değerli www.welayet.com üyesi kardeşlerimiz
Bu aydan itibaren her ay bir alimi konuk edip onunla röportaj yapmak istiyoruz.İlk olarak değerli hocamız Mehdi AKSU'yu konuk ettik.Hocamızı istanbul/Kadıköyde bulunan kendi mekanında ziyaret ettik,çok sıcak bir sohbet oldu inşallah bu sohbetimizi bölümler halinde burada sizinle paylaşacağız.
BİSMİTAALE
Mehdi Aksu hoca ile yaptığımız röportajı 3 bölümde yayınlıyacaz inş.
1. Bölüm
--------------------------------------------------------------------------------
www.welayet.com: Kısaca sizi tanıyabilirmiyiz? Mehdi Aksu kimdir?
Mehdi Aksu: Bismillahirrahmanirrahim. Öncelikle kendimi tanıtmadan önce şahsınıza ve www.welayet.com sitesine teşekkürlerle birlikte İmam Mehdi (as)’mın duasının şahsınızda ve www.welayet.com sitesi üzerinde ve o sitede hizmet edenlerinde üzerinde olmasını dilerim. Allah başarılarınızı daim etsin, Allah tevfik inayet etsin inşaallah.
Ben 1972 Iğdır doğumluyum Sabahattin oğlu Mehdi Aksu Iğdırın Zülfikar köyünde dünyaya geldim. Orta halli bir ailede ve muhafazakâr tam muhafazakâr olmasa da yarım muhafazakâr bir ailede dünyaya geldim. Ve ilkokulu kendi köyümde bitirdim ortaokulun ikinci sınıfına kadar Iğdırın Karakoyunlu ilçesinde okudum. Ortaokul ikinci sınıfta Manisa'nın bir ilçesi olan Turgutlu'ya gittik. Turgutlu Orta Okulu'nda ortaokulu bitirdim. Endüstri meslek lisesine yazıldım. Endüstri meslek lisesinin birinci sınıfında ben Türkiye'de okumamaya karar verdim. Karar, kendi kararımdı. Ailemin bu konuda bir telkini olmadı ve yurdışında okumaya karar verdim. Yurtdışında okuma kararını alırken en çok etkilendiğim şahıs; -Allah kendilerinden razı olsun şu an Berlin'de İmam Rıza Camisinde hocalık yapan- Tevekkül Erol isimindeki bir âlimimizdir. Kendisi o zamanlar Turgutlu'da hocalık yapıyordu. Daha ortaokul üçüncü sınıfta iken biz Tevekkül hocanın derslerine katılırdık hafta sonları. Dolayısıyla okulu bıraktım. İki yıl orta üç ile lisede birinci sene zaman zarfında Tevekkül hocadan ders aldık. Okulu bıraktıktan sonra ailem köyde idi. Ben Iğdır'a geri döndüm. İki ay Iğdır'da kaldıktan sonra İran'a, İran'ın Kum kentine hicret ettim. 1989’ün üçüncü ayıydı. Medreseye kayıt yaptırdık. Farsçayı Kum'un Yahçel Gazi Mahallesinde İmam Humeyni (ra)'nin Kum'daki evininin bitişiğinde farsçayı sekiz aylık bir dönemde tamamladık. Farsçayı tamamladıktan sonra Tebriz'in yakınlarında olan Binab ilçesine ilim için hicret ettik iki yıl orda Şeyh Abdulmecid Bonabi, Şeyh Abdulhamid Bonabi Şeyh Mustafa Bonabi ki bunlar meşhur âlimlerimizdendirler. Bundan iki üç yıl öncede Kevserin düzemlemiş olduğu Erbain proğramına bizim müdürmüz gelmişti Şeyh Abdulmecid Bonabi Onlarım medresesinde (medresenin ismi Veliyyi Asr) iki yıl eğitim aldıktan sonra tekrar Kum şehrine döndük. Kumda Mirbah denilen bir mahallede Hatemul nebiyyin isminde bir medreseye bizi verdiler. Bu medresede de bir yıl eğitim aldık Dolayısı ile sathı eğitimleri mukaddime eğitimlerini bu şekilde tamamladıktan sonra Medrese-i Hüccetiye’ye yerleştirildik. Medrese-i Hüccetiye’de de iki yıl okuduktan sonra ben evlendim. Dolayısı ile dışarda kirada kalıyordum ama eğitim yine aynı medresede devam ediyordu. 1999 tarihinde Medreseden ayrılıp İstanbula yerleştim. Kadıköy Kayışdağı bölgesinde İmam Huseyn mescidine yerleştik (göreve başladık) 1999 dan bu güne (2009) kadar bu hizmetle meşguluz. Kısaca biyografim bu.
www.welayet.com: İlim öğrendiğiniz medreseler hakkında bilgi verebilirmisiniz? Ne tür bir eğitim vermekte ve bu medreseye katılan öğrenciler dünyanın birçok ülkesinden mi yoksa sadece belirli ülkelerden mi katılmaktalar?
