Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #76
    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


    Bilmek gerekir ki niyet, ibadetin kemal suretinin kendisiyle olduğu kalbî vazifelerin en önemlilerindenjiir. Ve onun amellerin suretine nisbeti, bâtının zahire, ruhun bedene ve kalbin kalıba nisbeti gibidir.

    Ve avam üzerindeki vazifelerin en önemlisi ve şartların en ağırı, onun ihlasla yapılmış olmasıdır. Pek az niyet gerçek ihlasa sahip olabilmektedir. Hatta mutlak hulûs, en kâmil evliyanın en yüce derecelerindendir. Zira ihlas, amelî, Hakk'tan gayrisinin karışmasından mutlak olarak tasfiye etmekten ibarettir.


    Bu, avamın ibadetinde, riya, kibir ve iftihar kabilinden olan açık ve gizli şirkten tasfiye etmektir: "Dikkat edin, halis din yalnızca Allah'a aittir." (139).


    Havassın ibadetinde, onların meslekinde şirk sayılan umma ve korkmanın karışmasından tasfiye etmektir.

    Ashab-ı kulübün ibadetinde, ehl-i ma'rifet meslekinde en azîm şirk ve en büyük küfür sayılan enaniyyet ve inniyyetin karışmasını tasfiye etmekten ibarettir: "Putların anası, nefs putunuzdur." (140).

    Kemale ermişlerin ibadetinde, ubudiyyet ve ibadeti, hatta varlığı görmenin karışmasını tasfiye etmekten ibarettir. Nitekim îmam (O'na selam olsun) şöyle buyurmuştur: "Kalb-i selim, Hakk'la mülakaat eden ve bunda hiç kimseyi Hakk'la eşit kılmayandır." (34).

    Şu halde, sâlik-i ilallah kendi hatlarının fark'ına, hatta kendisine ve aleme ayak bastığında, kendisini, başka sini ve başkalığı görmekten halis kılar;

    kalbinde Hakk'tan başkasına yer bulunmaz; velayet eliyle beytullahı putlardan temizler ve şeytanın tasarrufundan kurtarır; dini, ameli, bâtını ve zahiri Hakk için halis olur. İşte Hakk Teala böyle bir dini tercih buyurmuştur: "İçinde şüphe veya şirk bulunan bütün kalpler sakıttır."


    139) Zümer3.
    140) Putları anası nefs putunuzdur/O putun yılan ve bu putun ejderha olmasından. Mesnevi, Birinci Defter, Sh.22.



    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      #77
      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


      DÖRDÜNCÜ FASIL

      İftitah ve eli kaldırma tekbirlerinin sırrı

      Sen, ey Sâlik-i ilallah ve mücahid fîsebilillah, yakınlaşma makamında belini doğrulttuğun, izzet huzurunda niyetini halis kıldığın, kalbine paklık kazandırdığın ve ehl-i vefa zümresine katıldığında kendini kapıdan girmeye hazırla; kapıların açılmasını talep et ve tabiat menzilinden hareket et; onun galiz hicabını makam-ı kibriyaya yapışarak kaldır ve arkaya at; diğer hicaba girmek için tekbir getir ve onu da kaldır ve arkana at; tekrar tekbir getir ve kalbin kapısının eşiğine ulaşabilmen için üçüncü hicabı da kaldır.


      Sonra dur ve nakledilen şu duayı oku: "Allahım! Sen apaçık hak meliksin..."(141).

      Kendini, hicabı kaldıran olarak addetmemen ve Hakk'ı tekbir etmeye layık görmemen için mülkiyete sahip olmanın Hakk'tan gayrısından iptalini ve tasarrufa-tın o Zât-ı Mukaddes'e mutlak hasrını göster, "Çünkü O, uasfedilenden daha yücedir." (142). Sonra uluhiyyeti Hakk'a özgü kıl ve günahlarının bağışlanmasını taleb.et.


      141) Biharu'l-Envar, C.81, Sh.206, Kitabu's-Salat, Bab 37, Hadis 3.
      142) Usulü Kâfî, C.l, Sh.159, Kitabüt-Tevhid, Babu Meanil-Esma ve Iştikâkiha, Hadis 8 ve 9. Biharül-Envar, C. 81, Sh. 344, Kitabu's-Salat, Bab 44, Hadis 20.



      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        #78
        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


        Bundan sonra dördüncü ve beşinci hicabı kaldır, arkana at, tekbiri tekrarla ve "ilerle" nidasını işitebilmen için kalb gözünü aç. Makamın tadı ve oraya girmenin lezzeti veya bu makamın heybet ve azameti kalbte zahir olursa, bil ki giriş izni sâdır olmuş demektir. Öyleyse korku, umut, dünyadan kopup Allah'a bağlanma ve yakarış hali ile şöyle de: "Emrin başım üstüne; saadet sendendir, hayr senin elindedir ve şerr sana doğru değildir..." (143). Ma'rifetlerin kapılarının bulunduğu ve o makamın edeb kapısının bizzat kendisi olan şerefli zikirler üzerinde tefekkür et.

