Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nükteler \ Arslan BAŞARAN

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Nükteler \ Arslan BAŞARAN

    Bismillahirrahmanirrahim

    NÜKTE 1: Allah’ın yaratmış olduğu rızklar dünyada yaşayan tüm insanlara yetecek kadardır. Bazılarının bolluk bazılarının yoksulluk içinde olmaları, adaletsiz dağılım sebebiyledir. Allah kıskanmamış yaratmıştır. Öyleyse Allah’ın velisi de (İmam Zaman a.f.) kıskanmaz Allah’ın malını adaletli bir şekilde dağıtacaktır. Onun için de O hazretin hükümeti döneminde fakir kalmayacaktır.

    #2
    Ynt: Nükteler

    NÜKTE 2: İnsan bir hedef ve maksat için çalışmaktadır. Ama maddi ama manevi, ya Allah rızası için ya da kendi nefsini tatmin etmek ve arzularına kavuşmak için. Eğer insanda manevi duygu geliştirilip ahiret evine yakin derecesine getirilirse yaptığı iş ve çalışmayı dünyadaki değerinin kaç beraberini anlarsa daha büyük bir istek ve arzu doğar. Böylece ahiret talebi için insanda garaz ve maksat oluşur bununla da dünya arzu ve isteğinden daha üstün bir istekle işe koyulur. Hem az hata yapar hem de kendi hava ve hevesine mağlup olmaz. Herkes bu inançta olursu Medine-i fazilet denilen yaşantı başlar. Bu beşerin derinliklerindeki bir arzudur. Hz. Mehdi (a.f) zuhur ettiği zaman mutlaka ona varacaktır.

    Yorum


      #3
      Ynt: Nükteler

      NÜKTE 3: insanın ne ile kâmilleşmesi hakkındaki görüşler: Eflatun’a göre insan ilim ile kâmilleşir. Yani ilmi kemale vardığı zaman kâmil insandır. Erusto’ya göre ise insan aklıyla kâmildir. Aklın kemalini yakalayan insanlığın kemalini yakalamıştır. Hagel’e göre insanın kemali toplumdaki kanunlara uyması iledir. Yani tolumun düzeni için çıkarılan kanunları tam olarak kim kendisinde uygularsa o kimse en kâmil olan kimsedir. İslam âlim ve filozoflarına göre ise insanın kemali onun muhabbet ve sevgisine bağlıdır. İlahi aşkın en zirvesine varan kimse en kâmil kimsedir.

      Bu görüşleri değerlendirecek olursak hepsi kendi yerinde doğru ve faydalı sözlerdir. Ancak en kâmil ve güzel olanı Allame Şehit Mutahhari’nin de görüşü olan İslam âlimlerinin görüşüdür.

      Yorum


        #4
        Ynt: Nükteler

        NÜKTE 4: Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerinde Allah Resulünün diliyle buyurmaktadır ki: “Deki risaletim karşılığında sizden ücret istemiyorum, ancak ehl-i beytime sevgi ve saygı istiyorum” Allah Resulünün (s.a.v) kendiside bir çok hadisinde özellikle ehl-i beytini bizlere sipariş etmiştir. Akla şöyle bir soru geliyor, her kes kendi aile efradına saygı ve sevgi sunulmasını sever. Bu özellik neden? Biraz düşünecek olursak cevabı açıktır. Allah ve Resulü (s.a.v) her şeyi hakkıyla daha iyi bilendir. Resulullah’ın (s.a.v) soyu kendisinden sonra bu dinin koruyucularıdırlar. Tarihte bunu bizlere göstermiştir, böylece hem masum hem de dinin bekası onlar iledir. Buna göre de onlara uymak emredilmiştir. Tabiidir ki bu soydan olan fasık kimseler ayet ve rivayet kapsamına girmez.

