3- SELMAN-İ FARİSÎ VE BAYGIN GENÇ
Bir gün Selman Kufe'de demirciler pazarından geçerken bir gencin bayılarak yere düşmüş olduğunu ve halkın da onun çevresinde toplandığını gördü.
Halk Selman'ın yanına gelerek: "Ya Ebu Abdullah (Selman'ın künyesi)! Bu genç bayılmıştır. Eğer onun kulağına dua okusan iyi olur" dediler.
Selman o gence yaklaştığında, genç Selman'ı görür görmez kendine geldi ve şöyle dedi:
"Ey Selman! Durumum bu halkın düşündüğü gibi değildir. Ben, demircilerin yanından geçerken, onların çekişleriyle örslere vurduklarını gördüm. Bunu görmekle Allah Teala'nın buyurmuş olduğu şu sözü hatırladım: "Onlar (cehennemlikler) için demirden kamçılar vardır."( Hac / 21)
İşte bundan dolayı Allah'ın azabı korkusundan aklım başımdan gitti (bayıldım).
O gencin sevgisi Selman'ın kalbine yerleşti ve bundan dolayı Allah rızası için onu kendisine kardeş seçti. Selman sürekli olarak o gençle beraberdi. Nihayet o genç hastalandı. Selman o gencin can çekiştiği an yanına gelerek baş ucunda durup, Melek'ül-Mevt'a (Azrail'e) hitaben: "Ey Melek'ül-Mevt! Kardeşime şefkatli davran" dedi.
Melek'ül-Mevt da: "Ya Eba Abdullah! Ben her mümine karşı şefkatli ve merhametliyim" diye cevap verdi." (Bihar, c. 22, s. 385)
4- GÜNAHLAR NASIL DÖKÜLÜYOR?
Ebu Osman şöyle diyor: Selman-i Farisî ile bir ağacın altında oturmuştuk. O, ağacın bir dalından tutarak onu silkti. Derken ağacın üzerindeki bütün yapraklar döküldü. Bu esnada bana dönerek: "Neden böyle yaptığımı sormuyor musun?" dedi.
Ben de: "Neden böyle yaptınız?" diye sordum.
Selman-i Farisi şöyle dedi: "Bir gün Resulullah (s.a.a)'in huzurunda bir ağacın altında oturmuştuk. Resulullah (s.a.a) ağacın kurumuş dalını tutarak onu silkti. Derken ağacın bütün yaprakları yere döküldü. Daha sonra şöyle buyurdular:
"Ya Selman! Neden böyle yaptığımı sormuyor musun?" Ben: "Neden böyle yaptınız?" diye sordum. Buyurdular ki: "Müslüman bir kimse, güzel bir şekilde abdest alarak beş vakit namazını kılarsa, bu ağacın yapraklarının döküldüğü gibi onun da günahları dökülür."
(Bihar, c. 82, s. 319.)
5- HZ. SELMAN (R.A) VE İBADET
İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) ashabına; "Hanginiz bütün günleri oruç tutuyorsunuz!" diye sordu.
Selman; "Ben ya Resulullah" dedi. Resulullah (s.a.a); "Hanginiz (her zaman için) geceyi ibadetle geçiriyorsunuz?" diye buyurdular. Selman; "Ben ya Resulullah" dedi.
Yine Resulullah (s.a.a); "Hanginiz Kur'ân'ı her gece hatmediyorsunuz?" diye sordular.
Selman; "Ben ya Resulullah" dedi. Ashap’tan birisi (bu durumdan) rahatsız olup şöyle dedi: "Ya Resulullah! Selman Fars ırkından olan birisidir, biz Kureyş toplumuna karşı övünmek istiyor. Siz; "Hanginiz bütün günleri oruç tutuyorsunuz?" buyurdunuz, Selman ben dedi; oysaki o çoğu günler yemek yiyor. Siz; "Hanginiz geceyi ibadetle geçiriyorsunuz?" buyurdunuz Selman ben dedi; oysaki o çoğu günleri yatıyor. Siz; "Hanginiz Kur'ân'ı her gün hatmediyorsunuz?" buyurdunuz; Selman ben dedi; oysaki o günlerin çoğunu susmakla geçiriyor."
