Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şeyh Hasan Kanaatlı Hoca İle “Ehlibeyt Âlimleri Derneği” üzerine söyleşi

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Şeyh Hasan Kanaatlı Hoca İle “Ehlibeyt Âlimleri Derneği” üzerine söyleşi



    Bismillahirrahmanirrahim

    RASTHABER: Muhterem hocam, Ehlibeyt alimleri olarak ilk sayılan önemli bir adımı atmış oldunuz. Şahsınızda bütün âlimlerimizi tebrik ederken, bu konudaki duygularınızı alarak sorularımıza başlayalım isterseniz.

    Cevap: Bildiğiniz üzere vahdet (birlik) meselesi, tekvini, teşrii, akli ve fıtri bir meseledir. İnançlar ve ideolojilerde, vahdet kadar hiçbir meseleye vurgu yapılmamıştır. Üzerine söz söylemenin doğru olmadığı ve tüm Müslümanların müşterek eşsiz değeri ilahi vahye de bakıldığında O da vahdetin dört türünden bahseder.

    1. Kozmik alemin vahdeti.

    2. İnsanlığın Vahdeti.

    3. Tevhid esaslı dinlerin Vahdeti.

    4. İslam Ümmetinin Vahdeti


    Demek oluyor ki, Vahdet varlığın direğidir. Başka bir deyimle, vahdetsiz hiçbir şey varlığını sürdüremez. Varlığa hayat veren ruh, vahdettir. Nasıl ki imansız İslam şekilciliğe, ilimsiz iman körlüğe ve ruhsuz beden de kokuşmuşluğa sebebiyet veriyorsa, Vahdetsizlikte bir topluluğun parçalanıp yok olmasının asıl fenomenidir.

    Bundan dolayıdır ki Vahdet meselesi, sorunuzda tevdi buyurduğunuz “Yıllardır Camiamızın özlemle beklediği” bir mesele değil de, şimdiye kadar geciktirilmiş dini, akli, fıtri ve sosyal bir realitedir. Şayet ; “Türkiye Ehl-i Beyt Âlimlerinin üzerine birlikteliklerini (Vahdet) oturtacakları ayaklar ne olmalıdır?” Diye sorulursa, derim ki o ayaklar dini argümanlar dışında diğer iki ayağa daha sahip olmalıdır: 1. Uhuvvet (Kardeşlik) 2. Ortak Sorumluluk (mesuliyet).

    Yani Alimlerimiz itikatlarının içinde yer alan birlikteliklerini (Vahdeti) diğer dini hükümlerle birlikte bu iki ayak üzerine de oturtmalıdırlar.

    Uhuvvet (Kardeşlik) ayağı, bence birliğin en önemli esaslarından biridir. Her ne kadar duygu boyutlu olduğu için ve insandan insana değiştiği için çok ciddiye alınmıyor olsa da, fakat kanaatimce hem dini yönü (iman edenler ancak kardeş olabilirler “ayet”) ve hem de koşullara ve konjonktüre göre farklılık arz ettiği için şuanda toplumsal beklentinin bu yönde olması ve alimlerimizin de pisikolojikmen kendilerini bu hususta sorumlu kabul etmeleri, Uhuvvetin (Kardeşliğin), bütün riya ve menfaatlerden uzak, egoların etkisinde kalmadan oluşturulacağı en önemli bir dönemdir.

    Benim burada ki Uhuvvet’ten kastım, klasik anlamda ki “Din Kardeşliği” ile birlikte, bundan daha önemlisi olan velayete dayalı “zatta birlik” prensibidir. Yani her türlü coğrafya ayrımından, fraksiyonel bölünmüşlükten ve tali meseleler üzerine bina edilen kişisel veya grupsal çizgilerden uzak bir Uhuvvet (kardeşlik). Böyle yapar isek o takdirde ilahi murad doğrultusunda hareket etmiş ve Velimiz, Sahibimiz Hz.İmam Mehdi’nin (a.s) teveccühünü celbetmiş oluruz.

    Birlikteliğimizi üzerine kuracağımız ikinci ayağın da ortak sorumluluk (mesuliyet) olduğunu söylemiştim. Bundan kastım da şudur;

    Her Kur’an ehlinin bildiği gibi Yüce Kitabımız bizlere “Kâfirlerin tek ümmet olduklarından” bahsettiği gibi, Müslümanların da tek ümmet olduğundan söz eder. Dolayısıyla tek ümmet ve aynı dine – inanca - sahip olmak, o ümmetin her ferdinin üzerine hem inançlarına hem de dindaşlarına karşı ortak sorumluluk (mükellefiyet) yükler. Ümmet olduğunu kabul eden her fert zaten ilk baştan bu sorumluluğu kabul etmiş sayılır.

