
Bizim geri kalmışlığımız Peygambere vasiyet yazdırılmamasından başlıyor. Daha sonraki dönemler de bunu izledi. Yani Mimar temeli eğri atarsa, Süreyya’ya kadar eğri gider bir kere başta sapma açısı verildi, inhiraf açısı verildi. O inhiraf bir türlü düzeltilemedi… Hukuk Fakülteleri’nde, Hz. Ali’nin 24 yıllık bekleyişinde “din tersyüz edilerek giyilmiş bir giysi haline geldi” diyor. Bizde de doğru bir hukuk felsefesinden yoksun ve adaleti zulüm, zulmü adalet sayan hukukçular çok… Resulullah Efendimizin ve Emiru’l Müminin Hz. Ali’nin devletleri ideal hukuk devletleridir… 14 masumun pak sevgisi olması lazım ki İslam alemi kurtulsun. Yoksa sosyal hukuk devleti düşmanı Muaviye’ye rahmet okumakla ilahi sevgiye ve İslam’ın arzuladığı sosyal hukuk devletine ulaşılamaz… Batı’da İran devriminden sonra yaratılan bütün ön yargılar, Ehlibeyt mektebinin haklılığını ve yüceliğini anlamalarını engelledi. ...
...
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Ülkemizin büyük akademisyenlerinden, yazar ve İstanbul Üniversitesi hukuk profesörü büyük üstat Hüseyin Hatemi’yle gündemi değerlendiren bir röportaj gerçekleştirdik. Faydalanacağınızı ümit ederek hizmetinize sunuyoruz:
Hocam Hüseyin Hatemi’yi kendi dilinden kısaca tanımamız mümkün mü?
Prof. Hüseyin Hatemi : Tabi niye olmasın! 1938 de ikiz olarak dünyaya geldim. Öteki kardeşim Hasan Hüsrev Hatemi, kendisi tıp profesörüdür. Babam İran, annem İstanbul doğumlu. Babam 1922 yıllarında Batum Sovyetlerin ili olunca İstanbul’a geliyor.
Dedem Hacı Hüseyin 1932 de İstanbul’da vefat edince, babam; Annemi, büyük abimi ve kız kardeşimi alarak İran’a gitmiş. Fakat uzun seneler uzak kaldığı Tebriz’e herhalde İstanbul’un büyüsünden kurtulamadığı için alışamamış ve tekrar İstanbul’a dönmüş. Bir de 1951 yıllarında Musaddık zamanında İran’a dönme hayellerini bir müddet tekrar canlandırdı. Fakat Şah’ın tekrar iktidarını kuvvetlendirmek için Amerika desteğiyle Musaddık’a karşı Zahidi darbesi gerçekleşince ümidi kesti ve İstanbul’da kaldı.”
İlkokul boyunca babaannemin isteğiyle hep müctehid olmayı hayal ederek büyüdüm. Talat Paşa İlkokulu’nu bitirip Şişli Ortaokulu’nda kardeşimle beraber eğitime başlayınca, artık ümidim kalmadı. Müctehit olamadım bari en yakın mesleği seçiyim diyerek hukuk bölümünü tercih ettim. 1956-60 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. Aynı Üniversitede asistanlık, doçentlik ve Profesör dönemlerini geçirdim.
1968 yılında "İslam hukuku ile mukayeseli olarak vakıf kurma işleri" konulu tezle doktor, 1973 yılında "hukuka ve ahlâka aykırılık kavramı" üzerine yaptığım çalışmayla doçentlik ve 1981 yılında "Medeni Hukukta tüzel kişilik" çalışmasıyla profesörlük unvanını aldım. 2005 yılında emekliye ayrıldım. Yani yaklaşık 56 yıldır bu üniversiteyle haşır neşiriz. Emekli olmama rağmen doktora ve yüksek lisans derslerine devam ediyorum. Bazı özel üniversitelerde de ders veriyorum.
