S-1: Selamun Aleykum. Ehlibeyt açıklamalarına dayalı meal çalışmasının öncülerinden olan merhum Gölpınarlı’nın meali sizin için ne ölçüde ilham kaynağı sayılmıştır?
Aleykum Selam. Üstat Gölpınarlı Türkiye’de Ehl-i Beyt Mektebi esasına dayalı ilmi çalışmaların kurucusu olduğu ve bu mektep adına önemli tercüme ve telif çalışmalarında öncülük yaptığı için öncelik ve öncülük vasıflarını taşımaktadır. Bu sahada çalışma yapan herkes için ilham kaynağı olmuş ve olacaktır.
Merhum Gölpınarlı edebiyat ve edebiyat tarihi hakkında eşsiz konuma sahibi olduğu ve bu sahada Türk tarihinin eşsiz şahsiyetleri arasında yer aldığı malumdur. Bu alanlarda onun çalışmaları akademik bir çalışmadır. Ancak onun engin ruhu bununla doymamış o bir tebliğci olarak inandığı akideyi savunmak, bağlı olduğu mektebin güzelliklerini gizlilikten çıkarmak ve insanların istifadesine sunmak için yine bilimsel çalışmalarındaki titiz akademik metodunu kullanarak Ehl-i Beyt mektebini ister telif, ister tercümeleriyle tanıtmaya çalışmıştır. Bu yüzden onun Ehl-i Beyt’i tanıtma amaçlı çeşitli eserleri telif veya tercüme yoluyla meydana getirdiğini görüyoruz. Hz. Ali’nin Hayatı, On iki İmam, Şia İnançları, Nehcü’l-Belağa’nın tercümesi onun bu tür eserleri arasındadır.
Ama Ehl-i Beyt mektebine bağlı bilinçli bir âlim olarak merhum Gölpınarlı, sürekli iki sahada mücadele etmenin gereğine inandığından, yani hem dini tanıtmak ve savunmak, hem mezhebi haksız saldırılara karşı savunmak görevini birlikte yürütme ilkesine bağlı olduğundan, mezhep adına yaptığı bu hizmetlerin yanı sıra dini temelini güçlendirmek ve dini batıl saldırılardan korumak yolunda da önemli hizmetler yaptığını görmekteyiz bu hizmetlerin başında onun meal çalışması bulunmaktadır.
Merhum Gölpınarlı’yı hayatında ziyaret etmek bize kısmet olmamıştır. Merhum Gölpınarlı’yı yakından tanıyan ve kendisiyle arkadaşlık etmiş güvenilir kardeşlerin verdiği bilgiler, kendisinin nazarî irfan’ın yanı sıra amelî irfanda da önemli aşamalar kaydettiğini bildirmişlerdir. İşte o bütün bu yönleriyle bu mektebin öğrencisi olan herkese ve bize bir ilham kaynağıdır.
Elbette onun hayat veya eserlerindeki bazı garabetler göze çarpıyorsa, bunu onun Şia’nın ilmî havzalarından uzaklığından kaynaklandığını söylemek gerekir. Allah o üstadın ruhunu şad eylesin ve bizi onun gibi halisane hizmetlere muvaffak kılsın.
Dinsizlik hareketlerine karşı dini ve Kur’an’ı ihya etmeği hedef alan Kur’an mealine gelince, bu sahada onun çalışmasının ayrıcalığı kendine has bir edebî üslup kullanması ve bu yüzden eserinin bedii bir çalışma olmasıdır. Mektep açısından da o bu çalışmasında takribi bir metot kullanarak hem Şia hem de Ehl-i Sünnet tefsirlerinden yararlanmıştır. Özellikle Mecmeu’l-Beyan tefsirinden bolca istifade etmiştir.
Bizim çalışmamızda Merhum Gölpınarlı’nın meali başvurduğumuz önemli kaynaklar arasındaydı.
S-2: Türkiye’deki meal çalışmalarına bakınca, bu alanda gerekenlerin yapıldığına ve yeterli olduğuna inanıyor musunuz?