Onun bu sözleri üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Vazgeç (sus) ey falan, ben size Hekim Lokman gibiyim (her sözümün bir hikmeti vardır). Onun kendisinden sorsan seni aydınlatır."
Bunun üzerine o adam cenabı Selman'a şöyle dedi: "Ya Eba Abdullah! (Hz. Selman'ın künyesi) Sen bütün günleri oruçlu geçirdiğini mi sanıyorsun?"
Selman; "Evet" dedi.
O adam; "Ben senin çoğu günler yemek yediğini görüyorum" dedi.
Selman cevabında şöyle dedi: "Sandığın şekilde değildir, ben her ay üç gün oruç tutuyorum. Allah Teâlâ buyurmuştur ki: "Kim bir iyilikle gelirse ona, yaptığının on misli mükafat verilecektir."(En'am/160)
Ben Şaban ayını Ramazan ayıyla birleştiriyorum. İşte bu Sevm'ud- Dehr (bütün günlerin orucu) manasıdır."
Daha sonra o adam şöyle dedi: "Sen bütün geceyi ibadetle geçirdiğini mi sanıyorsun?"
Selman; "Evet" dedi.
O adam; "Oysa sen gecenin çoğunu uyuyorsun" dedi.
Selman cevabında şöyle dedi: "Senin düşündüğün gibi değildir. Fakat ben habibim Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduklarını duydum: "Kim abdestli uyuyorsa, bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibidir"* Binaenaleyh ben daima abdestli uyuyorum"
Sonra o adam; "Sen her gün Kur'ân'ı hatmettiğini mi sanıyorsun?" dedi.
Selman; "Evet" dedi.
O adam; "Oysa sen günlerin çoğu vakitlerinde susuyorsun."
Selman cevabında şöyle dedi: "Senin sandığın gibi değildir. Ama ben habibim Resulullah (s.a.a)'den, Hz. Ali'ye şöyle buyurduklarını duydum:
"Ya Ebe'l- Hasan (Hz. Ali'nin künyesi)! Senin misalin ümmetim arasında "Kulhu vellahu ehad" (Tevhid) suresi gibidir. Kim onu bir defa okursa, Kur'ân'ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, Kur'ân'ın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, Kur'ân'ı hatmetmiş gibidir."
Daha sonra Hz. şöyle buyurdular: "Ya Ali! Kim seni diliyle severse, imanının üçte biri kâmil olur. Kim seni dili ve kalbiyle severse, imanının üçte ikisi kâmil olur. Kim seni dili ve kalbiyle sever, eliyle de yardımda bulunursa, imanı tamamen kâmil olur."
Hazret daha sonra sözlerinin devamında şöyle buyurdular: "Ya Ali! Beni hak olarak meb'us kılan Allah'a and olsun ki, eğer yeryüzünün ehli seni gökyüzünün ehli gibi sevseydi, kesinlikle hiçbir kimse cehennem ateşiyle azap edilmezdi."
Daha sonra cenabı Selman sözlerini toparlayarak sonuçta; "Ben her gün "Kulhuvellahu ehad" suresini üç defe okuyorum."dedi.
Bu esnada o adam, ağzı kenetlenmiş bir halde ayağa kalkarak çekip gitti.
____________
*Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: "Kim abdestli uyur, ölüm de o gece ona ulaşırsa, Allah katında şehittir." Bihar'ül Enver, c. 76, s. 183. (Bihar, c. 22, 317; c. 76, s. 181)
6- SELMAN-İ FARSİ VE KANAAT
Abdulazim- i Haseni İmam Cevad (a.s)'dan, o da babalarından şöyle naklediyor:
"Bir gün Selman Ebuzer'i, misafirliğe davet etti. Ebuzer de Selman'ın davetini kabul ederek onun evine gitti. Yemek zamanı olunca, Selman birkaç kuru ekmek torbasından çıkararak onları ıslatıp Ebuzer'in önüne bıraktı. Her ikisi yemek yemekle meşgul oldular. (Az sonra) Ebuzer şöyle dedi: "Eğer bu ekmeğin tuzu da olsaydı çok iyi olurdu."
