Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


    Bu hadis-i şerif üzerinde düşün ve ehlullahın namazını bizim namazımız gibi zannetme. Hakk ile halvetin hakikati, O'ndan başkasını, hatta en büyük başkalardan ve en kalın hicablardan olan nefsi terketmektir. İnsan kendisiyle meşgul olduğu müddetçe, Hakk'la halvet etmek yerine Hakk'tan gafil olacaktır.

    Ömrünün bütün günlerinde bir secdede hakikî halvet hasıl olduysa, bu, ömrünün geriye kalan kısmındaki haşaratı telafi eder; Hakk'ın inayeti ona yardımcı olur ve şeytanın daveti dairesinden dışarı çıkar. Başka şeyleri terketmenin ve enaniyyeti reddetmenin izharı olan secde halinde kalbi başka şeyle meşgul olursa, münafıklar ve hile ehli zümresinde sülük ediyor demektir. Nefs ve şeytanın tuzaklarından ve rububiyyetin huzurunda hüsrana uğramaktan, yardımsız kalmaktan ve rezil olmaktan Al-lah Teala'ya sığınırım.


    Secde edenlere ikram olunan şey, ehli için dünyadan ve üzerinde bulunanlardan daha hayırlı olan, dünyada iken sevgili ile kurulan dostluk halvetleri ve evliyanın göz nuru olan ahirette hicabların keşfi ve özel lütufların bağışıdır.

    Biz dalalet vadisinin çaresizlerinin ve hayrete kapılmışlarının, gaflet ve kendini beğenme kadehinden sarhoş olanların, ehl-i marifetin namazından ve ashab-ı kulübün sücûdundan mahrum bulunduğu şu an kusur ve günah halini, zillet ve horluğunu gözönünde bulundurması, mahrumiyet haliyle müteessif ve hicablılık keyfiyeti ile üzgün olması ve nefsin ve şeytanın bu'hüsran ve tasallutundan Hakk Teala'ya sığınması daha hayırlıdır.

    Belki böylece çaresizlik hali el uzatır ve o Zât-ı Mukaddes çareizlere icabet eder: "Kendisine dua ettiğinde çaresize icabet eden ve kötülüğü keşfeden kimdir..." (185). O halde, perişan ve ızdırab dolu bir hal ve solgun ve üzgün bir kalb ile, hilkatimizin aslı olan mezellet toprağına baş koyalım; züll neşetlerimizi ve meskenetlerimizi hatırlayalım; hal lisanı ile, nimetlerin velisi olan Hakk Teala'dan noksanların telafisini taleb edelim ve arzedelim: Allah'ım! Tabiat aleminin zulmanî hicablannda ve hevesta-pıcılığın ve bencilliğin büyük şirklerinde bulunuyoruz, şeytanın damar, deri ve kanımızda tasarrufu var, baştan ayağa şeytanın saltanatı altındayız; bu güçlü düşmanın elinden senin Zât-ı Mukaddes'ine sığınmaktan başka çaremiz yok, bize yardımcı ol ve kalblerimizi kendine müteveccih kıl. Allah'ım! Senden başkasına teveccühümüz alaya alma nedeniyle değildir; biz neyiz ve kimiz ki mutlak Meliku'l-Mülûk'un huzurunda büyüklük taslayıp alaya alalım. Ama zâtı kusurumuz ve eksikliğimiz, hicablı kalblerimizi senden yüzçevirir hale getirmiştir.

    Eğer koruyuculuğun ve sığmağın olmazsa, şekavetimizde ezele kadar bakî kalırız ve kurtuluş yolu da bulunmaz. Allah'ım! Biz neyiz! Davud Peygamber (O'na selam olsun) arzetti ki, eğer koruyuculuğun olmazsa, sana isyan ederiz!


    Nemi 62.