Türkiye’de meal çalışmaları, başlangıçta ibadetleri Türkçeleştirmek ve Kur’an’dan halkı uzaklaştırmak gibi din muhalifi hedefler için yapılmış, ancak sonraları bu halkı dinî ihtiyaçlarından doğan ihtiyacı karşılamak olarak bu çabalar tabii bir akım haline gelmiş, son dönemlerde ise öze dönüş hareketinin bir parçası olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye yazı devriminden sonra dini literatürden uzak kaldığı, kendi geçmişiyle arasında büyük bir kopukluk oluştuğu için Kur’an meali çalışmaları Kur’anı anlamanın yanı sıra bir öze dönüş hareketi olarak devam etmiş ve bu çalışmaların belli bir dönemde büyük bir ivme kazanmıştır. Bu yüzden bu melallerden beklenti Kur’an’la tanışmaktan öte İslamî kültürel mirası keşfetmek olmuştur. Yani meale yüklenen görev olması gerekenden daha fazla olmuştur. Bu beklenti, olumlu sonuçlar doğurmuşsa da dini tümüyle mealden çıkarma gibi hatalara düşmeye de yol açmıştır. Hatta bazıları halktaki bu beklentiyi sezerek kasıtlı şekilde meal çalışmalarını belli menfi eğilimler için araç kılmaya kalkışmışlardır. Ancak bu menfi eğilimleri bir kenara bıraksak, Türkçe meallerden birçoğu sağduyu ile meydana gelmiştir ve takdire şayan emeklerin sonucudur.
S-3: Kur’an tercümesi yapanların genelde esinlendiği bir müfessir olur. Çeviriye bakıldığında o müfessirin yer yer tercüme ve çeviri üslubuna rastlamaktayız. Bu bağlamda sizin esinlendiğiniz bir müfessirin olduğunu söyleyebilir miyiz?
Biz bu çalışmada daha çok iki tefsire; es-Safi ve Şubber tefsirlerine başvurmayı kendimize adet haline getirdik. Bu da şu iki tefsirin eserî tefsir yani Ehl-i Beyt’ten gelen hadisleri tefsir için mihver kabul etmeleri olmuştur. Biz tefsirde bu prensibe inandığımız için bu iki tefsire çok önem verdik. Ama bu yöntemi tefsirde tercih etmemizin sebebine gelince bunu genişçe Ehl-i Beyt ve Kur’an adlı henüz yayınlanmamış eserde açıkladık.
Bunu kısaca şöyle açıklayabiliriz: Peygamber’in ve Ehl-i Beyt’in Kur’an’ı tefsirde özel ilahi desteğe mazhar oldukları ve onların tefsirlerinin hüccet olduğu kesin deliller ışığında sabittir. Buna göre masumlardan gelen tefsir olduğu sürece normal akıllarla elde edilen tefsire sıra gelmez. Yani bir öncelik söz konusudur. Bu öncelik gereğince, bizim Kur’an’ı masumların sünneti ışığında anlamamız gerekir. Ancak tali mertebede biz kendi aklı verilerimizle Kur’an’ın zahirinin tefsirine ve ruhta oluşan paklık sonucu Kur’an’ın batinî tefsirine varmamız mümkündür. Ancak bunlar tali mertebede yer aldığı için, ancak Kur’an ve sünnetin mühkematı ve sahih kanallarla ulaşan sünnetteki tefsirlerle uyum sağladığı takdirde geçerli sayılır. Bu yüzden bizce ilk önce Kur’an hadisler ışığında tefsir edilmelidir. Elbette maksadımız sadece ayetlerle ilgili nakledilen açıklama ve şan-i nüzul türünden rivayetler değildir, maksat bütün hadis külliyatı ve özellikle sahih hadisler ışığında gerçekleştirilecek tefsirdir. İster belli bir ayetle zahirde ilişkisi olsun, ister olmasın. Çünkü Peygamber’in sözleri Kur’an’ın tefsiri ve Ehl-i Beyt’in sözleri de Kur’an ve Peygamber’in sözlerinin tefsiri konumundadır.
S-4: Sizi bir meal çalışmasına iten sebepler nelerdir?
