Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Akit Gazetesinin 18 Aralık 2009’da Musa Aydın Hocamızla Yaptığı Röportaj

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Akit Gazetesinin 18 Aralık 2009’da Musa Aydın Hocamızla Yaptığı Röportaj

    Bismillahirrahmanirrahim

    Musa AYDIN KİMDİR?

    Hüccet-ul İslam Musa AYDIN, Iğdırlı Caferi din âlimi. Çocukluktan gelen ilgi ve merakı onu genç yaşta İslam ilimlerini araştırmaya ve derinlemesine öğretmeye sevk eder. Aileden gelen Şiilik (Caferilik) ve komşu İran’la olan mezhebi paydaşlık ve sınır komşuluğu, İslam ilimlerini öğrenip âlim olma sevdalısı her Caferi çocuğu gibi onu da cezp eder ve meşhur, köklü bir ilim-irfan medresesi olan İran kum ilimler havzasının kucağında buluverir kendini. Burada 17 yılı aşkın çeşitli İslamî ilimlerde eğitim almıştır. Daha sonra askerlik görevini yapmak için Türkiye’ye dönen Aydın Hoca, askerlik dönüşü de Ankara ve Kırıkkale’de mukim Ehl-i Beyt mektebi mensuplarının yoğun ısrar ve davetleri üzerine burada köklü bir kuruluş olan Bab-ı Ali Vakfının hocalığını üstlenerek hizmete başlar. AYDIN, vakfın hocalığının yanı sıra çeşitli ilmî çalışmalarını da (tefsir, akaid, Fıkıh, tercüme, telif, şiir, mersiye-ilahi, beste çalışmalarını sürdürmekte. Birçok eseri, Kevser Yayınları tarafından yayınlanan Aydın hocanın Kıble Dergisi ve birçok internet sitesinde düzenli olarak yazıları yayınlanmaktadır ve kendi tabiriyle talebeliği halen devam etmektedir. Aydın hoca aynı zamanda Bab-ı Ali Vakfının onursal başkanıdır.

    AYDIN “Resul ve Ehl-i Beyti’nin (a.s.) nurlu öğretilerini, ilim ve irfanını yayma yolunda küçük bir hizmetçi olmaya layık olabilirsem ne mutlu bana” diyor.

    AYDIN hocayla Muharrem ayına yaklaştığımız şu günlerde gerçekleştirilecek olan Hz. Hüseyn ve Kerbela şehitlerini anma merasimleri, vakıf çalışmaları ve güncel konular hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.



    AKİT: Vakfınızın misyonu ve hedefleriyle ilgili olarak okurlarımızı bilgilendirir misiniz?

    AYDIN: Bab-ı Ali ilim vakfı, İslami, kültürel ve sosyal alanlarda, Ehlibeyt öğretileri ekseninde faaliyet göstermektedir. Vakfımız, bir yandan Caferi mezhebine mensup kardeşlerimize Ehlibeyt öğretilerinin sağlıklı bir şekilde eğitim ve öğretimi noktasında hizmet verirken, diğer yandan diğer Müslüman kardeşlerimizle inancımızı,ümmetimizi,müşterek değerlerimizi ve ülkemizi ilgilendiren çeşitli dini, kültürel ve sosyal alanlarda teşriki mesai etmek.. Ayrıca bizi tanımak isteyen kimselere sağlıklı bilgi edinmelerini sağlamak ve muhtemel yanlış anlamaların düzeltilmesine, kısacası bizi bizimle tanımalarına yardımcı olmak… Çünkü şuna inanıyoruz ki Müslümanlar arasında samimi ve sağlam ilişkilerin oluşmasında, ilmi değeri olmayan ve tarihi bilgi ve belgelere dayanmayan hurafe ve kafadan dolma, üçüncü şahıslardan edinilen bilgiler değil, onların kendi yetkili mercilerinden elde edilen bilgiler ancak faydalı ve etkili olabilir…

    Bu hedef doğrultusunda hamdolsun Vakfımız, ister Ankara, ister Kırıkkale ve ulaşabildiği diğer birçok yerde Sünni olsun, Alevi olsun pek çok vakıf, dernek, cemiyet, meslek kuruluşları, odaları v.b.gibi sivil toplum kuruluşuyla yakın ve samimi ilişkilere sahiptir… Vakfımız bu kuruluşlardan oluşan birçok platforma da üyedir.
    Ayrıca yaz ve kış ayları dönemlerinde çeşitli kültürel, sportif ve sosyal faaliyetler düzenlemektedir.