    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


      VASL:

      Hadiste şöyle geçmektedir: "Allah Sübha-neh 'in "Rabbinin yüce ismini teşbih et!" (*) kavli nazil olduğunda Resulullah (Allah O'na ve Ehl-i Bey t'ine salat etsin) şöyle buyurdu: "Bunu secdenizde söyleyiniz." (186) Kâfî'deki bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: " Evvel, Hakk Teala'nın kendisi için seçtiği isim olan 'el-aliyy' ve 'el-azim'di." Belki de bu ehl-i ma'rifet hâlislerinin nezdinde, ehaddiyet makamındaki zatî isimler hazretihde bulunan zatî yüceliktir. Ve bu makamda teşbih, Hakk'ı, isimlerin kesretlerinden tenzih etmekten ibarettir. Rubu-biyyet makamı ise, Şeyh-i Kebîr'in kendisine işaret ederek, "Vücûda gelen, O'nun feyz-i akdesindendir." (187) buyurduğu feyz-i akdes ile rububiyyetten ibarettir.

      O halde, evliyanın damağındaki sücûd zikrinden hâsıl olan, vâhidiyyet kesretinden teşbih, feyz-i akdes'le tecellinin hâsılı olan zatî rububiyyete teveccüh ve "yücelerin yücesinin evveli" ismine sığınmadır; hamdetme, teşbih ve tavsif, zât lisanıyla, ehadiyyet makamında aynanın kırılmasıyla gerçekleşir. Bu makamda sükûnet, bu huzurda temkin bulmaktır; nitekim başı kaldırmak da temkin ve başka tecelliyatın ünsüdür.

      Yere secde etmekte, tahkik haline ve zahir ve bâtın, evvel ve ahirin arasını birleştiren tahakkuk makamına işaret vardır "kalbi olan için" (188). "O, gökte de, yerde de ilah olandır." (189). "O, evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır." (190). Toprağa secde etmekle insanın kemal dairesi tamamlanır.

      Bu makamın temkini, insan-ı kâmilin kemalinin tamamıdır, bu da, bütün isimler ve zâtlarla mi'racın hakikatidir. Ve hakikî namazın sırrı, kalb ashabının kalblerine burada zahir olur ve "O'nun alnından yakalayıp denetlemediği debelenmekte olan bir şey (canlı) yoktur. Muhakkak benim Rabbim, sırat-ı müstakim üzerindedir''in (191) sim zuhur eder. Başta da sonra da şükür O'nadır.

      186) Dipnot 175.
      187) Bu cümle Muhyiddini Arabiye aittir ve fusulul hikemde ( adem fassında) geçmektedir.
      188) kaf, 37
      189) zuhruf, 84
      190) hadid, 3
      191) Hud 56.


      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


        ONİKİNCİ FASIL

        Teşehhüd ve selamın sırrı

        Bil ki, toprağa secdenin, şeklen ve amelen vahdetle hicablı bulunmaksızın kesrete rücû etmek olması gibi, teşehhüd ve selam da, ona kavlen ve tezekküren rücû etmektir. Bu nedenle teşehhüdde önce, hamdetmeye bitiştirerek uluhiyyete ve vahdaniyyete şehadet, bu konuda şerikin nefyi ve hamdlerin, Allah'ın ism-i a'zamımn mukaddes zâtına mutlak olarak rücûu vardır. Bundan sonra, veliyy-i mutlak Muhammed'in (Allah, O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) ubudiyyet makamına ve kesret aynasındaki zât ve fiil tecelliyatı ile uygunluğu bulunan, o Efendi'nin risalet makamına teveccüh ve O'na selam vardır. Sonra sâlikin kendine rücû etmesi ve bu tehlike dolu yolculuktan dönerken kendisi ve Hakk'ın salih kulları için selamet talebi gelir: "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden kaldırılacağım gün de." (192).