Hocam siz demediniz ama ben tamamlayayım, İslam düşüncesi ve hukuk konusunda 40'a yakın telif ve çeviriniz var. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı'nda Kürsü Başkanı olarak görev yaptınız.
Müsaade ederseniz öncelikle branşınızla da ilgili olarak bir soruyla başlayalım. İnsan hakları, sosyal hukuk devleti anlayışı İslam ülkelerinde istenilen düzeyde mi?
İran devrimiyle başlayan uyanış ümidi dıştan uzana eller ve bizim gerekli cihadı ve cehdi göstermememiz nedeniyle ideal seviyeye ulaşmadı
Prof. Hatemi: Hem İslam ülkelerinde, hem de sosyal hukuk devletlerine sahip olmakla övünen Batı'da yerine oturmuş değil. Yerine oturması için Hz. İsa’nın İncil’de dediği “Sağlam kaya” örneğini iyi anlayıp ona göre amel etmek gerekir. Hz. İsa “Benim sözlerim (yani Allah’ın kelamı) sağlam kayadır. Kim binasını bu sağlam kaya üzerine kurarsa yıkılmaz. Dalgalar kıyıya vurur ama sağlam kayaya kurulmuş binaya zarar veremez. Ama kim ki yapısını kıyıdaki kum üzerine kurarsa dalgalar gelir kumu kaydırır ve bina çöküp gider” diyor.
İşte şimdi ne Avrupa’da ne de İslam ülkelerinde durum böyle değil. Kuran-ı Kerimde de “Beyti Enkebut” yani örümcek evi örneği vardır. Kum üzerine yapılmış bina yerine “Beyti Enkebut” kullanılmıştır. Hz. İsa’nın dediği gibi kumlar üzerine ve Kuran-ı Kerimin buyurduğu gibi örümcek ağı üzerine bir sosyal hukuk devleti inşa edilemez.
İlahi sevgiden kaynaklanan temel ahlak ve hukukun ortak ilkeleri bilinci, gerek İslam ülkelerinde, gerek Batıda yerleşmezse, bu bilinç oluşmazsa, insan hakları, hukuk devleti bakımından ideal ölçülere erişemez.
Bugün Türkiye de, diğer İslam ülkeleri de böyle. Ama İslam ülkelerinde bir uyanış ümidi İran devrimiyle başladı. Fakat maalesef gerek dıştan uzanan ellerle, gerekse o doğru bilince varmak için bizim de gerekli cihadı ve cehdi göstermediğimizden ideal seviyeye olduğu söylenemez.
Arap baharı denilen hareketler bir uyanış hareketi olarak nitelendirilemez. Türkiye’de ise son günlerde bu ümit çok gölgelendi.
Bu son Arap baharı denilen hareketler de maalesef bir uyanış hareketi olarak nitelendirilemez. Birinci dünya savaşından sonra uyanış hareketleri ümidi belirdi. Ama hemen arkasından İslam alemi o sırada Batıdaki akımlara teslim oldu. Şimdi de Arap baharı falan denir ama gerçek bir İslami uyanış “Rönesans” değil. Mısırda zayıf da olsa, çok bilinçli de olmasa bir arayış var. Ama diğer İslam ve Arap ülkelerinde böyle bir arayış da yok.
Türkiye’de bir ara daha kötü şartlar içinden çıkmasına rağmen bir uyanış hareketi ümidini verdi ama maalesef son günlerde bu ümit de çok gölgelendi. Bakalım İnşallah yeniden olumlu seyrini yakalar.
Batı doğuya nispet daha iyidir diyebilir miyiz? Hukuk devleti açısından Batının İslam ülkelerinden daha ilerde olduğunu söyleyebilir miyiz?
Prof Hatemi: Nispeten belki! her Batı devletinde olmasa da, Batı Hıristiyanlara ve kendi vatandaşlarına karşı böyle bir görünüm çiziyor. Hatta bazı Batı ülkelerinde Müslümanlara karşı bunu onaylayabiliriz. Demokratik hukuk devletini kurduklarını iddia eden Batı devletlerinin birçoğunda, gene birçok İslam ülkesine göre, daha ileri seviyede bir hukuk devletine, tam olmasa bile bir yaklaşma var.
