Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Bizim Feryadımız, Mahrumların ve Yalın Ayaklıların Feryadıdır!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Bizim Feryadımız, Mahrumların ve Yalın Ayaklıların Feryadıdır!

    Bizim Feryadımız, Mahrumların ve Yalın Ayaklıların
    Feryadıdır!
    "Bugün, bizinim müşrik ve kâfirlerden uzak olduğumuzu ve
    onlarla hiçbir ilgimizin bulunmadığını ilan ederek, feryad' etmemiz,
    zalimlerin zulmüne karşı bir feryad'dır...
    Bu feryad, Doğu ve Batı saldırganlarının ve özellikle de,
    Amerika'nın elinden canı yanmış ve 'evi-vatanı' ve bütün kaynakları
    yağmalanmış bir ümmetin feryadıdır!...
    Bizim bu feryadımız, zulüm ve baskı altındaki Afganistan
    müslümanlarının feryadıdır..."; "Bizim feryadımız, aynı zamanda Afrikalı
    müslüman halkın da feryadıdır. Afrikalı o din kardeşlerimiz ki, sırf siyah
    derili oldukları için, ırkçı kültür ve zorbalığın kırbaçları altında
    inlemektedirler...
    Bizim, müşrik ve kâfirlerle hiçbir münasebetimizin olmadığını
    ifade eden feryadımız, Doğu ve Batı süper güçlerinin ve özellikle de
    Amerika ve İsrail'in kendilerine göz diktiği, tüm kaynaklarını yağmaladığı,
    uşaklarını onların başına yöneticiler olarak diktiği, binlerce kilometre
    mesafeden onların topraklarına savaş tohumları ektiği ve ülkelerinin kara
    ve deniz sınırlarını işgal ettiği Lübnan, Filistin ve sair millet ve ülkelerin
    de feryadıdır!...
    Bizim bu feryadımız; Amerika'nın 'fir'avn'lığına ve sultacılığına
    artık tahammül edemeyen; 'nefret' çığlıklarının ebediyyen göğüslerinde
    mahpus kalmasına rıza göstermeyen, hür yaşamak, hür kalmak isteyen ve
    feryad ederek tüm nesillere örnek olmak isteyen bütün milletlerin
    feryadıdır!
    Bizim, müşrik ve kâfirlerle hiçbir münasebetimizin olmadığını
    ifade eden bu feryadımız; inancımızı, haysiyet ve namusumuzu savunmaya
    yönelik bir feryaddır!.. Kaynaklarımızı, servetlerimizi ve ülkemizin
    varlığını koruma feryadıdır. Bu feryad, küfür ve nifak hançerinin,
    kalplerini parçaladığı milletlerin feryadıdır!...
    Bizim bu feryadımız; alın terlerinin ve zahmetlerinin ürünü olan
    kaynakları, uluslararası korsanlar ve hırsızlar tarafından yağmalanan
    yoksul ve yoksun açların-mahrumların ve yalınayaklıların feryadıdır! Bu
    uluslararası korsanlar ve hırsızlar, yaptıkları işlere bir de 'kılıf uydurarak,
    yoksul halkı-çiftçileri-işçileri ve zahmetkeşleri daha çok sömürmek ve
    onların en küçük bir hakka bile sahip olmalarını önlemek için
    'kapitalizm'-'sosyalizm'- ve 'komünizm' gibi ekonomik ve siyasî sistemler
    oluşturmuşlardır!...
    Bizim bu feryadımız; bütün küfür ve istikbarın, O'nun ölümünü
    sabırsızlıkla beklediği bir ümmetin feryadıdır!.. Küfür ve istikbarın bütün
    oklarını-kılıçlarını ve mızraklarını Kur'an'ına ve muazzam ma'sumluğuna
    doğru çevirdiği bir ümmetin feryadıdır, bu feryad!...
    Ama, heyhat ki;.. Ümmet-i Muhammed, 'Aşura Kevseri'ni kana
    kana içenler ve sâlihlerin 'verasetini' bekleyenler; 'ölüme benzeyen' bir
    zillete ve Doğu ile Batı'nın esaretine 'boyun eğmiş' bulunmaktadırlar!...
    Heyhat olsun, Humeynî'ye..; Eğer müşrik-kâfir ve canavar
    tabiatlıların Kur'an'a, Resul-ü Ekrem'in emanetine, Ümmet-i
    Muhammed'e ve İbrahim-i Hanif’in ta'kipçilerine olan saldırıları
    karşısında suskun durup, müslümanların 'zillet içinde' çırpınmasına göz
    yumarsa!...
    Ben, bu naçiz 'kanımı' ve 'canımı', müslümanları ve hakkı
    savunma 'farzını' yerine getirmek için 'amade' kılmış bulunmaktayım ve
    muazzam 'şehadet feyzini' beklemekteyim!.
    Güçlüler, süper güçler ve onların uşakları şunu iyi bilsinler ki,
    'Humeynî'; 'tek başına' bile kalsa, küfür-zulüm ve putperestlikle
    mücadele yolu olan kendi yolundan asla sapmayacak; bu yola devam
    edecek ve İslam Dünyası'nın 'fedaileriyle birlikte', diktatörlerin pençesi
    altında inim İnim inleyenlerle birlikte, 'Dünya-yiyiclerinin' ve onların
    zalim uşaklarının rahat bir 'uyku' uyumalarına asla 'izin'
    vermeyecektir!... " Sahife-i Nur: 20/112-114;... (İmam Humeynî (ra)), 1987 yılı (katliam öncesi) HaccMesajı'ndan;... Bakınız; Mekke Amerika'nın Pençesinde sahife: 22-25;...);... Ayrıca;
    İmam-ı Aziz'in (ra), şu nuranî-azâmetli sözlerine kulak verelim:
    "...Ben, verdiği bir karardan sonra boş söz söyleyip oturan insanlardan
    değilim; ben, peşin-peşin yola düşerim!.. İslam'ın maslahatı, bir söz söylememi
    gerektiriyorsa, söylerim ve peşinen yola düşerim. Allah-u Teala'ya hamd olsun, hiçbir
    şeyden korkmuyorum. Allah'a yemin olsun ki, şimdiye kadar hiçbir şeyden
    korkmadım. Beni götürdükleri gün bile, onlar korkuyorlardı, ben onları, 'korkmayın!'
    diye teselli ediyordum.../..." (Hatt-ı İmam: 1/65);...

