmakla imtihan edecektir: onun suyundan içen benden sayılmayacaktır; sadece avucunuzun aldığı miktar muaf olmak üzere, kim onun suyunu içmezse o da benden sayılacaktır.’’ Derken onların pek azı hariç, varır varmaz ondan içtiler.
Talut ile yanındaki mü’minler ırmağı geçince o vakit beri yanda kalanlar; “Bugün bizim Calut ve ordusuna karşı duracak takatımız yoktur’’ dediler.
Ölümden sonra dirilip Allah’a döneceklerini bilenler ise şöyle dediler: ‘’Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmişlerdir. Doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.’’
Talut’un beraberindeki mü’minler ise Calut ile ordusuna karşı çıkınca dediler ki:
‘’Ya Rabbena, üstümüze (bolbol) sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver ve kafir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle’’
Derken Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davut Calut’u öldürdü. Allah ona hükümdarlık ve hikmet verdi ve dilediği birçok şeyi öğretti. Eğer Allah bazı insanların şerrini bazıları ile önlemeseydi dünyadaki nizam bozulurdu. Lakin “Allah alemlere büyük lütuf ve inayet sahibidir.’’ Bakara/ 246- 251
Calut ve Talut meselesini ayrı bir makale ile ele alacağız; ancak bu kıssanın sahnesini oluşturan Talut, Calut ve söz verip döneklik yapan Ben-i İsrail oğulları, beraber yola çıkıp sonra geri dönenler ve içlerindeki nebi.
Kur’an-i olan bu sahneyi günümüzde icra edecek olursak:
Bugünün Calut’u kimdir? (..........)
İçlerindeki ismi belli olmayan nebinin görevini kim yüklenmiştir? (...........)
Yurtlarından kovulmuş olan Ben-i İsrail oğullarının yerine kimler konulmalıdır? (..................)
Talut’un üstlenmiş olduğu görevi kim bugün üstlenmiştir? (...............)
Emre uymayıp suyu içenler bugün kimler olabilir? (...........)
Talutun emrini dinleyip su içmeden Caluta karşı savaşıp az olmalarına rağmen, Calutun ordusunu yenen müminlerin yerine bugün kimleri koya biliriz? (............)
Yoruma açıktır!..
Muhammed Avcı
‘’Allah’ın nurunu ağızlarıyla üfleyip söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmeyecektir. Tevbe/32
Bu ayette ilahi ayinname (Anayasa) olan Kur’an-i Kerim, nura benzetilmiştir. Bilindiği gibi nur (aydınlık) hayatın serçeşmesi ve yeryüzünün bereketi ve hayırlarının menbaıdır. İslam’ın ayinnamesi olan Kur’an-i Kerim, beşeriyetin karanlık dünyasını aydınlatacak bir nur ve insanlık camiasını tekamüle götürecek bir hidayet meş’alesidir. Madde ve manada insanları en üst makamlara götürecek ve insanlara insan olma yolunu gösterecek olan ilahi kelamı, kafirler üflemekle söndürmek isterler. Ayet, bu beyanıyla gayri müslimlerin dine karşı olan düşmanlıklarını beyan ederek, Müslüman halkları onlara karşı duyarlı ve uyanık olmalarını ister. Çünkü Hıristiyanlar, Yahudiler, müşrikler ve kafirler birbirini sevmedikleri halde, İslam dinini yok etmek için ittifak halinde çok ciddi bir şekilde çalışmaktalar.