    Buradan hareketle, “Ehlibeyt Alimleri.” de, zaten alim olamaya niyetlendiği ilk günden itibaren hem mektebe hem de mektebin hizmetkarları olan diğer alim kardeşlerine ve mektep mensuplarına karşı sorumluluğu üstlenmiş olurlar.

    Masumların dışında hiçbir kimsenin kusursuz olmadığı kabulünden hareketle, mutlaka her birimizin bir takım kusur ve hataları olmuştur. Tekâmülün gereği geçmişimizde bir takım eksiler bulunmuştur. Allah’a sığınırım kimimizin hataları (kendi nefsim için geçerlidir.) kim bilir belki de kendi karnelerimize değil de Mektebimizin hanesine eksi puan olarak işlenmiştir. Behemehâl, bunları göz önüne alarak değil de, inancımızın kıblesi İmam Ali (a.s)’ın buyurduğu “Kendi hatalarını görmeden başkalarının hatalarıyla uğraşana şaşarım” buyuruğunu prensip edinip, birbirimizin geçmişiyle değil, kendi nefsi muhasebemizi ilke edinip nefsimizi ıslaha başlamadan “muslih”liğe (ıslah ediciliğe) yeltenmemeliyiz. Kısacası mektebe, müntesiplerine ve birbirlerimize karşı taşımış olduğumuz sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.

    Rasthaber: Bildiğimiz kadarıyla bu girişimin başlangıcından beri, aktif bir şekilde işin içinde bulunan ve bu hareketin sonuca ulaşmasında bir hayli zahmet ve fedakarlığa katlanan ve seçilen müteşebbis heyetinin aktif üyelerinden birisi olarak, izlenen süreç hakkında okuyucularımızı bilgilendirmenizi rica ediyoruz.

    Cevap: Alim arkadaşların yüksek teveccühleri ile müteşebbis heyetinin içerisinde yer almak ve böylesine ulvi ve yüce bir görevi üstlenenlerden birisi olmak, ebetteki benim için onur verici bir vazifeydi. İzlenen süreç içerisinde kimi zaman gece saat 4-5 lere kadar çalışmaktan çok büyük bir haz alıyordum. Arkadaşlarımın tümü benden daha samimi ve öz verili bir şekilde faaliyette bulunuyorlardı. Tümünün de ihlâs ile çalıştıklarını görüyordum. Tabi ki bazı meselelerde, ihlâstan geldiğine inandığım, mektepsel ve toplumsal maslahatları daha iyi görebildiğine inana bazı arkadaşlar arasında (bende dâhil) kimi görüş ayrılıkları oluyordu. Fakat bunların tümü arz ettiğim gibi sunulan görüşün doğruluğuna inanmaktan kaynaklanıyordu.

    Rasthaber: En son yapılan toplantı ve içeriği hakkında, yapılan konuşmalar ve temennilerden de özetle bahsederseniz memnun oluruz.

    Cevap: En son yapılan toplantıdaki konuşma ve temenniler gördüğüm kadarıyla müspetti. Konuşmacılardan her biri birliğin bir boyutunu ele alıp güzel görüşler belirttiler. Ve tümü de yapıcı ve samimiydi.

    Rasthaber: Bildiğimiz kadarıyla toplantıda ilk ele alınan konu, kurulacak dernek ve kuruluşun tüzüğü olmuştur. Bu doğrultuda alınan en önemli kararların ve tasvip edilen en önemli maddelerin neler olduğunu hem biz, hem de okuyucularımız, hatta bütün camiamız merak ediyordur.

    Cevap: Dernek tüzüğünün hazırlanması çokta kolay olmadı. Aylarca üzerinde çalışılıp duruldu. Hatta değişik kurum ve kuruluşlardan örnekler alındı. En son olarak ta hukukçuların görüşlerine başvuruldu. Zira bu tüzük Türkiye’de asırlardır hak olarak kabul edilmeyen bir mezhep müntesiplerinin dini önderlerinin tüzel kişiliğini tescil eden bir tüzüktü. Bu itibarla da özel hassasiyet gerektiriyordu.