    AKİT: Vakfınızın düzenlediği çeşitli etkinlikler olduğunu biliyoruz. Bu konuda da bilgi verirseniz seviniriz.

    AYDIN: Vakfımız kendi bünyesinde düzenli olarak yürüttüğü çeşitli eğitim ve kültür faaliyetlerinin yanı sıra, yıl içersinde çeşitli önemli münasebetlerde (özellikle dünya Müslümanlarını ve insanlığı ilgilendiren hususlarda, sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa düzenlenen) merasimler, Paneller, Konferanslar, yarışmalar da düzenlemektedir. Resulullah Efendimizin mübarek doğumu ve vahdet haftası münasebetiyle, kutlama merasimleri ve konferanslar, Hz. Fatıma’nın mübarek doğumu ve dünya Müslüman kadınlar günü münasebetiyle şiir-makale yarışması, konferans, panel ve piknik gibi etkinlikler, Muharrem ve Aşura günlerinde şiir-makale yarışması, Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitlerini anma konferansları gibi…

    AKİT: Bu etkinliklerin en genişi ve önemlisi, her yıl düzenlediğiniz Aşura merasimleri, konferanslarıdır galiba. Bu konuyu neden bu çapta önemsediğinizi biraz açar mısınız?

    AYDIN: Bu sorunuza vereceğim cevap, sanırım en uzun ve en zor cevap olacaktır. Çünkü pek çok Müslüman kardeşimiz ve daha çok Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz bunu sıklıkla sormakta ve merak etmektedirler.

    Evet, biz bu konuyu birkaç açıdan önemsiyoruz. Birincisi bu münasebetin Müslümanlar arasında teşrik-i mesai, saf birliği ve samimi kardeşlik bağlarını pekiştirmek için en uygun münasebet olduğuna inanmaktayız.
    Kerbela Faciası ve Hz. Hüseyn’in şanlı kıyamı ve bilahare şehadetleri, Sünnisiyle, Alevisiyle, Caferisiyle bütün Müslümanların (bütün farklılıklarına rağmen) sahiplendiği bir gerçektir. Çünkü Hz. Hüseyin (s.a) mezhepler üstü, hatta bütün insanlığa mal olmuş ulvi ve kutsal bir değerdir.
    Hz. Hüseyn’in şehadet haberini daha ilk dünyaya geldiği sırada hikmet sahibi Rabbimiz,(c.c) hikmet sahibi Resulü’ne bildirip onu ağlatsın. Resulullah da bunu çeşitli vesilelerle Müslümanlara açıklasın; onların içinde Hz. Hüseyin’e ağlasın ve bütün bunları duyan bir Müslüman bunlardan kendisi için ders çıkarmasın… Eğer Allah-u Teala bundan ümmetin geleceği için bir maksat gütmüyorduysa, böyle bir haberi Resulü’ne verip onu üzmesi ve yıllarca bu üzüntüyle yaşmasına vesile olması abes olmaz mıydı?
    Müslümanların kaynaklarında müştereken nakledilen bu hadis, bize Hz. Hüseyn’in unutulmaması gerektiğini, Kerbela’sının unutulmaması gerektiğini bizzat Allah ve Resulü’nün murad ettiği gerçeğini göstermiyor mu?

    14 asır öncesinden şehitlerin efendisinin kanlı hançeresinden bütün tarihe, bütün insanlığa verilen şu mesajları duyup da etkilenmeyecek bir Müslüman tasavvur edebilir misiniz?

    "Ey insanlar! Allah'ın Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim Allah'ın haram ettiğini helal kılan; onun ahdini bozan; Resulullah'ın sünnetine muhalefet eden, Allah'ın kulları arasında günah ve zulüm ile amel eden zalim bir sultanı görür ve ameli veya sözü ile ona karşı çıkmazsa, onu da o zalimin girdiği yere (cehenneme) sokmak Allah'ın üzerine bir haktır."

