Ynt: KIRK HADİS ŞERHİ..
3. Bölüm: Amelin Doğruluğunun, Allah Korkusu ve Halis Niye-te Bağlı Olduğuna Dair
Bil ki bu hadis-i şerifte amelin doğruluk ve iyiliği iki esasa bağlı sayılmıştır. Amelin tam ve kamil olma ölçüsü de bu iki esastır. Birin-cisi, Hak Teala’dan korku ve haşyet içinde olmak, diğeri de samimi niyet ve halis irade sahibi olmaktır. Şimdi bize düşen, bu iki esasın amelin kemal ve doğruluğu ile olan ilişkisini ortaya koymaktır.
O halde şunu belirtmek gerekir ki Hak Teala’dan korkmak ve O’nun karşısında haşyet duymak, nefislerin takvasına ve sakınmasına neden olmaktadır. Bu da amellerin etkilerinin kabulünün artış kaydetmesine sebeb teşkil etmektedir. Bu özetin detayı ise önceden bazı hadislerin şerhinde beyan ettiğimiz gibi, iyi veya kötü amallerden her birinin nefislerde bir takım etkiler yaratmasıdır. O halde amel güzel bir ibadet olursa, etkisi de; tabii kuvvelerin, aklî kuvvelerin emri altına girmesi, nefsin melekutî boyutunun mülkî-dünyevi boyuta egemen olması, tabiatın ruhaniyete tabi olması ve böylece ruhi cezbelerin ortaya çıkıp asıl maksada ulaşacağı bir makama erişmesi olacaktır. Hangi amel bu etkileri çoğaltır ve bu hizmeti daha iyi bir şekilde yerine getirirse, o amel daha doğru ve asıl hedefe daha yakındır. Bu etkide rolü olan her şey amelin doğruluğunun kefili konumundadır ve genelde amellerin üstünlük ölçüsü de budur. “En faziletli amel en zor olan ameldir” hadis-i şerifini de bu hususa uyarlamak mümkündür.
Bu ön bilgilerden sonra da bilmek gerekir ki takva, nefisleri pislik ve kirlilikten arındırmaktadır ve hiç şüphesiz eğer nefis sayfası günah perdelerinden ve pisliklerinden arındırılmış olursa, güzel ameller nefste daha çok etkili olur ve insan amacına daha çabuk ulaşır. Nefsin riyazeti, melekut boyutunun mülkî boyuta üstün gelmesi ve nefsin et-ken iradesinin nüfuzu olan ibadetlerin büyük sırrı da daha iyi bir şe-kilde gerçekleşmiş olur.
O halde nefislerin takvasında tam etkili hususlardan biri olan Allah korkusu; nefsi ıslah etmenin en müessir etkenlerinden ve amellerin doğruluk, güzellik ve kemal (perfection) faktörlerinden biridir. Çünkü takva, bizahiti nefsin ıslah faktörlerinden biri olmakla beraber, kalbî ve kalıbî (batınî ve zahirî) amellerin daha etkili olmalarının ve aynı zamanda kabul da edilmelerinin de temel etkenlerinden biridir. Nite-kim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.”
Haşyet ve haşyetten hasıl olan takva, etki şartları makamında oldu-ğu ve hakikatte kabulleneni temizlediği ve engelleri kaldırdığı gibi, gerçekte etken kuvvesi makamındaki amellerin kamil ve doğru olma-sının ikinci etkeni de, sadık niyet ve halis iradedir ve ibadetlerin kemal, noksanlık, sıhhat ve fesadı da tam anlamıyla bu etkene bağlıdır. İbadetler ne oranda katıksız halis bir niyetle yapılırsa, o oranda mü-kemmeldirler. İbadetlerde hiç bir şey niyet ve niyeti halis kılmaktan daha önemli değildir. Zira niyetlerin ibadetlere oranı, ruhların beden-lere ve nefslerin cesetlere oranı gibidir. Bedenleri, nefis ve bedenlerinin mülk makamından ortaya çıktığı gibi, niyet ve ruhları da nefsin batını ve kalb makamı boyutundan ortaya çıkmaktadır. Hiç bir ibadet halis niyet olmaksızın Allah-u Teala’nın kabulüne şayan değildir. Eğer ameller fakihlerin de belirttiği mülkî ve zahirî şirk ve riyadan arınmış olmazsa, sadece zahirî cüzlerinin yok ve batıl olmasına neden olur. Ama eğer batınî şirkten arınmamışsa, şeriatın ve fıkhi hükümlerin zahirî esasınca doğru ve makbul olsa da şeriatın batını ve ibadetlerin hakikat ve sırları esasınca doğru değildir ve Allah’ın dergahında kabul görmez. O halde ibadetlerin sıhhati ile kabulü arasında bir gereklilik söz konusu değildir. Nitekim rivayetlerde de bu konu çok zikredilmiştir.