Elbette en önemli sebep ve saik Ehl-i Beyt mektebinin öğreti ve ilimlerine oluşan ilgidir. Bu ilgi İran İslam İnkılâbından sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geniş boyutlar kazanmış ve okuyan ve araştıran kesimlerin vazgeçilmez bir talebi haline gelmiştir. Bu sadece akademik alanda araştırma yapanlara ait bir talep olmadığı gibi sırf mezhebi bağlılık veya bağnazlıktan kaynaklanan bir istek de değildir. Bu düşünen insanların temel bilgilerini yeninden süzgeçten geçirmek için ihtiyaç duydukları bir gereksinim şeklinde tebarüz etmiş bir istektir.
S-5: Mealinizi, diğer meallerden ayıran özellikler nelerdir?
En önemli özelliği, Ehl-i Beyt mektebi kaynaklarından ciddi bir şekilde meal çalışmasında yararlanmak olmuştur. Elbette bu, bir ilk adım sayılmalıdır.
S-6: Daha önce Türkçe olarak yayınlanmış meallerin sayısı ne kadardır ve siz bu meallerin ne kadarını inceleyebilme imkanı buldunuz?
Bugün 90’ı aşkın Türkçe meal mevcuttur. Bunların bir kaçı hariç geri kalan hepsi Cumhuriyet döneminde hazırlanmıştır. Hatta Osmanlı dönemine ait tanınmış bir tercüme ortada yoktur diyebiliriz. Cumhuriyet dönemi tercümeleri arasında benim tercih ettiğim ve yararlandığım en önemli tercümeler şunlardan ibarettir: İlk dönem tercümeler arasında Elmalılı Hamdi Yazır’ın meali, orta dönem mealler arasında Abdülbaki Gölpınarlı’nin meali ve son dönem mealler arasında Süleyman Ateş’in meali, Dr. Hüseyin Atay ve Dr. Yaşar Kutluay’ın meali ve son olarak Diyanet Vakfı’nın meali.
S-7: Meal çalışması yaparken asıl amacınız ne idi ve ana hedefiniz nedir?
Asıl gayemiz Allah’ın rızası yolunda müminlerin ve pak fıtrat sahibi kimselerin Kur’an’ı anlamalarını kolaylaştıracak, bu ilahi kitabın mesajlarını öğrenmelerini sağlayacak ve kılavuzluğundan istifade etmelerini müyesser kılacak bir meal hazırlamaktır. Maksadımız Kur’an okurken manasını bilmek isteyenlere her türlü tahriften uzak anlaşılabilir bir tercüme sunmaktır. Bu arada bir ayetin meali hakkında Emevîler, Abbasîler ve takipçilerinin kendi mezhep ve görüşlerini savunmak için resmileştirdikleri tefsirlerin çemberinden çıkmayı Kur’an’a en yakın kaynak olan Ehl-i Beyt’in beyanlarını esas almayı hedef aldık.
S-8: Bu meal çalışmasında en çok hangi kaynaklardan istifade ettiniz ve bunlar hakkında kısa bir bilgi sunar mısınız?
En çok yararlandığımız kaynak önceden ismini zikrettiğimiz iki tefsir olmuştur. Bu iki tefsirin yanı sıra Mecmeu’l-Beyan tefsirine de sık sık başvurduk.
Mecmeu’l-Beyan Ehl-i Beyt Mektebinin Hicri 6. asrın âlimlerinden olan Fazl b. Tabersî’ye aittir. Bu büyük şahsiyet tefsirinde her ayet hakkında tefsirle ilgili bütün muteber görüşleri aktarmış ve bunun yanında Ehl-i Beyt’e ait tefsiri de aktarmıştır. Ayrıca her ayetin tefsirinde Arab dili ve edebiyatının kuralları ışığında bütün muhtemel ihtimalleri açıklamış ve sonra arasında tercih yapmıştır. Bu tefsir ilmi sağlamlık ve kullandığı üslup yönünden eşsiz bir tefsirdir.
es-Safi Tefsiri Hicri 11. asrın büyük fakih ve âlimlerinden Molla Muhsin Feyz Kaşanî’ye aittir. Feyz Kaşanî bu tefsirinde irfanî ve eserî bir metot kullanmış yani ayetler hakkında genelde Ehl-i Beyt’ten gelen hadisleri aktarmıştır. Bazen kendisi ayetler hakkında irfanî boyutu ağırlıklı olan açıklamalarda bulunmuştur.
eş-Şubber Tefsiri diye bilenen Tefsiru’l-Kur’an el-Kerim, 13. asrın fakih ve âlimlerinden olan Seyyid Abdullah Şubber’in eseridir. Bu tefsir bir cilt halinde basılmış kısa ve öz bir tefsirdir. Bu tefsirin özelliği bu açıklamalarda hadislerin esas alınmış olmasıdır.