        Hakk'ı, huzuruna girmekten tenzih ve tesbîh ettikten ve makam-ı mukaddesini tavsiften tenzih ettikten sonra altıncı hicabı kaldır ve tekbir getir; eğer kendini layık görürsen, yedinci latifesi olan yedinci hicabı kaldır; eğer layık görmezsen Hakk'ın ihsan kapısını kapat ve kötülüğünü yürekten itiraf ederek şöyle de: "Ey ihsan eden! Kötü işler yapan sana gelmiştir." (144). Bu söze sadık kalabilmen ve ihsan kapısını gerçekten çalabilmen için dikkatli ol; yoksa, sakın ve zülcelal'in huzurunda nifaktan kork.

        Bundan sonra, sekizinci hicabı kaldır ve elini kaldırarak arkana at; ihram tekbiri getir ve kendini, Harem-i Kibriya'ya girdiğin için başka şeylerden mahrum bil. Sonra şöyle de: "... yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim." (22).

        143) Biharu'l-Envar, C. 81, Sh. 206, Kitabu's-Salat, Bab 37, Hadis 3.
        144) Biharu'l-Envar, C. 81, Sh.375, Kitabu's-Salat, Bab 22, Hadis 29. Felahu's-Sâil, Sh. 155. Müstedrekül-Vesail, Kitabu's-Salat, Ebvabu Tekbîretu'l-îhram, Babu İştihbabi Tefrîki't-Tekbîrât, Hadis 6.




        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #79
          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


          Ve bil ki, senin için büyük bir tehlike belirmiştir. Bu, ibadetin başında, alemin huzurunda gizlilikler içindeki nifaktır. Eğer, her kemal ve ma'rifet karşısında hicablı olan, dünya ilgileri, nefs sevgisi, şehvet ve gazap meşguliyetine bağımlı bu kitabın yazarı gibi kendini bu makamlardan ârî görüyorsan kendini Hakk ve mukarreb melekler huzurunda rezil etme; eksiklik ve acizliğini itiraf et; kusur ve hicablılığından dolayı infial halinde olkalb kırıklığı, infial ve utanç içinde gir ve zikirleri, sen layık olmadığın için evliyanın lisanından oku.

          Çünkü kendine ve her iki cihana ayak basmadıkça bu sözlere sadık kalamazsın; Allah'ın huzurunda gerçekten teslim olmadıkça müslim olamazsın; bencil oldukça şirk hududundan çıkamazsın ve mutlak fânî olmadıkça şöyle diyemezsin: "Namazım, ibadetim , yaşamım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir." (145). O halde kendini bu meydanın yiğidi olarak görmüyorsan, asla ehl-i ma'rifetin saflarına katılma ve Özgürlerin önünde kendini utandırma.

          îmam Sadık'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

          Tekbir getirdiğinde, yerle gök arasında bulunanları Allah'ın kibriyası karşısında küçük ve aciz addet; çünkü Allah, tekbir getirdiğinde kulun kalbine bakar. Eğer kalbinde onu tekbirin hakikatından engelleyen bir şey bulunursa ona şöyle der: Ey yalancı, beni mi kandırıyorsun?

          İzzetime ve celalime yemin, olsun ki, seni zikrimin tadına varmaktan mahrum edecek, bana yakınlaşma ve münacâtta bulunma mutluluğuna karşı hicablı kılacağım. Namaz kılarken kalbini dinle; eğer namazın tadına varırsan, onun sürür ve neşesini ruhunda duyarsan, kalbin onunla münacât etmekten mutluluk duyarsa ve onunla konuşmaktan tad alırsan, Allah'ın seni dile getirdiğin tekbirde tasdik buyurduğunu bil; eğer böyle değilse, münacât lezzetinin bulunmayışının ve ibadetin tadından mahrumiyetin Allah'ın seni yalancı saydığının ve derhgâhından kovduğunun göstergesi olduğunu anlamış olmalısın. (146).


          145) Enam 162.
          146) Misbahu'ş-Şeriat, Bab 13. Biharu'l-Envar, C.81, Sh.230, Kitabu's-Salat, Bab 38, Hadis 3.