3. Bölüm: Amelin Doğruluğunun, Allah Korkusu ve Halis Niye-te Bağlı Olduğuna Dair
Bil ki bu hadis-i şerifte amelin doğruluk ve iyiliği iki esasa bağlı sayılmıştır. Amelin tam ve kamil olma ölçüsü de bu iki esastır. Birin-cisi, Hak Teala’dan korku ve haşyet içinde olmak, diğeri de samimi niyet ve halis irade sahibi olmaktır. Şimdi bize düşen, bu iki esasın amelin kemal ve doğruluğu ile olan ilişkisini ortaya koymaktır.
O halde şunu belirtmek gerekir ki Hak Teala’dan korkmak ve O’nun karşısında haşyet duymak, nefislerin takvasına ve sakınmasına neden olmaktadır. Bu da amellerin etkilerinin kabulünün artış kaydetmesine sebeb teşkil etmektedir. Bu özetin detayı ise önceden bazı hadislerin şerhinde beyan ettiğimiz gibi, iyi veya kötü amallerden her birinin nefislerde bir takım etkiler yaratmasıdır. O halde amel güzel bir ibadet olursa, etkisi de; tabii kuvvelerin, aklî kuvvelerin emri altına girmesi, nefsin melekutî boyutunun mülkî-dünyevi boyuta egemen olması, tabiatın ruhaniyete tabi olması ve böylece ruhi cezbelerin ortaya çıkıp asıl maksada ulaşacağı bir makama erişmesi olacaktır. Hangi amel bu etkileri çoğaltır ve bu hizmeti daha iyi bir şekilde yerine getirirse, o amel daha doğru ve asıl hedefe daha yakındır. Bu etkide rolü olan her şey amelin doğruluğunun kefili konumundadır ve genelde amellerin üstünlük ölçüsü de budur. “En faziletli amel en zor olan ameldir” hadis-i şerifini de bu hususa uyarlamak mümkündür.
Bu ön bilgilerden sonra da bilmek gerekir ki takva, nefisleri pislik ve kirlilikten arındırmaktadır ve hiç şüphesiz eğer nefis sayfası günah perdelerinden ve pisliklerinden arındırılmış olursa, güzel ameller nefste daha çok etkili olur ve insan amacına daha çabuk ulaşır. Nefsin riyazeti, melekut boyutunun mülkî boyuta üstün gelmesi ve nefsin et-ken iradesinin nüfuzu olan ibadetlerin büyük sırrı da daha iyi bir şe-kilde gerçekleşmiş olur.
O halde nefislerin takvasında tam etkili hususlardan biri olan Allah korkusu; nefsi ıslah etmenin en müessir etkenlerinden ve amellerin doğruluk, güzellik ve kemal (perfection) faktörlerinden biridir. Çünkü takva, bizahiti nefsin ıslah faktörlerinden biri olmakla beraber, kalbî ve kalıbî (batınî ve zahirî) amellerin daha etkili olmalarının ve aynı zamanda kabul da edilmelerinin de temel etkenlerinden biridir. Nite-kim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.”
Haşyet ve haşyetten hasıl olan takva, etki şartları makamında oldu-ğu ve hakikatte kabulleneni temizlediği ve engelleri kaldırdığı gibi, gerçekte etken kuvvesi makamındaki amellerin kamil ve doğru olma-sının ikinci etkeni de, sadık niyet ve halis iradedir ve ibadetlerin kemal, noksanlık, sıhhat ve fesadı da tam anlamıyla bu etkene bağlıdır. İbadetler ne oranda katıksız halis bir niyetle yapılırsa, o oranda mü-kemmeldirler. İbadetlerde hiç bir şey niyet ve niyeti halis kılmaktan daha önemli değildir. Zira niyetlerin ibadetlere oranı, ruhların beden-lere ve nefslerin cesetlere oranı gibidir. Bedenleri, nefis ve bedenlerinin mülk makamından ortaya çıktığı gibi, niyet ve ruhları da nefsin batını ve kalb makamı boyutundan ortaya çıkmaktadır. Hiç bir ibadet halis niyet olmaksızın Allah-u Teala’nın kabulüne şayan değildir. Eğer ameller fakihlerin de belirttiği mülkî ve zahirî şirk ve riyadan arınmış olmazsa, sadece zahirî cüzlerinin yok ve batıl olmasına neden olur. Ama eğer batınî şirkten arınmamışsa, şeriatın ve fıkhi hükümlerin zahirî esasınca doğru ve makbul olsa da şeriatın batını ve ibadetlerin hakikat ve sırları esasınca doğru değildir ve Allah’ın dergahında kabul görmez. O halde ibadetlerin sıhhati ile kabulü arasında bir gereklilik söz konusu değildir. Nitekim rivayetlerde de bu konu çok zikredilmiştir.
Yorum