Ynt: CUNUD-Akıl ve Cehalet Askerleri
İkinci Bölüm
Bu Hakikatin Işığında Yapılması Gereken Bir Öğüt
Ey sevgili! Biraz olsun bu ağır uykudan uyan, dergah aşıklarının yoluna koyul, bu zulmet, bulanıklık ve şeytanlık aleminden uzak dur, dostlar sokağına ayak bas. Umulur ki dostun sokağına doğru harekete geçersin.
Ey aziz! Bu Allah’ın mühlet verdiği birkaç günlük hayat, yakında sona erecek ve bizleri istesek de istemesek de bu dünyadan götürecek-lerdir. O halde eğer kendi iradenle gidecek olursan, orada rahatlık, gü-zel bir koku ve ilahi yücelikler bulursun. Eğer zorla götürecek olurlarsa o zaman da can çekişme, kendinden geçme, baskı, zulmet ve bulanıklık bulursun. Bizim bu dünyadaki örneğimiz, yeryüzüne kök salmış olan bir ağacın örneğidir. Ne kadar yeni ekilmiş bir fidan olursa, kökleri daha çabuk çıkarılıp koparılabilir. Örneğin eğer, ağaç acı ve zorluk hissetmiş olsaydı, kökleri ne kadar az ve zayıf olursa, dert ve zorlukları da daha az olur. Yeryüzüne daha yeni kök salmış bir fidanı, az bir güç ve zahmetsiz ve baskısız olarak koparıp almak mümkündür. Ama eğer aradan yıllar geçer ve bu ağaç yeryüzünün derinliklerine kök salar, asıl ve fer’i kökleri yeryüzünün dibine iner ve sağlamlaşırsa artık bu ağacı yerinden çıkarmak, baltayı gerektirir. Köklerini koparmak için baltaya ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla eğer ağaç bu çekip koparılma hususunda bir acı hissedecek olursa, bu iki halet arasında ne kadar büyük bir farklılık mevcuttur!
Asıl kök makamında olan nefis ve dünya sevgisinin kökleri ve dal-ları henüz tamah, kadın ve çocuk sevgisi, mal ve makam düşkünlüğü ve benzeri sıfatlar nefiste henüz bir fidan halindeyken, eğer insan on-ları koparmak isterse bunun büyük bir zahmeti yoktur. Ne ölüm me-murlarının baskısı ve melaiketullahın baskısını gerektirir, ne ruha bir baskı yapılmasını ve ne de insani ruha eziyet edilmesini gerektirir. Eğer Allah korusun kökleri tabiat ve dünya aleminde kökleşir, yayılır ve genişlerse, artık bunun kökleri ağacın köklerine de benzemez. Aksine tabiat aleminin bütün köşelerine kök salar.
Ağaç ne kader büyürse, yeryüzünden birkaç metre yükselebilir ve de güçlü kökleri yoktur. Ama dünya sevgisi ve ağacı bütün tabiat ale-minin batın ve zahirine kök salar ve bütün alemi elde eder. Bu yüzden bu ağacı kolaylıkla sökmek mümkün değildir. İnsan bu muhabbet ve sevgi sebebiyle büyük bir tehlike içindedir. Mülkî hayatın artıklarının da baki olduğu, gayb alemini gördüğü zaman bir yere kadar melekut örtüleri kalktığı için insan o alemde kedisine nelerin hazırlandığını gö-rür, insanı orada sevgilisi Hak Teala’dan ve memurlarından ayırır ve alemin karanlıklarına ve düşük tabakalarına sürüklerler. İnsan, Hak Teala’ya ve ilahi emirleri yerine getiren meleklere karşı kin ve düş-manlıkla dünyadan çıkar. Böyle bir şahsın akıbetinin ne olacağı ise bellidir.
