ŞİA VE EHL-İ SÜNNETİN HADİS KAYNAKLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
İki islami grup (Şia ve Sünni) arasında, lafzi ve manevi farklılıklara rağmen ortak hadislerin yanısıra, sadece bir gruba has yani diğer grubun kesinlikle nakletmediği veya asla kabul etmediği bir takım hadisler vardır. Bizim bu yazıdan amacımız, her iki grubun hadislerinin değerini incelemek, özellikle yazılmış olan hadisin duyulmuş olan hadise oranla değerini anlamak ve Hz. Peygamber (s.a.a)'in gerçek sünnetine ulaşmak için sağlam yolları incelemektir. Bütün raviler sadık, güvenilir ve dürüst olsalar da hadislerin arasındaki farklılıkların çıkış nedenini şöyle açıklayabiliriz: Ravilerden bazıları hadisleri duyduktan sonra hemen yazmış, bazıları da hafızasında tutup uzun bir zaman geçtikten sonra onu nakletmiştir.(1)
EHL-İ SÜNNET ARASINDA HADİS TEDVİNİNİN AŞAMALARI
Ehl-i Sünnet arasında hadis tedvini üç dönem geçirmiştir:
a) Hz. Peygamber (s.a.a)'in hadislerinin nakledilme, dinlenilme ve yazılmasının yasaklanış dönemi.
b) Hadis uydurma ve teksir etme dönemi.
c) Hadis tedvin etme dönemi.
Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in vefatından sonra, O Hazretin hadislerini yazmak, nakletmek, hatta dinlemek bile yasaklanmıştı. Bu yasak yüz yıl (veya daha fazla) sürdü. Ondan sonra hadis yazımı ve tedvini resmen başlamış oldu. Malik'in "Muvatta" kitabı tedvin edilen ilk hadis kitaplarındandır. Ondan sonra birçok sihah ve müsnetler te'lif ve tedvin edildi. Bir süre de yazılmış olan o hadisler incelenmeye tabi tutulup zayıf olan hadisler, sahih olan hadislerden arındırılmış ve o dönemin neticesi "Sihah-ı Sitte" olmuştur. Şimdi her aşamayı tafsilatıyla açıklıyoruz:
1- İLK AŞAMA: HZ. PEYGAMBER (S.A.A)'İN HADİSLERİNİN NAKLEDİLME, DİNLENİLME VE YAZILMASININ YASAKLANIŞI
a) Hz. Peygamber'in hadislerine istinat ederek hadis yazımının yasaklanması:
Ahmed bin Hanbel, Müslim, Daremi, Termizi ve Nesaî, Ebu Said-i Hudri'den naklen Hz. Peygamber (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu naklediyorlar:
"Benden Kur'ân'dan başka bir şey yazmayın; Kur'ân'dan başka bir şey yazan, onu mahvetsin." (2)
Bu hadis, kitaplarda yazılmış ve çeşitli beyan ve şekillerde nakledilmiştir; ama ortak manaları naklettiğimiz şekildedir. Yine Ebu Said-i Hudri'den, hadis yazmanın câiz olmaması hususunda diğer hadisler de nakledilmiştir. Örneğin:
"(Ashaptan bazıları) hadis yazmak için Peygamber (s.a.a)'den izin istediler; fakat Peygamber (s.a.a) onlara izin vermedi." (3)
b) Birinci ve ikinci halifenin emriyle hadis yazımının yasaklanışı:
1- Zehebi Tezkiret'ul - Huffaz'da, Merasil bin Ebi Melike'den şöyle naklediyor:
Ebu Bekir, Hz. Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra halkı toplayıp şöyle dedi:
"Siz Peygamberden, hakkında ihtilafınız olan bazı hadisler naklediyorsunuz; halkın sizlerden sonra o hadisler hususunda ihtilafları daha çok olacaktır. Binaenaleyh Resulullah'tan bir şey nakletmeyiniz! Eğer bir kimse sizden soru sorarsa, Allah'ın kitabı bizimle sizin aranızdadır, onun helalını helal, haramını da haram bilin, deyin" (4)
2- Çeşitli rivayetlerde ikinci halifenin sünen yazmak istediği, bu konu hakkında ashaptan görüş alış-verişinde bulunduğu, bir ay boyunca Allah'tan hayır bir yol talep ettiği ve nihayet bir şey yazmamak için karar alıp şöyle dediği nakledilmiştir:
"Ben, sizden önceki bir kavmi hatırladım, onlar birçok kitaplar yazdılar, sonra o kitaplara önem vererek Allah'ın kitabını terk ettiler. Allah'a ant olsun ki, ben Allah'ın kitabını başka bir şeyle kesinlikle karıştırmayacağım."(5)
Daha sonra şehirlere şöyle bir genelge gönderdi:
"Kimin yanında Peygamber'den (s.a.a) bir hadis varsa onu mahvetsin." (6)
3- Aişe şöyle naklediyor:
"Babam Peygamber'den (s.a.a) beş yüz hadis yazmıştı, bir gece sabaha kadar uyumadı, sabah olunca bana şöyle dedi: "Kızım, yanında olan hadisleri getir." Ben de onları getirdim, derken onları yaktı ve şöyle dedi: "Ölüp de onların senin yanında kalmasından korktum..." (7)
4- Zeyd bin Sabit kendi sahifesini (kitabını) suyla yıkadı, daha sonra onu yakarak şöyle dedi: "Eğer başka sahifelerin de uzak yerlerde olduğunu öğrenmiş olursam, tüm çabayla oraya gidip onu mahvederim."
Abdullah bin Mes'ud da sahifeleri yok etmek için çaba sarf edip şöyle diyordu:
"Bu kalpler, adeta bir kaptır; öyleyse onu Kur'an'la işgal edin (doldurun), başka bir şeyle değil."(8)
c) Hz. Peygamber'in hadisini nakletmeği yasaklama:
İkinci halife Abdullah bin Huzeyfe, Ebu Derda, Ebuzer, İbn-i Mes'ud ve Ukbet bin Amir gibi birçok hadis ravilerini kendi yanına çağırtıp onları, hadis nakletmekten alıkoymak için hapse attı. İkinci halife öldürüldükten sonra onlar Osman'ın vasıtasıyla serbest bırakıldılar. (9)
Kurza bin Ka'b şöyle naklediyor:
"Irak'a misafiret etmeği düşünüyordum, Ömer beni Sırar'a (Medine'nin yakınlarında bir yerin ismi) kadar yolcu etti. Daha sonra; "Sizinle birlikte buraya kadar ne için geldiğimi bilir misiniz?"diye sordu. Cevaben; "Bizi yolcu etmek ve bize ikramda bulunmayı kastetmişsin" dedim. Ömer bu sözüme karşılık şöyle dedi: "Başka bir kastım da vardır; siz öyle bir şehre gidiyorsunuz ki, o şehrin bütün halkı Kur'an okumakla meşguldür, onları hadisle meşgul etmeyiniz; Kur'an'ı güzelleştirin, Resulullah'tan hadis rivayet etmeği ise azaltın."