    #2
    Dünya Müslüman ve Mustaz'afları, Kendi Haklarını Alabilmek İçin Kıyam Etmelidirl

    Dünya Müslüman ve Mustaz'afları, Kendi Haklarını
    Alabilmek İçin Kıyam Etmelidirler

    Bütün dünya müslüman ve mustaz'aflarına vasiyet ediyorum ki,
    kendi yerlerinde oturup ülkelerindeki hakim ve idarecilerinden veya dış
    güçlerden, kendileri için 'istiklal ve hürriyet' hediye getireceklerini
    beklemesinler. Dünyayı sömüren büyük süper güçlerin, tüm islam ülkeleri
    ile diğer küçük devletleri kendi hakimiyeti altına aldıkları şu son yüzyılda,
    bu ülkelere hakim olan devletlerden hiçbirinin, kendi milletlerinin refah,
    istiklal ve özgürlüğü için çalışmadığını, ya bizzat müşahede etmiş yada
    sahih tarihî kaynaklardan öğrenmiş bulunmaktayız. Onların büyük birçoğunluğu,
    ya bizzat kendileri, kendi milletlerine zulüm dolu ve boğucu bir istibdad dönemi
    yaşatmış, yaptıkları her şeyi de sadece ya kendi şahsî ve cemaatlerinin menfaatleri
    ya da 'müreffeh' ve üst tabakadan kimselerin refahı için yapmışlardır...

    Çer-çöp ve hasırdan evlerde yaşayan mazlum halk tabakası ise;
    hayatın tüm ni'metlerinden, su-ekmek ve cüz'î bir azıktan bile mahrum
    kalmış ve bu zavallıları müreffeh ve ayyaş kesimin menfaatleri için
    çalıştırmaktadırlar; ya da süper güçlerin kuklası olup kendi ülke ve
    milletlerini bağımlı kılabilmek için, ellerinden geleni yapmakta ve
    muhtelif hilelerle ülkeyi doğu ve batı için bir 'pazar' haline getirerek,
    onların menfaatlerini temin etmeye çalışmaktadırlar. Böylece de, milletleri
    geri bırakmakta ve sadece birer 'tüketim ülkesi' haline getirmektedirler. Şu
    anda da, aynı planlarla hareket etmektedirler...

    Ey dünya mustaz'afları! Ey İslam ülkeleri ve dünya
    müslümanları!... 'Ayağa kalkınız!' ve kendi haklarınızı 'geri alınız!'...
    Süper güçler ve onların kuklalarının propaganda yaygaralarından
    korkmayınız! Tüm emeklerinizi sizin ve aziz İslam'ın düşmanlarına
    takdim eden şu cinayetkâr idarecileri, kendi ülkenizden 'dışarı' atınız!
    Hepiniz (sizler ve İslam'a bağlı hizmet ehli kimseler), İslam'ın iftihar dolu
    bayrağı altında toplanıp İslam ve dünya mahrumlarının düşmanlarına
    karşı 'müdafaa' vererek, 'özgür' ve 'müstakil' cumhuriyetlerden
    müteşekkil bir 'İslamî Devlet' oluşturmaya çalışın! Ancak, böyle bir
    devletin oluşturulmasıyla, dünya müstekbirlerini kendi yerlerine
    'oturtabilir' ve tüm dünya mustaz'aflarını yeryüzünün 'İmamet ve
    Veraset' makamına ulaştırabilirsiniz. Allah-u Teala (cc) 'nın va'dettiği o
    günü, görmek ümidiyle!... "( Siyasî Vasiyetname: 96-97.)

    Yorum


      #3
      Ynt: Dünya Müslüman ve Mustaz'afları, Kendi Haklarını Alabilmek İçin Kıyam Etmelidirl

      Rejimin Hilelerinden Biri de İslamî Üniversitiyi Tesis Etmesidir!
      “Siz,bu beyefendilerin İslamî üniversite açmak istemelerini,bunların İslam’la barış yaptığına yorumlamayın!...Bu konu;Emir’el Mü’minin’in (as)karşısında, Kur’an’ın mızraklara takılmasına benzemektedir.Muaviye,Kur’an harbesiyle Emir’el Müminin’i yendi.Kur’an’ı alet etti;yoksa,birkaç saat içerisinde,Ben-i Ümeyye’den bir iz dahi kalmayacaktı!...Lâkin,Kur’an’ı getirerek;’Biz Müslüman,siz de Müslüman!Eşhedü en lailahe illallah;işte bu da Kur’an!’dediklerinde,bu betbaht ahmaklar olan:Kutsal ahmak olup da İmam’ı tanımayan bu Hâriciler;Hz Emir,her ne kadar Sabırlı olun!dediyse de,!Hayır,hayır…Kur’an Allah’ın hükmüdür;Böyle şey olmaz!’diyerek,hatta…Hz.Ali’yi,dosları-yardımcıları(olan Haricîler);Onların(Ben-i Ümeyye’nin)Kur’an’ı mızraklara takarak,’Sizinle bizim aramızda Allah’ın hükmü olan Kur’anhüküm vermelidir!’sözlerine aldatarak,öldürmek(bile)istediler…
      …(Böylece,Hz.Ali’yi sulha mecbur bıraktılar.Ve Ben-i Ümeyye),..Kur7an ile,İslam’ı yendiler…
      …Lâkin(şimdi uyanık)İslam milleti vardır;İslam milleti yine canlıdır-dipdiridir;yeniden canlanmaya başlamıştır.’Barekellahu fikum’.İslam milleti,artık uyandı,(gafil-gafil) oturmayacaktır.Eğer,ben bile dönüş yapsam,İslam milleti,asla(bu kıyam yolundan)geriye dönüş yapmayacaktır…”(Sahife-i Nur:1/74;…)

      Yorum


        #4
        "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

        "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

        İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei Tahran'da düzenlenen bir konferansa katılan misafirlere hitaben

        İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei Tahran'da düzenlenen bir konferansa katılan misafirlere hitaben yaptığı konuşmada "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır" dedi.
        İmam Hamenei, emperyalistlerin ve onlarırn hizmetinde olan birtakım bölgesel güçlerin müslümanlar arasında mezhep çatışması kışkırtıcılığı yaptığına dikkat çekerek müslüman alim ve aydınların sorumluluk bilinciyle hareket ederek bu tuzakları etkisiz hale getirmeye çağırdı.
        İmam Hamenei, Irak, Afganistan, Pakistan ve Lübnan’da Müslümanlar arasında fitne çıkarılmak istendiğine dikkat çekerek “İhtilaf çıkarma peşinde olanlar Şii ve Suni değillerdir. Amerika ve İsrail istihbarat birimleri, ihtilaf çıkararak ve aşırı uçları kullanarak Irak’taki ihtilafları çıkarıyorlar." dedi.
        İmam Hamanei, İslam İnkılabı'nın bir "Şii İnkılabı" değil, "Kur'an İnkılabı" olduğunu vurgulayarak “İran İslam İnkılâbı zafere ulaştıktan sonra, Amerika yeni bir yöntem seçerek, İran’da gerçekleşen bu inkılâbı bir Şii devrimi olarak tanıtmaya çalıştı. Oysa bizim inkılâbımız, İslam’a ve Kurân’a dayalı idi. En büyük iftiharı, tevhidin İslami değerlerini taşıyan bayrağını yüceltmesi, İlahi ahkâmı ve İslam’ın manevi değerlerini tanıtmasıydı. Şimdiye kadar bu konuda başarılı da oldu.” dedi.

        Yorum


          #5
          : "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

          kardeş bu alıntı yazılarınızın kaynağını da belirtseniz,?

          mesela bu konuşmayı İmam hangi tarihte ve hangi misafirlere yönelik yapmıştır.. biz inanmıyor değiliz bu sözler şüphesiz İmamın mübarek dilinden çıkmış hikmet dolu ifadelerdir..

          biz sizden gelen cevabı beklemeden bakın bu yazının kime ve hangi anlamda söylendiğini söyleyelim.. ve şunu peşinen diyelim ki İmamı anladığımızı göstermesine bir delil olması bakımından, bu yorumlarımızı, yazıyı ilk kez gördüğümüzü ve nerede hangi misafirlere karşı yaptığını bilmeden yapmaktayız..

          Masum İmamlarımız kuru naklin yanlış olacağını, böyle akılsız insanların, İmamların sözlerini anlamayacak kadar akılsızların kınanmayı hak ettiklerini ifade etmektedirler..

          Akıl çok önemlidir..biz de onu kullanıyoruz inşaAllah..

          Örneğin bu yazı nerede kim için söylendiği bilinmezse asla anlaşılmayacak ve İmamın kastettiği amaç gerçekleşmediği gibi yanlış aksettirilmesi durumunda tam amacın tam tersine hizmet edecektir. burası kesindir..

          İmam bu konuşmayı dış ülkelerden gelen sünni önderlere bilginlere karşı yapmıştır ve yazının vahdet amacı vardır..

          yazının anlamı şudur: İrandaki devrim sizin batılı ajanların size anlattığı gibi, sünniliğe karşı ve onunla rekabet için kurulmuş bir yapı değildir.. Hedefte sizler yoksunuz. İslam düşmanı büyk şeytan abd devrimin bu kendilerine yönelmiş hedefini sizlere yöneltmekte ve kendileriyle devrim arasında sizi maşa olarak kullanmaya çalışmaktadırlar..

          İran devrimi mezhebi bir devrim değildir. Siz düşünüyorsunuz ki şia bir mezheptir. ve sünniliğin zıttıdır. Hayır böyle değildir. Şia İslamın kendisidir.. ve temeldir. Biz şiayı dinin ve Kur'an'ın değişmeden günümüze taşınmış şeklinde diyoruz. Sünnilik bu anlamda şiaya yakınlaştığı sürece İslama yakın olacak şiaya muhalefet ettiği oranda gerçek İslama muhalefet etmiş olacaktır. Sakın kendinizi bu şii/Kur'an/yaşayan İmam Mehdi a.f.'in devriminden müstağni uzak görmeyin. Bu devrimi mezhebi bir çıkış ve sünniliğe karşı olduğunu düşünmeyin. Şia devriminin gerçen hedefi dünyada şiaya en yakın sünnilik değil, tüm müslümanları köleleştirmek hedefinde olan dünya istikbarıdır.. bu konuda bizim karşımızda değil yanımızda yer almalısınız. Bizi bir mezhebi devrim görür karşımızda yer alırsanız bunun size de bize de yararı olmayacak tersine sizi kandırmaya çalışan dünya büyük şeytanının amacı gerçekleşecektir..

          İmamın kastı ve içindekiler bunlardır..

          eğer bu sözleri şöyle anlarsak İmamın böyle demeyeceği açıktır:

          bu devrim şii değildir, devrimin şia diye bir mezhebi yoktur. devrim şia ile sünniliği eşit görür. sünniliğin ilkeleri fıkhi itikadi görüşlerine göre anayasa yapılmaktadır. sünnilik ya da şiilik devrimin prensiplerinde birbirine üstün olmayıp eşit etkiye sahiptirler..

          evet bunlar değildir İmam Hameneinin kastettikleri.. ÇÜnkü ne devletin yapısı ne inkılap yasaları ne de hedefleri böyle değildir bu konu hiç tartışılmaz bile.. mesela Anayasanın hiç bir maddesi sünniliği geliştirecek ve yayacak bir madde içermezken şiayı geliştirme ve açıkça yayma amacı açıkça okunmaktadır...

          Yorum


            #6
            : "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

            anayasada mezhebimiz caferiliktir diye geçer.

            Yorum


              #7
              : "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

              Kanun açısından rehberlik

              İran İslam cumhuriyeti anayasasında rehberlikle ilgili maddeler:

              Madde 2: İslam cumhuriyeti.
              Madde 5: Adil ve takvalı Velayet-i fakih.
              Madde 57: İslam cumhuriyetinde egemen olan erkler.
              Madde 60: Yürütme erki.
              Madde 91: Anayasayı kollama ve koruma konseyi.
              Madde 107: Rehberin bilgelerce seçilmesi.
              Madde 109: Rehberin şartları ve özellikleri.
              Madde 110: Rehberin görev ve yetkileri.
              Madde 111: Rehberin vefatı, görevden ayrılması veya azledilmesi.
              Madde 112: Nizamın maslahatını belirleme kurumu.
              Madde 113: Cumhurbaşkanı.
              Madde 131: Cumhurbaşkanının vefatı, azledilmesi veya istifa etmesi.
              Madde 142: Rehberin, cumhurbaşkanının ve yetkililerin mal varlığı.
              Madde 157: Yargı erki başkanı.
              Madde 175: İran İslam cumhuriyeti radyo televizyon kurumu.
              Madde 177: Anayasayı gözden geçirme.

