Ynt: CUNUD-Akıl ve Cehalet Askerleri
Biz şimdi hayvanlar, derecesinde ve menzilinde durmaktayız. Do-layısıyla imanın hakikatinden, hatta İslam’ın hakikatinden laf dışında bir nasibimiz yoktur. Dolayısıyla da imanın tatlılığını anlamamaktayız. Kalp bunu tatmadıkça da tatlılığını anlamak mümkün değildir. İnsan bu hayvanlık makamında olduğu müddetçe de bunu tadacak bir kalp yoktur.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin (a.s) kitabında şöyle yer almıştır: “Şüphesiz dünyanın örneği yılanın örneği gibidir ki do-kununca oldukça yumuşaktır, oysa içini öldürücü bir zehir doldurmuş-tur. Akıllı insan ondan sakınır, ama cahil çocuk ona meyleder.”
Ruhani makamları bilen, insanlık yurdunun kılavuzu olan ve kendi-sine eşyanın zahiri ve batını aşikar olan Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) da dünyayı herkesten daha iyi tanımaktadır. Hz. Ali dünyanın za-hirinin aldatıcı ve lezzetli olduğunu bilmektedir. Ama şüphesiz her lezzette bir saadetten mahrumiyet ve de tehlikeli şeylere giriş vardır ki cahil ve gafil kimse bunu bilemez ve buna inanamaz. Zahirden başka-sını ayırt edemeyen bir çocuk, güzel görünümlü bir yılanı görünce bü-yük bir aşk ve iştiyakla ona yönelir, her ne kadar sakındırılırsa da buna inanmaz.
“Zavallı bedenini helak etmekte acele davranır.”
Bütün bu tarikat pirleri, hidayet yolunun salikleri, insanlığın kıla-vuzları, semavi kitaplar, büyük peygamberlerin kitapları, yüce velilerin rivayetleri, marifet ehlinin ve kalp ashabının nasihatları, biz cahil ve gafil kimselerin kalbini hiç etkilememiş ve de etkilememektedir. Dünyanın güzel görünümü ve süsleri bizleri içindeki öldürücü zehirinden gafil kılmıştır. Bunun hakikatini keşfettiğimiz gün ise artık fesatlarından sakınmak mümkün olmayacaktır. Zira sureti batına işle-miş ve temiz fıtrat onunla kirlenmiştir. Tıpkı diğer maddelerle karışan altın gibidir ki onlar eritilmedikçe halis bir şekilde altın elde etmek mümkün değildir ve insani fıtrat da işte bu altın ve gümüş madeni gi-bidir.”İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi madenlerdir.”
Halis fıtratta, mutlak kemal olan Allah sevgisinden başka bir şey yoktur. Allah’tan gayrisinin sevgisini elde edince de halis olmaktan çıkmaktadır. En büyük katışık ve kirlenme ise dünya ve tabiat sevgi-siyle kirlenmesidir. Zira bu şekilde kirlenince fıtrat hasebiyle saf ve temiz olan kalp sayfası paslanmakta ve dolayısıyla da hiçbir hakikat olduğu gibi tecelli etmemektedir. Ya hiçbir hakikat ona yansımamakta, veya yansıyınca da eğri-büğrü yansımaktadır. “Ama kalplerinde bir eğrilik bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler.”
Nefsani istekler ve dünya sevgisiyle karışmış olan sapık bencil kalpler, ilahi kitabın tevilini ve Kur’an’daki ayetlerin tevilini, hatta ya-ratılış alemindeki ayetleri, kendi nefsani istekleri üzere tevil eder ve bu da kendi görüşünce tefsir etmektir ki bu durumda şeytanın ve nefsin tasarrufu söz konusudur ve bu tefsir, batıl ve haramdır.
Suretin manaya ve kabuğun öze döndürülmesnden ibaret olan ilahi kitabın tevili de sadece sapmamış kimseler için kamil bir şekilde mümkündür. Onların kalbinde Hak Teala’nın nurundan başka hiçbir şey yoktur. Onlar, mutlak tevil makamı olan meşiyyet ve mutlak fena makamına erişmişlerdir. Bu makam sadece Resul-i Ekrem ve onun ilim ve marifette kökleşmiş halifeleri (a.s) için hasıl olabilir.
Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah ve ilimde derin-leşmiş olanlar bilir.”
Bu konu daha fazla bir açıklamayı gerektirmektedir ki şu anda bundan mazuruz. Başta da sonda da hamd Allah’a mahsustur.
