HicriKameri 1364 yılında talebelik ve dini ilimler tahsil etmek amacıyla, mukaddes Kum şehrine müşerref oldum ve sonraları "Hüccetiye Medresesi" adıyla tanınan merhum Ayetullah Hüccet'in medresesinde bir odaya yerleşip derse başladım.
Medresenin binası küçüktü. Merhum Ayetullah Hüccet, medresenin yanındaki birkaç dönüm yeri satın alarak medreseyi genişletmek ve İslami medreselerin mimarisine uygun birkaç oda ve sınıfı, ayrıca mescid, kütüphane, su ambarı bulunan, kısacası zaman şartlarına göre talebelerin her türlü ihtiyacını karşılayacak kapasitede olan büyük, bir medrese yaptırmak istiyordu. Değişik şehirlerden gelen mühendislerin önerdikleri planların hiçbirini beğenmiyordu. Sonunda, Tebriz'den gelen bir seyyidin çizdiği planı kabul ettiğini duyduk. Biz bu seyyidi görüp tanımak istiyorduk. Bu sırada ünlü felsefe alimi Ayetullah Hacı Mirza Aştiyani Kum kentine yeni gelmiş ve ders verme niyetindeydi. O samimi dostlarımızdan birine, Merhum Sebzevari'nin "Manzume" kitabından hususi felsefe dersi vereceğine dair söz vermişti. Felsefe okumaya olan aşırı isteğimden dolayı ben de bu derse katılmak istiyordum. Ancak bu hocamız, tam derse başlayacağımız günlerde ansızın Kum kentinde kalmaktan vazgeçip Tahran'a gitti... Bu arada, binanın planını çizen Tebriz'den gelen seyyidin adının Kazi olduğunu (Allame Tabatabai Kum'a geldiği ilk sıralarda Kazi lakabıyla ünlüydü. Çünkü Azerbaycan'da (Tebriz'de) meşhur olan Kazi seyyidleri soyundandı. Sonra kendisi Tabatabai lakabıyla anılmayı tercih etti.) , matematik ve felsefe hocası olduğunu ve felsefe dersi vermeye başladığını duyduk. Onunla görüşmeye olan şevkimiz daha da çoğaldı ve bir bahaneyle evine gidip kendisiyle görüşmek için fırsat arıyorduk... O zamanlar medreseye sık sık uğrayan dostlarımızdan biri, bir gün odamıza gelerek Seyyit Kazi'nin Meşhed ziyaretinden döndüğünü söyleydi ve onun ziyaretine gitmeyi önerdi. Evine gittiğimizde şaşırdık. Çünkü bu meşhur Seyyid'i her gün yolda gördüğümüz halde hiç ilgimizi çekmemişti ve biz onun bırakın ilim deryası, ilim ehli olduğuna bile sanmıyorduk. Başında siyah ketenden küçük bir sarık, düğmeleri açık cübbesi ve çorapsız haliyle sık sık Kum sokaklarında kendisine rastlardık. Evi çok sade ve gösterişsiz idi. Henüz yeni tanışmış ve sohbete yeni başlamıştık.
Bu kısa tanışma sırasında bile bu adamın gerçekten bir ilim deryası olduğunu gördük. Bu görüşmenin sonunda, bu geniş ilimden yararlanmamız için ondan, tartışma ve eleştiriye açık hususi bir felsefe dersi vermesini istedik. O, lütfedip kabul etti. Oradan ayrılıp, kendileriyle birlikte felsefe dersi okuyacağımız diğer arkadaşlarımızın yanına gittik, onlar Seyyid Kazi'nin ilminin nasıl olduğunu bana sordular; ben Size cevap olarak, gözleri görmeyen Ebul A'la'nın, Seyyid Murtaza'yla görüşüp memleketine dönünce, Seyyid Murtaza'yı nasıl buldun? sorusuna cevap olarak okuduğu dörtlüğü hatırlatmam yeterli olur dedim.
Yorum