Ynt: KIRK HADİS ŞERHİ..
“Lehu”zamiri ise zahiren “Allah”a dönmektedir. “Aziz” ve “ha-kim”e dönmesi de mümkündür. Elbette bu durumda, ehli olan kimse-lere düşünmekle belli olacağı gibi, ayetin anlamı değişmektedir.
Allah’ın malikiyetinin ve diriltme/öldürme niteliğinin muzaria fiili kipinde (“yuhyi” ve “yumit” olarak) beyan edilmesi, yenilik ve de-vamlılığın ifadesi içindir. “Huve” zamirinin mercisi, mercilerin farklı-lığında manaların değişimi ve de muhyi, mumit ve kadir isimlerinin zat isimleri veya sıfatları veya fiilleri olduğunun beyanı ise yerinde açıklanmalıdır.
Nitekim diriltme ve öldürmenin niteliği, İsrafil’in su-runun hakikati, iki diriltme ve öldürme nefhası, Hz. İsrafil ve Azrail’in işleri ve makamları, diriltme ve öldürme niteliği gibi konuların oldukça uzun örfî açıklamaları ve felsefi kanıtları vardır.
Üçüncü ayete gelince… “O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.”
Yakin ve marifet erbabının hak marifetlerini bilen arif ile kalb ehli-nin ve saliklerin yolunda seyredenlerin bildiği gibi, sâliklerinin sülukunun nihayeti ve ariflerin emellerinin zirvesi bu muhkem ayet-i kerimeyi anlamaktır. Dostun canına andolsun ki zatî ve esmaî tevhidin hakikatini bundan daha iyi tabir edecek bir ifade yoktur. Bütün mari-fetler ashabının bu tam Muhammedî irfan ve Ahmedi kapsamlı keşf ve ilahî muhkem ayeti için secde etmesi ve toprağa kapanması yakışır. İr-fan ve aşkın hakikatine yemin olsun ki cezbe ehli arif ve mahbubun cemalinin aşığı kimse, bu ayeti duyunca, melekutî bir dalgalanma ve ilahî bir açılım içine girmektedir ki beyan elbisesi bedenine kısa gelir ve hiç bir varlık da buna tahammül edemez.
“Allah pak ve münezzehtir. Mertebesi ne de yüce, kudreti ne de büyük, değeri ne de azim, şevketi ne kadar ulaşılmaz ve dergahı ne de yücedir!”
Büyük ariflerin sözlerine itiraz edenler şöyle bir baksınlar; hangi büyük ve rabbani alim veya cezbe ehli salik, bu ayet-i şerifeden ve ilahi kutsal mektuptan daha fazlasını beyan edebilmiş ve marifet pazarına bundan daha yeni açıklama getirebilmiştir. İşte bu ilahî ayet-i kerime ve işte ariflerin irfanıyla dolu kitaplar! Gerçi mübarek Hadid Suresi ve özellikle de ilk ayat-i şerifeleri ariflerin emellerinin ulaşamadığı birçok marifetleri kapsamaktadır; ama inancıma göre bu ayet-i şerife, diğer ayetlerin sahip olmadığı bir takım özelliklere sahiptir.
Allah-u Teala’nın evveliyeti ve ahiriyeti, zahiriyeti ve batıniyeti, beyan edilecek ve kalemle yazmaya cesaret edebileceği türden bir şey değildir. O halde vazgeçelim ve idrakini muhiblerin ve evliyanın kalbine bırakalım.
“Lehu”zamiri ise zahiren “Allah”a dönmektedir. “Aziz” ve “ha-kim”e dönmesi de mümkündür. Elbette bu durumda, ehli olan kimse-lere düşünmekle belli olacağı gibi, ayetin anlamı değişmektedir.
Allah’ın malikiyetinin ve diriltme/öldürme niteliğinin muzaria fiili kipinde (“yuhyi” ve “yumit” olarak) beyan edilmesi, yenilik ve de-vamlılığın ifadesi içindir. “Huve” zamirinin mercisi, mercilerin farklı-lığında manaların değişimi ve de muhyi, mumit ve kadir isimlerinin zat isimleri veya sıfatları veya fiilleri olduğunun beyanı ise yerinde açıklanmalıdır.
Nitekim diriltme ve öldürmenin niteliği, İsrafil’in su-runun hakikati, iki diriltme ve öldürme nefhası, Hz. İsrafil ve Azrail’in işleri ve makamları, diriltme ve öldürme niteliği gibi konuların oldukça uzun örfî açıklamaları ve felsefi kanıtları vardır.
Üçüncü ayete gelince… “O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.”
Yakin ve marifet erbabının hak marifetlerini bilen arif ile kalb ehli-nin ve saliklerin yolunda seyredenlerin bildiği gibi, sâliklerinin sülukunun nihayeti ve ariflerin emellerinin zirvesi bu muhkem ayet-i kerimeyi anlamaktır. Dostun canına andolsun ki zatî ve esmaî tevhidin hakikatini bundan daha iyi tabir edecek bir ifade yoktur. Bütün mari-fetler ashabının bu tam Muhammedî irfan ve Ahmedi kapsamlı keşf ve ilahî muhkem ayeti için secde etmesi ve toprağa kapanması yakışır. İr-fan ve aşkın hakikatine yemin olsun ki cezbe ehli arif ve mahbubun cemalinin aşığı kimse, bu ayeti duyunca, melekutî bir dalgalanma ve ilahî bir açılım içine girmektedir ki beyan elbisesi bedenine kısa gelir ve hiç bir varlık da buna tahammül edemez.
“Allah pak ve münezzehtir. Mertebesi ne de yüce, kudreti ne de büyük, değeri ne de azim, şevketi ne kadar ulaşılmaz ve dergahı ne de yücedir!”
Büyük ariflerin sözlerine itiraz edenler şöyle bir baksınlar; hangi büyük ve rabbani alim veya cezbe ehli salik, bu ayet-i şerifeden ve ilahi kutsal mektuptan daha fazlasını beyan edebilmiş ve marifet pazarına bundan daha yeni açıklama getirebilmiştir. İşte bu ilahî ayet-i kerime ve işte ariflerin irfanıyla dolu kitaplar! Gerçi mübarek Hadid Suresi ve özellikle de ilk ayat-i şerifeleri ariflerin emellerinin ulaşamadığı birçok marifetleri kapsamaktadır; ama inancıma göre bu ayet-i şerife, diğer ayetlerin sahip olmadığı bir takım özelliklere sahiptir.
Allah-u Teala’nın evveliyeti ve ahiriyeti, zahiriyeti ve batıniyeti, beyan edilecek ve kalemle yazmaya cesaret edebileceği türden bir şey değildir. O halde vazgeçelim ve idrakini muhiblerin ve evliyanın kalbine bırakalım.
Yorum