        Bu, yeniden kaldırılma gününün selamı ve hakikî ölümden rücûdur. Bundan sonra, bu yolculukta kendisiyle yoldaş olan Allah'ın melekleri, enbiya, resuller ve melekûtî kuvvetlere teveccüh eder ve bu ruhanî yolculuktan rücû sırasında Hakk Teala'dan onların selameti için ricada bulunur. Nitekim mi'rac namazı hadisinde bunaişaret buyurularak şöyle denmiştir: "... Geri dönerken, melekler, Peygamberler ve resullerin saflarıyla karşılaştım. Bana şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed, selam ver.' Dedim ki, 'Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun'. Sonra şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed, ben esenlik ve selamım, sen ve zürriyetin ise rahmet ve berekâtsınız'. Sonra aziz ve cebbar Rabbim sola dönmememi emretti." (193).

        Hakk Teala Azze ve Celle'nin sola dönmeme emri, belki de, "halk kahramanı" yönüne ve eşyanın karanlık, batıl cihetlerine teveccühün bulunmamasıdır. Sâlikin, rab-bin nurdan cihetleri olan eşyanın bereket cihetlerine tam bir teveccühü olmalıdır "Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı..." (194).

        Bu mi'rac yolculuğundaki selametin hakikati, sâlikin nefs ve enaniyyet adımından berî olmasından ibarettir. Eğer bu merhalede selamet olursa, Hakk'ın inayetiyle gerçekleşen sonraki merhalede de selamet olacaktır. Bu selamet ise sağa teveccüh etmek ve hicablı olmanın ve eğriliğin aslı olan sola teveccühün bulunmamasından ibarettir.

        192) Meryem 33.
        193) İlelüş-Şerai, Sh. 312, Bab 1, Hadis 1.
        194) Zümer 69.



        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


          VASL:

          Misbahu'ş-Şeriat'ta tmam Sadık'in (O'na selam olsun) şöyle buyurduğu geçmektedir:

          Teşehhüd, Allah Te-ala'yı sena etmektir. Bâtında O'nun kulu ve amelde O'na karşı alçak gönüllü ol, sözde ve iddianda O'nun kulu olduğun gibi. Sözünün doğruluğunu, içinin doğruluğunun saflığına ekle. Çünkü O, seni kul olarak yaratmış ve kalbin, lisanın ve organlarınla kendisine ibadet etmeni emretmistir. O'nun senin Rabbin olması cihetiyle, O'na olan kulluğunu göster. Bil ki, yaratılmışların vesayeti ve kaderi O'nun elindedir ve hiç kimsenin, O'nun gücü ve istemesi olmaksızın nefes almaya ve bir anlık bakışa bile gücü yoktur; O'nun izni ve iradesi olmaksızın O'nun memleketinde en küçük bir işi dahi yapmaya kadir olamaz. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Rabbin dilediğini yaratır ve onların işlerinde seçimi bulunmayanları seçer. Allah, onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.


          O halde, dil ve iddia ile O'nü zikrettiğin gibi, amelen de O'na şükreden bir kul ol. Ve dilinin doğruluğunu, O'nun seni yarattığı içinin saflığına ekle. O, irade etmeden önce birisinin iradesinin olmasından daha yüce ve üstündür. Öyleyse, O'nun fermanına teslimiyet ve rıza ile ve emirlerini yerine getirme vesilesi ile ibadet etmekle kulluğunu icra et. Sana, peygamberi Muhammed'e (Allah, O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) salavat getirme emri vermiştir; öyleyse Allah'a kılınan namazı Peygamber'e salavata, O'na yapılan tâatı o Hazrete itaatına ve O'na şehadeti Peygamber'e şehadete ekle.

          O Hazret'e hürmet etme ma'rifetinin bereketlerinin elinden çıkmamasına bak; böylece, yapma veya terketmenin vacip olduğu şeyle, sünnetler ve edeblerle amel ettiğin ve O'nun yüksek mertebesini Allah Azze ve Celle nezdinde bildiğinden dolayı O'na selam göndermenin (*) ve Allah'ın emrinin faydası olarak senin için istiğfar eder ve sana şefaatçi (**) olur. (195).