Kurza Irak'a vardığında, halk ondan hadis söylemesini rica etti, o da cevaben; "Ömer beni hadis nakletmekten nehy etmiştir" dedi. (10)
Ömer bir gün, İbn-i Mes'ud, Ebu Derda ve Ebuzer'in hadis nakletmelerine itiraz etti, daha sonra onları habise attı, onlar ikinci halifenin ölümüne dek hapiste kaldılar. (11)
Ashab öyle korku ve vahşet atmosferi içinde idi ki, eğer bir kimsenin ağzından, farkında olmadan "kale Resulullah" (Resulullah buyurdu) sözü çıkmış olsaydı, korkuya kapılıp ne yapacağını bilmezdi. Örneğin:
Amr bin Meymun şöyle diyor: "Bir yıl, İbn-i Mes'ut'la gidiş gelişimiz vardı, onun kesinlikle Resulullah (s.a.a)'den bir hadis naklettiğini görmedim. Bir gün konuşuyorken ağzından "kale Resulullah" lafzı çıktı, bundan dolayı çok sıkılıp gama büründü, öyle ki alnından ter akmaya başladı." (12)
Buhari, Saib bin Zeyd'den şöyle dediğini naklediyor: "Benim Talha bin Ubeydullah, Sa'd bin Ebi Vakkas, Mikdad bin Esved ve Abdurrahman bin Avf ile sohbetim oluyordu, onların hiçbirinden Resulullah (s.a.a)'ten bir hadis naklettiklerini görmedim; sadece Talha Uhud savaşından söz ediyordu." (13)
Zeyd bin Erkam'a; "Bize hadis söyle" dediklerinde; "Kebirna ve nesiyna" (İhtiyarladık, unuttuk) diyordu. Aşere-i mübeşşere'den biri olan Said bin Zeyd bin Amr bin Nufeyl gibi bazı sahabeler çok az hadis nakletmişlerdir. Ebu Ubeyde-i Cerrah'ın Sahih-i Müslim ve Sahih-i Buhari'de hiçbir hadisi yoktur. (14)
Elbette Feth'ul- Bari, Buhari'nin şerhinde, Said bin Zeyd'in kıssasının dipnotunda şöyle yazıyor: "Onlar, hadisin azaltılıp çoğaltılmasından korktuklarından dolayı konuşmuyorlardı." Feth'ul-Bari onların amelini, ihtiyatçasına bir hareket olarak göstermeğe çalışıyor.
Her halukârda, sürekli Peygamber (s.a.a)'le birlikte olan ashabın bu tutumu -ister kıyamet gününden korkarak, isterse hakim olan baskıdan korkarak hadis nakletmekten çekinmeleri- Hz. Peygamber (s.a.a)'in sünnetinin yok olmasına sebep oldu. Birinci neslin vefat etmesi ve çeşitli tebligatlar neticesinde artık sabit ve güvenilecek bir hadis baki kalmadı. Şimdi Sihah-i Sitte'nin, sözümüzü teyit eden hadislerine dikkatinizi çekiyorum:
1-Namazın teşehhüdünün sigaları (okunuş şekli):
Teşehhüt namazın farzlarından biri olmasına ve her gün kaç defa tekrarlanmasına rağmen bir çeşit sigası (okunuş şekli) yoktur. Zira Sahih- Müslim ve Sahih-i Buhari'de İbn-i Mes'ud'un teşehhüdü şöyledir:
"Ettehiyyatu lillahi ve's-selevatu ve't- teyyibatu, es- selamu aleyke eyyühe'n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh, es- selamu aleyna ve ala ibadillah'is- salihin, eşhedu en lailahe illellahu ve eşhedu enne Muhamme'den abduhu ve resuluh."
İbn-i Abbas'ın teşehhüdü ise şöyle:
"Et- tehiyyat'ul- mübarekatu ve's- salavat'ut- tayyibatu lillahi, es- selamu aleyke eyyuhe'n- nebiyyu ve berekatuh, es- selamu aleyna ve ala ibadillah'is- salihin, eşhedu en lailahe illallahu ve eşhedu enne Muhammed'en resulullah."
Ömer bin Hattab'ın minberin üzerinde de okuduğu teşehhüt şöyle:
"Et- tehiyyat'uz- zakiyatu lillah'it- tayyibati salavatullahi..."
Serahsî'nin rivayetinde de şöyle:
"Et- tehiyyat'un- namiyat'uz- zakiyat'ul- mübarekat'ut- tayyibatu lillahi ..."
Ebu Said-i Hudri'nin teşehhüdü ise şöyle:
"Et- tehiyyatu, es- salavat'ut- tayyibatu, es- selamu aleyke..."
