Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HZ. EMİRÜ’L-MU’MİNİN ALİ (A.S) İLE İLGİLİ BİR İFTİRA’NIN CEVABI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HZ. EMİRÜ’L-MU’MİNİN ALİ (A.S) İLE İLGİLİ BİR İFTİRA’NIN CEVABI

    Bismillahirrahmanirrahim
    STAR gazetesinde Prof. Dr. Hayrettin Karaman ile yapılan bir söyleşide, Sayın Karaman hocaya şöyle bir soru yöneltilmiş:

    Soru: Yani erkek eşin rızasını almadan evlenemez değil mi?

    Verilen cevap şöyle: Kadının rızası olmadan asla. Türkiye'de bu durum yanlış anlaşılmış. Adam eşinin rızasını almadan ikinci hanımı alıyor. Bunun caiz olmadığını söylemeye gerek bile yok. Hatta Hz. Fatıma'nın üzerine Hz. Ali bir hanım almak istediğinde buna hem Fatıma hem de Hz. Muhammed razı olmuyor ve Peygamber Efendimiz diyor ki: 'Eğer kızımın üzerine bir başkasıyla evlenmek istiyorsa Ali, söyleyin kızımı boşasın, o hanımla evlensin.' İlgili cevaba şu linkten ulaşılabilir:

    http://www.stargazete.com/pazar/isla...ber-430789.htm

    Bizim bu soru ve cevabını ele almaktaki asıl niyetimiz, verilen cevabı öncelikle, cevap için gösterilen delil ve zikredilen şahit açısından incelemektir.

    Verilen cevaptan anlaşıldığına göre Sayın Karaman, şahit olarak zikrettiği bu olayın doğruluğuna tereddüt etmeden inanmaktadır. Aksi takdirde en azından şöyle rivayet edilmektedir, böyle nakledilmektedir türünden tabirler kullanması icap ederdi. Doğrusu Sayın Hayrettin Karaman hoca gibi işinin uzmanı ve dalında en tanınmış otoritelerden biri kabul edilen bir ilim erbabının bu tutumuna, şaşırmadık dersek yalan olur. Zira ortaya atılan bu iddia hakkındaki rivayetleri; ister senet, ister muhteva açısından biraz dikkatle ve ilmi ölçülere bağlı kalarak inceleyen kimse için; söz konusu iddianın ne kadar tutarsız ve çürük olduğunu anlamak, zor olmasa gerek.

    Her halükarda biz, bu iddianın asılsız, düzmece ve kuru bir iftiradan ileri gitmediği kanaatindeyiz. Delillerimize geçmeden önce iddiayla ilgili sözde rivayetlerin kısa bir özetini yapmakta fayda var:

    Naklettiklerine göre güya Hz. Ali, hem Hz. Fatıma’dan hem de Resulullah’tan (s.a.a) gizli bir şekilde Ebu Cehil’in kızıyla evlenmek istiyor; haber bir türlü yayılarak Resulullah’ın (s.a.a) kulağına ulaşıyor. Ya da bir rivayete göre Hz. Ali kendisi Resulullah’a (s.a.a) gelerek Ebu Cehil’in kızıyla evlenmek istediğini söylüyor. Ya da bir diğer rivayete göre Hz. Fatıma olaydan haberdar olunca Resulullah’a (s.a.a) şikâyet ediyor! Bilahare Hz. Ali’nin bu uygunsuz (haşa) hareketine Resulullah çok kızıyor ve Müslümanları toplayarak, minbere çıkıp, önce diğer(!) bir damadının ismini zikredip onu övüyor ve böylece ilk dolaylı mesajı Hz. Ali’ye böyle veriyor! Ardından isim vermeden Hz. Ali’ye olan (haşa) öfkesini dile getirerek şöyle diyor: “Bazıları benim Fatıma’ya sahip çıkmayacağımı mı zannediyor?! Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır. Ben bir helali haram, ya da bir haramı helal kılmam, ama vallahi kimsenin Allah’ın Resulü’nün kızının üstüne Allah’ın düşmanının (Ebu Cehil’in) kızıyla evlenmeye hakkı yoktur!” Bunun üzerine Hz. Ali bu işten (mecburen de olsa) vazgeçiyor!” Tabi rivayetin çeşitli nakilleri var ve aralarında bir sürü farklılıklar, hatta çelişkiler var, ki aşağıda bazılarına değineceğiz.