    "Yezid şarap içen, haksız yere adam öldüren, açık bir şekilde fisk-u fücur ve haram işleyen birisidir. Benim gibi birisi Yezid gibi birisine asla biat etmez..."

    "Ümmet Yezid gibi bir yöneticiye müptela olduğu zaman İslam'a elveda demek gerekir."

    "Andolsun ki gerçek imam ve önder, Allah'ın kitabına amel eden, adalet ölçülerine uygun hareket eden, hakka teslim olan ve kendisini Allah'a adayan kimsedir..."

    "İzzetli bir şekilde ölmek, zilletle yaşamaktan daha yeğdir”

    "Hak üzere amel edilmediğini, batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böylesi bir durumda mümin birisi haklı olarak Allah'a kavuşmayı (şehit olmayı) arzu eder."

    "İnsanları razı etmek için Allah'ı gazaplandıran bir millet, asla felaha kavuşmayacaktır."

    "Ey Ebu Süfyan oğullarının takipçileri, eğer dininiz yoksa ve ahiret gününe inanmıyorsanız, en azından bu dünyanızda özgür insanlar olun."

    Bunlar Şehitlerin Efendisi, özgürlerin babası İmam Hüseyn’in kanıyla imzaladığı yüzlerce mesajdan sadece bir kaçı! Bunları idrak edip düstur edinmeyen hamiyetli bir Müslümanı düşünmek mümkün mü? İşte bu merasimleri bu kadar önemsediğimizin bir sebebi budur.
    Bu meselenin bir boyutu…
    Diğer boyutu ise şudur ki bugün İslam ümmetinin yaşadığı içler acısı bu durumdan çıkabilmesinin belki de en etkili reçetesinin Hüseynî bir şuurdan geçtiğini düşünüyoruz. Bakın Lübnan’da ve Filistin’de o bir avuç mazlum, ama yiğit, ama izzetli müslümanı, İslam düşmanlarına karşı, onca güç ve imkanlarına rağmen başarılı kılan ve ayakta tutan ve böylece bütün dünyayı şaşkına çeviren şey Hüseynî ruh, Hüseynî şuur ve Hüseynî duruş değil de nedir?! Dolayısıyla insanlarımız, ne kadar bu İlahi mekteple aşina olurlarsa, o kadar izzet ve şereflerini, değer ve kutsallarını koruma ve sahiplenmede duyarlı, ciddi ve sebatlı davranırlar.
    Aslında Efendimiz bütün bunları şu muhteşem cümlesinde özetlemiştir: “Hüseyin, hidayet çerağı ve kurtuluş gemisidir!”


    AKİT: Konferansınızın bu yıl ki unvanından, programlarından, konferansın konuşmacılarından da bahsederseniz memnun oluruz.

    AYDIN: Geçen yıl Aşura merasimleri Gazze olaylarına denk geldiği için merasimlerimiz, “Hz. Hüseyin ve Kerbela Şehitlerini anma ve Gazzeli Müslümanlarla dayanışma Konferansı” unvanını taşıyordu. Bu yıl ise Filistin’in yanı sıra, Irak, Afhanistan, Lübnan, Çeçenistan ve Yemen gibi dünyanın birçok yerinde Müslüman ve mazlum kardeşlerimizin maruz kaldığı fiili ve psikolojik zulüm ve haksızlıkları dikkate alarak, bu yıl ki merasimlerimize “Hz. Hüseyin’i ve Kerbela Şehitlerini Anma ve Dünya Mazlumlarıyla Dayanışma” unvanı verdik.

    İnanıyoruz ki Hüseynî mektebe gönül veren her kes, Kerbela’dan aldığı ilhamla dünyada yapılan hiçbir zulüm, haksızlık ve gaddarlığa duyarsız kalamaz, kalmamalıdır. İnşaalalh merasimlerimizde mazlum kardeşlerimizin yaşadığı acıları dile getirerek onlara maddi ve manevi destek olmaya, destek sağlamaya çalışcağız. Merasimde İHH kanalıyla toplanacak olan yardımların yanı sıra, Kızılay kanalıyla kan bağışı da yapılacaktır. Yine profesyonel bir tiyatro ekibinin sunacağı tiyatro gösterisiyle Kerbela faciasını sembolik olarak bu güne taşıyarak daha bir anlamlı hale getirmek istiyoruz. Ayrıca program sonunda Müslümanlar arasında vahdet, kardeşliğin pekiştirilmesi için vahdet duası yapılacaktır.
    Konuşmacılara gelince, bu kardeşinizin yanı sıra, Kırıkkale merasiminde Türk İslam dünyasına fikir ve çalışmalarıyla önemli ve güzel hizmetler sunmuş, araştırmacı-yazar,kültür eski bakanı Namık Kemal ZEYBEK beyefendi konuşmacı olarak katılıp bizleri onurlandıracaktır.
    Ankara’daki merasime ise, Azerbaycan’dan değerli ilim ve irfan erbabı Hüccetü’l_İslam Ali Ekber Ocaqi Nejad konuşmacı olarak teşrif edeceklerdir.