Ebu Said-i Hudri daha sonra şöyle diyor:
"Biz Kur'an ve teşehhüdün haricinde bir şey yazmıyorduk."(15)
2- Nikah akdinin sigası (okunuş tarzı):
"Bir kadın Resulullah (s.a.a)'in yanına gelerek kendisini O Hazrete bağışlamak istedi. Bu arada bir şahıs ileri çıkarak Hazrete; "Onun nikahını bana kıy" dedi. O adamın kadına mihriye verecek bir gücü yoklu, fakat Kur'an'ın bazı ayetlerini ezberlemişti, bunları o kadına öğretebilirdi. Bundan dolayı Resulullah (s.a.a) o kadını, (bildiği ayetleri ona öğretmesi şartıyla o adama nikahladı."
Resulullah (s.a.a)'in onları nasıl bir siga ve cümle ile evlendirmesine gelince, bir rivayette Hazretin şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Enkehtukeha bima meake min'el- Kur'an"
İkinci bir rivayette ise Hazretin şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
" Kad zevvectukeha bima meake min'el-Kur'an."
Üçüncü bir rivayette ise şöyle buyurduğu geçmiştir:
"Zevvectukeha ala ma meake."
Dördüncü bir rivayette ise şöyle:
"Kad mellektuha bima meake."
Beşinci rivayette ise şöyle:
"Kad mellektuha bima meake min'el-Kur'an."
Altıncı rivayette ise şöyle:
"Enkehtukeha ala en tegreaha ve tuellimeha."
Yedinci bir rivayette ise şöyle:
"Emkennakeha..."
Sekizinci bir rivayette ise şöyle:
"Huzha bima meake." (16)
Bu ihtilaflardan birçok helal ve haramlar doğmaktadır. Bunlar sadece lafzi ihtilaf değil, belki kendilerine has bir takım fıkhi etkileri de vardır.
Hz. Peygamber (s.a.a)'in hadisleri uzun yıllar boyunca yazılmadığına göre, hadislerdeki uyduruk ve tahrif ihtimalini görmezlikten gelsek de yine de hiçbir lafız ve mazmunun Hz. Peygamber (s.a.a)'in kendisinden sadır olduğuna yakin edilmez.
İki islami grup (Şia ve Sünni) arasında, lafzi ve manevi farklılıklara rağmen ortak hadislerin yanısıra, sadece bir gruba has yani diğer grubun kesinlikle nakletmediği veya asla kabul etmediği bir takım hadisler vardır. Bizim bu yazıdan amacımız, her iki grubun hadislerinin değerini incelemek, özellikle yazılmış olan hadisin duyulmuş olan hadise oranla değerini anlamak ve Hz. Peygamber (s.a.a)'in gerçek sünnetine ulaşmak için sağlam yolları incelemektir. Bütün raviler sadık, güvenilir ve dürüst olsalar da hadislerin arasındaki farklılıkların çıkış nedenini şöyle açıklayabiliriz: Ravilerden bazıları hadisleri duyduktan sonra hemen yazmış, bazıları da hafızasında tutup uzun bir zaman geçtikten sonra onu nakletmiştir.(1)
EHL-İ SÜNNET ARASINDA HADİS TEDVİNİNİN AŞAMALARI
Ehl-i Sünnet arasında hadis tedvini üç dönem geçirmiştir:
a) Hz. Peygamber (s.a.a)'in hadislerinin nakledilme, dinlenilme ve yazılmasının yasaklanış dönemi.
b) Hadis uydurma ve teksir etme dönemi.
c) Hadis tedvin etme dönemi.
Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'in vefatından sonra, O Hazretin hadislerini yazmak, nakletmek, hatta dinlemek bile yasaklanmıştı. Bu yasak yüz yıl (veya daha fazla) sürdü. Ondan sonra hadis yazımı ve tedvini resmen başlamış oldu. Malik'in "Muvatta" kitabı tedvin edilen ilk hadis kitaplarındandır. Ondan sonra birçok sihah ve müsnetler te'lif ve tedvin edildi. Bir süre de yazılmış olan o hadisler incelenmeye tabi tutulup zayıf olan hadisler, sahih olan hadislerden arındırılmış ve o dönemin neticesi "Sihah-ı Sitte" olmuştur. Şimdi her aşamayı tafsilatıyla açıklıyoruz:
1- İLK AŞAMA: HZ. PEYGAMBER (S.A.A)'İN HADİSLERİNİN NAKLEDİLME, DİNLENİLME VE YAZILMASININ YASAKLANIŞI
a) Hz. Peygamber'in hadislerine istinat ederek hadis yazımının yasaklanması:
Ahmed bin Hanbel, Müslim, Daremi, Termizi ve Nesaî, Ebu Said-i Hudri'den naklen Hz. Peygamber (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu naklediyorlar:
"Benden Kur'ân'dan başka bir şey yazmayın; Kur'ân'dan başka bir şey yazan, onu mahvetsin." (2)
Bu hadis, kitaplarda yazılmış ve çeşitli beyan ve şekillerde nakledilmiştir; ama ortak manaları naklettiğimiz şekildedir. Yine Ebu Said-i Hudri'den, hadis yazmanın câiz olmaması hususunda diğer hadisler de nakledilmiştir. Örneğin:
"(Ashaptan bazıları) hadis yazmak için Peygamber (s.a.a)'den izin istediler; fakat Peygamber (s.a.a) onlara izin vermedi." (3)
b) Birinci ve ikinci halifenin emriyle hadis yazımının yasaklanışı:
1- Zehebi Tezkiret'ul - Huffaz'da, Merasil bin Ebi Melike'den şöyle naklediyor:
Ebu Bekir, Hz. Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra halkı toplayıp şöyle dedi:
"Siz Peygamberden, hakkında ihtilafınız olan bazı hadisler naklediyorsunuz; halkın sizlerden sonra o hadisler hususunda ihtilafları daha çok olacaktır. Binaenaleyh Resulullah'tan bir şey nakletmeyiniz! Eğer bir kimse sizden soru sorarsa, Allah'ın kitabı bizimle sizin aranızdadır, onun helalını helal, haramını da haram bilin, deyin" (4)
2- Çeşitli rivayetlerde ikinci halifenin sünen yazmak istediği, bu konu hakkında ashaptan görüş alış-verişinde bulunduğu, bir ay boyunca Allah'tan hayır bir yol talep ettiği ve nihayet bir şey yazmamak için karar alıp şöyle dediği nakledilmiştir:
"Ben, sizden önceki bir kavmi hatırladım, onlar birçok kitaplar yazdılar, sonra o kitaplara önem vererek Allah'ın kitabını terk ettiler. Allah'a ant olsun ki, ben Allah'ın kitabını başka bir şeyle kesinlikle karıştırmayacağım."(5)
Daha sonra şehirlere şöyle bir genelge gönderdi:
"Kimin yanında Peygamber'den (s.a.a) bir hadis varsa onu mahvetsin." (6)
3- Aişe şöyle naklediyor:
"Babam Peygamber'den (s.a.a) beş yüz hadis yazmıştı, bir gece sabaha kadar uyumadı, sabah olunca bana şöyle dedi: "Kızım, yanında olan hadisleri getir." Ben de onları getirdim, derken onları yaktı ve şöyle dedi: "Ölüp de onların senin yanında kalmasından korktum..." (7)
4- Zeyd bin Sabit kendi sahifesini (kitabını) suyla yıkadı, daha sonra onu yakarak şöyle dedi: "Eğer başka sahifelerin de uzak yerlerde olduğunu öğrenmiş olursam, tüm çabayla oraya gidip onu mahvederim."
