Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

vasilik doktirini üzerine

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: vasilik doktirini üzerine

    [quote author=ypa link=topic=14066.msg91936#msg91936 date=1277319897]

    el bidaye vennihayeden.

    "îşte bu, benim kardeşimdir. İşte bu böyledir,, işte bu böyledir. Onu dinleyin ve ona itaat edin."


    [/quote]

    Allah aşkına bu sansürcüler ahiret inancına sahip değilller mi?
    Bu sansürcüler Allahında bir hesabı olduğunu bilmiyorlar mı?
    Milyonlarca müslümanı kandırmanın bir vebalki olduğunu bilmiyor larmı?

    Bizler ehli sünnet kaynaklarınmda çok gördük bu sansürlemeleri.
    Ama Allahın nurunu ağızları ile söndürmeye kimsenin gücü yetmeyecek.
    Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
    İmam Ali (a.s)

    Yorum


      Ynt: vasilik doktirini üzerine

      [quote author=mikdat bin esved link=topic=14066.msg91993#msg91993 date=1277360429]
      [quote author=ypa link=topic=14066.msg91936#msg91936 date=1277319897]

      el bidaye vennihayeden.

      "îşte bu, benim kardeşimdir. İşte bu böyledir,, işte bu böyledir. Onu dinleyin ve ona itaat edin."


      [/quote]

      Allah aşkına bu sansürcüler ahiret inancına sahip değilller mi?
      Bu sansürcüler Allahında bir hesabı olduğunu bilmiyorlar mı?
      Milyonlarca müslümanı kandırmanın bir vebalki olduğunu bilmiyor larmı?

      Bizler ehli sünnet kaynaklarınmda çok gördük bu sansürlemeleri.
      Ama Allahın nurunu ağızları ile söndürmeye kimsenin gücü yetmeyecek.

      [/quote]

      Yorum


        Ynt: vasilik doktirini üzerine

        [quote author=ypa link=topic=14066.msg91934#msg91934 date=1277319497]
        [quote author=mufaddal link=topic=14066.msg91921#msg91921 date=1277315059]
        ben sana selam vermedimki selam alıyorsun.

        Seninle tanışmayı da istemedim senin karakterinden binlercesi olduğu için tanışmaya gerek yok, kıvırmalarınızı okudum mu hangi türden olduğunu anlıyorum.

        Kimseden toplu emir aldığımız yok, ama sizin aynı yerden ilham aldığınız belli oluyor, o da nefsiniz.
        Kıvırma ifadesini bu topicte hiç okumadım, Elmeddin kardeşin yazılarını okumak için topiği açtım, senin saçma sapan yazılarınla karşılaştım. Resulullah s.a.a. açıkça aşiretine "İmam Ali'nin vasi ve halifesi olduğunu" buyruyor, sen peygamberi yalanlamak adına bu sözlerin vasilik ve hilafet manasına gelmediğini, "hayır o an kullandığı ifadeler ile akrabalarınınaslında HzAli r.a. gibi olması gerektiğini ifade ediyor" diyorsun.

        Yazıkki koskoca ehlisünnet ekolu bu kıvırmalardan medet umuyor.
        Senin yazdıklarını kıvırmaktan da daha ağır ifadelerle nitelemek isterdim, ama forumun tartışma adabı ve terbiyem beni engelliyor.

        [/quote]doğru selam vermediniz .ilk hata. selam vemeniz gerekirdi. selamı aranızda yayınız nebevi hitabından dolayı.

        benimle yanışmayı sitemedin de neden müdahil oldun tartışmaya.seyrine bırak devam eden bir tartışma var zaten. cevap yazan abilerin de var. sıkıntınız ne o zaman.

        o olaydan Hz Ali r.a. ın halife ilan edildiği sonucunu çıkarmak zorlama yorum olmuyor benim yazdıklarımı zorlama yorum olarak değerlendiriyorsunuz. bu değerlendğerme ile kalsanız iyi bi de üstüne bizim Peygamber s.a.v e yalan ithamında bulunduğumuzu iddia ediyorsunuz.

        bu iddialarınız ve kıvırmna edebiyatınızla sizi baş başa bırakıyorum. eğri kalemden doğru çizgi zor çıkar. çaba sarfetmek gerek. edep olmayınca forum ahlakından bahsedilir böyle. o da nasıl bir şeyse. enteresandır. size de selam ve dua ile.


        her zaman olduğu gibi ne olursan ol gel. benim sözüm tesir etmesede eklediğim büyüklerin sözleri belki etki eder. de edeb kavramını da şekillendirirsiniz böylece..
        [/quote]
        Selam hakkedene verilir, Allahın emirlerini yalanlayanlara değil. Bana edep ahlak dersi verme.

        Ben seninle yazışmayı istemediğimi söylemedim, yazışmak istemeseydim seni görmezden gelirdim.

        Yazışmaya başlarken, içine düştüğün inkarcı tutumun ve tahrifatçılığın en bariz şekli olan ifadenden başlamak istedim. Bu da yöntem meselesidir, eğer konuya bu şekilde müdahil olmak istediysem o benim sorunumdur.

        Peygamber açıkça “bu sizin aranızda vasimdir, halifemdir” sözünden hz. Ali’nin O’nun halifesi olduğu anlamını çıkarmak zorlama oluyor da, bunca açık nassa rağmen Hz. Ali’nin O’nun halifesi olmadığını ispatlamak için, daha argo bir tabirle kıvırmak zorlama yorum olmuyor mu?

        Allah’tan korkmuyor olabilirsiniz, hatta inanmıyor da oolabilirsiniz ama burada karşınızda sizinle yazışan insanlar var bari onlardan utanın.

        Resulullah, Ali sizin mevlanızdır dedi, mevla halife anlamına gelmez dediniz, halifemdir dedi, halifesi olduğu anlamına gelmez diyorsunuz.


        Allah aşkına “ ne deseydi”?

        Ne deseydi O’nu halife ilan etiğini kabul edecektiniz?


        Bana onu söylermisin???



        Yorum


          Ynt: vasilik doktirini üzerine

          tüm resmi gören yok içinizde bakıyorum.

          şöyle yapalım ben bahsedilen kısmı özetleyeyim belki daha net olur.
          -olay bir akrabaları davet emri geli akrabalar yemek davetine çağrılır. ilk 2 sinde konuşma fırsatı olmaz. üçüncüde şu sorular ralanır:
          -Hanginiz, bu yolda kardeşim ve sahibim olmak üzere, bana bey'at eder?' buyurdu.sonra:

          -"Benim borcumu benim yerime ödeyecek ve vaadlerimi yerine getirecek, Cennette benimle birlikte bulunacak, ev halkım içinde benim vekilim olacak kimdir?" diye sordu.


          -'Yâ Rasûlallah! Bunların yaşça en küçükleri ve bacakça en inceleri olsam da, sana ben kardeş ve yardımcı olurum' dedim.


          şimdi tekrar yorumlayın bakalım..
          Bu şehr-i Stambul ki bi misl ü bahadır.
          Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır. Nedim.

          Yorum


            Ynt: vasilik doktirini üzerine

            İlk olarak ypa tarafından gönderildi
            -"Benim borcumu benim yerime ödeyecek ve vaadlerimi yerine getirecek, Cennette benimle birlikte bulunacak, ev halkım içinde benim vekilim olacak kimdir?" diye sordu.
            Bu hangi kaynakta geçiyor?


            İlk olarak ypa tarafından gönderildi
            -'Yâ Rasûlallah! Bunların yaşça en küçükleri ve bacakça en inceleri olsam da, sana ben kardeş ve yardımcı olurum' dedim.


            şimdi tekrar yorumlayın bakalım..
            Kaynak eserde "ev halkım içinde" ibaresi olmadığına göre, demekki Resulullah o gün ve o olayda imam Ali a.s.ı kendisinin vasi ve halifesi ilan etmiştir.

            Akrabalarından başlamasının sebebi de (BANA GÖRE -kimseyi bağlamayan bir görüş-) Kureyş kabileleri arasındaki düşmanlık yüzünden olası haşimi liderliğinin yaratacağı tepkilerle karşılaşmadan önce akrabalarının desteğini alarak daha da güçlenme isteğiydi.

