Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmam Humeyni'den Nasihatler (1)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İmam Humeyni'den Nasihatler (1)

    İLAHİ MUHABBET HAKKINDA

    Ey zavallı!

    Sevgililerin halinden habersiz! Ey sevgililerin halinden ve onların kalbinin ateşinden habersiz bedbaht! Ey muhlislerin yangınından ve amellerinden nurundan habersiz gafil bineva! Sen onlarında amellerinin bizimki gibi mi olduğunu sanıyorsun? Sen, müminlerin emrinin namazıyla bizim namazımızın arasındaki farkın “valazzallin” in meddini biraz daha uzatmak olduğunu mu sanıyorsun! Yâda kıraatinin daha düzgün olması, secde ve rükûlarının uzun olması, zikir ve vird lerinin daha fazla olası mıdır? Yâda o yüce insanın bir gecede yüzlerce rekât namaz kılması mıdır? Yâda seyyid-us-sacidin münacatını senin ve benim münacatımız gibi mi sanırsın? O da hüriler için armut ve nar için mi bu kadar yanıp tutuşuyordu? Kendilerine yemindir “ve ennehu le gesemun ezim” ki eğer sırt sırta verip müminlerin emrinin bir “la ilahe illallah” ını demek isterler gene de başaramazlar. Vilayet makamına olan şu marifetimden dolayı toprak başıma olsun. Ali bin Ebu Talib’in makamına ant olsun ki, eğer bütün mukarrep melekler, mürsel nebiler Hatemul Embiya hariç, çünkü o Ali ve diğer herkesin mevlasıdır, eğer onun bir tekbirini demek isteseler genede başaramazlar. Onların kalplerindeki hali onlardan başka kimse bilemez.

    ALLAH’I DİLDE İSTEMEK HAKKINDA

    Ey aziz!

    Bu kadar Allah’tan dem vurma. Bu kadar ilahi aşk iddiasında bulunma. Ey arif, ey sufi, ey hekim, ey mucahid, ey murtaz, ey fakih, o mümin ey mukaddes, ey çaresiz giriftar, ey nefsin hilelerine duçar olmuş bedbahtlar, ey nefis sevgisinin amal ve amaniylerine giriftar çaresizler! Hepiniz zavallısınız… Hepiniz ihlâstan ve Allah’ı istemekten fersah fersah uzaklardasınız. Kendinize karşı bu kadar hüsnü zanda bulunmayın. Bu kadar işve ve tedallulda bulunmayın. Kendi kalplerinize bir sorun acaba Allah’ı mı arıyor yoksa kendi nefsanî istediklerini mi? Muvahhit ve tek talep mi yoksa müşrik mi? Öyleyse bu ucb’larda neyin nesi? Amellerle bu kadar övünmenin manası da ne? Acaba siz Müslüman ve de şirkten arı mısınız? Acaba namaz ve ibadetlerinizin, ölüm ve yaşamınız Allah için mi? Acaba namazda “elhamdulillahi rabbil âlemin” derken utanman gerekmez mi? Acaba sen bütün hamtları haktan mı biliyorsun yoksa kullardan mı? Hatta onun düşmanları için mi sitayişlerde bulunuyorsun? Senin “ya rabbel âlemin” deyişin yalan değil mi, hâlbuki sen bu âlemde rububiyeti başkası için sabit kılmışsın. Acaba tövbe etmen utanman gerekmez mi “iyyake na’budu ve iyyake nestein” derken? Acaba sen Allah’ mı ibadet ediyorsun yoksa kendi karın ve heveslerine mi? (ferec) Acaba senin istediğin Allah mı yoksa huril-eyn mi? Acaba sen yalnız Allah’tan mı yardım istiyorsun, yoksa işlerinde nazara almadığın tek şey Allah mı? Ey birader nefsin ve şeytanın tuzaklarına karşı dikkatli ol. Bil ki bırakmaz sen zavallı bir tek halis amel işleyesin. Ve Allah’ın kendi fazlıyla kabul ettiği bu halis olmayan amellerin dahi bırakmazlar menzile ulaşasın.