              Madde 2:
              İslam cumhuriyeti aşağıda belirlenen;
              1. Yegâne Allah’a ( Lailahaillallah ) ve O’nun hâkimiyeti ve şeriatı’nın O’na mahsus olduğuna ve O’nun emirlerine teslim olmaya,
              2. İlahi vahiy ve onun yasaların beyanında temelli rol ifa ettiğine,
              3. Mead ve onun insanların yüce Allah’a doğru erdemlilik sürecindeki yapıcı rolüne,
              4. Yaradılış ve şeriatte Allah’ın adaletine,
              5. İmamet ve sürekli rehberlik ve onun İslam inkılâbının sürekliliğindeki temelli rolüne,
              6. İnsanların kerameti ve yüce değerine ve onun yüce Allah’a karşı sorumluluk çerçevesinde özgürlüğüne ki bu sorumluluk:
              a. Kitap ve masumların (sa) sünnetine göre tüm şartlara sahip olan fakihlerin sürekli içtihadı,
              b. Modern beşeri bilim, teknoloji ve deneyimlerden yararlanmak ve gelişmesi için çalışmak,
              c. Her türlü zalimliği, zulme boyun eğmeyi ve sultacılığı ve sultacılığa boyun eğmeyi reddetmekten ibarettir.
              İlkelere iman ederek eşitlik, adalet, siyasi ve iktisadi ve sosyal ve kültürel bağımsızlığı ve milli dayanışmayı temin eder.

              Madde 5:
              Hz. Veli-yi Asr (sa)’in gaybeti döneminde İran İslam cumhuriyetinde Velayet-i Emr ve ümmetin imameti adil, takvalı, çağının gereğini bilen, cesur, yönetici ve tedbirci fakihin boyunadır ki 107. maddeye göre bu sorumluluğu üstlenir.

              Madde 57:
              İran İslam cumhuriyetinde egemen olan erkler yasama erki, yürütme erke ve yargı erkinden ibarettir ve bu yasanın sonraki maddelerine göre velayet-i mutlakı emr ve ümmetin imametinin gözetimi altında görevlerini yürütür. Bu erkler birbirinden bağımsızdır.

              Madde 60:
              Yürütme erkinin görevleri bu yasada doğrudan rehbere devredilenlerin dışında cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulunca yürütülür.

              Madde 91:
              İslam ahkâmı ve anayasanın, İslami şura meclisinin kararlarının onlara aykırılık arz etmemesi bakımından korunmaları amacıyla, anayasayı kollama ve koruma konseyi adında bir konsey aşağıda belirlenen üyelerle kurulur:
              1. Adil ve çağının gereğini ve güncel meseleleri bilen fakihlerden 6 kişi. Bu üyeleri seçmek rehberin görevidir.
              2. Çeşitli hukuk alanlarında uzman olan 6 kişi ki bunlar da yargı erki başkanı tarafından İslami şura meclisine sunulan Müslüman hukukçular arasından ve meclis tarafından seçilir.

              Madde 107:
              Evrensel İslam inkılâbının büyük lideri ve saygıdeğer taklid mercii ve İran İslam cumhuriyetinin kurucusu ki halkın ezici çoğunluğu tarafından mercilik ve rehber olarak tanınan ve benimsenen Hz. Ayetullah-ıl-Uzma imam Humeyni (ra)’ten sonra rehberi belirlemek, halkın seçtiği bilgelerin görevidir.
              Rehberlik bilgeleri 5. ve 109. maddelerde belirtilen şartlara sahip olan tüm fakihlerin hakkında araştırma ve istişarede bulunur ve ne zaman onlardan birinin â’lem, ahkâmı ve fıkhi veya siyasi veya sosyal meseleleri iyi bilen veya halk tarafından benimsenen veya 109. maddede belirtilen özelliklerden birinde seçkin konumu olduğuna kanaat getirecek olursa onu rehber olarak seçer ve aksi takdirde onlardan birini rehber olarak seçer ve ilan ederler. Bilgelerin seçtiği rehber, Velayet-i Emr olup, bu konumdan doğan tüm sorumlulukları üstlenir.
              Rehber, yasalar karşısında ülkenin diğer fertleri ile eşittir.

              Madde 109:
              Rehberin şartları ve özellikleri:
              1. Çeşitli fıkhi konularda fetva verebilecek ilmi salahiyete sahip olmak,
              2. İslam ümmetinin rehberliğini üstlenmek için gereken adalet ve takvaya sahip olmak,
              3. Doğru siyasi ve sosyal bakış açısına sahip olmak, tedbirli, cesaretli ve rehberlik için yeterli yöneticilik ve güç özelliğine sahip olmak.
              Yukarıda belirlenen şartlara sahip olanların sayısı birden fazla ise fıkhi ve siyasi bakışı daha güçlü olan önceliklidir.

              Madde 110:
              Rehberin görev ve yetkileri:
              1. Nizamın maslahatını belirleme kurumu ile istişarede bulunduktan sonra İran İslam cumhuriyetinin genel politikalarını belirlemek,
              2. Nizamın genel politikalarının iyi bir şekilde uygulanmasını gözetlemek,
              3. Referandum kararı vermek,
              4. Silahlı kuvvetlerin başkomutanlığını üstlenmek,
              5. Savaş ve barış ilanı etmek ve güçleri seferber etmek,
              6. Aşağıda belirlenen görevlere atama yapmak, azletmek ve istifalarını kabul etmek:
              a. Anayasayı kollama ve koruma konseyinin fakih üyeleri,
              b. Yargı erkinin en yüksek yetkilisi,
              c. İran İslam cumhuriyeti radyo televizyon kurumu başkanı,
              d. Genelkurmay başkanı,
              e. İslam inkılâbı muhafızlar ordusu başkomutanı,
              f. Askeri ve güvenlik güçlerinin üst düzey komutanları,
              7. Üçlü erkin ihtilaflarını gidermek ve ilişkilerini düzenlemek
              8. Normal şekilde çözümlenemeyen nizamın sorunlarını nizamın maslahatını belirleme kurumu aracılığı ile çözümlemek,
              9. Halkın seçmesinden sonra, cumhurbaşkanlığı görevini onaylamak. Cumhurbaşkanlığı adaylarının bu yasada belirtilen şartlara sahip olma bakımından salahiyetleri seçimlerden önce anayasayı kollama ve koruma konseyi ve ilk dönemde rehberce onaylanması gerekir.
              10. Cumhurbaşkanını ülkenin maslahatını gözeterek ve Yargıtay’ın cumhurbaşkanının yasal görevinden saptığına dair kararı veya İslami şura meclisinin 89. maddeye göre kifayetsizliğine karar vermesini dikkate alarak azletmek.
              11. Yargı erki başkanının önerisi ve İslami ilkeler çerçevesinde mahkûmları affetmek veya cezalarını hafifletmek.
              Rehber bazı görev ve yetkililerini başkalarına devredebilir.