Mehdi Aksu: Ben şunu arz edeyim; Bizim dönemimizde dünyanın 64 ülkesinden öğrenci vardı. Ve özellikle farsça öğrendiğimiz zaman genelde iki Türkü aynı odaya vermezlerdi. Mesela bir Türk ile bir Pakistanlıyı veya bir Endenozyalıyı böyle karma yaparlardı. İşte kendi lisanlarıyla değil öğrendikleri lisanla anlaşabilsinler diye ama Farsça eğitiminden sonra Medreselere baktığımız zaman Farsçayı bitirdikten sonra ilk verilen ders Sarf dersidir. Sarfla beraber Nahiv dersi yani arap edebiyatını dersini verirler. Bu arap edebiyatının dersinin yanında işte cüzi dersler verirlerdi. Örneğin tarih veya ilk kademeli fıkıh, ilk kademeli akaid, ilk kademeli ulumul Kuran, ilk kademeli tefsir dersi verirler. Bu sahiv ne nahiv dersi aşağı yukarı dört yıl devam eder. Bu dört yıllık dersin yanında şu cüzi derslerde devam eder. İki yıl cüzi dersler devam ettikten sonra mantık dersine bırakırlardı. Mantık dersi bittikten sonra yerine felsefeyi bırakırlardı. Akaidin ilk kademesi bittiğinde akaidin ikinci kademesine geçerdik. Tefsirin ilk kademesi bittiğinde ikinci kademeye geçerdik. Bu şekilde kademeli olarak dört yılda tamamlanır. Dört yıl zaman zarfına sathi dersi eğitiminide bitirmiş olursun. Sathı eğitimden sonra mesela edebiyatta serfi birden başlarlar işte Molla Cami tarzında bir kitap (ki Türkiyede meşhurdur Camiul Mukaddimat) serfi bir semediye suyuti muğni babı evvel Muğninin birinci babı Muğninin ikinci, üçüncü, dötdüncü babı Meabidir beyandır bunları okuturlar o eğitimi verirler. Ondan sonra Lume başlar. Lume esaslı fıkıh kitaplarımızdan bir tanesidir ve yaklaşık 49-50 babı vardır. İşte taharetten başlar ta fıkıhın son babına kadar ki iki yıl sürer bu normalde tabiki Lume dersi dört yıllık eğitimden sonra esas derstir. Lumenin yanında da yine diğer dersler alınır yani günde dört tane ders alınır. Bu dört tane dersin bir tanesi fıkıhtır (yani Lume) bir diğeri felsefe bir diğeri ahlak bir diğeri de örneğin akaidtir veya tefsiri Kurandır bu şekilde devam eder. Lume bittikten sonra Lumenin yerini Resail Mekasib alır. Ki Resail Mekasib 3 cilttir. Bu şekilde Resail Mekasib ten sonra Kifayedir. Kifayeden sonra Dersi hariç denilen harici derslerdir. Ve ben Resail Mekasib’in ikinci cildine kadar okudum yani Resail Mekasib’i tamamlamadım. Aşağı yukarı 3 sene zarfında bu ders devam eder. Lume derside iki buçuk üç yıl sürer. Resail mekasibin üçüncü cildin sonlarında ben Türkiye ye yerleştim. Genelde ders sistemi bu artı bunlar zorunlu derslerdir bu zorunlu derslerin yanına bide ihtiyari (seçmeli) dersler bırakırlar buna isteyen öğrenciler gider. Ve bunları dönem dönem yaparlar. Mesela bir dönemi Hindistanlılara tahsis ederler bin dönemi Türklere vs Bizim dönemde gece derslerine bıraktılar seçmeli dersleri elbette uzmanlık alanında buda ders noktası seviyesi bir yere gelenlere sunulan bir hizmettir yani salt okuyanı mukaddime okuyanı o derslere götürmezlerdi. Bir seviyeye kadar gelmesi gerekir bu derslere katılabilmesi için. Bu dersleri bize teklif ettiler sundular medrese bunu organize etti. O zamanlar arkadaşlar baya yuğunduk kırk elli bir gurup geceleri giderdik biz bu derslere. Her gittiğimizde iki veya üç dersl verilirdi haftanın altı günü giderdik. İki yıl boyunca biz bu derslere katıldık yalnız iki üç ay biz böyle devam ettik iki üç ay sonra eğitim koşulları çok zor olduğu için gündüz dört ders medresede alıyorsun gece de iki veya üç ders orda alıyorsun bu ağır geliyordu iki üç ay sonra bizim arkadaşların tamamı 12 kişi hariç fire verdiler. Yani biz 12 kişi sonuna kadar devam ettirdik. Ve bu 12 kişi iki yıl sonra imtihan verdiler bu özel eğitim dersinde hiç unutmam Adıyamanlı çok sevdiğim bir kardeşimiz Kerbelai hocamız Huseyn adında o kardeşimiz Türkiye bölümünün birincisi oldu 16.66 puanla (20 üzerinden) 16.50 üzerinden bende ikinci oldum. Diğerleri ise 13, 12, 8 puan aldılar. İki yıl bu şekilde tamaladık ve belgeyi aldık (diploma) Bize belge verdiler bunlar özel ihtisas eğitimini bitirdiler tarzında belge verdiler. Ve bu belgeyide kendim götürdüm İranda kültür bakanlığında tasdik ettirdim tercüme yaptırarak şu anda bu belge elimde.
