Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...
Bu hadis-i şerif üzerinde düşün ve ehlullahın namazını bizim namazımız gibi zannetme. Hakk ile halvetin hakikati, O'ndan başkasını, hatta en büyük başkalardan ve en kalın hicablardan olan nefsi terketmektir. İnsan kendisiyle meşgul olduğu müddetçe, Hakk'la halvet etmek yerine Hakk'tan gafil olacaktır.
Ömrünün bütün günlerinde bir secdede hakikî halvet hasıl olduysa, bu, ömrünün geriye kalan kısmındaki haşaratı telafi eder; Hakk'ın inayeti ona yardımcı olur ve şeytanın daveti dairesinden dışarı çıkar. Başka şeyleri terketmenin ve enaniyyeti reddetmenin izharı olan secde halinde kalbi başka şeyle meşgul olursa, münafıklar ve hile ehli zümresinde sülük ediyor demektir. Nefs ve şeytanın tuzaklarından ve rububiyyetin huzurunda hüsrana uğramaktan, yardımsız kalmaktan ve rezil olmaktan Al-lah Teala'ya sığınırım.
Secde edenlere ikram olunan şey, ehli için dünyadan ve üzerinde bulunanlardan daha hayırlı olan, dünyada iken sevgili ile kurulan dostluk halvetleri ve evliyanın göz nuru olan ahirette hicabların keşfi ve özel lütufların bağışıdır.
Biz dalalet vadisinin çaresizlerinin ve hayrete kapılmışlarının, gaflet ve kendini beğenme kadehinden sarhoş olanların, ehl-i marifetin namazından ve ashab-ı kulübün sücûdundan mahrum bulunduğu şu an kusur ve günah halini, zillet ve horluğunu gözönünde bulundurması, mahrumiyet haliyle müteessif ve hicablılık keyfiyeti ile üzgün olması ve nefsin ve şeytanın bu'hüsran ve tasallutundan Hakk Teala'ya sığınması daha hayırlıdır.
Belki böylece çaresizlik hali el uzatır ve o Zât-ı Mukaddes çareizlere icabet eder: "Kendisine dua ettiğinde çaresize icabet eden ve kötülüğü keşfeden kimdir..." (185). O halde, perişan ve ızdırab dolu bir hal ve solgun ve üzgün bir kalb ile, hilkatimizin aslı olan mezellet toprağına baş koyalım; züll neşetlerimizi ve meskenetlerimizi hatırlayalım; hal lisanı ile, nimetlerin velisi olan Hakk Teala'dan noksanların telafisini taleb edelim ve arzedelim: Allah'ım! Tabiat aleminin zulmanî hicablannda ve hevesta-pıcılığın ve bencilliğin büyük şirklerinde bulunuyoruz, şeytanın damar, deri ve kanımızda tasarrufu var, baştan ayağa şeytanın saltanatı altındayız; bu güçlü düşmanın elinden senin Zât-ı Mukaddes'ine sığınmaktan başka çaremiz yok, bize yardımcı ol ve kalblerimizi kendine müteveccih kıl. Allah'ım! Senden başkasına teveccühümüz alaya alma nedeniyle değildir; biz neyiz ve kimiz ki mutlak Meliku'l-Mülûk'un huzurunda büyüklük taslayıp alaya alalım. Ama zâtı kusurumuz ve eksikliğimiz, hicablı kalblerimizi senden yüzçevirir hale getirmiştir.
Eğer koruyuculuğun ve sığmağın olmazsa, şekavetimizde ezele kadar bakî kalırız ve kurtuluş yolu da bulunmaz. Allah'ım! Biz neyiz! Davud Peygamber (O'na selam olsun) arzetti ki, eğer koruyuculuğun olmazsa, sana isyan ederiz!
Nemi 62.
Bu hadis-i şerif üzerinde düşün ve ehlullahın namazını bizim namazımız gibi zannetme. Hakk ile halvetin hakikati, O'ndan başkasını, hatta en büyük başkalardan ve en kalın hicablardan olan nefsi terketmektir. İnsan kendisiyle meşgul olduğu müddetçe, Hakk'la halvet etmek yerine Hakk'tan gafil olacaktır.
Ömrünün bütün günlerinde bir secdede hakikî halvet hasıl olduysa, bu, ömrünün geriye kalan kısmındaki haşaratı telafi eder; Hakk'ın inayeti ona yardımcı olur ve şeytanın daveti dairesinden dışarı çıkar. Başka şeyleri terketmenin ve enaniyyeti reddetmenin izharı olan secde halinde kalbi başka şeyle meşgul olursa, münafıklar ve hile ehli zümresinde sülük ediyor demektir. Nefs ve şeytanın tuzaklarından ve rububiyyetin huzurunda hüsrana uğramaktan, yardımsız kalmaktan ve rezil olmaktan Al-lah Teala'ya sığınırım.
Secde edenlere ikram olunan şey, ehli için dünyadan ve üzerinde bulunanlardan daha hayırlı olan, dünyada iken sevgili ile kurulan dostluk halvetleri ve evliyanın göz nuru olan ahirette hicabların keşfi ve özel lütufların bağışıdır.
Biz dalalet vadisinin çaresizlerinin ve hayrete kapılmışlarının, gaflet ve kendini beğenme kadehinden sarhoş olanların, ehl-i marifetin namazından ve ashab-ı kulübün sücûdundan mahrum bulunduğu şu an kusur ve günah halini, zillet ve horluğunu gözönünde bulundurması, mahrumiyet haliyle müteessif ve hicablılık keyfiyeti ile üzgün olması ve nefsin ve şeytanın bu'hüsran ve tasallutundan Hakk Teala'ya sığınması daha hayırlıdır.
Belki böylece çaresizlik hali el uzatır ve o Zât-ı Mukaddes çareizlere icabet eder: "Kendisine dua ettiğinde çaresize icabet eden ve kötülüğü keşfeden kimdir..." (185). O halde, perişan ve ızdırab dolu bir hal ve solgun ve üzgün bir kalb ile, hilkatimizin aslı olan mezellet toprağına baş koyalım; züll neşetlerimizi ve meskenetlerimizi hatırlayalım; hal lisanı ile, nimetlerin velisi olan Hakk Teala'dan noksanların telafisini taleb edelim ve arzedelim: Allah'ım! Tabiat aleminin zulmanî hicablannda ve hevesta-pıcılığın ve bencilliğin büyük şirklerinde bulunuyoruz, şeytanın damar, deri ve kanımızda tasarrufu var, baştan ayağa şeytanın saltanatı altındayız; bu güçlü düşmanın elinden senin Zât-ı Mukaddes'ine sığınmaktan başka çaremiz yok, bize yardımcı ol ve kalblerimizi kendine müteveccih kıl. Allah'ım! Senden başkasına teveccühümüz alaya alma nedeniyle değildir; biz neyiz ve kimiz ki mutlak Meliku'l-Mülûk'un huzurunda büyüklük taslayıp alaya alalım. Ama zâtı kusurumuz ve eksikliğimiz, hicablı kalblerimizi senden yüzçevirir hale getirmiştir.
Eğer koruyuculuğun ve sığmağın olmazsa, şekavetimizde ezele kadar bakî kalırız ve kurtuluş yolu da bulunmaz. Allah'ım! Biz neyiz! Davud Peygamber (O'na selam olsun) arzetti ki, eğer koruyuculuğun olmazsa, sana isyan ederiz!
Nemi 62.
Yorum