Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...
Teşehhüdde iken risalete şehadet, ubudiyyete şehadetten sonradır; çünkü ubudiyyet, risaletin merdivenidir ve mü'minlerin mi'racı ve nübüvvetin mi'racının zuhur yeri olan namazda, ubudiyyetin hakikati olan bismillah ile hicablar kaldırıldıktan sonra başlar: "Nebisini mutlak ubudiyyet merdiveniyle götüren münezzehtir." Ve onu ubudiyyet adımı ile ehadiyyet ufkuna cezb buyurur, mülk ve melekût ülkesinden ve ceberut (*) ve lâhut memleketinden kurtarır; o pâk nurun gölgesiyle gölgelenen diğer kulları, Allah'ın nişanelerinden bir nişaneyle ve ubudiyyetin bâtını olan ismullahı tahakkuk merdiveniyle yakınlık mi'racına ulaştırır.,.
Sâlik, varlık dairesini ismullah olarak gördüğünde, sülük adımı ölçüsüyle Allah'ın kitabının fatihasına ve Allah'ın hazinesinin anahtarına varid olabilir; o halde tüm senaları ve hamdlan Hakk'a ism-i cami makamına irca eder ve mevcudattan bir varlık için faziletler düşünmez; çünkü fazilet ve kemalin Hakk'tan başka bir varlık için ispatı, ismiyyet düşüncesiyle aykırılık arzeder. Eğer "bismillah"! hakikatiyle söylerse, "elhamdu lillah" da hakikatiyle söyleyebilir. Eğer iblis gibi yaratılmışların hicabı içinde isim makamından hicablı olursa, hamdlan da Hakk'a döndüremez.
Enaniyyet perdesinde bulunduğu sürece, ubudiyyet ve ismiyyete karşı hicablı olur; bu makamdan mahrum oldukça, hâmidiyyet makamına ulaşamaz. Eğer ubudiyyet adımı ve ismiyyetin hakikati ile hâmidiyyet makamına ulaşırsa, hâmidiyyet sıfatını da Hakk için sabit bilir ve Hakk'ı hâmid ve mahmud (*) addeder ve görür. O halde, kendisini hâmid ve Hakk'ı mahmûd gördüğü müddetçe Hakk'ın hâmidi değildir, tam tersine Hakk'ın ve halkın (**)
hâmididir, hatta yalnızca kendisinin hâmidi olur ve Hakk'a ve O'na hamde karşı hicablı bulunur. Hâmidiyyet makamına ulaştığında, "senin kendini sena ettiğin gibi" (84) der ve mahmudiyyetin iddiasına yakınlaşan ve isbatı ile yoldaş olan hâmidiyyet hicabından kurtulur. Bu durumda sâlik kulun sözü şöyle olur: "O'nun adıyla; hamd O'nadir, O'ndandır ve O'nun içindir..." Bu netice, hadis-i şerifte işaret buyurulmuş olan nafilelerin yakınlığıdır: "O'nu sevdiğimde, O'nun kulağı, gözü ve lisanı olurum...' (158)
(*) üstünlük, galebe.
(*) kendisine hamdedilen.
(**) yaratılmışların.
(***) Şahsiyet, zât, varlık.
Teşehhüdde iken risalete şehadet, ubudiyyete şehadetten sonradır; çünkü ubudiyyet, risaletin merdivenidir ve mü'minlerin mi'racı ve nübüvvetin mi'racının zuhur yeri olan namazda, ubudiyyetin hakikati olan bismillah ile hicablar kaldırıldıktan sonra başlar: "Nebisini mutlak ubudiyyet merdiveniyle götüren münezzehtir." Ve onu ubudiyyet adımı ile ehadiyyet ufkuna cezb buyurur, mülk ve melekût ülkesinden ve ceberut (*) ve lâhut memleketinden kurtarır; o pâk nurun gölgesiyle gölgelenen diğer kulları, Allah'ın nişanelerinden bir nişaneyle ve ubudiyyetin bâtını olan ismullahı tahakkuk merdiveniyle yakınlık mi'racına ulaştırır.,.
Sâlik, varlık dairesini ismullah olarak gördüğünde, sülük adımı ölçüsüyle Allah'ın kitabının fatihasına ve Allah'ın hazinesinin anahtarına varid olabilir; o halde tüm senaları ve hamdlan Hakk'a ism-i cami makamına irca eder ve mevcudattan bir varlık için faziletler düşünmez; çünkü fazilet ve kemalin Hakk'tan başka bir varlık için ispatı, ismiyyet düşüncesiyle aykırılık arzeder. Eğer "bismillah"! hakikatiyle söylerse, "elhamdu lillah" da hakikatiyle söyleyebilir. Eğer iblis gibi yaratılmışların hicabı içinde isim makamından hicablı olursa, hamdlan da Hakk'a döndüremez.
Enaniyyet perdesinde bulunduğu sürece, ubudiyyet ve ismiyyete karşı hicablı olur; bu makamdan mahrum oldukça, hâmidiyyet makamına ulaşamaz. Eğer ubudiyyet adımı ve ismiyyetin hakikati ile hâmidiyyet makamına ulaşırsa, hâmidiyyet sıfatını da Hakk için sabit bilir ve Hakk'ı hâmid ve mahmud (*) addeder ve görür. O halde, kendisini hâmid ve Hakk'ı mahmûd gördüğü müddetçe Hakk'ın hâmidi değildir, tam tersine Hakk'ın ve halkın (**)
hâmididir, hatta yalnızca kendisinin hâmidi olur ve Hakk'a ve O'na hamde karşı hicablı bulunur. Hâmidiyyet makamına ulaştığında, "senin kendini sena ettiğin gibi" (84) der ve mahmudiyyetin iddiasına yakınlaşan ve isbatı ile yoldaş olan hâmidiyyet hicabından kurtulur. Bu durumda sâlik kulun sözü şöyle olur: "O'nun adıyla; hamd O'nadir, O'ndandır ve O'nun içindir..." Bu netice, hadis-i şerifte işaret buyurulmuş olan nafilelerin yakınlığıdır: "O'nu sevdiğimde, O'nun kulağı, gözü ve lisanı olurum...' (158)
(*) üstünlük, galebe.
(*) kendisine hamdedilen.
(**) yaratılmışların.
(***) Şahsiyet, zât, varlık.
Yorum