    AKİT: Geçen yıl konferanslarınız bazı tvlerden de yayınlandı. Bu yıl da yayınlanacak mı ve hangi kanallardan?

    AYDIN: Bu yıl da inşallah bir mani keder olmazsa, Kırıkkale merasimi, KON TV’den, Ankara merasimi ise, HİLAL TV’den canlı yayınlanacaktır. Yeri gelmişken burada bu kanallardaki kardeşlerimize de gösterdikleri duyarlılık ve mesuliyet hissinden dolayı ayrıca teşekkür ediyoruz.

    AKİT: İsviçre hükümetinin camilerle ilgili yaptırdığı referandumla ilgili görüşünüz nedir?
    Batı’nın İslam’a ve müslümanlara düşmanlığı yeni bir olay değildir. Ancak İslam’ın içinde bulunduğumuz zaman aralığında durmadan yükselişi karşısında Batı kendini çaresiz görmektedir ve aczini örtbas etmek için infiale kapılmış olarak bir takım tepkiler ortaya koymaktadır. İsviçre’de camiler konusunda yaptırılan referandumun aslında bütün bir Avrupa’nın temsilciliğinde bu ülkeye yaptırıldığı kanaatindeyim. Çünkü İsviçre AB dışında bir ülke olduğu için ilk bakışta Avrupa’yı ilgilendirmiyor gibi görülse de göstermelik tepkilerin içeriği ve zayıflığı dikkate alındığında referandumun AB’nin onayı olmadan yapılmadığının göstergesidir. Avrupa İsviçre örneğinde bir tür nabız yoklaması yapmakta ve bir yandan Müslümanlarla İslam ülkelerinin tepkilerini ölçmek isterken öte yandan Avrupa halklarının gerçek maneviyat ve kurtuluş dini İslam’a yönelişini durdurmak için kendi halklarına resmen İslamafobia aşılamayı planlamaktadırlar. Görünürde şehir mimarisiyle ilgili minare konusunu gündeme getirip İslam’ın sembollerinden biri konusunda durup dururken referandum düzenlenmesi öyle basite alınacak bir konu değildir ve bunu İslam’a karşı gizliden gizliye sürdürdükleri savaşta başarısız kalan Batı’nın aczi ve açmayı düşündükleri aleni savaş için bir başlangıç olarak görüyoruz.


    AKİT: “Demokratik açılımı” nasıl değerlendiriyorsunuz?

    AYDIN: Bu ülke insanları Türküyle Kürdüyle, Çerkez’iyle, lazıyla, Sünnisiyle Şiisiyle yüzyıllardan beri iç içe yaşamışken 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren dayatılan birtakım yanlış düzenlemelerle maalesef halkımız çeşitli cepheleşmelere sevk edilmişlerdir. İslam’ın hoşgörüye dayalı şemsiyesi altında asırlarca kardeşçe yaşamış farklı kavimler ve çeşitli mezhep mensuplarının bir birlerini öldürmeleri ve kardeşkanı dökülmesinin engellenmesi için başlatılmış açılımları desteklediğimiz gibi ülke barışı için yeni açılımlara da ihtiyaç duyulduğuna inanıyoruz. Ayrı bir ifadeyle açılımların sadece Kürt sorunuyla sınırla kalmayıp başta Caferiler olmak üzere Sünnilikten farklı bütün mezheplerin mensuplarını da kapsamasını beklemekteyiz. Sorunları görmezlikten gelmek ve güçsüz ve azınlık grupları kayda değer bulmamak çözüm yolu değildir. Hak ve sorumlulukların karşılıklı olması gerçeğinden hareketle, her kese aynı değerin verilmesi ve her kese birinci sınıf vatandaş muamelesi yapıldığında ancak onlardan sorunlarının çözümünde sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri beklenebilir. Adına ne denirse densin bu milerkeletin her açıdan kalkınması ve toplumsal barışın gerçekleşmesi için başlatılmış açılımlar, birtakım kavimsel ve mezhebi ayrıcalıklara ve baskılara son verildiği takdirde ancak başarılı olabilir. Bunun için bütün anayasal kurumlarla birlikte çeşitli toplumsal kesimler ele ele vermeli ve bu açılımların başarıya ulaşmasına yardımcı olmalıdır.