Bu söz üzerine Selman yerinden kalkıp evden dışarı çıktı; su kabını bir miktar tuzun karşılığında (komşusunun yanında) rehin bırakarak Ebuzer'e tuz alıp getirdi. Ebuzer tuzu ekmeğe serpip yerken şöyle diyordu: "Allah Teâlâ’ya, bize böyle bir kanaat sıfatını verdiğinden dolayı hamt ve şükürler olsun."
Selman onun bu sözüne karşılık şöyle dedi: "Eğer kanaat edenlerden olsaydık, su kabım rehin olarak komşunun yanında kalmazdı." (Bihar, c. 22, s. 321)
7- İMANIN DERECELERİ
Abdulaziz Kıratisî şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s) bana buyurdular ki:
"Ey Abdulaziz! On basamaklı merdiven gibi imanın da on derecesi vardır. İkinci derecede olan bir kimse, birinci derecede olan kimseye; Senin imanın yoktur' dememelidir. Birinci derecede olan kimse de onuncu derecede olan kimseye ulaşmak için gayret göstermelidir.
Ey Abdulaziz! İmanı senin imanından üst derecede olan kimse seni imansız bilmemesi için, imanı senden aşağı derecede olan kimseyi imansız bilme. Bir kimsenin iman bakımından senden aşağıda olduğunu gördüğünde, onu şefkat ve muhabbetle kendi derecene ulaştır; kaldıramayacağı ve onu kırmak için gücünü aştığı bir şeyi ona tahmil etme. Bu iş güzel bir iş değildir. Kim bir müminin kalbini kırarsa, onun kalbini düzeltmesi ona farzdır." Sonra şöyle buyurdular:
"Mikdad imanın sekizinci, Ebuzer dokuzuncu, Selman ise onuncu derecesinde idi." (Bilar, C. 22, S. 350; C. 69, S. 165 ve 168)
8- AHİR ZAMANIN ALAMETLERİ
İbn- i Abbas diyor ki:
Resulullah (s.a.a) ömrünün son yılında yapmış olduğu veda haccında biz de O'nunla birlikte idik. Resulullah (s.a.a) Kabe’nin kapısının halkasını tutarak bize dönüp şöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Ahir zamanın alametlerini size söyleyeyim mi?"
O gün Resulullah (s.a.a)'e herkesten yakın olan Selman: "Evet ya Resulullah" diye cevap verdi.
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Namazı zayi etmek, şehvet peşice gitmek, heva hevese uymak, zenginleri ululamak ve dini dünyaya satmak ahir zamanın alametlerindendir. O zaman müminin kalbi, gördüğü kötülüklerden ve onları önlemeğe gücünün olmadığından dolayı, tuzun suda eridiği gibi karnında erir."
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir şey vaki olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, böyle bir durum vaki olacaktır. Ya Selman, o zamanda amirler zalim, vezirler fasık, başkanlar zalim, eminler ise hain olacaklar."
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir şey vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Allah'a andolsun ki, evet. Ya Selman, o zaman iyi işler kötü ve kötü işler ise iyi sayılacak; hain emin sayılacak, emin ise hıyanet edecek; yalancı doğrulanacak, doğru konuşan ise yalanlanacaktır!"
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zaman kadınlar emirlik (yöneticilik) yapacak, cariyelerle istişare edilecek, çocuklar minbere çıkacak, yalan konuşmak hoş ve güzel sayılacak, zekat vermek zarar, beyt'ul-mala ait mal ise ganimet sayılacak; evlatlar, anne ve babalarına kaba, arkadaşlarına ise iyi davranacaklar; kuyruklu yıldız doğacaktır!"
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir şey vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zamanda kadınlar ticarette kocalarıyla ortak olacaklar, yağmur gayet azalacak, cömertler cimri olacak, fakirler küçümsenecek, pazarlar birbirine yakın olacak, biri: "Bir şey satmadım" diyecek, diğeri: "Bir kâr etmedim" diyecek; herkes Allah'tan şikâyet edecek."