S-9: Meal çalışmanız ne kadar zamanda tamamlandı?
Bu çalışmaya yaklaşık yedi yıl önce başladık, ancak uzun sürelerle ara verdiğimiz oldu; çalıştığımız dönemlerde de bu çalışmanın yanında diğer ilmî çalışmaları da yürüttük. Bu yüzden tam mesai olarak çalışmayı ölçü alacak olursak yaklaşık iki yıllık bir sürede bu işin gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
S-10: “Ehlibeyt Nazarında Kur’an” bölümünde işlenilen ana konular nelerdir?
Bu bölüm, sekiz ana konuyu içerir: Bunlardan bir kısmı nazarî ve bir kısmı da amelî yönü ağırlıklı olan konulardır. Örneğin Kur’an okumanın adabı, Kur’an öğrenmenin önemi ve yolu, mushafa karşı riayet edilmesi gereken adap, amelî olarak Kur’an’dan istifade etmenin yollarını öğretir. Diğer bölümler de nazarî bilgileri içine alır. Kur’an’ın mucize oluşu, Ehl-i Beyt nazarında Kur'an'ın nüzulü ve toplanması, Kur'an'ın tahriften korunmuşluğu, Ehl-i Beyt'in Kur'an-ı Kerim ile ilişkisi, Kur'an-ı Kerim'in kapsamlılığı ve evrenselliği, Kur'an'ın tahriften korunmuşluğu gibi konular nazarî konulardır. Bunlar, bizim Kur’an’ı dinî öğretiler ve esaslar içindeki konumunu bilmemize yardımcı olacak bilgilerdir. Eğer bir kimse bu bilgiler ışığında özellikle amelî olan düsturlar çerçevesinde Kur’an’ı hayatında gereken konuma yerleştirmeyi başarırsa gerçekte o Kur’an’ı taşıma seçkinliğine kavuşmuş ve bütün bu çabalardan beklenen gayeye ulaşmış sayılır.
Allah'a emanet olunuz...
Aleykum Selam. Üstat Gölpınarlı Türkiye’de Ehl-i Beyt Mektebi esasına dayalı ilmi çalışmaların kurucusu olduğu ve bu mektep adına önemli tercüme ve telif çalışmalarında öncülük yaptığı için öncelik ve öncülük vasıflarını taşımaktadır. Bu sahada çalışma yapan herkes için ilham kaynağı olmuş ve olacaktır.
Merhum Gölpınarlı edebiyat ve edebiyat tarihi hakkında eşsiz konuma sahibi olduğu ve bu sahada Türk tarihinin eşsiz şahsiyetleri arasında yer aldığı malumdur. Bu alanlarda onun çalışmaları akademik bir çalışmadır. Ancak onun engin ruhu bununla doymamış o bir tebliğci olarak inandığı akideyi savunmak, bağlı olduğu mektebin güzelliklerini gizlilikten çıkarmak ve insanların istifadesine sunmak için yine bilimsel çalışmalarındaki titiz akademik metodunu kullanarak Ehl-i Beyt mektebini ister telif, ister tercümeleriyle tanıtmaya çalışmıştır. Bu yüzden onun Ehl-i Beyt’i tanıtma amaçlı çeşitli eserleri telif veya tercüme yoluyla meydana getirdiğini görüyoruz. Hz. Ali’nin Hayatı, On iki İmam, Şia İnançları, Nehcü’l-Belağa’nın tercümesi onun bu tür eserleri arasındadır.
Ama Ehl-i Beyt mektebine bağlı bilinçli bir âlim olarak merhum Gölpınarlı, sürekli iki sahada mücadele etmenin gereğine inandığından, yani hem dini tanıtmak ve savunmak, hem mezhebi haksız saldırılara karşı savunmak görevini birlikte yürütme ilkesine bağlı olduğundan, mezhep adına yaptığı bu hizmetlerin yanı sıra dini temelini güçlendirmek ve dini batıl saldırılardan korumak yolunda da önemli hizmetler yaptığını görmekteyiz bu hizmetlerin başında onun meal çalışması bulunmaktadır.