            Bu duruma göre Resulullah'ın o anda seçmek istediği vasi ve halife sadece aile efradı içerisinde olacak bir halife ve vasi değil, harun'un Musa'ya mesabesindeki bir menzilde olacaktı.

            Resulullahın o anda seçtiği vasi ve halifenin haşimi kabilesi ile sınırlı bir vasi ve halife olacağının ne akli ne de mantıklı bir izahı yoktur. Çünkü kendisi sadece haşimi soyuna gönderilmiş bir peygamber değildiki, halifesinin kapsamı sadece haşimi soyu olsun.


            Bu mantık hakkı inkar çabasıdır ve de sırıtmaktadır.

            Yorum


              Ynt: vasilik doktirini üzerine

              [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=14066.msg91976#msg91976 date=1277335764]
              "Ey Allah'ın peygamberi! Ben senin yardımcın olacağım." Boynumdan tuttu ve: "îşte bu, benim kardeşimdir. İşte bu böyledir,, işte bu şöyledir. Onu dinleyin ve ona itaat edin." dedi.

              Ypa

              1- burdaki "İşte bu böyledir,, işte bu şöyledir." denilen yerde ne var?

              (şii kardeşlerden kimse cevap vermesin!)

              2- Bunu (Ali a.s.'ı dinleyin) ifadesini, tüm akrabalar Ali a.s. gibi olsun diye mi anlıyorsunuz? Nasıl? Buna itaat edin demek bunun gibi mi olun demek? O zaman onlar da Ali a.s. gibi olsa Ali a.s.'a nasıl itaat edecekler? yine onlar da itaat edilecek kişi olacaklarından, onlara kim itaat edecek?

              3- Peygamber s.a.a. insanlardan en yakın olarak kendisine akrabalarını bulduğundan İslamı ilk kez onlara anlatıyor. onlardan destek istiyor. Bu durumda diğerlerinden üstün gördüğü akrabalarının Ali a.s.'a itaatini emreden Allah Resulü'nün bu emri kapsamına daha sonra Ebubekir ve Ömer'in girmediğini hangi delilden çıkarıyorsunuz? Peygamberin s.a.a., bu emrini nesheden: işte size ilk yemekte Ali a.s.'a itaatinizi emretmiştim ama artık onun yerini Ebubekir aldı diye bir emri olmuş mudur? Olmamışsa tersine Ali a.s. ile ilgili bu sözleri (ben kimin velisiysem Ali onun velisi gibi) de göz önüne alındığında bu emrin geçerli oluşunu göstermez mi?


              "Hz. Peygamber'in; "Benim borcumu kim öder ve ailemin benden sonra idaresini kim yürütür?" diye sorması, onun ölümünden sonraki zaman içindi. Güya o, risaleti Arap müşriklerine tebliğ ettiği takdirde kendisini öldürmelerinden korkmuştu. Bu sebeple ölümünden sonra borcunu ödeyecek ve ailesinin idaresini üstlenecek birine güvenmek is­tiyordu. Ama Cenâb-ı Allah, ona bu güveni vermişti:"

              Ypa;

              Halife sonradan gelen birinin yerine onun görevini devralan ve ona vekil olan demektir. Eğer Peygamberin meşru halifesi Ebubekir ise bu durumda Peygamberin s.a.a. borcunu onun ödemesi Peygambere onun vasi olması gerekmez mi? Peygamberlerin varisleri olan Alimler ki Ebubekir size göre alimdir, bu durumda Allah resulü neden Ali a.s.'ı bu görev için seçiyor? Ebubekire güvenmiyor mu? Kendi işlerinde güvenmediği Ebubekire ümmetin işlerinde nasıl güvenecek? ya da Ali a.s. için kendi işlerinde yeterli güveni beslerken ümmetin işlerinde neden beslemeyecek?


              "'Ey Ali! Yüce Allah'ın, en yakın hısımlarımı inzar etmemi emir buyurması bana çok ağır geldi, kaygı verdi.[746]
              Biliyorum ki, ben ne zaman kavmime bu işi açmaya kalksam, muhakkak, hoşuma gitmeyen birşeyle karşılaşacağımı göreceğim.
              Bunun üzerine, bir müddet sustum.
              Cebrail (a.s.) bana geldi de:
              'Yâ Muhammedi Eğer sen Yüce Rabbinin sana emrettiği şeyi yapmayacak olursan, Rabbin sana azab edecektir!' dedi.


              Ypsa; Burdaki senaryoya inanıyor msunuz?

              "Vallahi, onların tümü için hazırladığım o yemeği de, o sütü de, onlardan bir tek adam bile yalnız başına yiyebilir, içebilirdi![770]
              Resûlullah (a.s.), onlara:
              'Borcumu benim yerime hanginiz öder?' diye sordu.
              Ben sustum"


              bu borç Peygamber s.a.a.'in onlara verdiği yemeğin borcu mu? Peygamber madem parası yoktu neden onlara yemek verdi ki?

              ypa ne düşünüyorsunuz?

              "(Diğer bir rivayete göre; Resûlullah (a.s.) onlara:

              "Benim borcumu benim yerime ödeyecek ve vaadlerimi yerine getirecek, Cennette benimle birlikte bulunacak, ev halkım içinde benim vekilim olacak kimdir?" diye sordu.
              Onlardan birisi:..."


              ypa; Peygamberin s.a.a burdaki vaadleri kimlerdi? Vaadlerini yerine getirme derdine niçin düştü peygamber? ve niçin daha hemen ailesinin derdine düştü? hiç mi Allah'a tevekkülü yoktu. Daha önünde uzun yıllar vardı. Belki erkek evladı olacaktı? neden hemen ailesinin derdine düştü? din daha önemli değil mi ki daha hemen ilk İslamı ve peygamberliğini açıkladığı toplumda kendi borçları vaadleri ve ailesinin derdine düştü? Sizce böyle özgüvenden yoksun dinden çok kendi şahsı ve ailesi için geleceği düşünen planlayan bir peygambere kim inanır? Müşrikler sizin gibi anlasaydı neden benim yaptığım itirazları yapmadılar? yapmış da sizinkiler almamış mı? yoksa müşrikler itiraz etmeyecek kadar memnunlar açık aramayan kişiler miydiler?

              "Ey Abdulmuttalib oğulları! Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara peygamber gön­derildim!
              Siz, bu hususta, görmediğiniz mucizelerden bazısını da görmüş bulunuyorsunuz.[779] Üzerinde bulunduğum şeyde bana yardımcı ve kardeşim olmayı, Cennet kazanmayı hanginiz kabul eder?[780]
              Hanginiz, bu yolda kardeşim ve sahibim olmak üzere, bana bey'at eder?' buyurdu."


              burdaki istediği yardım ailesiyle değil dini ile ilgili. şimdi hangisi doğru yukarısı mı bu mu. bunlar arasında çelişki yok mu?

              "Resûlullah (a.s.), sorularının üçüncüsünden sonra, elini elimin üzerine koydu[783] da:

              'İçinizde, bu, benim kardeşim, vasîm ve vekilimdir.
              Onun sözlerini dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz!
              Bu işe, amcamsız, amcamın oğlu varis oldu!1 buyurdu."


              Vekilim ne demek ypa? herkes bunun gibi olsun mu demek?

              "Çünkü o gün ben onların içinde durumu en kötü olan, görünüşü beğenil­meyen, gözleri çapaklı, karnı şişkin, bacakları da bereli bir kimse idim."

              YPA BURDA KONUŞAN KİM!!!
              [/quote]

              ŞİMDİ BUNLARIN CEVABI ŞU MU OLUYOR ypa!

              [quote author=ypa link=topic=14066.msg92030#msg92030 date=1277370919]
              tüm resmi gören yok içinizde bakıyorum.