    GÖSTERİŞ HAKKINDA

    Ey aziz!

    Sendeki gurur başkalarında da var. Eğer sen alçak gönüllü olursa, muhakkak insanlarda sana saygı duyacaklar büyük sayacaklardır. Ama eğer tekebbür edersen devamı gelmez. Eğer becerebilirlerse seni rezil ve rüsva ederler ve sana itina etmezler, eğer edemezlerse de kalplerinde rezil, zelilsin demektir. Sen tevazu etmek suretiyle insanların kalplerini fethet… Ve eğer Allah bir kişiyi zelil ederse ona ne eder, neye mubtela eder bilemiyorum? Zira ki ahiret işleri dünya işlerinden farklıdır. Ahretteki zillet dünyadaki zilletten farklıdır. Aynı şekilde oranın nimet ve azapları da buradan tamamen farklıdır. Nimetleri bizim tasavvurumuzun üstünde, azabı da bizim sabrımızın dışındadır. Kerameti, bizim hayal ettiğimizden çok daha yücedir. Zillet ve rezillikleri de bizim hayal ettiklerimizden gayridir. Mütekebbirin sonu da cehennemdir.

    NEFSİN HALLERİ HAKKINDA

    Ey aziz!

    Senin deyiminle arifi billâhlar, kalbi, esma ve sıfatın tecelligahı, hakiki sultanın giriş mahalli kılar ki mahv-ı asar eder, televvunu kaldırıp taayyunu siler, “hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman arasını bozarlar onurlu kimseleri aşağılık yaparlar.”(neml/34) kalbi ehedi ahmedi yaparlar.

    Öyleyse kalbini neden kendi cemalinin mahv-ı kıldın, televvunu neden artırdın, teeyyunu neden ziyadeleştirdin ki seni hak teala ve esmasının tecellilerinden gafil eyledi, senin kalbini şeytanın menzilgahı kıldı. Allah kulları ve hak dergâhının hastalarını ve mahbubun cemalinin cilvelerini tahkir ediyor aşağılık görüyorsun! Ve sen ey arif, yazıklar olsun sana ki halin herkesten daha kötü ve hüccet sana herkesten daha çok tamamlanmıştır. Sen hakka tekebbür ediyorsun Hz. Esma ve sıfatı, zatın tecellilerine firavunluk ediyorsun!

    AMELSİZ ÂLİM HAKKINDA

    Ey mefhumların talebesi!

    Ey hakikatlerden sapkın, biraz düşün, hangi marifetlere sahip olduğuna bir bak, kendinde hak ve sıfatının hangi eserlerini görmektesin? Belki musiki ilmi ile senin ilminden daha daha dakiktir, mekanik, matematik ve diğer tabi ilimler ıslahat ve dikkat yönünde senin ilminle omuz omuzadır. Nasıl ki o ilimler irfan-ı billah’a götürmüyorsa, senin ilminde ıstılahların hicabıyla örtülü olduğu sürece, ondan ne keyfiyet hâsıl olur nede maneviyat… Kalbin karalığını arttıran ilimler, ilim değildir.

    İLMİN HİCABI HAKKINDA

    Vay marifetlere!

    Vay marifetlere ki, bu marifetler sahibinin akıbetini şeytana varis kılsın. Kibir şeytanın en has ahlakıdır. O baban Adem’e kibir eyledi de dergahtan kovuldu. Senden bütün âdem ve âdemoğullarına kibirlendiğin için ilahi dergâhtan kovulmuş durumdasın. Sen öğrendiğin birkaç mana ve ıstılah dan dolayı havalara giriyorsun., insanlara kibirleniyorsun, bu senin zafiyetinin azlığından, havsalanın darlığından ve kabiliyetinin eksikliğindendir… Ama mana ve ıstılahlara talip bu zavallı hikmetin bunlar olduğunu zannediyor.

    İNSANİ HAYALLER HAKKINDA

    Bütün bunlardan daha aşağılık!