Biz şimdi hayvanlar, derecesinde ve menzilinde durmaktayız. Do-layısıyla imanın hakikatinden, hatta İslam’ın hakikatinden laf dışında bir nasibimiz yoktur. Dolayısıyla da imanın tatlılığını anlamamaktayız. Kalp bunu tatmadıkça da tatlılığını anlamak mümkün değildir. İnsan bu hayvanlık makamında olduğu müddetçe de bunu tadacak bir kalp yoktur.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin (a.s) kitabında şöyle yer almıştır: “Şüphesiz dünyanın örneği yılanın örneği gibidir ki do-kununca oldukça yumuşaktır, oysa içini öldürücü bir zehir doldurmuş-tur. Akıllı insan ondan sakınır, ama cahil çocuk ona meyleder.”
Ruhani makamları bilen, insanlık yurdunun kılavuzu olan ve kendi-sine eşyanın zahiri ve batını aşikar olan Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) da dünyayı herkesten daha iyi tanımaktadır. Hz. Ali dünyanın za-hirinin aldatıcı ve lezzetli olduğunu bilmektedir. Ama şüphesiz her lezzette bir saadetten mahrumiyet ve de tehlikeli şeylere giriş vardır ki cahil ve gafil kimse bunu bilemez ve buna inanamaz. Zahirden başka-sını ayırt edemeyen bir çocuk, güzel görünümlü bir yılanı görünce bü-yük bir aşk ve iştiyakla ona yönelir, her ne kadar sakındırılırsa da buna inanmaz.
“Zavallı bedenini helak etmekte acele davranır.”
Bütün bu tarikat pirleri, hidayet yolunun salikleri, insanlığın kıla-vuzları, semavi kitaplar, büyük peygamberlerin kitapları, yüce velilerin rivayetleri, marifet ehlinin ve kalp ashabının nasihatları, biz cahil ve gafil kimselerin kalbini hiç etkilememiş ve de etkilememektedir. Dünyanın güzel görünümü ve süsleri bizleri içindeki öldürücü zehirinden gafil kılmıştır. Bunun hakikatini keşfettiğimiz gün ise artık fesatlarından sakınmak mümkün olmayacaktır. Zira sureti batına işle-miş ve temiz fıtrat onunla kirlenmiştir. Tıpkı diğer maddelerle karışan altın gibidir ki onlar eritilmedikçe halis bir şekilde altın elde etmek mümkün değildir ve insani fıtrat da işte bu altın ve gümüş madeni gi-bidir.”İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi madenlerdir.”
Halis fıtratta, mutlak kemal olan Allah sevgisinden başka bir şey yoktur. Allah’tan gayrisinin sevgisini elde edince de halis olmaktan çıkmaktadır. En büyük katışık ve kirlenme ise dünya ve tabiat sevgi-siyle kirlenmesidir. Zira bu şekilde kirlenince fıtrat hasebiyle saf ve temiz olan kalp sayfası paslanmakta ve dolayısıyla da hiçbir hakikat olduğu gibi tecelli etmemektedir. Ya hiçbir hakikat ona yansımamakta, veya yansıyınca da eğri-büğrü yansımaktadır. “Ama kalplerinde bir eğrilik bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler.”
Nefsani istekler ve dünya sevgisiyle karışmış olan sapık bencil kalpler, ilahi kitabın tevilini ve Kur’an’daki ayetlerin tevilini, hatta ya-ratılış alemindeki ayetleri, kendi nefsani istekleri üzere tevil eder ve bu da kendi görüşünce tefsir etmektir ki bu durumda şeytanın ve nefsin tasarrufu söz konusudur ve bu tefsir, batıl ve haramdır.
Suretin manaya ve kabuğun öze döndürülmesnden ibaret olan ilahi kitabın tevili de sadece sapmamış kimseler için kamil bir şekilde mümkündür. Onların kalbinde Hak Teala’nın nurundan başka hiçbir şey yoktur. Onlar, mutlak tevil makamı olan meşiyyet ve mutlak fena makamına erişmişlerdir. Bu makam sadece Resul-i Ekrem ve onun ilim ve marifette kökleşmiş halifeleri (a.s) için hasıl olabilir.
Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah ve ilimde derin-leşmiş olanlar bilir.”
Bu konu daha fazla bir açıklamayı gerektirmektedir ki şu anda bundan mazuruz. Başta da sonda da hamd Allah’a mahsustur.
Yorum