Kafi-i Şerif’te yer alan bir rivayet bu anlama işaret etmektedir. Ha-disin ravisi şöyle diyor: İmam Sadık’a (a.s) şunu sordum: “Bir kimse Allah’la görüşmeyi severse, Allah da onunla görüşmeyi sever mi? Ve bir kimse de Allah ile görüşmekten nefret ederse, Allah da onunla gö-rüşmekten nefret eder mi?” İmam (a.s), “evet” diye buyurdu. Ben şöy-le sordum: “Allah’a yemin olsun ki biz ölmekten nefret ediyoruz.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu senin sandığın gibi değildir. Şüphesiz bu hakikatleri görme zamanıdır: “İnsan, sevdiği şeyi görünce hiçbir şey Allah ile görüşmekten daha sevimli olmaz ve Allah da onunla gö-rüşmeyi sever ve bu esnada Allah ile görüşmeyi arzular. Ama o sev-mediği şeyi görürse, o zaman Allah ile görüşmekten daha çok nefret ettiği bir şey olmaz. Allah-u Teala da onunla görüşmekten nefret eder.”
Bilindiği gibi, bu alemden çıkmadan önce insan, bazı makam ve derecelerini açık bir şekilde görür. O zaman kemal sureti, Allah sevgisi olan bütün saadeti veya batını Hak Teala’ya karşı buğzetme olan kamil şekavetini görerek dünyadan ayrılır. Bir çok rivayetlerde ve büyüklerin mükaşefelerinde bu anlam yer almıştır.”
İnsan eğer dünya sevgisinin bir çok fesatlara sebep olduğunu ve kötü akıbetle sonuçlandığını muhtemel görüyorsa, bir an bile sakin olmamalı ve bu sevgiyi kalbinden söküp atmalıdır. Elbette insan, ilmi ve ameli riyazetlerle bu hedefe ulaşmayı başarabilir.
Evet, işin başında ariflerin makamından herhangi birine girmek ve süluk mertebelerinin herhangi birini katetmek zor görünebilir. Şeytan ve nefis de bu konuda elinden gelen yardımı yapıp ve insanın süluka girmesine engel olmaya çalışır. Ama insan süluk yoluna girince yavaş yavaş yol kendisine kolaylaşır, hak ile ahiret yolunda adım attıkça ikinci bir adım için ilahi hidayet nuru yolunu aydınlatır ve seyr-u süluku kendisi için kolaylaştırır.
İkinci Bölüm
Bu Hakikatin Işığında Yapılması Gereken Bir Öğüt
Ey sevgili! Biraz olsun bu ağır uykudan uyan, dergah aşıklarının yoluna koyul, bu zulmet, bulanıklık ve şeytanlık aleminden uzak dur, dostlar sokağına ayak bas. Umulur ki dostun sokağına doğru harekete geçersin.
Ey aziz! Bu Allah’ın mühlet verdiği birkaç günlük hayat, yakında sona erecek ve bizleri istesek de istemesek de bu dünyadan götürecek-lerdir. O halde eğer kendi iradenle gidecek olursan, orada rahatlık, gü-zel bir koku ve ilahi yücelikler bulursun. Eğer zorla götürecek olurlarsa o zaman da can çekişme, kendinden geçme, baskı, zulmet ve bulanıklık bulursun. Bizim bu dünyadaki örneğimiz, yeryüzüne kök salmış olan bir ağacın örneğidir. Ne kadar yeni ekilmiş bir fidan olursa, kökleri daha çabuk çıkarılıp koparılabilir. Örneğin eğer, ağaç acı ve zorluk hissetmiş olsaydı, kökleri ne kadar az ve zayıf olursa, dert ve zorlukları da daha az olur. Yeryüzüne daha yeni kök salmış bir fidanı, az bir güç ve zahmetsiz ve baskısız olarak koparıp almak mümkündür. Ama eğer aradan yıllar geçer ve bu ağaç yeryüzünün derinliklerine kök salar, asıl ve fer’i kökleri yeryüzünün dibine iner ve sağlamlaşırsa artık bu ağacı yerinden çıkarmak, baltayı gerektirir. Köklerini koparmak için baltaya ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla eğer ağaç bu çekip koparılma hususunda bir acı hissedecek olursa, bu iki halet arasında ne kadar büyük bir farklılık mevcuttur!