Selman: "Ya Resulullah! Bu gibi şeyler olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. O zaman halka öyle insanlar hükümet edecek ki, itiraz etmek için konuşurlarsa, öldürülürler; susarlarsa, malları yağma edilir; hakları çiğnenir, kanları dökülür, kalpleri korkuyla dolar; onları korkuya kapılmış olarak görürsün."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, bunlar vuku bulacaktır. Ya Selman! O zamanda doğu ve batıdan eşyalar (ve kanunlar) getirilecek, ümmetim çeşitli renklere girecek (ahlakları bozulacak), ümmetimden (dini bilgi açısından) zayıf olanların vay haline, Allah'tan taraf onların vay haline! Ne küçüğe acıyacaklar, ne büyüğe saygı gösterecekler ve ne de günahkârın suçundan geçecekler. Sözleri sövüş ve çirkin sözlerdir; cüsseleri insan cüssesi gibidir oysa kalpleri şeytanların kalpleri gibidir."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zamanda erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek; evdeki kızlara kıskanıldı gibi erkek çocuklara da kıskanılacaktır; erkekler kendilerini kadınlara benzetecek, kadınlar da kendilerini erkeklere benzetecekler; kadınlar eğeri olan bineklere binecekler, ümmetimden taraf Allah'ın laneti onların üzerine olsun!"
Selman: "Ya Resulullah, bunlar vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar vuku bulacaktır. Kilise ve havraların süslendiği gibi camiler süslenecektir; Kurânlar ziynetleşecektir; minareler yükselecektir; namaz kılanların safları, kalplerin birbirlerine karşı kin duymasına ve dillerin farklı olmasıyla birlikte artıp çoğalacaktır."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. (Ya Selman!) O zaman ümmetimin erkekleri altınla süslenecek, ipek elbise ve kaplanın postunu giyecekler.
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar vaki olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a ant olsun ki bunlar vaki olacaktır. Ya Selman! O Zaman halk arasında fâiz yaygınlaşacak, gaybet ve rüşvetle muamele yapılacak ve din bırakılıp dünya tutulacaktır."
Selman: "Ya Resulullah! Bu durum gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, ruhum elinde olan Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zaman talak artacak, Allah için had (şer'i ceza) uygulanmayacak ve (bu işleriyle) Allah'a bir zarar dokunduramayacaklar."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar vaki olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar vaki olacaktır. Ya Selman! O zaman şarkı söyleyen kadınlar ve çalgı aletleri ortaya çıkacak ve ümmetimin kötüleri onların peşice gidecekler."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar olacaktır. Ya Selman! O zaman ümmetimin zenginleri gezi, orta hallileri ticaret, fakirleri ise gösteriş için hacca gidecekler. İşte o zaman bir grup insan, Kur'an'ı Allah'tan gayrisi için öğrenecekler,r30; veled'üz-zinalar çoğalacak, Kur'an'la teğanni edilecek, dünya için birbirlerine düşman olacaklar."
Selam: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zaman ihtiram kalkacak, günah kazanılacak, kötüler iyilere musallat olacak, yalan yaygınlaşacak, inat aşikar olacak, fakirlik çoğalacak, elbiselerle övünecekler, zamansız yağmurlara uğrayacaklar, tavla, satranç, küçük davul ve çalgı aletlerini benimseyecekler; iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmayı kötü sayacaklar, gerçek mümin o zamanda cariyeden daha hor ve hakir olacak, Kurân okuyanlar ve ibadet edenler birbirlerini azarlayacaklar; oysa onlar gökler aleminde ercas ve encas (çirkef ve necis) olarak çağrılmaktalar."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zaman zenginler fakirlikten korkacak; öyle ki fakir bir adam cemaatin arasında dolaştığında eline bir şey bırakan kimse bulunmayacaktır."
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir zaman gelecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, böyle bir zaman vuku bulacaktır. Ya Selman! O zaman ruveybize insanlar söz sahibi olacaklar."
Selman: "Ya Resulullah, anam ve babam sana feda olsun "ruveybize" kimdir?" diye sorduğunda Resulullah buyurdular ki:
"Toplumun işleri hakkında konuşmaya liyakati olmayan (hakir ve ahmak) kimsedir. Çok geçmeksizin herkesin duyacağı bir şekilde yerden bir ses çıkacak, sonra yer içerisindeki altın ve gümüş hazinelerini dışarı çıkaracak, ama (kıyamet yaklaştığından dolayı) insana bir faydası olmayacaktır..." (Bihar, c. 6, s. 306)
Bir gün Selman Kufe'de demirciler pazarından geçerken bir gencin bayılarak yere düşmüş olduğunu ve halkın da onun çevresinde toplandığını gördü.
