Ynt: CUNUD-Akıl ve Cehalet Askerleri
5. Bölüm
İmanı Elde Etmenin Yolu
Buraya kadar yapılan açıklamalardan imanın, ilimden apayrı bir hakikat olduğu ortaya çıkmış oldu. Bizlerde marifetler, tevhit hakikat-leri, isim ve sıfatlar hususunda var olan bilgiler ilimdir ve kalbimizin onlardan hiçbir haberi yoktur ve bilindiği gibi bu tür şeyler, kalbe ulaşmadığı ve kalp onlara iman etmediği müddetçe de etkisi oldukça azdır. Dolayısıyla insan, iman elde etmeye çalışmalıdır. Eğer Allah korusun değişim yurdu olan ve de melekelerin sıfatların ve kalbi du-rumların değiştirilme imkanının bulunduğu bu alemden iman etmeden çıkacak olursak, bu bizlere çok büyük zararlar verecektir ve büyük bir hüsrana uğrayacağız. Sonsuz pişmanlıklara maruz kalacağız. Artık o alemde nefsin hiçbir haleti düzeltilemez. Eğer burada iman elde edi-lememişse, o alemde asla elde edilemez.
O halde insan bu alemde bu birkaç sabahlık hayatı ganimet saymalı ve ne pahasına olursa olsun imanı elde etmeye çalışmalı, kalbini imanla tanıştırmalıdır. Bu gerçek de insani sülukun başında elde edilemez. Bunu elde etmek için evvela marifetler ve imani hakikatleri elde edil-meli, niyet halis kılınmalıdır. Kalp, tekrar ve tezekkür sayesinde ihlas ve sevgi ile aşina olmalıdır ki böylece ihlas kalbe yerleşsin. Zira eğer işin içinde ihlas olmazsa, İblis’in tasarruf eli işe karışacak ve de İblis ve bencillikten ile egoistlikten ibaret olan nefsin tasarrufuyla hiçbir marifet elde edilemez. Hatta bizzat tevhit ilmi, ihlas olmadığı taktirde insanı tevhit ve marifet hakikatinden uzak düşürür, ilahi yakınlık der-gahından uzaklaştırır.
O halde İblis’in halini bir düşün, İblis bencillik ve kendini beğen-mişlik içinde olduğundan ilmi asla ameli olamadı ve de kendisine saa-det yolunu gösteremedi.
İrfani ince bir yoruma göre, hak ve batıl rıyazetler arasındaki ölçü nefis ve bencillik adımı ve de hak ve hakkı talep etme adımıdır. Dün-yevi veya uhrevi şehvetler için olan bir namaz, müminin miracı ve takva sahiplerinin Allah’a yakınlaşma vesilesi olan namaz değildir. O namaz insanı sadece Hur’ul-Ayna yakınlaştırır ve ilahi yakın dergahtan uzak düşürür.
Halk veya alimler huzurunda gösteriş yapmak için öğrenilen tevhit ilmi de nuraniyetten uzak bir ilimdir ve şeytanın eliyle nefs-i emare için hazırlanmış bir yemektir. Bu ilmin bizzat kendisi insanı tevhitten uzaklaştırır ve şirke yakınlaştırır. Biz, inşallah ileride ihlas babında bunun hakikat ve mertebelerini beyan etmeye çalışacağız.
Özetle ihlas elde edildikten sonra hakikat yoluna girmek mümkün-dür. Nitekim Kur’an-ı Şerifte, Saffat suresi, 159 ve 160. ayetlerde şöy-le buyurulmaktadır: “Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir. Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.”
Şirkten arınmış olan ve tabiatın pisliklerinden halis kılınmış olan halis kullar dışındakilerin nitelendirdiği şeylerden Allah münezzehtir. Ayette geçen “muhlesin” olan kimselerin makamı, “muhlisin” olan kimselerin makamından daha yücedir ve inşallah yeri geldiği zaman bunu açıklamaya çalışacağız. Velhasıl tevhit ve tecrit makamını elde etmede ihlas sahibi olmak, süluk hakikatinin en önemli ilkelerinden biridir ve de bunu elde etmenin niteliğini yeri geldiğinde beyan etmeye çalışacağız. Ondan sonra da günahlardan ve muhalefetten tevbe ba-bında açıklanacak olan şartlarla birlikte halis bir tövbe gelir.
Kalp, pisliklerden temizlenince, Allah’ı zikretmeye ve Allah’ın ki-tabını okumaya hazırlanır. Tabiat aleminin pislikleri kalpte olduğu müddetçe de zikir ve Kur’an-ı şerif’ten faydalanması mümkün değil-dir. Nitekim ilahi kitapta, Vakıa suresi, 77, 78 ve 79. ayetlerde bu ger-çeğe işaret edilmektedir. Hiç tartışmasız bu, Kur'an-ı Kerim'dir. Aslı (Allah katındaki) bir kitapta saklıdır. Ona, temizlenip-arınmış o-lanlardan başkası dokunmaz.”
Hakeza Mümin suresi, 13. ayette de şöyle buyurulmaktadır: “Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yö-nelenden başkası ibret almaz.”
Kalp, Allah’ı zikretmeye ve Kur’an-ı Kerim okumaya hazırlanınca da mübarek tevhit ilkeleri ve tenzihi kalp huzuru ve temizlik haleti üzere kalbe telkin eder. Yani kalbi, dili olmayan bir çocuk gibi farzeder ve onu konuşturmaya çalışır. Nitekim orada kelimeyi tekrar edip çocuğun söylemesini sağlamak için ifade ettiği gibi burada da tevhit kelimesini itminan ve kalp huzuru içinde insan kalbine telkin etmeli ve okumalıdır. Böylece bilini açmaya çalışmalıdır.