        Yorum


          #5
          Ynt: Nükteler

          NÜKTE 5: Ubeyye bin Ka’b diyor ki: Bir gün Resulullah’ın (s.a.v) huzurundaydım Hz. İmam Hüseyin (a.s) geldiler. Resulullah kendisine şöyle selam verdi: Selam sana ey göklerin ziyneti. Ubey, Ya Resulullah eğer göklere ziynet olacak bir kimse varsa Allah Resulü olmalıdır. Dediler. Resulullah (s.a.v) buyurdular: Ey Ubey gerçekten Hüseyin bin Ali göklerde yerden daha büyük tanınmaktadır.
          Resulullah (s.a.v) efendimiz İmam Hüseyin’in özellikle babasının adını zikrediyor. Bunda çok önemli noktalar vardır akıl sahipleri için.

          Yorum


            #6
            Ynt: Nükteler

            NÜKTE 6: Mezhep İmamlarının da İmamı olan Cafer-i sadık (a.s) seçkin öğrencilerinden olan Hişam bin Hakem’e şöyle buyurdular: “Ey Hişam akıl sahipleri dünya ve dünya ehline baktılar. Buna ancak zorluklarla ulaşılabileceğini fark ettiler. Ahirete de baktılar aynısını gördüler, ikisinden baki kalacak olanı seçtiler.”

            Yorum


              #7
              Ynt: Nükteler

              NÜKTE 7: Müslüman bir kimse ölüm anında yüzü kıbleye çevrilmeli şehadeteyni söyletilmeli vs. Bu o, Müslümanın yanında olanlara farzdır. Ezcümle rahat nefes alabilmesi veya rahat can verebilmesi için yakası açılmalı göğsü üzerinde ağırlık yapabilecek her şey kaldırılmalıdır. Feda olduğumuz Allah Resulü (s.a.v) de can verirken kızı Fatıma Zehra anamız babasının göğsünü açmış yanı başında duruyordu. Birden Hüseyin (a.s) koşarak geldi dedesinin göğsü üzerine kendisini atmak isteyince annesi bırakmadı. Ama Allah Resulü (s.a.v): Bırakın gelsin Hüseyin bendendir. Bende Hüseyin’denim buyurdular. İmam Hüseyin’i (a.s) bağrına bastı ve şöyle dedi: “Benimle Yezidin ne işi.” Yani ben Yezit’e ne yapmışım ki benimle düşmanlık edecek. Dikkat edilecek nokta şurada benimle Yezit’in ne işi diyor. Hüseyin ile Yezit’in ne işi demiyor. Çünkü buyurmuştu ya ben Hüseyin’denim Hüseyin de bendendir. Yani her kim Hüseyin’e düşman ise Allah ve Resulüne düşmandır. Yezit de İmam Hüseyin’in mübarek başı önünde o meşhur şiirini okuması gerçekten Allah ve Resulüne düşman olduğunun açık delilidir. O lanetli şöyle demişti: Haşimiler mülk ile oynadılar ne bir haber gelmiş ne de vahiy inmiştir. Bedir’de ölen eşyahım görseydiler de Yezit ellerine sağlık deseydiler.

              Yorum


                #8
                Ynt: Nükteler

                NÜKTE 8:Allah’ın son hücceti hazreti Mehdi (Allah zuhurunu çabuk etsin) zuhur edip gerçek adalet hükümeti kurduğunda, bir kadın tek başına geceleyin bir şehirden çıkıp başka bir şehre hiç korku ve endişesi olmaksızın gidecektir. Hem korkmaması hem de endişelenmemesi dikkat çekicidir. Eğer sadece korkmasa, olabilir cesaretli kadın olurda korkmaz denebilir. Ama endişelenmemesi! O zaman emniyetin ne kadar yüksek olduğunu ve insanların ne kadar kâmilleşmesinin delilidir. İşte tarih boyu insanoğlunun arzuladığı fakat erişemediği Medine-i fazile (Fazilet şehri) dediği budur.