          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #80
            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



            Ama evliyanın namazı daha önce zikredilmişti tecelliyat nakşıdır. O halde, saf kalblerini gayb aleminin bir parçası kıldıkları ve zât aynalarını hakiki güneşe çevirdikleri için, kalbleri münasebetiyle onlara gayb makamından özel bir tecelli olur. İşin başında takyidi tecelli gerçekleştiğinde tekbir getirirler, "O, takyidi tecelliden daha yücedir." Sonra onu nur hicablarmdan addeder, kalblerini ondan çevirir ve elleriyle, kalbî hicabı kaldırmanın sırrını gösterirler. Hicabı kaldırdıktan sonra, kalblerine ilk tecelliden daha yüksek ve daha yüce olan bir diğer tecelli doğar. Sonra tekbir getirirler ve bu hicabı da kaldırırlar. Aynı şekilde, vusulün kerametin sonuyla hâsıl olabilmesi için yedi hicabı kaldırırlar. Sonra, kalbierine takyîdsiz ve hicabsız zatî tecelli olduğunda, "Yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim." (22) derler, namaza dururlar;


            kendilerini ihram tekbiriyle Hakk dışındakiher hatırdan mahrum ederler, Dost'tan başka herşeyi kendilerine haram sayarlar, başka şeye teveccühü hakiki kıbleye sırt çevirmek olarak görürler ve namazı batıl kılacağını kabul ederler, inniyyet ve enaniyyetlerini namazı bozan hadeslerden addederler. Bu makamla istikrar buldukları ve işin üzerinde müstakim olduklarında "Rabbin süresi tamamlanmıştır." (147). Ve ehl-i ma'rifet, "gece onu örtüp bürüdüğünde..." (148) ayet-i şerifesinin, Cenab-ı İbrahim Halilullah'ın seyr-i manevî ve sefer-i ruhanîsinin keyfiyetine işaret olduğunu söylerler.

            İşittiklerinden bazısına, Hişam b. Hakem'in Ebu'l Hasan Musa b. Ca'fer'den naklettiği İlel'deki hadis-i şerifte işaret edilmiştir:

            (Hişam dedi ki) namazın iftitahında (*) yedi tekbir (getirilmesinin) niçin daha faziletli olduğunu sorduğumda şöyle buyurdu: Ey Hişam, Allah gökleri yedi, yerleri yedi ve hicabları da yedi adet olarak yaratmıştır. Peygamber'i (O'na ve Ehl-i Beyt'İne salat ve selam olsun) mi'raca çıkardığında ve Rabbine iki yay kadar veya daha yakın olduğunda hicablarından bir hicab kaldırıldı. Resulullah (O'na ve Ehl-i Beyt'İne salat ve selam olsun) tekbir getirdi ve namazın iftitah kelimelerini söylemeye başladı. Önündeki ikinci hicab kaldırıldığında yine tekbir getirdi; bu minval üzere yedi hicaba kadar ulaştı ve yedi tekbiri getirdi. Bu, namazın iftitahında yedi tekbir getirilmesine sebep oldu. (149).

            Mi'raç hadisinden, hâtemiyyet mercii Hazret'e (O'na ve Ehl-i Beyt'İne salat ve salam olsun) başlangıç tekbirlerinde azamet nurunun üç mertebesinin tecelli ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Halilurrahman'a da üç mertebenin takyîdî nurları tecelli etmiş, bundan sonra vusul hâsıl olmuştu (150). Bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: Tekbirden ve namazın iftitahından boş kaldığında Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Şu anda bana ulaştın; o halde is¬mimle isimlen..." (151).


            147) Araf 142'den.
            148) Enam 76.
            (*) Giriş rek'atı kastediliyor.
            149) İlelüş-Şerai, Sh. 332, Bab 30, Hadis 4.
            150) Enam 76-79'a işarettir.
            151) Hadis devam etmektedir. Îlelüş-Şerai, Sh. 312, Bab 1,
            Hadis 1.


            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              #81
              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


              BEŞİNCİFASIL

              Kıraatin bazı sırları

              Kıraatin, namazın diğer bölümleri gibi, ehl-i ibadet ve sülûkun makamları kadar mertebeleri ve makamları vardır. Ve biz icmalî olarak buna işaret edeceğiz:

              Birincisi, avamın kıraatidir. Bunun aslı, tecvid ve sureti tashih etmektir ve kemali, örfî anlamları ve mefhumları üzerinde tefekkürdür.

              ikincisi, havassın kıraatidir. Bu, ilahî kelamın latif hakikatlerinin burhan kuvveti veya irfan kemali miktannca kalbte hazır edilmesidir ve kemali, kıraatin sırlarının bazı mertebelerine vusuldür.

              Üçüncüsü, ashab-ı ma'rifetin kıraatidir. Bu ilahî kitab ve kelamın hakikatinin ma'rifetini elde ettikten sonrakendi müşahedelerinin tercümanıdır.


              Dördüncüsü, ashab-ı kulübün kıraatidir. Bu, Kur'an'ın hakikatinin bazı mertebelerine tahakkuktan sonra kalbî hallerin tercümanıdır.