              şöyle yapalım ben bahsedilen kısmı özetleyeyim belki daha net olur.
              -olay bir akrabaları davet emri geli akrabalar yemek davetine çağrılır. ilk 2 sinde konuşma fırsatı olmaz. üçüncüde şu sorular ralanır:
              -Hanginiz, bu yolda kardeşim ve sahibim olmak üzere, bana bey'at eder?' buyurdu.sonra:

              -"Benim borcumu benim yerime ödeyecek ve vaadlerimi yerine getirecek, Cennette benimle birlikte bulunacak, ev halkım içinde benim vekilim olacak kimdir?" diye sordu.


              -'Yâ Rasûlallah! Bunların yaşça en küçükleri ve bacakça en inceleri olsam da, sana ben kardeş ve yardımcı olurum' dedim.


              şimdi tekrar yorumlayın bakalım..
              [/quote]

              Yorum


                Ynt: vasilik doktirini üzerine

                şimdi siz benim sorumu cevapladınız da sorunuza cevap mı istiyorsunuz. açık işte. altta da eklemişsiniz. olay ortada sizn çıkardınız yorum ortada. PEygamber s.a.v. orada tüm akrabalarına soruyor. burada yapılan iş HzAli r.a. ın imametini ispat olsa sorular öyle mi olur? ya da nazara verilmek istenen Hz Ali r.a. olsa olaylar bu şekilde mi gelişir. mesele açıktır ama şia nın tevilzorlaması da açıktır.
                anlamak istediğiniz gibi anlıyorsunuz.

                aynı gadiri huö olayı gibi. sizin beklentiniz siyasi.defaatle söyledik, bunu imani bir mesele olmadığını.
                çünkü bu durumda Hz Ebubekr r.a Hz Ömer r.a. ve Hz Osman r.a. biat edipte ölmüş olanların durumunu düşünsenize. neyse düşünmeyin boş verin. ne olur ne olmaz. görmeye neyim başlarsınız sonra. selametle.
                Bu şehr-i Stambul ki bi misl ü bahadır.
                Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır. Nedim.

                Yorum


                  Ynt: vasilik doktirini üzerine

                  [quote author=mikdat bin esved link=topic=14066.msg91990#msg91990 date=1277359996]
                  ypa lütfen ibni esirin el kamil eserindeki bölümüde aktarırmısın?
                  Madem olayı çok yönlü olarak baştan ele almaya karar verdin sadece ibni kesir ve asım köksalı aktararak olayı el almış olmazsın ibni esiride aktar bakalım

                  [/quote]
                  Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
                  İmam Ali (a.s)

                  Yorum


                    Ynt: vasilik doktirini üzerine

                    ya admin yine büyük büyük yazmaya başlamışsın. hayırdır. kızmaya mı başladın. sana göre eminim ki ben ilgili eseri gizliyorumdur değil mi?

                    basit yöntemi var sen eklersin olur biter. ehl-i süneti gizliyor gibi göstermek asıl ihanettir.
                    gizlemek isteyen ehl-i sünnet yazmazdı, eserlerine almalardı. es geçerlerdi. si z evirileri esas kabul edip onn üzerinden yorumlar yapıp yine kesin hükme varmış, kimileri ni dine sokupkimilerini çıkarmışsınız.
                    yapmayın: Allah c.c. daha iyi bilir deyin. biraz da iyi bakmaya çalışın. güzel gören güzel düşünür. güzel düşünen hayatından lezzet alır.
                    Bu şehr-i Stambul ki bi misl ü bahadır.
                    Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır. Nedim.

                    Yorum


                      Ynt: vasilik doktirini üzerine

                      buyrun istediğinizi kısmı yeni buldum okudum. şimdide ekliyorum. siizn yorumlarınızdn sonra da ben değerlendireceğim inşAllah.
                      : «Kesinlikle biliniz ki, ileriye gönderile? bir gözcü, kendisini görevlendirmiş kimselere karşı asla yalan söylemez

                      Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim, ben, öze olarak sizlere ve genel olarak da bütün insanlara, Allah'ın göndermiş otduğu elçisiyim. Allah'a yemin ederim, uyur gibi öleceksiniz ve uyanır gib;

                      de Öldükten sonra diriltileceksiniz, yaptıklarınızdan kesinlikle hesaba çeküecekainiz; ondan sonra ya ebedî olarak Cennette, ya da ebedî olarak Cehennem'de olursunuz.»

                      Bunun üzerine Ebû Tâlib: «Sana yardımcı olmak, bizim için çok sevi diğîmiz birşeydir. Senin öğüdünü biz kabul ediyoruz. Senin söylediklerin; herkesten çok biz tasdik etmek istiyoruz. İşte bunlar, senin atanın oğufi lan, bir arada bulunuyorlar. Ben de onlardan birisiyim. Ben onlardan senin istediğine hızlıca koşmalarını istiyorum. Sen, emrolunduğun işe deva et. Allah'a yemin ederim, hep senin yanında olacak've seni gelecek zararj îardan koruyacağım. Fakat, Abdulmuttalib'in dinini bırakmak da bir 'tüJ lü içimden gelmiyor.» diye konuşunca; Ebû Leheb:

                      «Allah'a yemin ederim, bu çok büyük bir musibettir. Sizden başkalrı onu alıkoymadan, sizler ise şöyle cevap verin

                      «Allah'a yemin ederim, hayatta kaldığımız sürece, onu koruyacağız.»

                      AH b. Ebû Tâlib der ki: Yüce Allah'ın: «Aşiretinden yakın olan kim­seleri, Allah'ın azabıyla korkut.» emri nazil olunca, Rasûlullah (s.a.v.) be­ni çağırıp: «Ey Ali, dedi. Allah, bana aşiretimden yakın olanları inzâr et­memi emretti. Ben bu yükün altından kalkamadım ve onlara bu işi açık­layacak olursam, onlardan hoşuma gitmeyecek şeylerle karşılaşacağımı bi­liyorum. Bunun üzerine sesimi çıkarmayıp sustum. Fakat sonunda Cebrâîl bana gelerek; «Ya Muhammed, eğer emrolunduğun şeyi yerine getirme­yecek olursan, Allah seni azaplandıracaktır» dedi. Bunun için-sen bize bir kap yemek yap, onun üzerine bir koyun ayağı atıver. Bir kap ta süt dol- . dur. Sonra da Abdulmuttaliboğullarını onlarla konuşmak ve emredildiği-mi onlara tebliğ etmek üzere yanıma toplantıya çağır.» Bana verdiği em­ri yerine getirdim ve daha sonra da onları toplantıya davet ettim. O gün. o toplantıya gelenler kırk kişi, ya da bir fazla, yahut bir kişi eksik idiler. Bu kişiler arasında amcaları Ebû Tâlib, Hamza, Abbâs ve Ebû Leheb de vardı. Hepsi bir araya gelince, hazırladığım yemeği getirmemi söyledi. Yaptığım yemeği yere bırakınca, Rasûlullah (s.a.v.), etten bir parça alarak dişleriyle parçaladı ve parçalarını kabın çeşitli yerlerine bıraktıktan sonra onlara: «Allah'ın adıyla alınız» dedi. Hazır bulunanlar, doyuncaya kadar yedi. Fakat ben kapta, onların ellerinin uzandıkları yerlerdeki izlerden başka birşey görmüyordum. Ali'nin nefsini kudret elinde tutan Allah'a ye­min ederim ki, onların tümünün önüne koyduğum yemeği, tek bir kişi yiyebilirdi. Daha sonra Rasûlullah bnna: «Şimdi de gelenlere süt içirl» de­di. Ben de süt kabını alıp geldim. Hepsi de kanıncaya kadar içtiler. Al­lah'a yemin ederim, bir kişi tek başına onun kadarını İçip bitirebilirdi. Ra­sûlullah (s.a.v.), onlarla konuşmak isteyince, EbÛ Leheb ondnn önce dav­ranarak: «Sizin adamınızın sizleri ne de müthiş büyüledi!» deyince, Rasû­lullah (s.a.v.), kendileriyle konuşamadan, dağıldılar. Daha sonra Rasûlul-îah (s.a.v.), bana: «Yarın, bir daha çağırırsın ya AH, o malum adam, senin işittiğin şekilde benden önce davranıp konuşmaya başladı, onlar da ben konuşamadan dağılıverdiler.» deyip şöyle devam etti: «Şu yaptığın gibi bir daha bizlere yemek hazırla, sonra da onları yanıma toylayıver.»