Bugün ve tarihin sayfalarını çevirdiğimizde ittifak halinde çalışmakta olan bu şer güçlerin hedefi, var olan gerçek İslam dinini; siyasi, ictima-i, hukuki ve iktisadi yapısını, hayat alanından uzaklaştırmaya çalışmaktır. Bu şer güçler, hedeflerini gerçekleştirmek için tarih boyunca, Müslümanlar arasında kendilerine hizmet edebilecek ve yardımcı olacak satılık köleler alırlar. Ve arzulamış oldukları hedefe, bunlar aracılığıyla ulaşabildikleri kadarına ulaşmak için, ne gerekiyorsa onu harcamak suretiyle kavuşmak isterler. Bu siyasi ve sinsi çalışmalarıyla elde etmiş oldukları zenginler ve siyasetçiler vasıtasıyla İslam ümmetinin haremine girerler. Artık İslam’ı ayakta durmaları için baston ve sopa olarak kullanırlar ve böyle kalacak ümidiyle derin bir nefes alırlar; ama bilmediler ve gafil avlandılar Allah’ın nurunu tamamlayacağı vadini duyamadılar ve göremediler.
Bin dört yüz küsür seneden beri, ilahi nuru sinelerinde taşıyan ve yaşayan ve yaşatmak için gece gündüz durmadan mücadele veren imanlı gönülleri fark edemediler; beklemedikleri bir coğrafyadan küfrün bileklerini bir bir kırarak, ilahi nur olan Kur’an’ın Hira’dan parlayan mucizevi sesini küfrün başına balyoz gibi indirerek, zalimleri şaşkına uğratacağına hiçte inanamıyorlardı.
Cılız ayakları üzerinde duramayacak kadar aciz olan küfür cephesinin şark bloku, düşünce ve ideolojik olarak ilahi ses karşısında çökerek tarihin çöplüğüne gömülünce, batı bloku büyük bir vahşet içerisinde Müslüman ülkelerin başında bulunan dostları ve müttefikleriyle birlikte, bütçelerinden ayırmış oldukları para ile yükselmekte olan İslam’ın sesini kesmek için çok yönlü mücadele başlattılar. Önce Müslüman halkların nabzını tutarak, din adamlarının desteğiyle mezhebi İslam ümmetinin gündemine oturtarak yıkılmakta olan batının ayakta durması için koltuk değneği oldular. Bu anda yıkılmaya doğru yüz tutmuş batılılar, Müslüman ülkelerin sahip oldukları para ile ayakta durmaktalar.
İkinci olarak İslami uyanış karşısında vahşete kapılmış olan batılılar; dinler arası diyalog adı altında yumuşak ve ılıman bir İslam anlayışını kendilerine hizmet etmekte olan din adamları, siyasetçiler, aydınlar ve yazar çizerler aracılığıyla seküler ve laik bir anlayışla Müslümanların zihinlerini karıştırarak ayakta durmalarını sağlamaktalar.
Üçüncü olarak cami ile meyhanenin, içkihane ile tekkenin, kumarhane ile medresenin, pavyon, bar ve sazla yan yana dergahların birbiriyle rahat bir ortamda yaşayabileceğini kabul eden bir İslam’ı, yukarıdaki elamanlarla topluma kabul ettirerek, Muhammedi (s.a.a) İslam’dan uzaklaştırma mücadelesini vererek, İslam ümmetinin sırtında ayakta durmaktalar.
Dördüncü olarak; Batılıların varlığı için yıllar yılı İslam ümmetinin kanını döken, işkence eden, hapislerde çürüten ve onları öldürmekten zevk alan dostlarının bazılarının boynuna ip takarak, bazılarının cesedini parça parça ederek, bazılarını sürgüne göndererek ve bazılarını da komaya sokarak sosyal bir patlamanın eşiğinde olan Müslümanların, emniyet sibopunu dostlarının eliyle gevşeterek, demokrasi adı altında ümmetin milli geliri olan petrollerini ülkelerine götürerek ayakta durmalarını sağlamaktalar.
Beşinci olarak; tüm NATO güçleri ittifak içinde önceden karıştırmış oldukları ülkelere, barış adı altında asker çıkararak, o ülkelerin tabii kaynaklarına el koyarak ayakta durmaktalar.