www.welayet.com]www.welayet.com[/url]: Medresedeki branşınız ne idi? Ve neden bu branşı seçtiniz?
Mehdi Aksu: Medresede benim ağırlık branşım iki konuda çok mutalaa ederdim. İki konuda çok araştırma yapardım yani biz bu derslerin yanında mesela günde dört tane ders alıyorsa bu dört dersin en az her birine en az bir saat mutalaa ayırmak zorundasın mutalaa etmek zorundasın. Dört ders dört saat bide onun mutalaası da dört etti sekiz artı bu sekkiz saatin dışında günde en az peryodik ve sistemik olarak günde dört saat ben mutalaa ederdim. Her gün okuma proğramı bırakmıştım kendime dört saat kendime mutalaa proğramı bırakmıştım. Yani günün dört saati dersle geçiyordu dört saati o dört dersin mutalaası bide dersin dışında dört saatte mutalaa ile geçiyordu. Çok kitap okurdum ve kitap okurkende dağınık okumazdım ustatların tavsiyesi üzere kitap okurdum. Ki ustatlar genelde şehid Murtaza Mutaharriden bir tavsiyede bulunurlardı. Bir konuyu bitirmeden öteki konuya geçmeyin. Mesela ben altı ay Peygamber efendimizi araştırdım. Benim mutalaa masam vardı mutalaa masamın üzerinde ellinin üzerinde Peygamber Efendimiz ile ilgili kitap yığmıştım. Peygamber Efendimiz hakkında yazan kitaplar genelde aynı metodu takip ederlerdi mesela arap yarım adasının çoğrafi bölgesini incelerlerdi ondan sonra islamdan önce cahiliyyenin yaşam şeklini anlatırlar. Ondan sonra Peygamber Efendimizin tevellüt yılındaki olan hadiseleri yani hep aynı çizgiyi takip ederler. Ben mesela falanca kitaptan birinci bölümü okurdum aynı bölüm ve konuyu öteki kitaplardan okurdum mesela kaç kitaptan okuyorsun elli kitaptan elli kitaptan aynı konuyu bitirdikten sonra geçerdim ikinci konuya ikinci konuyuda böyle devam ederdim. Böyle okuduğu zaman insan hem okuduğu aklında kalıyor hem tahlil etme kapasitesini öğreniyor hemde tahkik etmeyi öğreniyor yani bunun insana birçok faydası var. Genelde ben bu tarzda okurdum. Ve genelde araştırma alanım mutalaa alanım yoğunlaşma alanım derslerde ağırlı verdiğim alan ahlak ile tarih olmuştur. Ahlak ile tarih, tarih derken tarih ile beraber şia sunni ihtilafları, mektebi savunma, mektebi ifade etme, mektebi kanıtlarıyla belgeleriyle sağlam bir şekilde ıspat etmeye yönelik yani ilmi imamet öyle arz edeyim. İlmi imamet içinde tarih ile beraber ahlak bu iki ilme en fazla yoğunlaştım.
Bunun sebebine gelince ilmi imametle tarih nerede siz hizmet edeceksiniz Türkiyede. Türkiyede ne kadar Caferi var iki buçuk üç milyon Caferi var sokağa çıkıyorsunuz karşınıza ehli-sünnet kardeşimiz çıkıyor nereye giderseniz onlarla muhatapsınız dolayısı ile onlar size soracaklar sizi tanımak için sizi yargılayacaklar bu konuda sizin de onlara cevaplar ikna edici cevaplar verebilmek için bu konuda deneyimli olmamız gerekiyor. Bu konuyu özellikle seçmemin sebebi bu.