    AKİT: Dünya emperyalizmi ve Siyonizminin Müslümanlara yönelik oyunlarından bahseder misiniz?

    AYDIN: Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde beyan edildiği üzere müstekbir güçler hiç bir zaman kendi imkânlarıyla yetinmeyip başkalarının hakkına tecavüz etmeyi, başka milletleri sultaları altında bulundurmayı, başka kültürlere üstünlük kurmayı kendi hakları olarak görmektedirler. İstikbar’ın zamanımızdaki en belirgin temsilcisi başını “büyük şeytan” ABD’nin çektiği Batı emperyalizmi ve siyonizmdir. Batı emperyalizminin desteğindeki Uluslararası Siyonizmin Müslümanlara karşı oyunlarının başında başka ülkelerden toplatılıp getirilen Yahudiler aracılığıyla İslam dünyasının kalbi mesabesindeki Filistin ve Beytu’l-Mukaddes’e yerleştirilerek gayri meşru İsrail devletinin kurulmasıdır. İslam ümmetinin bedenindeki bu kanser tümörünün bölgeye yerleştirildiği tarihten beri başta Ortadoğu olmak üzere İslam dünyası barış ve huzura hasret kalmıştır. Bölgedeki İslam ülkeleri içerisinde ve ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların ve çatışmaların temeline inildiğinde geçmişte İngiltere bugünde ABD ve Siyonist rejimin komplo planları görülecektir. İslam düşmanlarının Müslümanlar aleyhindeki geniş çaplı ve geleceğe yönelik oyunlarının mahiyeti anlaşılmadığı sürece de bölge huzur yüzü görmeyecektir.

    AKİT: Sizce dünya Müslümanları, bulundukları sıkıntı ve çıkmazlardan hangi yöntemlerle kurtulabilirler?

    AYDIN: Her şeyden önce, yitirdikleri öz güveni geri kazanmalıdırlar.
    Maddi ve manevi hazinelerini keşf etmeye çalışmalıdırlar. İslam âlemini, bir bedenin farklı uzuvları gibi bir bütün olarak algılayıp, dünyanın dört bucağında yaşayan bütün Müslümanların menfaatini kendi menfaati ve zararını kendi zararı olarak görmelidirler. Kur’an ve sünnetin ısrarla vurguladığı akıl, ilim ve feraseti yeniden ümmete kazandırmalıdırlar.
    Birbirleriyle düştükleri kısır kavga ve sürtüşmeleri, bir tarafa bırakıp gerçek düşmanlarını tanımalıdırlar. Müslümanlar asla birbirinin düşmanı olamazlar ve bugün Müslümanların olduğu gibi bütün insanlığın düşmanı Allah’ın da düşmanı olan müstekbir güçler ve onun en belirgin temsilcisi ABD ve Siyonist rejimdir. Düşman tespit edildikten sonra düşmana karşı nasıl karşı konulacağı konusunda da yine Kur’an-ı kerim yol göstermektedir bize:

    Casiye suresinin 20. ayetinde müminler basiretli olmaya çağrılmakta.
    Âli İmran suresinin 120. ayetinde Müslümanlar düşmanların saldırıları karşısında sabır ve takvaya davet edilmektedir.
    Bakara suresinin 153. ayetinde inananlar sabır ve namazla yardım istemeye davet edilmektedir.
    Âli İmran suresinin 153. ayetinde Müslümanlar birlik ve beraberliğe emredilmektedir:
    Âli İmran suresinin 118. ayetinde inananlar yabancılarla dostluk kurmaktan menedilmektedir.
    Furkan suresinin 52. ayetinde Kur’an aracılığıyla kültürel mücadele emredilmektedir.
    Enfal suresinin 60. ayetinde Müslümanlar zamanın silahlarıyla mücehhez olmaya çağrılmaktadır.
    Görüldüğü üzere Allah Teala, düşmanların komplolarını nasıl etkisiz hale getirmemiz konusunda bize bütün yolları göstermiştir ve bizim vazifemiz Kur’an’ı anlamaya çalışmak ve hayata geçirmek olmalıdır.

