....
Zorluklar, sorunlar ve belalarla karşılaşmak eğitici, kemale erdirici, kimya gibi eseri olduğu ölçüde perhiz etmenin de yan etkisi vardır. Bu nedenledir ki, bilginler; Anne ve Babanın çocuğa karşı gösterdiği en büyük düşmanlık, sevgi diye çocuğa aşırı derecede ilgi göstermek, zorluklarla karşılaşmasını engellemek, her istediğini vererek nazlı büyütmektir. İşte çocuğu zavallı eden ...güçsüz kılan bu durumlardır. Yaşama savaşma karşı onu silahsızlandırıyor. En ufak bir sertliğe karşı koyamayacak bir duruma düşürüyor. Aynen şuna benzer: Bir kimse ömründe hiç suya girmemiş, denize girmemiş, aniden kendini denizde buluyor ve yüzmek zorundadır. Yüzme bilmeyen birisi denize düştüğünde muhakkak ki boğulur. Yüzme, evde dershane köşesinde kitap okumakla öğrenilmez, suya girmeli denize girmeli ve uygulanarak öğrenilmelidir
... Allah bir kimseyi seviyorsa belalar ve zorluklara daldırır. Neden? Çünkü zorluklardan kurtulmayı öğrenmeli, denizde nasıl yüzmesi gerektiğini öğrenmelidir. Bundan başka yolu yoktur. Allah'ın lütuf ve sevgisidir ki, insana olaylarla dolu okyanustan nasıl kurtulması gerektiğini, belalarla karşılaştırarak öğretmektedir. O halde bu kesin olarak lütuf ve muhabbet belirtisidir.
Bazı kuşlar hakkında deniliyor ki, anne kuş, kanadı yeni gelişen yavrusuna uçuş öğretebilmek için, yavrusunu kanatlarının üzerine alıp çok yükseklere çıkartıp bırakıyor, yere doğru düşen yavru kuş can havli ile çırpınırken kanat çırpmasını öğreniyor. Ancak kanatlan yorulup tam yere düşecekken anne kuş yavrusunu tekrar kanatları üzerine alarak kurtarıyor. İkinci kere tekrar çıkarıp yukarıdan bırakır, yavru kuş aşağı-yukarı derken yavaş yavaş kanat çırpmayı öğrenir, yine kanatları yorulup düşeceği sıra anne kuş yavrusunu kurtarır. Böylece yavru uçmayı öğrenmiştir.
Bu tabii ilke insan oğlunun eğitilmesinde de kullanılmalıdır. Çocuk başından beri zahmete, eziyete, zorluklara katlanmayı öğrenmelidir. Ancak yaratıkların en üstünü genellikle bunun tersine davranır. Varlıklı kesim, çalışmanın sadece fakirliği gidermek için olduğunu zannederek zorluk ve eziyetten kaçınıp kendi evladını zavallı, güçsüzün biri kılıyor.
Jan jak Ruso «Emil» kitabında bu tür eğitim hakkında şunları kaydediyor : «Eğer halklar ömürlerinin sonuna kadar doğdukları ülkede kalsaydılar. Eğer bütün yıl bir mevsim olsaydı, kişiler hiç bir zaman alın yazılarını değiştiremezlerdi ve bu tür eğitimler bir bakıma iyi olurdu; Eğer beşerin süratle değişen durumunu dikkate alırsak ikrar etmeliyiz ki, bundan daha yanlış ve anlamsız bir tutum olamaz. Şöyle ki; Çocuğun evden çıkmasına hiç bir zaman izin vermeyelim, her zaman etrafında hizmetçiler dönsün dolaşsın, eğer bu bedbaht bir adım dışarıya atacak olursa yok olacaktır.»
Yine o diyor ki «Eğer cisim; çok rahat olursa ruh bozulur. Dert ve eziyeti tanımayan bir kimse şefkat ve acımanın zevkini bilemez. Böyle bir kimsenin kalbi hiç bir şeyden etkilenmez. Bu nedenle de beraber yaşanmaya lâyık olmayıp, insanlar arasında bir dev gibidir.»