İdeal hukuk devletinin ölçülerini Hz. Peygamber ve Hz. Ali 14 asır önce vermiştir.
İdeal Hukuk devleti size göre Nasıl bir Devlettir?
Prof. Hatemi: İdeal hukuk devleti öyle bir düzendir ki, gerek insanlara zulmedilmesine, gerek fok yavrularının başına sopayla vurularak öldürülmesine yer yoktur. Resulullah Efendimizin ve Emiru’l Müminin Hz. Ali’nin devletleri ideal hukuk devletleridir. Hz. Ali hukuk devletinin ölçüsünü şöyle belirtiyor: “Sağ elime bütün dünyanın zenginliğini ve iktidarını bıraksalar, sol elime de şu an yerde yürüyen şu karıncağızın ağzındaki şu taneyi almam istense, vallahi almam” işte hukuk devleti budur. Hiçbir zaman zulme razı olmamak, menfaat düşüncesiyle, milli menfaat düşüncesiyle zulme hiçbir zaman razı olmamak ve zulmün karşısında olmaktır.
Müslümanların geri kalmışlığı 20 Mayıs 632 miladinin öğlenden sonrasından başladı ve Kerbela hadisesiyle büyüdü
İslam ülkelerini geri kalmışlığının nedenini sizce neye bağlamalıyız?
Prof. Hatemi: Bizim geri kalmışlığımız Peygambere vasiyet yazdırılmamasından başlıyor. Yani 20 Mayıs 632 miladinin öğlenden sonrasından başladı. Daha sonraki dönemler de bunu izledi. Yani “Hişt eger evvel nehed mimar keç, ta süreyye mireved divar keç” (Mimar temeli eğri atarsa, Süreyya’ya kadar eğri gider) bir kere başta sapma açısı verildi, inhiraf açısı verildi. O inhiraf bir türlü düzeltilemedi. Ama nispi daha iyi devirler oldu. Mesela Selçuklular devrinin zaman zaman çeşitli bölgelerde hatta Anadolu Selçukluların mesela Konya’daki yönetiminin, Osmanlı’nın İstanbul’daki yönetiminden daha fazla hukuk devletine yakın olduğunu zannediyorum.
İslam alemi Kerbela’dan ders alsaydı bu sapma açısı kapatılabilirdi / Yeni bir Çaldıran’ın sonuçları çok kötü olur. Kerbela hadisesi ise bu sapma açısının 48 senede ne kadar feci büyüdüğünü gösterdi. İslam alemi Kerbela’dan ders alsaydı, bu sapma açısını kapatabilirdi. Ama Kerbela’dan da ders almadıktan sonra artık düzelme imkânı zaten kalmamıştı. Saha sonra İslam ülkeleri Moğol istilası belasına duçar oldu. Moğollardan sonra da Çaldıran musibeti inhiraf açısını büsbütün çoğalttı. Şimdi de yeni bir çaldıran musibeti olursa bunun da çok kötü sonuçları olur. Onun için çok dikkatli olmak lazım.
Batı hatalarından ders aldı biz almadık.
Hocam Batı ve Hıristiyan alemi de Hz. İsa’nın çizgisinden ayrıldılar, kendi aralarında büyük savaşlar verdiler. Onlar açıyı mı kapattılar, hatalarından geri dönmeyi mi başardılar?
Prof. Hatemi: Evet ikinci dünya savaşından sonra Batı’da en iyi anayasa yaptığını söyleyebileceğimiz ülkelerden bir Almanya’dır. Ama cesaretle de Hitler zulmünü reddetti ve savunmadı. Zararı telafi etmeye çalıştı. Bütün bu adalete uygun hareketlerinin de mükâfatını görerek Almanya tekrar canlandı. Ama biz İslam ülkeleri asla hatalarımızdan ders almıyoruz. Durmadan da yeni inhiraflar, yeni musibetlerle uğraşıyoruz. Bunlardan kurtulursak ilerleme kaydedebiliriz.