İlmi ahlakı seçmemin sebebi kendim ahlak herşeyden önce insanın kendisine ihtiyaçtır yani bazen bazıları ahlak kitabını okur bir şeyi öğrenip anlatmak için bu yanlıştır. Olması gereken nedir? Ahlak kitabını okuyacaksın amel etmek yaşamak için okuyacaksın eğer insan yaşamak için okuyorsa tabiki onun zekatını yeri geldiği zaman vermek zorundadır. Yaşamak için okuduğu şeyi öğrendiklerinide insanlara bu şekilde aktaracaktır. Ahlakıda özellikle tercih etmemin sebebi kendi nefsimi terbiye etme.
www.welayet.com: İrandan döndükten sonra İmam Huseyn camide görev yaptığınızı beyan ettiniz. Bu görev zarfında genelde klasik bir cami imamı gibi mi görevinizi sürdürdünüz mesela namaz kıldıran hutbe veren sonrada evine çekilen cami imamları gibi mi?
Mehdi Aksu: Şimdi şunu arz edeyim tebliğe başladığım ilk günden ta bu güne kadar klasik hocalara karşı olmuşumdur. Hatta ister mimber sohbetlerinde olsun Cuma hutbelerinde olsun ister radyo proğramlarında olsun ister yer yer televizyon proğramlarında olsun ister gençlere verdiğim dersler içerisinde olsun her fırsatta buna karşı çıkmışımdır. Eğer insan gidip yıllarca ehli-beytin ekmeğini yiyip okuyorsa İmam Mehdi (as)’nin ekmeğini yiyip okuyorsa ve sadece âlimliği hocalığı namaz kıldırmak, cenaze kaldırmak ve nikâh kıymak vede mersiye okuyarak yaşlı insanlara ağlatarak olarak görüyorsa yani hocalığı dört tane kavram içerisine yerleştiriyorsa bunları insan iki yıl okuyarakta yapabilir. Yani siz gidin iki yıl okuyun nikâhta kıydırabilirsiniz, cenazede kaldırabilirsiniz, mersiye de okuyabilirsiniz, atmış yetmiş yaşındaki amcalara hikâye de anlatabilirsiniz. İki yıl okumanız bunlara yeterlidir. Eğer bir insan bunları yapmak için yıllarca sıkıntılara rağmen sıkıntılar çekerek okuyup sadece bunları yapıyorsa kendisine yazık ediyor. Mektebi noktasında bunların ağır hesapları da olacaktır ve muhakaklarına yazık ediyor. Dolayısı ile benim anladığım hocalık anlayışı evet hocanın namaz kıldırması fer-i vazifelerinden bir tanesidir asli vazife değildir. Yani biz namaz kıldırmak için okumadık. Şimdi ben bir camide hocalık yapmazsam tebliğ yapmayacakmıyım? Demek namaz kıldırmak bizim asli görevimiz değildir, namaz kıldırmak âlimin görevlerinden bir tanesidir. Cenaze kaldırmak hakeza bir tanesidir, nikâh kıymak bir tanesidir. Ama hocalık bunlar değildir. Hocalık dendiği zaman akla bunlar gelmemeli. Hocalık yani İmam Sadık (as)’ın istediği bir mübelliğ olmalı aktif olmalı, sosyal aktiviteleri olmalı, sosyal alanlarda izmetleri olmalı. Bir kere insanların sosyal yapılarını çok iyi bilmeli ve toplumsal manada hangi toplumun içerisine nasıl girebilirim formullerini arayıp mümkün mertebede şeriatin kırmızıçizgilerini ihlal etmeden her topluma ilmi götürebilmeli. Bu manada proğramlar, dersler, seminerler, konferanslar vs ne gerekiyorsa bunları gerçekleştirmek için koşuşturmalıdır. Gençliğin enerjisinden faydalanmalıdır. Sadece ben namaz kıldırayım namazdan sonrada evime gideyim nedir öğle namazı 25 dakika akşam namazı 25 dakika sabah namazı 10 dakika (namazların cem edilme meselesinden dolayı ikindi ve öğle namazına öğle akşam ile yatsı namazına akşam namazı dendi Muhakkik) etti 1 saat. Günün 23 saati sen eğer cemaatin dışında geçiriyorsan, cemaatle iç içe geçirmiyorsan, halkla birebir muaşerette olmazsan o halk o âlimden hiçbir şey alamaz. Dolayısı ile hoca namazını kıldıracak halk ile beraber olacak halkın içinde olacak halkın içinde olduğu zaman halkın ilmi manada noksanlıklarını kendi gözü ile müşahade etmiş olacak. Bu şekilde müşahade ettiği zamanda aynen doktorun hastasında gördüğü tedavi yani doktor hastasındaki hastalığını keşf ettiğinde o hastalığın tedavi formülünü uyguluyor. Âlimde aynı doktor hasta misali gibi topluma nazaran kalkacak o doğrultuda hizmetini verecek olması gereken de budur.