              Madde 111:
              Eğer rehber yasal görevlerini yerine getirmekten aciz kalır veya 5. ve 109. maddelerde belirtilen şartlardan birinden yoksun kalacak olur veya baştan bazı şartlara sahip olmadığı anlaşılırsa, görevinden alınır.
              Bu durumu tespit etme yetkisi 108. maddede belirtilen söz konunu bilgelerin boynunadır. Rehberin vefat etmesi veya görevden çekilmesi veya azledilmesi durumunda bilgelerin en kısa zamanda yeni rehberi belirlemek ve ilan etmekle görevlidir. Yeni rehber belirleninceye dek cumhurbaşkanı, yargı erki başkanı ve nizamın maslahatını belirleme kurumunun seçtiği anayasayı kollama ve koruma konseyinden bir fakihten oluşan bir konsey, geçici olarak tüm rehberlik görevlerini üstlenir ve eğer bu süre içinde onlardan her hangi birisi her hangi bir nedenden ötürü görevini yerine getiremeyecek olursa nizamın maslahatını belirleme kurumunun kararı ve fakihlerin çoğunluğu korunmak kaydıyla bir başkası konseyde onun yerini alır.
              Bu konsey 110. maddenin 1,3,5,10. fıkraları ve 6. fıkranın ‘d’, ‘h’ ve ‘v’ bölümlerinde kaydedilen görevleri, nizamın maslahatını belirleme kurumu üyelerinin dörtte üçünün onayının ardından, yerine getirir.
              Eğer rehber hastalık veya her hangi bir olaydan ötürü geçici olarak rehberlik görevini yerine getiremeyecek olursa, bu süre içinde bu madde içinde sözü edilen konsey onun görevini üstlenir.

              Madde 112:
              Nizamın maslahatını belirleme kurumu, İslami şura meclisinin kararlarının anayasayı kollama ve koruma konseyi şeriate veya anayasaya aykırı bulduğu durumlarda ve meclisin de nizamın maslahatını gözeterek anayasayı kollama ve koruma konseyinin isteğini karşılamadığı durumunda ve rehberin talepte bulunduğu durumlarda istişare vermek ve bu yasada belirlenen diğer görevlerini yerine getirmek üzere rehberin emri ile kurulur.
              Bu kurumun daimi ve değişken üyelerini rehber belirler.
              Kurumla ilgili kurallar üyelerce hazırlanıp rehberin onayına sunulur.

              Madde 113:
              Rehberden sonra cumhurbaşkanı ülkenin en üst düzey resmi yetkilisidir ve doğrudan rehberle ilgili görevlerin dışında yürütme erki başkanlığı ve anayasayı uygulamaktan sorumludur.

              Madde 131:
              Cumhurbaşkanının vefatı, azledilmesi, istifası, iki aydan fazla süren yokluğu veya hastalığı durumunda veya cumhurbaşkanlığı görev süresinin bitmesine karşın yeni cumhurbaşkanının bazı engeller yüzünden seçilememesi durumunda veya buna benzer durumlarda, cumhurbaşkanlığı birinci yardımcısı rehberin onayı ile cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarını üstlenir ve meclis başkanı, yargı erki başkanı ve cumhurbaşkanı birinci yardımcısından oluşan bir konsey, en geç 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanının seçilmesi için gereken tedbirleri alması gerekir.
              Cumhurbaşkanı birinci yardımcısının vefat etmesi veya başka durumların görevini yerine getirmesini engellemesi durumunda veya cumhurbaşkanı birinci yardımcısının olmaması durumunda rehber bir başkasını onun yerine ataması gerekir.

              Madde 142:
              Rehberin, cumhurbaşkanının, cumhurbaşkanı yardımcılarının, bakanların ve eşlerinin ve çocuklarının görevden önce ve sonra mal varlıkları haksız yere artmadığını belirlemek için yargı erki başkanınca araştırılır.

              Madde 157:
              Yargı erkinin tüm yargı, idari ve icra işlerindeki sorumluluklarını yerine getirmek üzere rehber, yargı işinin ehli olan adil, yönetici ve tedbirci bir müçtehidi 5 yıllık bir süre için yargı erki başkanı olarak atar ki yargı erkinin en üst düzey yetkilisidir.

              Madde 175:
              İran İslam cumhuriyeti radyo televizyon kurumunda ifade özgürlüğü ve düşüncelerin yayını, İslami ilkeler ve ülke maslahatına uygun olarak temin edilmelidir.
              İran İslam cumhuriyeti radyo televizyon kurumu başkanını atamak ve azletmek, rehberin görevidir ve cumhurbaşkanı, yargı erki başkanı ve İslami şura meclisi temsilcilerinden (her biri iki temsilci) oluşan bir konsey, bu kurumun çalışmalarını gözetler.
              Kurumun çizgisi ve yönetim biçimi ve gözetimini yasalar belirler.

              Madde 177:
              İran İslam cumhuriyeti anayasasının zaruri durumlarda yeniden gözden geçirilmesi aşağıda belirlenen şekilde gerçekleşir.
              Rehber nizamın maslahatını belirleme kurumu ile istişarede bulunduktan sonra cumhurbaşkanına hitaben verdiği hükümde anayasayı düzeltme veya ekleme konularını aşağıda belirlenen üyelerden oluşan anayasayı gözden geçirme konseyine önerir:
              1. Anayasayı kollama ve koruma konseyi üyeleri,
              2. Üçlü erkin başkanları,
              3. Nizamın maslahatını belirleme kurumunun daimi üyeleri,
              4. Bilgeler meclisinin 5 üyesi,
              5. Rehberin seçtiği 5 kişi,
              6. Bakanlar kurulundan 3 kişi,
              7. Yargı erkinden 3 kişi,
              8. İslami şura meclisinden 10 kişi,
              9. Akademisyenlerden 3 kişi.
              Çalışma yöntemi ve seçim niteliği ve şartlarını yasalar belirler.
              Konseyin kararları rehberin onay ve imzasından sonra halkoyuna sunularak oylamaya katılan katılımcıların mutlak çoğunluğu tarafından onaylanması gerekir.