5. Bölüm
İmanı Elde Etmenin Yolu
Buraya kadar yapılan açıklamalardan imanın, ilimden apayrı bir hakikat olduğu ortaya çıkmış oldu. Bizlerde marifetler, tevhit hakikat-leri, isim ve sıfatlar hususunda var olan bilgiler ilimdir ve kalbimizin onlardan hiçbir haberi yoktur ve bilindiği gibi bu tür şeyler, kalbe ulaşmadığı ve kalp onlara iman etmediği müddetçe de etkisi oldukça azdır. Dolayısıyla insan, iman elde etmeye çalışmalıdır. Eğer Allah korusun değişim yurdu olan ve de melekelerin sıfatların ve kalbi du-rumların değiştirilme imkanının bulunduğu bu alemden iman etmeden çıkacak olursak, bu bizlere çok büyük zararlar verecektir ve büyük bir hüsrana uğrayacağız. Sonsuz pişmanlıklara maruz kalacağız. Artık o alemde nefsin hiçbir haleti düzeltilemez. Eğer burada iman elde edi-lememişse, o alemde asla elde edilemez.
O halde insan bu alemde bu birkaç sabahlık hayatı ganimet saymalı ve ne pahasına olursa olsun imanı elde etmeye çalışmalı, kalbini imanla tanıştırmalıdır. Bu gerçek de insani sülukun başında elde edilemez. Bunu elde etmek için evvela marifetler ve imani hakikatleri elde edil-meli, niyet halis kılınmalıdır. Kalp, tekrar ve tezekkür sayesinde ihlas ve sevgi ile aşina olmalıdır ki böylece ihlas kalbe yerleşsin. Zira eğer işin içinde ihlas olmazsa, İblis’in tasarruf eli işe karışacak ve de İblis ve bencillikten ile egoistlikten ibaret olan nefsin tasarrufuyla hiçbir marifet elde edilemez. Hatta bizzat tevhit ilmi, ihlas olmadığı taktirde insanı tevhit ve marifet hakikatinden uzak düşürür, ilahi yakınlık der-gahından uzaklaştırır.
O halde İblis’in halini bir düşün, İblis bencillik ve kendini beğen-mişlik içinde olduğundan ilmi asla ameli olamadı ve de kendisine saa-det yolunu gösteremedi.
İrfani ince bir yoruma göre, hak ve batıl rıyazetler arasındaki ölçü nefis ve bencillik adımı ve de hak ve hakkı talep etme adımıdır. Dün-yevi veya uhrevi şehvetler için olan bir namaz, müminin miracı ve takva sahiplerinin Allah’a yakınlaşma vesilesi olan namaz değildir. O namaz insanı sadece Hur’ul-Ayna yakınlaştırır ve ilahi yakın dergahtan uzak düşürür.
Halk veya alimler huzurunda gösteriş yapmak için öğrenilen tevhit ilmi de nuraniyetten uzak bir ilimdir ve şeytanın eliyle nefs-i emare için hazırlanmış bir yemektir. Bu ilmin bizzat kendisi insanı tevhitten uzaklaştırır ve şirke yakınlaştırır. Biz, inşallah ileride ihlas babında bunun hakikat ve mertebelerini beyan etmeye çalışacağız.
Özetle ihlas elde edildikten sonra hakikat yoluna girmek mümkün-dür. Nitekim Kur’an-ı Şerifte, Saffat suresi, 159 ve 160. ayetlerde şöy-le buyurulmaktadır: “Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir. Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.”
Şirkten arınmış olan ve tabiatın pisliklerinden halis kılınmış olan halis kullar dışındakilerin nitelendirdiği şeylerden Allah münezzehtir. Ayette geçen “muhlesin” olan kimselerin makamı, “muhlisin” olan kimselerin makamından daha yücedir ve inşallah yeri geldiği zaman bunu açıklamaya çalışacağız. Velhasıl tevhit ve tecrit makamını elde etmede ihlas sahibi olmak, süluk hakikatinin en önemli ilkelerinden biridir ve de bunu elde etmenin niteliğini yeri geldiğinde beyan etmeye çalışacağız. Ondan sonra da günahlardan ve muhalefetten tevbe ba-bında açıklanacak olan şartlarla birlikte halis bir tövbe gelir.
Kalp, pisliklerden temizlenince, Allah’ı zikretmeye ve Allah’ın ki-tabını okumaya hazırlanır. Tabiat aleminin pislikleri kalpte olduğu müddetçe de zikir ve Kur’an-ı şerif’ten faydalanması mümkün değil-dir. Nitekim ilahi kitapta, Vakıa suresi, 77, 78 ve 79. ayetlerde bu ger-çeğe işaret edilmektedir. Hiç tartışmasız bu, Kur'an-ı Kerim'dir. Aslı (Allah katındaki) bir kitapta saklıdır. Ona, temizlenip-arınmış o-lanlardan başkası dokunmaz.”
Hakeza Mümin suresi, 13. ayette de şöyle buyurulmaktadır: “Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yö-nelenden başkası ibret almaz.”
Kalp, Allah’ı zikretmeye ve Kur’an-ı Kerim okumaya hazırlanınca da mübarek tevhit ilkeleri ve tenzihi kalp huzuru ve temizlik haleti üzere kalbe telkin eder. Yani kalbi, dili olmayan bir çocuk gibi farzeder ve onu konuşturmaya çalışır. Nitekim orada kelimeyi tekrar edip çocuğun söylemesini sağlamak için ifade ettiği gibi burada da tevhit kelimesini itminan ve kalp huzuru içinde insan kalbine telkin etmeli ve okumalıdır. Böylece bilini açmaya çalışmalıdır.
Yorum