Bu aydan itibaren her ay bir alimi konuk edip onunla röportaj yapmak istiyoruz.İlk olarak değerli hocamız Mehdi AKSU'yu konuk ettik.Hocamızı istanbul/Kadıköyde bulunan kendi mekanında ziyaret ettik,çok sıcak bir sohbet oldu inşallah bu sohbetimizi bölümler halinde burada sizinle paylaşacağız.
BİSMİTAALE
Mehdi Aksu hoca ile yaptığımız röportajı 3 bölümde yayınlıyacaz inş.
1. Bölüm
--------------------------------------------------------------------------------
www.welayet.com: Kısaca sizi tanıyabilirmiyiz? Mehdi Aksu kimdir?
Mehdi Aksu: Bismillahirrahmanirrahim. Öncelikle kendimi tanıtmadan önce şahsınıza ve www.welayet.com sitesine teşekkürlerle birlikte İmam Mehdi (as)’mın duasının şahsınızda ve www.welayet.com sitesi üzerinde ve o sitede hizmet edenlerinde üzerinde olmasını dilerim. Allah başarılarınızı daim etsin, Allah tevfik inayet etsin inşaallah.
Ben 1972 Iğdır doğumluyum Sabahattin oğlu Mehdi Aksu Iğdırın Zülfikar köyünde dünyaya geldim. Orta halli bir ailede ve muhafazakâr tam muhafazakâr olmasa da yarım muhafazakâr bir ailede dünyaya geldim. Ve ilkokulu kendi köyümde bitirdim ortaokulun ikinci sınıfına kadar Iğdırın Karakoyunlu ilçesinde okudum. Ortaokul ikinci sınıfta Manisa'nın bir ilçesi olan Turgutlu'ya gittik. Turgutlu Orta Okulu'nda ortaokulu bitirdim. Endüstri meslek lisesine yazıldım. Endüstri meslek lisesinin birinci sınıfında ben Türkiye'de okumamaya karar verdim. Karar, kendi kararımdı. Ailemin bu konuda bir telkini olmadı ve yurdışında okumaya karar verdim. Yurtdışında okuma kararını alırken en çok etkilendiğim şahıs; -Allah kendilerinden razı olsun şu an Berlin'de İmam Rıza Camisinde hocalık yapan- Tevekkül Erol isimindeki bir âlimimizdir. Kendisi o zamanlar Turgutlu'da hocalık yapıyordu. Daha ortaokul üçüncü sınıfta iken biz Tevekkül hocanın derslerine katılırdık hafta sonları. Dolayısıyla okulu bıraktım. İki yıl orta üç ile lisede birinci sene zaman zarfında Tevekkül hocadan ders aldık. Okulu bıraktıktan sonra ailem köyde idi. Ben Iğdır'a geri döndüm. İki ay Iğdır'da kaldıktan sonra İran'a, İran'ın Kum kentine hicret ettim. 1989’ün üçüncü ayıydı. Medreseye kayıt yaptırdık. Farsçayı Kum'un Yahçel Gazi Mahallesinde İmam Humeyni (ra)'nin Kum'daki evininin bitişiğinde farsçayı sekiz aylık bir dönemde tamamladık. Farsçayı tamamladıktan sonra Tebriz'in yakınlarında olan Binab ilçesine ilim için hicret ettik iki yıl orda Şeyh Abdulmecid Bonabi, Şeyh Abdulhamid Bonabi Şeyh Mustafa Bonabi ki bunlar meşhur âlimlerimizdendirler. Bundan iki üç yıl öncede Kevserin düzemlemiş olduğu Erbain proğramına bizim müdürmüz gelmişti Şeyh Abdulmecid Bonabi Onlarım medresesinde (medresenin ismi Veliyyi Asr) iki yıl eğitim aldıktan sonra tekrar Kum şehrine döndük. Kumda Mirbah denilen bir mahallede Hatemul nebiyyin isminde bir medreseye bizi verdiler. Bu medresede de bir yıl eğitim aldık Dolayısı ile sathı eğitimleri mukaddime eğitimlerini bu şekilde tamamladıktan sonra Medrese-i Hüccetiye’ye yerleştirildik. Medrese-i Hüccetiye’de de iki yıl okuduktan sonra ben evlendim. Dolayısı ile dışarda kirada kalıyordum ama eğitim yine aynı medresede devam ediyordu. 1999 tarihinde Medreseden ayrılıp İstanbula yerleştim. Kadıköy Kayışdağı bölgesinde İmam Huseyn mescidine yerleştik (göreve başladık) 1999 dan bu güne (2009) kadar bu hizmetle meşguluz. Kısaca biyografim bu.
www.welayet.com: İlim öğrendiğiniz medreseler hakkında bilgi verebilirmisiniz? Ne tür bir eğitim vermekte ve bu medreseye katılan öğrenciler dünyanın birçok ülkesinden mi yoksa sadece belirli ülkelerden mi katılmaktalar?