                      Herkes toplanıp gelince, bir Önceki gün yaptığı gibi yaptı ve onlara aynı kaptan bir daha süt içirdi. Hepsi de kana kana içtiler ve doyuncaya kadar da yediler. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) sözü alarak şöyle dedi: «Ey Abdulmuttaliboğulları, Allah'a yemin ederim ki, ben hiç bir Arap gencinin size getirdiğimden daha değerli birşeyi kavmine getirmiş olduğunu bilmiyorum. Ben sizlere dünyanın da, âhiretin de hayrını getirmiş bulunuyorum. Yüce Allah da bana, sizleri bu hayra çağırmamı ermetmiş-tir. Bu işte kim bana kardeşim, vasim ve halîfem olmak üzere yardımcı olur?»

                      Hazır bulunanların tümü bu işe yanaşmadı. Bense, aralarında yaşça en küçük, gözleri hapsinden çapaklı, karını hepsinden büyük, bacakları tü­münden ince olduğum halde: «Ey Allah'ın peygamberi, bu işte ben senin yardımcın ve destekçin olacağım.» dedim. Bunun üzerine Rasûlullah, boy­numdan tutup: «îşte bu, benim kardeşim, vasim ve benden sonra aranızda­ki halîfemdir; onu dinleyip itaat edeceksiniz.» dedi.- Bundan sonra orada bulunanlar, gülüşerek kalkıp gittiler. Giderken de babam Ebû Tâlib'e: «Oğlunun dediklerini dinleyip itaat etmen için sana emir verdi.» iiyr ta­kılıyorlardı. '

                      Rasûlullah (s.a.v.), Allah'tan kendisine gelen emirleri açıklamakla ve insanlara bu işi bildirip onları Allah'a imana çağırmakla emredildi. Ona peygamberlik verilir verilmez, üç yıl süreyle, davetini açık açık bildir­mekle emrolununcaya kadar, gizli yaptı. Fakat bu üç yıl geçtikten sonra, Allah'ın emirlerini, açık açık bildirmeye ve Kavmini İslâm'dan haberdar etmeye başladı. Fakat bu merhalede ondan tam anlamıyla uzaklaşrmdı-lar ve tanrılarını diline dolayıp onları küçümseyinceye kadar kısmî bir takım tepkilerin dışında, onu red etmediler. Fakat, tanrılarını diline dola­yıp onları küçümsemeye başlayınca, Allah'ın, İslâm Dini'ni kabul etmekle koruduğu kimseler dışındakiler, ona muhalefet etmekte birlik oldular. O zamana kadar müslüman olmuş olanlar da zaten hem az, hem de gizli idi­ler. Kavminin muhalefetine karşı Ebû Tâlib, onu himayesine aldı, koru­du ve kendisine zarar verilmesine imkân bırakmadı. Rasûlullah (s.a.v.) de Allah'ın kendisine emir verdiği şekilde, hiç bir engel tanımaksızın Allah'ın buyuruklarını açık açık tebliğ,etmeye devam etti.

                      Kureyş, Rasûlullah (s.a.v.), hoşlarına gidip gitmediğine aldırış etme­diğini, Ebû Tâlib'in de.kendisini koruyup kendilerine teslim etmediğini görünce, ileri gelenlerinden bazı kimseler Ebû Tâlib'e gittiler. Bunlar ara­sında Rebîa'nın iki oğlu Utbe ile Şeybe, Hişâm'ın oğlu Ebu'l-Bahterî, Mut-talib'in oğlu Esved, Ebû Cehil b. Hişâm Âs b. Vâîl, Haccâc'ın oğlu Nu-beyh ve Münebbih ve başkaları da vardı. Ebû Tâlib'e: «Yâ Ebâ Tâlib, Se­nin yeğenin tanrılarımıza küfretmiş, dinimizi ayıplamış, düşüncelerimizi kafasızca olmakla nitelemiş, babalarımızı sapıklar olarak ilan etmiş bulu­nuyor. Ya onu bize bu şekilde saldırmaktan alıkoyarsın, ya da bizi onunla başbaşa bırakırsın. Çünkü sen de bizim gibi onun dediklerine karşı bulu­nuyorsun.» deyince, Ebû Tâlib onlara, güzel sözler söyleyip yumuşak bir «ekilde geri çevirdi. Böylece yamndan-aysrılıp gittiler. Rasûlullah £s.a.v.)( eskisi gibi yoluna devam etti.

                      Fakat, Rasûlullah ile Kureyş'in müşrikleri arasınaa durum gittikçe daha bir sarpa sarıyordu. Herkes ondan uzaklaşıyor, Kureyş, Rasûlullah'-tan daha çok söz etmeye başlamıştı. Onu daha çok kınamaya koyulmuşlar ve ona karşı gerekirse savaşmaya birbirlerini teşvik etmeye bile başlamış­lardı. Ebû Tâlib'in yanına bir daha gidecek: «Yâ Ebû Tâlib, senin hem yaşın, hem de şerefin var. Biz, senden kardeşinin oğlunu alıkoymanı bekler­dik, fakat sen böyle bir şey yapmadın, Bizlerse, Allah'a yemin ederiz ki, artık tanrılarımıza küfredilmesine, babalarımıza hakaret edilmesine, dü­şüncelerimizin kafasızlıkla nitelendirilmesine tahammül,edemiyoruz. Ar­tık ya onu bize bu şekilde saldırmaktan alı koyarsın ya da sana ve ona kar­şı iki taraftan birisi yok oluncaya kadar savaş açarız.» yollu sözler söyle­diler, sonra da çekip gittiler.

                      Bu şehr-i Stambul ki bi misl ü bahadır.
                      Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır. Nedim.

                      Yorum


                        Ynt: vasilik doktirini üzerine

                        aynı eserden şu ifadeleri de alt kısma ekleyelim. ondan sonra yorumlayın inşAllah:
                        Denildiğine göre, Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir'e bey'at edildiğini haber alınca, altında pantolonu ve üstünde de ridası bulunmayan bir gömlek ile alelacele çıkıp Hazreti Ebû Bekir'e bey'at etti. Daha sonra kendi pantolon ve ridasını isteyerek Örtündü.

                        Fakat doğrusu Hz. Ali'nin ancak altı ay sonra bey'at ettiği şeklinde­dir. Doğrusunu Allah bilir.

                        Yine denildiğine göre, halk Ebû Bekir'e bey'at etmek üzere bir ara­ya geldiğinde, beri taraftan Ebû Süfyân şunları söyleyerek geliyormuş: «Ben öyle bir toz ve duman görüyorum ki bunu ancak kan dindirebilir. Ey Abdumenâf soyundan gelenler, Ebû Bekir nasıl olur da sizin işleri­nizi çekip çevirebilir? O, iki mustaz'af, o iki sıkıntı çekmiş kişi olan Ali ile Abbâs nerede? Niye bu iş Kureyş'in en az kalabalık ailesine verili­yor?» dedikten sonra Hz. Ali'ye dönüp: «Uzat elini sana bey'at edeyim. Allah'a yemin ederim, sen dilersen burayı ona karşı süvari ve piyade­lerle doldururum.» demişti. Fakat Hz. Ali bu görüşünü kabul etmeyip onu azarlayarak şöyle dedi: «Allah'a yemin ederim, sen bununla ancak fitneyi körüklemeyi arzuluyorsun. Allah'a yemin ederim, sen uzun bir süre islâm için kötülük istemiş bir kimsesin. Bizim senin nasihatma ihtiyacımız yoktur.»