Halk Selman'ın yanına gelerek: "Ya Ebu Abdullah (Selman'ın künyesi)! Bu genç bayılmıştır. Eğer onun kulağına dua okusan iyi olur" dediler.
Selman o gence yaklaştığında, genç Selman'ı görür görmez kendine geldi ve şöyle dedi:
"Ey Selman! Durumum bu halkın düşündüğü gibi değildir. Ben, demircilerin yanından geçerken, onların çekişleriyle örslere vurduklarını gördüm. Bunu görmekle Allah Teala'nın buyurmuş olduğu şu sözü hatırladım: "Onlar (cehennemlikler) için demirden kamçılar vardır."( Hac / 21)
İşte bundan dolayı Allah'ın azabı korkusundan aklım başımdan gitti (bayıldım).
O gencin sevgisi Selman'ın kalbine yerleşti ve bundan dolayı Allah rızası için onu kendisine kardeş seçti. Selman sürekli olarak o gençle beraberdi. Nihayet o genç hastalandı. Selman o gencin can çekiştiği an yanına gelerek baş ucunda durup, Melek'ül-Mevt'a (Azrail'e) hitaben: "Ey Melek'ül-Mevt! Kardeşime şefkatli davran" dedi.
Melek'ül-Mevt da: "Ya Eba Abdullah! Ben her mümine karşı şefkatli ve merhametliyim" diye cevap verdi." (Bihar, c. 22, s. 385)
4- GÜNAHLAR NASIL DÖKÜLÜYOR?
Ebu Osman şöyle diyor: Selman-i Farisî ile bir ağacın altında oturmuştuk. O, ağacın bir dalından tutarak onu silkti. Derken ağacın üzerindeki bütün yapraklar döküldü. Bu esnada bana dönerek: "Neden böyle yaptığımı sormuyor musun?" dedi.
Ben de: "Neden böyle yaptınız?" diye sordum.
Selman-i Farisi şöyle dedi: "Bir gün Resulullah (s.a.a)'in huzurunda bir ağacın altında oturmuştuk. Resulullah (s.a.a) ağacın kurumuş dalını tutarak onu silkti. Derken ağacın bütün yaprakları yere döküldü. Daha sonra şöyle buyurdular:
"Ya Selman! Neden böyle yaptığımı sormuyor musun?" Ben: "Neden böyle yaptınız?" diye sordum. Buyurdular ki: "Müslüman bir kimse, güzel bir şekilde abdest alarak beş vakit namazını kılarsa, bu ağacın yapraklarının döküldüğü gibi onun da günahları dökülür."
(Bihar, c. 82, s. 319.)
5- HZ. SELMAN (R.A) VE İBADET
İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.a) ashabına; "Hanginiz bütün günleri oruç tutuyorsunuz!" diye sordu.
Selman; "Ben ya Resulullah" dedi. Resulullah (s.a.a); "Hanginiz (her zaman için) geceyi ibadetle geçiriyorsunuz?" diye buyurdular. Selman; "Ben ya Resulullah" dedi.
Yine Resulullah (s.a.a); "Hanginiz Kur'ân'ı her gece hatmediyorsunuz?" diye sordular.
Selman; "Ben ya Resulullah" dedi. Ashap’tan birisi (bu durumdan) rahatsız olup şöyle dedi: "Ya Resulullah! Selman Fars ırkından olan birisidir, biz Kureyş toplumuna karşı övünmek istiyor. Siz; "Hanginiz bütün günleri oruç tutuyorsunuz?" buyurdunuz, Selman ben dedi; oysaki o çoğu günler yemek yiyor. Siz; "Hanginiz geceyi ibadetle geçiriyorsunuz?" buyurdunuz Selman ben dedi; oysaki o çoğu günleri yatıyor. Siz; "Hanginiz Kur'ân'ı her gün hatmediyorsunuz?" buyurdunuz; Selman ben dedi; oysaki o günlerin çoğunu susmakla geçiriyor."
Onun bu sözleri üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Vazgeç (sus) ey falan, ben size Hekim Lokman gibiyim (her sözümün bir hikmeti vardır). Onun kendisinden sorsan seni aydınlatır."