                Yine o hazretin (Allah zuhurunu çabuk etsin) hükümeti döneminde doğudaki bir adam malının zekâtını vermek için batıya kadar sefer yapacak yinede zekâtını verebilecek bir fakir bulamayacaktır. Zira Allah tüm kullarına yetecek ve artacak kadar rızık yaratmıştır. Dağılımı adil ellerde olmadığı için birileri israf ederken birileri açlıktan ölüyor. Ama Allah’ın hücceti ve has kulu Hüccet bin Hasan İmam-ı Zaman ağa (Allah zuhurunu çabuk etsin) eliyle yerin ve göğün bereket kapılarını açacak, kula kulluk yerine Allah’a kulluk olunduğunda Allah lütfünü kullarına böyle artırır. Yüce rabbim bizi de o güzel adaletin tecelli edeceği dönemde olmayı nasip etsin inşallah. 20 Şubat 2009–02–20 24 Sefer 1430 h.k

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Nükteler

                  NÜKTE 9: Meleklerin gusül ettirdiği Hanzale diye bir şahıs duymuş musunuz? Bazı insanlar saadeti hemen yakalayabiliyorlar. Hanzale’de onlardan birisidir. Daha yeni evlenmiş eşi ile beraber olmuştu ki savaş borazanları çaldı, kimileri malını servetini, çoluk çocuğunu, kimileride kendini düşünürken, Hanzala gibileri de savaş teçhizatına kuşanmış olarak kendini Allah Resulünün (s.a.v) safında buldular. Hemen İslam cephesinde şirke karşı savaş başladı, daha gusül alamadan meydana gelen Hanzala şahadet şerbetini içti. O kendi kanına boyanmışken Allah Resulünün (s.a.v) dudaklarında tebessüm belirdi. Elin genci kendini bunun için kanına boyanıyor bu da gülüyor. Diyen daha iman kalbinin derinliklerine inmeyen Müslümanlar da vardı. Allah Resulünün (s.a.v) tebessümüne mana veremeyenler sordular. Allah Resulü (s.a.v) buyurdular: “Meleklerin Hanzala’ya gusül verdiğini gördüm” Onun için adı meleklerin gusül verdiği Hanzala olarak kaldı.

                  Hanzala’nın eşi ise hakikaten o şehide layık bir kadındı, taze damadı uğurlarken kendisinden söz aldı ki eğer kiyamet günü bana şefaat edeceğine söz verirsen peşinden gelecek bir evlat doğuracağım sana demişti. Gerçekten de doğurdu adını da Abdullah koydu. Abdullah da babası gibi seçkin birisiydi. Allah’a ve Resulüne uymada Hiç kusur etmedi. Asıl Resulullah’tan sonra hak ile batıl, nur ile zülmet karıştı hakkı tanıma ve hakkın yanında yer alma çok zorlaştığı zaman, Abdullah kendisini Allah’ın nur ve hidayeti sayesinde hakkı batıldan, adili zalimden ayırt edebildi ve hakkın yanında yer aldı. Emevilerin İslam dünyasını kararttığı ve Müslümanlara çzellikle de peygamber ailesine kan kusturdukları bir zamanda. Tarihin en çirkin cinayeti Kerbela faciası yaşandığında o zulüm zindanında olduğu için Allah Resulü’nün (s.a.v) evlatlarını savunamadı. Ama Kerbela faciasından sonra vazifesini fazlasıyla yerine getirdi.
                  Osman’ın damadı, Emevilerin serşinası olan Mervan bin Hakem Medine’nin Yezit tarafından atanan valisiydi. Abdullah hapisten kurtulur kurtulmaz, ilk işi Mescid-ün Nebi’ye gelip halkı toplamak oldu. Emevelilerin yaptıkları zulmü teker teker halka açıkladıktan sonra son olarak da Yezit’in İmam Hüseyin’i (a.s)
                  Katletme meselesine değinerek şöyle dedi: Ben Allah Resulünün (s.a.v) sahabesi olarak başımdaki emameyi çıkardığım gibi Yezit’i halifelikten çıkarıyor ve azlediyorum. Mescitte çoğu sahabe olan halk da aynısını yaptılar. Mescitten çıkarak Dar-ul İmareyi (valilik binasını) ele geçirdiler. Mervan ve yardımcılarını yakaladılar. Mervan’ın evine de el koydular, kendisine de üç gün mühlet verdiler ki kendisine ev bulsun. Bu üç gün içerisinde Mervan’a kimse ev vermedi perişan perişan Medine’nin sokaklarını dolaştı durdu. Düne kadar aziz olan Mervan bu gün zelil olarak sokakları dolaşıyor da kimse kendisine selam bile vermiyor. Osman halifeyken Allah Resulünün (s.a.v) kızından gasp edilen Fedek bağının gelirini afiyetle yiyen, beyt-ul mal hakkında istediği tasarrufu yapan Mervan’a ne de ağır geliyordu. Üç gün sefil sefil dolaştıktan sonra adamın birisi neden Allah Resulü ve Ali’nin torunu olan Hüseyin oğlu Ali Zeynelabidin’e (Allah’ın selam ve rahmeti üzerlerine olsun) sığınmıyorsun? Dedi. Bu söz Mervan’a, babasının dedesi Resulullah ve Ali’ye yaptıklarını Kendisinin de babası Hüseyin bin Ali’ye yaptıklarını hatırlattı. Babası Hakem Allah Resulü (s.a.v) yürürken arkasından yürüyüp taklidini yapıyor münafıkları güldürüyordu. Ali’ye (a.s) yapmadığı düşmanlık kalmamıştı. Kendisi de Yezit halife olduğunda İmam Hüseyin’i (a.s) öldürmesi için teşvik ediyordu. Kerbela katillerinden sayılırdı. Bunca zulüm haksızlık karşısında hangi yüzle gidecekti İmam Zeynelabidin kapısına? Dediler ki sen o büyük zatı kendine kıyaslıyor, başkalarıyla karıştırıyorsun. Onların kapısı Hitte kapısıdır. Allah’ın kerem ve lütuf kapısıdır, onların kapısından kimse ümitsiz çevrilmez!