    Konuyla ilgili rivayetleri farklı nakilleriyle birlikte görmek isteyenler şu kaynaklara müracaat edebilirler: Sahih-i Buhari (İbni Hacer Şerhiyle), c.6, s.161-162, c.9, s.268-270, c.7, s.68, Sahih-i Müslim (Nevevi Şerhiyle), c.9, 333-335, Sünen-i Tirmizi, c.5, s.698-699, Sünen-i İbn-i Mace, c.1, s.644, Es-Sahihu min Süneni’l-Mustafa, c.1, s.323-324, El-Müstedreku Alas-Sahihayn –Muttaki Hindi-, c.3, s.158, Musannaf –Abdü’r-Rezzaq-, c.12, s.128, Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c.4, s.326-328, c.4, s.5, Fezailü’s-Sahabe, c.2, s.754, Mecmeü’z-Zevaid (Heysemi), c.9, s.203, Kenzü’l-Ummal (Muttaki Hindi), c.13, s.677.

    Bu rivayet ve iddiaları geniş bir şekilde ele almak çok uzun sürer. Ancak kısa da olsa çok açık bazı noktalara değinmekle yetiniyoruz:

    Söz konusu rivayetlerin çeşitli nakil ve versiyonları arasında, akıl almaz çelişkiler vardır ki, bu da aslında, bu rivayetlerin ne kadar tutarsız olduğunun açık bir kanıtıdır. Bu çelişkilerden bazı örnekler:

    1- Rivayetin en yaygın ravisi olan Misver bin Mahreme’den naklen rivayetin bazısında “Peygamber (s.a.a.) minberde bunları söylerken ben de dinliyordum ve o gün ben buluğ çağına ermiş durumdaydım!” sözü yer almıştır. Oysaki rical âlimleri Misver’in Hicret’ten sonra dünyaya geldiğini söylüyor. Bu olay ise (iddia edildiğine göre) Misver’in doğumundan altı veya yedi yıl sonra vuku bulmuştur. Bu kadar küçük yaşta birisi nasıl buluğ çağına ermiş olabilir?! (Tehzibü’t-Tehzib, c. 10, s.137)

    2- Bazı rivayetlerde Hz. Ali’nin bizzat Ebu Cehil’in kızına talip olduğu yer alırken, bazılarında da onu, Hz. Ali’ye, kızın akrabalarının önerdiği iddia ediliyor.

    Yine bir takım rivayetlerde Hz. Ali’nin ona nikah sözü verdiği, hatta nikah kıydığı nakledilirken, diğerlerinde, Hz. Ali’nin kızı istemeye gittiğinde ailesinden olumsuz yanıt aldığı ve ona “Biz Resulullah’ın (s.a.a) kızının üzerine sana kız vermeyiz!” diyerek geri çevirdikleri iddia edilmiştir!!!

    3- Rivayetlere göre Hz. Ali’nin Resulullah’tan (s.a.a) izin almaya gittiği, ama Resulullah’ın (s.a.a) izin vermediği yazılırken, yine konuyla ilgili diğer rivayetlerde Resulullah’ın (s.a.a) minberde şöyle dediği naklediliyor:

    “Ben Ebul-As bin Rabi’e (kızımı-Zeyneb’i) nikâhladım; o bana söylediği her şeyde sadakat gösterdi, her ahdine vefa etti…” Bu sözlerle güya Hz. Ali’ye tarizde bulunuyor ve onun sanki sadakat göstermediğini ima ediyor (haşa)! Artık rivayette Hz. Ali’nin izin istediğinden falan bahsetmiyor.