              Beşincisi, ashab-ı velayetin kıraatidir. Bunun, icmali olarak üç makamı vardır: Bir; velînin kalbine doğan fiil tecelliyatının tercümanı makamı. İki; isimlerin tecelliyatının tercümanı. Üç; zatî tecelliyatın tercümanı. Bu üç makamda kâri, Hakka hamdi ve O'nu senayı Hakk'ın lisanıyla yapar. Zira kurb-i nevafilin numunesi, fiillerin te-celliyatı makamından başlar: "Allah, kulun lisanı olur." Sonra sâlik, Hakk'a hamdi Hakk'ın lisanı ile yapar. Nitekim Hakk Teaia da kurbi feraizde hamdini kulun lisanı ile yapmaktadır: "Kul, Allah'ın lisanı olur."; "Ali, Allah'ın gözü, Allah'ın eli ve Allah'ın lisanıdır." (152).

              Bu makamlardan her birinin de, tafsilatının beyanı hayli uzun tutacak mertebeleri vardır.

              152) Emiru'l-Mü'minin (O'na selam olsun), bir hutbesinde şöyle demiştir: ".. Ben Allah'ın gözü, O'nun sadık sözü ve eli¬yim. "Meânil-Ahbâr, Sh. 17, Hadis 14. Et-Tevhid, Sh. 65, Bab 22, Hadis 2.



              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #82
                Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                VASL:

                O halde, hicabı kaldırdığında ve kapıları açtığında Harim-i Kibriya'ya gir; Allah'a giden yolu kesen şeytanın şerrinden ism-i a'zam-ı camiî'nin mukaddes makamına, insan-ı kâmilin Rabbına sığın; tekbirlerde elleri kaldırarak uzaklaştırdıysan ve kendisini ve görünümlerini recmettiysen onu sıdkın başından itibaren, olarak an. Bu recmi, haccdaki cemre taşlamalarından daha kâmilbil; ne ki burada taşlama başın arkasına, orada ise ileriye doğrudur; orada taş iledir, burada ise işaret ile ve taş sebeplere tevessüldür, işaret ise onların yokolmasına hükmetmektir.

                Şu halde, oluşları terkettiğin ve neş'etleri uzaklaştırdığında kendini "Şu anda bana ulaştın; o halde ismimle isimlen." (151) hitabına muhatap bil. Eğer böyle değilse, kendini şeytan ordularının sülûkunda ve putların kulları arasında say. ilahî hitabı basiret kulağı ile işittiğinde ve huzura girme izni aldığında "Allah'ın adıyla" diyerek gir. Eğer ihlas ve hakikat ile Hakk'ı zikreder, isim ve isimlenmeyi "isimleri öğretti" (153) ta'limiyle anlarsan, "kulum beni zikretti" hitabının kapsamına girersin. Eğer böyle olmazsa, "ey yalancı, beni mi kandırıyorsun?" ile tardedilirsin.


                O halde sessiz ol ve Hakk'ın "beni övdü" hitabını bekle. Sonra, "kulum beni övdü" hitabının kapsamına girebilmen için ihlaslı bir kalb ve berrak bir bâtın ile bütün övgüleri Hakk'a hasret. Aksi takdirde, kendini "ey münafık' muhatab bil. Eğer Hakk'ı, hakikat üzere rahmani ve rahimî rahmetle andıysan, "kulum beni sena etti" ile iftihar edersin. "Din gününün sahibi" dediğinde, "kulum beni çokça tazim etti" nidasını bekle.

                "Yalnızca sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz" de, ibadet ve senanın, muhtaç olan zâtın lisanıyla müstağni olan zâta yönelik gerçekleşebilmesi için kendini, huzurda bulunma hitabıyla, zuhurlar gaybmın, hatta isimler ve sıfatlar hicabının dışında bil. Ve eğer özellikler ehli isen ve kendini terketmekle özel kılınmışsan, "bu, benimle kulum arasındadır ve isteyen kulum içindir"e lâyık olabilmen için benlik hicabından dışarı çık. Sonra Hakk'ın lisanıyla Hakk'ın senin için kararlaştırdığını talep et ve surenin, ulaştığın sonuna kadar "bu, kulum için olandır." (154) bekle.