Abdullah bin Mes'ud da sahifeleri yok etmek için çaba sarf edip şöyle diyordu:
"Bu kalpler, adeta bir kaptır; öyleyse onu Kur'an'la işgal edin (doldurun), başka bir şeyle değil."(8)
c) Hz. Peygamber'in hadisini nakletmeği yasaklama:
İkinci halife Abdullah bin Huzeyfe, Ebu Derda, Ebuzer, İbn-i Mes'ud ve Ukbet bin Amir gibi birçok hadis ravilerini kendi yanına çağırtıp onları, hadis nakletmekten alıkoymak için hapse attı. İkinci halife öldürüldükten sonra onlar Osman'ın vasıtasıyla serbest bırakıldılar. (9)
Kurza bin Ka'b şöyle naklediyor:
"Irak'a misafiret etmeği düşünüyordum, Ömer beni Sırar'a (Medine'nin yakınlarında bir yerin ismi) kadar yolcu etti. Daha sonra; "Sizinle birlikte buraya kadar ne için geldiğimi bilir misiniz?"diye sordu. Cevaben; "Bizi yolcu etmek ve bize ikramda bulunmayı kastetmişsin" dedim. Ömer bu sözüme karşılık şöyle dedi: "Başka bir kastım da vardır; siz öyle bir şehre gidiyorsunuz ki, o şehrin bütün halkı Kur'an okumakla meşguldür, onları hadisle meşgul etmeyiniz; Kur'an'ı güzelleştirin, Resulullah'tan hadis rivayet etmeği ise azaltın."
Kurza Irak'a vardığında, halk ondan hadis söylemesini rica etti, o da cevaben; "Ömer beni hadis nakletmekten nehy etmiştir" dedi. (10)
Ömer bir gün, İbn-i Mes'ud, Ebu Derda ve Ebuzer'in hadis nakletmelerine itiraz etti, daha sonra onları habise attı, onlar ikinci halifenin ölümüne dek hapiste kaldılar. (11)
Ashab öyle korku ve vahşet atmosferi içinde idi ki, eğer bir kimsenin ağzından, farkında olmadan "kale Resulullah" (Resulullah buyurdu) sözü çıkmış olsaydı, korkuya kapılıp ne yapacağını bilmezdi. Örneğin:
Amr bin Meymun şöyle diyor: "Bir yıl, İbn-i Mes'ut'la gidiş gelişimiz vardı, onun kesinlikle Resulullah (s.a.a)'den bir hadis naklettiğini görmedim. Bir gün konuşuyorken ağzından "kale Resulullah" lafzı çıktı, bundan dolayı çok sıkılıp gama büründü, öyle ki alnından ter akmaya başladı." (12)
Buhari, Saib bin Zeyd'den şöyle dediğini naklediyor: "Benim Talha bin Ubeydullah, Sa'd bin Ebi Vakkas, Mikdad bin Esved ve Abdurrahman bin Avf ile sohbetim oluyordu, onların hiçbirinden Resulullah (s.a.a)'ten bir hadis naklettiklerini görmedim; sadece Talha Uhud savaşından söz ediyordu." (13)
Zeyd bin Erkam'a; "Bize hadis söyle" dediklerinde; "Kebirna ve nesiyna" (İhtiyarladık, unuttuk) diyordu. Aşere-i mübeşşere'den biri olan Said bin Zeyd bin Amr bin Nufeyl gibi bazı sahabeler çok az hadis nakletmişlerdir. Ebu Ubeyde-i Cerrah'ın Sahih-i Müslim ve Sahih-i Buhari'de hiçbir hadisi yoktur. (14)
Elbette Feth'ul- Bari, Buhari'nin şerhinde, Said bin Zeyd'in kıssasının dipnotunda şöyle yazıyor: "Onlar, hadisin azaltılıp çoğaltılmasından korktuklarından dolayı konuşmuyorlardı." Feth'ul-Bari onların amelini, ihtiyatçasına bir hareket olarak göstermeğe çalışıyor.