              Yorum


                #8
                : "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

                [Diller]
                RSS
                Haber Arşivi
                Konuşmalar Arşivi
                İmam Açısından Rehberlik
                Anayasa'da Liderlik Konumu
                Hayatı
                Fıkhi sorularınızı gönderin
                Cevabın takibi
                Yeni Fetvalar
                Hac Menasik'i
                Sorular ve Fetvalar
                Foto Galeri
                Mektubunuzu gönderin
                Cumhurbaşkanlığı
                Parlamento
                Yargı Gücü

                Liderliğin Şartları

                İki Temel şart
                Liderlik için gerekli olan şartlar direkt olarak İslam devleti sisteminden kaynaklanmaktadır. Akıl ve Tedbir olmak üzere genel şartlardan başka Liderlikte iki temel şart daha gereklidir. O iki şart şunlardan ibarettir:
                1- Kanuna âlim olması
                2- Adalet
                Resulullah Efendimiz (sav)den sonra hilafeti kimin üstleneceği meselesinde ihtilaf çıktığı zaman, halife olacak kişinin fazıl, takvalı biri olması hususunda Müslümanlar içerisinde en ufak bir anlaşmazlık mevcut değildi. Anlaşmazlık sadece iki husustaydı;
                1) İslam devleti kanun devleti olduğu için, liderin kanun ve yasalı tamamıyla bilmesi gerekir. Bu husus rivayetlerde de belirtilmiştir, hatta liderden başka hangi makam ve meslekte olursa tüm toplum fertleri için de böyle bir ilim gereklidir. Ancak lider bu alandaki ilim bakımından başkalarından daha üstün olmalıdır. İmamlarımız (sa) kendi imamlık makamları hususunda, imam’ın başkalarına karşı daha faziletli olması istidlalinde bulunmuşlardı. Nitekim Şia ulemasının başkalarına eleştirisi bu yönde olup, örneğin filan meselenin halifeden sorulduğunu ancak halifenin ona cevap veremediğini bu bakımdan hilafet ve imamet makamına layık olamadıklarını belirtiyorlar (1)
                Müslümanlar açısından kanuna âlim olmak ve adalet temel bir şarttır. Başka hususlar bu iki meseleyi etkileyemez… Örneğin meleklerin nasıl olduğu hususuna âlim olmak, Allah Taala’nın ne gibi sıfatları bulunduğuna alim olmak imamet meselesinde geçerli değildir. Nitekim eğer biri tüm doğa bilimlerini bilir ve doğadaki tüm güçleri keşfedecek olursa veya musiki ilmini çok iyi bilecek olsa bile hilafet makamına geçmeye layık değildir ve hatta bu vesileyle İslam kanunlarını iyi bilen ve adil olan biri karşısında iktidarı ele geçirmeye salahiyeti yoktur.
                Hilafetle ilgili olan, Resulullah (sav) ve imamlarımız (as) döneminde hakkında söz edilen ve Müslümanlar içerisinde kesinlik kazanan mesele şudur ki hakim ve halife ilk etapta İslam’ın hükümlerini iyi bilmelidir. Yani kanundan haberdar olmalıdır. İkincisi adalet sahibi olmalıdır, İtikadi ve ahlaki kemale sahip olmalıdır. Akıl da bunu icap etmektedir. Zira İslam Devleti kanun devletidir, fertlerin veya gelişi güzel icratların bulunduğu devlet değil…
                Kanunu bilmeyen biri lider olmaya, iktidar sürmeye layık değildir. Eğer taklid edecek olursa Devletin gücü de zail olur ve eğer taklit etmeyecek olursa o zaman da İslam kanunlarının uygulayıcısı olamaz. Şu kesin bir hükümdür ki “El-Fukaha, Hukkam’on Alas’salatin” yani fakihler sultanlara egemendirler. (2)
                Sultanlar eğer İslam’a uyacak olurlarsa, fakihlere uymaları, kanun ve hükümleri fakihlerden öğrenerek icra etmeleri gerekir. Böyle bir durumda ise asıl yöneticiler gerçekte fakihler olur, bu bakımdan hâkimiyet ve liderlik, cehaletleri yüzünden fakihlerden direktif alarak devleti idare etmeye çalışan cahil sultanlar değil de resmen fakihlere devredilmelidir.
                2) Lider olgun bir inanç ve ahlaka sahip olmalıdır. Adaletli davranmalı ve günahlara bulaşmamalıdır. İslam’ın ceza hükümlerini icra edecek, hududları icra edecek kimse, ülkenin Beyt’ul malını, gelir ve giderlerini elinde bulunduracak kimse ve Allah Taala’nın kendi kullarının idaresini devretmek istediği kimse günahkâr olmamalıdır.
                «لا ينالُ عَهدى الظالمين»
                Yani benim ahdim zalimlere şamil olmaz. (3) Allah c.c. zalimlere böyle bir yetki vermez.
                Yönetici adil olmazsa, Müslümanların haklarını vermede, vergi alımlarında, onun doğru yerlerde kullanılmasında, ceza kanunlarının sahih biçimde icrasında adalete uygun hareket etmez ve Müslümanların Beyt’ul malını kendi şahsi istek, heva ve hevesleri doğrultusunda kullanır. (4)

                Mercilik şartı gerekli değil
                Ben ilk baştan beri liderlik mevzuunda mercilik şartının gerekli olmadığına inanıyor ve ısrar ediyordum. Tüm ülkeyi temsil eden Fakihler meclisinin teyit ettiği adil müçtehit kifayet eder. Eğer halk devletin liderliği amacıyla adil bir müçtehidi seçmesi için fakihlere oy veriyorsa bu belirleyicidir. Fakihler meclisi de liderlik makamına oturması için bir kişiyi belirlediklerinde, bu vasıftaki bir lider artık halkın desteğini almış olur. Bu durumda o, halkın seçtiği veli, lider olur ve hükmünün uygulanması şarttır. (5)