                151) Hadis devam etmektedir. İlelu'ş-Şerai, Sh. 312, Bab 1, Hadis 1.
                153) Bakara 3 İden.
                154) Esrarül-İbadât, Sh. 46


                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  #83
                  Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                  Ehl-i ma'rifetten bazılarının sözü

                  Ehl-i ma'rifetten bazıları şöyle derler: Nitekim hamd, kul ile Hakk arasında taksim edilmiştir hadis-i nebevide (155) geçtiği gibi. Surenin başından "yalnızca sana ibadet ederiz"e kadar Hakk'ın ve "yalnızca sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz" de Hakk ile kul arasında müşterektir. Buradan surenin sonuna kadar kula aittir. Aynı şekilde namaz da böyle taksim edilmiştir; secdeler özel olarak Hakk'ındır. Çünkü kul fânidir. Kıyam kulundur. Çünkü Mevlâmn hizmetine durmuştur. Rükû, kendisindeki ilahî nurların kulun vatanında zahir olduğu müşterek haldir. (156)

                  Bu kitabın yazarı da şöyle diyor: Buna ek olarak, madem ki kul ubudiyyet kisvesindedir, öyleyse namaz ve amellerin tamamı kulundur. Hakk'ta fâni olduğunda bütün amelleri Hakk'ındır ve kendisinin onlarda tasarrufu yoktur. Mahvdan sonra sahva ve fenadan sonra bekaya nail olduğunda, ibadet, kul aynasında Hakimindir; bunda müştereklik değil, "iki şey arasındaki şey" sözkonusudur.

                  Bunun yanısıra, sâlik olana kadar ibadet kulundur. Vâsıl olduğunda ibadet Hakk'ındır. Vusulden sonra ibadetin kesilmesinin manası da budur: 'Yakın gelinceye kadar Rabbine ibadet et" (157), yani ölüm. Küllî ölüm ve mutlak fena el uzattığında Hakk âbiddir ve kulun bir hükmü yoktur; bu, kul ibadet etmez demek değildir, tam tersine ibadet eder ve "Allah onun kulağı, gözü ve lisanı olur." (158) mutasavvıflardan bazı cahillerin zanları hatalıdır, kul kendisine geldiğinde ibadet Hakk'ındır ve bu ibadet, kul aynasında vuku bulur, "kul, Allah'ın kulağı ve lisanı" olur.


                  154) Esrarül-İbadât, Sh. 46
                  155) Biharu'l-Envar, C.89, Sh. 226, Kitabül-Kur'an, Bab'29, Hadis 3.
                  156) Esrarül-İbadât, Sh. 47.
                  157) Hicr99.
                  158) Usûlü Kâfi, C. 4, Sh. 53, Kitabül-tman ve'1-Küfr, Babu Men Eze'l-Müslimin ve Ihtekarehum, Hadis 7 ve 8'de bu anlam geçmiştir.



                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    #84
                    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                    ALTINCI FASIL

                    İstiazenin (*) sırrı

                    Bunun hakikati, şeytandan, tasarruflarından ve görünümlerinden insan-ı kâmilin rabbi olan îsmullahi'l Câmi'nin makamına sığınmaktır. O halde kesret libasında olan ve kendisini işlerde tasarruf sahibi olarak gören sâlik, şeytanın tasarrufu altında bulunuyor ve kıraati, şeytanın fasih lisanı olan enaniyyet lisanıyla gerçekleşiyor demektir ve dilinden dökülenler de ismullah olmayacaktır.


                    Bu kesretten çıktığı, kendisini tasarruf sahibi görmediği ve Hakk'ın fiilini yaratılmışların zuhurunda mü-şahede ettiğinde ehl-i sülûkun istiazesinin ilk mertebesine nail olmuştur. Bu, kıyam ve kıraatin istiazesidir. Çünkü her ikisi de fiil tevhidi makamıdır:

                    Kayam, zikredildiği gibi, Hakk'ın kayyumiyyet makamını zikretmek ve ehl-i velayet için, onu gerçekleştirmek ve meşiyyet makamına koşmaktır.
                    Kıraat, mutlak meşiyyet makamı olan ismullahı tezekkür, bütün övgüleri Hakka has kılmak, rahmaniyyet, rahimiyyet ve mâlikiyyet makamını tezekkür, "ibadet ederiz" ve "yardım dileriz"'deki çoğul sigasına gelmek ve "ifrat ve tefrite meyletmeksizin sırat-ı müstakime hidayet' makamını tezekkürün tamamı, fiillerin tevhidine uygundur; nitekim bu, konunun ehli nezdinde açıktır.


                    Sıfat kesretinden çıktığı, sıfatların ve isimlerin tamamını yokolmuş gördüğü ve fenaya hükmettiğinde istiazenin ikinci mertebesi vâkî olur; bu da rükûnun istiazesi ve onun zikridir. Çünkü rükû ve onun zikri, sıfatların tevhidi makamına işarettir; Allah'ın izniyle bunun sim gelecektir.

                    (*) Euzü Besmele.



                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      #85
                      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



                      Kesret tozunu tahakkuk yurdundan pâk ettiği, nuranî ve zulmanî hicabları yırttığı ve zâti tevhid ve küllî fenaya nail olduğunda onun için hakikî istiaze husule gelir. Bu, secdelerin istiazesi ve onun zikridir.