Her halukârda, sürekli Peygamber (s.a.a)'le birlikte olan ashabın bu tutumu -ister kıyamet gününden korkarak, isterse hakim olan baskıdan korkarak hadis nakletmekten çekinmeleri- Hz. Peygamber (s.a.a)'in sünnetinin yok olmasına sebep oldu. Birinci neslin vefat etmesi ve çeşitli tebligatlar neticesinde artık sabit ve güvenilecek bir hadis baki kalmadı. Şimdi Sihah-i Sitte'nin, sözümüzü teyit eden hadislerine dikkatinizi çekiyorum:
1-Namazın teşehhüdünün sigaları (okunuş şekli):
Teşehhüt namazın farzlarından biri olmasına ve her gün kaç defa tekrarlanmasına rağmen bir çeşit sigası (okunuş şekli) yoktur. Zira Sahih- Müslim ve Sahih-i Buhari'de İbn-i Mes'ud'un teşehhüdü şöyledir:
"Ettehiyyatu lillahi ve's-selevatu ve't- teyyibatu, es- selamu aleyke eyyühe'n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh, es- selamu aleyna ve ala ibadillah'is- salihin, eşhedu en lailahe illellahu ve eşhedu enne Muhamme'den abduhu ve resuluh."
İbn-i Abbas'ın teşehhüdü ise şöyle:
"Et- tehiyyat'ul- mübarekatu ve's- salavat'ut- tayyibatu lillahi, es- selamu aleyke eyyuhe'n- nebiyyu ve berekatuh, es- selamu aleyna ve ala ibadillah'is- salihin, eşhedu en lailahe illallahu ve eşhedu enne Muhammed'en resulullah."
Ömer bin Hattab'ın minberin üzerinde de okuduğu teşehhüt şöyle:
"Et- tehiyyat'uz- zakiyatu lillah'it- tayyibati salavatullahi..."
Serahsî'nin rivayetinde de şöyle:
"Et- tehiyyat'un- namiyat'uz- zakiyat'ul- mübarekat'ut- tayyibatu lillahi ..."
Ebu Said-i Hudri'nin teşehhüdü ise şöyle:
"Et- tehiyyatu, es- salavat'ut- tayyibatu, es- selamu aleyke..."
Ebu Said-i Hudri daha sonra şöyle diyor:
"Biz Kur'an ve teşehhüdün haricinde bir şey yazmıyorduk."(15)
2- Nikah akdinin sigası (okunuş tarzı):
"Bir kadın Resulullah (s.a.a)'in yanına gelerek kendisini O Hazrete bağışlamak istedi. Bu arada bir şahıs ileri çıkarak Hazrete; "Onun nikahını bana kıy" dedi. O adamın kadına mihriye verecek bir gücü yoklu, fakat Kur'an'ın bazı ayetlerini ezberlemişti, bunları o kadına öğretebilirdi. Bundan dolayı Resulullah (s.a.a) o kadını, (bildiği ayetleri ona öğretmesi şartıyla o adama nikahladı."
Resulullah (s.a.a)'in onları nasıl bir siga ve cümle ile evlendirmesine gelince, bir rivayette Hazretin şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Enkehtukeha bima meake min'el- Kur'an"
İkinci bir rivayette ise Hazretin şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
" Kad zevvectukeha bima meake min'el-Kur'an."
Üçüncü bir rivayette ise şöyle buyurduğu geçmiştir:
"Zevvectukeha ala ma meake."
Dördüncü bir rivayette ise şöyle:
"Kad mellektuha bima meake."
Beşinci rivayette ise şöyle:
"Kad mellektuha bima meake min'el-Kur'an."
Altıncı rivayette ise şöyle:
"Enkehtukeha ala en tegreaha ve tuellimeha."
Yedinci bir rivayette ise şöyle:
"Emkennakeha..."
Sekizinci bir rivayette ise şöyle:
"Huzha bima meake." (16)
Bu ihtilaflardan birçok helal ve haramlar doğmaktadır. Bunlar sadece lafzi ihtilaf değil, belki kendilerine has bir takım fıkhi etkileri de vardır.
Hz. Peygamber (s.a.a)'in hadisleri uzun yıllar boyunca yazılmadığına göre, hadislerdeki uyduruk ve tahrif ihtimalini görmezlikten gelsek de yine de hiçbir lafız ve mazmunun Hz. Peygamber (s.a.a)'in kendisinden sadır olduğuna yakin edilmez.
Yorum