    Bu rivayetin zahirinden anlaşılan ve Resulullah’a (s.a.a) atfedilen sözlerden anlaşılan şudur ki: Hz. Ali izin falan istememiş, bundan dolayı da Resulullah olayı minbere taşımaya ve Hz. Ali’yi dolaylı tehdit etmeye mecbur kalmıştır!!” (Haşa, sümme haşa…)

    Ayrıca bir kısım rivayetlerde, izin olayından hiçbir şekilde bahsedilmediği halde; öteki rivayetlerde, Hz. Ali’nin bizzat kendisinin Resulullah’tan (s.a.a.) izin istemeye gittiğini; diğerlerindeyse, kızın yakınlarının izin istemeğe gittiği, iddia edilmektedir…

    4- Çelişkilerin bitmediği rivayetlerin bir kısmına göre, Resulullah’ın (s.a.a) olaydan kızın yakınlarının izin istemeye geldiğinde haberdar olduğu; bazısında Hz. Ali izin istemeye geldiğinde haberdar olduğu; bazısında ise, Hz. Fatıma itiraz için yanına geldiğinde haberdar olduğu, iddia edilmektedir… Bazısında ise, olayın halk arasında ağızdan ağıza yayılarak Peygamber’e ulaştığı…

    5- Faraza olayın doğru olduğunu kabul edersek, fıkhî ve ahlaki açıdan ortaya çıkan ciddi sorunları nasıl çözeceğiz?

    Hz. Ali, ne yaptı, Hz. Fatıma ne yaptı? Hz. Resulullah’ın (s.a.a) olay hakkındaki tutumu nasıldı?

    İddia şu: Hz. Ali Ebu Cehil’in kızına talip oluyor… Hz. Fatıma buna üzülüp rahatsız oluyor… Resulullah (s.a.a.) da bunun üzerine kızgın bir şekilde minbere çıkarak güya malum sözleri söylüyor ve…

    Böyle bir durumda oluşan sorulardan bazıları şunlardır:

    Acaba Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’nın üzerine evlenmesi ve ona kuma getirmesi caiz midir haram mıdır?

    Eğer haramsa Hz. Ali bunu biliyor ve bilerek harama mı düşüyordu, yoksa bu fiilin haram oluşundan habersiz miydi?

    Hz. Ali’nin İslam’ın gelişmesi ve Resulullah’ın yanındaki konumunu bilen hiç bir insaf ve izan sahibi, O’nun böyle bir harama bilerek yeltendiğini iddia edemez. Bu durumda geriye iki ihtimal kalıyor, ya gerçekten böyle bir haram söz konusu değil, ya da Hz. Ali bu fiilin haram oluşundan habersiz!

    İkinci ihtimali sıradan insanlara dahi isnat etmek akıl karı değilken, Resulullah’ın (s.a.a) ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali gibi bir şahsiyete isnat etmek mümkün müdür? Böyle bir şeyi yaptığını farz etsek bile, şeriatın haram kıldığı bir şeyi yaptığını düşünemeyiz. Zira o da Müslümanlardan birisi olarak Şeriatın izin verdiği dört eş ruhsatından yararlanmıştır. Eğer bu konuda ona ve Hz. Fatıma’ya yönelik özel bir hüküm söz konusu olduğunu düşünürsek, yine bunu da muhatapları olan kendileri herkesten önce bilmeleri gerekirdi. Bilmediklerine göre, demek ki böyle bir hüküm söz konusu değildir.

    Durum böyleyken Hz. Fatıma gibi risalet terbiyesinden geçen ve babasının getirdiği dinin hükümlerini herkesten daha iyi bilen, dünya ve cennet kadınlarının efendisi olan bir kimse, haberi duyar duymaz, üzüntü ve öfke içinde Resulullah’a (s.a.a) koşup kocasını şikâyete yeltenir mi? Hem de (hâşâ) Babasına saygısızlık sayılacak tabirlerle: “Kavmin senin kızların için öfkelenmediğini (onlara sahip çıkmadığını) düşünüyor. Baksana Ali Ebu Cehil’in kızını nikâhlamış (ve sen bir şey yapmıyorsun)!”… (Haşa, sümme haşa!)