                      Çünkü bu geleceği üzere zatî tevhid makamına işarettir. Ve secdeler konusunda Hz. Resul'den (Allah'ın salatı O'na ve Ehl-i Beyt'ine olsun) menkul hadisteki üç makama da işaret olabilir: "Cezandan affına, hışmından rızana ve senden bizzat sana sığınırım." (159).


                      Bu makamda zikredilenin ki kıyam ve kıraat, fiil tevhidi makamına işarettir namazın sim konusunda geçen mukaddimenin üçüncü bölümündekilerle bir aykırılığı yoktur ki "yalnızca sana ibadet ederiz", kulun mutlak ve küllî fenayla Hakk'a rücûudur.

                      Çünkü kıraat, rükû ve sücûdun herbiri için makamlar vardır ve her makamda üç tevhidden bir makama işaret edilebilir. Ama bunlardan herbiri bir makamla daha münasiptir.


                      Şu halde, kıyam, fiillerin tevhidi makamı ile daha mü¬nasiptir; bâtında zât ve sıfat tevhidini taşısa bile. Bu, ehl-i maarifin söylediği, fiillerin, sıfatların ve zâtın isimlerinin taksimi ile ilgili söze benzemektedir. Her ismi ism-i cami' bilmekle birlikte, fiilin ismini, fiil tecellisinin kendisinde zahir olduğu, sıfat ve zât tecellisinin de bâtında ve aynı şekilde sıfat ve zât isminde bulunduğu isim olarak görürler.


                      (159) Avaliyül-Leâlî, C.4, Sh.114.
                      Biharül-Envar, C.95, Sh. 417,
                      Kitabu A'mâli's-Sinîn..., Bab 111.





                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        #86
                        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                        YEDİNCİ FASIL

                        Kıraat

                        Hamd suresinin bazı sırlarına icmali olarak işaret

                        Bil ki, ehl-i marifet her surenin bismülahım o sureye ait kabul eder. Bu cihetten, her surenin bismillahı, diğer bir sureden ayrı bir anlam taşır. Hatta her söyleyicinin bismillahının, her söz ve fiilde başkasının bismillahı ile farkı vardır. Bu konunun beyanı, icmal olarak bütün bir tahakkuk yurdunun; mukaddes aşık akılların en son noktasından, madde ve tabiat aleminin aşağı sırasının en ucuna kadar ismullah-i a'zam makamının zuhuru ve fiil isimlerinin anası olan mutlak meşiyyetin tecellisinin zuhur yeri olduğudur; nitekim şöyle buyurulmuştur: "Varlık, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla zahir oldu." (2).

                        Şu halde, zuhurları ve taayyünâtı mülahaza ettiğimizde her ismin, hemen ardında bulunduğu o fiil veya sözün zuhurundan ibaret olduğunu görürüz. Allah'a doğru sülük üzere bulunan kişinin seyirdeki ilk adımı, Allah'ın ismi ile bütün taayyünâtın zahir olduğunu hatta hepsinin Allah'ın isminin kendisi olduğunu, bu müşahedede isimlerin çeşitlendiği, her ismin açılma ve daralması, ihatası ve ihatasızlığının zuhur yerine tâbi bulunduğunu ve kendisinde zuhur ettiği aynaya bağımlı olduğunu kalbinin anlamasını sağlamasıdır.


                        İsmullah, tahakkuk aslına göre zuhurlara öncelikli olsa da ve onların mukavvimi (*) ve kayyumu sayılsa da, taayyüne göre onlardan sonradır; nitekim kendi yerinde açıklanmıştır. Sâlik, fazlalıkları sakıt kıldığı, taayyünâtı terkettiği ve fiil tevhidinin sırrına ulaştığında bütün sureler, kaviller ve fiillerin bir "bismillah" ve hepsinin anlamının aynı olduğunu görür.

                        (*) Doğrultan, kıymetlendiren.

                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum


                          #87
                          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                          Birinci itibara göre, Kur'an sureleri arasında mübarek Hamd süresindeki "bismillah"tan daha toparlayıcı ve daha kapsayıcı bir isim yoktur; nitekim bu, efendilerin efendisine ait meşhur hadiste de geçmektedir. Çünkü onun aitliği diğer aitliklerden daha kapsayıcıdır; tıpkı ehl-i maarifin, "elHamdu"nuTi, sade hamd ve Allah'ın hamdlan olan aklın gaybî alemlerine işaret olduğunu ve onların hamd lisanlarının zât lisanı olduğunu;

                          "Rabbi'l alemîn'in de, noksandan kemale ve mülkten melekûta döndürmek olan, bunun da mülk aleminin cevherine özgü olduğu rububiyyet makamı münasebetiyle ismullahın tabiat aynasındaki zuhuruna işaret olduğunu ve rububiyyetin özel sıfatlarından olan rahmaniyyet ve rahimiyyet olduğunu; "Mâliki yevmiddîn'm ise mutlak rücû ve kıyamet-i kübraya işaret olduğunu söylemeleri gibi.