                Liderliğin olgusu
                Lider Mahkemede
                Asrı Saadet döneminde iki farklı zamanda gerçek İslam hükümeti iki defa tahakkuk buldu. Birincisi yüce İslam Peygamberi Hz. Resulullah (sav) döneminde ve diğeri Aliyyibni Ebi Talib (as)ın Kûfe’de hükmet ettiği zaman. Yani adaletli bir devlet kurulmuş ve hâkim bir zerre kadar dahi kanunlardan sapmıyordu. Bu iki dönemdeki hükümet, kanun hükümetiydi ve hatta başka hiçbir dönemde bu özellikte kanun hâkimiyetine bir daha tanık olamadık. Zamanımızda padişah veya cumhurbaşkanı olarak tabir edilen Veliyyi Emr’in kanun karşısında o toplumda yaşayan en alt kesimden biriyle eşit seviyede olacağı bir yönetim. Ve Asrı Saadet dönemi yönetiminde bu mesele hakikate kavuşmuştu. Hatta konuyla ilgili İmam Ali (as)dan bir olay aktarılmakta tarihte. Şöyle ki zamanın halifesi imam Ali (as)ın iktidarı Hicaz’dan Mısır’a, İran’a ve dahi nice yerlere kadar yaygın olduğu bir dönemde yargıçlar ve kadılar da bizzat o hazret tarafından belirleniyordu. Yine aynı vatan halkından olan Yemenli biri ile İmam Ali (as) arasında vuku bulan bir olaydan dolayı kadı her ikisini de huzura çağırdı. Oysa kadı bizzat Hz. Emir tarafından o makama atanmıştı. Hz. Ali kadının bulunduğu yere girdiğinde kadı saygı için yerinden kalkmak istedi. Buna itiraz eden İmam Ali (as) yargıda taraflardan her hangi birine saygı gösterilmemesi ve şu anda kendisinin ve karşı tarafın eşit şartlarda olması gerektiğini söyledi. Daha sonra kadı İmam Ali(as)ın aleyhine oy kullandığı zaman ise bu kararı tereddütsüz kabul etti. İşte bu öyle bir yönetimdir ki kanun karşısında her kes eşit seviyededir. Nedeni ise İslam kanunlarının ilahi menşeli kanunları oluşu ve hâkimiyle, mahkûmuyla, peygamberiyle, imamıyla ve başkalarıyla her kesin Allah Taala’nın mahzarında hazır bulunmasındandır. (6

                Lider Halk Arasında
                İslam hâkimi, sultanlar veya cumhurbaşkanları gibi öteki liderler gibi değil. İslam lideri, halk içerisinde ve Medine’deki o küçük camiye gelerek halkın dertlerini dinleyen liderdir. Memleketin mukadderatı elinde olan kimseler de halkın öteki kesimleri gibi camiye toplanmaktaydı. Hatta yabancı biri camiye girdiğinde oradakilerden hangisinin ülkenin lideri olduğunu ve hangisinin halktan olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Elbise halkın elbisesinin aynısı, davranışlar halkın davranışlarının aynısı… Adalet hususunda da normal halktan biri hatta memleketin bir numaralı lideri aleyhinde mahkemede dava açacak olsaydı, mahkeme başkanı resmen memleketin bir numaralı liderini çağırmakta ve o da buna icabet etmekteydi. (7

                Velayeti Fakih Diktatörlük aleyhtarı
                İslam’da kanun egemendir. Resulullah efendimiz (sav) bile kanuna tabidi. İlahi kanuna… Ve buna karşı aykırı davranamazdı. Allah Taala Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor:

                وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ * لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ * ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ .«
                Ve eğer bize isnâd ederek bâzı lâflar etseydi.
                Elbette onu kudretimizle alırdık.
                Sonra da elbette şah damarını çeker koparırdık. (8)
                Eğer peygamber diktatör bir kimse olsaydı ve her kes ondan korksa ve tüm güçleri elinde toplayarak diktatörlük yapacağından kaygılansaydı o zaman fakih de olabilir (9) Fakih. zalim, müstebid olamaz. Bu sıfatlara sahip bir fakih adaletlidir, öyle bir adalet ki tek bir kelime yalan bile onun adaletini zayi eder, namahreme tek bir bakış bile onu adaletten düşürür. İşte böyle biri aykırı davranışta bulunamaz. (10)

                Liderliğin ve hükümetin yetkileri
                Bu iki özelliğe sahip layık bir kimse eğer kıyam edip de yeni bir yönetim oluşturursa, Hz. Resulullah (sav.)in toplumu idare meselesinde sahip olduğu velayete sahiptir. Ve tüm halka ona itaat etmek farzdır.
                Hz. Resulullah (sav)in yönetim yetkisinin İmam Ali (as)dan fazla olduğu veya Hz. Emir'ul Muminin Ali (as)ın devlet yetkisinin bir Fakih'ten fazla olduğu düşüncesi yersiz ve yanlıştır. Elbette Allah Resulünün fazileti tüm âlemden daha fazladır ve ondan sonra Hz. Alinin faziletleri her ketsen daha fazladır, fakat manevi faziletlerin fazla olması devlet yönetimindeki yetkisini artırmıyor.
                Ordunun donatımı, valilerin atanması, vergilerin toplanması ve Müslümanların çıkarları doğrultusunda harcanmasında Hz. Resulullah (sav) ve İmamların sahip oldukları devlet yetkilerinin aynısını Allah Taala mevcut yönetim için de mukadder kılmıştır. Ancak burada yönetim başındaki belli bir şahıs değil sadece "Adil Alim" unvanına sahiptir.
                Hz. Resuli Ekrem (sav) ve İmamlar (as)ın sahip bulunduğu velayet ve hükumet yetkisine gaybet döneminde adil fakihin de sahip olduğunu söylediğimizde fakihlerin makamının, Resulullah efendimiz (sav ve imamlar (as)ın makamı ile eş değerde olduğu manası anlaşılmamalıdır. Zira artık burada makamdan söz edilmiyor bilakis vazife söz konusudur.. Velalyet demek ülke idaresi ve hükumet ve kutsal şeriat kanunlarının icrası demektir. Başka bir ifadeyle mevzu bahis velayet, hükümet, yürütme ve idare birçoklarının düşündüğü gibi bir imtiyaz ve üstünlük değil, sadece tehlikeli, kritik bir sorumluluk ve vazifedir.
                Fakih’in üzerindeki sorumluluklardan biri de İslam’ın Ceza kanunları yani Hududi İslam’ın icrasıdır. Acaba hududun, ceza kanunlarının icrasında Hz. Resuli Ekrem (sav), İmamlar veya adil fakih arasında her hangi bir imtiyaz, fark olabilir mi? Mesela Fakih’in makamı daha aşağıda olduğu için had icrasını daha az mı vurmalıdır? Mesela Zinakâr birinin had cezası 100 kırbaçtır ve bu Resulullah efendimiz tarafından uygulanırsa 150, imamlar tarafından 100 ve Fakih tarafından olursa 50 mi olması gerekir? Veya hakim icra kanunlarının sorumlusudur ve Allah’ın ceza kanunlarını uygulamakla mükelleftir. Bu ister Hz. Resuli Ekrem (sav), ister Emir’ul Muminin (as) veya o hazretin Kûfe veya Basra’daki temsilcisi yahut fakih olsun değişecek bir şey yoktur. Hz. Resuli Ekrem (sav) ve Hz. Emir (as)in öteki sorumluluklarından vergi almak, Humus, Zekat, Cizyedir. Acaba Hz. Resulullah (sav) eğer zekat alacak olursa ne kadar alır? Birinden onda bir ve diğerinden yirmide bir mi?
                Acaba Hz. Emir’ul Muminin halife olduklarında ne yapar? Sen zamanın Fakih’i ve yetki sahibi olduğunda ne yaparsın? Acaba bu hususta Resulullah efendimizin velayeti Emir’ul Muminin’in ve Fakih’in velayetinden farklı mı? Allah Taala, Hz. Resulullah (sav)i tüm Müslümanların velisi karar kılmıştır ve o hazret hayatta var olduğu müddetçe hatta Hz. Emirul Muminin üzerinde dahi velayet sahibidir. Ondan sonra da imam (as) tüm Müslümanlara ve hatta kendinden sonraki imama velayet hakkına sahiptir. Yani onun hükûmet düsturları her kes hakkında geçerlidir.
                Resulullah efendimiz (sav) İslam düzenini kurmak ve İslam’ın hükümlerini icra etmekle mükellef olduğu, Allah Taala onu, Müslümanların lideri ve başkanı karar kıldığı, ona itaatı farz kıldığı gibi, adil fakihler de başkan ve yönetici olmalı, şer’i hükümleri uygulamalı ve İslam’ın sosyal düzeninin hayata geçirmelidirler. (11)