Özelde İslam’ın genelde insanlığın düşmanı olan bu zihniyetin sahibi olan Batılıların, geçmişte yaptıklarını ve bugün yapmak istediklerini ve hali hazırda yapmakta olduklarını bize tanıtmakta olan Kur’an-i Mecid, bizlere şu dersi vermekte: İslam düşmanlarının her asırda İslam’ı yok etmek için nasıl bir plan hazırladıklarını ve hazırlamakta olduklarını bizleri şu şekilde haberdar etmekte ve teyakkuzda olmamızı istemekte.
Önce yükselmekte olan İslam’ın nurunu söndürmek için başta büyük şeytan Amerika olmak üzere, tüm müttefikleriyle birlikte hazırlamış oldukları planı gerçekleştirmek isterler. Halen bunu göremeyecek kadar gaflette olanları bu ayetler başlarına balyoz gibi inerek uyandırmak ister.
Uyarıcı ayetler:
1 - Özel bütçe ayırarak İslami uyanışı sekteye uğratmak isterler.
‘’Şüphesiz ki inkar edenler mallarını, insanları Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Küfürde ısrar edenler ise cehennemde toplanacaklardır.’’ Enfal/36
Günümüz insanı, Bu ayet-i Celile’nin vereceği dersi dikkatle dinleyip almış olduğu manevi feyizle, düşmanın kullanmış olduğu ilk silahı tanımalı ve bilmelidir. Düşman önce insanların midesini satın almak için ortaya güçlü bir para koyar; çünkü insanların en zayıf noktası onun midesidir; ikinci derecede onun lüks ve refah içinde yaşamasıdır. Üçüncü silah ise, kadındır; bu ise en güçlü silahlardan biridir. Ortaya koydukları para ile bu üç kanaldan insanların hayatına girerek, onları mesir-i hakk’dan ayırmaya çalışırlar; bunlarla yapamadıklarında ise, hayat şartlarını ağırlaştırarak aileleriyle ve çocuklarıyla onları zorlayarak, kabul ettirmeye çalışırlar. Halkın elit tabakasından yani okumuşlarından, aydınlarından, yazarlarından başlayarak tabana doğru kademeli olarak para harcaması yaparlar. Alt kademede ise kömür, makarna, sağlık kartı ve çocukların okul masrafı, yaşlıların ve çalışamayanların maaşa bağlanması ile, Batıl’ı hak göstererek kabul ettirirler. Eğer basiret gözümüz varsa, yaşamış olduğumuz ülkede bu uygulama gerçekleşmiştir. Hemen hemen tüm sahalarda ciddi harcamalar yapılmakta; bu harcamaların hedefinde ise, İslami uyanışın önünü tutarak, batıda kabul görebilen bir İslam’ı hızlı bir şekilde yayarak, hakikat nurunu söndürmek vardır. Ama bu harcamalar, onların kursağında kalacak ve onlar için bir yürek acısı olacaktır. Çünkü hakikat mektebinden velayet dersini almış olan velayet aşıkları, imanlarının kendilerine vermiş olduğu basiretle din düşmanlarının oyununu bozarak, yapmış oldukları harcamaları onlar için yüz karası yapacaktır.
2 - Müslümanların zayıf ve güçsüz olduklarının tebliğatını yaparlar:
‘’Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır. Kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir. biz ise elbette uyanık bir cemaatız.’’ diyor ve dedirtiyor. Şuara/54-56
İslam düşmanları yapmış oldukları bu tebliğatla, Müslümanları mesir-i hakk’tan ayırmak isterler. Büyük şeytan Amerika, İslam ülkelerindeki müttefiklerinin aracılığıyla; o ülkelerin bilginleri, yazarları ve aydınlarına Müslümanların güçsüz ve bir avuç kendini bilmeyen kişiler olarak tebliğatını yaptırarak, uyanmakta olanların kalplerine Amerika ve Batılılar çok güçlüdür korkusunu salarak, tekrar uyumalarını devam ettirirler.