          (*) Tevbe 103'e işarettir.
          (**) Al-i İmran 109 ve diğer ayetlere işarettir.
          195) Misbahu'ş-Şeriat, Bab 17. Biharu'l-Envar, C. 82, Sh. 284, Kitabu's-Salat, Bab 56,'Hadis 11.


          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


            Bu hadis-i şerifte hem teşehhüdün hakikatine, hemonun.adabına, hem de onun sırrına işaret vardır; nitekim şöyle buyurulmuştur: "Teşehhüd, Allah Teala'yı sena etmektir." Bu, teşehhüdün, hatta bütün ibadetlerin hakikatidir; tıpkı daha önce, ibadetlerin, her birinin bir isimle veya isimlerle rububiyyet makamını sena etmek olduğuna işaret edildiği gibi.


            Ama onun edepleri, hatta bütün ibadetlerin edebinin temeli, bu kelam-ı şerifte işaret edildiği üzere, kalbî hal¬lerin gözlenmesi ve iddianın içinin boş olmaması için ubudiyyetin bâtına tesir etmesidir. Sâlik insanın, dildeki zikirler ve iddiaları kalbe ulaştırması ve kalbini mütezekkir ve âbid kılması gerekmektedir. Çünkü o, ubudiyyete kıyam ederse, memleketin bütün kuvvetleri ve zahirî ve batıriîi ordular da ubudiyyete kıyam ederler. O halde işin başında, kalb lisanın zikri ile mütezekkirdir. Ve işin sonunda, dil ve diğer organlar kalbin tercümanıdırlar.

            Bundan sonra, hadisin devamında, şükür makamını kazanmaya emir verilir; ondan sonra, rıza makamı telkin edilir. Nitekim herbirinin, bu makamın hacmini aşan uzun beyanı vardır.

            Namazın hatimesi olan teşehhüd ve selamın mühim edeplerinden olarak, sâlik kulun, O Efendi'nin tam keşfi olmasaydı kimsenin Hakk'a ubudiyyete ve yakınlaşma makamına ve ma'rifet mi'racına vusule yol bulamayacağını kalbinin anlamasını, sağlaması gerektiği Resul-i Ekrem-i Hatemi'ye (Allah, O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) hürmet etmenin marifeti vardır. O halde, namazın başında, ma'rifet yolunun ve hakikat miracının dostunun ve yoldaşının o Efendi ve temiz imamlardan olan ma'sumlar olduğu gibi, yolculuğun sonunda da onların, nimet verilmiş evliya, ehl-i marifetin vusulünün vesileleri, bereketler inmesinin vasıtaları ve Rububiyyet makamının tecelliyatı olduklarını düşünmek gerekir: "Eğer onlar olmasaydı Rahman'a kulluk edilmez ve Rahman tanınmazdı." Velayetin ve risaletin hakikatinin birazını bilen herkes, evliyanın (onlara selam olsun) yaratılmışlara nispetinin nasıl bir nispet olduğunu anlayacaktır. Ve biz, Allah'a şükürler olsun Misbahu'l-Hidaye risalesinde (196) bunun bir şerhini zikretmiştik.

            Teşehhüdün sırrına işarette, zikrettiğimiz gibi, şöyle buyurulmuştur: "Bil ki, yaratılmışların vesayeti ve kaderi O'nun elindedir..." (195).


            Bu, kesretlerin, sevgilinin cemalinin hicabı olmadığı ve Hakk'ın kudret ve dilemesinin yaratılmışların görün¬me yerinde nüfuz ve zuhur eden olarak görüldüğü sahv ba'de'l-mahv'ı tahakkuk ettirme makamına latif bir işarettir. Hadis-i şerifte zikredilmiş bulunan bu izin, tekvini bir izin ve bâtının zahire sirayetidir. Bu makamda, "kadr'"m sırrı ve "emr beyne'l-emreyn"hakikati, zât, sıfat ve fiile ait bütün merhalelerde sâlikin kalbine keşfolur. Bu muhtasar çalışmanın bu konunun tafsilatına girecek kadar hacmi yoktur.