    Bütün bunlardan daha aşağılık ve küçük olan, mal mülk ve kabilecilik gibi dış etkenler sebebiyle tekebbür eden kimsedir. Bu zavallı, bütün insanı ahlak ve edeplerden uzak eli bütün ilim ve marifetlerden yana bomboştur. Ama elbisesi koyunyününden olduğu için, babası filan kes olduğu için insanlara kibirlenmektedir. Böyle bir insanın fikri ne kadar küçük, kalbi ne kadar dar ve karanlıktır ki, bütün kemalatların karşısında güzel bir elbiseye, bütün güzelliklerin karşısında güzel bir sarık ve abaya kanaat eder. Zavallı hayvaniyet makamıyla uyumlu yaşayıp hayvani lezzetlere dalmış ve bütün insanı makamlardan, hakikatlerden uzak ve bir boş beyine kanaat edip bu vasıfla kendisini makam sahibi sanıyor. O kadar aşağılık ve liyakatsizdir ki eğer bir kimse dünyevi bir makamda ondan üste olursa, tıpkı kölenin sahibiyle olan rabıtası gibi davranır.

    İNSANIN HAKİKATI HAKKINDA

    Azizim kendinden başkasını görmedin ve gördüğün şeyi de ölçüp itibara almadın. Kendini hayatın şuunları ve dünyanın suhruflarıyla kıyasla; şehrinle şehrini, memleketinle memleketini dünyadaki diğer yüzlerce memleketle ve bütün memleketleri yeryüzüyle ve yeryüzünü güneş sistemi ve onun etrafındaki gezegenlerle, bizim akıl ve fikrimizin çok çok ötesinde olan güneş sistemini de diğer güneş sistemleriyle ki bizim güneş sistemimiz onların yanında sıradan bir yıldız gibidir kıyaslanamaz bile… Bunlar vücut âleminden senin ve benim hayatımızın şuunları ve uzuvlarıdır. Allah seni bu dünyadan götürmeyi irade ettiği zaman, senin bütün kuvvetlerine zayıf düşmeyi emreder ve bütün idrakatine işten düşmelerini emreder. Vücut fabrikanı muhtal kılar. Görme ve duymanı, gücünü ve kuvvetini alır ve sen bir cemaddan başka bir şey olmazsın ki, birkaç gün içinde insanlar pis kokudan duramaz hale gelir ve görüntüden kaçarlar, bir müddet sonra bütün ecza ve uzuvların çürüyüp birbirinden ayrılır. Bunlar senin cisminin malının ve haşmetinin durumu. Ama berzahına gelince; Allah muhafaza eğer ıslah etmemişsen, Allah bilir ne halde ve ne suretle gideceksin. Bu âlemin idraki, o âlemi görme, duyma ve tatmaktan acizdir. Sen o âlemin karanlık eve vahşetini, kabir sıkmasını ne kadar duysan da bu âlemin karanlık, vahşet ve sıkıntılarıyla kıyaslıyorsun oysa kıyas batıldır. Kendi elimizle kendimiz için hazırladığımız şeylerden yana Allah bizlere yardım etsin. Kabir azabı ahiret azaplarından bir azaptır ama rivayete göre orada şefaatçilerde olmayacak, Allah bilir nasıl bir azaptır? Bizim ahiretteki durumumuz bütün hallerimizden daha kötü ve daha karanlıktır. Hakikatlerin açığa çıktığı gündür, sırların açıklandığı gündür, amellerin ve ahlakın tecessüm ettiği gündür, hesapların sorulduğu gündür. Duraklardaki zillet günüdür bu kıyametin durumu. Lakin kıyametten sonra gelecek cehennemin durumu da belli, cehennem hakkında da haberler var, cehennem azabı sadece ateşi değil ki, oradan bir kapı açılır gözlerine, eğer o kapı bu dünyada açılırsa dünya ehli korkudan helak olur. Ve aynı şekilde oradan bir kapı kulaklarına, bir kapı burnuna açılır ki eğer o kapılar bu âlemin ehline açılırsa insanlar onun azabından şiddetinden helak olur. Öyleyse evveli tamamen yokluk olan ve vücut âlemine ayak bastıktan sonra da her şeyiyle çirkin ve kendisine arız olan her şey utanç, dünya, berzah ve ahretinin her biri birbirinden daha feci olan bu insan neye tekebbür ediyor? Hangi cemal ve kemaliyle iftihar etmektedir? Öyleyse tekebbür sonsuz bir cehaletten kaynaklanmaktadır. Kimin cehli fazlaysa aklı bir o kadar nakıs, kibri de bir o kadar fazladır. Kimin de ilmi fazlaysa ruhu bir o kadar büyük, kalbi bir o kadar geniş ve tevazusu da bir o kadar fazladır. Bu cehalet ve insanlara yukardan bakma utancını kendinden uzaklaştırır ve enbiyaların sıfatlarıyla sıfatlan. Şeytanın sıfatlarını bir kenara at. Ve kibriyayı ilahi ile niza etme ki, hakla niza etmek onun azabına makhur eder ve seni ateşe atar.