                  Mervan İmam’ın kapısını çaldı. Kim o? Cevap: Dünkü emiriniz (valiniz) bügünkü esiriniz, Mervan!
                  İmam hemen içeriye girin diye buyurdular.
                  Mervan’ın hem kendisi hem de ailesi bir ay kaldılar. Osman’ın kızı olan eşi Ayşe şöyle diyordu. Ömrüm boyu imamın evinde gördüğüm izzet ve ikramı hiçbir zaman görmedim!
                  İmamet ve Velayet evine bakın birde zulüm ve fesat evine bakın! Ke ndiniz hüküm verin. Acaba yeryüzünün varisleri bunlar mı olmalı yoksa o zalimler mi? Eğer biz insanlar Allah’ın hüccet ve velilerini tanıyıp arka durursak onlar yeryüzüne hakim olurlar ve böyle zulümde asla olmaz. Siz Allah’ınızı severseniz, babasının katili olan düşmanına böyle Mihriban olan kimse, bir adamı incitir mi hiç? Topluma böyle adil ve kutsal bir zat hakim olursa, fakirlik ve zorluklar insana çok kolay gelir.Ben diyorum ki aklına bile gelmez zorluklar. İşte Allah Abdullah bin Hanzala böyle bir değeri kaybettiği için, ve bunun bilincinde olduğu için ehl-i beyt düşmanlarını zelil etti. Kendisi de Yezit tarafından Medine kuşatılıp sahabelerin de katledildiği Hirre olayında şahadet şerbetini içip Salih selefine ilhak oldu. Allah’ın rahmet ve bol bağışı Ona ve babasına olsun. 20 Şubat 2009 24 Sefer 1430 h.k.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Nükteler