            196) Misbahu'l-Hidaye ile'l-Hilafe ve'l-Velaye, Hz. İmam'ın hilafet ve velayetin hakikatleri ile ilgili olarak Arapça kaleme aldığı bir eserdir. Eserin mukaddimesinde şöyle buyurmuştur: "Size bu risalede, evvelde ve ahirde hidayetin velisi olan Allah'ın yardımıyla Muhammedi hilafetin hakikati konusunda bir ufuk açmak, Ali'nin velayetinin hakikatinden bir damla sunmak ve her ikisinin gayb ve şehadet alemlerindeki sırlarını açıklamak istiyorum... Buna uygun olarak, çalışmayı Misbahu'l-Hidaye ile'l-Hilafe ve'l-Velaye şeklinde isimlendirdim..." Bu kitabın telifi 1349 Şevvalinde son bulmuştur.)



            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


              SON VASL:1

              Misbahu'ş-Şeriat'ta İmam Sadık'ın (O'na. selam olsun) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

              Her namazın sonundaki selamın manası, emandır. yani Allah'ın emrini ve Peygamberinin sünnetini kalbi huşu içinde olarak eda eden kişi dünya belasından emniyette ve ahiret azabından da beridir. Ve selam, Allah Teala'nın mana ve muhtevasını alışverişlerde, emanetçiliklerde ve aralarındaki ilişkilerde dostlukların te'yid ve tasdiki ve samimiyet ve ilişkilerin sıhhati bakımından kullanmaları için halka teslim ettiği kendi isimlerinden bir isimdir. Selamı kendi yerine koyar ve manasını eda edersen, Allah'tan korkarsın ve din, kalb ve aklın senden selamette olur; onları günahların karanlığıyla lekelemezsin.

              Seni koruyan melekleri selamet içinde tutmalısın; onları incitmemeli, üzüntüye boğmamalı ve kötü muamele ederek onları kendinden korkutmamaksın, sonra dostunu, sonra da düşmanını. Çünkü O'na en yakın kişi O'nun elinden selamette olmuyorsa, evveliyet kuralına göre, O'ndan en uzak kişinin O'ndan selamette olamayacağı açıktır. Selamı bu makamlarda yerine getirmeyen kişinin ne selamı, ne de teslimi (bir rivayette: "silm"i) vardır ve selamında yalancıdır, halk arasında ne kadar yüksek sesle ve aşikar selam verirse versin. (197).

              Bu hadis-i şerifte, selamın sırrına gizlice; edebine ve hakikatini tahakkuk ettirmeye de açıkça işaret buyurulmuştur.

              Selamın sırrı kendisine işaret olunduğu üzere, yolculuktan rücûda selamet ve emanet istemektir; evliyanınnezdinde eman, bizzat kendisi muhiblerin azabının en yüksek mertebesi olan, sevgilinin cemalinin kesret hicablanyla hicablı bulunmamasından ibarettir. Nitekim sey-yid-i evliya şöyle arzetmiştir: "İlahi! Farzedelim ki senin azabına sabrettim, peki senden ayrılığa nasıl tahammül edeceğim1?" (198).

              Hakk'ın cemaline aşık olanlar için ayrılık ateşinden daha elîm bir azab yoktur. O halde, evliyanın namazının selamı, herbiri elîm azabın kendisi olan dünyanın zulmanî ve ahiretin nuranî hicablannın belasından emanda olmaktır,


              197) Misbahu'ş-Şeriat, Bab 18. •Biharu'l-Envar, C. 82. Sh. 307, Kitabu's-Salat, Bab 57, Hadis 12.
              198) Kümeyi diiaa, Misbahu l-Müteheccid, Sh. 778


              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



                O'nun hakikatini, tahakkuk ettirmeye işaret ise, "Selam, Allah'ın, halka teslim ettiği isimlerinden bir isimdir. ", buyruğundadır. Ve bu, isimlerin, yaratılmışların zuhur etme yerlerinde zahir olduklarının beyanıdır, isimlerin hakikatini tahakkuk ettirme, enaniyyet zulmetlerinden çıkmak ve rububiyyetin hazzını O'nun zâtının ayna¬sında müşahade etmekten ibarettir.