Asıl kök makamında olan nefis ve dünya sevgisinin kökleri ve dal-ları henüz tamah, kadın ve çocuk sevgisi, mal ve makam düşkünlüğü ve benzeri sıfatlar nefiste henüz bir fidan halindeyken, eğer insan on-ları koparmak isterse bunun büyük bir zahmeti yoktur. Ne ölüm me-murlarının baskısı ve melaiketullahın baskısını gerektirir, ne ruha bir baskı yapılmasını ve ne de insani ruha eziyet edilmesini gerektirir. Eğer Allah korusun kökleri tabiat ve dünya aleminde kökleşir, yayılır ve genişlerse, artık bunun kökleri ağacın köklerine de benzemez. Aksine tabiat aleminin bütün köşelerine kök salar.
Ağaç ne kader büyürse, yeryüzünden birkaç metre yükselebilir ve de güçlü kökleri yoktur. Ama dünya sevgisi ve ağacı bütün tabiat ale-minin batın ve zahirine kök salar ve bütün alemi elde eder. Bu yüzden bu ağacı kolaylıkla sökmek mümkün değildir. İnsan bu muhabbet ve sevgi sebebiyle büyük bir tehlike içindedir. Mülkî hayatın artıklarının da baki olduğu, gayb alemini gördüğü zaman bir yere kadar melekut örtüleri kalktığı için insan o alemde kedisine nelerin hazırlandığını gö-rür, insanı orada sevgilisi Hak Teala’dan ve memurlarından ayırır ve alemin karanlıklarına ve düşük tabakalarına sürüklerler. İnsan, Hak Teala’ya ve ilahi emirleri yerine getiren meleklere karşı kin ve düş-manlıkla dünyadan çıkar. Böyle bir şahsın akıbetinin ne olacağı ise bellidir.
Kafi-i Şerif’te yer alan bir rivayet bu anlama işaret etmektedir. Ha-disin ravisi şöyle diyor: İmam Sadık’a (a.s) şunu sordum: “Bir kimse Allah’la görüşmeyi severse, Allah da onunla görüşmeyi sever mi? Ve bir kimse de Allah ile görüşmekten nefret ederse, Allah da onunla gö-rüşmekten nefret eder mi?” İmam (a.s), “evet” diye buyurdu. Ben şöy-le sordum: “Allah’a yemin olsun ki biz ölmekten nefret ediyoruz.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu senin sandığın gibi değildir. Şüphesiz bu hakikatleri görme zamanıdır: “İnsan, sevdiği şeyi görünce hiçbir şey Allah ile görüşmekten daha sevimli olmaz ve Allah da onunla gö-rüşmeyi sever ve bu esnada Allah ile görüşmeyi arzular. Ama o sev-mediği şeyi görürse, o zaman Allah ile görüşmekten daha çok nefret ettiği bir şey olmaz. Allah-u Teala da onunla görüşmekten nefret eder.”
Bilindiği gibi, bu alemden çıkmadan önce insan, bazı makam ve derecelerini açık bir şekilde görür. O zaman kemal sureti, Allah sevgisi olan bütün saadeti veya batını Hak Teala’ya karşı buğzetme olan kamil şekavetini görerek dünyadan ayrılır. Bir çok rivayetlerde ve büyüklerin mükaşefelerinde bu anlam yer almıştır.”
İnsan eğer dünya sevgisinin bir çok fesatlara sebep olduğunu ve kötü akıbetle sonuçlandığını muhtemel görüyorsa, bir an bile sakin olmamalı ve bu sevgiyi kalbinden söküp atmalıdır. Elbette insan, ilmi ve ameli riyazetlerle bu hedefe ulaşmayı başarabilir.
Evet, işin başında ariflerin makamından herhangi birine girmek ve süluk mertebelerinin herhangi birini katetmek zor görünebilir. Şeytan ve nefis de bu konuda elinden gelen yardımı yapıp ve insanın süluka girmesine engel olmaya çalışır. Ama insan süluk yoluna girince yavaş yavaş yol kendisine kolaylaşır, hak ile ahiret yolunda adım attıkça ikinci bir adım için ilahi hidayet nuru yolunu aydınlatır ve seyr-u süluku kendisi için kolaylaştırır.
Yorum