Ynt: KIRK HADİS ŞERHİ..
2. Bölüm: Ehl-i Beyt Velayetinin Amellerin Kabul Şartı Oldu-ğunun Beyanı Hakkında
Şia mezhebinin kesin ve zaruri hükümlerinden biri de Ehl-i Bey’tin velayet ve marifetinin amellerin kabul şartlarından biri olmasıdır. Bu hususta o kadar hadis ve rivayet vardır ki, burada hepsini nakletmek imkansızdır. Bu hadisler tevatür haddini bile aşmış bulunmaktadır. Biz sadece teberrüken bazısını nakletmek istiyoruz.
Ebi Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşin zirvesi, yücesi, anahtarı, eşyaların kapısı ve Allah-u Teala’nın rızası tanıdıktan sonra İmam’a itaat etmektir. Bil ki birisi geceleri ibadet etse, bütün ömrü boyunca gündüz oruç tutsa, tüm malını sadaka verse, her yıl hacca gitse, ama Allah’ın velisinin velayetini tanımaz, velayetine tabi olmaz ve tüm amellerini İmam’ın yol göstericiliğiyle yapmazsa, Allah’ın üzerinde sevap açısından hiç bir hakkı yoktur ve o iman ehlinden değildir.”
Hakeza Ebi Abdillah şöyle buyurmuştur: “Kıyamette Allah-u Tea-la’nın huzuruna sizlerin inandığı şeylere inanmadan gelen kimsenin ne bir iyiliği kabul edilir ve ne de bir kötülüğü bağışlanır.”
Hakeza Ebi Abdillah şöyle buyurmuştur: “Vallahi, eğer Allah’ın lanetlediği şeytan, günah ve tekebbürden sonra dünya var oldukça Al-lah için secde de etseydi, Allah’ın emrettiği üzere Adem’e secde etme-diği müddetçe onun hiç bir ameli kabul edilmezdi. Hakeza ümmetin asileri de Resulullah’ın kendileri tayin ettiği imamı terk ettiği müddetçe aynı durumdadır. Allah’ın emrettiği yoldan Allah’a dönmez, Allah’ın velayetini emrettiği imama itaat etmez, Allah ve Resulü’nün kendileri için açtığı kapıdan girmezlerse, onların hiç bir ameli kabul edilmez ve onların hiç bir iyiliği Allah’ın katına yükselmez.”
Bu anlamda hadisler oldukça çoktur. Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere, velayet, amellerin kabul şartıdır. Hatta Allah’a ve Resul-u Ek-rem’in nübüvvetine imanın da kabul şartıdır. Ama bazı alimlerin bu-yurduğu gibi velayetin, amellerin sıhhat şartı olduğu hususu ise, kesin bir şekilde belli değildir. Hatta zahire bakılırsa velayeti kabul etmek amellerin sıhhat şartı değildir. Bu bir çok hadisten de anlaşılmaktadır. Nitekim sonradan Şii olanların geçmiş amellerini kaza etmesi gerek-mediğini bildiren rivayetlerde de yer aldığı üzere, ehlinden gayrisine verdiği zekat dışında hiç bir amelini kaza etmesi gerekmez ve Allah-u Teala ona ecrini verecektir.
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Namaz,oruç, Hac, ve sadakanız ise katılır ve ardınızdan gelir. Ama zekatı ehli olmayana verdiğin için onu yerine vermen gerekir.”
Başka bir ayette yer aldığına göre “Ameller Perşembe günü Resulullah’a arz edilir ve Arefe günü Allah-u Teala amellere teveccüh eder ve tümünü havaya savurur.” Kendisine, “Bu ameller kimin amel-leridir?” diye sorulduğunda ise şöyle buyurmuştur: “Bu ameller biz Ehl-i Beyt’i ve Şiilerimizi sevmeyenlerin amelidir.”
Bu hadis açıkça anlaşıldığı üzere amellerin sıhhatine, ama kabul edilmediğine delalet etmektedir. Velhasıl bu konu görevimizin dışında kalmaktadır. Başta da sonda da, hamd Allah’a mahsustur.