Mehdi Aksu: Ben şunu arz edeyim; Bizim dönemimizde dünyanın 64 ülkesinden öğrenci vardı. Ve özellikle farsça öğrendiğimiz zaman genelde iki Türkü aynı odaya vermezlerdi. Mesela bir Türk ile bir Pakistanlıyı veya bir Endenozyalıyı böyle karma yaparlardı. İşte kendi lisanlarıyla değil öğrendikleri lisanla anlaşabilsinler diye ama Farsça eğitiminden sonra Medreselere baktığımız zaman Farsçayı bitirdikten sonra ilk verilen ders Sarf dersidir. Sarfla beraber Nahiv dersi yani arap edebiyatını dersini verirler. Bu arap edebiyatının dersinin yanında işte cüzi dersler verirlerdi. Örneğin tarih veya ilk kademeli fıkıh, ilk kademeli akaid, ilk kademeli ulumul Kuran, ilk kademeli tefsir dersi verirler. Bu sahiv ne nahiv dersi aşağı yukarı dört yıl devam eder. Bu dört yıllık dersin yanında şu cüzi derslerde devam eder. İki yıl cüzi dersler devam ettikten sonra mantık dersine bırakırlardı. Mantık dersi bittikten sonra yerine felsefeyi bırakırlardı. Akaidin ilk kademesi bittiğinde akaidin ikinci kademesine geçerdik. Tefsirin ilk kademesi bittiğinde ikinci kademeye geçerdik. Bu şekilde kademeli olarak dört yılda tamamlanır. Dört yıl zaman zarfına sathi dersi eğitiminide bitirmiş olursun. Sathı eğitimden sonra mesela edebiyatta serfi birden başlarlar işte Molla Cami tarzında bir kitap (ki Türkiyede meşhurdur Camiul Mukaddimat) serfi bir semediye suyuti muğni babı evvel Muğninin birinci babı Muğninin ikinci, üçüncü, dötdüncü babı Meabidir beyandır bunları okuturlar o eğitimi verirler. Ondan sonra Lume başlar. Lume esaslı fıkıh kitaplarımızdan bir tanesidir ve yaklaşık 49-50 babı vardır. İşte taharetten başlar ta fıkıhın son babına kadar ki iki yıl sürer bu normalde tabiki Lume dersi dört yıllık eğitimden sonra esas derstir. Lumenin yanında da yine diğer dersler alınır yani günde dört tane ders alınır. Bu dört tane dersin bir tanesi fıkıhtır (yani Lume) bir diğeri felsefe bir diğeri ahlak bir diğeri de örneğin akaidtir veya tefsiri Kurandır bu şekilde devam eder. Lume bittikten sonra Lumenin yerini Resail Mekasib alır. Ki Resail Mekasib 3 cilttir. Bu şekilde Resail Mekasib ten sonra Kifayedir. Kifayeden sonra Dersi hariç denilen harici derslerdir. Ve ben Resail Mekasib’in ikinci cildine kadar okudum yani Resail Mekasib’i tamamlamadım. Aşağı yukarı 3 sene zarfında bu ders devam eder. Lume derside iki buçuk üç yıl sürer. Resail mekasibin üçüncü cildin sonlarında ben Türkiye ye yerleştim. Genelde ders sistemi bu artı bunlar zorunlu derslerdir bu zorunlu derslerin yanına bide ihtiyari (seçmeli) dersler bırakırlar buna isteyen öğrenciler gider. Ve bunları dönem dönem yaparlar. Mesela bir dönemi Hindistanlılara tahsis ederler bin dönemi Türklere vs Bizim dönemde gece derslerine bıraktılar seçmeli dersleri elbette uzmanlık alanında buda ders noktası seviyesi bir yere gelenlere sunulan bir hizmettir yani salt okuyanı mukaddime okuyanı o derslere götürmezlerdi. Bir seviyeye kadar gelmesi gerekir bu derslere katılabilmesi için. Bu dersleri bize teklif ettiler sundular medrese bunu organize etti. O zamanlar arkadaşlar baya yuğunduk kırk elli bir gurup geceleri giderdik biz bu derslere. Her gittiğimizde iki veya üç dersl verilirdi haftanın altı günü giderdik. İki yıl boyunca biz bu derslere katıldık yalnız iki üç ay biz böyle devam ettik iki üç ay sonra eğitim koşulları çok zor olduğu için gündüz dört ders medresede alıyorsun gece de iki veya üç ders orda alıyorsun bu ağır geliyordu iki üç ay sonra bizim arkadaşların tamamı 12 kişi hariç fire verdiler. Yani biz 12 kişi sonuna kadar devam ettirdik. Ve bu 12 kişi iki yıl sonra imtihan verdiler bu özel eğitim dersinde hiç unutmam Adıyamanlı çok sevdiğim bir kardeşimiz Kerbelai hocamız Huseyn adında o kardeşimiz Türkiye bölümünün birincisi oldu 16.66 puanla (20 üzerinden) 16.50 üzerinden bende ikinci oldum. Diğerleri ise 13, 12, 8 puan aldılar. İki yıl bu şekilde tamaladık ve belgeyi aldık (diploma) Bize belge verdiler bunlar özel ihtisas eğitimini bitirdiler tarzında belge verdiler. Ve bu belgeyide kendim götürdüm İranda kültür bakanlığında tasdik ettirdim tercüme yaptırarak şu anda bu belge elimde.