Zorluklar, sorunlar ve belalarla karşılaşmak eğitici, kemale erdirici, kimya gibi eseri olduğu ölçüde perhiz etmenin de yan etkisi vardır. Bu nedenledir ki, bilginler; Anne ve Babanın çocuğa karşı gösterdiği en büyük düşmanlık, sevgi diye çocuğa aşırı derecede ilgi göstermek, zorluklarla karşılaşmasını engellemek, her istediğini vererek nazlı büyütmektir. İşte çocuğu zavallı eden ...güçsüz kılan bu durumlardır. Yaşama savaşma karşı onu silahsızlandırıyor. En ufak bir sertliğe karşı koyamayacak bir duruma düşürüyor. Aynen şuna benzer: Bir kimse ömründe hiç suya girmemiş, denize girmemiş, aniden kendini denizde buluyor ve yüzmek zorundadır. Yüzme bilmeyen birisi denize düştüğünde muhakkak ki boğulur. Yüzme, evde dershane köşesinde kitap okumakla öğrenilmez, suya girmeli denize girmeli ve uygulanarak öğrenilmelidir
... Allah bir kimseyi seviyorsa belalar ve zorluklara daldırır. Neden? Çünkü zorluklardan kurtulmayı öğrenmeli, denizde nasıl yüzmesi gerektiğini öğrenmelidir. Bundan başka yolu yoktur. Allah'ın lütuf ve sevgisidir ki, insana olaylarla dolu okyanustan nasıl kurtulması gerektiğini, belalarla karşılaştırarak öğretmektedir. O halde bu kesin olarak lütuf ve muhabbet belirtisidir.
Bazı kuşlar hakkında deniliyor ki, anne kuş, kanadı yeni gelişen yavrusuna uçuş öğretebilmek için, yavrusunu kanatlarının üzerine alıp çok yükseklere çıkartıp bırakıyor, yere doğru düşen yavru kuş can havli ile çırpınırken kanat çırpmasını öğreniyor. Ancak kanatlan yorulup tam yere düşecekken anne kuş yavrusunu tekrar kanatları üzerine alarak kurtarıyor. İkinci kere tekrar çıkarıp yukarıdan bırakır, yavru kuş aşağı-yukarı derken yavaş yavaş kanat çırpmayı öğrenir, yine kanatları yorulup düşeceği sıra anne kuş yavrusunu kurtarır. Böylece yavru uçmayı öğrenmiştir.
Bu tabii ilke insan oğlunun eğitilmesinde de kullanılmalıdır. Çocuk başından beri zahmete, eziyete, zorluklara katlanmayı öğrenmelidir. Ancak yaratıkların en üstünü genellikle bunun tersine davranır. Varlıklı kesim, çalışmanın sadece fakirliği gidermek için olduğunu zannederek zorluk ve eziyetten kaçınıp kendi evladını zavallı, güçsüzün biri kılıyor.
Jan jak Ruso «Emil» kitabında bu tür eğitim hakkında şunları kaydediyor : «Eğer halklar ömürlerinin sonuna kadar doğdukları ülkede kalsaydılar. Eğer bütün yıl bir mevsim olsaydı, kişiler hiç bir zaman alın yazılarını değiştiremezlerdi ve bu tür eğitimler bir bakıma iyi olurdu; Eğer beşerin süratle değişen durumunu dikkate alırsak ikrar etmeliyiz ki, bundan daha yanlış ve anlamsız bir tutum olamaz. Şöyle ki; Çocuğun evden çıkmasına hiç bir zaman izin vermeyelim, her zaman etrafında hizmetçiler dönsün dolaşsın, eğer bu bedbaht bir adım dışarıya atacak olursa yok olacaktır.»
Yine o diyor ki «Eğer cisim; çok rahat olursa ruh bozulur. Dert ve eziyeti tanımayan bir kimse şefkat ve acımanın zevkini bilemez. Böyle bir kimsenin kalbi hiç bir şeyden etkilenmez. Bu nedenle de beraber yaşanmaya lâyık olmayıp, insanlar arasında bir dev gibidir.»