2. Bölüm: Ehl-i Beyt Velayetinin Amellerin Kabul Şartı Oldu-ğunun Beyanı Hakkında
Şia mezhebinin kesin ve zaruri hükümlerinden biri de Ehl-i Bey’tin velayet ve marifetinin amellerin kabul şartlarından biri olmasıdır. Bu hususta o kadar hadis ve rivayet vardır ki, burada hepsini nakletmek imkansızdır. Bu hadisler tevatür haddini bile aşmış bulunmaktadır. Biz sadece teberrüken bazısını nakletmek istiyoruz.
Ebi Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşin zirvesi, yücesi, anahtarı, eşyaların kapısı ve Allah-u Teala’nın rızası tanıdıktan sonra İmam’a itaat etmektir. Bil ki birisi geceleri ibadet etse, bütün ömrü boyunca gündüz oruç tutsa, tüm malını sadaka verse, her yıl hacca gitse, ama Allah’ın velisinin velayetini tanımaz, velayetine tabi olmaz ve tüm amellerini İmam’ın yol göstericiliğiyle yapmazsa, Allah’ın üzerinde sevap açısından hiç bir hakkı yoktur ve o iman ehlinden değildir.”
Hakeza Ebi Abdillah şöyle buyurmuştur: “Kıyamette Allah-u Tea-la’nın huzuruna sizlerin inandığı şeylere inanmadan gelen kimsenin ne bir iyiliği kabul edilir ve ne de bir kötülüğü bağışlanır.”
Hakeza Ebi Abdillah şöyle buyurmuştur: “Vallahi, eğer Allah’ın lanetlediği şeytan, günah ve tekebbürden sonra dünya var oldukça Al-lah için secde de etseydi, Allah’ın emrettiği üzere Adem’e secde etme-diği müddetçe onun hiç bir ameli kabul edilmezdi. Hakeza ümmetin asileri de Resulullah’ın kendileri tayin ettiği imamı terk ettiği müddetçe aynı durumdadır. Allah’ın emrettiği yoldan Allah’a dönmez, Allah’ın velayetini emrettiği imama itaat etmez, Allah ve Resulü’nün kendileri için açtığı kapıdan girmezlerse, onların hiç bir ameli kabul edilmez ve onların hiç bir iyiliği Allah’ın katına yükselmez.”
Bu anlamda hadisler oldukça çoktur. Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere, velayet, amellerin kabul şartıdır. Hatta Allah’a ve Resul-u Ek-rem’in nübüvvetine imanın da kabul şartıdır. Ama bazı alimlerin bu-yurduğu gibi velayetin, amellerin sıhhat şartı olduğu hususu ise, kesin bir şekilde belli değildir. Hatta zahire bakılırsa velayeti kabul etmek amellerin sıhhat şartı değildir. Bu bir çok hadisten de anlaşılmaktadır. Nitekim sonradan Şii olanların geçmiş amellerini kaza etmesi gerek-mediğini bildiren rivayetlerde de yer aldığı üzere, ehlinden gayrisine verdiği zekat dışında hiç bir amelini kaza etmesi gerekmez ve Allah-u Teala ona ecrini verecektir.
Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Namaz,oruç, Hac, ve sadakanız ise katılır ve ardınızdan gelir. Ama zekatı ehli olmayana verdiğin için onu yerine vermen gerekir.”
Başka bir ayette yer aldığına göre “Ameller Perşembe günü Resulullah’a arz edilir ve Arefe günü Allah-u Teala amellere teveccüh eder ve tümünü havaya savurur.” Kendisine, “Bu ameller kimin amel-leridir?” diye sorulduğunda ise şöyle buyurmuştur: “Bu ameller biz Ehl-i Beyt’i ve Şiilerimizi sevmeyenlerin amelidir.”
Bu hadis açıkça anlaşıldığı üzere amellerin sıhhatine, ama kabul edilmediğine delalet etmektedir. Velhasıl bu konu görevimizin dışında kalmaktadır. Başta da sonda da, hamd Allah’a mahsustur.
Yorum