Bunun üzerine o adam cenabı Selman'a şöyle dedi: "Ya Eba Abdullah! (Hz. Selman'ın künyesi) Sen bütün günleri oruçlu geçirdiğini mi sanıyorsun?"
Selman; "Evet" dedi.
O adam; "Ben senin çoğu günler yemek yediğini görüyorum" dedi.
Selman cevabında şöyle dedi: "Sandığın şekilde değildir, ben her ay üç gün oruç tutuyorum. Allah Teâlâ buyurmuştur ki: "Kim bir iyilikle gelirse ona, yaptığının on misli mükafat verilecektir."(En'am/160)
Ben Şaban ayını Ramazan ayıyla birleştiriyorum. İşte bu Sevm'ud- Dehr (bütün günlerin orucu) manasıdır."
Daha sonra o adam şöyle dedi: "Sen bütün geceyi ibadetle geçirdiğini mi sanıyorsun?"
Selman; "Evet" dedi.
O adam; "Oysa sen gecenin çoğunu uyuyorsun" dedi.
Selman cevabında şöyle dedi: "Senin düşündüğün gibi değildir. Fakat ben habibim Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduklarını duydum: "Kim abdestli uyuyorsa, bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibidir"* Binaenaleyh ben daima abdestli uyuyorum"
Sonra o adam; "Sen her gün Kur'ân'ı hatmettiğini mi sanıyorsun?" dedi.
Selman; "Evet" dedi.
O adam; "Oysa sen günlerin çoğu vakitlerinde susuyorsun."
Selman cevabında şöyle dedi: "Senin sandığın gibi değildir. Ama ben habibim Resulullah (s.a.a)'den, Hz. Ali'ye şöyle buyurduklarını duydum:
"Ya Ebe'l- Hasan (Hz. Ali'nin künyesi)! Senin misalin ümmetim arasında "Kulhu vellahu ehad" (Tevhid) suresi gibidir. Kim onu bir defa okursa, Kur'ân'ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, Kur'ân'ın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, Kur'ân'ı hatmetmiş gibidir."
Daha sonra Hz. şöyle buyurdular: "Ya Ali! Kim seni diliyle severse, imanının üçte biri kâmil olur. Kim seni dili ve kalbiyle severse, imanının üçte ikisi kâmil olur. Kim seni dili ve kalbiyle sever, eliyle de yardımda bulunursa, imanı tamamen kâmil olur."
Hazret daha sonra sözlerinin devamında şöyle buyurdular: "Ya Ali! Beni hak olarak meb'us kılan Allah'a and olsun ki, eğer yeryüzünün ehli seni gökyüzünün ehli gibi sevseydi, kesinlikle hiçbir kimse cehennem ateşiyle azap edilmezdi."
Daha sonra cenabı Selman sözlerini toparlayarak sonuçta; "Ben her gün "Kulhuvellahu ehad" suresini üç defe okuyorum."dedi.
Bu esnada o adam, ağzı kenetlenmiş bir halde ayağa kalkarak çekip gitti.
____________
*Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: "Kim abdestli uyur, ölüm de o gece ona ulaşırsa, Allah katında şehittir." Bihar'ül Enver, c. 76, s. 183. (Bihar, c. 22, 317; c. 76, s. 181)
6- SELMAN-İ FARSİ VE KANAAT
Abdulazim- i Haseni İmam Cevad (a.s)'dan, o da babalarından şöyle naklediyor:
"Bir gün Selman Ebuzer'i, misafirliğe davet etti. Ebuzer de Selman'ın davetini kabul ederek onun evine gitti. Yemek zamanı olunca, Selman birkaç kuru ekmek torbasından çıkararak onları ıslatıp Ebuzer'in önüne bıraktı. Her ikisi yemek yemekle meşgul oldular. (Az sonra) Ebuzer şöyle dedi: "Eğer bu ekmeğin tuzu da olsaydı çok iyi olurdu."
Bu söz üzerine Selman yerinden kalkıp evden dışarı çıktı; su kabını bir miktar tuzun karşılığında (komşusunun yanında) rehin bırakarak Ebuzer'e tuz alıp getirdi. Ebuzer tuzu ekmeğe serpip yerken şöyle diyordu: "Allah Teâlâ’ya, bize böyle bir kanaat sıfatını verdiğinden dolayı hamt ve şükürler olsun."