    TEKEBBÜRÜN ISLAHI HAKKINDA

    Eğer nefsini ıslah etmeye karar verirsen onu amele dökme yolunda biraz dikkatli olursa işin kolaylaşacaktır. Ve bu yolda merdane bir himmet, özgür bir fikir ve geniş bir ufukla hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacaksın. Nefsi emmare ve şeytana galip galip kurtuluşa ermenin tek yolu onların isteklerinin hilafına amel etmektir. Nefsi yenmek için hiçbir yol mütevazı insanların sıfatlarıyla sıfatlanıp, onların davranışlarıyla uygun bir şekilde davranmaktan daha etkili değildir. Tekebbürün hangi mertebesindeysen ve ilim ve amelin hangi derecesindeysen, nefsinin isteklerinin aksine olacak birkaç şeye amel et,dünya ve ahiretin neticeleri üzerine ilmi tembih ve tekeffüllerle yolun kolaylaşıp olumlu neticeler alman ümit edilir. Eğer nefsin senden meclisin başında oturmanı ve beraberindekilere karşı üstünlük kurmanı isterse sen onun burnunu yere sürterek fakirlerle otur onlarla beraber yemek ye, yolculuk yap, onlarla şakalaş. Nefis senle bahse girebilir; senin makamın var sen bu makamını dinin yayılması için korumalısın, fakirlerle oturmak senin ağırlığını kalplerden silebilir, onlarla şakalaşmak seni hafif gösterebilir, meclisin aşağısında oturmak seni makamından aşağı düşürebilir ve o zamanda şer-i vazifene amel edemezsin vb… diyebilir. Bil ki bunların hepsi şeytanın tuzakları ve nefsin hileleridir. Resulullahının dünyadaki makamı senden daha fazlaydı oysa gidişatını gördün nasıldı… Mücahedeye girdiğinde niyet halis kalınmalıdır. İşte o zaman nefis ıslah olur. Bütün nefsanî sıfatlar ıslah edilebilir mahiyettedir, ancak işin başında biraz zahmet vardır, oda ıslaha başladıktan sonra kolaylaşır. Ekseriyet tavsiye ıslah ve gafletten uyanmayı düşünür. İnsanlığın ilk menzili ‘’yegzufu’’ dur. Yani insanın gaflet uykusundan uyanması, tabiat sarhoşluğundan ayılması, ve insanın bu âlemde misafir olduğunu anlamasıdır. Ve her misafirin azık ve bineğe ihtiyacı vardır. İnsanın azık ve bineğe ise kendi ahlaki hasletleridir. İşte bu korkunç ve tehlikeli, karanlık ve ince. Kılıçtan keskin ve saç telinden ince yolun yolcusuna mertçe himmet bir gerçek…

    AHİRET SEFERİ HAKKINDA

    Ey aziz!

