SEYYİD ABDULHÜSEYİN B. SEYYİD YUSUF ŞEREFUDDİN
[Ö. H/1377, M/1956]
[Ö. H/1377, M/1956]
DOĞUM YERİ
Seyyid Abdülhüseyin Şerefuddin (r.a) hicri 1290 yılında muakddes Kazmeyin şehrinde dünyaya geldi.[1] Bir yaşlarında şefkatli annesi Zehra Sadr ve âlim ve fakih babası Seyyid Yusuf Şerefuddin ile ilim tahsili için mukddes Necef şehrine gitti. Altı yaşında Kuran mektebine başladı. Sekiz yaşında ailesi Cebel Amul'e döndü. Âlim ve fakih babasının yanından Arap edebiyatı, sarf, nahiv, maani-beyan, şiir vb. dersleri okuduktan sonra yine babasından usul ve fıkh derslerini almaya başladı.[2]
Babasının verdiği derslerin yanı sıra Allah'ın kendisine inayet ettiği istidat ve zekâsıyla tarih, mantık, vb. konularda kitaplar okuyarak büyük bir ilmi şahsiyet oldu.
Hicri 1310 yılında babasının tavsiyesi üzerine annesi ve dayısı Seyyid Hadi Sadr ile Samerra İlimler Havzasına gitti. Dayısı, Ayetullah Hasan Sadr ile görüştükten sonra fıkıh ve usul üstadı Şeyh Hasan Kerbelai ve Şeyh Bakır Haydar'ın derslerine katıldı.[3] Bir yıl sonra Şia'nın büyük taklit mercii Ayetullah Mirza Şirazi'nin Necef'e gitmesiyle Seyyid'te Necef'e hicret etti.
SEYYİD ŞEREFUDDİN AMULİ'NİN (R.A) ÜSTATLARI
1-Seyyid Yusuf Şerefuddin (r.a), babası.
2-Aga Rıza İsfahani (r.a)
3-Şeyh Muhammed Taha Necef (r.a)
4-Ahunt Horasani (r.a)
5-Şeyhu'ş-Şeria İsfahani (r.a)
6-Şeyh Abdullah Mazenderani (r.a)
7-Seyyid Muhammed Kazım Tabatabai Yezdi (r.a)
8- Mirza Hüseyin Nuri (r.a) [4]
Seyyid, Necef İlimler Havzasında 12 yıl canla başla tahsil ederek içtihat makamına ulaştı. 32 yaşında Necef, Kazmeyin, Kerbela ve Samerra'daki fakihlerin onayı ile büyük bir yazar, hatip ve ilmi şahsiyet olarak tanındı.
9 Zilhicce hicri 1322 yılında ailesiyle birlikte vatanı Cebel Amul'a dönerek babasının yanında üç yıl tedris, tebliğ ve irşat işleriyle meşgul oldu. Üç yıl sonra Sur halkının daveti üzerine oraya gitti. Orada Sur Hüseyiniyesini kurdu. Dini ve siyasi alanlarda faaliyet ederek orayı bir merkeze dönüştürdü.[5]
VAHDET ÖNCÜSÜ
Seyyid Şerefuddin ilmi konulara vakıf, İslami hedefleri iyi bilen, İslam ümmetinin sorunlarını dert edinen ve Şia-Sünni ihtilafını bir kenara itip aynı bayrak altında toplanmalarının zaruri olduğuna inanan büyük İslam âlimiydi. Ümmeti Muhammed'in vahdet ve birliği konusunda önemli adımlar attı. İslam ümmetin birlik ve beraberliği için ilk olarak çok değerli eseri olan "el-Fusulu'l Muhimme fi Telifi'l Ümmet" kitabını yazdı. Hicri 1329 yılında Mısırda'ki Ehlisünnet'in en önemli ve büyük İslam merkezi olan "el-Ezher Üniversitesine giderek üniversitenin sorumlusu ve baş müftüsü olan Şeyh Selim Bişri Maliki ile tanıştı.