Selman onun bu sözüne karşılık şöyle dedi: "Eğer kanaat edenlerden olsaydık, su kabım rehin olarak komşunun yanında kalmazdı." (Bihar, c. 22, s. 321)
7- İMANIN DERECELERİ
Abdulaziz Kıratisî şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s) bana buyurdular ki:
"Ey Abdulaziz! On basamaklı merdiven gibi imanın da on derecesi vardır. İkinci derecede olan bir kimse, birinci derecede olan kimseye; Senin imanın yoktur' dememelidir. Birinci derecede olan kimse de onuncu derecede olan kimseye ulaşmak için gayret göstermelidir.
Ey Abdulaziz! İmanı senin imanından üst derecede olan kimse seni imansız bilmemesi için, imanı senden aşağı derecede olan kimseyi imansız bilme. Bir kimsenin iman bakımından senden aşağıda olduğunu gördüğünde, onu şefkat ve muhabbetle kendi derecene ulaştır; kaldıramayacağı ve onu kırmak için gücünü aştığı bir şeyi ona tahmil etme. Bu iş güzel bir iş değildir. Kim bir müminin kalbini kırarsa, onun kalbini düzeltmesi ona farzdır." Sonra şöyle buyurdular:
"Mikdad imanın sekizinci, Ebuzer dokuzuncu, Selman ise onuncu derecesinde idi." (Bilar, C. 22, S. 350; C. 69, S. 165 ve 168)
8- AHİR ZAMANIN ALAMETLERİ
İbn- i Abbas diyor ki:
Resulullah (s.a.a) ömrünün son yılında yapmış olduğu veda haccında biz de O'nunla birlikte idik. Resulullah (s.a.a) Kabe’nin kapısının halkasını tutarak bize dönüp şöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Ahir zamanın alametlerini size söyleyeyim mi?"
O gün Resulullah (s.a.a)'e herkesten yakın olan Selman: "Evet ya Resulullah" diye cevap verdi.
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Namazı zayi etmek, şehvet peşice gitmek, heva hevese uymak, zenginleri ululamak ve dini dünyaya satmak ahir zamanın alametlerindendir. O zaman müminin kalbi, gördüğü kötülüklerden ve onları önlemeğe gücünün olmadığından dolayı, tuzun suda eridiği gibi karnında erir."
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir şey vaki olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, böyle bir durum vaki olacaktır. Ya Selman, o zamanda amirler zalim, vezirler fasık, başkanlar zalim, eminler ise hain olacaklar."
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir şey vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Allah'a andolsun ki, evet. Ya Selman, o zaman iyi işler kötü ve kötü işler ise iyi sayılacak; hain emin sayılacak, emin ise hıyanet edecek; yalancı doğrulanacak, doğru konuşan ise yalanlanacaktır!"
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zaman kadınlar emirlik (yöneticilik) yapacak, cariyelerle istişare edilecek, çocuklar minbere çıkacak, yalan konuşmak hoş ve güzel sayılacak, zekat vermek zarar, beyt'ul-mala ait mal ise ganimet sayılacak; evlatlar, anne ve babalarına kaba, arkadaşlarına ise iyi davranacaklar; kuyruklu yıldız doğacaktır!"
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir şey vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zamanda kadınlar ticarette kocalarıyla ortak olacaklar, yağmur gayet azalacak, cömertler cimri olacak, fakirler küçümsenecek, pazarlar birbirine yakın olacak, biri: "Bir şey satmadım" diyecek, diğeri: "Bir kâr etmedim" diyecek; herkes Allah'tan şikâyet edecek."