                        İbn Abbâs der ki: «Ben Abdurrahmân b. Avf'a Kur'ân'dan bazı âyetlerini öğretiyordum. Ömer Haccetti. Biz de onunla birlikte haccet­tik. Abdurrahmân bana: «Bugün mü'minlerin erhîrini Minâ'da gördüm. Adamın birisi ona; şuniarı söyledi: 'Ben filân kişinin: 'Ömer Ölürse filân kişiye bey'at edeceğim' dediğini işittim, dedi. Bunun üzerine Ömer: 'Ben akşam herkesin ortasına dikilip onları bu İnsanların elinden hakla­rını gaspetmeyi arzulayan bu kişilerden, sakınmak üzere uyaracağım' dedi. Bunun üzerine ben şöyle söyledim: 'Ey mü'minîcrin emiri, hocc mevsiminde insanların sıradan olanları, ağızları kalabalıkları bir araya getirir. Ve senin meclisinde bunlar çoğunluğu teşkil edecektir. O ba­kımdan korkarım ki sen bir söz söylersin onlar onu anlamaz ve belle­mezler. Bundan da oiurnsuz bir anlamlar çıkartırlar. Bu bakımdan Me­dine'ye gelinceye kadar bekleyiver. Orada Rasûlullah (s.a.v.)m asha-bıyla beraber kalırsın. Ne demek istiyorsan onlara söylersin. Onlar da senin sözlerini iyice bellerler.' dedim. Bu sefer kendisi: 'Allah'a yemin ederim o takdirde Medine'de yapacağım ilk konuşmada bundan söz ede­ceğim.1 dedi.»

                        Bu şehr-i Stambul ki bi misl ü bahadır.
                        Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır. Nedim.

                        Yorum


                          Ynt: vasilik doktirini üzerine

                          İnzar ayetiyle ilgili bir yazıyı paylaşmak istiyorum, faydalı olur inşaAllah:


                          İnzar Ayeti

                          Hz. Ali'nin velayet ve imametine delalet eden ayetlerden biri İnzar ayetidir. Bu ayet nazil olduğunda tahakkuk bulan olay, Hz. Ali (a.s)'ın imametini açıkça ispat etmektedir. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'nin velayet ve hilafetini, tebliğinin ilk yıllarında özel olarak akrabalarına ilan etmiştir. Gadir-i Hum olayında ise genel olarak bütün ashaba duyurmuştur.

                          Olay kısaca şundan ibarettir: Hz. Resulullah (s.a.a)'a "En yakın aşiretini uyar" (Şuarâ: 214) ayeti nazil olmuş ve Allah Teala Hz. Resulullah'ı kendi akrabalarını uyarmakla görevlendirmiştir. Bunun üzerine, Hz. Resulullah, Hz. Ali (a.s)'ı, yemek hazırlayarak yakın akrabalarını yemeğe davet etmekle görevlendirmiştir. O gün Resulullah'ın daveti üzerine, aralarında Ebu Talip, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb'in de bulunduğu yaklaşık kırk kişi Hz. Ebu Talib'in evinde toplanmıştır.

                          Hz. Resulullah (s.a.a), yemek yendikten sonra, kendisinin Allah tarafından peygamberlikle görevlendirildiğini onlara şöyle açıklamıştır: "Ey Abdülmuttalip oğulları! Andolsun Allah'a ki; ben Arap gençleri arasında kendi kabilesine benim getirdiğim şeyden daha hayırlı bir şey getiren bir genci tanımıyorum. Ben sizin için dünya ve ahiret hayrını getirmişim. Allah beni, sizleri O'na davet etmekle görevlendirmiştir. Sizlerden kim benim bu görevimde bana yardım etmeye hazır olursa, benim kardeşim, vasim ve sizin aranızda halifem olur."(el-Müracaat, s. 123)

                          Orada hazır bulunanların hiçbirinden bir ses çıkmadı ve yalnızca Hz. Ali (a.s) kalkıp "Ey Allah'ın Peygamberi! Sana yardım etmeye ben hazırım" dedi.

                          Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye: "Ey Ali! Sen otur" dedi. Bu olay üç defa tekrarlandı. Her üçünde de Resulullah'a icabet eden yalnızca Hz. Ali (a.s) oldu.

                          Bunun üzerine, Hz. Resulullah (s.a.a) mübarek elini Hz. Ali (a.s)'ın omuzuna koyarak: "Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin" buyurdu. (Taberi Tefsiri c.19 s. 68, Dürr'ül-Mensur c.5 s.97, El-Mizan, c.15 s.335 )

                          Bu olay üzerine, orada bulunanlar gülerek kalkıp Ebu Talib'e: "Sana kendi çocuğunu dinleyip, onun emrine uymanı farz kıldı!" diyerek alay edip dağılıp gittiler." (el-Müracaat, s.124)

                          Bu hadisi şerif, Hz. Emir'ül-Mü'minin Ali (a.s)'ın Hz. Resulullah'tan sonra onun bilafasl (aralıksız) halifesi, vasisi ve Allah'ın hücceti olduğunu açıkça belirtmektedir. Bu hadisi ayrı manalara yorumlamak açıkça inatçılıktan başka bir şey değildir.
                          Bu hadis, biz Ehl-i Beyt dostlarına ait kaynaklarda mütevatir olarak nakledilmiştir. Dolayısıyla bizim onun sıhhatinde hiçbir kuşkumuz yoktur.

                          Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz için de, şu kadarını belirtelim ki; bu hadisi, birçok büyük Ehl-i Sünnet alim ve hadis yazarları kendi kitaplarında benzeri tabirlerle nakletmişlerdir. Bunlara örnek olarak, Ahmet bin Hanbel'i, İbn-i İshak'ı, İbn-i Cerir-i Taberi'yi, İbn-i Ebu Hatem'i, İbn-i Mürdeveyh'i, Ebu Naim'i, Beyhaki'yi, Salebi'yi, İbn-i Esir'i, İbn-i Kesir'i, Ebu-l Feda'yı, Ebu Cafer İskafi'yi, Tahavi'yi, Ziya Mukaddesi'yi, Said bin Mensur'u, Nesai'yi, Hakim'i, Zehebi'yi ve İbn-i Ebu-l Hadid'i zikredebiliriz.
                          Şimdi, aziz okurların araştırmalarına kolaylık olması için, Ehl-i Sünnet ulemasının mezkur hadise değindikleri eserlerinden bazılarını örnek olarak zikredelim:

                          Salebi ve Taberi "El-Kebir" adlı tefsirlerinde. Yine, İbn-i Kesir kendi tefsirinin Şuarâ Sûresi'nin tefsirinde, Taberi "Tarih'ül-Ümem ve Müluk" adlı tarih kitabının 217. sayfasında, İbn-i Esir "El-Kamil" adlı tarih kitabının 2. cildinin 22. sayfasında, Ebu-l Feda kendi tarihinin 1. cüz'ünün 116. sayfasında, İbn-i Ebu-l Hadid "Şerh-i Nehc'ül-Belağa" adlı kitabının 3. cildinin 257. sayfasından 281. sayfasına kadar olan bölümünde, Halebi "Es-Siret'ül-Halebiyye" adlı kitabının 1. cüz'ünün 381. sayfasında, Ahmet bin Hanbel "El-Müsned" adlı kitabının 1. cüz'ünün 111, 159 ve 331. sayfasında, (Bkz. Müsned-i Ahmet bin Hanbel 841 ve 1300 numaralı hadis) Nesai "Hasais'ül-Aleviyye" adlı kitabının 6. sayfasında, Hakim "Müstedrek-üs Sahiheyn" adlı kitabının 3. cüz'ünün 123. sayfasında ve bilahare "Kenz'ül-Ümmal" kitabının 392, 396, 397, 408. sayfalarında, Ahmet bin Hanbel'in Müsned'inin haşiyesinde basılmış olan "Müntehab'ül-Kenz'ül-Ümmal" kitabının 5. cildinin 41. sayfasından 43. sayfasına kadar olan bölümlerinde bu hadisin çeşitli tariklerden nakledilmiş olduğunu ve birçok alimin onun sahih hadis olduğunu açıkça belirtmiş olduğunu görebilirsiniz.

                          Ancak şu var ki, bazıları; kendi ön varsayımlarına uymayan bu gibi hadislerle karşılaştıklarında, bu hadisler sahih hadisler değildir şeklinde iddiada bulunuyor ve o hadisin Buhari ve Müslim tarafından nakledilmemesini de buna bir kanıt olarak gösteriyorlar.