Yukarıdaki üç ayet ne kadar da güzel bir şekilde günümüzü anlatıyor; o günün firavunları ve bugünün firavunları aynı çizgi üzerinde, Hamanlarını ve Bel’amı Bahuralarını da yanına alarak Müslümanları zayıf, beceriksiz, güçsüz ve bilgisiz göstererek, insanların onlara olan güvenini sarsıyorlar.
Çalışabildikleri kadar çalışsınlar, tebliğat yapabildikleri kadar yapsınlar. Firavun’un Nil’de boğulduğu gibi, bugünün firavunları da İslam beldelerinde bir gün boğulacaklardır.
Bugün velayet güneşinin gölgesinde, velayet aşıkları güçlerini dünyaya kabul ettirmiş, ilim ve teknolojide de dünyaya teknolojisini ihraç edecek güce gelmiştir. Her ne kadar zalimler görülmesini istemeseler de, çok kısa bir zamanda dünya buna şahitlik edecektir.
3 - İktisadi muhasara:
‘’Onlar; Allah’ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir yardımda bulunmayın ki dağılıp gitsinler, diyorlardı. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.’’ Munafikun/7
Tarihin hiç bir döneminde eşine rastlanmamış ve rastlanması mümkün olmayan bir gerçeği İran İslam cumhuriyeti otuz yıldır yaşamakta! Bütün dünya, Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, Yahudisiyle, ataistiyle ve laikleriyle elele vererek tam otuz üç yıldır iktisadi ambargo uygulayarak, İran İslam Devleti’nin aziz Rehberinin etrafını boşaltarak, ona geri adım attırmak istediler ve istiyorlar. Ama gafiller ne anlarlar ki, velayet ekseninde birbirine kenetlenmiş şahadet aşıklarının (Ma hemey serbaze tuyim Hameney, guş bı fermane tuyim Hameney) (Biz heppimiz senin askerleriniziz Hameney!..Can kulağıyla emrini bekliyoruz Hameney!..) diyen dilaver gençlerin, gelinlik elbisesini giymiş genç kızların, beli bükülmüş nine ve dedelerin yükseltmiş oldukları sesi duymuyorlar mı? Yoksa duymak mı istemiyorlar. Ama duyacaklar!..
Şer güçlerin yapmış oldukları bu iktisadi muhasara, İslam’ın gücüne güç katarak Ortadoğu’nun en güçlü devleti olduğunu dünyaya kabul ettirdiler. İlimde, bilimde, teknikte, siyasette ve iktisatta dünyanın süper dedikleri güçlerle yarış halinde. Yine arzuları boğazlarına düğümlenecek ve boğulacaklar bi iznillah!..
4 - Boş ve çirkin şeylerle insanların gündemini meşgul ederek İslam’dan uzaklaştırmak isterler:
‘’İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alırlar. İşte onları rüsva edici azap vardır. Lokman /6
İslam ümmetinin zalimlere karşı ciddi duruşu, batıl cephesine korkulu anlar yaşatmaktadır. Bu korku içinde yaşamakta olan Batılılar; müttefikleriyle birlikte ümmet arasında ihtilaf çıkarmak için, basit ve değersiz sözler üreterek medya aracılığıyla velayet ekseninde birleşmiş, İslam ümmetinin vahdetini bozmak isterler. Bu çirkin ve kendileri gibi değersiz olan sözleriyle, İslami uyanışı gündem dışı bırakmak isterler. Bu basit sözlü eylemleriyle gün geçtikçe insanlar yanında ne kadar basit olduklarını herhalde fark etmemekteler. Bunlar o kadar ahmak ve aptallar ki, bin dört yüz senedir onun aşkıyla hayatını şekillendiren Müslümanların peygamberine hakaret etmekle, çökmekte olan varlıklarını koruyabileceklerini mi sanıyorlar; koruyabilmek bir kenarda dursun, bu davranışları ve saldırıları onların çöküşte olduğunun açık ifadesidir.