    Himmet eyle, cehalet ve bilgisizliğin perdesini yırt ve bu helaket çukurundan kendini kurtar. Muttakilerin mevlası ve bu yolun tek saliki ve hakiki rehberi olan Hz. Ali (a.s) mescitte öyle bir feryat ediyordu ki mescidin komşuları bile duyuyorlardı. ‘’Hazırlanın! Allah sizlere rahmet etsin, muhakkak ki gitmek için çağrılmış bulunmaktasınız.’’ Ahiret seferinde hiçbir teçhizat sizin için, nefsanî kemalat, takvalı kalp, Salih ameller ve batini sefadan daha faydalı değildir. Ayıpsız, ihanetsiz, kinsiz olmak. Farz edelim ki ehli iman ancak noksanları olan birisin, her halükarda bu kirliliklerden halas bulmalısın. Ki said ve Salihlerin zümresinde yer alabilesin. Bu kirlilikleri yok etmenin yolu, tövbe ve inabet ateşiyle, nefsi kınama ve melâmet küresine koyup pişmanlık ateşiyle yakarak Allah a dönüş yapmak suretiyle gerçekleştir. Bunu bu âlemde iken kendin gerçekleştir yoksa ilahi azap küresinde kalbini öyle bir yakalar ki Allah bilir ahiret asırlarıyla kaç asır çeker bu ıslah. Bu âlemde temizlenmek çok kolay ve rahttır. Bu âlemdeki değişim ve tebdil at çok çabuk gerçekleşir. Ama öteki âlemde değişim başka türlüdür ve nefsanî meleklerden bir melekenin değişimi asırlarca sürebilir.

    ÖMRÜN KIYMETİ HAKKINDA

    Öyleyse ey birader!

    Ömrün ve gençliğin, kuvvet ve iraden baki olduğu müddetçe nefsini ıslah et. Bu makam ve mevkilere itibar etme. Bu itibarları ayakların altına al. Sen âdemoğlusun, şeytanın sıfatını kendinden uzaklaştır. Şeytan bu rezil sıfata diğer rezil sıfatlardan daha çok ehemmiyet verebilir. Çünkü bu sıfat onun en bariz sıfatı ve bu sıfat yüzünden ilahi dergâhtan kovulmuştur. Arif, umum, âlim, cahil herkesi kendi yoluna çekmek istiyor. O âlemde o rezil sıfatınla onunla karşılaştığında birde ondan melâmet işiteceksin. Diyecek ey âdemoğlu! Enbiyalar sana haber vermediler mi baban Adem’e tekebbür etmemden dolayı ilahi dergahtan kovulduğumu? Ademin makamını tahkir ve kendi makamımı tazimden dolayı lanetlendim. Sen niye kendini bu rezilliğe giriftar eyledin? İşte o zaman sen ey zavallı, azaplarına, giriftarlıklarına, pişmanlık ve hasretine ilaveten, birde varlık âleminin en aşağılık mahlûkunun serzenişiyle de karışı karşıya kalacaksın! Şeytan rabbine tekebbür etmemişti. Hakkın mahluku olan Adem’e tekebbür etmiş ve demişti ki; “beni ateşten onu topraktan yarattın” kendisini büyük Adem’i küçük gördü. Oysa sen âdemoğullarını küçümseyip kendini büyük görüyorsun. Öyleyse sen de Allah’ın emirlerinden sapıyorsun. Buyuruyor; alçak gönüllü ol, mütevazı ol Allah kullarına karşı. Tekebbür edip büyüklük taslıyorsun da neden sadece şeytanı lanetliyorsun? Habis nefsini de ortak kıl bu lanete. Nasılsa sen bu rezil sıfatta ona ortaksın. Sen şeytanın mezahirlerindensin, onun tecessüm etmiş halisin, belki de senin berzah kıyametteki suretin şeytandır. Ahiret suretinde ölçü, nefsanî melekelerdir. Şeytani bir surete de bürüne bilirsin, küçük bir karınca suretine de. Ahiret ölçüleri buradan farklıdır…
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X