    Düşmanlar, türlü oyunlarla, onları birbiriyle yarıştırma ve rakip hale getirmek için çırpınsa da onlar bu sinsi planlara kanmayıp rekabeti kardeşliğe dönüştürmenin çabası içinde olmalıdırlar.
    Aralarında dayanışma ve işbirliğini günden güne artırmalıdırlar.
    Ve aralarındaki vahdet bağlarının güçlenmesi ve sağlam temeller üzerine oturmasını sağlamaya çalışmalıdırlar.


    AKİT: Evet en son vahdete vurgu yaptınız. Müslümanların vahdeti ve birbirlerine yönelik bakış açılarının nasıl olması gerektiğiyle ilgili görüşlerinizi de okurlarımızla paylaşırsanız memnun oluruz hocam?

    AYDIN: Hepimiz ümmetin vahdet ve birliğinin ne denli hayati ve önemli bir konu olduğunu, Allah-u Teala’nın kesin bir emri olduğunu elbette biliyor ve buna inanıyoruz. Özellikle günümüz şartlarında bunun ne denli zaruri ve elzem bir hale geldiğini bilmiyor değiliz. Fakat nedense bu konu gündeme geldiğinde konuyla ilgili çevreler hemen bir takım “ama”larla ye’s (ümitsizlik) ayetleri okumaya ve gerekli olmakla birlikte bunun adeta imkânsız olduğunu ve bu yönde gösterilen uğraşların abesle iştigal olduğunu fısıldamaya başlarlar. Bu tür kimselerin vahdetten anladığı şey, farklı mezheplere ve fırkalara mensup insanların kendilerine ait düşünce, inanç ve eğilimlerini bir yana bırakıp yepyeni bir düşünce sisteminde bir araya gelme, ya da çeşitli mezheplerin tek bir mezhepte birleşmesidir. Bu da mümkün gözükmediğine göre, vahdet denilen şeyin hoş ama boş bir hayal olduğunu lanse etmeye çalışırlar!!
    Eğer vahdet konusuna sadece böyle bir yorum getirilirse, böyle bir sonuca ulaşmak elbette kaçınılmaz olur. Ama vahdetin zaruretini her şeyden önce akıl ve vicdanlarında hisseden kimseler, her şeye ve bütün olumsuzluk ve zorluklara rağmen mutlaka bunun mümkün bir yolunun olduğunu bilirler. Bu ise mevcut şartları ve sıkıntıları dikkate alarak “vahdet” konusuna daha farklı ve mantıklı bir yorum getirmekten geçer.
    Özetle söylemek gerekirse, bugün için ümmet arasında vahdet, mevcut mezheplerin ortadan kaldırılması, ya da her kesin kendi düşünce ve inançlarından vazgeçmesiyle değil, farklılıklarımızı tekfir, kavga ve düşmanlık vesilesi yapma, kendi düşüncelerimizi zorla başkalarına dayatma, kabul etmediklerinde de türlü ithamlara, dışlamalara maruz bırakma alışkanlığımızdan vazgeçme ve ümmetin genel maslahat ve menfaatlerini ön palana çıkarıp müştereklerimizde teşriki mesai etme, farklılıklarımızda ise birbirimizi mazur görebilme cesaret ve samimiyetinden geçer… Bu cümlelerin geniş açılımını okumak isteyen kardeşlerimizi söz konusu makaleye irca ediyoruz.


    AKİT: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

    AYDIN: Biz de size, bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ediyoruz.

    Akit Gazetesinin Musa Aydın Hocamızla Yaptığı ve 18 Aralık 2009’da Bir Kısmının Yayınlandığı Röportajın Tam Metni
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X