                          Biz bu gibi insanlara şu kadarını arz ediyoruz ki, ilk önce bu kadar fazla kanaldan gelen bir hadisin uydurulmuş olmasını akıl mümkün görmüyor ve faraza bazı kanallarının senedinin sahih olduğu ispatlanamasa bile, hadis ilimlerine vakıf olanların malumudur ki, fazla kanallardan gelen bir hadisin senedi üzerinde fazla durulmaz. Zira, onun fazla kanaldan ulaşması, onun doğruluğunu zaten kanıtlamaktadır. Oysa ki, bu hadisin sahih bir hadis olduğu, bizzat Ehl-i Sünnet'in birçok büyük alimi tarafından da tasdik edilmiştir. Buna örnek olarak, "Kenz'ül-Ümmal" kitabının 6. cildinin 396. sayfasında nakledilen 6045 numaralı hadisine bakınız. Orada bu hadisin İbn-i Cerir tarafından doğrulandığını görebilirsiniz.

                          Yine İbn-i Hadid'in yazdığı "Şerh-i Nehc'ül-Belağa" kitabının 3. cildinin 263. sayfasına bakınız. Orada Ebu Cafer İskafi'nin "Nakz'ül-Osmaniye" adlı kitabında bu hadisin sahih olduğunda hiçbir şüphenin olmadığını yazdığını bulabilirsiniz.

                          Bütün bunlara ilaveten, ben aziz okurlara bu hadisin sahih senetle bize ulaştığını kanıtlamak için, örnek olarak Ahmet bin Hanbel'in naklinde vaki olan senet silsilesini zikrediyorum.
                          Ahmet bin Hanbel, bu hadisi, Esved bin Amir'den, o da Şerik'ten, o da A'meş'ten, o da Minhal'dan, o da İbad bin Abdullah el Esedi'den, o da merfu olarak Hz. Ali (a.s) den nakletmiştir. Bu senet zincirinde vaki olan zatların hepsi hem Buhari'nin, hem de Müslim'in kendi kitaplarında itimat edip hadis naklettikleri zatlardır. Bunların güvenilir insanlar olduğunda hiçbir Ehl-i Sünnet alimi şüphe etmemiştir. O halde bu hadisin sahih hadis olduğundan şüphe edilemez.
                          Buhari ve Müslim'in bu hadisi kendi kitaplarında nakletmemelerine gelince, onların bu ve benzeri hadisleri nakletmemelerinin mezhebi taassuplarından kaynaklandığı malumdur. Özellikle de Buhari'nin elinden geldiği kadar Ehl-i Beyt mezhebini ispatlayan hadisleri, nakletmekten sakındığı herkesçe bilinmektedir. Onların bu tavırlarını Hafız bin Hacer "Feth'ül-Bari" adlı kitabında beyan etmiştir. O halde onların bu konuya ait bir hadisi nakletmemeleri o hadisin zayıf oluşuna bir delil olamaz.


                          عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                          Yorum


                            Ynt: vasilik doktirini üzerine

                            [quote author=ypa link=topic=14066.msg92198#msg92198 date=1277408873]
                            şimdi siz benim sorumu cevapladınız da sorunuza cevap mı istiyorsunuz. açık işte. altta da eklemişsiniz. olay ortada sizn çıkardınız yorum ortada. PEygamber s.a.v. orada tüm akrabalarına soruyor. burada yapılan iş HzAli r.a. ın imametini ispat olsa sorular öyle mi olur? ya da nazara verilmek istenen Hz Ali r.a. olsa olaylar bu şekilde mi gelişir. mesele açıktır ama şia nın tevilzorlaması da açıktır.
                            anlamak istediğiniz gibi anlıyorsunuz.

                            aynı gadiri huö olayı gibi. sizin beklentiniz siyasi.defaatle söyledik, bunu imani bir mesele olmadığını.
                            çünkü bu durumda Hz Ebubekr r.a Hz Ömer r.a. ve Hz Osman r.a. biat edipte ölmüş olanların durumunu düşünsenize. neyse düşünmeyin boş verin. ne olur ne olmaz. görmeye neyim başlarsınız sonra. selametle.
                            [/quote]

                            ben sorduklarımla sizin yazdığınız arasında hiç bir bağlantı göremedim. kaç tane sorum vardı hiç cevap yok..

                            geçiştirmenize göz yumamamam. alıntı alıntı sorularıma cevap verin...

                            Yorum


                              Ynt: vasilik doktirini üzerine

                              İnzar Günü Hz. Peygamber’in “Hadis’üd- Dar” Diye Meşhur Olan Sözüyle Hz. Ali’yi Hilafete Ataması


                              Hadislerin içinde en önemlisi ed-Dar hadisidir. Çünkü, Peygamber (s.a.a), peygamberliğini açıkladığı o ilk gün, Hz. Ali (a.s)’ın halifeliğini de açıkça ilan etti.
                              İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”in 1. cildinin 111, 159 ve 333. sayfalarında, imam Sa’lebi de kendi tefsirinin “İnzar” ayetinin açıkla-masında, Sadr’ul- Eimme Muvaffak bin Ahmed el-Harezmi, “Menakıb”da, Muhammed bin Cerir-i-i Taberi İnzar ayetinin tefsirinde ve “Tarih’ul- Umem ve-l Müluk”un 2. cildinin 217. sayfasında çeşitli yollarla, İbn-i Ebi’l- Hadid el-Mutezili “Şerh-u Nehc’ul- Belağa”nın 3. cildinin 263. ve 281. sayfalarında Nakz’ul- Osmaniyye’den naklen, İbn-i Esir “Kamil”in 2. cildinin 22. sayfasında (mürsel olarak), Hafız Ebu Naim “Hilyet’ul- Evliya”da, Hamidi “Cem’un- Beyn’es Sahihayn”de, Beyhaki “Sünen’un ve Delail’un” da, Ebu’l- Fida “Tarih-u Ebu’l- Fida” diye meşhur olan kitabının 1. cildinin 116. sayfasında, Halebi “Siret’ul- Halebiyye”nin 1. cild, 381. sayfasında, Ebu Abdurrahman Nesai “Hasais’ul- Aleviyye”nin 6. sayfasının 65. hadisinde, Hakim Ebu Abdullah “Müstedrek”in 3. cilt, 132. sayfasında, Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 31. babında Müsned-i Ahmed ve Tefsir-i Sa’lebi'den naklen, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş- Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 51. babında ve daha başka birçok büyük alimleriniz az bir farklılıkla şöyle naklediyorlar:
                              Şuara suresinin 214. ayeti, yani “Ve enzir aşiretek’el- akrebin” (Ve en yakınlarını korkut) ayeti nazil olduğunda, Resul-u Ekrem (s.a.a) akrabalarından ileri gelen 40 kişiyi, amcası Ebu Talib’in evine davet etti. Onlar için bir koyun putu, biraz ekmek ve bir Sa’ süt hazır-lamıştı. Onlar bu duruma gülerek; Muhammed bir kişilik yemek dahi hazırlamamıştır, dediler. (Çünkü onların içinde öyleleri vardı ki tek ba-şına bir deve yavrusunu yiyebiliyordu.)

                              Resul-u Ekrem (s.a.a): “Kulu bismillah” (Bismillah diyerek yiyin) buyurdular. Onlar yiyip doyduktan sonra birbirlerine; Muhammed bu yemekle size sihir yaptı, dediler. Yemekten sonra Resulullah (s.a.a) ayağa kalkıp onlara bir konuşma yaptı. Sözü uzatmamak için bu ko-nuşmanın giriş bölümünü getirmeyeceğim. Sadece iddiamıza delil olan bölümü aktaracağım. Orada Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:

                              “Ey Abdulmuttalib oğulları! Allah-u Teala beni bütün insanlara ve özellikle sizlere peygamber olarak gönderdi. Ben de sizi iki kelimeyi (cümleyi) söylemeye davet ediyorum. Öyle iki kelime ki, dile hafif ve kolay, terazide ağır ve değerlidir. Siz bu iki kelimeyi söylemekle Arap’a, Aceme (Arap olmayanlara) malik olacaksınız. Onlar emrinize girecek ve bütün ümmetler (milletler) size muti olacaklar. Bu iki kelimeyle cennete girecek ve cehennemden kurtulacaksınız. O iki kelime; Allah’ın birliğine ve benim peygamberliğime şahadet etmenizdir. Kim (ilk şahıs olarak) bu davetimi kabul eder ve bana yardımda bulunursa, o benim kardeşim, benden sonra vezirim, varisim ve halifem olacaktır.”