    Tüzük içerisinde en önemli karar ve tasvip edilen en önemli maddeler kanaatimce şunlardır:

    Dernek adının “Ehl-i Beyt Alimleri Derneği” olması. Zira bu isim tüm mezhep mensuplarının gönlünü okşuyan bir isimdir. Şayet Şia – Caferi gibi isimler ile kurulmuş olsaydı, gerek diğer mezhep mensuplarının gerekse de devletin bazı hassasiyetlerini celbetmiş olurdu.

    Derneğin herhangi bir resmi kurum ve kuruluş ile ve yine herhangi bir siyasi parti ile ilişki içerisine girmeme kararıydı. Çünkü bu türden işler hem mektebimizin temel ilkelerine hem de tarihten gelen ulema geleneğimize aykırı olurdu. Mektep adına kurulan bir kurumun üzerinden siyaset yapmak ve siyasilere o kurumu bir pazarlık metaı haline dönüştürmek, itikadi ilkelerimize ters düştüğü gibi, etik te değildir.

    Derneğin Cami, Mescit ve Caferi mezhebiyle ilgili hak ve hukukunu savunabilecek bazı yetkileri üstlenmeye atıfta bulunması da gelecek açısından cesaret verici adımlardır. Ve yine gelecek kuşağa dair bir takım yapıt ve kuruluşları tesis etmeye işaret etmesi de hayli ümitlendiricidir. Hasılı dermek tüzüğünün her bir maddesi gayet seçkin ve üzerinde efor harcanmış maddelerdir.

    Rasthaber: Oluşacak bu birliğin ana hedefleri size göre nelerdir?

    Cevap: Oluşacak bu birliğin ana hedeflerini şöyle özetlemek mümkündür;

    Dernek ilk olarak Türkiye’deki Şia topluluğun öncülüğünü yapan önemli kesimlerden alimleri bir araya getirerek “Çekirdek Aile Vahdeti”ni (birliğini) oluşturmaktır.

    Bu “Çekirdek Aile Vahdeti”ni oluşturduktan sonra, Caferi toplumunun vahdetini gerçekleştirmektir. Yani aydınını, siyasetçisini, akademisyenini, tacirini, esnafını ve tüm kesimini bir araya getirip aralarında konsensüs sağlamaktır.

    Sayıları üç milyonu(1.5 milyon gerçeğe daha yakın-rasthaber) bulan bu ailenin tarihsel, hukuksal, siyasal, sosyal ve kültürel tüm hak ve hukuklarını korumak ve kollamaktır. Diğer bir ifadeyle, yeni haklar peşinde olmak değil de var olan ve olmamsı gereken ve ellerinden alınan ve yine eşit yurttaşlık haklarından kaynaklanan tüm hak ve hukuklarını savunmak ve kollamaktır.

    Bilindiği üzere Birleşmiş Milletlerin insan hakları beyannamesinde de yer aldığı üzere, “asimilasyon bir insanlık suçudur.” Derneğin en önemli hedeflerinden biri de Şia toplumuna karşı devletin en önemli ve saygın kurumlarından biri olan DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) tarafından başlatılmış olan asimilasyon hareketini önlemektir. Bilindiği gibi Diyanet bir takım zavallı ve dünya hayatına gönül veren ve ahiret yurdundan nasipsiz kalan, sözüm ona kimi alim bozuntularına oltasını atmış ve iyi paralarla safına çekmiştir. Bu türden faaliyetleri önlemek ve olası satın alma girişimlerinin önüne set çekmek, derneğin en önemli hedefleri arasındadır.

    Derneğin en önemli hedeflerinden biri de mezhebi, meşrebi, ırkı, tarikatı ne olursa olsun ülkemizde yaşayan tüm Müslüman kardeşlerimizle din kardeşliği esası üzerinden kardeşlik bağlarını güçlendirmek, vatanını, milletini seven aynı zamanda da doğrulara doğru, yanlışlara da yanlış diyebilecek duruşa sahip nesiller yetiştirmektir. Ve yine teolojilerinin arka planını bilen, birlikten yana olan ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve tüm Ümmetin birlik ve beraberliğini savunacak aktivitelerde bulunmaktır.

    Rasthaber: Bazıları bu kuruluşun, önceden yapılan çalıştayın bir devamı niteliğinde olduğunu söylüyorlar. Sizce bu iddia doğru mu? Yoksa bu, o olaydan farklı ve müstakil bir hareket mi?