Onunla tanıştıktan sonra ilişkisini kesmedi. İrtibatını mektuplar yazarak devam ettirdi. Yazdığı mektuplarda ilmi ve akidevi konularda 112 soruya cevaplar verdi. Bu yazışmaları 25 yıl sonra "el-Müracaat" kitabı adıyla basılarak yayımlandı.
Seyyid, Mısırlı Şeyh Muhammed Necib, Şeyh Muhammed Selmuti, Şeyh Muhammed Abduh, Abdülkerim İdrisi gibi büyük âlimlerle de mektuplaştı.
Hicri 1330 yılında Mısır'dan Lübnan'a döndü. Ülkeyi Fransız sömürüsü ve işgalinden kurtarmak için direniş liderliğini kabul etti.
Bölge âlimleriyle bir araya geldiği konferansta konuşma yaparak Fransız işgaline karşı cihat fetvası verdi.
Fransızlar Seyyid'i (r.a) tutuklama kararı çıkarınca Seyyid Cebel-i Amul'a, oradan da Dimeşk'e gitti. Gittiği her yerde ilim adamları tarafında ilgiyle karşılanyor ve toplantılarda baş tarafda oturtuluyordu. Seyyid'i bulamayan Fransızlar evini, kütüphanesini ve kendi el yazısıyla yazdığı kitaplarını yaktılar.
Seyyid Dimeşk'ten Lübnan'daki hareketi yönlendiriyordu. Ancak Fransızlar Suriye'yi de işgal edince ailesiyle birlikte Filistin'e, oradan da Mısır'a gitti. Camiler, Hüseyniyeler ve konferanslarda siyasilere ve ruhanilere konuşmalar yaparak Lübnan direnişini yönlendiriyordu.
Konuşmalarının birinde şöyle dedi: "Şia ve Sünni'yi ilk olarak ayıran siyaset şimdi bir kez daha ayırmaya çalışıyor. Müslümanlar ihtilafları bir kenara bırakarak birleşmek zorundadırlar."
Seyyid Şerefuddin Lübnan'ın özgürlüğü ve resmi bir ülke olarak tanınması için kahramanca mücadele etti. Onun bu mücadelesi 1945 yılında Lübnan'ın resmiyete tanınmasıyla sonuçlandı.
Seyyid (r.a) o günün siyasi olaylarını, İngilizlerin Filistin'i işgali ve Yahudilerin oraya yerleşmelerinin gelecekte büyük bir felaket doğuracağını Filistinliler'e bildirdi.
SEYYİD ŞEREFUDDİN AMULİ'NİN (R.A) ZİYARET YOLCULUKLARI
Hicri 1340 yılının hac mevsimi İslam Ülkeleri Konferansına katılarak oradakilere manevi bir hava yaşattı. Arabistan padişahı Şah Hüseyin'nin teklifiyle Mescidu'l Haram'da ilk kez bir Şia âlimi olarak cemaat namazı kıldırdı.[6]
Hicri 1355 yılında Irak'a giderek Necef, Kazı-meyn, Samerra ve ardından da Kerbela'yı ziyaret etti. İmam Rıza'yı (a.s) ziyaret etmek amacıyla Irak'tan İran'a hareket etti. Seyyid geçtiği her yerde halkın samimi ve sıcak ilgisiyle karşılanıyordu. O yörenin âlimleriyle bir araya gelerek durumlar hakkında genel bilgiler alıyordu. Seyyid Şerefuddin (r.a) Tahran'a ve oradan da Kum şehrine geçerek Hz. Masume'yi (s.a) ziyaret etti. Kum İlimler Havzasını yakından gördü. Kum şehrinden ayrılarak Horasan'a İmam Rıza'nın (a.s) ziyaretine gitti. Hicri 1356 yılında ise vatanına döndü.