İslam aleminin kurtuluşu 14 Masumun sevgisindedir. Sosyal hukuk devleti düşmanı olan Muaviye’ye rahmet okumakla bir şey olmaz.
Son dönemlerde çıkarılmaya çalışılan bir mezhep kavgası var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Prof. Hatemi: İkinci çaldırandan kastım zaten bu idi. Çaldırandan sonra nasıl İslam ülkeleri uzun müddet belini doğrultamadıysa şu anda daha benzer bir duruma düşebiliriz. Yüce Allah bize irade vermiş, çatışma, mezhep kavgalarından uzak durmamızı istemiştir. Milliyet kavgalarıyla birbirimizin kanını dökmememizi istemiştir. Yüce Allah hepimiz “silme” girmeye dünya çapında sulh düzenine, selamet ve esenlik düzenine, hukuk devletine davet etmiştir. Demek ki Allah’ın iradesi bu yolda. Şu anda biz aklımızı ve gönlümüzü birlikte kullanmayı hiçbir zaman ihlal etmeden, aklımız ve gönlümüz arasında çelişkiye izin vermeden birbirimiz kucaklamalıyız. Akıl yanlış ile doğruyu ayırt edecek, gönül ise doğruyu seçecek ve sevecek ona bağrında yer verecektir.
14 masumu pak sevgisi olması lazım ki İslam alemi kurtulsun. Yoksa sosyal hukuk devleti düşmanı Muaviye’ye rahmet okumakla ilahi sevgiye ve İslam’ın arzuladığı sosyal hukuk devletine ulaşılamaz.
Batı’yla anlaşmadan önce kendi aramızda anlaşmalıyız / Amerikalı Protestanlar uzlaşmadan çok uzak.
11 Eylül saldırılarından sonra Batıda İslamofobi iyice çoğaldı. Batının bu yanlış bakış açısını düzeltmek için ne yapmak gerekir.
Prof. Hatemi: Ortak ilkeler üzerinde uylaşmak lazım. Zaten bunu bize Kuran emrediyor. “Deki! ey ehli kitap, gelin aramızda ortak kelimede ittifak edelim, birleşelim” diyor. Ama biz bunu yapmıyoruz, yapamıyoruz. Çünkü kendimiz o kelimede ittifak halinde değiliz. Batı’nın da durumu bilhassa Amerika’yı da Batıya katarsak o da aynı. Çünkü Batıda da Allah’tan başkansına tapmama, iblise esir olmama seviyesinde değil.
Batı’da İran devriminden sonra yaratılan bütün ön yargılar, Ehlibeyt mektebinin haklılığını ve yüceliğini anlamalarını engelledi. Ama Hz. İsa’yı gerçekten seven Katolik alimlerinde samimi olarak konuşursanız, bilhassa şark ülkelerindeki Mesihi ulemada bunu söylediklerine rastladım. Amerikalı Protestanlar bu düşüncelerden, diyalogdan ve uzlaşmadan çok uzaklar.
Gerçekler ters yüz edilmiş durumda
Bu konuda akademisyenlere düşen görevler var mı?
Prof. Hatemi: İslam ülkelerindeki akademisyenlerin, kalem sahipleri ve alimlerin ortak bir birlikteliklerini göremiyoruz. Sorumluluk hissi de çok az. Yakın çevremizde bile, bilim çevrelerinde bu hassasiyeti az görüyorum. Hukuk Fakülteleri’nde, Hz. Ali’nin 24 yıllık bekleyişinde “din tersyüz edilerek giyilmiş bir giysi haline geldi” diyor. Bizde de doğru bir hukuk felsefesinden yoksun ve adaleti zulüm, zulmü adalet sayan hukukçular çok.
Hocam bizlere vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Yorum