                Devlet, temel hükümlerden olup fer’i hükümlere mukaddemdir (önceliklidir)
                Eğer hükümetin yetkileri, Allah Taala’nın fer’i hükümleri çerçevesindeyse demek olur ki Resuli Ekrem (sav)e tefviz olanı ilahi hükûmet ve mutlak velayet anlamsız ve muhtevasız bir olaydır.
                Resulullah (sav)in mutlak velayetinden bir şube olan devlet İslam’ın evveliye hükümlerindendir ve tüm fer’i hükümlere, hatta namaz, oruç ve hacc’a mukaddemdir. Devlet bizzat kendisinin halkla bağladığı anlaşmaları İslam’a ve ülkenin çıkarlarına ters düşmesi durumunda onu tek taraflı iptal edebilir ve hatta her türlü ibadeti veya ibadet olmayan meseleleri memlekete ve İslam’ın çıkarlarına ters düştüğü müddetçe yasaklayabilir.. Devlet İslam’ın önemli farzlarından olan haccı bile İslam ülkesinin çıkarlarına ters düşmesi durumunda geçici olarak kaldırabilir. (12)

                Velayet ve Mülkiyet Hakkının yenilenmesi
                İslam’da mal, meşru ve bazı sınırlamalarla mahduddur. Velayeti Fakih’in önemli vazifelerinden biri (ne yazık ki aydınlarımız Velayeti Fakih’in ne demek olduğunu bilmiyorlar) bu meseleleri gözden geçirmektir.
                Mülkiyeti mukaddes şarîî kutsal kabul ettiği gibi, Veliyi Emr bu sınırlı mülkiyetin bile İslam ve Müslümanların çıkarlarına ters düştüğünü gördüğü zaman sınırlayabilir veya fakih’in hükmüyle müsadere olabilir. (13)

                1- Bihar’ul Envar – c.25 s. 116 / Nahc’ul Belaga s.588 – Hutbe 172 / el-İhticac c.1 s. 229
                2- Mustedrek’ul Vesail – c.17 – s.321 / Kitab’ul qaza bab 11 – hadis 33
                3- Bakara suresi 124
                4- Velayeti Fakih s. 58-61
                5- Sahife-i Nur c.21 s.129
                6- A.g.e. c.10 s.168/169
                7- A.g.e. c.3 s.84
                8- El/Hakka suresi 44 ile 46. ayete temas etmekte
                9- Sahife-i Nur c. 10 s.29
                10- A.g.e. c.11 s.133
                11- Velayeti Fakih s.92-93
                12- Sahifei Nur c. 20 s.170
                13- A.g.e. c.10 s.138


                Yorum


                  #9
                  : "Bizim İnkılabımız Şii değil, Kurân İnkılabıdır!"

                  Madde 11 : Kutsal Kuran ayetlerine göre (Bu toplum sizin tek toplumumuzdur ve ben sizin Allahınızım, bu nedenle bana tapının [21;32]) bir milletin bütün müminlerin ve İran İslam Cumhuriyeti’nin yönetiminin bütün Müslümanların birliğini ve dostluğunu sağlayacak genel politikaları üretme görevi vardır ve bu İslam dünyasının ekonomik kültürel ve politik birlikteliğini oluşturmaya sürekli çabalamalıdır.



                  Madde 12 : İran’ın resmi dini İslamdır ve resmi mezhebi Caferidir ve bu prensip sonsuza kadar değişmeden kalacaktır. Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli ve Zeydi gibi diğer mezheplere saygı duyulur ve onların takipçileri (mensupları) ibadetlerini yaparlarken kendi hukuklarına tabidirler. Bu mezhepler, dini eğitimi devam ettirmede, evlilik, boşanma, miras gibi kişisel işlerde ve bunlarla ilgili davaların mahkemelerde açılmasında resmi bir statüye sahiptirler. Bu mezheplerden birinin çoğunluğu oluşturduğu bir bölgede, yerel meclisini hukuksal sınırlar içinde çıkardıkları yerel düzenlemeler, diğer mezheplerin mensuplarının haklarına zarar vermeden, kendi fıkıh mezheplerinin kurallarına uygun olarak çıkarılır.

                  Yorum

                  YUKARI ÇIK
                  Çalışıyor...
                  X