Batı kültürü Lübnan kültürü ve toplumunun ahlakı üzerinde büyük etkiler bırakmıştı. Seyyid Lübnan halkını ve özellikle de gençleri bu durumdan kurtarmak için maddi destekteler sunmaya imkânı olan müminleri toplayarak hicri 1357 yılında Sur şehrinde "el-Medresetu'l Caferiye'yi" faaliyete geçirdi.[7] Bu ilkokulda bedava olarak günlük derslerin yanı sıra İslami derslerde verilmeye başlandı.
Seyyid geleceğin gençliğini bir araya toplamak ve İslam düşmanlarından korumak için Nadi-el İmam Sadık (a.s) adından bir spor salonu yaptırdı. Salonun yanında gençlerin ibadetlerini yapmaları için bir de mescit yaptırdı.[8]
Seyyid Şerefuddin (r.a), bu günün genç kızlarının yarının anneleri olacaklarını, parlak bir geleceğin ve nesillerin iyi eğitilmesinin yolunun annelerden geçtiğini çok iyi biliyordu.
Bu düşünceyle hicri 1361 yılında "ez-Zehra Medresesini" kurarak onların eğitimine başladı. Ne yazık ki fazla bir zaman geçmeden Fransızların baskısıyla medrese kapatıldı. Seyyid hiçbir şeyden korkmadan yılsonuna kadar derslere kendi evinde devam etti. İkinci yıl büyük zahmetlerle medreseyi yeniden faaliyete geçirdi.[9]
Seyyid Şerefuddin elinden geldiği kadar fakirlerin, düşkünlerin ve ezilmişlerin elinden tutardı. Evi fakirler ve kimsesizlerin sığınağıydı. Ömrünün sonlarına doğru hicri 1365 yılında fakir ve kimsesizlerin ihtiyaçlarını gidermek için yardım vakfını kurdu.[10]
SEYYİD ŞEREFUDDİN AMULİ'NİN (R.A) ESERLERİ
Seyyid Şerefuddin'in birçok eseri Fransızlar tarafında yakılarak yok edildi. Tüm bunlara rağmen birçok konuda değerli ve paha biçilmez eserler yazarak İslam âlemine miras bıraktı.
Eserlerinden bazıları:
1-el-Fusulu'l Muhimme
2-el-Kelimatu'l Garra fi Tefzili'z-Zehra
3-el-Müracaat
4-en-Nassu vel İçtihad
5-Ebu Hureyre
6-Felsefetu'l Misak vel Vilayet
7-Subutu'l Esbab fi Silsileti'r-Ruvat
8-Muellefu'ş-Şia fi Sadri'l İslam
9-Zeyneb-u Kubra
10-Buğyetu'r-Rağibin fi Ehvali Al-i Şerefuddin
SEYYİD ŞEREFUDDİN AMULİ'NİN (R.A) VEFATI
Bir ömür hizmet ve mücadeleden sonra 8 Cemadiussani hicri 1377 yılında 87 yaşında ebedi yurduna göçtü. Matemli Sur halkı temiz bedenini İmam Ali'nin (a.s) türbesine götürerek o kutsal mekânda üstadı Seyyid Muhammed Kazım Yezdi'nin yanına defnettiler.
--------------------------------------------------------------------------------
[1]-Nakubau'l Beşer, c.3, s.1080, "Aga Buzurgi Tahrani."
[2]-Hayatu'ş-Şerefuddin, s.31.
[3]-Hayatu'ş-Şerefuddin, s.130.
[4]-Şerefuddin, s.53, "Muhammed Rıza Hekimi."
[5]-Hayatu'ş-Şerefuddin, s.85.
[6]-el-Müracaat, s.19.
[7]-Hayatu'ş-Şerefuddin, s.109.
[8]-en-Nassu ve'l İctihad, s.33.
[9]-Hayatu'ş-Şerefuddin, s.91.
[10]-en-Nassu ve'l İctihad, s.132-137.