Ümmet, ekseninde hareket ettiği velayetin beşeriyete sunduğu eğitici, öğretici ve uyarıcı mesajlar karşısında titreyen ayakları üzerinde duramaz hale gelmiş. Batılılar son çare olarak satın almış oldukları film ve sözlerle İslam ümmetinin mukaddesatına saldırıya geçmişlerdir. Zannediyorlar ki, velayet çizgisinde hareket etmekte olan imanlı gönülleri oyuna getirecekler. Şunu bilsinler artık hiç bir planları onları kurtarmayacaktır!...
5 - İslam düşmanları; Müslümanların üstün başarılar sağlamasını istemezler:
‘’ (Ey müminler!) Gerek Ehl-i kitaptan gerek putperestlerden olsun, kafirler, Rabb’inizden size herhangi bir hayır indirilmesini arzu etmezler. Fakat Allah rahmetini dilediğine seçip ihsan eder. Allah büyük lütüf sahibidir.’’ Bakara/105
Ayetin metninden verilmiş ders, İslam dinine ve Müslümanlara kin ve nefretle kıskançlık duymakta olan batı dünyasının ve onların müttefiki ve dostları olanların yüzlerinde ki maskeyi, velayet makamı sayesinde yükselen atom sanayii ve yüksek teknoloji düşürmüştür. Ve İslam’a olan düşmanlıklarını böylece izhar etmişlerdir. Bütün çıplaklığıyla İslam ümmetinin iki yakasının bir araya gelmesini istemeyen Batılılarla ve bilhassa büyük şeytan Amerika ile el sıkışarak kahkaha atan yöneticilerin arkasından giden Müslümanların aklına şaşmak gerek!.. Ama çokta görmemek gerekir geçim dünyası ağam!..
6 - Düşmanların tüm çabası, Müslümanların imanlarını zayıflatmaktır:
‘’Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar af edip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.’’ Bakara/109
Yukarıdaki ayeti dikkatle okuduktan sonra, almış olduğun dersle, günümüz dünyasında gelişmekte olan siyasetleri değerlendirerek, batıl cephesinin İslam ümmetinin hayatına nasıl girdiğini ve onların imanlarını nasıl zayıflattıklarını çok rahat bir şekilde göreceksin.
Batıl cephesinin namaz kılanlarıyla birlikte, beslendikleri Yahudi üçgeninden üç temel ilke ile Müslümanların hayatına girerek, onları peygamberi mektep olan Kur’an ve Ehl-i Beyt mektebinden ayırmışlardır. Bu ayrılışla, ümmetin imanını zafıyete ve batıla hizmet etmeye hazırlamıştır. O üç ilke şöyledir:
1-Eğitim kurumlarını Müslümanların elinden alıp batılılaştırmak için gereken her vesileyi kullanmayı mubah kabul ederler. Gereken her ne vesile varsa onu kullanarak, Müslümanları maddi ve manevi kaynakları olan Kur’an-i Kerim’den uzaklaştırmak isterler; böylece imanlarını zayıflatır ve onlara hakim olurlar.
2-Ekonominin ve iktisat kurum ve müesseselerini ele geçirmek için Müslümanların tabii kaynaklarına nüfuz ederek, yardımsever yumuşak bir siyasetle satın almış oldukları zenginler ve siyasetçilerin vasıtasıyla, ümmetin milli geliri olan petrol ve madenlerin üzerine çöreklenir ve muslukların yönünü batıya çevirerek oraya akıtırlar ve Müslümanları da işçi olarak çalıştırır ve imanlarına el koyarlar.