Selman: "Ya Resulullah! Bu gibi şeyler olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. O zaman halka öyle insanlar hükümet edecek ki, itiraz etmek için konuşurlarsa, öldürülürler; susarlarsa, malları yağma edilir; hakları çiğnenir, kanları dökülür, kalpleri korkuyla dolar; onları korkuya kapılmış olarak görürsün."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, bunlar vuku bulacaktır. Ya Selman! O zamanda doğu ve batıdan eşyalar (ve kanunlar) getirilecek, ümmetim çeşitli renklere girecek (ahlakları bozulacak), ümmetimden (dini bilgi açısından) zayıf olanların vay haline, Allah'tan taraf onların vay haline! Ne küçüğe acıyacaklar, ne büyüğe saygı gösterecekler ve ne de günahkârın suçundan geçecekler. Sözleri sövüş ve çirkin sözlerdir; cüsseleri insan cüssesi gibidir oysa kalpleri şeytanların kalpleri gibidir."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zamanda erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek; evdeki kızlara kıskanıldı gibi erkek çocuklara da kıskanılacaktır; erkekler kendilerini kadınlara benzetecek, kadınlar da kendilerini erkeklere benzetecekler; kadınlar eğeri olan bineklere binecekler, ümmetimden taraf Allah'ın laneti onların üzerine olsun!"
Selman: "Ya Resulullah, bunlar vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar vuku bulacaktır. Kilise ve havraların süslendiği gibi camiler süslenecektir; Kurânlar ziynetleşecektir; minareler yükselecektir; namaz kılanların safları, kalplerin birbirlerine karşı kin duymasına ve dillerin farklı olmasıyla birlikte artıp çoğalacaktır."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar vuku bulacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. (Ya Selman!) O zaman ümmetimin erkekleri altınla süslenecek, ipek elbise ve kaplanın postunu giyecekler.
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar vaki olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a ant olsun ki bunlar vaki olacaktır. Ya Selman! O Zaman halk arasında fâiz yaygınlaşacak, gaybet ve rüşvetle muamele yapılacak ve din bırakılıp dünya tutulacaktır."
Selman: "Ya Resulullah! Bu durum gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, ruhum elinde olan Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zaman talak artacak, Allah için had (şer'i ceza) uygulanmayacak ve (bu işleriyle) Allah'a bir zarar dokunduramayacaklar."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar vaki olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar vaki olacaktır. Ya Selman! O zaman şarkı söyleyen kadınlar ve çalgı aletleri ortaya çıkacak ve ümmetimin kötüleri onların peşice gidecekler."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar olacak mı?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar olacaktır. Ya Selman! O zaman ümmetimin zenginleri gezi, orta hallileri ticaret, fakirleri ise gösteriş için hacca gidecekler. İşte o zaman bir grup insan, Kur'an'ı Allah'tan gayrisi için öğrenecekler,r30; veled'üz-zinalar çoğalacak, Kur'an'la teğanni edilecek, dünya için birbirlerine düşman olacaklar."
Selam: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, canım elinde olan Allah'a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zaman ihtiram kalkacak, günah kazanılacak, kötüler iyilere musallat olacak, yalan yaygınlaşacak, inat aşikar olacak, fakirlik çoğalacak, elbiselerle övünecekler, zamansız yağmurlara uğrayacaklar, tavla, satranç, küçük davul ve çalgı aletlerini benimseyecekler; iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmayı kötü sayacaklar, gerçek mümin o zamanda cariyeden daha hor ve hakir olacak, Kurân okuyanlar ve ibadet edenler birbirlerini azarlayacaklar; oysa onlar gökler aleminde ercas ve encas (çirkef ve necis) olarak çağrılmaktalar."
Selman: "Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zaman zenginler fakirlikten korkacak; öyle ki fakir bir adam cemaatin arasında dolaştığında eline bir şey bırakan kimse bulunmayacaktır."
Selman: "Ya Resulullah! Böyle bir zaman gelecek mi?"
Resulullah (s.a.a): "Evet, Allah'a andolsun ki, böyle bir zaman vuku bulacaktır. Ya Selman! O zaman ruveybize insanlar söz sahibi olacaklar."
Selman: "Ya Resulullah, anam ve babam sana feda olsun "ruveybize" kimdir?" diye sorduğunda Resulullah buyurdular ki:
"Toplumun işleri hakkında konuşmaya liyakati olmayan (hakir ve ahmak) kimsedir. Çok geçmeksizin herkesin duyacağı bir şekilde yerden bir ses çıkacak, sonra yer içerisindeki altın ve gümüş hazinelerini dışarı çıkaracak, ama (kıyamet yaklaştığından dolayı) insana bir faydası olmayacaktır..." (Bihar, c. 6, s. 306)
Yorum