www.welayet.com]www.welayet.com[/url]: Medresedeki branşınız ne idi? Ve neden bu branşı seçtiniz?
Mehdi Aksu: Medresede benim ağırlık branşım iki konuda çok mutalaa ederdim. İki konuda çok araştırma yapardım yani biz bu derslerin yanında mesela günde dört tane ders alıyorsa bu dört dersin en az her birine en az bir saat mutalaa ayırmak zorundasın mutalaa etmek zorundasın. Dört ders dört saat bide onun mutalaası da dört etti sekiz artı bu sekkiz saatin dışında günde en az peryodik ve sistemik olarak günde dört saat ben mutalaa ederdim. Her gün okuma proğramı bırakmıştım kendime dört saat kendime mutalaa proğramı bırakmıştım. Yani günün dört saati dersle geçiyordu dört saati o dört dersin mutalaası bide dersin dışında dört saatte mutalaa ile geçiyordu. Çok kitap okurdum ve kitap okurkende dağınık okumazdım ustatların tavsiyesi üzere kitap okurdum. Ki ustatlar genelde şehid Murtaza Mutaharriden bir tavsiyede bulunurlardı. Bir konuyu bitirmeden öteki konuya geçmeyin. Mesela ben altı ay Peygamber efendimizi araştırdım. Benim mutalaa masam vardı mutalaa masamın üzerinde ellinin üzerinde Peygamber Efendimiz ile ilgili kitap yığmıştım. Peygamber Efendimiz hakkında yazan kitaplar genelde aynı metodu takip ederlerdi mesela arap yarım adasının çoğrafi bölgesini incelerlerdi ondan sonra islamdan önce cahiliyyenin yaşam şeklini anlatırlar. Ondan sonra Peygamber Efendimizin tevellüt yılındaki olan hadiseleri yani hep aynı çizgiyi takip ederler. Ben mesela falanca kitaptan birinci bölümü okurdum aynı bölüm ve konuyu öteki kitaplardan okurdum mesela kaç kitaptan okuyorsun elli kitaptan elli kitaptan aynı konuyu bitirdikten sonra geçerdim ikinci konuya ikinci konuyuda böyle devam ederdim. Böyle okuduğu zaman insan hem okuduğu aklında kalıyor hem tahlil etme kapasitesini öğreniyor hemde tahkik etmeyi öğreniyor yani bunun insana birçok faydası var. Genelde ben bu tarzda okurdum. Ve genelde araştırma alanım mutalaa alanım yoğunlaşma alanım derslerde ağırlı verdiğim alan ahlak ile tarih olmuştur. Ahlak ile tarih, tarih derken tarih ile beraber şia sunni ihtilafları, mektebi savunma, mektebi ifade etme, mektebi kanıtlarıyla belgeleriyle sağlam bir şekilde ıspat etmeye yönelik yani ilmi imamet öyle arz edeyim. İlmi imamet içinde tarih ile beraber ahlak bu iki ilme en fazla yoğunlaştım.
Bunun sebebine gelince ilmi imametle tarih nerede siz hizmet edeceksiniz Türkiyede. Türkiyede ne kadar Caferi var iki buçuk üç milyon Caferi var sokağa çıkıyorsunuz karşınıza ehli-sünnet kardeşimiz çıkıyor nereye giderseniz onlarla muhatapsınız dolayısı ile onlar size soracaklar sizi tanımak için sizi yargılayacaklar bu konuda sizin de onlara cevaplar ikna edici cevaplar verebilmek için bu konuda deneyimli olmamız gerekiyor. Bu konuyu özellikle seçmemin sebebi bu.
