İSLAM'IN TOPLUMSAL EKONOMİK DÜZENİ
1- İslamî İktisadın Nizamı
İslam'ın toplumsal ekonomik düzeninden maksat; vahiy ve ilahî talimatlar yoluyla son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.a) vasıtasıyla bizlere ulaşan ahkâm ve şer’î kanunların bütünüdür. İktisat, lügatta; "kasede" maddesinden türeyip, "orta yol", "haddi aşmamak" ve "kolay yol" manasına gelmektedir. "Muktesid"; "mutedil" ve "iktisad" da "itidal" manasınadır.
İslam'ı kayıttan maksat da, toplumsal adalete bağlı olan iktisat hayatındaki temel kaidelerin hepsidir.
Binaenaleyh İslam, toplumsal adalet dini olduğundan dolayı her çeşit zulüm ve adaletsizliğin önünü alması ve herkesi kendi hakkına kâmil olarak ulaştırması için mali meseleler ve alış satış hakkında bazı kanunlar koymuştur.
2- Mal ve Servet
Mal, insanın; yemek, elbise, mesken vs. gibi kendisine ihtiyaç duyduğu zaruri şeylerden biridir.
Kur’ân’ın tabiriyle mal, geçimin kıvam ve sütunudur. "Öyle mal ki, Allah sizin için kendileriyle geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç kılmıştır." [Nisa/5]
Yine mal, dünyevî hayatın ziynetidir: "Mal ve evlat dünya hayatının ziynetidirler."[Kehf/46]
İslam açısından mal, ihtiyaçları gidermek ve insanlara yardımda bulunmak için hedef değil, bir vesiledir. İslam iktisadının nizamına uyan, meşru yoldan mal ve servet elde eden ve o malı doğru ve şer’i olan bir yolda harcayan kimseyi hem Allah sevmektedir ve hem de insanlar. Nitekim eğer bir kimse yaşantısında mal ve serveti kendisine hedef edinir veya haram yollardan mal elde eder veya o malı haram ve kötü yollarda harcarsa veyahut o maldan toplumun hakkını ödemez, humus ve zekât vermezse, Allah’ın ve insanların gazap ve kınamasına uğrar.
3- İş ve Çalışmak
İş ve çalışmak, rızk elde etmekte temel bir unsurdur. İşte bu yüzden İslam, işe ve çalışmaya çok önem vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Öyleyse yeryüzünün omuzlarında yürüyün ve O’nun rızkından yiyin.” [Mülk/15]
Yani rızk elde etmek için işe ve çalışmaya başlayın. Meşru olan her maddi veya manevi iş ve çalışmak, İslam açısından iş sayılmaktadır. Binaenaleyh toplum, İslam nazarında, hukuk ve meziyetler açısından eşit olmasalar bile insanlık açısından eşittirler. İslamî toplum kesinlikle sermayedarlık ve komünistlik rejimi gibi işçi ve işveren olarak iki sınıfa taksim edilmemektedir. Böyle olursa daima bu iki sınıfın arasında kavga, husumet ve tezat olur. Ama İslamî bir toplumda demirciden cumhurbaşkanına kadar herkes işçi ve birbirinin yardımcısı sayılmaktadır.
Dilencilikle ve faydası olmayan işler yoluyla mal kazanmak, İslam’da nehyedilmiştir. Çalışmaktan aciz olan kimseler için Beytü'l-maldan bir hak tayin etmek ve işsizlere iş bulunana kadar yardımda bulunmak devletin vazifesidir.
İslam, insanları çalışmaya, özellikle el işlerine, çiftçiliğe ve ticarete teşvik etmektedir. İslam Peygamberi (s.a.a), bizzat kendisi çobanlık yapmış, ticaret işleriyle uğraşmış ve Medine camisini yaparken ve hendek kazarken diğer Müslümanlardan daha çok çalışmıştır. Hz. Ali (a.s) da ziraat ve sulamak işleriyle meşgul olmuştur.
4- İslam’da İş ve İşçinin Önemi
Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki: “Ben işçinin elini öpüyorum. Esnaf, Allah’ın habibidir. Emin tacir ve doğru konuşan müslüman kıyamet günü şehitlerle beraberdir.”