    Belki okuyucularımız, şöyle diyebilirler: Bu eleştirilerin muhatabı, çok evliliği ilk eşin izni olmadan caiz görenlerdir; ama Sayın Karaman bunu caiz görmediği için bu eleştirilerin muhatabı değildir.

    Buna cevabımız şudur ki Karaman Hoca, ortaya attığı görüşe delil zikretmemiştir. Görüşüne bir tek şahit olarak bu rivayeti zikretmiştir ki rivayetin ne kadar tutarsız olduğunu buraya kadar zikrettiğimiz ve zikredeceğimiz deliller ortaya koymaktadır. Dolayısıyla başka sağlam deliller ortaya koymadığı müddetçe onun için de geçerlidir.

    6- Farz edelim ki haşa Hz. Ali böyle bir hatayı yaptı, peki Resulullah’ın bu rivayetlerde nakledilen tutum ve davranışları, söylediği sözler vs. bizzat kendi getirdiği dinin kurallarına, onun nurlu sünnetine ve bildiğimiz, tanıdığımız, Kur’an’ın övdüğü yüce ahlakına uyuyor mu? İnsanların mahramiyet ve haysiyetine herkesten daha çok önem veren Allah’ın Habib’inden Hz. Ali’nin farazî hatasına karşı böyle bir davranış içerisine girip de minbere çıkarak insanlara onu rezil etmesi, tarizde bulunması vs. beklenebilir mi? İlla bu yanlışa engel olmak istiyorduysa, bunu, Damadını çağırıp gizli bir şekilde, kimsenin haberi olmadan yapamaz mıydı? Neden insanların içinde bu şekilde onu küçük düşürmeye kalkışıyor haşa?! Bu, kebire günah olduğunu bildiğimiz gıybetin de bariz bir örneği değil mi?

    O rahmeten lil-alemin olan Efendiler Efendisi’nin kendisi: “Kim birisinin bir ayıbını görür de onu örter, saklı tutarsa, ölmüş birisini yeniden dirilten gibidir!” buyurmamış mıdır? (Sünen-i Ebi Davud, c.2, s. 288)

    Bu çelişkiyi fark eden İbn-i Hacer “Resulullah’ın (s.a.a) bir kimsenin ayıbını yüzüne vurması çok az olmuştur” dedikten sonra, dönüp şöyle mazeret üretiyor: “Ali’yi açıktan kınamasındaki sebep belki de Hz. Fatıma’yı fazlasıyla memnun etmesi içindi!!!” (Fethü’l-Bari, c.7, s.68)

    Ama gördüğünüz gibi, mızrak çuvala sığmıyor, minareyi çalan bu kez kılıfını uyduramamış maalesef!

    Evvela dediğimiz gibi Hz. Ali’ye yönelik bir suç, ayıp söz konusu değil. Saniyen faraza ki suçlu ve ayıplı olmuş olsun, peki bir mu’mini hoşnut etme pahasına (bu Hz. Fatıma bile olsa) bir diğer mu’mini (hele bu Hz. Ali gibi birisi olursa), rezil etmek, haysiyetini zedelemek, bu dinin neresinde ön görülmüştür? Bunu izah edebilecek akıl, feraset ve insaf sahibi birisi var mı? Sonra bu davranış, sırf Resulullah’ın (s.a.a) birisine olan sevgisinden dolayı getirdiği dinin kurallarını bizzat kendi eliyle ihlal ettiği sonucunu çıkarmaz mı? Hadi bir an öyle olduğunu farz edelim, peki Hz. Ali’ye Resulullah’ın (s.a.a) sevgisi az mıydı?

    7- Bu rivayet Şeriat-i Mukaddese’nin ahkâmıyla, Resulullah’ın (s.a.a) siret ve sünnetiyle ve yüce ahlakıyla çeliştiği gibi, Şia ve Sünni’nin müştereken naklettiği Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın evlilikleriyle ilgili hadislerle de çelişmektedir. Zira bu hadislerde Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’yla evlenmesinin bizzat Allah tarafından murad edildiği ve nikâhlarının semada Hak eliyle ve meleklerin şahitliğiyle kıyıldıktan sonra yerde de Resulullah tarafından kıyılması emredildiği vurgulanmaktadır. Durum bu iken, Hz. Fatıma’ya ve dolayısıyla Resulullah’a (s.a.a) eziyet edecek birisi, nasıl olur da Allah tarafından böyle bir evliliğe layık görülebilir? Haşa Hak Teala’nın bundan haberi yok muydu?