    Cevap: Ehl-i Beyt Alimleri Derneği, daha önceden yapılan Caferi çalıştayının bir devamı değil de, hükümet tarafından aceleye getirilen Caferi Çalıştayı, söz konusu bu derneğin bir devamıdır. Fakat arz ettiğim mazeretten dolayı çalıştay bunun önüne geçmiştir.

    Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim ki; çalıştay meselesi çok acele ile ele alınan bir meseleydi. Bundan dolayı hem bizler toplumumuzu bilinçlendirmede bir başarı gösteremedik, hem de aziz toplumumuzun sorumluluk duygusu taşıyan güzel insanları yorumlarını aceleye getirip halka sundular. Yani her iki tarafta da acelecilik oldu. Bunu da mazur görmek lazım. Yoksa eminim ki her iki taraf ta samimiydi. Yargılayan da ihlâsından dolayı yargıladı. Yargılanan da ihlasından dolayı mektebe katkısı olur inancıyla işi acleyle ele aldı…. Ve Caferi Çalıştayında üzerinde durulan mesele bütçe meselesinden ziyade Milli Eğitim Bakanlığı eğitim Müfredat programına Caferi Mezhebiyle ilgili konuları yerleştirmekti.

    Rasthaber: Sizce bu hayırlı adımın sağlıklı bir şekilde devam etmesi ve sonuca ulaşması ve inşallah mektebimiz, camiamız ve ülkemiz adına güzel, bereketli ve hayırlı hizmetlere imza atabilmesi için nelere dikkat edilmesi gerekir?

    Cevap: Bu kuruluşun hayırlı hizmetlere imza atabilmesi için, acizane görüşümü şöyle hülasa edebilirim;

    Devlet işleri ciddiyet istediği gibi, dini işler ondan bin kat daha fazla ciddiyet ister. Zira din, ilahi bir nizamdır. Tekvini nizamda nasıl her şey bir ciddiyet içerisinde yürüyor ve hata kabul etmez bir sistem üzere işliyorsa, teşrii (dini) işler de aynen öyledir. Din ciddi bir sistemdir. Bunun mensupları da ve özellikle de buna öncülük yapmak isteyenler de ciddi olmak zorundadırlar. Din, hiçbir zaman şaka ve şikeye gelmez.

    Üzüntüyle ifade edeyim ki; “Din önderleri” (nefsim için geçerlidir) büyük ve de çok ağır VEBAL altındadırlar! “Ey iman edenler, iman ediniz” ayetini yeniden keşfetmeliyiz. Tabiri caizse, “Tepeden tırnağa yeni bir boy abdesti aldırmalıyız âlimliğimize !” (Nefsimi kastediyorum).

    Tüm Taassup ve yörecilikten, kir ve paslardan, fraksiyonel ve çizgisel hatalardan, ağalık taslama ve tahakküm kurmalardan, hasılı bizim birliğimize gölge düşürecek her türlü söylem ve eylemlerden temizlenmeliyiz. Artık öyle bir hale gelmişiz ve öylesine ayık ve uyanık olmuşuz ki; her kesin ağzından çıkan bir cümlenin arka planının ne olduğunu, tabiri caizse; “Leb demeden leblebi dediğini” anlar konumdayız hepimiz. Bunun için hiç kimsenin diğerini aldatmaya, kayırmaya, kullanmaya ve emellerine araç etmeye yeltenmesi doğru değildir ve birliğe sekte vurur. “Kim Allah’ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinmişse (bilsin ki) üstün olanlar Allah’ın tarafını tutanlardır” (Maide / 56)

    Enerjilerimizi birbirimize karşı tüketmektense, birlik için tüketmeliyiz.

    Böylesine hassas bir dönemde herkesin sözlerini seçip fitneye yol açmayacak nitelikte olmasına dikkat etmeliyiz. Unutmayalım ahir zaman dönemindeyiz. Ahirzaman dönemi, “FİTNE DÖNEMİ”dir.

    İhtilaf ile ilgili yapılan her beyan, söylenen her söz ve yazılan her makale ortak düşmanlarımıza hizmet eder ve bundan kaçınmalıyız.

    “İnsan bilmediğinin düşmanıdır” düsturu gereği, birbirimizle sık sık görüş alışverişinde bulunmalıyız. Şayet bu ve söyleyemediğim bazı hususiyetlere sahip olursak, birçok hayırlı hizmetlere imza atabiliriz kanaatindeyim.