3-Müslümanların savunma gücünü ele geçirmek için içki, kumar, kadın, servet, makam ve sair ne varsa kullanarak, nüfuz edip ele geçirmek için tüm güçlerini ve imkanlarını kullanırlar. Bu üç eylemle yumuşak bir siyasetle ele geçirebildiklerini ele geçirdikten sonra, Müslümanların ahlaki yapılarını değiştirerek seküler bir din anlayışını onlara kabul ettirirler. Bu yollarla ele geçiremediği ülkelerde de; iç savaş meydana getirerek, halkı bunalıma sokarak, kan ve göz yaşlarına insanları boğarlar ve nihayetinde yine bu üç yolla o ülkeye girmeyi başarırlar. Ancak Kur’an ve Ehl-i Beyt mektebinden beslenmekte olanlar bu oyuna gelmediklerinden tarih süreci içinde hapis, işkence, sürgün ve idamlarla tarihin sayfalarını kanlarıyla imzalayarak, din-i mübini İslama sahip çıkmış ve imanlarını bir ateş koru gibi ellerinde tutarak korumuş ve nesilden nesile emanet etmişlerdir. Ve bugün dünyayı sömürmekte olan müstekbirlerin de korkulu rüyaları olmuşlardır. Batılıların şeytani üçgenini bozan İran İslam Cumhuriyeti, yakın bir tarihte biiznillah yüzlerindeki maskeyi düşürerek onların nasıl İslam düşmanları olduklarını da tüm insanlığa ifşa edecektir.
7 - Müslümanları maddi ve modern silahlarla korkutmak için ciddi bir şekilde propaganda yaparlar:
İslam düşmanları müttefik ve dostlarıyla Müslümanları korkutmak için batılıların madden çok güçlü ve yenilmesi mümkün olmayan kimyasal, biyolojik ve öldürücü silahlara sahip olduklarının tebliğatını yaptırırlar. Amerika’nın dostları ve müttefikleri bu görevi baş-göz üzere yaparak kendi toplumlarında yıkılmayan bir Amerika’yı onların zihninde yaşatırlar. Bu tebliğatla, Müslüman milletin teslim olmaktan ve itaat etmekten başka bir çareleri olmadığını da kabul ettirirler. Halbuki yüce Allah; mü’minleri düşmanları karşısında güçlü ve günün silahlarıyla kendilerini modernize etmelerini ister ve şöyle hitap eder:
‘’ Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği düşman kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.’’ Enfal/61
Ayetin metninde çok açık bir ders vardır; o da günün şartlarında kendini yenileyip düşmanları korkutabilecek savunma sanayine ve maddi güce sahip olma kimliğini elde etmeleridir. Çünkü asırlardır ellerindeki silahlarla Müslümanları korkutarak sömürdükleri gibi, onların kalplerindeki imana da nüfuz ederek zayıflatmışlardı; Ancak Humeyni-i Kebir yapmış olduğu devrimle, onların bu korku putunu kırarak düşmanları korkutabilecek günün silahlarını imanlı dostları olan mühendislerinden ister ve gerçekleştirir ve dünyada bugün varmış oldukları noktaya tanıklık eder.
Genel bir değerlendirme yaparak sonuca bakacak olursak; aslında düşmanlar yapılan tebliğat kadar büyük, oldukça güçlü ve yenilmez bir güç değillerdir. Belki Müslümanlar dağınık ve başsız oluşlarından bu korkuyu yaşamaktalar. Doğrudur, velayet ekseninde olmayıp başsız yaşamakta olanlar korkabilirler; ama bugün artık o korku yaşanmamaktadır; çünkü velayet çizgisinde İslam’ın düşmanlarına karşı baş kaldıran Allah’ın askerleri, batılı şer güçlere korku yaşatmaktadır.