Merhum Gölpınarlı’yı hayatında ziyaret etmek bize kısmet olmamıştır. Merhum Gölpınarlı’yı yakından tanıyan ve kendisiyle arkadaşlık etmiş güvenilir kardeşlerin verdiği bilgiler, kendisinin nazarî irfan’ın yanı sıra amelî irfanda da önemli aşamalar kaydettiğini bildirmişlerdir. İşte o bütün bu yönleriyle bu mektebin öğrencisi olan herkese ve bize bir ilham kaynağıdır.
Elbette onun hayat veya eserlerindeki bazı garabetler göze çarpıyorsa, bunu onun Şia’nın ilmî havzalarından uzaklığından kaynaklandığını söylemek gerekir. Allah o üstadın ruhunu şad eylesin ve bizi onun gibi halisane hizmetlere muvaffak kılsın.
Dinsizlik hareketlerine karşı dini ve Kur’an’ı ihya etmeği hedef alan Kur’an mealine gelince, bu sahada onun çalışmasının ayrıcalığı kendine has bir edebî üslup kullanması ve bu yüzden eserinin bedii bir çalışma olmasıdır. Mektep açısından da o bu çalışmasında takribi bir metot kullanarak hem Şia hem de Ehl-i Sünnet tefsirlerinden yararlanmıştır. Özellikle Mecmeu’l-Beyan tefsirinden bolca istifade etmiştir.
Bizim çalışmamızda Merhum Gölpınarlı’nın meali başvurduğumuz önemli kaynaklar arasındaydı.
S-2: Türkiye’deki meal çalışmalarına bakınca, bu alanda gerekenlerin yapıldığına ve yeterli olduğuna inanıyor musunuz?
Türkiye’de meal çalışmaları, başlangıçta ibadetleri Türkçeleştirmek ve Kur’an’dan halkı uzaklaştırmak gibi din muhalifi hedefler için yapılmış, ancak sonraları bu halkı dinî ihtiyaçlarından doğan ihtiyacı karşılamak olarak bu çabalar tabii bir akım haline gelmiş, son dönemlerde ise öze dönüş hareketinin bir parçası olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye yazı devriminden sonra dini literatürden uzak kaldığı, kendi geçmişiyle arasında büyük bir kopukluk oluştuğu için Kur’an meali çalışmaları Kur’anı anlamanın yanı sıra bir öze dönüş hareketi olarak devam etmiş ve bu çalışmaların belli bir dönemde büyük bir ivme kazanmıştır. Bu yüzden bu melallerden beklenti Kur’an’la tanışmaktan öte İslamî kültürel mirası keşfetmek olmuştur. Yani meale yüklenen görev olması gerekenden daha fazla olmuştur. Bu beklenti, olumlu sonuçlar doğurmuşsa da dini tümüyle mealden çıkarma gibi hatalara düşmeye de yol açmıştır. Hatta bazıları halktaki bu beklentiyi sezerek kasıtlı şekilde meal çalışmalarını belli menfi eğilimler için araç kılmaya kalkışmışlardır. Ancak bu menfi eğilimleri bir kenara bıraksak, Türkçe meallerden birçoğu sağduyu ile meydana gelmiştir ve takdire şayan emeklerin sonucudur.
S-3: Kur’an tercümesi yapanların genelde esinlendiği bir müfessir olur. Çeviriye bakıldığında o müfessirin yer yer tercüme ve çeviri üslubuna rastlamaktayız. Bu bağlamda sizin esinlendiğiniz bir müfessirin olduğunu söyleyebilir miyiz?
Biz bu çalışmada daha çok iki tefsire; es-Safi ve Şubber tefsirlerine başvurmayı kendimize adet haline getirdik. Bu da şu iki tefsirin eserî tefsir yani Ehl-i Beyt’ten gelen hadisleri tefsir için mihver kabul etmeleri olmuştur. Biz tefsirde bu prensibe inandığımız için bu iki tefsire çok önem verdik. Ama bu yöntemi tefsirde tercih etmemizin sebebine gelince bunu genişçe Ehl-i Beyt ve Kur’an adlı henüz yayınlanmamış eserde açıkladık.