                          Ezel sabahı doğduğunda ve ehadiyyet tecellisinin nuru kıyamet günü.güneşinin doğumunda arifin kalbine tecelli ettiğinde huzur-u mutlak sâlike el uzatır; sonra huzurdaki muhatapiıkla üns mahfilinde ve mukaddes makamda "iyyake na'budu ve iyyake nesteîn okuyucu olur; ehadiyyet cezbesinden kendisine geldiği ve mahvdan sonra sahv hâsıl olduğunda, bu seyr-i ilallahta hidayet makamını ve dostlarını talep eder.


                          Hamd suresi; tıpkılık, ilim, tahakkuk , sülük, mahv, sahv, irşad ve hidayet bakımlarından varlık silsilesinin tamamıdır; zuhur yerinin ismi, ismullahi'l-a'zam ve mutlak meşiyyettir: O, kitabın anahtarı, sonu, açanı ve bitirenidir; nitekim ismullah, zahirler, bâtınlar, anahtar ve mühürdür: "Allah göklerin ve yerin nurudur." (160).

                          Şu halde, bu surenin tefsiri, ehl-i ma'rifetin zevkine göre şöyledir: Mutlak meşiyyet makamı ve ilahî ism-i a zam olan, mutlak varlık döşeği rahmani meşiyyet makamına ve varlığın kemal döşeği rahimî meşiyyete sahip bulunan ismullahın zuhuruyla, mutlak hamd alemi ve hamdlerin aslı -ki gaybî ilk taayyün makamından, misal aleminin ufkunun sonuna ve ilk berzaha kadardır- Allah'a aittir, yani bizzat Allah olan ism-i cami makamı için sabittir. Sevaiyyet (*) ve tabiatın zuhuru makamı olan rububiyyet ve alemlerin terbiyesi makamı O'na aittir.

                          160 ) Nur 35
                          (*) herşeyin aynı ve bir eşitlik olması, dümdüzlük



                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            #88
                            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                            Bu rububiyyet makamı, istidatlı maddelerde rahmaniyyetle feyzi döşeyen rububiyyetin rahmaniyyet ve rahimiyyetiyle zahir olur; madde beşiğinde rahimiyyetin zuhuruyla onları terbiye eder ve kendi özel makamına ulaştırır. Bu, mâlikiyet kabzasıyla varlık zerrelerinin tamamını kabzeden ve gayb makamına döndüren "mâliki yevmiddîn"dir: "...Başlangıçta sizi yarattığı gibi döneceksiniz." (161).

                            Bu, "Bismillahirrahmanirrahim"de icmalî ve "hamd"'da da tafsili olarak zikredilmiş bulunan varlık dairesinin tamamıdır. Ve "mâliki yevmiddîn"e kadar Hakk için halistir, nitekim hadiste geçmişti (156).


                            "Oku ve yüksel" (162) basamağıyla Allah'a doğru sâlik ve "namaz müminin miracıdır" (5) mi'racıyla âric (*) olan kul, bütün mevcudatın ve tahakkukun fena sahibinin rücûunu Hakk'ta müşahede ettiğinde ve Hakk onun için vahdaniyyetle tecelli ettiğinde, tevhid fıtratının diliyle şöyle der:

                            "İyyake na'budu ve iyyake nestaîn."İnsan-ı kâmilin fıtrat nuru cüz'î nurların bütününü kuşattığı ve ibadet ve teveccühü, tahakkukun teveccüh sahibi olduğunda çoğul sigasıyla eda eder. -"Allah'ı *esbih ettik, sonra melekler teşbih ettiler. Biz. Allah'ı takdis ettik, sonra melekler takdis ettiler. Eğer biz olmasaydık melekler teşbih etmezlerdi..." (163)


                            161)A'raf29.
                            162) Usulü Kâfi, C. 4, Sh. 408, Kitabu Fazli'l-Kur'an, Babu
                            Fazli Hâmili'l-Kur'an, Hadis 10.
                            (*) Urûc eden, yükselen.
                            163) Avaliyül-Leâli, C. 4, Sh. 122, Hadis 201. Uyûnül-Ahba-
                            ri'r-Rıza, C.l, Sh. 262. Biharül-Envar, C. 25, Sh. 1, Kitabül-
                            İmamet, Ebvabu Halkıhim ve Tînetihim ve Ervahihim'den Bab
                            l'in rivayetleri.