                              Resulullah (s.a.a) bu son cümleyi üç kere tekrarladı. Her üçünde de Hz. Ali’den başka kimse cevap vermedi. Hz. Ali (a.s) her defasında; “Ey Allah’ın peygamberi! Ben senin yardımcın ve yaverinim” diye cevap verdi.
                              Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) onu halifelikle müjdeledi ve ağzının mübarek suyunu onun ağzına sürerek şöyle buyurdular:
                              “Bu (Ali), benim kardeşim, vasim ve aranızdaki halifemdir.”

                              Bazı kitaplarda Hz. Ali’nin kendisine hitap ederek şöyle buyurduğu naklediyorlar:
                              “Sen Ey Ali! Benim vasim ve benden sonra halifemsin.”

                              Şii ve Sünni İslam alimlerinin yanı sıra, İslam tarihi yazan başka milletlerin tarihçileri de, mezhebi (yani ne Sünni, ne de Şii) taassupları olmadığından, bu olayı tarafsız olarak nakletmişlerdir. Onlardan biri İngilizli filozof ve tarihçi Thomas Carl’dır. O, 18. asırda yaşamış ve dünyaca ünlü biriydi. O, Mısırlıların Arapça’ya çevirdiği “el-İbtal-u ve İbadet’ul- Mebtule” adlı meşhur kitabında, Hz. Ebu Talib’in evinde Kureyş’e verilen bu ziyafeti genişçe ele aldıktan sonra şöyle yazıyor: “Peygamber’in hutbesinden sonra Ali ayağa kalkarak ona iman etti. Böylece büyük halifelik makamı ona nasip oldu.”

                              Fransız bir öğretmen olan Mösyö Paul Lehjur, 1884 yılında Paris’te yayınlanan “Hatem’ul- Nebiyyin’in Yaşamı” adlı küçük kitabında, İngiliz Corcis Sal ve Şamlı Haşim-i Nasrani 1891 yılında yayınlanan “Makalet’ul- İslam”ın 83 ve 86. sayfalarında, (İslam’a ve Müs-lümanlara karşı o kadar taassup ve muhalif olmalarına rağmen), özellikle Mistir Can Deyvun Purt (ki insaflı biriydi) değerli eseri “Muhammed ve Kur’an” adlı kitabın 20. sayfasında bu konuyla ilgili, aydın bir görüş ve temiz bir kalple şöyle yazıyorlar: “Peygamber, daha peygamberliğinin başında Ali’yi kendisine kardeş, vezir ve halife seçti.”
                              عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                              Yorum


                                Ynt: vasilik doktirini üzerine

                                Hz. Ali’nin Halifeliğini Açıkça İlan Eden Hadisler


                                Hz. Peygamber (s.a.a), bu hadis-i şerifin dışında birçok yer ve za-manda da aynı manaya değinmişlerdir. Örneğin:

                                1- İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de ve Mir seyyid Ali Hemedani eş- Şafii “Meveddet’ul- Kurba”nın 4. meveddetinin so-nunda şöyle naklediyorlar: Resulullah (s.a.a) Hz. Ali’ye şöyle buyurdu-lar:
                                “Ya Ali! Sen benim zimmetimi beri edeceksin (halkın üzerimdeki olan haklarını ödeyeceksin) ve sen benim ümmetime olan halifemsin.”

                                2- İmam Ahmed “Müsned”de çeşitli yollarla ve lafızlarla, Şafii fa-kihi olan İbn-i Meğazili “Menakıb”da, Sa’lebi kendi tefsirinde şöyle naklediyorlar: Resul-u Ekrem (s.a.a) Hz. Ali’ye şöyle buyurdular:
                                “Ya Ali! Sen benim kardeşim, vasim, halifem ve borçlarımı öde-yensin.”

                                3- Ebu’l- Kasım Hüseyin bin Muhammed (Rağıb-i İsfehani) “Muhazırat’ul- Udeba ve Muhaverat’uş- Şuara ve’l- Buleğa” kita-bının 2. Cildinin 213. sayfasında Enes bin Malik’ten Resul-ü Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
                                “Şüphesiz benim dostum, vezirim, halifem ve borcumu ödeyip vaat-lerime vefa edecek olan kendimden sonra geride bıraktığım en hayırlı kimse, Ali bin Ebi Talib’dir.”

                                4- Mir Seyyid Ali Hemedani eş- Şafii “Meveddet’ul- Kurba”nın 6. meveddetinin başlarında, ikinci halife Ömer bin Hattap’tan şöyle naklediyor: Hz. Peygamber, ashap arasında kardeşlik akdi okuduğunda şöyle buyurdular:
                                “Bu Ali, dünya ve ahirette kardeşim, ailem arasında halifem, üm-metimin içinde vasim, ilmimin varisi ve borcumu eda edendir. Onun malı benden, benim malım ise onundur; onun menfaati benim menfaa-tim, onun zararı ise benim zararımdır. Onu seven beni sevmiştir, ona buğz eden bana buğzetmiştir.”

                                5- Yine 6. Meveddet’te Enes bin Malik’ten hadis naklediyor ki da-ha önce onu aktarmıştım. O hadisin sonunda söyle diyor: Resul-u Ek-rem (s.a.a) açıkça şöyle buyurdu: “O (Ali), benim halifem ve vezirimdir.”

                                6- Muhammed bin Yusuf-u Genci eş- Şafii “Kifayet’ut- Talip”de Ebu Zer-i Ğifari’den şöyle naklediyor: Peygamber (s.a.a) şöyle buyur-du:
                                “Havuzun (Kevser havuzu) başında, Emir’ul- Müminin Ali’nin bayrağı, yüzü, eli, ayağı (secde yerleri) nurlu olanların İmamı ve benden sonraki halifem yanıma gelecektir.”

                                7- Beyhaki, Hatib-i Harezmi ve İbn-i Meğazili eş- Şafii, “Menakıb”larında Resulullah (s.a.a)’ın Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
                                “Ben insanların arasından gittikten sonra, sen benim halifemsin ve benden sonra sen müminlerin velisisin.”


                                8- İmam Ebu Abdurrahman Nesai (Sihah-ı Sitte'nin imamlarından biri) “Hasais’ul- Aleviyye”nin 23. hadisinde İbn-i Abbas’tan, Hz. Ali (a.s)’ın faziletini genişçe naklediyor. Haruni menziletleri zikrettikten sonra Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu naklediyor:
                                “Sen benim halifemsin. Yani benden sonra her müminin halifesisin.”

                                (Açıktır ki bu cümle ve devamındaki cümleyle, Haruni bütün menzilet ve mertebeleri Hz. Ali’ye verdikten sonra Ali’nin emirliğini açıkça beyan buyurdu: “Yani sen Ey Ali! Ümmetime ve benden sonra her mümine benim halifemsin.”

                                Bu hadis-i şerifte ve diğer hadislerde Hz. Peygamber’in buyurduğu “min” kelimesi ya min-i beyaniyye’dir; yani “Benim ölümümden sonra...” veya min-i ibtidaiyye’dir; yani “Öldüğüm andan itibaren sen ümmetimin halifesisin.”

                                Her iki durumda da, Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’den hemen sonra, bütün ümmete Allah ve Resulünün halifesi olduğu açıkça kanıtlanmış oluyor.