    Rasthaber: Bu kuruluşun içinde bulunan ve kurucular kuruluna seçilmiş bir alimimiz olarak camiamızdan ve bütün Ehlibeyt dostlarından bu konuda beklentileriniz ve onlara tavsiyeleriniz nelerdir?

    Cevap: Aziz Ehl-i Beyt dostlarından beklentilerimiz, bizlere bu sahada düşünsel ve manevi destekte bulunmalarıdır. Bizleri iyi takip etmeli, bildikleri veya algıladıklar doğru ve yanlışları bizlere hatırlatmalarıdır. Onlar ne kadar bizi takip eder ve doğru ya da yanlış bildiklerini bizlere aktarırlarsa, bizler de o oranda kendimizi çalışmaya mecbur görü ve adımlarımızı daha doğru atarız.. Unutmayalım, mu mektep yalnızca alimlerin mektebi değildir, tüm insanlığın ve sorumluluk hisseden her kesimin mektebidir.!

    Rasthaber: Bu kuruluşun alimlerin dışındaki halkımız ve özellikle aydın kesimle ilişkileri nasıl olacak? Ya da şöyle diyelim: Neden bu kuruluş sadece alimleri içeren bir kuruluş olarak öngörüldü? Camiamızın diğer kesimlerini, aydınlarını da çatısı altına alacak bir kuruluş olsaydı daha isabetli olmaz mıydı? İlerisi için bu konuda bir plan ve projeniz var mı?

    Cevap: Bu kuruluşun alimler ile ilgili bir kuruluş olsa da ileride birçok kuruluşa ön ayak olacak çekirdek bir kuruluştur. Yani bu çekirdek aileyi (Alimler Birliğini) oluşturmayı başarabilirsek, gelecekte siyasileri, aydınları, akademisyenleri, bürokratları ve diğer tüm kesimi de içine alabilecek, çok boyutlu bir takım kuruluşların oluşmasına da vesile olacaktır. Alimler birliği oluşumu bir süreçtir. Tecrübeyi buradan elde edeceğiz, halka bakacağız, sisteme bakacağız, halk bize bakacak, konjonktürü de göz önünde tutarak ona uygun ve uyumlu bir takım oluşumlar içerisine de girilecektir elbet. Bunun için halkın ve sorumluluk hisseden bütün kesimlerin sabırlı olmasını tavsiye ederim. Sabırla hem izlemelerini hem de destek olmalarını istirham ederim.

    Rasthaber: Başka ne söylemek istersiniz bu konuda?

    Söyleyecek sözler vardır elbette, fakat tümünü ben söylemiş olmayayım, diğer arkadaşlarımızın eminim ki daha güzel söyleyecek sözleri vardı. Son olarak şunu söyleyeyim ki, bizler “Türkiye Ehl-i Beyt Alimleri”, Allah’ın yardımı ve Hz. Veluyullah’ın (a.f) inayetiyle bu yola çıktık. Geri dönüşü olmayan bir yola. Rabbim İhlâsımızda bizleri samimi kılsın. Şunu da biliyorum ki herkeste olduğu gibi bizim de her istediğimiz olmayacaktır. Önümüzde çok çetin engeller olacaktır.. Dıştan olanına zevkle göğüs gereceğiz ve bunu bir erdemlik kabul edeceğiz. Fakat tahammülü çok zor olan, kendi içimizden önümüze çıkabilecek engellerdir. “Ağacı kurt içinden yer ”misali. İnşallah bu kurtlar olmaz ya da zayıf olur da ağaç ayakta kalır. Rasulullah’ın (s.a.a) buyurduğu şu hadis manidardır.

    “Kokuşmaya yüz tutan her şeyin engeli tuzdur, tuz kokar ise, ona çare bulunmaz?”

    Rasthaber: Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ediyoruz hocam. Allah razı olsun.

    Cevap: Rabbim cümlemizi ilmine amil alimlerden karar kılsın ve ihlaslılardan eylesin. Bizlere böyle sorular sorup kamuoyunu aydınlattığınız için ben de rasthaber sitesine teşekkür ederim, sağ olun, var olun.

    #2
    Ynt: Şeyh Hasan Kanaatlı Hoca İle “Ehlibeyt Âlimleri Derneği” üzerine söyleşi

    Güzel bir röportaj olmuş.
    Paylaşım için teşekkürler.

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X