İlmi ahlakı seçmemin sebebi kendim ahlak herşeyden önce insanın kendisine ihtiyaçtır yani bazen bazıları ahlak kitabını okur bir şeyi öğrenip anlatmak için bu yanlıştır. Olması gereken nedir? Ahlak kitabını okuyacaksın amel etmek yaşamak için okuyacaksın eğer insan yaşamak için okuyorsa tabiki onun zekatını yeri geldiği zaman vermek zorundadır. Yaşamak için okuduğu şeyi öğrendiklerinide insanlara bu şekilde aktaracaktır. Ahlakıda özellikle tercih etmemin sebebi kendi nefsimi terbiye etme.
www.welayet.com: İrandan döndükten sonra İmam Huseyn camide görev yaptığınızı beyan ettiniz. Bu görev zarfında genelde klasik bir cami imamı gibi mi görevinizi sürdürdünüz mesela namaz kıldıran hutbe veren sonrada evine çekilen cami imamları gibi mi?
Mehdi Aksu: Şimdi şunu arz edeyim tebliğe başladığım ilk günden ta bu güne kadar klasik hocalara karşı olmuşumdur. Hatta ister mimber sohbetlerinde olsun Cuma hutbelerinde olsun ister radyo proğramlarında olsun ister yer yer televizyon proğramlarında olsun ister gençlere verdiğim dersler içerisinde olsun her fırsatta buna karşı çıkmışımdır. Eğer insan gidip yıllarca ehli-beytin ekmeğini yiyip okuyorsa İmam Mehdi (as)’nin ekmeğini yiyip okuyorsa ve sadece âlimliği hocalığı namaz kıldırmak, cenaze kaldırmak ve nikâh kıymak vede mersiye okuyarak yaşlı insanlara ağlatarak olarak görüyorsa yani hocalığı dört tane kavram içerisine yerleştiriyorsa bunları insan iki yıl okuyarakta yapabilir. Yani siz gidin iki yıl okuyun nikâhta kıydırabilirsiniz, cenazede kaldırabilirsiniz, mersiye de okuyabilirsiniz, atmış yetmiş yaşındaki amcalara hikâye de anlatabilirsiniz. İki yıl okumanız bunlara yeterlidir. Eğer bir insan bunları yapmak için yıllarca sıkıntılara rağmen sıkıntılar çekerek okuyup sadece bunları yapıyorsa kendisine yazık ediyor. Mektebi noktasında bunların ağır hesapları da olacaktır ve muhakaklarına yazık ediyor. Dolayısı ile benim anladığım hocalık anlayışı evet hocanın namaz kıldırması fer-i vazifelerinden bir tanesidir asli vazife değildir. Yani biz namaz kıldırmak için okumadık. Şimdi ben bir camide hocalık yapmazsam tebliğ yapmayacakmıyım? Demek namaz kıldırmak bizim asli görevimiz değildir, namaz kıldırmak âlimin görevlerinden bir tanesidir. Cenaze kaldırmak hakeza bir tanesidir, nikâh kıymak bir tanesidir. Ama hocalık bunlar değildir. Hocalık dendiği zaman akla bunlar gelmemeli. Hocalık yani İmam Sadık (as)’ın istediği bir mübelliğ olmalı aktif olmalı, sosyal aktiviteleri olmalı, sosyal alanlarda izmetleri olmalı. Bir kere insanların sosyal yapılarını çok iyi bilmeli ve toplumsal manada hangi toplumun içerisine nasıl girebilirim formullerini arayıp mümkün mertebede şeriatin kırmızıçizgilerini ihlal etmeden her topluma ilmi götürebilmeli. Bu manada proğramlar, dersler, seminerler, konferanslar vs ne gerekiyorsa bunları gerçekleştirmek için koşuşturmalıdır. Gençliğin enerjisinden faydalanmalıdır. Sadece ben namaz kıldırayım namazdan sonrada evime gideyim nedir öğle namazı 25 dakika akşam namazı 25 dakika sabah namazı 10 dakika (namazların cem edilme meselesinden dolayı ikindi ve öğle namazına öğle akşam ile yatsı namazına akşam namazı dendi Muhakkik) etti 1 saat. Günün 23 saati sen eğer cemaatin dışında geçiriyorsan, cemaatle iç içe geçirmiyorsan, halkla birebir muaşerette olmazsan o halk o âlimden hiçbir şey alamaz. Dolayısı ile hoca namazını kıldıracak halk ile beraber olacak halkın içinde olacak halkın içinde olduğu zaman halkın ilmi manada noksanlıklarını kendi gözü ile müşahade etmiş olacak. Bu şekilde müşahade ettiği zamanda aynen doktorun hastasında gördüğü tedavi yani doktor hastasındaki hastalığını keşf ettiğinde o hastalığın tedavi formülünü uyguluyor. Âlimde aynı doktor hasta misali gibi topluma nazaran kalkacak o doğrultuda hizmetini verecek olması gereken de budur.
Yorum