                    NÜKTE 10: “Resulullah’ta sizin için en güzel örnekler vardır.” “Ben güzel ahlakı tamamlamak için seçildim” Biri Allah’ın diğeri peygamberinin sözüdür. Ama bu güzel ahlakı hayatın her dalında, her zaman ve herkese karşı hayata geçirmek çokta kolay olmasa gerek. Ama baktığında Allah’ın gözüyle bakan bir insan için çokta kolaydır.
                    Allah resulü de bizim gibi yaşadı, bazen hastalandı bazen kızdı bazen sevindi bazen fakir düştü bazen zenginleşti ama hiçbir zaman o güzel ahlak ve semavi davranışın dışına çıkmadı. Bir gün bir Yahudi Resulullah’ın (s.a.v) yakasını tuttu alacağını istedi. Allah resulü verebilecek durumda olmadığını kendisine mühlet vermesini istedi. Ama Yahudi bunu kabul etmedi. Öylece yakasından yapışıp şimdi hemen ödemelisin dedi. Hz. Ali İslam mektebinin ilk öğrencisi peygambere bakıyor ve emir bekliyor. Allah resulü ise yahudiye haklısın diyor. Sahabelerde aynı, buyurdu ki Ali’ye sahabelerde evlerine gitsinler sende evine git, ben borçluyum adam da haklı ben onun ihtiyarındayım. O erdem okulunun öğrencileri başlarını aşağı salıp evlerine döndüler. Yahudi uzun bir müddet Resulullah’ı bırakmadı, ama gördüğü o dürüstlük sevgi ve sadakat karşısında dayanamayarak kendisini Resulullah’ın ayaklarına atarak özür dilemeye başladı ve şöyle dedi: Allah’a yemin ederim ki ben senin vasıflarını Tevrat’ta okumuştum seni imtihan etmek istedim. Ben daha önceden de şahadet ettiğim gibi Allah’ın birliğine ve senin de O’nun son elçi ve peygamberi olduğuna şahadet ediyorum deyip Müslüman oldu ve tüm mal varlığını Resulullah’ın ihtiyarına bıraktı.
                    Bu olaydan birkaç ders çıkarmak mümkündür.
                    1- Onca sahabe vardı Resululah’ı da o kadar seviyorlardı, neden birisi çıkıp ödemedi diye bir şey akla gelebilir? Bunun cevabı aslında çok açıktır. Zira anlaşılan Müslümanların çok fakir ve zor durumda oldukları zamanmış. Bizim ders çıkaracağımız nokta da işte şurasıdır. Liderlerinin borcunu ödemeye gücü yetmeyen aç ve çıplak insanlar, o zamanın dev imparatorları karşısında hem ayakta kalmayı hem de o iki dev imparatoru savaşla yenerek inançlarını günümüze taşımış bize emanet etmişlerdir. İnanç ve ideoloji sağlam olursa maddiyat sonraki planda yer alır demektir. Öyleyse imanımızı güçlendirmeliyiz. Batının tebligat oyunlarına, maddi aldatmacalara gelmemeliyiz. İman, sadakat emniyet ve güven olursa maddiyat bunun peşi sıra gelecektir. Allah bize inanmayı ve imanıyla yücelmeği nasip etsin. İnşallah
                    2- Her halükarda hakkı bilmeli ve hakkın karşısında teslim olmalıyız.
                    3- Güzel ahlaktan taviz vermemeliyiz. Güzel ahlak dost için de düşman için de aynıdır.
                    4- Olaylar karşısında sabırlı olmalıyız. Belki de bizim kötü sandığımız bir şeyi yüce Allah bizim için hayra çevirebilir.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Nükteler

                      NÜKTE 11: Namazın ahiret günü sana fayda vereceğinden emin olmak istiyorsan, bu dünyada sana verip vermediğine bakacaksın. Eğer bu dünyada sana faydası okunmuşsa orada da faydası dokunacaktır. Yani namaz kılman seni burada sadakatli yapmışsa demek ki gerçek namazdır. Ahiret günü sana faydalı olacaktır. Eğer sadakatli değilsen demek ki kıldığın namaz gerçek namaz değildir. Evet, namazın gerçek namaz olup olmaması kendi elindedir, seni doğrultan, gerçek insan yapan namaz faydalı ve gerçek namazdır. Allah hepimizi gerçek namaz kılanlardan eylesin. İnşallah