Bu hususta imam Humeynî'nin 11 Ferverdin 1358'deki konuşmasından derleme:
"İş, Hak Teala’nın cilvesine benzer. Allah-u Teala, işin mebdesidir. Ülkelerin işleri işçi ve çiftçiler eliyle idare edilmektedir. İslam, siz (işçi ve çiftçiler) için çok değer vermiştir... İş ve işçi, tabiattan önceki bütün âlemlerde (olduğu gibi) tabiattan sonraki bütün âlemlerde de mevcuttur... Âlemlerdeki bütün varlıklar, işten var olmuştur... İş âlemin bütün işlerinde dehaleti olan varlığa benzer... Gayb âleminin varlıkları, gaybî çalışmalarla tahakkuk bulmuştur..."
5- İslam Açısından İşin Şartları
İslam açısından her iş ve iktisadi bir amel, meşru olmalıdır. Yani insanlar için yararlı olmalı ve hiçbir kimseye zarar vermemelidir. Çünkü İslam’da zarar ve ziyan yoktur. İslam hükümetinde İmam ve Velayet-i Fakih, insanların maslahatına aykırı olan her işin önünü alabilir. Mesela halkın sıhhatine bir zarar dokunmaması ve çevrenin havası kirlenmemesi için şehirlerdeki tuğla ocağının çalışmasının önünü alabilir veya vergi almakla servetin temerküz etmesine (yığılmasına) mani olabilir. İslam bu şartlarla Müslümanları başkalarına zarar ve ziyan vermeden helal bir mala ulaştırmak için onlara doğru bir yol çizmiştir.
Bir taraftan da, insanlardan, güçleri miktarınca çalışıp çaba sarf etmelerini ve işleri güzel yapmalarını istemektedir. Çünkü işin neticesi, sadece insanın kendisine değil belki topluma da aittir. Elbette İslam, sermayedarlık rejimi gibi insanı bir mekanik araç yapmak istemiyor. Belki tüm gücünü kullanmak, iman ve ahlak ışığında kendi ihtiyaçlarını gidermek ve toplumun ve kendi kardeşlerinin zorluk ve sorunlarını gidermek için insanı çalışmanın semeresinden alı koyan ve neticede toplumu ve ümmeti daha fazla çalışıp çaba göstermekten mahrum bırakan Marksistlik rejiminin aksine, insana özgürlük vermektedir. Hâlbuki bütün insanlar, tabii olarak cismi ve fikri kudret açısından birbirleriyle farklıdırlar. Eşit hukuk vermekle güçlü kimselerin faaliyet ve işe olan alakaları ve onlarla başkaları arasındaki olan rekabet ve çok çalışmak hissi oldukça azalmaktadır ve toplumun üretimine hayli bir zarar vermektedir. Nitekim bu eşitlik Rusya’da iktisat çarkının felç olmasına sebep oldu. Çok az bir müddetten sonra üretim işlerinde noksanlık ve eksiksizliğe duçar oldu. Stalin 1931 yılındaki bir konferansında şöyle dedi:
“İlerleme seyrinde, işin metodundaki hatalarımızı ve ondaki vücuda gelen ihmalkârlık ve gevşekliği anlamış olduk.”
Daha sonra şöyle ilave ediyor: “Eğer kendimiz için sanaî kudret vücuda getirmek istesek, ücretin yapılan işe göre tayin edilmesi gerekir, işçinin ihtiyacı miktarınca değil.” [1]
Komünizm partisi, görüşünü, Mark’sın şu meşhur nazariyesinden; “Herkesin ücreti onun ihtiyacı miktarıncadır” değiştirdikten sonra 1936 yılında işçiler hakkında şu kanunu resmen ilan etti: “Her şahıs, gücü miktarınca çalışmalı ve yaptığı iş miktarınca çalışmalı ve yaptığı iş miktarınca ücret almalıdır." [2]
Lenin de bu hususta Mark’sın sözünü, yaşam için muhalif bilip onu reddetmiştir.[3]
----------------------------------
[1] - "Eş-Şuyuiyye el-yevm ve ğeden",Dr. Ahmed, Dr. Hasan, Ustad Celaleddin Farsi, Dr. Zekeriyya İbrahim, Üstad Mahmed Akkad... Bas. Beyrut, Darü'l-Türas'il-İslamî, 1947, S. 188.
[2] - "Hukuk-u Karger, ez Didgah-i Sermayedari, Komünizm ve İslam", Bakır Şerif el-Karaşî
[3] - Ed-Düstur'us-Sovyetî, S.103
Yorum