Ynt: KIRK HADİS ŞERHİ..
Tatmim
Münafığın Kalbinin ve Münafığın Kalbinin Müminin Kalbiyle Olan Farklılığının Beyanında
Geçen bölümde mümin ve müşrikin, hatta kafirin kalb haleti açık-lanmış oldu. Münafığın kalbi de mukayese ile ortaya çıkmaktadır. Zira müminin kalbi saf ve asıl yolundan çıkmamış olduğundan, kendisine telkin edilecek olan her türlü imanî hakikatler ve hak öğretileri tabia-tıyla kabul etmektedir. Marifetler, hakikatler ve kalplerin fıtrat makamı olan besin ile beslenen kimse arasındaki uyum ise korunmuş haldedir. Bu cihetten Kafi’de yer alan başka bir hadiste, müminin kalbinin “meftuh”, yani “açık” olduğu belirtilmiştir. Bu “fetih” daha önce zikrettiğimiz üç fetihten birine işaret de olabilir. Ama bu mana ile de örtüşmektedir.
Münafığın kalbi insan fıtratına aykırı olan; cahiliye bağnazlıkları, kınanmış ahlak, nefis ve makam sevgisi türünden bir çok zulmetler ve bulanıklıklar içinde olduğundan, mühürlü ve kapatılmış haldedir. Hak sözü asla kabul etmez. Kalp sayfası tümüyle kararmış, simsiyah hale gelmiştir ve dolayısıyla da hiçbir eseri kabul etmez. Dolayısıyla din izharında bulunması da şeytanlığı yüzünden ve dünyevi işlerinin iler-lemesi içindir.
Bilmek gerekir ki müşrik ve münafığın kalbi, ters ve mühürlü kalp-lerdir. Nitekim bu açık ve belli bir şeydir. Ama müşrikin kalbinin “ters” ve münafığın kalbinin ise “mühürlü” olarak nitelendirilmesinin sebebi ise şudur ki müşrikin kalbi, ibadet ve huzuda gerçek ilahtan başkasına yönelmiş ve mutlak kemalden gayrisine teveccüh etmiştir. O halde müşrikin kalbinin iki hususiyeti vardır. İlk olarak müşrikin kalbi sadıkane bir huzu ve tevazu içindedir. İkinci olarak bu huzu ve tevazu, noksanlıklara ve yaratıklara karşı yapıldığından dolayı, kalplerinin bulanıklık ve noksanlık içine girmesine sebep olmaktadır. Böylece müşrikin kalbi ters çevrilmiş bir kalptir. Bu onların zahirî sıfatlarıdır.
Ama münafık, bazen gerçek anlamda müşriktir. Bu açıdan kalbinin tersliği hususunda müşriklerle ortaktır. Bazen de kafir sayılır ve hiç bir diyanete sahip değildir. Gerçi onun kalbi de terstir, ama bunun daha zahir olan bir özelliği de vardır. O özelliği de şudur ki zahiren hakkı dinlemekte ve hak topluluğu arasına karışmakta; dolayısıyla müminin kulağına gelen bütün hakikatler, onun kulağına da gelmektedir. Ama müminin kalbinin batınî sefası açıktır ve onu kabul etmektedir. Müna-fık ise kalbindeki bulanıklık ve zulmet sebebiyle mühürlenmiştir ve onu kabul etmemektedir.
Hadiste müminin özellikle ihsanlara şükrettiği ve belâlara ise sab-rettiği hususu beyan edilmiştir. Zira bu iki sıfat, müminin diğer sıfatları arasında belli bir ayrıcalığa sahiptir. Bu iki sıfat; güzel sıfatların en önemlileri konumundadır ve bunlardan bir çok güzel sıfatlar ortaya çıkmaktadır ki biz bunun bazı örneklerini daha önce zikrettik. Hakeza bu iki sıfat; ihsan veya bela ile tecelli ifadesi olan celal ve cemal, kahır ve lütuf sıfatlarını da beyan etmektedir. Gerçi bela da lütuf sıfatların-dandır, ama kahır ile zahir olduğundan, kahır sıfatlarından sayılmıştır. Nitekim Hak Teala’nın esma ve sıfatı hususunda bu konu açıklanmıştır. Mümin de bu iki tecelli arasında sürekli olarak ubudiyet ve kulluk içinde bulunur.