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Nükteler

                        NÜKTE 12: Kur-an’ı Kerim’de çoğunluk kınanmıştır. Çoğu anlamaz, çoğu akıl etmez, çoğu ayetlerimizi inkâr eder, çoğu fasıktır, çoğu hakkı bilmez, çoğu bilmez, şükredenler ne de azdır, gibi sözler ve tabirler sıkça Kur-an’da rastlanılan sözlerdir. Kur-an ayetleri her zaman canlı ve zinde olduğu için, her akıl eden ve düşünen bir de kalbinde hastalık olmayanlar bunu çok çabuk fark ederler. Mesela çoğunluk akıl edebilse, anlasa devamlı olarak toplumun başına en bilgin ve en adil kimse gelmelidir. Hâlbuki genellikle acımasız, cahil ve zalim insanlar tarih boyu iş başında olmuşlardır. Bunun en seçkin örneği İslam tarihinde Muaviye ile Ali (a.s) dir. Muaviye’nin kendisi bile Ali’nin (a.s.) adalet, ilim, sadakat ve üstünlüğüne ikrar etmiştir. Ama halk kütlesi bilmezlikten ve fasık oluşlarından, Muaviye’yi tercih ediyorlardı. Şimdi Hz. Ali’nin (a.s) hayatından bir parça sunacağım ki insanlık tarihinde Ali ve Resulullah’tan (s.a.v) baikası yapamaz ve yapmamıştır da.
                        Bir gün Müslümanların halifesi Ali (a.s) (bu günkü İslam topraklarının yüzde yetmiş veya seksenine hâkim olan bir halife) bir gün kızının boynunda bir gerdanlık görür! Kızım bu gerdanlık beyt-ul malın olsa gerek senin boynunda ne işi var? Babacığım Kurban bayramı münasebetiyle Küfeli kadınlar bayramlaşmaya gelecekler, bende kefil koyarak bu gerdanlığı aldım dedi. Zaten öyle yapmasaydın ilahi ceza ile seni cezalandırırdım, şimdi hemen beyt-ul mal hazinesine geri ver. Haznedarını ihzar etti. Ben seni emin bildiğim için haznedar yapmışım, bu gördüklerim nedir? Haznedar, ya Emir-il Mü’minin sana feda olayım, ben kefaletle verdim dedi. Zaten öyle yapmasaydın seni ilahi ceza ile cezalandırırdım! Buyurdular. Bir daha böyle duyarsızlık görürsem seni azlederim haberin olsun.

                        Bir diğer olayda kendi kardeşiyle yaşadığı olaydır. Kardeşi Akil, O hazret halifeyken kendisine gelerek, nafakacısının çokluğu ve fakirlikten yakındılar. Kendisine teveccüh etmediğini görünce, açıkça dile getirdi. Sen benim kardeşimsin ve Müslümanların halifesisin elinde bir sürü beyt-ul mal var. Ben de muhtacım bana yardım etsene? dedi. Hazret kardeşine olayı anlatmak için buyurdular ki: Bak falan yol ticaret kervanlarının geçtiği yerdir, gel geceleyin beraber onlara saldıralım istediğimiz kadar mal ve servet elde edelim. Akil, hemen itiraz etti: Kardeşim sen beni yol kesip hırsızlığa mı davet ediyorsun? Hazret buyurdular: Ne fark eder sen beni daha tüğü bitmemiş Müslümanların malını çalmaya davet etmiyor musun? Akil yine ısrar edince bir demir parçasını ısıtarak kendisine yaklaştırdı. Kızgın demirin yakıcılığını hissedince kardeş, bana yardım etmedin, şimdi de beni ateşle yakmak mı istiyorsun? Hazret buyurdular ki: Peki sen nasıl kardeşsin? Bu dünyada rahat yaşaman için beni ebedi ateşe mi atmak istiyorsun? Dediler.
                        Bu adalet simgesi Hz. Ali’nin (a.s) halkın malına gösterdiği hassasiyet. Birde karşıdaki Emevi hanedanı Muaviye Yezit gibilerinin yaptıklarına bakalım.
                        Muaviye ikinci Halife Ömer’in onca katı davranmasına rağmen Şam’da kendisine beyt-ul maldan yeşil saray yaptırmıştı. Aldığı humus, zekât ve haraçlarla kendi ve oğlu Yezit’in halifeliği için zemin hazırlıyordu. Osman’ın ölümünden sonra halkı Hz. Ali’den uzaklaştırmak için kabile reislerini parayla satın alıyordu. Meşhur sahabe Ebu Hureyre O’nun cömertliğinden bahsetmektedir. Sıffın savaşında yaptığı hilyeyle Muaviye’ni halife yapan Amir bin As ki Mısır’ın valisiydi, öldüğünde çocukları kendisinden kalan altınları balta ile parçalayarak bölüyorlardı. Bu konuda daha geniş bilgi için tarih ve sire kitaplarına bakınız. Allah bizi yeğdiği gruptan değil, belki övdüğü gruptan kılsın. İnşallah

                        Yorum

                        YUKARI ÇIK
                        Çalışıyor...
                        X