Bunu kısaca şöyle açıklayabiliriz: Peygamber’in ve Ehl-i Beyt’in Kur’an’ı tefsirde özel ilahi desteğe mazhar oldukları ve onların tefsirlerinin hüccet olduğu kesin deliller ışığında sabittir. Buna göre masumlardan gelen tefsir olduğu sürece normal akıllarla elde edilen tefsire sıra gelmez. Yani bir öncelik söz konusudur. Bu öncelik gereğince, bizim Kur’an’ı masumların sünneti ışığında anlamamız gerekir. Ancak tali mertebede biz kendi aklı verilerimizle Kur’an’ın zahirinin tefsirine ve ruhta oluşan paklık sonucu Kur’an’ın batinî tefsirine varmamız mümkündür. Ancak bunlar tali mertebede yer aldığı için, ancak Kur’an ve sünnetin mühkematı ve sahih kanallarla ulaşan sünnetteki tefsirlerle uyum sağladığı takdirde geçerli sayılır. Bu yüzden bizce ilk önce Kur’an hadisler ışığında tefsir edilmelidir. Elbette maksadımız sadece ayetlerle ilgili nakledilen açıklama ve şan-i nüzul türünden rivayetler değildir, maksat bütün hadis külliyatı ve özellikle sahih hadisler ışığında gerçekleştirilecek tefsirdir. İster belli bir ayetle zahirde ilişkisi olsun, ister olmasın. Çünkü Peygamber’in sözleri Kur’an’ın tefsiri ve Ehl-i Beyt’in sözleri de Kur’an ve Peygamber’in sözlerinin tefsiri konumundadır.
S-4: Sizi bir meal çalışmasına iten sebepler nelerdir?
Elbette en önemli sebep ve saik Ehl-i Beyt mektebinin öğreti ve ilimlerine oluşan ilgidir. Bu ilgi İran İslam İnkılâbından sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geniş boyutlar kazanmış ve okuyan ve araştıran kesimlerin vazgeçilmez bir talebi haline gelmiştir. Bu sadece akademik alanda araştırma yapanlara ait bir talep olmadığı gibi sırf mezhebi bağlılık veya bağnazlıktan kaynaklanan bir istek de değildir. Bu düşünen insanların temel bilgilerini yeninden süzgeçten geçirmek için ihtiyaç duydukları bir gereksinim şeklinde tebarüz etmiş bir istektir.
S-5: Mealinizi, diğer meallerden ayıran özellikler nelerdir?
En önemli özelliği, Ehl-i Beyt mektebi kaynaklarından ciddi bir şekilde meal çalışmasında yararlanmak olmuştur. Elbette bu, bir ilk adım sayılmalıdır.
S-6: Daha önce Türkçe olarak yayınlanmış meallerin sayısı ne kadardır ve siz bu meallerin ne kadarını inceleyebilme imkanı buldunuz?
Bugün 90’ı aşkın Türkçe meal mevcuttur. Bunların bir kaçı hariç geri kalan hepsi Cumhuriyet döneminde hazırlanmıştır. Hatta Osmanlı dönemine ait tanınmış bir tercüme ortada yoktur diyebiliriz. Cumhuriyet dönemi tercümeleri arasında benim tercih ettiğim ve yararlandığım en önemli tercümeler şunlardan ibarettir: İlk dönem tercümeler arasında Elmalılı Hamdi Yazır’ın meali, orta dönem mealler arasında Abdülbaki Gölpınarlı’nin meali ve son dönem mealler arasında Süleyman Ateş’in meali, Dr. Hüseyin Atay ve Dr. Yaşar Kutluay’ın meali ve son olarak Diyanet Vakfı’nın meali.
S-7: Meal çalışması yaparken asıl amacınız ne idi ve ana hedefiniz nedir?
Asıl gayemiz Allah’ın rızası yolunda müminlerin ve pak fıtrat sahibi kimselerin Kur’an’ı anlamalarını kolaylaştıracak, bu ilahi kitabın mesajlarını öğrenmelerini sağlayacak ve kılavuzluğundan istifade etmelerini müyesser kılacak bir meal hazırlamaktır. Maksadımız Kur’an okurken manasını bilmek isteyenlere her türlü tahriften uzak anlaşılabilir bir tercüme sunmaktır. Bu arada bir ayetin meali hakkında Emevîler, Abbasîler ve takipçilerinin kendi mezhep ve görüşlerini savunmak için resmileştirdikleri tefsirlerin çemberinden çıkmayı Kur’an’a en yakın kaynak olan Ehl-i Beyt’in beyanlarını esas almayı hedef aldık.