Tatmim
Münafığın Kalbinin ve Münafığın Kalbinin Müminin Kalbiyle Olan Farklılığının Beyanında
Geçen bölümde mümin ve müşrikin, hatta kafirin kalb haleti açık-lanmış oldu. Münafığın kalbi de mukayese ile ortaya çıkmaktadır. Zira müminin kalbi saf ve asıl yolundan çıkmamış olduğundan, kendisine telkin edilecek olan her türlü imanî hakikatler ve hak öğretileri tabia-tıyla kabul etmektedir. Marifetler, hakikatler ve kalplerin fıtrat makamı olan besin ile beslenen kimse arasındaki uyum ise korunmuş haldedir. Bu cihetten Kafi’de yer alan başka bir hadiste, müminin kalbinin “meftuh”, yani “açık” olduğu belirtilmiştir. Bu “fetih” daha önce zikrettiğimiz üç fetihten birine işaret de olabilir. Ama bu mana ile de örtüşmektedir.
Münafığın kalbi insan fıtratına aykırı olan; cahiliye bağnazlıkları, kınanmış ahlak, nefis ve makam sevgisi türünden bir çok zulmetler ve bulanıklıklar içinde olduğundan, mühürlü ve kapatılmış haldedir. Hak sözü asla kabul etmez. Kalp sayfası tümüyle kararmış, simsiyah hale gelmiştir ve dolayısıyla da hiçbir eseri kabul etmez. Dolayısıyla din izharında bulunması da şeytanlığı yüzünden ve dünyevi işlerinin iler-lemesi içindir.
Bilmek gerekir ki müşrik ve münafığın kalbi, ters ve mühürlü kalp-lerdir. Nitekim bu açık ve belli bir şeydir. Ama müşrikin kalbinin “ters” ve münafığın kalbinin ise “mühürlü” olarak nitelendirilmesinin sebebi ise şudur ki müşrikin kalbi, ibadet ve huzuda gerçek ilahtan başkasına yönelmiş ve mutlak kemalden gayrisine teveccüh etmiştir. O halde müşrikin kalbinin iki hususiyeti vardır. İlk olarak müşrikin kalbi sadıkane bir huzu ve tevazu içindedir. İkinci olarak bu huzu ve tevazu, noksanlıklara ve yaratıklara karşı yapıldığından dolayı, kalplerinin bulanıklık ve noksanlık içine girmesine sebep olmaktadır. Böylece müşrikin kalbi ters çevrilmiş bir kalptir. Bu onların zahirî sıfatlarıdır.
Ama münafık, bazen gerçek anlamda müşriktir. Bu açıdan kalbinin tersliği hususunda müşriklerle ortaktır. Bazen de kafir sayılır ve hiç bir diyanete sahip değildir. Gerçi onun kalbi de terstir, ama bunun daha zahir olan bir özelliği de vardır. O özelliği de şudur ki zahiren hakkı dinlemekte ve hak topluluğu arasına karışmakta; dolayısıyla müminin kulağına gelen bütün hakikatler, onun kulağına da gelmektedir. Ama müminin kalbinin batınî sefası açıktır ve onu kabul etmektedir. Müna-fık ise kalbindeki bulanıklık ve zulmet sebebiyle mühürlenmiştir ve onu kabul etmemektedir.
Hadiste müminin özellikle ihsanlara şükrettiği ve belâlara ise sab-rettiği hususu beyan edilmiştir. Zira bu iki sıfat, müminin diğer sıfatları arasında belli bir ayrıcalığa sahiptir. Bu iki sıfat; güzel sıfatların en önemlileri konumundadır ve bunlardan bir çok güzel sıfatlar ortaya çıkmaktadır ki biz bunun bazı örneklerini daha önce zikrettik. Hakeza bu iki sıfat; ihsan veya bela ile tecelli ifadesi olan celal ve cemal, kahır ve lütuf sıfatlarını da beyan etmektedir. Gerçi bela da lütuf sıfatların-dandır, ama kahır ile zahir olduğundan, kahır sıfatlarından sayılmıştır. Nitekim Hak Teala’nın esma ve sıfatı hususunda bu konu açıklanmıştır. Mümin de bu iki tecelli arasında sürekli olarak ubudiyet ve kulluk içinde bulunur.
Yorum