Şu konuya parmak basarak son vermek istiyorum. Talut’la-Calut meselesi günümüz insanına ibretli bir ders vermektedir. Kur’an-i Kerim ders alabilmemiz için kıssayı şöyle anlatır:
Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerine dikkat ettin mi? O vakit onlar aralarındaki peygambere:
‘’Ne olur, bize bir komutan tayin et de biz de Allah yolunda cihad edelim!’’ demişlerdi. O cevaben: ‘’ Ya savaşma emri size farz kılınır, siz de savaşmazsanız?’’ deyince
Onlar: “Ne diye Allah yolunda cihad etmeyelim ki vatanlarından çıkarılan biz, çoluk çocuğundan ayrı düşenler yine biziz!’’ dediler.
Fakat savaş kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, hepsi dönüverdiler. Allah o zalimleri pek iyi bilir.
Peygamberleri onlara dedi ki: ‘’ Allah size komutan olarak Talut’u tayin etti:’’
Onlar ise:’’ Biz komutanlığa ondan daha layık iken nasıl olur da o bize komutanlık edebilir! Üstelik servetten de nasibi fazla değil’’ dediler.
Peygamber şöyle cevap verdi: ‘’Allah onu size üstün kıldı, ona geniş ilim ve sağlam bir vücut verdi. Allah hakimiyeti dilediğine verir. Allah’ın lütfu boldur, her şey gibi kabiliyet ve liyakatları da bilir.
Peygamberleri devamla şöyle dedi:’’ Onun komutanlığının alameti, size içinde Rabb’inizden bir sekine ile Musa ve Harun’un manevi mirasından bir bakıyenin bulunduğu ve meleklerce taşınan bir sandığın gelmesidir. Eğer iman etmeye niyetli iseniz bunda, elbette sizin için delil vardır.’’
Talut ordusunu harekete geçirip sefere çıkınca askerlerine şöyle dedi: ‘’Allah sizi, bir ırmakla imtihan edecektir: onun suyundan içen benden sayılmayacaktır; sadece avucunuzun aldığı miktar muaf olmak üzere, kim onun suyunu içmezse o da benden sayılacaktır.’’ Derken onların pek azı hariç, varır varmaz ondan içtiler.
Talut ile yanındaki mü’minler ırmağı geçince o vakit beri yanda kalanlar; “Bugün bizim Calut ve ordusuna karşı duracak takatımız yoktur’’ dediler.
Ölümden sonra dirilip Allah’a döneceklerini bilenler ise şöyle dediler: ‘’Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmişlerdir. Doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.’’
Talut’un beraberindeki mü’minler ise Calut ile ordusuna karşı çıkınca dediler ki:
‘’Ya Rabbena, üstümüze (bolbol) sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver ve kafir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle’’
Derken Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davut Calut’u öldürdü. Allah ona hükümdarlık ve hikmet verdi ve dilediği birçok şeyi öğretti. Eğer Allah bazı insanların şerrini bazıları ile önlemeseydi dünyadaki nizam bozulurdu. Lakin “Allah alemlere büyük lütuf ve inayet sahibidir.’’ Bakara/ 246- 251
Calut ve Talut meselesini ayrı bir makale ile ele alacağız; ancak bu kıssanın sahnesini oluşturan Talut, Calut ve söz verip döneklik yapan Ben-i İsrail oğulları, beraber yola çıkıp sonra geri dönenler ve içlerindeki nebi.
Kur’an-i olan bu sahneyi günümüzde icra edecek olursak:
Bugünün Calut’u kimdir? (..........)
İçlerindeki ismi belli olmayan nebinin görevini kim yüklenmiştir? (...........)
Yurtlarından kovulmuş olan Ben-i İsrail oğullarının yerine kimler konulmalıdır? (..................)
Talut’un üstlenmiş olduğu görevi kim bugün üstlenmiştir? (...............)
Emre uymayıp suyu içenler bugün kimler olabilir? (...........)
Talutun emrini dinleyip su içmeden Caluta karşı savaşıp az olmalarına rağmen, Calutun ordusunu yenen müminlerin yerine bugün kimleri koya biliriz? (............)
Yoruma açıktır!..
Muhammed Avcı
Yorum