                            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                            Yorum


                              #89
                              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                              Sâlik, kendini ve inniyyet ve enaniyyetini baştan ayağa Zât-ı Mukaddes'e takdim ettiği ve Hakk'tan başka herşeyi mahv ve iptal ettiğinde, ehadiyyetin gaybı makamından olan ezelî inayet, feyz-i akdes'le onu şümulüne alır, onu kendisine getirir, mahvdan sonra sahv ona el uzatır ve hakkanî varlıkla kendi memleketine irca olur.

                              Ve kesrette vâki bulunduğu, firak ve nifaktan korkar olduğu, mutlak hidayet olan hidayetinin (çünkü sair mevcudat, insan-ı kâmilin mübarek ağacının dalları ve yaprakların-dandır), insanlığın "mağdubî aleyhim" ve "dallın" olan ifrat ve tefrit sınırından hariç bulunan sırat-ı müstakimine ki ismu'l câmi'e doğru seyr ve ismullahi'l azam makamına dönüştür doğru olmasını talep eder. Veya vahdetin kesrete ve kesretin de vahdete galebe çalmadığı, "mağdubî aleyhim" mertebesi olan vahdetin kesret hica-bıyla hicaplanması ile, Celâl-i Kibriya konusunda "dâllîn" ve hayrete düşenler makamı olan kesretin vahdetle hicablanması arasındaki vasat sınırı makamı sayılan ber-zahiyyet makamına doğru hidayeti talep eder.


                              VASL:

                              Tevhid'de, Rıza'nın (O'na selam olsun), besmelenin tefsiri sorulduğunda şöyle dediği rivayet edilir:


                              "Manası şudur: Okuyucu 'bismillah' demekle kendisine Allah'ın simelerinden bir sime koyar, bu da ibadettir." Ravi, şöyle sorduğunu anlattı: "Sime" nedir?" Buyurdu ki, "Nişanedir." (164).

                              Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, sâlik, ibadette ismul-lah makamını tahakkuk ettiren olmalıdır. Ve bu makamı tahakkuk, rububiyyetin huzurundaki fena olan ubudiyyetin hakikatidir. İnniyyet ve enaniyyet hicabında bulundukça ubudiyyet libasında değildir; hatta bencil ve kendini beğenendir; mabudu ise nefsanî hevesleridir: "Hevesini ilah edineni gördün mü?" (165).

                              164) et-Tevhid, Sh. 229, Bab 31, Hadis 1.
                              165) Furkan 43.



                              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                              Yorum


                                #90
                                Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



                                Görüşü de; kendisini ve Adem'i (O'na selam olsun) enaniyyet hicabı içinde gö¬ren, kendisini O'na üstün tutarak, "beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın" (166)

                                diyen ve dergâhın mukarreblerinin mukaddes meydanından tardedilen lanetli iblisin görüşüdür. Şu halde, "bismillah" diyen eğer nefsini "si-metullah" ve "alâmetullah" ile muttasıf kılar, ismiyyet makamına ulaşır ve görüşü, tahakkuk alemini ki kendisi de onun bir hulâsasıydı ismullah olarak gören "ue Adem'e bütün isimleri Öğretti" (164)

                                Adem'in (O'na selam olsun) görüşü olursa, bu durumda, isimlenmesi hakikî isimlenmedir ve kendisi de, benlik ve bencilliğin atılması, mukaddes izzete bağlanma ve Allah'tan ayrılmama olan ibadet makamını tahakkuk ettirendir; nitekim Hz. îmam Cafer Sadıktan rivayet olunan "Rizam" hadisinde şöyle buyurulmuştu: "... niyet ederek yöneldiğinin ue yardım talep ettiğinin dışındakilerle olan bağlarını keser..." (15)

                                îsmiyyet makamı sâlike el uzattığında, kendisini ulu-hiyyette boğulmuş olarak görür: "Ubudiyyet, özü rububiyyet olan bir cevherdir." (168).

                                Sonra kendisini ismullah, alâmetullah ve Allah'ta fâni olarak görür ve sair mevcudatı da aynı şekilde görür. Eğer kâmil veli olursa, ism-i mutlakı tahakkuk ettirir, mutlak ubudiyyeti tahakkuk ettirme ona el uzatır ve hakikî "abdullah" olur.

                                Ubudiyyet ve muhtaçlık adımıyla yakınlık mi'racma, kuds ufkuna ve üns mahfiline yükselmek ve inniyyet, benlik ve istiklal tozunu terketmek olan "kulunu götüren münezzehtir" (169) ayet-i şerifesindeki kul ile tabir, onun için olabilir.

                                166) A'raf 12 ve Sâd 76.
                                167) Bakara 31.
                                168) Misbahu'ş-Şeriat, Bab 100.
                                169) İsra 1.




                                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X