    8- Bu rivayetin yalan ve kuru bir iftiradan ibaret olduğunu gösteren bir diğer delil ise, Hz. Ali’nin hayatı ve siretidir. Çünkü küçücük bir çocukken Resulullah’ın (s.a.a) eline verilip eğitilen ve adım adım risalet terbiyesinden geçen Hz. Ali gibi birisinin, hayatı boyunca Resulullah’a (s.a.a) karşı herhangi bir muhalefetini gören bilen var mıdır ki bu da onlardan birisi olsun?

    9- Ayrıca bu bahsedilen Ebu Cehil’in kızı, Müslüman mıydı, kâfir miydi? Eğer henüz kâfir idiyse, Hz. Ali’nin, babası gibi müşrik olan birisiyle evlenmek istemesi hangi akılla izah edilebilir? Kur’an, iman etmedikçe, müşrik ile evlenmenin caiz olmadığını açık bir şekilde beyan etmemiş miydi? (Bakara, 221) Hz. Ali gibi birisinin bu kadar açık bir ayeti bilmemesi mümkün mü?

    Yok, o zaman Ebu Cehil’in kızı Müslüman olmuştu derseniz, o zaman da şu sorunun cevabını vermeniz gerekir ki müşrik olan bir babanın suçuna Müslüman olmuş bir evladı neden ortak sayılıyor? Hem de bizzat Resulullah tarafından… İslam, kimse kimsenin vebalini almaz buyurmuyor mu? “Allah’ın Resulü’nün kızıyla, Allah’ın düşmanının kızı bir araya getirilemez” tabiri, Müslüman olmuş bir kimseyi babasından dolayı tahkir etme ve bir nevi sorumlu tutma değil de nedir? Bunu duyan o Müslüman kızın ne hallere düştüğünü bir an tasavvur edin, sonra dönüp Rahmeten lil-alemin’den böyle bir davranış sadır olabilir mi diye kendi vicdanınıza bir sorun? Bakın vicdanınız böyle bir şeyi kabul etmeye el veriyor mu?!

    Ayrıca Resulullah’ın (s.a.a) kendisi en azından evlendiği sırada Allah’ın düşmanı olan Ebu Süfyan’ın kızıyla evlenmedi mi? Yahudilerin reisi Hay bin Ahtap, Müslümanlara karşı yaptıkları savaşta öldürüldüğünde Resulullah onun kızı Safiye ile evlenmedi mi?

    10- Rivayetin bazı versiyonlarında Resulullah’ın (s.a.a) şu cümleyi eklediği de yer almıştır: “Ben Allah’ın bir helalini haram veya bir haramını helal kılmıyorum. Ama vallahi Allah’ın Resulü’nün kızıyla düşmanının kızı asla bir araya toplanamaz. (Bir nakilde ise) böyle bir şeye asla izin veremem, asla izin veremem!” tabiri geçiyor. Bu açık bir çelişki değil mi? Bir taraftan “Allah’ın helal kıldığını haram kılmam” derken, diğer taraftan helal olan bir şeye izin vermiyor. Üstüne üstlük bunu yapmak isteyeni el alem içinde rezil rüsva ediyor!!! Haşa, sümme haşa…

    11- Ayrıca rivayetin çeşitli senetlerinde Ehl-i Sünnet’in rical âlimlerinin bile taz’if edip kötülediği ve itibar etmediği raviler vardır ki onları artık tek tek ele alıp incelemeye gerek görmüyoruz.