                İnsan, kesret hicabında ve şeytanın tasarrufunda olduğu ve kalbi, Allah'ın düşmanının elinde gaspedilmiş olarak bulunduğu müddetçe, rububiyyetin hazzını ve ismiyyet makamını kendi üzerinde ve mevcudatta müşahede edemez; hicab kalktığı an, kendisini isimlerin zuhur yeri olarak görür. Bu cümleden olmak üzere, bu ruhanî yolculuktan rücû ederken kalb selametiyle vâ hatıra gelenlerden emanla döner; mevcudatla ilgili görüşü saflık ve silm (*) görüşü olur; "selam" isminin hakikatini bütün mevcudata sirayet etmiş olarak görür ve hepsine, onun hakikatini tahakkuk ettirmekle muamele eder; alemi, selam yurdu ve selamın zuhur yeri olarak müşahede eder;

                hainlerin ihanetinin tasarruf elini, cemal-i cemilden mutlak olarak kesilmiş halde görür; sonra, baştan ayağa kendini ve alemi, "es-se-lam" isminde boğulmuş olarak görür ve bu merhalede, 'kadr'in sırlarından kâmil bir sırrı kavrar. Eğer ilim ve görüş adımı ile ilerliyorsa, "varlık, saf bir hayırdır" diyen hükemanın sözünün sırrını anlar. Eğer ashab-ı marifet ve keşften ise, yüreğinin genişliği ölçüsünde kalbinde ilahî hayır, selamet ve eman tecelli eder. Allah bilendir. Edepleri ise beyana muhtaç değildir.

                ( *) Barış, esenlik, güvenlik.




                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                  SON VASL:2

                  Selamın sırlarından bir sır

                  Zikredilmiş olandan, namazın sırrından ki hakikati, Allah'a doğru, Allah'ta ve Allah'tan geriye yolculuktan ibarettir selamın sırrı konusunda bir başka mesele malum olur. Bu. sâlik secde halindeyken bütün mevcudatın mutlak yokluğu ona el uzattığı, bütün mevcudat kaybolduğu ve secdenin sonunda uyanıklık hali meydana geldiği, teşehüdde de bu hal güçlendiğinde, aniden, yaratılmışlardan kaybolma halinden hazır bulunmaya intikal etmesi ve huzurda bulunmanın edebini yerine getirmesi, teşehhüdün sonunda nübüvvet makamına teveccühün ortaya çıkması ve o Efendi'nin velayetinin huzurunda, şifahî selam olan huzurda bulunmanın edebini eda etmesi;

                  bundan sonra, zahirî ve bâtınî kuvvetler ve "ibadullahı s şalinin" olan velayet nurunun zuhurlarına teveccüh ederek huzurda olmanın edebini gözönünde bulundurması; bundan sonra gayb ve şehadetin kesretlerinin mutlakına teveccühü ortaya çıkarıp huzurda olmanın edebini gözönünde bulundurarak şifahen selam sunması ve "yaratılmışlardan yaratılmışlara doğru" (199) olan dördüncü yolculuğun tamamlanmasıdır.

                  Bu icmalin tafsili oidukça fazladır, ama şu anda "Ben acizim söylemekten ve halk da onu işitmekten." (200).

                  199) Ariflerin ma'nevî sulukta sâlik için düşündükleri dört yolculuktan birine işarettir. Dört yolculuk konusunda, Hz. Imam'ın (Allah sırrını takdis etsin) Misbahül-Hidaye isimli ki-tabında özetleyerek naklettiği, merhum Ağa Muhammedrıza Kamşeî'nin konu ile ilgili risalesine bakılabilir.
                  200) "Ben rüya gören dilsiz, alemse tamamen sağır/Ben aci-zim söylemekten ve halk da işitmekten." Sa'dî.