S-8: Bu meal çalışmasında en çok hangi kaynaklardan istifade ettiniz ve bunlar hakkında kısa bir bilgi sunar mısınız?
En çok yararlandığımız kaynak önceden ismini zikrettiğimiz iki tefsir olmuştur. Bu iki tefsirin yanı sıra Mecmeu’l-Beyan tefsirine de sık sık başvurduk.
Mecmeu’l-Beyan Ehl-i Beyt Mektebinin Hicri 6. asrın âlimlerinden olan Fazl b. Tabersî’ye aittir. Bu büyük şahsiyet tefsirinde her ayet hakkında tefsirle ilgili bütün muteber görüşleri aktarmış ve bunun yanında Ehl-i Beyt’e ait tefsiri de aktarmıştır. Ayrıca her ayetin tefsirinde Arab dili ve edebiyatının kuralları ışığında bütün muhtemel ihtimalleri açıklamış ve sonra arasında tercih yapmıştır. Bu tefsir ilmi sağlamlık ve kullandığı üslup yönünden eşsiz bir tefsirdir.
es-Safi Tefsiri Hicri 11. asrın büyük fakih ve âlimlerinden Molla Muhsin Feyz Kaşanî’ye aittir. Feyz Kaşanî bu tefsirinde irfanî ve eserî bir metot kullanmış yani ayetler hakkında genelde Ehl-i Beyt’ten gelen hadisleri aktarmıştır. Bazen kendisi ayetler hakkında irfanî boyutu ağırlıklı olan açıklamalarda bulunmuştur.
eş-Şubber Tefsiri diye bilenen Tefsiru’l-Kur’an el-Kerim, 13. asrın fakih ve âlimlerinden olan Seyyid Abdullah Şubber’in eseridir. Bu tefsir bir cilt halinde basılmış kısa ve öz bir tefsirdir. Bu tefsirin özelliği bu açıklamalarda hadislerin esas alınmış olmasıdır.
S-9: Meal çalışmanız ne kadar zamanda tamamlandı?
Bu çalışmaya yaklaşık yedi yıl önce başladık, ancak uzun sürelerle ara verdiğimiz oldu; çalıştığımız dönemlerde de bu çalışmanın yanında diğer ilmî çalışmaları da yürüttük. Bu yüzden tam mesai olarak çalışmayı ölçü alacak olursak yaklaşık iki yıllık bir sürede bu işin gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
S-10: “Ehlibeyt Nazarında Kur’an” bölümünde işlenilen ana konular nelerdir?
Bu bölüm, sekiz ana konuyu içerir: Bunlardan bir kısmı nazarî ve bir kısmı da amelî yönü ağırlıklı olan konulardır. Örneğin Kur’an okumanın adabı, Kur’an öğrenmenin önemi ve yolu, mushafa karşı riayet edilmesi gereken adap, amelî olarak Kur’an’dan istifade etmenin yollarını öğretir. Diğer bölümler de nazarî bilgileri içine alır. Kur’an’ın mucize oluşu, Ehl-i Beyt nazarında Kur'an'ın nüzulü ve toplanması, Kur'an'ın tahriften korunmuşluğu, Ehl-i Beyt'in Kur'an-ı Kerim ile ilişkisi, Kur'an-ı Kerim'in kapsamlılığı ve evrenselliği, Kur'an'ın tahriften korunmuşluğu gibi konular nazarî konulardır. Bunlar, bizim Kur’an’ı dinî öğretiler ve esaslar içindeki konumunu bilmemize yardımcı olacak bilgilerdir. Eğer bir kimse bu bilgiler ışığında özellikle amelî olan düsturlar çerçevesinde Kur’an’ı hayatında gereken konuma yerleştirmeyi başarırsa gerçekte o Kur’an’ı taşıma seçkinliğine kavuşmuş ve bütün bu çabalardan beklenen gayeye ulaşmış sayılır.
Allah'a emanet olunuz...