    Ayrıca bize göre bu rivayetin uydurulmasında başrolü oynayan Al-i Zübeyr’dir. Çünkü bu rivayetlerde mihver isimler şunlardır:

    Abdullah bin Zübeyr;

    Ürve bin Zübeyr;

    Abdullah bin Zübeyr’in en yakın adamlarından olan ve onunla birlikte Mescidü’l-Haram’da öldürülen, aynı zamanda Haricilerden olan Misver bin Mahreme;

    Abdullah bin Zübeyr’in kadısı ve müezzini olan Abdullah bin Ebi Melike;

    Ürve bin Zübeyr’in yakın arkadaşı olan ve Mecsid’de onunla birlikte oturup Hz. Ali’nin aleyhinde konuşan Zuhri;

    Zuhri’nin arkadaşı ve ravisi olan Şuayb bin Raşid;

    Ve Şuayb’ın yakın arkadaşı ve ravisi olan Ebu’l-Yeman…

    Görüldüğü gibi bunların her biri zincir halkaları misali birbirlerini tamamlamaktadırlar. Hepsinin de başı imamları Abdullah bin Zübeyr’dir ki onun Ehlibeyt’e, özellikle Hz. Ali’ye karşı düşmanlığı dillere destandır ki Hz. Ali’ye karşı yapılan Cemel savaşında başrolü oynamıştır.

    Rivayetlerin senetleri üzerinde bundan fazla durmaya gerek görmüyor ve diyoruz ki, hatta eğer rivayetlerin senetlerinde herhangi bir problem olmasaydı dahi yukarıda ancak bir kısmını saydığımız gerekçelerden dolayı bu rivayeti akıl, insaf ve izan sahibi bir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir. Ve zannı galip odur ki bu rivayetlerin birçok nakline iliştirilerek nakledilen “Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır. Onu hoşnut eden beni hoşnut eder; onu inciten beni incitmiş olur” hadisini asıl mecrasından saptırıp, hadisin şamil olduğu kimseleri unutturmak, ya da en azından “Hz. Ali’nin de onlarla bir farkı yoktur” diyebilmek ve insanların gözünü boyayabilmek için, söz konusu hadisi de bu uydurma olaya iliştirmeye çalışmışlardır. Ama güneşi balçıkla sıvamak mümkün mü?!!...

    Nitekim birçok Sünni kaynakta “Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır. Onu hoşnut eden beni hoşnut eder; onu inciten beni incitmiş olur” hadisi söz konusu ilaveden yoksun olarak nakledilmiştir. Örneğin şu adreslere bakılabilir: El-İsabe (İbn-i Hacer), c.4, s.378, Sünen-i Beyhaki, c.7, s.64, c.10, s.201, Mişkatü’l-Mesabih, c.3, s.1732, Feyzü’l-Kadir, c.4, s. 241.

    [color=rgb(255, 0, 0)]Musa AYDIN[/color]

    #2
    Ynt: HZ. EMİRÜ’L-MU’MİNİN ALİ (A.S) İLE İLGİLİ BİR İFTİRA’NIN CEVABI

    cevap: imam Ali a.s Ebu Cehlin kızına elçilik yaptımı?

    Yorum


      #3
      Ynt: HZ. EMİRÜ’L-MU’MİNİN ALİ (A.S) İLE İLGİLİ BİR İFTİRA’NIN CEVABI

      [quote author=Elmeddin link=topic=23205.msg150010#msg150010 date=1336301345]
      cevap: imam Ali a.s Ebu Cehlin kızına elçilik yaptımı?
      [/quote]

      Allah razı olsun gardaş...

      Yorum


        #4
        Ynt: HZ. EMİRÜ’L-MU’MİNİN ALİ (A.S) İLE İLGİLİ BİR İFTİRA’NIN CEVABI

        cümlemizden abi

        Yorum


          #5
          Ynt: HZ. EMİRÜ’L-MU’MİNİN ALİ (A.S) İLE İLGİLİ BİR İFTİRA’NIN CEVABI

          Musa Aydın hocama teşekkürler ediyorum.
          Tanrı "Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız," dedi. Yeremya 29:13

          Yorum

          YUKARI ÇIK
          Çalışıyor...
          X