                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                    HATİME

                    Üç ihtitâm tekbirinin sırrı

                    Bu, iftitah tekbirlerinin icmali sırrıdır. Nitekim sâlik yedi hicabı kaldırmadıkça onun için Allah'ın kapısına vusul meydana gelmez ve huzura girme kapıları ona açılaz; hicabları kaldırma vasıtasıyla ise cemal ve celalin zikirleri ona keşfolur. Aynı şekilde, vusul makamından ve tam fenadan rücû ettikten ve uyanıklık halinin husulünden sonra, Allah'a doğru suluktaki sıralamanın aksine onun kalbine zatî tecelliyat, esmai tecelliyat ve efâlî tecelliyat olur ve her bir tecelliyat için bir tekbir getirir.

                    Bu kesretle tecelliyat Sevgili'nin cemalinin hicabı olmadığında, sâlik her el kaldırışla makamdan hicabların bulunmadığına işaret eder; nitekim birinci tekbirde, zâtın tecellisini isimler ve sıfatlar makamında müşahede ettiğiiçin, eli kaldırmakla isimlerin ve sıfatların zuhurlarının zât tecellisinin hicabı olmadığına işaret eder. İkinci tekbirde, isimlerin tecelliyatım hazarât-ı a'yânda, hatta zâtı tecelliyatı da onlarda müşahede eder ve eli kaldırmakla hicablılık halinin bulunmadığına işaret eder. Üçüncü tek¬birde, zatî, esmaî ve efâlî tecelliyatı a'yân-ı haricî aynalaında müşahede eder ve eli kaldırmakla onların hicablılığını nefyeder.

                    O halde, iftitah tekbirleri, zahirden bâtına ve efâlî tecelliyattan zâtı tecelliyata kadar tecelliyatı şühûd içindir; onlarda el kaldırmak ise, ma'nevî yakınlaşma makamına ve hakikî mi'raca vusule kadar hicabı kaldırmak içindir. İhtitam tekbirleri, bâtından zahire ve zatî tecelliyattan efâlî tecelliyata kadar tecelliyat içindir; onlarda el kaldırmak ise, hicablılığın bulunmadığına ve hicabın kaldırıldı¬ğına işaret içindir. Ve hamd Allah'adır, evvel ve ahir, zahir ve bâtın olarak.




                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                      DUA VE SONSÖZ

                      Allahım! işlerimizin sonunu saadete yakın kıl; ma'rifet konusunun akibetini ve Allah'ı sevmeyi elimize ver; taşlanmış devin ve şeytanın isyan elini kalbimizden çektir; bir coşku hâsıl olabilmesi için kendi muhabbet ateşinden bir koru yüreğimize at; benlik ve kendini beğenmişlik harmanımızı, senden başkasını görmememiz ve istemememiz ve kalblerin yükünü senin sokağından başkasına boşaltmamamız için aşk ateşinin nuruyla yak.

                      Mahbubum! Ömrün kalan kısmının telafi ile geçebilrnesi için kerim elin tasarrufta bulunmadıkça ve kalın hicabları ortadan kaldırmadıkça şu an senden uzağız ve cerrial-i cemüinden mehcûruz. Muhakkak ki sen nimetlerin velisisin.

                      Bu çalışma, Müellif-i fakîr tarafından 21 Rebiüssânî 1358'de (201) tamamlandı.

                      201) 8 Haziran 1939.


                      */*/*/*/*/
                      ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM...
                      ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM...
                      ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM...


                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                        İmam Sadık (a.s) kendisine “Neden zina eden kimse değil de namazı terkeden kimse kafir olarak adlandırılmıştır?”

                        [color=rgb(0, 0, 128)]diye sorulunca şöyle buyurmuştur: [/color]

                        “Zira zina ve benzeri iş yapanlar şehvetin galebe çalması sebebiyle bu işe başvururlar ama namazı terkeden kimse sadece onu hafife almak sebebiyle terketmektedir.”

                        İlel’uş Şerayi’, 339/1




                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum

                        YUKARI ÇIK
                        Çalışıyor...
                        X