                                9- Hilkat hadisi: Bu hadis çeşitli yollarla nakledilmiştir. Örneğin: İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de, Mir Seyyid Ali Hemedani eş- Şafii “Meveddet’ul- Kurba”da, İbn-i Meğazili eş- Şafii “Menakıb”da, Deylemi “Firdevs”da az bir farklılıkla, sahih senetlerle Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
                                “Allah Teala, Adem’i yaratmadan 14000 yıl önce ben ve Ali bir nurdan yaratıldık. Allah Teala, Adem’i yarattıktan sonra, o nuru Adem’in sulbüne yerleştirdi. Abdulmuttalib’in sulbüne gelinceye kadar öylece bir nur idik. Abdulmuttalib’in sulbünden ayrıldıktan sonra nü-büvvet bana, hilafet de Ali’ye verildi.”

                                10- Hafız Ebu Cafer Muhammed bin Cerir-i Taberi (Ö: 310 H.) “el-Vilayet” adlı kitabında Resul-u Ekrem (s.a.a)’den şöyle naklediyor: “Resulullah (s.a.a) “Gadir-i Hum” hutbesinin başlarında şöyle buyurdular:
                                “Cebrail Rabbimden taraf bana; burada kalkıp bütün beyaz ve zencilere şunu ilan etmemi emretti: “Şüphesiz ki, Ali bin Ebi Talip benim kardeşim, vasim, halifem ve benden sonra İmamdır.”
                                Sonra şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Şüphesiz Allah Teala, Ali’yi sizlere veli ve İmam tayin etti; O’nun itaatini herkese farz kıldı; hükmü geçerli, sözü ise câizdir (Allah tarafındandır). Kim ona muhalefet ederse (karşı gelirse,) mel’undur; kim de onu tasdik ederse, rahmete uğramıştır.”

                                11- Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Meveddet”te Ahmed’in “Menakıb”ından, o da İbn-i Abbas’tan öyle bir rivayet nak-lediyor ki, hilafetin yanı sıra Hz. Ali (a.s)’ın birçok özel faziletlerini de içermektedir. Onların her biri tek başına onun hilafetini ispatlamaya yeterlidir. Bu yüzden beylerin izniyle, hüccetin tamamlanması için hadisin hepsini aktarmak istiyorum.

                                Saygı değer beyler, bilin ki Hatem’ul- Enbiya (s.a.a)’in risalet makamından sonra, en üstün makam Hz. Ali (a.s)’ın makam ve mertebe-sidir.
                                Velhasıl, İbn-i Abbas Resul-u Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

                                “Ya Ali! Sen havuzumun ve bayrağımın sahibi, kalbimin habibi, benim vasim, ilmimin varisi ve halifemsin. Sen benden önceki peygamberlerin mirasının emanetçisisin. Sen Allah’ın yeryüzündeki emini ve bütün insanlara hüccetisin; Sen imanın rüknü ve İslam’ın bekçisisin. Sen karanlığın meşalesi, hidayetin nuru ve dünya ehli için yükseltilmiş nişanesin.

                                Ya Ali! Kim sana uyarsa, kurtulmuştur; kim de senden yüz çevirirse, helak olmuştur. Açık yol sensin; sırat-i müstakim sensin; ak yüzlülerin lideri ve müminlerin sultanı sensin. Ben kimin mevlası isem, sen de onun mevlasısın; ben bütün mümin erkek ve kadınların mevlasıyım. Seni ancak helalzade sever ve sana yalnızca haramzade düşman olur. Allah Teala beni miraca götürdüğünde şöyle buyurdu: “Ya Muhammed! Ali’ye benden taraf selam söyle ve ona bildir ki, o benim dostlarımın İmamı ve bana itaat edenlerin nurudur.” Bu keramet ve makam sana mübarek olsun ya Ali!”


                                12- Harezm hatiplerinin en üstün hatibi Ebu’l- Mueyyid Muvaffakuddin “Fezail-u Emir’ul- Müminin” (a.s) adlı kitabının 240. Sayfasının (1313 H.K tarihli baskısı) 19. bölümünde, kendi senetleriyle Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

                                “Miraçta Sidret’ul- Müntehaya ulaştığımda bana şöyle hitap edildi: ‘Ey Muhammed! İnsanları imtihan ettin mi? Onların içerisinde en itaatkar kimi buldun?’ Ben de cevaben; ‘Evet, imtihan ettim; onların içerisinde en itaatkar Ali’yi buldum’ dedim. Allah Teala buyurdu ki; ‘Doğru söyledin ya Muhammed!’

                                Sonra şöyle buyurdu: ‘Senin hedeflerini insanlara ulaştıracak, benim kitabımdan kullarımın bilmediklerini onlara öğretecek bir halife kendine seçtin mi?’ Ben şöyle arz ettim: ‘Ey Rabbim! Sen kimi seçsen, ben de onu seçeceğim.’ Allah Teala buyurdu ki: ‘Ali’yi senin için halife ve vasi seçtim; ilim ve hilmimden O’na bağışladım. O, müminlerin gerçek olan emridir (Emir’ul- Müminin’dir); ne geçmişte bir kimse onun makamına ulaşmış ve ne de gelecekte bir kimse onun makamına ulaşacaktır.”


                                Bu çeşit hadisler, sizin muteber kitaplarınızda çoktur. Ben onlardan ancak aklımda kalabilenleri aktardım. Bu şekilde Cenab-ı Hafız bilsinler ki biz konuyu dallandırıp budaklandırmıyoruz. Aksine gerçeğin ta kendisini söylüyoruz. Sizin insaflı büyük alimleriniz de bunu aynen tasdik etmişlerdir. Onlardan biri Nezzam-i Besri’dir. Selahattin Safdi “Vafi bi’l- Vefeyat”da Elif harfinde Mütezili Nezzam diye tanınan İb-rahim bin Seyyar bin Hani el-Besri’nin biyografisinde onun şöyle dediğini nakletmiştir:

                                “Resulullah (s.a.a), Ali’nin İmamlığını (halifeliğini) açıkça ilan etti; sahabe de bunu bilmiş oldu. Ama Ömer (r.z) Ebubekir (r.z)’ın hatırı için bunu sakladı.”

                                Maalesef biz Hatem’ul- Enbiya (s.a.a)’in zamanında yaşamadık. Bugün hak yolu bulmak için Kuran’ın ayetlerine ve her iki fırkanın (Şii ve Sünni) kabul ettiği sahih hadislere başvurmak zorundayız. Her kim, Kur’an Kerim’in ayetleri ve Resul-u Ekrem (s.a.a)’in de mütevatir ha-disleriyle, ilim ve yüce erdemlerle diğer insanlardan öne geçirilip üstün tanıtılmışsa, bizim de onu kendimize önder bilip ona uymamız gerekir.

                                Sizin muteber kitaplarınızda geçen hadislerde –Hz. Ali’nin imameti hususunda- hilafet, velayet ve vesayet (vasilik) lafızları oldukça geçmiştir. Bunlara ilaveten, geçen akşamlar değindiğimiz gibi, Hz. Ali (a.s), nübüvvet hariç diğer bütün üstünlük ve özelliklerde, Hz. Peygamber (s.a.a) ile ortaktı ve ümmetin hepsinden daha üstündü. Kuran’ın ayetleri ve birçok mütevatir hadislere göre, insanlar içerisinde hiç kimse O’nun faziletlerinin onda birine, hatta binde birine bile ulaşmış değillerdir.

                                Nitekim Hatib-i Harezmi “Menakıb”da İbn-i Abbas’tan, Muham-med bin Yusuf-u Genci eş- Şafii “Kifayet’ut- Talip”de, Sibt bin Cevzi “Tezkire”de, İbn-i Sabbağ el-Maliki “Fusul’ul- Mühimme”de, Sü-leyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Meveddet”te, Mir Seyyid Ali Hemedani “Meveddet’ul- Kurba”nın 5. Meveddesinde ikinci halife Ömer bin Hattab’tan Resul-u Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştirler:
                                “Eğer ağaçlar kalem, denizler mürekkep, cinler hesap eden ve insanlar da yazıcı olurlarsa, yine de Ali bin Ebi Talib’in faziletlerini sayamazlar.”

                                Binaenaleyh Hz. Ali (a.s) hilafet makamına ve Resulullah (s.a.a)’in vasisi olmaya herkesten daha evla ve daha layıktır.

                                Pişaver Gecelerinden devamını okuyabilirsiniz
                                عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X